Önsöz

Öte alemlerde yaratılışın başlaması

İnsanın asli vatana dönüşü

İnsanın esfeli safiline reddi

Ruhların cesetteki yerleri

İlimlere dair

Tevbe ve telkin üzerine

Tasavvuf ehline dair

Zikirleri beyan eder

Zikrin şartları

Rü'yetullah - İlahi- Zati tecelliye ermek ve görmek

Nur ve zulmet perdeleri

Saadet ve şekavet
Fukara zümresi

Taharet beyan olunur

Şeriatta ve tarikatta namazın manası

Tecrit alemi marifet temizliği

Şeriatta ve tarikatta zekat

Şeriatta ve tarikatta oruç

Şeriatta ve tarikatta hac

Vecd ve safa

Halvet ve uzlet
Halveti evradı

Rüyalar

Tasavvuf ehli anlatılır

Sonsöz

 

İnsan, iki yönden müteala edilir: Cismani, ruhanî…

 

Cismanî, -yani dış görünüşteki maddi hali demektir.- Bu bapta herkes eşittir. Ve umumi bir hüküm alır. Ruhanî duruma -bu kalıbın ötesinde saklı duruma- gelince orada özel bir hal başlar.

 

Umumi hükümde mütalaa edilen insan, bazı derecelerle asli vatanına dönebilir. O dereceleri almak için, dinimizin zahirdeki emirlerini birer sebep olarak ele alır ve ilerler… Ve sırası ile, manevi yola, marifet alemine geçer. Hele marifet çok yücedir. Peygamber (SAV) Efendimiz onu överken, şöyle buyurur:

 

“Herşeyi özünde toplayan bir hikmet var ki, o hak marifetidir.”

 

Kulun bunlara erebilmesi için; görsünler, işitsinler diye, iş tutmaması gerekir.

 

Yapılacak işler için dereceleri üç bölüme ayıracağız. Ki bunlara cennet tabir edilir:

 

Bir: Mülk alemindeki cennet… Buna Meva denir.

İki: Melekût alemindeki cennet… Buna Naîm cenneti tabir edilir.

Üç: Ceberût alemindeki cennet… Buna da Firdevs cenneti denir.

 

Bu anlatılanlar, cismanî, -bu maddi- varlığın tadacağı nimetlerdir ki bunlara ancak, üç çeşit ilmi benlikte toplamakla erilir: Şeriat, tarikat, marifet…

 

Yeri gelmişken yukarıya yarısı beyan edilen Hadis-i Şerifin tümünü zikredelim.

 

“Bütün hayırları, hikmeti derleyen şey: Hakk’a (CC) karşı irfan sahibi olmak ve onunla amil olup, sonra, batılın da ne olduğunu bilmek ve terktir.”

 

Sırası gelmişken Peygamber (SAV) Efendimizin yaptığı bir duayı da anlatalım:

 

“Allah’ım (CC), bize hakkı göster ve ona uymayı nasip et! Batılı bildir ve ondan kaçmayı kolay eyle!”

 

Keza, Peygamber (SAV) Eendimizin bu hususta bir Hadis-i Şerifini yine zikredelim:

 

“Herkim nefsini bilir, onun uygunsuz arzularına muhalif kalırsa, gerçekten Rabbını (CC) bilmiş ve O’na (CC) uymuş olur.”

 

Buraya kadar anlatılan şeyler, umuma şamil olan işlerdir. Bir de üstün istidada sahip insanların hali var ki, onları da aşağıda anlatacağız… Bunlara, Has İnsan tabirini kullanıyoruz.

 

Bu insanın vusulü, Hakk’a (CC) tam yakınlıktır. Oluşu sebebine gelince tek şeyle olur, o da hakikat ilmi ki buna, lahûtî olan yakınlık aleminde: Tevhid tabir edilir. Bu hal adet olduğu üzere dünya hayatında olur. Bu hale ermek için, uykuda olmakla, ayıklık arasında bir fark yoktur. Belki de esas uykuya dalınca, kalb bir aralık fırsat bulur ve asıl vatana gider. Bu gidiş külli de olur, cüz’i de… Nasıl ki Allah-ü Teala (CC) bir ayette şöyle ferman eyler:

 

“Allah-ü Teala (CC), nefisleri ölüm zamanı gelince öldürür. Bazılarını da uykularında… Hakkında ölüm hükmü olanı tutar. Kalanları, muayyen bir zaman için geri salar.”[1]

 

Buna işaret olarak Peygamber (SAV) Efendimizin bir Hadis-i Şerifini zikredelim:

 

“Alimin uykusu, cahilin ettiği ibadetten hayırlıdır.”

 

Burada kasdedilen alim, tevhid nuru ile içini nur eden, sonra da, harfsiz, sessiz, sır dili ile Tevhid Esmasına devam eden zattır. Asıl insan budur. Bunu anlatan birkaç tane hadis-i kudsî zikredelim.

 

“İnsan, sırrımdır; ben de onun…”

 

“Batın ilmi sırlarımdan bir sırdır; onu, kullarımın kalbine koyarım, benden gayrı o hali bilen olmaz.”

 

“Kulumun zannına göreyim. Beni aradığı an, onunlayım. İçinden anarsa, zatımda anarım. Bir topluluk içinde anarsa, daha hayırlı bir cemaat içinde anarım…”

 

Bu anlatılanlardan arzu edilen tek şeydir. O da: insan varlığında cüz’î bir yer işgal eden, Tefekkür İlmi… en önemlisi bu…

 

Bu tefekküre dair Peygamber (SAV) Efendimizin buyurduğu birkaç Hadis-i Şerifi anlatalım:

 

“Bir anlık Tefekkür, bir yıllık ibadetten hayılrıdır.”

 

“Bir anlık Tefekkür, yetmiş yıl ibadetten hayırlıdır.”

 

“Bir anlık tefekkür, bin yıl ibadetten hayırlıdır.”

 

Her işte basarı, Hakk’ın (CC) zatında saklıdır.

 

Tefekküre dair zikri geçen Hadis-i Şerifler, biraz tefsir ister. Çünkü aynı mevzu üç şekilde anlatılıyor.

 

Herkim, bazı hikmet taşıyan işleri düşünür, onun bir parçasından birçok parçalar olduğunu, onlardan dahi nice şeyler husule geldiğini düşünürse, ki buna tefekkür denir, yaptığı bu tefekkür bir yıllık ibadete bedel olur.

 

Herkim, yaptığı ibadeti düşünür ve onların hikmetine karşı irfan duygusu taşırsa, bu tefekkürü yetmiş yıllık ibadete bedel olur.

 

Herkim, ilahî marifeti düşünür; Allah-ü Teala’ya (CC) karşı tam irfan duygusuna sahip olmayı dilerse, bunun yaptığı tefekkür de bin yıllık ibadete bedel olur. Asıl irfan ilmi budur. İrfan ilmi demekle Tevhid halini kasd ediyorum. Arif kişi iştiyakını duyduğu zata, mahbubuna bununla erer. Bu halin neticesi ise, ruhanî bir halle, tam yakınlık alemine uçup gitmek olur…

 

Abidler, cennete yürür giderler… Arifler ise, yakınlık alemine uçar giderler.

 

Aşıkların kalbine has gözleri var;

Onlar görür, bakamaz başka nazırlar.

Kanatları bir başka, ne hacet damara;

Uçarlar, melekûta, alemlerin Rabbına (CC).

 

Bu uçuş, irfan sahibinin iç aleminde olur. Bu hale erene hakikî insan, adı verilir. Allah’ın  (CC) sevgilisi, mahremi, gelini tabir edilir. Bayezid-i Bistami Hz.leri şöyle buyurur:

 

“İrfan sahipleri, Allah’ü Teala’nın (CC) gelinleridir.”

 

Diğer rivayette ise, şöyle anlatılır:

 

“Evliya zümresi Allah’ın (CC) gelinleridir. Gelinleri ise, ancak sahipleri bilir.”

 

İrfan sahibi olan veli kullar, bu görünen kalıp perdesine bürünmüştür. Allah-ü Teala (CC) bir kudsî hadiste şöyle buyuruyor:

 

“Velîlerim, kubbelerim altındadır. Benden gayrı onları tanıyan olmaz.”

 

İnsanlar, duvaklı süslü geline bakarken ne görebilir ki?… Ancak, dıştaki süsünden başka…

 

Yahya b. Maaz-ı Razı Der ki:

 

“Velî yeryüzünde, Allah-ü Teala’nın (CC) reyhanıdır, onları siddık zümresi koklayabilir.”

 

O kokuyu alır, Rablarına (CC) iştiyak duyarlar. Değişik huylarına göre, ibadetleri artar. Bu da varlıklarından soyundukları fena haline göredir.

 

Hakk’ın (CC) zatî varlığına yakınlık, maddî varlıktan soyunup, fena alemine geçiş kadardır. Fena hali ne kadar artarsa, Hakk’a (CC) yakınlık o kadar artar.

 

Asıl velî, halinde tam yokluğa varan ve Hakk’ın (CC) varlığını müşahedeye dalandır.

 

Onun nefsinde, bir seçme kudreti yoktur. Ve onun benliğinde Hakk’la (CC) beraber ikinci bir varlık, karar kılamaz.

 

O, birçok kerametle teyid edilmiş olmasına rağmen, hepsinden beridir. Hiç biri ile ilgisi yoktur.

 

Orada hiçbir halin ifşası görülmez. Çünkü Rububiyet sırrının ifşası küfürdür.

 

Mirsad adlı eserde şöyle denir:

 

“Keramet sahiplerinin hepsi, hallerinden perdelidir. Keramet gösteren için keramet hayız hali sayılır. Böyle olmakla bearber bir velînin en az bin makamı vardır. İlki kerametler kapısıdır. Ondan geçen öbürlerine nail olur. Aksi halde hiç birine…

www.GAVSULAZAM.de


[1] Zümer S. A.42

www.GAVSULAZAM.de  © 2003-2005   •   Her Hakkı Mahfuzdur..