|
Tarikat Arapçada yol demektir.
Kur’an-ı Kerim’de tasavvuf terimi olarak tarikat, Allah (CC) Hz.leri’ne varma
gayesini güdenlerin izledikleri özel tarz ve yol demektir. Fıkhi alanın
temsilcilerine verilen geleneksel ad “Fakih”, tasavvufi alandakilere verilen ad
“Şeyh”, “Mürşid”, “Pir”, “Veli”, “Allah (CC) eri”, “Allah (CC) dostu”, “Eren”,
“Ermiş” denir.
İnsan ruhlar aleminden şu imtihan
alemine gelip bir süre durup tekrar geldiği yere gidecek olan bir yolcudur.
Allah (CC) Hz.leri’nden gelmiştir, yine Allah (CC) Hz.leri’ne gitmektedir.
İnsanlara bu yolculuklarında rehberlik yapmak, yol göstermek için Yüce Allah
(CC) Hz.leri Peygamberler (AS) göndermiştir. Hiç bir insan Peygamberi (AS)
kendisine rehber edinmedikçe Allah (CC) Hz.leri’ne kavuşamayacaktır.
Peygamberlerin (AS) son zinciri bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV)
Efendimiz, insanları Allah (CC) Hz.leri’ne götürme vazifesini hayatında kendisi
yapmış, vefatıyla da bu vazife, dinin özüne vakıf Peygamber (SAV) Efendimiz’in
devamı, varisleri Evliya İzamı tarafından yürütülegelmiştir. Çünkü Nebiler
Nebisi (SAV) onlar hakkında şöyle buyurmuştur: “Alimler, Nebilerin
varisleridir.”
Bir müslüman Islamın farz emirlerini
yapıyor ve haramlardan da kaçıyor. İşte böyle bir mü’min, Allah (CC) Hz.leri’ne
daha fazla yaklaşmak ve münafıklığın alametinden kurtulmak, daha iyi bir mü’min
olabilmek ve dünyada iken amalıktan, sağırlıktan kurtulup manevi alemleri ve
ilahi tecellileri seyretmek ve aleme gönderiliş gayesini yerine getirebilmek
istiyorsa, bu mü’min için bir okula kaydolmak ve bu okulda tahsil yapması
gerekiyor. İşte bu okul Tasavvuf ve (tarikat) okuludur. Bu Tasavvuf ve Tarikat
okulunda farzları edaya gayret edip haramlardan kaçmak, az yemek, fazla namaz,
zikirde daim tefekkür gerekir. Tasavvuf, tarikat yolunda ise artık cehennem
korkusu ve cennet arzusundan ziyade Allah (CC) Hz.leri ‘nin rızası, Allah (CC)
Hz.leri’nin aşkı ve muhabbeti vardır. Bu yolda ilerleyen kişi, Allah (CC)
Hz.leri tarafından daha fazla sevilir ve hatırlanır. Bu mertebelere mü’min,
Tasavvuf (tarikat) sayesinde ulaşır.
Tasavvuf, kainatın her zerresinde
Cenab-ı Hakk’ın (CC) kudretinin tecellisini görmektir. Sofi güneş gibidir.
Herkes onun irfanından istifade eder. Tasavvuf, herkesin halini anlayabilmek,
ferasetli olmaktır. Tasavvuf, içten inanarak ölünceye kadar o imanı muhafaza
etmektir. Tasavvuf, Kur'an-ı Kerim’in ahkamını amelen tatbik etmek, emir ve
yasakları bihakkın yerine getirmektir. Tasavvuf, kainattan haberdar olmaktır.
Tasavvuf, halkı Hakk’a (CC) davet etmektir. Tasavvuf, herkesin imdadına koşmak,
ihtiyaç sahibi olanların dertlerine derman olmaktır.
Tasavvuf, Allah (CC) Hz.leri’nden
başkasına makam, mevki, mal, para, kadın vs. Nedeniyle kul olmayıp Kur’an’a ve
Sünnet’e yapışmak, heva ve hevesleri bırakmaktır. Tasavvuf, Allah (CC)
Hz.leri’nden başka kimseden bir şey ummamak, Allah (CC) Hz.leri’nin emirlerini
yerine getirirken sabredip devam etmektir.
Tasavvuf, ihtirası bırakıp Hakk’ın
(CC) verdiğine şükretmek, kendi isteklerini bırakıp Hakk’ın (CC) isteklerine
(takdirine) razı olmaktır. Tasavvuf, tembelliği bırakıp çalışmaya devam
etmektir. Hayalleri bırakıp tatbikata bakmak, uykuyu ve gafleti bırakıp ibadete
devam etmektir.
Şeriat bir fetva, tasavvuf ise bir
takva yoludur. Hiçbir zaman birbirinden ayrı değildir. Şeriatten kıl kadar
ayrılan, tarikatten dağ kadar ayrılır. Şeriat ve tarikatın cahilleri birbiriyle
daima mücadele halindedirler, alimleri ise daima sulh (barış) içindedirler.
Tasavvuf, temiz bir niyyet ve tam bir
ihlas ile ilahi şeriatın iç ve dış bütün hükümlerini yerine getirmektir.
Tasavvuf aşk yoludur. Şüphesiz bu aşk
yolu kolay bir yol değildir. Maksuda erişinceye kadar yolda birçok tehlikeleri
aşmak, sıkıntılara uğramak zaruridir. Lakin bir defa o yolla Hakk’a (CC)
eriştikten sonra, artık bütün müşküller, kubh, şer, 'adem ortadan kalkar ve
salih her tarafta Hakk’ı (CC) görür. Her şeyi Vücud-i Mutlak’da müstehlek
gördükten ve ‘adem unsurunun yol edilmesinden sonra, kendisini de ondan
ayırmadıktan sonra, salih için sa-adet-i mutlaka hasıl olmuştur. Bu yüzden, Hakk’ı
(CC) hariçte arayanlara karşı Yunus’un (RA),
“Hak (CC) cihana dolandır, kimseler
Hakk’ı (CC) bilmez.
Kendinden istesene, Ol senden ayrı
olmaz”
demesi çok doğru bir sözdür. Çünkü bu
fikre göre, yegane hakiki varlık olan ve her şey kendisiyle kaim bulunan Vücud-i
Mutlak dahi vicdan da mün’akistir.
Mürşid, Mutasavvıfeye göre, insan-
yani ‘adem unsuruna galebe çalarak Hakk’a (CC) varan İnsan-ı Kamil bu kadar
mühim olursa, tabiidir ki en yüksek bilgi de ona ait olur. Mademki ilk işimiz
Allah’ı (CC) bilmektir ve O’nu (CC) bilmek de kendimizi bilmekle olur, o halde
en mühim ilim, daha doğrusu asıl ilimde insan sırlarını öğreten ilimdir. Bu da,
ulemayı rüsumun bilgileri gibi kitapla olmaz, aşk yolu ile ve mürşid
vasıtasiyle olur, yani tasavvuf ilmidir.
Saliki muhbbet ummanına gark eden
sıfatlar şunlardır: Vermek, bağışlamak, cemal, kemal, fazilet. Bu sıfatların
aklen ve naklen noksansız olarak kemal derecesinde bir tek olan Allah’da
(CC) sabit olduğu muhakkaktır.
Ey talib ve aklı olan kimse! Tasavvuf
(tarikat) hakkında ne söyleyenilir ki? Tasavvuf ehlinin kalbi, Allah (CC)
Hz.leri’nden başka herşeyden temizlenmez ve başlangıcı, her an Allah-ü Teala
(CC) Hz.leri’nin zikrine dalmak, nihayeti ise büsbütün Fenafillah olmaktır.
Gerçekte ise bu fena makamı tasavvufun başlangıcıdır. Fenafillah bu tasavvuf
yolunda ilk adımdır. Tasavvuf yolundaki dervişler iki kısımdır. Bunlara mürid
ve murad
denir. Mürid, sadık olan talib demektir. Allah-ü (CC) Teala (CC)
Hz.leri’nin sevgisi ile ve O’nun (CC) sevgisine kavuşmak arzusu ile yanmaktır.
Bilmediği ve anlayamadığı bir aşk ile şaşkın haldedir. Gözyaşları dinmez,
geçmişteki günahlarından utanarak başını kaldıramaz. Her işinde Allah (CC)
Hz.leri’nden korkar, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin sevgisine kavuşturacak
işleri yapmak için çırpınır. Her işinde sabır ve affeder. Her nefeste Allah
(CC) Hz.leri’ni düşünür. Gafletle yaşamaz, bir kalbi incitmekten korkar. Murad
edenler ise, uğraşmadan, yorulmadan Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne yakınlık
derecelerine ulaştırılırlar. Yüce Mevla (CC) bu hususta buyumuşturr ki:
“Allah'ın (CC) İslam nuru ile kalbine genişlik verdiği kimse, kalbi mühürlü
nursuz gibi midir? Elbette o Rabbi’nden (CC) bir hidayet üzeredir.”[2] Bu Ayet-i
Kerimeye muhatab olan muradlar, güler yüzlü olurlar.
Sıkıntılı hallerini göstermezler. Görünüşte insanlarla beraberdirler. İç
yüzlerini ise insanlardan gizlerler. Kimse onların hallerini anlayamazlar. Yani
onlar halk arasında Hak (CC) ile olurlar. Derviş olanlar, edebi idirler, edebi
olmayanlar Vasılı İllellah olamaz. Yani “hiç bir edebsiz, Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri’ne kavuşamaz” buyuruldu.
Tasavvuf (Tarikat) Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri’nin düşmanı olan nefse yardım etmemeyi, onun isteklerini yapmamayı
kalbe yerleştirmektir. Tasavvuf kalbin tasfiyesi ve nefsin tezkiyesidir. Yani
kalbin Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin sevgisinden başka, her sevgiden tasfiye
edilmesi, nefsinde Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin her emrine uyar hale
getirilmesidir. İtikatı düzeltmedikçe, İslam’ın emir ve yasaklarına uymadıkça,
haramlardan sakınıp ibadetleri gerçek manada yerine getirip yapmadıkça, kalbin
tasfiyesi ve nefsin tezkiyesi mümkün değildir. Ahmak olan nefsi ezip küçültmek,
tasavvufun (tarikatın) adabındandır. Kimin nefsi kendine şerefli görünürse,
dini ona küçük görünür. Dünyalık isteklerden sıyrılmalı, nefsin arzularını
menetmeli, rızkının helal yoldan gelmesine gayret göstermeli, dünyaya düşkün
olanlarla bidat sahipleriyle arkadaş olmamalı, mal toplamaktan ve dünyayı mamur
etmekten sakınmalı, insanların doğru yola gelmesine ve güzel huylara sahib olmaya
çalışmalıdır. Bu güzel hasletlere sahip olan bahtiyar kulları hakkında yüce
Mevla (CC) şöyle buyurur: “O kullarımı ki, (Kur’anı) dinlerler. Sonra da onun
en güzelini (en açığını ve kuvvetlisini) tatbik ederler. İşte bunlar Allah’ın
(CC) kendilerine hidayet verdiği kimselerdir ve bunlar gerçek akıl
sahipleridir.”[3]
Diğer bir Ayetinde de Yüce Allah (CC)
Hz.leri şöyle buyuruyor: “Kim de O’na (CC) bir mümin olarak salih ameller
işlemiş olduğu halde varırsa, işte onlara en yüksek dereceler var.”[4]
“Onun için gücünüz yettiği kadar
Allah’tan (CC) korkun. (Takva sahibi olun. Emirlerine uyun, yasaklarından
kaçının) Öğütlerini dinleyin, emirlerine itaat edin.”[5]
Tasavvufta önemli olan, insanın bütün
işlerinde gücünün yettiği kadar takvayı gözetmesidir. İşlerde takva hususunda
bir eksiklik olursa, irtibat hasıl olmaz. Hakikatte bu irtibat, takvanın ve
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin rızasının hasıl olmasında ölçüdür terazidir.
Haram ve yasaklardan kurtulup aleme gönderiliş gayesini yerine getirebilmek
için Allah (CC) Hz.leri’nin ve Resulü (SAV) Efendimiz’in halifesi olan ve
insanlara doğru yolu göstermekle vazifeli, kamil ve mükemmil bir zata talebe
yani (derviş) olmanın lazım geldiği ortaya çıkmaktadır. Çünkü mürşidsiz
Resülullah (SAV) Efendimiz’e kalbi bağlamak mümkün olsa bile, bunun bilhassa
daha başlangıçta olan bir kimse için ne kadar zor bir iş olduğu malumdur. Bir
çok kimse Resülullah (SAV) Efendimiz’in münarek şahsını tam olarak kalbinde
hazır edemez. Bunlar bu hususta vaaz ve nasihata muhtaçtır. Bu yolun zahiri ve
batini adabını öğrenmeye muhtaç olanlar için, böyle bir bağ kurmanın ne derece
zor olduğu açıktır. Beşeri maniler sebebiyle doğrudan doğruya Resülullah (SAV)
Efendimiz’e bağlanarak feyz almak zordur. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri kendisine
kavuşmak isteyen kullarına kolaylık olması için, kamil ve mükemmil rehberleri
(Mürşid-i Kamil) yarattı. Bu mübarek zatlar, insanları Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri’nin rızasına kavuşturan yolları gösterdiler. Böyle münevver yol
göstericilerin, her asırda mevcut olacağı Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şerif’lerle
bildirildi. Tasavvuf (tarikat) yolunda bulunup aleme gönderiliş gayesine uyan
bahtiyar insan, Resülullah (SAV) Efendimiz’in mübarek Ruh-u Şeriflerine ruhen
yönelir. Resülullah (SAV) Efendimiz’in şefaatine de mazhar olur.
Tasavvuf (tarikat) yolunda bulunan ve
intisab eden kimsenin niyetini düzeltmesi, bu vazifeyi sırf Allah (CC)
Hz.leri’nin rızası için yapması, kalbi Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nden başka
şeylerden sıyırması lazımdır. Sonra, dili ve kalbi ile “İlahi ente Maksudi ve
Rızake Matlubi” (İlahi! Sen benim maksudumsun ve senin rızan benim matlubumdur)
demelidir. Talib olan maneviyatta Yüce Allah (CC) Hz.leri’nin rızasını
gözeterek aldığı virdine de riayet edip günlük olarak yerine getirirse, Yüce
Allah (CC) Hz.leri’nin şu Ayet-i Kerime’sine muhatab olması umulur: “Ancak
Allah’a (CC) halis ve pak bir kalb ile varan müstesna.”[6]
buyurulmuştur. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne kavuşanlar ve hidayet yolunun
yolcusu olanlar, bilhassa tasavvuf (tarikat) ehli olanlar büyüklerdir. En doğru
yol, onların yolu, en güzel ahlak onların ahlak ve adetleridir. Yüce Mevla (CC)
Hz.leri buyurur ki: “İşte o yol, Allah’ın (CC) hidayet yoludur ki, O (CC), bunu
kullarından dilediğine nasib eder.”[7]
“Salih amel işleyen, sonra da hak
yolda sebat gösteren kimse için Gaffarım (çok bağışlayıcıyım).”[8]
“O yoldan sapan da var. Allah (CC)
dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.”[9]
“Allah (CC), kime hidayet ederse o
doğru yoldadır. Kimi de sapıklığa düşürürse, artık bunlar için Allah'tan (CC)
başka asla yardımcılar bulamazsın.”[10]
“Şüphesiz ki küfredip insanları Allah
(CC) yolundan çevirenler, haktan çok uzak bir sapıklıkla saptılar.”[11]
Ey İnsan! Kalbini Rabbine (CC)
bağlayan kimse aziz olur. Çünkü kendini asıl gayesine döndürmüş olur. Sana
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ni unutturan, gaflete düşüren her şey düşmandır.
Düşmanı terkedip, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne sığınan kimse, bütün varlığı
ile Rabbine (CC) dönmüştür. İşte tasavvuf yolunda da bu gaye güdülür.
Ey kişi! Kalbinde Allah (CC)
Hz.leri’nin sevgisinden başka bir şey olmadığı zaman, bil ki çok zenginsin.
Eğer bir kimse sana kaba ve ağır muamele ederse, sakın sen onun içinde
bulunduğu aşağı dereceye düşüp de aynı şekilde muamele etme. Şerefli kimselere
yakışan sıfatlarla muamele etmeye gayret göster. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri
kimin kalbini sevgisi ile doldurursa, artık o kimsenin kalbi başka bir şeyle
meşgul olmaz. Çünkü o zahiri ile halkla, batini ile de Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri iledir. Bir Ayet-i Kerime’sinde Yüce Mevla (CC) şöyle buyurur:
“Yeryüzünde haksız yere kibirlenenleri, Ayetlerimi anlamaktan (Kur’an’ı
kabulden) çevireceğim. Onlar (büyüklenenler) her mucizeyi görseler de, onu
kendilerine yol edinmezler. Fakat sapıklık yolunu görürlerse, onu yol
edinirler. İşte böyle hareket etmeleri, Ayetlerimizi yalan saymalarından ve
onlardan gafil bulunmalarından dolayıdır.”[12]
“Ey Mü'minler! Gerçek takvaya
yaraştığı gibi, Allah'tan (CC) korkup sakının ve her halde müslüman olarak can
verin.”[13]
“Onlara: ‘Allah’ın (CC) indirdiği
Kuran hükümlerine ve Peygamberin (SAV) sünnetine gelin.’ denildiği zaman,
‘Bize, atalarımızın üzerinde bulduğumuz din yeter.’ diyorlar. Ataları bir şey
bilmiyor ve doğru yola gitmiyor idiyseler de mi?”[14]
“Ey iman edenler! Nefislerinizi
düzeltmek üzerinize borçtur. Siz düzelip doğru yolda bulunduktan sonra, yolunu
şaşıranlar size zarar veremez.”[15]
Ey irşad talebinde bulunan aziz
kardeşim! Yüce Allah (CC) Hz.leri bu Ayet-i Kerime’lerini bin dörtyüz küsur
sene evvel bize Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz vasıtasıyla göndermiş ve bu
günde kullarının ne bahaneler edeceğini o zamandan beyan eylemiştir. Bu günde
ben de müslümanım diyen kardeşim, “Gel aleme gönderiliş gayesini yerine
getirmeye gayret et” dediğimiz zaman der ki, “Ben namaz kılıyorum, oruç
tutuyorum zenginse zekat verip hacca da gidiyorum. Bu bana yeter. Zaten
Tasavvuf (tarikat) otuz kırk sene kadar evvel yok idi. Bazıları bunu sonradan
uydurdular, atalarımızdan böyle gördük başka bir şeye aklımız ermez.” derler.
Biz deriz ki: “Ey insan! Sen müslüman olduğunu söylemiştin. Bu emir Yüce Allah
(CC) Hz.leri’nden geliyor. Ayet-i Kerime’ler böyle buyuruyor” dediğimiz zaman
hemen yolunu değiştiriyor. Zira ilmiyle amil olmayan, dini istismar eden,
kendini insanlara ilim sahibi olarak gösterenler böyle bir şey yok diyerek bu
insanların Yüce Allah (CC) Hz.leri’ne vasıl olacak yollarını kesiyorlar ve bu
insanlar şu fani alemden gayeden uzak olarak ebedi aleme yolcu oluyor.
Sen de ey müslümanım diyen hak
yolcusu! Aleme gönderiliş gayesini Nebiler Nebisi (SAV) devamı olan ve Ayet-i
Kerime ile sabit olan evliyadan (Mürşid-i Kamil)den öğren ki, ebediyyete eli
boş ve mahrum olarak gitmeyesin ve dini istismar edenlerin sözlerine
aldanmayasın. Bak Yüce Mevla (CC) ne buyuruyor: “(Ey Resulüm) (SAV), de ki,
Allah’a (CC) itaat edin. Resule (SAV) itaat edin. Eğer bunlara itaat etmekten
yüz çevirirseniz, Peygambere (SAV) düşen ancak ona yükletilen tebliğdir. Sizin
üzerinize de, size yükletilendir. (İcabet etmektir) Eğer ona itaat ederseniz
hidayete erersiniz.”[16]
Ey müslümanım diyen kardeşim! Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri’nin bir kimseyi sevdiğinin alameti, o kimsenin Allah-ü Teala
(CC) Hz.leri’nin sevgilisinin işine, ahlakına ve sünnetine uymasıdır. Yüce
Allah (CC) Hz.leri’nin sevgilisi ise alemlerin efendisi Nebiler Nebisi Hz.
Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz’dir. Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’e de vasıl
olabilmek için varisleri olan Mürşid-i Kamile teslim olmak lazımdır.
“İşte, bu vasıfları taşıyanlar, Hakka
uyan sadıklardır ve bunlar takva sahipleridir.”[17]
“Allah’tan (CC) korkanlar, kendilerine
şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman, Allah’ı (CC) ve azabını düşünürler. Bir
de hemen bakarsın ki, onlar doğru yolu bulup şeytanın vesvesesini atmışlardır
bile.”[18]
İbadetlerin kolaylıkla seve seve
yapılması ve günah olan işlerden nefret ederek uzaklaşılması, ancak ahlak
ilmini öğrenip, bu yolda ilerlemek ile mümkündür. Tasavvufa (tarikat) sarılmak
tasavvuf ile ele geçen bilgilere ve hallere kavuşmak için önce imanı ve itikatı
düzeltmek lazımdır. Ahlak ilminin bilgileri Mürşid-i Kamil, yol gösteren,
rehberlik eden yetişmiş ve yetiştirebilen velidir.
Eğer imanlı olan
kul tasavvufun (tarikat), nefsi beşeri kirlerden ve ruhu tabii kirlerden
temizlemeye bağlı olduğunu, Kur’an ve Hadis lisanıyle daima bunlara işaret ettiğini bilse, aynı zamanda tezkiye ve tasfiyeye
dayanan salih kalbi imanı sadık ile olsa, Kur'an ahlakını kolay, tabii ve tekellüfsüz bir şekilde anlasa, o zaman
tasavvufun (tarikat) ehemmiyetini ve
konusunun ulviyeti dolayısiyle yüceliğini gerçek manada anlamış olur. Çünkü tarikatın neticesi, çeşitli zikir,
adab ve evrad ile çeşitli ibadetleri bir nizam altında ve bir kalıp çerçevesi içerisinde yürütmekten ibarettir.
Tasavvufta Allah
(CC) Hz.leri’ni daima hatırlamak, anmak (zikretmek),
O’nu (CC) herşeyde görmek ve tüm eşyanın O’nunla (CC) kaim olduğuna kesin
olarak inanmıktır. Evet! Tasavvufun ehemmiyeti, konusunun öneminden anlaşılmaktadır
ki, o da ihsandır. Amellerin tümü ihlas itikat dairesine bağlıdır. İhlastan
itikattan yoksun olan amelin kurtuluşu yoktur. Muhlis olan iddia ettiği şeye
inanır ve kendini bütünüyle o şeye verir.
Tasavvufa (tarikata) intisab eden
müride zikrin hafi veya cehri olacağını mürşidi tayin eder. Müridin makamına ve
haline göre ve bilhassa mübtediye cehri yaptırır. Çünkü cehri zikir, kalbde
birikmiş günah kirlerini koparır, temizler. Riya korkusu olmadığı takdirde
cehri zikir daha iyidir. Çünkü işiten insanlara ganimet olur.
Zikrin feyzi işiten insanlara erişir
ve zikir sesinin eriştiği her yaş ve kuru, kıyamet günü zakir (zikreden) lehine
şehadet eder.[19] Sofiler nefsani
arzulardan ve zevklerden el etek çekerler. Onlar Allah (CC) Hz.leri’nin ve
Resulü (SAV) Efendimiz’in sözünü işittikleri zaman, tir tir titremeye başlarlar
ve bütün kalbleriyle o sözü dinlerler.[20]
Allah (CC) Hz.lerinin muhabbeti
gönülde yeşeren bir ağaç gibidir. Bu ağacın kökü inayettir. Suyu şeriata
uymaktır. O ağaca şeriat suyu verilmezse kurur. O ağacın budaklan kifayet
yaprakları velayettir. Gölgesi Allah (CC) Hz.leri ile ünsiyet kurmaktır. Yemişi
ise Allah (CC) Hz.leri’ne ulaşmaktır. İmdi ey irşad talebinde bulunan aziz
müslüman! Buraya kadar Ayet ve Hadis’lerle açıklamaya çalıştığımız tasavvuf
(tarikat) yollarını ve varidatını anladın. Tarikat edeplerini ve şartlarını da
iyi öğrendinse, hiç durma, alim bir şeyhin hizmetine kendini ver. Ona hürmet ve
tazim ederek maksuduna erişmeye çalış.
www.GAVSULAZAM.de
|
|