KONULAR
 

 

Tasavvuf - Tarikat Nedir?

Tasavvufun Temeli

Tasavvufun Esası

Tasavvufta Gaye

Tasavvufun İnsana Tesiri

Tasavvufu İnkarın Hükmü

Tasavvuf İle İlgili Fetvalar

Ayetlerde Tasavvuf

Hadis-i Kudsilerde Tasavvuf

Hadis-i Şeriflerde Tasavvuf

Tasavvufun On Esası

Tarikatların Doğuşu

Tarikatlar İki Kısımdır

Tarikata Niçin Girilir?

Tarikata Girmek İsteyenlere...

Tarikat-Şeriat Münasebeti

"HU" Ve Açıklaması

Seyr-i Sülûk Nedir?

Rabita Nedir?

Tarikatta Rabita

Rabıta Çeşitleri

Rabıtaya Karşı Çıkmanın Hükmü

Semanın Hakikatı

Nefsin Yaratılışı

Nefis Mertebeleri

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


 

Tasavvuf ıstılahında seyr, cehaletten ilme, kötü huylardan güzel ahlaka, kulun fanî varlığınıdan Hakk'ın varlığına yönelmektir. Seyr-i sülûk etmek, Enbiya-i izam Hazeratı’nın Sünnet-i Seniyye ve yüksek ahlaklarından ve büyük evliyanın son hallerindendir.

 

 

 

 

RABİTA NEDİR?

 

Rabıta, Allah (CC) Hz.leri’ne, O’nun (CC) Yüce Resulü (SAV) Efendimiz’e ve Cenab-ı Hakk’ın veli kullarına duyulan bir sevgiden ibarettir. Rabıta, lügatta “artırmak”, “kuvvetlendirmek”, “güçlendirmek” ve “bağlamak” manalarına gelir. Aşağıdaki Ayet-i Kerime’lerde, bu anlamda kullanılmıştır:

“Kalblerinizi (birbirine) bağlamak ve ayaklarınızı pekiştirmek için üzerinize gökten bir su indiriyordu.”[1]

“Rabıta” ile “ayaklarınızı birbirine sağlamca bağlamak ve bu bağı kuvvetlendirip sağlamlaştırmak” şeklinde ifade, edilmiştir.

“Ey inananlar sabredin, direnip düşmanlarınıza üstün gelin. Cihada hazırlıklı uyanık bulunun. Ve Allah’tan (CC) korkun ki, başarıya eresiniz.”[2] Burada rabıta “emri, mevzilerde bedenlerinizi kuvvetli bulundurun, itaatlara karşı daima nefsinizi gözetin ve denetim altında tutun” manasındadır. Bu manaya işaret etmek üzere bir Hadis-i Şerif’te: “Bu rabıtadır. Bu rabıtadır.” buyurulmuştur. Bu manalara göre Ayet şöyle açıklanabilir: Adetleri terketmek hususunda nefsin üstün gelmek isteklerine karşı çıkın, taat ve ibadetlerin ağırlık veren acılığına karşı dayanmak gücü gösterin, bunların eksiksiz ve semereli bir şekilde yapılabilmesi seyrü sülük ile mümkündür. Kul ancak böyle manevi bir terbiye ile hal ve makamları sonuna kadar aşabilir. Nitekim Cenab-ı Hakk (CC) şöyle buyurmaktadır: “Eğer biz vadimize inananlardan olması için onun kalbini sabır, sebat kuvvetli bir irtibat ve güçlü bir bağ ile iyice pekiştirmemiş olsaydık, nerede ise işi açığa vuracaktı.”[3]

Rabıta-i Mevt, mevtasını (kendi cenazesini) ölmeden evvel gözünün önüne alır, dünyaya geldiğini, büyüyüp ihtiyarladığını, ömrü hitam bulup Hz. Azrail’in (AS) kendi ruhunu kabzettiğini ve ehlinin yarenlerinin bir araya gelip kendisine kabir kazıp kabre koyduklarını, dokuz hatılı üzerine çaktıklarını, kabrini kapatıp geri döndüklerini ve kabirde yalnız kalıp Yüce Allah (CC) Hz.leri’ne sığındığını düşünüp tefekkür halinde Zikrullaha, gönlünü de şeyhinin gönlüne bağlayınca başlar. Bu hususta Yüce Allah (CC) Hz.leri şöyle buyurur: “Ey iman edenler! Allah’tan (CC) korkun ve herkes, yarın için önden ne göndermiş olduğuna baksın. Hem Allah’tan (CC)  korkun. Çünkü Allah (CC) bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”[4]

Talib bu hususta rabıtasını bitirir. Şeyhinin kendisini alıp, Resullüllüh (SAV) Efendimiz’in huzuruna götürdüğünü farzetmeli ve sanki Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’in huzuru şeriflerinde bulunuyormuş gibi hissetmelidir. Bu vesile ile talib fenafişşeyh ve fena-firrasul sırrına erer. Ve bu makamın rabıtası odur ki, salik her gezdiği, oturup kalktığı yerde, her işinde kendisini Hakk’ın (CC) huzurunda bilir. Hakk’tan (CC) başkasını kalbinden çıkarır, oturup kalkması, uyuması ve uyanması, hep Hakk (CC) ile olur ve her gezip dolaştığı yerde, şeyhi ile manen beraber olur. Bütün bu hallere vakıf olan nefsini daima muhafaza eden, aleme gönderiliş gayesini yerine getirmeye çalışan bahtiyar kulları hakkında Yüce Allah (CC) Hz.leri şöyle buyuruyor: “Biliniz ki, Allah (CC) katında en iyiniz, takvası en ziyade olanınızdır.”[5]  (Şeref, soy ve neseble değildir.)

“Takva sahipleri, elbette cennetlerde ve pınarlardadırlar. […] Orada kendilerine hiç bir zahmet dokunmaz ve onlar oradan çıkarılacak da değillerdir.”[6]

“Zikrullahın berekatı ve hidayet nuru ile ve zikir meclislerinde hazır bulunan meleklerin, salihlerin ve mesayihin ruhaniyetleri ile kalbe tefekkür, teveccüh ve huzur ihsan buyurulur. Rahmet ve muhabbet nazil olur. İnsanın her nefesi son nefestir. Bir nefes, insana ömründe bir kerre gelir. İkinci defa gelen nefes, başka nefestir. Bunlar, teşbih gibi birbiri ardınca dizilmiştir. Bu nefesler üzerine memur olan melek, her nefes insandan ne hal üzere çıkarsa, mühürler ve saklar. Ruz-i cezada, meydana çıkarılarak mührü açılınca, ne hal ile mühürlenmişse, o hal ve kıyafetle, zuhur eder. Bir kimse erginlik çağına girdikten sonra, ölünceye kadar kaç nefes alıp vermişse, her nefesten sırasına göre on beş kerre sual olunur.”[7]  buyurulmuştur.

Ey salik! Bu vesile ile her nefesine dikkat et ki, ebedi alemde rezili rüsvay olmayasın ve çalışıp ebediyyeti kazandığın şu alemde sayılı nefeslerini Yüce Allah (CC) Hz.leri’nin istediği şekilde değerlendirmeye bakasın.

Muttakiler safında yer alan bahtiyarlar hak ve hakikatları görüp idrak etlikleri zaman, o ana kadar zamanlarını boşuna harcadıklarını idrak ederek göz yaşlarını dökerler. Yüce Allah (CC) Hz.leri bu bahtiyar kullarını şöyle beyan eder: “Peygambere (SAV) indirileni- (Kur'an’ı) dinledikleri zaman, Hakk’ı (CC) anladıklarından ötürü gözlerinin yaşla dolup boşandığını görürsün.”[8] Talib olan kişi için Zikrullah, kalbinin temizleyicisi ve parlatıcısıdır. Ve bu suretle, kalblerin tecelliyatı ilahiyyeye mazhar olmasının yegane yoludur. Zikrullah sayesinde Ahlak-ı Muhammediye ile tehalluk tahsil olunabilir.

SORU: Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz’e  veya Cenab-ı Hakk (CC) Hz.leri’nin veli kullarından birine rabıta yapılırken, bu rabıta ve tahayyül onların şahıslarına, şemal-i şerife ve bedeni suretlerine mi yapılacak? Yoksa, yüce ruhaniyyetlerine mi yönelik olacak?

CEVAP: Her ikisi de caizdir. Eğer rabıta eden kimse, onların şemail ve suretlerini hayalinde tutabiliyor, onların tavır ve kıyafetlerini zihninde muhafaza edebiliyorsa bedeni yapılarına, aksi halde yalnızca ruhaniyyetlerine yönelerek rabıta yapması yeterlidir. Her ikisinde de aslolan, müridin davranışlarında kendinden çok iyi olan birini benimsemesi ve ona benzemeye çalışmasıdır. Kalbi Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz’e büyük bir sevgi ile bağlandıktan sonra, bedeni yapısını ve suretini imkanlar ölçüsünde karşımızdaymış gibi tahayyül etmek kafidir. Böyle bir irtibat ve manevi alaka, Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz ile mürid arasında ruhani bir yakınlık meydana getirir. Böylece manen kabiliyyeti olan salikin hali ve makamı yükselir. Öyle ki, Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz’in ruhani yapısı, onun tavır ve davranışlarında tezahür etmeye başlar. Böylece rabıtadan arzulanan neticede elde edilmiş olur. Bunu yapabilme gücüne sahib olmayan bir mürid için, Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz’in manen ve ahlaken mirasçısı durumunda bulanan Allah (CC) Hz.leri’nde ve Rasulullah (SAV) Efendimiz’de fani olan bir mürşide intisabı gerekir, ki şeyhi sohbetleri, söz ve davranışları vasıtasıyla Resulullah (SAV) Efendimiz’de ve Allah (CC) Hz.leri’nde fani olmaya, kendi istek ve arzuları ile değil, Allah (CC) ve Resulü Hz. Muhammed (SAV) Efendimiz’in emir ve yasakları istikametinde hareket etmeye yönelebilsin.

Eğer yaşayan bir mürşid bulma imkanı yoksa o taktirde, söz ve davranışlarını daha rahat anlayabileceği Abdülkadir-i Geylani (KSA) Hz.leri, Şah-ı Nakş-bendi (KSA) Hz.leri, Mevlana Celaleddin-i Rumi (KSA) Hz.leri gibi meşhur meşayihden birinin ruhaniyyetine teveccüh etmelidir. Bunu öncelikle yapmak daha iyidir. Müridin vasıtasız olarak Resullah (SAV) Efendimiz’ yönelmesi, tavır ve davranışlarına Sünneti-i Seniyyesiyle yön vermesi de mümkündür.[9]

SORU: “Peygamberlerin (AS) ve Evliya-i Kiram’ın (RA) isimlerini, özelliklerini ve ahlaki davranışlarını hatırlayıp, anınız. Onların hayat hikayelerini birbirinize sıkça anlatınız. Söz ve davranışlarınızda onlara uyunuz. Onların güzel hasletlerini kıyamete kadar aranızda yaşatınız şeklinde ayet ve hadislerde teşvik edici açık hükümler var mıdır?”

CEVAP: Vardır. Ve bunların hepside güzel ve en faziletli kulluk görevlerinden biridir. Nitekim Cenab-ı Hakk (CC) Hz.leri: “Peygamberlerin (AS) haberlerinden onunla kalbini (tatmin ve) tesbit edeceğimiz her çeşidini sana kıssa olarak anlatıyoruz. Bunda (bu sure ile) de sana ve müminlere bir öğüt ve muhtıra gelmiştir.”[10] Ayet-i Kerime’sinde buna işaret etmektedir. Aynı şekilde: “İbadette kuvvet, dinde basiret sahibi olan kullarımız İbrahim (AS), İshak (AS) ve Ya'kub’u da (AS) an.”[11]

Bu ayetlerde, Hz. Muhammed (SAV) ümmetinin dilinde sonsuza dek anılacak olan Peygamberlerin (AS) güzel hasletlerini ve onların şerefli hallerini hatırlamaya ve anmaya teşvik vardır. “At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır.” atasözü de bu manayı doğrulamaktadır.

Bir kimsenin hayır ve iyiliklerinin dilden dile dolaşması ve kıyamete dek bu güzel nam ve şanını sürdürmesi: “Cenab-ı Hakk (CC) bir kulunu sevdiği zaman, arz ve semadaki mahlukatını gönlüne de o kulunun sevgisini ilka eder (yerleştirir). Böylece denizlerdeki kuşlara varıncaya kadar bütün mahlukat o kulu sever” Hadis-i Şerif’i gereğince Allah-u Teala (CC) Hz.leri’nin sevgi ve rızasını kazanmanın bir delili olmasındandır.[12]

Netice olarak şunu söyleyebiliriz: Her hangi bir şahsın şekil ve suretinin iki kaş ortasında, iki göz arasında, kalb gözlerinde veya hayal hazinesinde tasavvur edilerek canlandırılması mı, düşünce merkezinde saklanması mı gerektiği ihtilaflıdır. Böyle bir tahayyül aşırı sevgi, şiddetli kin ve düşmanlığın fazlalığından kaynaklanabilir. Bu sebeplerden birine bağlı olarak meydana gelen tasavvur, her insanda değişik şekilde tezahür edebilir.

Yine kalbine düşmanını getirdiğin ve onun suretini göz önünde canlandırdığın zaman boydan boya terler, ona karşı büyük bir kin ve hırs duymaya başlarsın. Kötü ve karanlık yöne olan rabıta nasıl olur, düşünün. İlahi feyz ve bereketlerin kaynağı olan Enbiya (AS) ve Evliyaya (RA) rabıta etmenin şirk ve haram olduğuna hükmetmek konusunda nasıl Allah (CC) Hz.leri’nden korkmazsın? Allah (CC) Hz.leri bize yeter ve O (CC) ne güzel, yardımcıdır.

www.GAVSULAZAM.de


[1] El-Enfal S. A.11

[2] Al-i İmran S. A.200

[3] El-Kasas S. A.10

[4] El-Haşr S. A.18

[5] El-Hucurat S. A.13

[6] El-Hicr S. A.45,48

[7] Miftahul Kulup. S.307

[8] El-Maide S. A.83

[9] İbrahim Fasih Efendi’nin “Rabıta Risalesi”nden

[10] Hud. S. A.120

[11] Es-Sad. S. A.45

[12] Ruhul Beyan

 
   

 

©2003 - 2004  Gavsulazam.de       Her hakkı mahfuzdur...