|
Sonsuzluk Nebisi’nin
(SAV) öteler ve yükseklikler alemine ait miracı değil, bu o has ismiyle tek ve
mutlak miraç, bir de Yüce Allah (CC) Hz.leri’nin her mümin kuluna her iman sahibine
açık bıraktığı bir yol var ki, o da Allah (CC) Hz.leri’ne erme yolu “Tasavvuf YoluTarikat”.
Kısaca ifade edecek olursak erenlerin nurlu yolu. Hem öyle bir yol ki, nice
mana erleri bu yoldan yürümüş ve nur denizinin hakikat sahiline ermişlerdir. Bu
hususta Yüce Allah (CC) Hz.leri buyurur: “Ey insanlar! Sizden her bir Peygamber
(AS) için, bir şeriat ve bir yol tayin ettik.”[1]
Ayet-i Kerimesi ile vacib olmuştur. Burada “minhac”, “Münevver bir yol”
demektir. Hak Teala (CC) Hz.leri kıyamet gününde kullarına sual buyuracak
diyecek ki: “Ey kulum! Benim böyle bir emrim var idi. Sen aradın mı?” “Aradım
ama bulamadım.” derse ve mürşid de o zaman bulunmamış ise, Allah-ü Zülcelal (CC)
Hz.leri’nin cevaptan mülzem olması lazım gelir. Halbuki Allah (CC) Hz.leri
mülzem olur mu? Her zamanda irşadı halk için bir kulunu aleme ibraz
buyurmuştur. Çünkü öyle olsa kulun vus’atı dışında bir teklif olacaktır. Eğer
o kimse derse ki: “Ya Rabbi! Buldum ama kalbim sevmedi, teslim olamadım. Cenab-ı
Hakk (CC) Hz.leri buyurur ki: “O kuluma başka kullarım tabi olmamış mı idi?”
Tevatüren onun mürşid olduğu malum değil miydi? Madem ki hakkında tevatür var
idi, senin de şer’an kabulün lazım gelirdi diyecek ve o kul azaptan
kurtulamayacaktır.
Turuk-i Aliyyenin
esas itibariyle hepsi birdir, muhammediyyedir. Ulu Mevlamız (CC) şöyle
buyuruyor: “(…) Allah (CC) ancak takva sahiplerinden kabul eder (…)”[2]
Bu yolda Allah
(CC) Hz.leri’nin Resulü’nden (SAV) başlayıp en son veliye binlerce mürşidi
kamil ve nice nişansız Allah (CC) Hz.leri’nin dostları devam edegelmiştir.
Şunu da tesbit
edelim. Önce iman olmadıkça hiçbir oluş yok. Evvela Şeriat, daha sonra Tarikat
(gidilen yol), derununda marifet, peşinden de hakikat gelir. Tek kelime ile
Tasavvuf dediğimiz güneş yol, günümüzde gönlü kan yuvası haline gelmiş nice
irfan öksüzleri var ki, Tasavvufun (Tarikatın) dine sonradan girdiğini
sanırlar. Gerçek şudur. Şeriat (Allah’ın cc. tüm emirleri) O’nun (SAV) Alemlerin
Fahri Ebedisi Nebiler Nebisi’nin (SAV) zahiri, Tasavvuf ta batınıdır. Bu hususta
Yüce Mevla (CC) şöyle buyuruyor: “O (CC), (herşeyden önce mevcut olan) Evvel’dir
ve (her şey helak olduktan sonra geriye kalacak) ahirdir (Varlığı sayısız
delillerle) zahirdir ve (akılların idrak edemeyeceği zatı ise) batındır. O
herşeyi bilendir.”[3] Ayet-i Kerimesi ile Şer-i
Şerife muvafık ve mutabık olarak Tarikat, Hakikat ve Marifet beyan olundu.
Şüphe yok ki, bu
sürede zikrolunanlar da, temiz bir kalbi olan veya can kulağı ile dinleyen
kimseler için bir ihtar ve ibret dersi vardır. Kaf Suresi’nin 37. Ayet-i
Kerimesinin işareti, basiret ve insaf ehline kafi gelecektir.
Tarik-i
Müstakim'de susayan aşıkı sadıkları suvararak mizaçlarında ilahi feyzin temiz
ve güzel kokusu, kıyamete kadar baki kalsa gerektir.
“Onlara mühürlü
saf ve halis şaraptan içirilir ki, sonu misk gibi kokar, O halde, rağbet
edenler bu nimetlere ermeye rağbet etsinler. Katkısı da tesnimdendir ve tesnim
öyle bir pınardır ki, ondan yalnız Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne yakın olanlar
içerler.”[4]
Ayet-i Kerimesi’nin işaretince, sülüklerin başlangıcından sonuna kadar ve
sülukun sonundan mertebeleri tekmil edinceye kadar her tarikte, Mürşide ve
Müride lazım olan usul ve kaidelerine göre tarikatı aliyyeyi Muhammediyyede
daim olup Hakk’a vasıl olmak gerekmektedir. Allah (CC) Hz.leri’nin Resulü (SAV)
bu yolu asrı saadetinde ilmin kapısı ve kapıcısı İmam-ı Ali (KV) Hz.leri ile
açtı ve bütün tariklerin en eskisi Siret-i Ahmediyye’nin ekmeli olduğu bu Tarikat-ı
Aliyyeyi Kadiriyye-i Kübra, manevi feyizlerde sonsuz bir deniz ve irşadda
yüksek himmeti gün gibi ayandır. Bu feyizler denizler denizinin her katresinden
nice aşikanı kiram ve asfıya-i tezil ihtiram Allah (CC) Hz.leri’ne vasıl olmuş,
Mertebe-i Velayete nail olup Mevlayı bulmuşlardır. Ve Tarikatı Aliyye-i
Kadiriyye-i Kübra’dan zuhur eden kamil veliler, Nebiler Nebisi’nden (SAV) İmam-ı
Ali (KV) Hz.leri’nden, Gavsulazam Pir Abdulkadir-i Geylani (KSA) Hz.leri’ne,
Pir Abdulkadir-i Geylani (KSA) Hz.leri’nden Hak Halili (KSA) Hz.leri’ne, O’ndan
da Hacı Halil (RA) Hz.leri’ne kadar bizim tarikat silsilemiz gelmiş ve kıyamete
kadar devam edecektir. Ne mutlu o kişiye ki, bu nurlu nasibini alıp ebediyyete
imanı kamil sınıfında gitmek için gayret eder.
Ey yolcu! Malumun olsun
ki, mertebeler, makamlar ancak kamil bir mürşidin eli ile tevbe edip telkini
tarikat almak ile hasıl olur ve Cenab-ı Hak (CC) Hz.leri’ni canı gönülden (dil
ile, gönül ile ve bütün azalar ile) zikretmekle hasıl olur. Yüce Mevlamız
buyurur ki: “Allah’tan (CC) korkun, Allah (CC) size ilim öğretiyor. Allah (CC)
her şeyi kemali ile bilicidir.”[5]
Ayet-i Kerimesi takvası olanlara Cenab-ı Hakk’ın (CC) ilmi ihsan edeceğini gösterir.
Buradaki ilimden murad, ilmi Ledünnidir. Medresede tahsil edenlere bildirir
demek değildir. İbadet ve taatten mahrum olduğu halde teessüf ve teessür
etmeyen kimsenin kalbi ölmüştür. Tarika dahil olan bir kimse ilmini, amelini,
ahlaki halini düzeltmeye muvaffak olamazsa tarikattan istifade edemez ve
edememiştir. Tarikata intisap eden kimse mutlaka bir sıcaklık hissetmelidir.
Çünkü hamama giren kimse sıcaklık hissetmezse hamamın evinden ne farkı
olabilir?
Tasavvuf, bir
müslümanın İslam Ahlakı ile ahlaklanması için lazım olan bilgileri ve Yüce
Allah (CC) Hz.lerine gidilen yolları öğreten ilimdir. İnsanın manen yükselmesi,
dünya ve ahiret saadetine kavuşması, bir uçağın uçmasına benzetilirse, iman
ile ibadet bunun gövdesi ve motorları gibidir. Tasavvuf yolunda ilerlemek de
bunun enerji maddesi yani benzinidir. Maksada ulaşmak için uçak elde edilir.
Yani iman ile ibadet kazanılır. Harekete geçmek için de kuvvet yani Tasavvuf
(Tarikat) ilminin yolunda ilerlemek gerekir. Tasavvufun gayesi vardır.
Birincisi imanın vicdanileşmesi yani kalbe yerleşmesi ve şüphe getiren
tesirlerle sarsılmaması içindir. Tasavvuf ile ele geçen bilgilere marifetlere
ve hallere kavuşmak için önce imanı düzeltmek, islamiyetin emir ve yasaklarını
öğrenip bunlara uygun iş ve ibadet yapmak lazımdır. Zaten bunları yapmadıkça
kalbin tasfiyesi kötü huylardan temizlenmesi, nefsin tezkiyesi, terbiye
edilmesi mümkün değildir.
Tasavvuf (Tarikat)
bilgileri mürşidi kamiller tarafından öğrelilir. Mürşidi kamil yol gösteren,
rehberlik eden yetişmiş ve yetiştirilebilen alimdir. Böyle olan alimlerin belli
usullerle gösterdikleri bu yollara (tarikat) denilmiştir.
Gavsulazam Pir
Abdulkadir Geylani (KSA) Hz.leri de büyük bir Mürşid-i Kamil olup onun
insanları saadete kavuşturmak için Tasavvufta (tarikatta) takip ettiği usullere
ve gösterdiği yolu “Kadiriyye Tarikatı”denilmiştir. Tarikatların çeşitli
isimler alması başka başka olmalarından değildir. Aynı mürşidin talebeleri
(müridleri) birbirlerini tanımak ve nıürşidleri ile tanınmak, öğünmek için
bulundukları yola mürşidlerinin ismini vermişlerdir.[6]
www.GAVSULAZAM.de
|
|