Tarikat, yol,
meslek, mezhep ve meşrep demektir. Tasavvuf dilinde tarikat, Allah (CC)
Hz.leri’ni bilme ve bulmanın yoludur.
Hicri ikinci asrın
sonlarına doğru intişara başlamış olan tarikatların anane ile silsileleri Hz.
Fahr-i Alem (SAV) Efendimiz’e kadar dayandığı rivayet edilmektedir.Tasavvufun
doğuşundan, tarikatlerin intişarına kadar geçen devreyi tasnife tabi tutacak
olursak:
a) Tarikat öncesi Tasavvuf,
b) Şahıslar etrafında
sistemli ve teşkilatlı bir şekilde gelişme, seyrini müşahade etmiş oluruz.
Tarikat öncesi
tasavvufun umumi manzarası, Kur’an-ı Kerim’in hükmünde ve Peygamber (SAV)
Efendimiz’in izinde gitmekle
yetinmekten, yani zühtden ibarettir. Bu devirde sofiler azdır.
Risale-i
Küşeyri’ye göre başlıca sofiyye: İbrahim b. Edhem (RA), Zünnûn-i Mısrî (RA),
Ma’ruf-i Kerhi (RA), Seriyyi Sekati (RA), Bişr-i Hafi (RA), Ebâ Yezid-i Bistami
(RA), Cüneyd-i Bağdadi (RA) dahil olmak üzere seksen üç tanedir.
Başlangıçta ferdi
dini bir hareket şeklinde gelişen tasavvuf, ikinci üçüncü asırda diğer ekoller
gibi şekillenmeye, veliler yetiştiren, müridlerin siretlerine, huylarına ve
ibadetlerine dair özel nizamlar va’z eden bir okul haline geldi, Mürid, bu
yolun kurallarını ustasından alır ve ona tam bir teslimiyetle bağlanırdı.
Mürşidsiz yola gidilemeyeceği kanaati yaygın bir hal aldı. Hatta Ebâ Yezid-i
Bistami (RA): “Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır.” dedi.
Üçüncü ve dördüncü
asırlarda tarikatlar kurulmaya başladığında tarikat sahipleri, tarikat kurmaya
özenmiş değillerdi. Bunlar halkın zahidlerin çok hürmetini kazanmış kimselerdi.
Etrafına
toplananlar, sohbetini dinleyenler onun öğütlerini tuttular, hareketlerini,
zikirlerini aynen yapmaya çalıştılar ve böylece o zatın adına bir tarikat
doğmuş oldu. Nasıl diğer ilimlerde ilmi ehlinden almak ve ilimde kalpazanlığın
önüne geçmek için icazet vermek adeti lüzumlu görülmüş ise, tasavvufta da
sahtekarlığın önüne geçmek için icazet usulü konmuş, şeyhin elinden hırka
giymek adet haline gelmiştir.
Takriben H. 5.
yy.’dan itibaren tasavvufun büyük şahsiyetler elinde sistemleştirilmesi ve
teşkilatlı bir şekilde yayılması tarikatlerin ortaya çıkışını sağlayan başlıca
amillerden sayılır.
İlk beş yıl içinde
herhangi bir tarikat söz konusu olmaksızın bazı müslümanlar, Kur’an hükümlerine
ve Hz. Peygamber’in (SAV) hadislerinde yer alan bazı işaretlere dayanarak gece
ve gündüzlerini Allah’ın (CC) ibadetine hasretmişlerdir. Ancak bu ibadet,
sadece bir müslümanın günün belirli vakitlerinde kılmak zorunda olduğu namazdan
yahut belirli bir ayda tuttuğu oruçtan ibaret değildi. Bu ibadet, insana vahid
vasfını kazandıran Allah’ı (CC) bilip bulmasını, maddeden manaya yükselmesini,
zahirden batına intikalini, Mabud (CC) önünde hiçliğini, Halik (CC) karşısında
faniliğini görüp anlamasını sağlayan ve esası zikir olan bir ibadet tarzı idi.
Anmak, övmek, namaz kılıp dua etmek gibi manaları cemeden zikir, tasavvuf
erbabının dilinde “her an Allah’ı (CC) belirli cümle veya kelimelerle
hatırlamak ve anmak” demektir. Kur’an’da zikri emreden pek çok ayet vardır.
Birkaçı şunlardır: “Ayakta, otururken ve yattığınızda Allah’ı (CC)zikredin.”
“Ey müminler, mallarınız ve çocuklarınız, sizi Allah’ın (CC) zikrinden
alıkoymasın.”
Basra ve civarında
başlayan Tasavvufi hareketler daha sonraları Türkistan’da sistemli bir şekilde
gelişmeye devam etmiştir.
İslâm dünyasında
şöhret kazanmış on iki tarikat vardır. Bunlar sırasıyla;
1- KADİRİYYE (Abdulkadir-i Geylani
(KSA) - 470-561 h.)
2- YESEVİYYE (Ahmet Yesevi (RA) v. 562
h.)
3- RİFAİYYE (Ahmed er-Rifai (RA) 512-578 h.)
4- KUBREVlYYE (Necmüddin Kübra
(RA) v. 618)
5- MEDENİYYE (Ebul Medyen Şuayb b.
El-Hüseyin (RA) v. 590 h.)
6- DESUKİYYE (Seyyid ed-Desuki (RA) v.
676 h.)
7- BEDEVİYYE (Seyyid Ahmed Bedevi (RA)
v. 675 h.)
8- ŞAZELİYYE (Şeyh Ebul Hasan
Takiyyiddin Ali b. Abdillah eş-Şazeli (RA) - v. 656/ 638 h.)
9- EKBERİYYE (Muhyiddin İbnül-Arabi
(RA) - 560-638 h.)
10- MEVLEVİYYE (Mevlana Celaleddin-i Rumi (RA) - 604-672 h.)
11- SA'DİYYE (Sa’düddin Muhammed
el-Cebbavi (RA) v. 700 h.)
12- NAKŞİBENDİYYE (Bahauddin Nakşibend
(RA) 718-792 h.)
Bu tarikatler ve
şubelerinden memleketimizde vaktiyle Kadiriyye'nin Eşrefiyye ve Hüseynî;
Ekberiyye’nin Melâmiyye, Melamiyye-i Mayramiyye, Halvetiyye; Halvetiyye’nin de
Ruşeniyye, Gülşeniyye, Sünbülüyye, Şa’baniyye, Uşşakiyye; Melâmiyye’nin
Celvetiyye; Celvetiyye’nin Mısriyye, Cerrahiyye, Bekriyye, Selamiyye;
Desukiyye’nin Zeyniyye kolları yaygın idi.
Onuncu hicret asrı
başında vefat eden, birçok eserlerin bilhasa mevakib tefsiri adıyla meşhur olan
ve İsmail Ferruh Efendi tarafından tercüme edilmiş olan
“El-Mevanisul-Ledüniyye” sahibi Hüseyin Vaiz Kaşifi’ye göre, tarikatların hepsi
İmam-ı Ali (KV) Hz.leri’nden intişar etmiştir.
Her tarikatın
kurucusu, o tarikatın şeyhi ve mürşididir. Bir medresede müderris ne ise,
dergahta da şeyh odur. Bir müderris, nasıl islâmi ilimleri akıl gücüyle şerh ve
izah eder, öğrenci yetiştirir ise, şeyh de öğrencisi olan müridin ruh yönüyle
meşgul olur, onu terbiye eder. Derece derece süfli hayata yönelme arzusunun
önce müridden gelmesi gerekir. Bu arzuyu duyan kimse, tarikata girmek için
şeyhe biat etmek zorundadır. Her tarikatta birbirinden az veya çok farklılıklar
gösteren şeyhe biat merasimleri, tarikatları birbirinden ayıran özelliklerden
biridir.
Tarikatlarda
yapılan bu eğitimin yani Tasavvufun İslâm düşüncesindeki yeri, İslâm dinine
dayanan ve ahlâkın asli düsturunu korku ve mükafat üzerine değil de aşk,
muhabbet ve vahdet fikri üzerine kuran ve bu sebeple, yüzyıllar boyunca,
İslam’da yüksek felsefi fikirlere olduğu kadar şiir ve sanat hayatına da ışık
tutan tasavvuf kalbi sezgisi pek derin ve renkli ilahi hayat görüşü ve anlayışı
ile İslâm düşüncesinin sanat halini aldığı yönüdür. İnsanı Allah (CC)
Hz.leri’ne ulaştıran, dolayısıyla, kendi ilahi hüviyetine ve hürriyetine
kavuşturan yol odur. Bu yol, Peygamber (SAV) Efendimiz’le başlar ve Muhyiddin-i
Arabi (RA) Hz.leri ile hem zirvesine ulaşır hem de inkıraz devresine girer.
www.GAVSULAZAM.de
|