Önsöz

Öte alemlerde yaratılışın başlaması

İnsanın asli vatana dönüşü

İnsanın esfeli safiline reddi

Ruhların cesetteki yerleri

İlimlere dair

Tevbe ve telkin üzerine

Tasavvuf ehline dair

Zikirleri beyan eder

Zikrin şartları

Rü'yetullah - İlahi- Zati tecelliye ermek ve görmek

Nur ve zulmet perdeleri

Saadet ve şekavet
Fukara zümresi

Taharet beyan olunur

Şeriatta ve tarikatta namazın manası

Tecrit alemi marifet temizliği

Şeriatta ve tarikatta zekat

Şeriatta ve tarikatta oruç

Şeriatta ve tarikatta hac

Vecd ve safa

Halvet ve uzlet
Halveti evradı

Rüyalar

Tasavvuf ehli anlatılır

Sonsöz

 

Bir Ayet-i Kerimede şöyle buyurulur:

 

“Bu alemde ama olan, ahirette de ama olur.”[1]

 

Burada, ama olan, yani körlükten murad, kalb gözünün kör olmasıdır. Bunu açıklayan bir Ayet-i Kerime zikredelim:

 

“Baş gözleri kör olmaz; sinelerde olan kalb gözleri kör olur.”[2]

 

Kalbin kör olmasına yegane sebep, yaratanla olan ahdi unutmak, gaflete dalmak oluyor… Gafletin başlıca sebebi ise, ilahî emrin gerçek yüzünü bilmemektir. Bu cehaletin sebebine gelince, zulmanî -karanlık- sıfatların istilasına uğramak, teşkil ediyor.

 

Bu zulmanî sıfatların bir kaçım şöyle sıralayabiliriz: Kibir, kin, hased, cimrilik, kendini beğenmek, gıybet etmek, söz gezdirmek, yalan söylemek… ve bunlar gibi… daha nice kötülükler…

 

İnsanı, aşağıların en aşağısına düşüren de bu kötü sıfatlardır. Bu kötü hallerin izalesi için, kalb aynasını temiz tutmak icab eder. Bu temizlik, Tevhid, ilim, amel, içten ve dıştan nefisle yapılan kuvvetli cihadla elde edilir. Taa Tevhid nuru ile kalb hayatı hasıl oluncaya kadar bu mücahede devam etmeli.. Sonra sıfat nurları da gözükür. Bundan sonradır ki, aslî vatan hatıra gelir. Ve insan, hakikî vatana dönmek iştiyakım duyar. Rahmân’ın (CC) yardımı ile günü gelince vasıl olur.

 

Bu karanlık sıfatlar kalkınca, nur kalır. Ve ruh gözü ile gören olur. İlahî sıfat isimlerinin nurları ile nura gark olunur.

 

Zaman gelir, bu nurların perdesi de aralanır, ilahi zatın nuru kalır…

 

Kalbin iki gözü vardır; biri suğra -küçük- öbürü ise, kübra -büyük-… Suğra ile, ilahî sıfat ve isimlerin tecellileri müşahede edilir. Bu görüş ve müşahede, dereceler alemine kadar uzar. Kübra gözüne gelince, o Tevhid ve Ehadiyet nuru sayesinde lahût aleminde olan, yakınlık ilinde bulunan, haller müşahede edilir.

 

İnsanın ölmeden önce bu mertebelere erebilmesi için, nefsanî sayılan beşeri sıfatlardan arınması icab eder. Kulun bu aleme erme miktarı, nefsanî şeylerden uzaklaştığı kadar hasıl olur.

 

Burada ermek işi, bir cismin diğerine ermesine, ilmin maluma bağlanmasına, aklın makula ermesine, vehmin mevhuma kavuşmasına benzemez. Buradaki vuslat, Allah’ın (CC) zatından gayrı şeylerden soyunulan mikdar hasıl olur. Bu oluşta yakınlık, uzaklık, ayrılmak, bilreşmek, karşılık veya cihet lafı olmaz.

 

Sübhândır o ilah… Gizlisi zuhurunda olur… Tecellisi perdelenince açık olur. Bilinmesi, bilinmeyişinde saklı…

 

Her kime dünyada iken anlatmak istediğimiz nura kavuşmak hasıl olur da, nefsini öbür alemdeki hesaptan önce hizaya getirirse, kurtulmuşlardan olur. Aksi halde zorluk, sıkıntı karşısına öbür alemde ve bu alemde çıkar. Kabir azabı gelir. Mahşerde güç hesaba uğrar, iyiliği kötülüğü inceden inceye tartılır. Sonra, önüne sırat köprüsü çıkar. Daha bunların dışında kalan ahiretin nice güç işleri…

 

www.GAVSULAZAM.de


[1] İsra S. A.72

[2] Hac S. A.46

www.GAVSULAZAM.de  © 2003-2005   •   Her Hakkı Mahfuzdur..