KONULAR
 

 

 

Tasavvuf - Tarikat Nedir?

Tasavvufun Temeli

Tasavvufun Esası

Tasavvufta Gaye

Tasavvufun İnsana Tesiri

Tasavvufu İnkarın Hükmü

Tasavvuf İle İlgili Fetvalar

Ayetlerde Tasavvuf

Hadis-i Kudsilerde Tasavvuf

Hadis-i Şeriflerde Tasavvuf

Tasavvufun On Esası

Tarikatların Doğuşu

Tarikatlar İki Kısımdır

Tarikata Niçin Girilir?

Tarikata Girmek İsteyenlere...

Tarikat-Şeriat Münasebeti

"HU" Ve Açıklaması

Seyr-i Sülûk Nedir?

Rabita Nedir?

Tarikatta Rabita

Rabıta Çeşitleri

Rabıtaya Karşı Çıkmanın Hükmü

Semanın Hakikatı

Nefsin Yaratılışı

Nefis Mertebeleri

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


 

Tasavvuf ıstılahında seyr, cehaletten ilme, kötü huylardan güzel ahlaka, kulun fanî varlığınıdan Hakk'ın varlığına yönelmektir. Seyr-i sülûk etmek, Enbiya-i izam Hazeratı’nın Sünnet-i Seniyye ve yüksek ahlaklarından ve büyük evliyanın son hallerindendir.

 

 

 

 

SEYR-İ SÜLÛK

 

Tasavvuf ve tarikatlardaki eğitim ve terbiye işine verilen genel ad seyr-i sülûktur. Lügatte seyr gezmek, seyr etmek ve yürümek anlamınadır. Sülûk ise gitmek ve yola girmek demektir. Tasavvuf ıstılahında seyr, cehaletten ilme, kötü huylardan güzel ahlaka, kulun fanî varlığınıdan Hakk'ın varlığına yönelmektir. Sülûk, tasavvuf yoluna girmiş kişiyi Hakk'a (CC) vuslata hazırlayan ahlakî eğitimdir. Bir başka ifadeyle seyr-i sülûk, tasavvuf ve tarîkata giren kimsenin manevi makamlarını tamamlayıncaya kadar geçeceği sahaların adıdır. Seyrin başı sülûk; yani yola girmek, sonu da vusul; yani Hakk'a (CC) vuslattır. Hakk'a (CC) vuslat Allah (CC) Hz.leri’ni görüyormuşçasına kulluk (ihsan) şuûruna ermek, daima Hakk (CC) ile beraber bulunduğu (maiyyet-i ilahiyye) bilincini yakalamak, O'na (CC) teslim olup O'ndan (CC) razı olmaktır. Her iş ve fiilin gerçek failinin Allah (CC) olduğunu kavramak ve varlık iddiasından kurtulup gerçek tevhîde ermektir. Can mülkünde ve cihan mülkünde Hakk'ı (CC) hakim kılmaktır.

Seyr-i sülûk etmek, Enbiya-i izam Hazeratı’nın Sünnet-i Seniyye ve yüksek ahlaklarından ve büyük evliyanın son hallerindendir. Nitekim Hz. Fahr-i Kainat Aleyhi Ekmelüttahiyyat (SAV) Efendimiz’e kırk yaşında iken nübüvvet ve kırk üç yaşında iken Risalet verilmiştir.

Nübüvveti sadık rüya ile başlayıp altı ay kadar rüyasında her ne görse aynı çıkardı. O esnada uzlet ve halveti gayet sever ve Hira dağına giderek orada gece gündüz ibadet ederdi. İşte Hz. Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz’in risaletinin başlangıcı Hira mağarasında başlamış, başlangıç noktası bu olmuştur ve insanlarla cinlere mebus olup Cibril-i Emin (AS) peyderpey Kur’an ayetlerini getirmeye başlamıştır. Hülasa-i kelam, Enbiya (Allah (CC) Hz.leri’nin salatları onlara ve biz ümmetlerine olsun) Hz.leri dahi birer surette halvette çileye girip, seyr-i sülûk eylemişlerdir ve bu çile hakkında bir Hadis-i Şerif varid olmuştur: “Bir kimse halvetle gecesiyle beraber halisen muhlisen Allah-ü Teala (CC) Hz.lerini zikrederek sabahlasa onun, kalbinden hikmet gözeleri kaynayıp lisana gelir.”[1] Yani ilahi tecelliye mazhar olup varidatı kalbiyyesi kaynayıp dağlanmakla her ne söylerse, hak ve hakikate mutabık ve muafık olarak, lisanından sudur eder. İşte kırk gün halvette Seyr-i Sulûk etmeye bu Hadis-i Şerif delalet etmektedir.

Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz de yukarıda zikredildiği gibi, Hira dağındaki mağarada halvet ederek kırk gün çile çekmiştir ve yedi günde, ondört günde bir Hane-i Saadeti’ne gelip arpa ekmeği aldıktan sonra yine mezkûr mağaraya gider, Rabbiyle (CC) meşgul olurdu. Şu halde Seyr-i Sulûk, mümine mutlaka lazımdır. Halvet bir yerde zikir ve fikirle bir çile çıkar. Zira bu nefis ancak böylelikle islah edilerek kemale vasıl olabilir. Yüce Allah (CC) Hz.leri Cibril-i Emin (AS) vasıtasıyle Nebiler Nebisi’ne bir esma olarak “Kelime-i Tevhidi” telkin etti. Bu hususta Yüce Allah (CC) Hz.leri buyuruyor: “Şimdi (ey Resulüm SAV) şunu bil ki, Allah’tan (CC) başka hiçbir ilah yoktur.”[2]

Yüce Allah (CC) Hz.leri gönderdiği Peygamberlerine ayrı ayrı esma verdi. Alemlerin Fahr-i Ebedisi’ne de on sekiz bin alemde ağır gelen “Kelime-i Tevhidi” Esma olarak ihsan eyledi. Sahabe-i Kiram (RA): “Ya Resulelallah (SAV)! Bizi Cenab-ı Hakk’a (CC) ulaştıran yolların en yakînine delalet buyur!” demeleri üzerine işte Cenab-ı HakK Celle ve Ala Hz.leri tarafından Cibril-i Emin’e telkin buyurulan Tevhid nurunu, Habib-i Edibi’ne (SAV) telkin etmek üzere tebliğ etmekle bu Tevhidi Cihar-i Yar (RA), Yani Hz. Ebubekir (RA), Hz. Ömer (RA), Hz. Osman (RA), İmam-ı Ali (KV) Hz.leri’ne hususi telkinle diğer Eshab-ı Kirama da umumi (telkinle) telkin buyurup Allah (CC) Hz.leri’ne vuslat (vasıl olma) yolunun en yakînini Cenab-ı Hakk’ın (CC) tarifi veçhile bildirdiler. Ondan sonra silsile ile kamilden telkin olunarak ayrı ayrı isimlerle şöhret bulmuş ise de, esas ve hakikat itibariyle bir Feyz-i Muhammedi (SAV) ile ayakta duran ağacın her birerleri dalları mesabesindedir (ayarındadır.) Telkin buyurulan Tarikat Tevhidi de, Şirk-i Hafiden kurtarmak içindir.

Alemlerin Halikı (CC) Hz.leri buyurur ki: “Peygamber (SAV) size ne getirirse onu alınız.”[3] Ayet-i Kerimesi ile Peygamberimizin tebliğ buyurduğu her şeyi almak ve kabul ederek O'na (SAV) uymak vacib olduğu gibi tarikatı (gidilen yol) almak vacibdir. Nitekim Yüce Allah (CC) Hz.leri buyurur: “Peygamberin (SAV) emrine aykırı hareket edenler, başlarına bir bela inmekten, yahud kendilerine acıklı bir azab isabet etmekten sakınsınlar.”[4] Ayet-i Kerimesi ile de kabul etmeyip muhalefet edenlerin fitne ve elim azaba müstehak olacakları beyan buyurulmuştur.

Yüce Allah (CC) Hz.leri kamil bir iman ile mucizel beyanına iman eden O’nun (CC) Resulü (SAV) ne getirdi ise O’nun (SAV) nurlu yolunu kabul edip nurlu yoluna giren bahtiyar kullarını Mucizel Beyanında şöyle medh-ü sena ediyor: “Allah (CC), iman edenlerin yardımcısıdır. Onları dalalet karanlıklarından (kurtarıp) hidayet nuruna çıkarır.”[5] Ve Yüce Allah (CC) Hz.leri yolunda bulunmayan dünya ziynetine aldanan ve şeytan melununun emirlerine vesvesesine aldanan gafiller hakkında şöyle buyuruyor: “De ki: ‘Eğlenip keyfinize bakın, çünkü gidişiniz muhakkak ateştir’.”[6]

Ve şu fani alemde kör olarak Yüce Allah (CC) Hz.leri’nin bu kadar hakikatlarını görmeyen inkâr eden itikat etmeyen gururlanan gafiller hakkında şöyle buyurur: “Kim de bu dünyada (hakkı görüp kabul etmeyecek şekilde) kör olursa, artık o ahirette de kördür ve yol bakımından da daha sapıktır.”[7]

Aleme, şu dünyaya gönderiliş gayesine uyan ve gayeyi yerine getirmeye çalışan bahtiyar kulları içinde Mucizel Beyanında Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’e şöyle buyuruyor: “Ey Resulüm (SAV)! De ki: ‘İşte benim yolum (vazifem) budur. (Allah’ın (CC) dinine davettir). Ben Allah'a (CC) bir görüş ve anlayış üzere insanları davet ediyorum. Ben ve bana tabi olanlar böyleyiz. Allah'ı (CC) bütün noksanlıklardan tenzih ederim. Ben müşriklerden değilim.”[8]

Ey can! “Bu zamanda Mürşid-i Kamil nerededir? Onu nasıl bulayım?” dersen, Mürşid-i Kamil her asırda bulunur. Niyetini halis et, çünkü onlar halistir. Halis niyet ile aramak gerektir. Eğer bütün fiillerine tevbe ve istiğfar eder, gece gündüz Hakk’a (CC) niyaz ile “Ya Rabbi (CC)! Bu kulunu Mürşid-i Kamil’e kavuştur!” diye yalvarırsan, elbette itikatın dahilinde, inancın dahilinde duan kabul buyurulur. Ya manada (ruhlar aleminde) sana yerini göstererek haber verirler, veya bir vesile ile seni Mürşid-i Kamil’in huzuruna gönderirler. Çünkü Fahr-i Kainat (SAV) Efendimiz’e vakti saadethanelerinde kendileri makamı Mahmud’da olup Cihar-i Yar’ları (RA) sıfat-ı safiyye ile muttasıf idiler. O vakit Cenab-ı Hak Celle ve Ala Hz.leri Va’di İlahiyye buyurup: “Habibim! Senin ümmetinden senden sonra her asırda senin hürmetine mürseliyn kıdeminde bir kimse zuhur edip vekaletini etse gerektir.” diye buyurduklarında Hz. Fahr-i Kainat (SAV) Efendimiz temenni kılıp: “YA RABB (CC)! Bize dört yar ihsan buyurdun, vekilimize de ihsan eyle!” niyazında bulununca, Cenab-ı Hakk (CC) Hz.leri kabul buyurmuştur. Bunun için her asırda o kadar Zat-ı Şerif sıfat-ı safiyye ile muttasıf olurlar. Onlara “KÜMMELİYNİ EHLULLAH” diye tabir olunur.”[9]

İnsan şu alemde bir yolcu durumundadır. Allah (CC) Hz.leri’nden gelmiştir. Yine Allah (CC) Hz.leri’ne gitmektedir. Allah (CC) Hz.leri’ne giden insanlara bu yolculuklarında rehberlik yapmak yol göstermek için Allah (CC) Hz.leri Peygamberleri (AS) göndermiştir. Hiçbir insan Peygamberi (AS) kendisine önder rehber edinmedikçe, Allah-ü Zülcelal (CC) Hz.leri’ne asla kavuşamayacaktır. Peygamberlerin (AS) sonuncusu, ahirzaman Nebisi bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz, insanları Allah (CC) Hz.leri’ne götürme vazifesini hayatında kendisi yapmış, vefatıyla da bu vazife dinin özüne vakıf gerçek alimler tarafından yürütüle gelmiştir. Bu yola “şeriat” denir. Bu yolun “farz, vacib, sünnet, müstehab, mubah, haram, mekruh, müfsid” denilen emir ve yasakları vardır. Kelime-i Şehadetle bu emir ve yasaklar dairesinden içeri giren ve bu emirleri tatbik eden müslüman, şeriat (Allah Hz.leri’nin emirlerinin tümü) emrini yerine getirmiştir. Ondan sonra tasavvuf tarikat yolu gelir. Tasavvuf yolunda yürüyen mü'min, Allah (CC) Hz.leri’ne daha fazla yaklaşmak, rızasını, Cemalüllahını kazanmak, cennette hususi tecelliyatına mazhar olmak, dünyada iken ölülükten kurtulup manevi amalıktan, manevi sağırlıktan kurtulup gözlerinden perdenin kalkması için Yüce Allah (CC) Hz.leri’nin manevi hekimleri ve Peygamber (SAV) devamı ve varisi olan MÜRŞİD-İ KAMİLE teslim olup manevi okulda İrfan Mektebi’nde tahsil yapmak gerekir. İşte bu mutlu okul TASAVVUF VE TARİKAT okuludur. Şeriat yolunda cehennemden kurtulup cenneti arzulayan kul, tasavvuf tarikat yolunda cehennem korkusu, cennet arzusundan kurtulup, ziyade Allah (CC) Hz.leri’nin rızası, aşkı muhabbeti vardır.

www.GAVSULAZAM.de


[1] Ebu Nuaym Feyzül Kadir. VI. 43; Ellealil Masnüa. 11. 176

[2] Muhammed S. A.19

[3] El-Haşr S. A.7

[4] En-Nur S. A.63

[5] El-Bakara S. A.257

[6] İbrahim. S. A.30

[7] El-İsra S. A.72

[8] Yusuf S. A.108

[9] Miftahul Kulup. S.218-219

 
   

 

©2003 - 2004  Gavsulazam.de       Her hakkı mahfuzdur...