|
|
|
|
|
|
|
Zikir, sözlükte hem lafzî zikir ve hem de kalp teveccühü ve batınî huzur anlamında gelmiştir. Hadislerde de her iki anlamda kullanılmıştır. Hadiste Hz. Musa’nın (AS) Münacat ettiği zaman: “Rabbim seni dil ve kalbiyle anan kimsenin mükafatı nedir?” diye arzettiği ve ona “Ey Musa (AS)! Kıyamet’te onu arşın gölgesinde ve kendi sığınağımda kılacağım.” diye cevap geldiği nakledilir.[1] Görüldüğü gibi bu hadiste zikir hem dille, hem de kalple yapılan zikir anlamında kullanılmıştır. Zikri her iki anlamda kullanan diğer bir çok hadisler vardır; ancak zikir bu hadislerde çoğunlukla kalp teveccühünde ve batınî (manevî) huzurda kullanılmıştır, kâmil ve hakiki zikir de budur. Allah (CC) Hz.lerini zikretmek, ruhanî ve bir ilahî anlayış ve âlemlerin rabbine içten teveccüh etmek, Allah (CC) Hz.leri’ni hazır ve nazır, kendini ise âlemlerin rabbinin huzurunda bilmekten ibarettir. Allah’ı (CC) böyle anan bir kimse, O’nun (CC) emirlerine itaat eder, farizaları yerine getirir ve haramlardan uzak durur. Bu bakımdan Allah’ı (CC) zikretmek kolay bir iş değildir. İmam-ı Cafer-i Sadık (RA) Hz.leri şöyle buyuruyor: “Sıradan herkesin yapamayacağı en zor iş üç şeydir: 1- Mümin kardeşlerle malda eşitlik ve beraberlik. 2- Halka insaflı davranmak. 3- Her durumda Allah’ı (CC) zikretmek. Allah’ı (CC) zikretmekten maksat sadece “subhanallah, vel hamdulillah ve la ilahe illallah” demek değildir; maksat bir farizayla karşılaştığında onu yerine getirmek ve haramla karşılaştığında da onu terketmektir.”[2] Resulullah (SAV) İmam-ı Ali (KV) Hz.leri’ne şöyle buyurmuşlardır: “Üç şeyi yerine getirmek ümmetin takatı üstündedir: 1- Mümin kardeşlerle malda eşitlik ve beraberlik. 2- Halka insaflı davranmak. 3- Her durumda Allah’ı (CC) zikretmek. Zikirden maksat “subhanallah”, “elhemdulillah”, “la ilahe illellah” ve “Allah-u ekber" demek değildir. Zikir, haram bir işle karşılaştığında Allah’tan (CC) korkarak, haramı terkederek Allah’ı (CC) anmaktan ibarettir.”[3] Hz. Ali (KV) Hz.leri şöyle buyuruyor: "Allah-u Teâlâ'yı (CC) gafletle zikretme, O'nu (CC) unutma. Allah-u Teâlâ'yı (CC) kâmil bir şekilde zikret; öyle ki, kalbinle dilin bir olsun ve içinle dışın uyum sağlasın. Zikrettiğin zaman kendini unutmadıkca ve işlerinde kendi nefsini etkisiz bilmedikçe Allah'ı (CC) gerçekten zikretmiş sayılmazsın."[4] İmam-ı Cafer-i Sadık (RA) Hz.leri'nden şöyle nakledilmiştir: “Her kim gerçekten Allah’ı (CC) anarsa, O’na (CC) itaatkâr olur, her kim de Allah’tan (CC) gafil olursa günah işler. Allah’a (CC) itaat etmek hidayetin, günah işlemek ise sapıklığın nişanesidir. Zikir ve gaflet itaat ve günahın kökleridirler. O halde kalbini kıble kıl ve dilini kalbin emri, aklın onaması ve imanın rızası dışında hareket ettirme. Çünkü Allah (CC) senin batınından (içinden) ve zahirinden (dışından) haberdardır. Ruhu alınmakta olan veya amellerinin muhasebesi için Allah-u Teâlâ (CC) Hz.leri’nin huzurunda olan kimse gibi ol. Nefsini senin için önemli olan ilahi vazifeleri yerine getirmekten, yani emir ve yasaklara, sevap ve cezaya baş eğmekten başka şeyle meşgul etme. Hüzün suyuyla kalbini yıkayarak temizle. Allah (CC) Hz.leri seni andığına göre sen de O’nu (CC) an. Çünkü O (CC), sana ihtiyacı olmadığı halde seni anıverdi. O halde Allah’ın (CC) seni anması, senin (Allah’ı CC) zikretmenden daha değerli, daha lezzetli, daha mükemmel ve daha öndedir. Allah’ın (CC) zikriyle tanışman, O’nun (CC) karşısında huzu huşu etmene çekinmene ve mütevazi olmana sebep olacaktır. Ve bunun neticesi de O’nun (CC) önde (Kıyamet’te) olan fazl ve keremini görmektir. Bu durumda itaatlerin çok olsa da Allah’ın (CC) bağışları karşısında küçük olur. O halde amellerini sadece Allah (CC) Hz.leri için yap. Eğer ettiğin zikri (büyük) sayarsan bu, riyaya, kibire, cehalete, halka sert ve kaba davranmana, ibadetlerini büyük görmene, Allah’ın (CC) fazlı ve kereminden gaflet etmene sebep olur. Böyle bir zikrin Allah’tan (CC) uzaklaşmaktan başka bir faydası yoktur ve günlerin geçmesiyle üzüntü ve vahşetten başka etkisi olmaz. Allah’ı (CC) zikretmek iki kısma ayrılır: Biri halis zikirdir ki kalp ona eşlik eder ve diğeri de sarfınazar edici zikirdir ki Allah’tan (CC) başkasını anmayı reddeder. Resulullah’ın (SAV) buyurduğu gibi: ‘Ben seni medhedemem, sen kendin kendini methettiğin gibisin.’ O halde Resul-ü Ekrem (SAV) kendi zikrine değer vermemiştir. Zira Resulullah (SAV) kendisinin Allah’ı (CC) zikretmesinden önce, Allah’ın (CC) O’nu (SAV) zikrettiğinin bilincindeydi. O halde diğerleri kendi zikirlerini bir hiç saymaya daha layıktırlar. Binaenaleyh Allah’ı (CC) zikretmek isteyen kimse bilmelidir ki, Allah (CC) Hz.leri insanı anarak onu kendisini zikretmeye muvaffak etmedikçe insan Allah’ı (CC) zikredemez.”[5] Gördüğünüz gibi bu hadislerde kalp teveccühü ve gönül huzuru, zikrin örneği olarak tanıtılmıştır. Sadece hiç etkisi olmayan bir tasavvur ve hatırlama değil, Allah’ın (CC) emir ve nehiylerine itaat etme ve onun nişanelerinden biri olarak tanınan etkili bir kalp huzurudur. Ancak bu söz, “lailahe illallah”, “subhanallah” ve "”elhemdulillah” gibi lafzi ve sadece dille söylenen zikirlerin, zikrin hakiki örneklerinden olmamalarını gerektirmiyor. Bilakis bu kelimeler de Allah’ın (CC) zikrinden bir mertebe, bir derecedirler. Ayrıca lafzî zikirler de kalpten kaynaklanmaktadırlar. Bu lafızları diline getiren kimse kalben de ve az da olsa Allah’a (CC) teveccüh etmiştir, yoksa bu lafızları ağzına bile alamazdı. İslam’a göre bu kelimeleri söylemek de iyi ve sevaptır; ancak kurbet (Allah’a (CC) yaklaşmak) kastıyla olması şarttır. Zahiri (şekli) namaz da bu lafz ve hareketlerden ibarettir ve Allah-u Teâlâ (CC) Hz.leri de bizden bu zahirî namazı istemiştir. Ancak kalp huzuru ve batınî teveccüh namazın ruhudur. Her şeyde matlub olan temizlik, Zikrullahda daha evla ve mühimdir. Namaz için abdest ne kadar mühim ise, Zikrullah için de, her ibadet için de istiğfar, o kadar mühimdir. İstiğfar iç temizliğidir. Ve bütün temizliklerin başıdır. Abdestsiz namaz olmadığı gibi, istiğfarsız da gönül temizliği olmaz. Gönül temiz olmayınca da Zikrullahın tesiri olmaz. Onun için muhterem kardeş! Sen bu dünyaya, ahiretin ebedi saadet ve selametine kavuşmak için geldiğini unutma. Bu dünya her şeyiyle senin olsa ne faydası var? Biraz kendine gel ve düşün. Bu gökleri bütün endamıyla boşlukta tutup tam bir intizam içinde hareket ettiren kuvvetin sahibini iyi düşün. O'na (CC) teslim olmak, O'na (CC) kul olmak, O'nun (CC) rızasını kazanabilmek ne demektir. Anlayabilirsen, işte o zaman hem insan, hem de müslüman olursun. Ömrünü boş yere zevk-ü sefa ile, para pul budalası olarak mahvetme. Son pişmanlık kimseye fayda vermemiştir. Muttakiler yolunda Zikrullah, muhakkak kul ile cehennem arasında bir sed ve bir maniadır. Kul yapmış olduğu bazı kusurlarından ötürü cehennem yoluna konulsa bile, yapmış olduğu zikirler hemen o yolları kapatır ve o zakir zikreden kulun cehenneme girmesine mani olurlar. Aziz dostum! Sabah da, akşam da yatarken işine gitmezden evvel muhakkak Zikrullah ile meşgul ol! Amma öyle azıcık değil, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin istediği çok zikirdir. Az zikir münafıklık alametidir, hem de ruha gönüle tesir etmesine kafi gelmez. Zikrullahta muhakkak kalblere şifa vardır. O kalbin yegane ilacıdır. Gaflet ise kalbin hastalığıdır. Hasta kalblerin devası ve şifası ancak Zikrullahtır. Çünkü kalb, nur mahallidir, daima nur ister. Zikrullah da en güzel bir nurdur. Nura nur ile gidilir. Şeriatın emrettiği ne kadar
ibadet varsa, hepsi Zikrullahın ikame ve icrası için emrolunmuştur. Kezalik
namazın kılınması da Zikrullahın ikamesi içindir. Nitekim Yüce Allah (CC)
Hz.leri Ayet-i Kerime’lerinde bu hususu beyan eylemiştir. (Bak TaHa. S.A.14)
Yüce Allah (CC) Hz.leri gerçek manada Yüce zatını zikreden ehli zakir
kullarının zümresine biz aciz kullarını da nasib ve müyesser eylesin (AMİN)
www.GAVSULAZAM.de |
|
©2003-2004 GAVSULAZAM.de Her Hakkı Mahfuzdur... |