Şeriattaki namaz:
“Namazlara devam ediniz; bilhassa orta namaza…”
Ayet-i Kerimenin ahkamına göre
malum olmaktadır. Dinimizin emrine göre kılınan namazdan murad, zahirdeki
duyguların cismani hareketlerle eda ettiği rükûnler; ayakta durmak, Kur’an
okumak, rükua varmak, secde etmek, sesle, lafızları tekrar etmek gibi…
Bunların hepsi namaza ait
hareketlerdir. Bu hareketlerin hepsinden bir namaz meydana gelmektedir. Ve bu
sebepledir ki, cem edatı ile: “Namazlara
devam ediniz.” buyurulur.
Namazın tarikat alemindeki manası:
Kalbin, sonsuz huzurda kalmasını temindir. Yukarıda zikri geçen Ayet-i
Keriimedeki orta namaz, anlatmak istediğimizin ta, kendisidir; çünkü o, kalb
namazıdır. Çünkü kalb, bedenin tam ortasındadır. Sağ, sol; alt, üst; saadet ve
şekavet arasında bulunur. Bunların hepsinde o kalb bir vasat durum arz eder.
Peygamber (SAV) Efendimiz
şöyle buyurdu:
“Ademoğullarının kalbleri, Rahmân’ın (CC) iki parmağı arasındadır. O (CC) istediği
yana çevirir.”
Yukarıda bahsi geçen Ayet ve
bu hadisten anlaşılacağı gibi, en önemli iş, kalb namazıdır. Bir kimse namazda,
kalbini asıl namazdan gafil kılarsa, öbür namazı da fesad olur. Bu fesad
meydana gelince bütün duyguların namaz huzuru bozulur. Bu sözümüzü şu Hadis-i
Şerif teyid eder:
“Namaz, ancak kalb huzuru ile olur.”
Çünkü namaz kılan yaratanı ile
münacaat eder. Münacaatın insan varlığındaki yerine gelince, kalbdir. Kalb
gafil olunca, kılınan namazın manevi değeri ölür. Zahirdeki duyguların da
namazdan alacakları huzur kaybolur. Çünkü kalb asıldır; geri kalan ona tabi
olur. Bunu da şu Hadis-i Şeriften anlamaktayız:
“Ademoğlunun cesedinde bir et parçası bulunur. O iyilik bulunca, bütün
ceset, salâha erer. O kötü olunca, bütün varlık iyiliğini yitirir. Ayık olunuz!
O et parçası kalbdir.”
Şeriat namazı vakitlere
bağlıdır. Bir gün ve gece içinde beş vakit olarak kılınır. Sünnet olan bu namazı
gösterişe kapılmadan mescitte cemaatle kılmaktır. İmama uymalı, kıbleye dönmeli,
duysunları terk etmeli. Böylece namazı eda etmeli…
Tarikat namazının zamanı
sonsuzdur. Ömür boyu devam eder. Onun mescidi kalbdir. Cemaatına gelince, iç alemin
dili ile Tevhid isimlerini okumaya devam eden batıni kuvvetlerdir: İmamı
ise, kalbde bulunan şevktir. Kıblesi, Hazret-i Ehadiyet’tir. Ve
samedaniyet cemalidir. Asıl hakiki kalb bu namazı kılabilendir. Böyle olan kalb
ve ruh namazla meşguldür. Kalb ne ölür, ne de uyur. Uykuda ve ayıkta o böylece
vazifesine devam eder. Kalb namazı onun hayatı ile olur. Orada ne ses, ne
kıyam, ne oturmak var. O, Peygamberi (SAV) önder bilerek:
“Ancak sana ibadet ederiz ve ancak senden yardım isteriz.”
Ayet-i Kerimesi ile Allah-ü Teala
(CC) ile konuşur.
Razi Hz. bu ayeti tefsir
ederken şöyle der:
“Bunda irfan sahibinin haline işaret vardır. Gayb halinden Ehadiyet alemine geçer. O Subhândır
(CC), yücedir.”
O büyük kalb, birçok kudsi
hitaba mazhardır. Bir tanesi de, Peygamber (SAV) Efendimizin buyurduğu:
“Peygamberler (AS) ve Veliler (RA) hayatlarında evlerinde olduğu gibi, kabirlerinde
de namaz kılarlar.”
Yani, kalb hayatları ile,
Allah-ü Teala’ya (CC) münacaat ederler. Her iki namaz birleşirse, tam olur ve
ecri de büyük olur. Ruhanî hali ile yakınlık aleminde yaşar, cismanî durumu ile
de derecesini bulur. Bu şekilde bir namaz kılan, zahirde abid lakabını alır,
batında ise arif ismini… Şeriat namazı ile, tarikat namazı birleşmediği
takdirde, noksan olur. Ecri sadece derece getirir. Hali varlık aleminde
yakınlık bulamaz.
www.GAVSULAZAM.de
|