|
Rabıta, Allah (CC)
Hz.leri’ne, O’nun (CC) Yüce Resulü (SAV) Efendimiz’e ve Cenab-ı Hakk’ın veli
kullarına duyulan bir sevgiden ibarettir. Rabıta, lügatta “artırmak”,
“kuvvetlendirmek”, “güçlendirmek” ve “bağlamak” manalarına gelir. Aşağıdaki
Ayet-i Kerime’lerde, bu anlamda kullanılmıştır:
“Kalblerinizi
(birbirine) bağlamak ve ayaklarınızı pekiştirmek için üzerinize gökten bir su
indiriyordu.”
“Rabıta” ile
“ayaklarınızı birbirine sağlamca bağlamak ve bu bağı kuvvetlendirip
sağlamlaştırmak” şeklinde ifade, edilmiştir.
“Ey inananlar
sabredin, direnip düşmanlarınıza üstün gelin. Cihada hazırlıklı uyanık bulunun.
Ve Allah’tan (CC) korkun ki, başarıya eresiniz.”
Burada rabıta “emri, mevzilerde bedenlerinizi kuvvetli bulundurun, itaatlara
karşı daima nefsinizi gözetin ve denetim altında tutun” manasındadır. Bu manaya
işaret etmek üzere bir Hadis-i Şerif’te: “Bu rabıtadır. Bu rabıtadır.”
buyurulmuştur. Bu manalara göre Ayet şöyle açıklanabilir: Adetleri terketmek
hususunda nefsin üstün gelmek isteklerine karşı çıkın, taat ve ibadetlerin
ağırlık veren acılığına karşı dayanmak gücü gösterin, bunların eksiksiz ve
semereli bir şekilde yapılabilmesi seyrü sülük ile mümkündür. Kul ancak böyle
manevi bir terbiye ile hal ve makamları sonuna kadar aşabilir. Nitekim Cenab-ı
Hakk (CC) şöyle buyurmaktadır: “Eğer biz vadimize inananlardan olması için onun
kalbini sabır, sebat kuvvetli bir irtibat ve güçlü bir bağ ile iyice
pekiştirmemiş olsaydık, nerede ise işi açığa vuracaktı.”
Rabıta-i Mevt,
mevtasını (kendi cenazesini) ölmeden evvel gözünün önüne alır, dünyaya
geldiğini, büyüyüp ihtiyarladığını, ömrü hitam bulup Hz. Azrail’in (AS) kendi
ruhunu kabzettiğini ve ehlinin yarenlerinin bir araya gelip kendisine kabir
kazıp kabre koyduklarını, dokuz hatılı üzerine çaktıklarını, kabrini kapatıp
geri döndüklerini ve kabirde yalnız kalıp Yüce Allah (CC) Hz.leri’ne
sığındığını düşünüp tefekkür halinde Zikrullaha, gönlünü de şeyhinin gönlüne
bağlayınca başlar. Bu hususta Yüce Allah (CC) Hz.leri şöyle buyurur: “Ey iman
edenler! Allah’tan (CC) korkun ve herkes, yarın için önden ne göndermiş
olduğuna baksın. Hem Allah’tan (CC)
korkun. Çünkü Allah (CC) bütün yaptıklarınızdan haberdardır.”
Talib bu hususta
rabıtasını bitirir. Şeyhinin kendisini alıp, Resullüllüh (SAV) Efendimiz’in
huzuruna götürdüğünü farzetmeli ve sanki Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’in
huzuru şeriflerinde bulunuyormuş gibi hissetmelidir. Bu vesile ile talib
fenafişşeyh ve fena-firrasul sırrına erer. Ve bu makamın rabıtası odur ki,
salik her gezdiği, oturup kalktığı yerde, her işinde kendisini Hakk’ın (CC)
huzurunda bilir. Hakk’tan (CC) başkasını kalbinden çıkarır, oturup kalkması,
uyuması ve uyanması, hep Hakk (CC) ile olur ve her gezip dolaştığı yerde, şeyhi
ile manen beraber olur. Bütün bu hallere vakıf olan nefsini daima muhafaza
eden, aleme gönderiliş gayesini yerine getirmeye çalışan bahtiyar kulları
hakkında Yüce Allah (CC) Hz.leri şöyle buyuruyor: “Biliniz ki, Allah (CC)
katında en iyiniz, takvası en ziyade olanınızdır.” (Şeref, soy ve neseble değildir.)
“Takva sahipleri,
elbette cennetlerde ve pınarlardadırlar. […] Orada kendilerine hiç bir zahmet
dokunmaz ve onlar oradan çıkarılacak da değillerdir.”
“Zikrullahın
berekatı ve hidayet nuru ile ve zikir meclislerinde hazır bulunan meleklerin,
salihlerin ve mesayihin ruhaniyetleri ile kalbe tefekkür, teveccüh ve huzur
ihsan buyurulur. Rahmet ve muhabbet nazil olur. İnsanın her nefesi son
nefestir. Bir nefes, insana ömründe bir kerre gelir. İkinci defa gelen nefes,
başka nefestir. Bunlar, teşbih gibi birbiri ardınca dizilmiştir. Bu nefesler
üzerine memur olan melek, her nefes insandan ne hal üzere çıkarsa, mühürler ve
saklar. Ruz-i cezada, meydana çıkarılarak mührü açılınca, ne hal ile
mühürlenmişse, o hal ve kıyafetle, zuhur eder. Bir kimse erginlik çağına
girdikten sonra, ölünceye kadar kaç nefes alıp vermişse, her nefesten sırasına
göre on beş kerre sual olunur.” buyurulmuştur.
Ey salik! Bu
vesile ile her nefesine dikkat et ki, ebedi alemde rezili rüsvay olmayasın ve
çalışıp ebediyyeti kazandığın şu alemde sayılı nefeslerini Yüce Allah (CC)
Hz.leri’nin istediği şekilde değerlendirmeye bakasın.
Muttakiler safında
yer alan bahtiyarlar hak ve hakikatları görüp idrak etlikleri zaman, o ana
kadar zamanlarını boşuna harcadıklarını idrak ederek göz yaşlarını dökerler.
Yüce Allah (CC) Hz.leri bu bahtiyar kullarını şöyle beyan eder: “Peygambere
(SAV) indirileni- (Kur'an’ı) dinledikleri zaman, Hakk’ı (CC) anladıklarından
ötürü gözlerinin yaşla dolup boşandığını görürsün.”
Talib olan kişi için Zikrullah, kalbinin temizleyicisi ve parlatıcısıdır. Ve bu
suretle, kalblerin tecelliyatı ilahiyyeye mazhar olmasının yegane yoludur.
Zikrullah sayesinde Ahlak-ı Muhammediye ile tehalluk tahsil olunabilir.
SORU: Hz. Peygamber (SAV)
Efendimiz’e veya Cenab-ı Hakk (CC)
Hz.leri’nin veli kullarından birine rabıta yapılırken, bu rabıta ve tahayyül
onların şahıslarına, şemal-i şerife ve bedeni suretlerine mi yapılacak? Yoksa,
yüce ruhaniyyetlerine mi yönelik olacak?
CEVAP: Her ikisi de caizdir.
Eğer rabıta eden kimse, onların şemail ve suretlerini hayalinde tutabiliyor,
onların tavır ve kıyafetlerini zihninde muhafaza edebiliyorsa bedeni
yapılarına, aksi halde yalnızca ruhaniyyetlerine yönelerek rabıta yapması
yeterlidir. Her ikisinde de aslolan, müridin davranışlarında kendinden çok iyi
olan birini benimsemesi ve ona benzemeye çalışmasıdır. Kalbi Hz. Peygamber
(SAV) Efendimiz’e büyük bir sevgi ile bağlandıktan sonra, bedeni yapısını ve
suretini imkanlar ölçüsünde karşımızdaymış gibi tahayyül etmek kafidir. Böyle
bir irtibat ve manevi alaka, Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz ile mürid arasında
ruhani bir yakınlık meydana getirir. Böylece manen kabiliyyeti olan salikin
hali ve makamı yükselir. Öyle ki, Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz’in ruhani
yapısı, onun tavır ve davranışlarında tezahür etmeye başlar. Böylece rabıtadan
arzulanan neticede elde edilmiş olur. Bunu yapabilme gücüne sahib olmayan bir
mürid için, Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz’in manen ve ahlaken mirasçısı
durumunda bulanan Allah (CC) Hz.leri’nde ve Rasulullah (SAV) Efendimiz’de fani
olan bir mürşide intisabı gerekir, ki şeyhi sohbetleri, söz ve davranışları
vasıtasıyla Resulullah (SAV) Efendimiz’de ve Allah (CC) Hz.leri’nde fani
olmaya, kendi istek ve arzuları ile değil, Allah (CC) ve Resulü Hz. Muhammed
(SAV) Efendimiz’in emir ve yasakları istikametinde hareket etmeye yönelebilsin.
Eğer yaşayan bir
mürşid bulma imkanı yoksa o taktirde, söz ve davranışlarını daha rahat
anlayabileceği Abdülkadir-i Geylani (KSA) Hz.leri, Şah-ı Nakş-bendi (KSA)
Hz.leri, Mevlana Celaleddin-i Rumi (KSA) Hz.leri gibi meşhur meşayihden birinin
ruhaniyyetine teveccüh etmelidir. Bunu öncelikle yapmak daha iyidir. Müridin
vasıtasız olarak Resullah (SAV) Efendimiz’ yönelmesi, tavır ve davranışlarına
Sünneti-i Seniyyesiyle yön vermesi de mümkündür.
SORU: “Peygamberlerin (AS) ve
Evliya-i Kiram’ın (RA) isimlerini, özelliklerini ve ahlaki davranışlarını
hatırlayıp, anınız. Onların hayat hikayelerini birbirinize sıkça anlatınız. Söz
ve davranışlarınızda onlara uyunuz. Onların güzel hasletlerini kıyamete kadar
aranızda yaşatınız şeklinde ayet ve hadislerde teşvik edici açık hükümler var
mıdır?”
CEVAP: Vardır. Ve bunların
hepside güzel ve en faziletli kulluk görevlerinden biridir. Nitekim Cenab-ı
Hakk (CC) Hz.leri: “Peygamberlerin (AS) haberlerinden onunla kalbini (tatmin
ve) tesbit edeceğimiz her çeşidini sana kıssa olarak anlatıyoruz. Bunda (bu
sure ile) de sana ve müminlere bir öğüt ve muhtıra gelmiştir.”
Ayet-i Kerime’sinde buna işaret etmektedir. Aynı şekilde: “İbadette kuvvet,
dinde basiret sahibi olan kullarımız İbrahim (AS), İshak (AS) ve Ya'kub’u da
(AS) an.”
Bu ayetlerde, Hz.
Muhammed (SAV) ümmetinin dilinde sonsuza dek anılacak olan Peygamberlerin (AS)
güzel hasletlerini ve onların şerefli hallerini hatırlamaya ve anmaya teşvik
vardır. “At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır.” atasözü de bu manayı
doğrulamaktadır.
Bir kimsenin hayır
ve iyiliklerinin dilden dile dolaşması ve kıyamete dek bu güzel nam ve şanını
sürdürmesi: “Cenab-ı Hakk (CC) bir kulunu sevdiği zaman, arz ve semadaki
mahlukatını gönlüne de o kulunun sevgisini ilka eder (yerleştirir). Böylece
denizlerdeki kuşlara varıncaya kadar bütün mahlukat o kulu sever” Hadis-i
Şerif’i gereğince Allah-u Teala (CC) Hz.leri’nin sevgi ve rızasını kazanmanın
bir delili olmasındandır.
Netice olarak şunu
söyleyebiliriz: Her hangi bir şahsın şekil ve suretinin iki kaş ortasında, iki
göz arasında, kalb gözlerinde veya hayal hazinesinde tasavvur edilerek
canlandırılması mı, düşünce merkezinde saklanması mı gerektiği ihtilaflıdır.
Böyle bir tahayyül aşırı sevgi, şiddetli kin ve düşmanlığın fazlalığından
kaynaklanabilir. Bu sebeplerden birine bağlı olarak meydana gelen tasavvur, her
insanda değişik şekilde tezahür edebilir.
Yine kalbine
düşmanını getirdiğin ve onun suretini göz önünde canlandırdığın zaman boydan
boya terler, ona karşı büyük bir kin ve hırs duymaya başlarsın. Kötü ve
karanlık yöne olan rabıta nasıl olur, düşünün. İlahi feyz ve bereketlerin
kaynağı olan Enbiya (AS) ve Evliyaya (RA) rabıta etmenin şirk ve haram olduğuna
hükmetmek konusunda nasıl Allah (CC) Hz.leri’nden korkmazsın? Allah (CC)
Hz.leri bize yeter ve O (CC) ne güzel, yardımcıdır.
www.GAVSULAZAM.de
|
|