İnsan, iki yönden müteala
edilir: Cismani, ruhanî…
Cismanî, -yani dış görünüşteki
maddi hali demektir.- Bu bapta herkes eşittir. Ve umumi bir hüküm alır. Ruhanî
duruma -bu kalıbın ötesinde saklı duruma- gelince orada özel bir hal başlar.
Umumi hükümde mütalaa edilen
insan, bazı derecelerle asli vatanına dönebilir. O dereceleri almak için,
dinimizin zahirdeki emirlerini birer sebep olarak ele alır ve ilerler… Ve
sırası ile, manevi yola, marifet alemine geçer. Hele marifet çok yücedir.
Peygamber (SAV) Efendimiz onu överken, şöyle buyurur:
“Herşeyi özünde toplayan bir hikmet var ki, o hak marifetidir.”
Kulun bunlara erebilmesi için; görsünler, işitsinler
diye, iş tutmaması gerekir.
Yapılacak işler için
dereceleri üç bölüme ayıracağız. Ki bunlara cennet tabir edilir:
Bir: Mülk alemindeki cennet… Buna Meva denir.
İki: Melekût alemindeki cennet… Buna Naîm cenneti tabir
edilir.
Üç: Ceberût alemindeki cennet… Buna da Firdevs cenneti denir.
Bu anlatılanlar, cismanî, -bu
maddi- varlığın tadacağı nimetlerdir ki bunlara ancak, üç çeşit ilmi benlikte
toplamakla erilir: Şeriat, tarikat, marifet…
Yeri gelmişken yukarıya yarısı
beyan edilen Hadis-i Şerifin tümünü zikredelim.
“Bütün hayırları, hikmeti derleyen şey: Hakk’a (CC) karşı irfan sahibi
olmak ve onunla amil olup, sonra, batılın da ne olduğunu bilmek ve terktir.”
Sırası gelmişken Peygamber
(SAV) Efendimizin yaptığı bir duayı da anlatalım:
“Allah’ım (CC), bize hakkı göster ve ona uymayı nasip et! Batılı bildir ve
ondan kaçmayı kolay eyle!”
Keza, Peygamber (SAV) Eendimizin
bu hususta bir Hadis-i Şerifini yine zikredelim:
“Herkim nefsini bilir, onun uygunsuz arzularına muhalif kalırsa, gerçekten
Rabbını (CC) bilmiş ve O’na (CC) uymuş olur.”
Buraya kadar anlatılan şeyler,
umuma şamil olan işlerdir. Bir de üstün istidada sahip insanların hali var ki,
onları da aşağıda anlatacağız… Bunlara, Has İnsan tabirini kullanıyoruz.
Bu insanın vusulü, Hakk’a (CC)
tam yakınlıktır. Oluşu sebebine gelince tek şeyle olur, o da hakikat ilmi ki
buna, lahûtî olan yakınlık aleminde: Tevhid tabir edilir. Bu hal adet
olduğu üzere dünya hayatında olur. Bu hale ermek için, uykuda olmakla, ayıklık
arasında bir fark yoktur. Belki de esas uykuya dalınca, kalb bir aralık fırsat
bulur ve asıl vatana gider. Bu gidiş külli de olur, cüz’i de… Nasıl ki Allah-ü
Teala (CC) bir ayette şöyle ferman eyler:
“Allah-ü Teala (CC), nefisleri ölüm zamanı gelince öldürür. Bazılarını da
uykularında… Hakkında ölüm hükmü olanı tutar. Kalanları, muayyen bir zaman için
geri salar.”
Buna işaret olarak Peygamber (SAV)
Efendimizin bir Hadis-i Şerifini zikredelim:
“Alimin uykusu, cahilin ettiği ibadetten hayırlıdır.”
Burada kasdedilen alim, tevhid
nuru ile içini nur eden, sonra da, harfsiz, sessiz, sır dili ile Tevhid
Esmasına devam eden zattır. Asıl insan budur. Bunu anlatan birkaç tane
hadis-i kudsî zikredelim.
“İnsan, sırrımdır; ben de onun…”
“Batın ilmi sırlarımdan bir sırdır; onu, kullarımın kalbine koyarım, benden
gayrı o hali bilen olmaz.”
“Kulumun zannına göreyim. Beni aradığı an, onunlayım. İçinden anarsa,
zatımda anarım. Bir topluluk içinde anarsa, daha hayırlı bir cemaat içinde
anarım…”
Bu anlatılanlardan arzu edilen
tek şeydir. O da: insan varlığında cüz’î bir yer işgal eden, Tefekkür
İlmi… en önemlisi bu…
Bu tefekküre dair Peygamber (SAV)
Efendimizin buyurduğu birkaç Hadis-i Şerifi anlatalım:
“Bir anlık Tefekkür, bir yıllık ibadetten hayılrıdır.”
“Bir anlık Tefekkür, yetmiş yıl ibadetten hayırlıdır.”
“Bir anlık tefekkür, bin yıl ibadetten hayırlıdır.”
Her işte basarı, Hakk’ın (CC) zatında
saklıdır.
Tefekküre dair zikri geçen
Hadis-i Şerifler, biraz tefsir ister. Çünkü aynı mevzu üç şekilde anlatılıyor.
Herkim, bazı hikmet taşıyan
işleri düşünür, onun bir parçasından birçok parçalar olduğunu, onlardan dahi
nice şeyler husule geldiğini düşünürse, ki buna tefekkür denir, yaptığı bu
tefekkür bir yıllık ibadete bedel olur.
Herkim, yaptığı ibadeti
düşünür ve onların hikmetine karşı irfan duygusu taşırsa, bu tefekkürü yetmiş
yıllık ibadete bedel olur.
Herkim, ilahî marifeti
düşünür; Allah-ü Teala’ya (CC) karşı tam irfan duygusuna sahip olmayı dilerse,
bunun yaptığı tefekkür de bin yıllık ibadete bedel olur. Asıl irfan ilmi budur.
İrfan ilmi demekle Tevhid halini kasd ediyorum. Arif kişi iştiyakını duyduğu zata,
mahbubuna bununla erer. Bu halin neticesi ise, ruhanî bir halle, tam yakınlık
alemine uçup gitmek olur…
Abidler, cennete yürür
giderler… Arifler ise, yakınlık alemine uçar giderler.
Aşıkların kalbine has gözleri
var;
Onlar görür, bakamaz başka
nazırlar.
Kanatları bir başka, ne hacet
damara;
Uçarlar, melekûta, alemlerin
Rabbına (CC).
Bu uçuş, irfan sahibinin iç
aleminde olur. Bu hale erene hakikî insan, adı verilir. Allah’ın (CC) sevgilisi, mahremi, gelini tabir edilir. Bayezid-i
Bistami Hz.leri şöyle buyurur:
“İrfan sahipleri, Allah’ü Teala’nın (CC) gelinleridir.”
Diğer rivayette ise, şöyle
anlatılır:
“Evliya zümresi Allah’ın (CC) gelinleridir. Gelinleri ise, ancak sahipleri
bilir.”
İrfan sahibi olan veli kullar,
bu görünen kalıp perdesine bürünmüştür. Allah-ü Teala (CC) bir kudsî hadiste
şöyle buyuruyor:
“Velîlerim, kubbelerim altındadır. Benden gayrı onları tanıyan olmaz.”
İnsanlar, duvaklı süslü geline
bakarken ne görebilir ki?… Ancak, dıştaki süsünden başka…
Yahya b. Maaz-ı Razı Der ki:
“Velî yeryüzünde, Allah-ü Teala’nın (CC) reyhanıdır, onları siddık zümresi
koklayabilir.”
O kokuyu alır, Rablarına (CC) iştiyak
duyarlar. Değişik huylarına göre, ibadetleri artar. Bu da varlıklarından
soyundukları fena haline göredir.
Hakk’ın (CC) zatî varlığına
yakınlık, maddî varlıktan soyunup, fena alemine geçiş kadardır. Fena hali ne kadar
artarsa, Hakk’a (CC) yakınlık o kadar artar.
Asıl velî, halinde tam yokluğa
varan ve Hakk’ın (CC) varlığını müşahedeye dalandır.
Onun nefsinde, bir seçme
kudreti yoktur. Ve onun benliğinde Hakk’la (CC) beraber ikinci bir varlık,
karar kılamaz.
O, birçok kerametle teyid
edilmiş olmasına rağmen, hepsinden beridir. Hiç biri ile ilgisi yoktur.
Orada hiçbir halin ifşası
görülmez. Çünkü Rububiyet sırrının ifşası küfürdür.
Mirsad adlı eserde şöyle
denir:
“Keramet sahiplerinin hepsi,
hallerinden perdelidir. Keramet gösteren için keramet hayız hali sayılır. Böyle
olmakla bearber bir velînin en az bin makamı vardır. İlki kerametler kapısıdır.
Ondan geçen öbürlerine nail olur. Aksi halde hiç birine…
www.GAVSULAZAM.de
|