|
|
|
|
|
|
|
Bazılarına göre zikir dört çeşittir. 1. Dilin. 2. Gönlün. 3. Ruhun. 4. de Sırrın Zikridir. Sır zikrinin afeti, ruhun ona muttali olmasıdır. Ruh zikrinin afeti, gönlün onu bitmesidir Dil zikrinin afeti de kendini görüp beğenmesidir. Ey ebediyet yolcusu! Gerçek kalbin tatmin olması, Yüce Allah (CC) Hz.leri’ni daima zikretmekle mümkündür. Yalnız dil ile söylemek kafi gelmez ama belki tevhidin gerçek manasına ulaşıp ve hiç ara vermeden ona devam etmekle daha iyi tatmin olur. Zatullaha (CC) ancak böyle ulaşılır. Çölde giderken susayan bir insan nasıl devamlı surette “Su, Su” diyerek susuzluğunu gideremez ve ancak su bulduğu zaman suya kanarsa, talipler de ancak hiç fasıla vermeden Zikrullah ile uğraştıkları zaman Allah (CC) Hz.leri’nin muhabbetiyle ünsiyet kurabilirler. Vuslat mümkün olmadan kalbin tatmin olması mümkün değildir. Gafleti defetmek de mümkün değildir ama talib zevk bulunca kalb tatminliği de hasıl olur. İkinci mertebe belirttiğimiz zikir ise hem dille hem gönülle yapılır. Yani kalb huzuru ile yapılan bir zikirdir. Bu şekilde zikir yapanlara Allah (CC) Hzleri çeşitli ihsanlarda bulunur. Ama asıl maksat bu ihsanlar değildir. Asıl maksadın ne olduğunu da izah edelim. Zikrullahın sevabı ve fazileti pek çoktur. Biz burada hepsini saymaya kalkarsak zaman buna yetmez. Bizim bahsimiz denizde bir damla misalidir. Bir nebzecik de olsa bahsetmektir. Belki böylece taliblerin Zikrullahda bulunmaları ve aradaki hicabı kaldırmaları kolaylaşır ve maksude erişirler. Ey yolcu! Şunu bilki, kalb huzuru ile Zikrullahda bulunmanın fazilet ve hususiyetleri ve haysiyeti pek çoktur. Ama en önemli faydası kalbdd Muhabbetullah hasıl etmesidir. Sonra gönülde Allah’tan (CC) başkası için ne kadar sevgi varsa yok eder. Şeytanın bütün vesveselerini dağıtır, şeytanın bütün hile ve dalaverelerini boşa çıkarır, imanı sağlamlaştırır ve gönül pasım siler. Kalbi nurlandırır. Allah-ü (CC) Teala Hz.leri çok zikrolunduğu zaman kalbler cilalanır ve o cila gönle korku verir. Gönül Zikrullahtan lezzet bulduğu zaman iman üzerine iman hasıl olur. Zikir gönüldeki karanlığı giderir, basiret gözünü açar. Zikrullahın sayılamayacak kadar özellikleri çoktur. Şayet zikir Allah (CC) Hz.leri’nin ve Resulünün (SAV) belirttiği kaidelere uyularak yapılırsa, o zaman faydası görülür. Ey Hak yolunda yürümek isteyen talib! biraz önce de söylediğimiz gibi, asıl olan zikir hem kalb hem de dil ile yapılan zikirdir. Allah (CC) Hz.leri böyle yapanlara türlü türlü nimetler vereceğini vaad etmektedir. Fakat istenilen zikir bu da değildir. Asıl zikir, bütün şart ve kaidelerine riayet edilerek yapılan zikirdir. Allah (CC) Hz.leri’nin arzu ettiği zikir odur ki, zikir yapa yapa kişinin kalbine Zikrullah gelir. Oradan ruhuna ulaşır. Ruhta Muhabbetullah teşekkül eder. Talibin bütün nefsaniyeti (nefsi arzuları) kaybolur. Gönül masıvaya nazar etmez, daha sonra da gönüle marifetullah inmeye başlar. Bu mertebede kalbdeki hicab (perde) kalkar. Basiret gözü açılır. Mutlak mabud olan maşukun cemali tecelli eder. Her ne kadar Havassa mahsus olan zikir de makbul ise de asıl olan Hassül Hasın zikridir. Bu da daha dünyada iken gönülden Zikrullah ile hicabı gidermek, mevla ile gönül bağı kurmaktır. Zikirde Allah (CC) Hz.leri’ne hiçbir şeyi ortak koşmamak, ondan başka her şeyi tamamiyle unutmak demektir. Bunu başarabilmek için devamlı olarak zikirle uğraşmak, kalbden hicabı kaldırmak, ruhta Muhabbetullah meydana getirmek, gönül gözünü açmak gerekir. Bu hallere ermenin çaresi tasavvuf yoluna girmekledir. Bunun için de talibin beşeriyet sıfatlarını tamamen yok etmesi lazımdır. Öyle ki artık kendi isminden başka, çevresindeki herşeyi ve dünyayı unutmalıdır. Hatta ismi sorulduğu zaman zikrettiği sevgilinin Allah (CC) Hz.leri’nin ismini hemen söyleyivermelidir. Bir kimse düşünün ki, devamlı
olarak sevgilisinin ismini sayıklıyor. İşte o kişi aşk ve muhabbet ile kendi
adını ve masivayı unutur. İşte bu da böyle bir şey. Elhasıl mecazi ve gerçek
aşk olsun, kişi kendi ismini ve masivayı unutur ve onların yerine sevdiğinin
ismini kor. Nitekim mecnuna sormuşlardı: “Adın nedir?” diye, O da: “Leyla” diye
cevap vermişti. Çünkü nereye baksa Leyla’dan başka bir şey görmüyordu ki… İşte
Sadık Aşık odur. Dost adından başka bir isim ağzına almaz ve bütün isimleri
unutur. Devamlı surette Zikrullahla meşgul olanlara tevacüd hasıl olur. Daha
sonra vecd meydana gelir ve nihayet vücud hasıl olur. Ama bunların da ayrı ayrı
alametleri vardır. Tevacüd ehli mübtedilerdir. (Yeni başlayanlardır). İradeleri
ellerindedir. Zikir halinde fani olmazlar. Beşeri sıfatlar baki kalır. Çünkü
bunlar henüz akıl alemindedirler. Aşk alemine düşmedikleri için de akıl
aleminden uzaklaşamazlar. Aşk alemine düşmemelerine sebep ise zikir nurunun
galip gelmemesidir. Bunun alameti ise şudur. Onlar daha ziyade Zikrullahta iken
bir beyit okunduğu zaman veya bir ses işittikleri zaman ızdıraba düşerler.[1] www.GAVSULAZAM.de [1] Müzekkin Nüfus S.369,370 |
|
©2003-2004 GAVSULAZAM.de Her Hakkı Mahfuzdur... |