|
|
|
|
|
|
|
Şu da bilinen bir gerçektir ki, Allah-ü Sübhânehû ve Teâlâ (CC) Hz.leri’ni zikretmek, sadece lisânın (dilin) zikri olmayıp, bilakis bambaşka bir şeydir. O da, zikredilen misaldeki gibi ilmi murakabe ile ve tasavvuf yoluna can atmakla, seyr-i sülûk yoluna girmekle müyesser olur. Bu murakabe, ister Allah (CC) Hz.leri’nin bütün amellerimizi bildiği ve kusurlarımız dolayısiyle bizi muâhaze edeceği şeklinde olsun (ki, murakebenin başlangıcı olur), isterse sevgilinin Allah (CC) Hz.leri’nin ibadetlerimizi bildiği ve kusur işlediğimiz takdirde bize gazab edeceği şeklinde olsun (ki, bu da sevenlerin halidir). Bütün bunlardan anlaşıldı ki, ruhi hastalıkları ve kalbi, kötülükleri ortadan kaldırmanın çaresi, yalnız lisanla değil, bilakis murakabe, tefekkür ve tezekkür olduğu bütün tasavvuf imamlarınca üzerinde ittifak edilen bir husustur. Şüphe yok ki insan, insan olduğu müddetçe, çirkin bir suç işlerken diğer bir insanın görmesinden utanır. O halde, Allah (CC) Hz.leri’nin kendisini her yerde gördüğü inancı kalbinde kökleşir, ruhuna işlerse, işte o zaman hadis lisanıyla “İHSAN” denilen hakiki iman tecelli eder. Bu da Rabbânî Heybetin ve İlâhî azametin tecellisiyle Allah (CC) Hz.leri’nin huzurunun azametini ve kendi nefsinin O’nda (CC) kaybolmasını doğurur. Malûmdur ki, hâli böyle olan, Allah (CC) Hz.leri’nin nimetlerini üzerine yazdırdığı Sırat-ı Müstakîm üzeredir. Ekseriyetle de isyan etmez. Lisanla zikre gelince, şüphesiz ki faydalıdır. www.GAVSULAZAM.de |
|
©2003-2004 GAVSULAZAM.de Her Hakkı Mahfuzdur... |