KONULAR
 

 

Tasavvuf - Tarikat Nedir?

Tasavvufun Temeli

Tasavvufun Esası

Tasavvufta Gaye

Tasavvufun İnsana Tesiri

Tasavvufu İnkarın Hükmü

Tasavvuf İle İlgili Fetvalar

Ayetlerde Tasavvuf

Hadis-i Kudsilerde Tasavvuf

Hadis-i Şeriflerde Tasavvuf

Tasavvufun On Esası

Tarikatların Doğuşu

Tarikatlar İki Kısımdır

Tarikata Niçin Girilir?

Tarikata Girmek İsteyenlere...

Tarikat-Şeriat Münasebeti

"HU" Ve Açıklaması

Seyr-i Sülûk Nedir?

Rabita Nedir?

Tarikatta Rabita

Rabıta Çeşitleri

Rabıtaya Karşı Çıkmanın Hükmü

Semanın Hakikatı

Nefsin Yaratılışı

Nefis Mertebeleri

 

 

 

 

 

 


Ey İnsan! Kalbini Rabbine (CC) bağlayan kimse aziz olur. Çünkü kendini asıl gayesine döndürmüş olur. Sana Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ni unutturan, gaflete düşüren her şey düşmandır. Düşmanı terkedip, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne sığınan kimse, bütün varlığı ile Rabbine (CC) dönmüştür. İşte tasavvuf yolunda da bu gaye güdülür.

 

 

 

 

TASAVVUFUN ESASI

 

Tasavvuf (tarikat), şükür ibadetlerini yerine getirdikten sonra Tasavvuf (tarikat) yolunda Yüce Allah (CC) Hz.leri’ne yakınlık tahsil etmektir. Tarikatın esası, insan ruhunun terbiye ve irşad ile harici alemden alakanın münasebetlerin kesilmesi ve batın alemiyle irtibatın teminidir.[1]

Dersiam (Ord. Prof.) Mehmet Ali Ayni “Bizdeki tarikatlar” makalesinde şunları kaydediyor: Müslümanlık haddizatında Allah (CC) Hz.leri’ni ve Resulü (SAV) Efendimiz’i tasdikten ibaret olmakla beraber bu tasdik keyfiyeti bilahare bir muahede ile teyid edilmiştir. Bu mukavele (ahid) pek muhataralı (korkulu) ve tehlikeli bir günde müslümanlar ile Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz arasında akdolunmuştu. Müslümanlar o gün Resülullah (SAV) Efendimiz’inn elini tutarak kendilerinden ayrılmayacaklarına söz vermişlerdi. (Bu olay Asr-ı Saadette Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz ile Sahabeleri (RA) arasında geçmiştir. Bak Fetih S.A.10) Binaenaleyh bir müslümanın bugün özü, sözü ve fiili birbirine uygun ve düzgün, fazilet ve istikamette muttasıf, muhabbet ve itimada layık bir Peygamber Varisi olan zatı (Mürşidi Kamil) bulup, onun huzurunda, o güne kadar işlemiş olduğu günahlardan tevbe ve nedamet (pişmanlık) ettiğine ve o andan itibaren kimseye fenalık etmeyeceğine, kimsenin malını çalmayacağına, kimseyi öldürmeyeceğine velhasıl her türlü menahiden (yapılması yasaklanan şeylerden) sakınacağına dair söz vermesi ve bu taahhüdüne Allah (CC) Hz.leri’ni ve Resulüllah (SAV) Efendimiz’i ve Piranı İzamdan (tarikat kurmuş büyüklerden) birini sahici tutması, o birinci muahedeyi (ruhlar aleminde) tecdid (yenileme) ve te’kid etmekten ibarettir. İşte şeriatın batını olan tarikata girmek bu demektir. Yoksa, tekkede oturup çorba içmek değildir. Ondan sonra o talibin bütün efal ve harekatı o intisab ettiği zatın nezaret ve murakabesine tabi olur.[2]

İzmirli İsmail Hakkı (RA) Hz.leri Tasavvufun evveli ilim, ortası amel, sonu mevhibedir demektedir. Halveti Tarikatı ileri gelenlerinden Dede Ömer Ruşeni (RA) Hz.leri manzumesinde Tasavvufu şöyle anlatmaktadır: “Tasavvuf kalbi Hakk’a (CC) bağlamaktır. Yüreğin aşk oduyla dağlamaktır. Tasavvuf, yar olup bar olmamaktır. Gül-i gülzar olup, har olmamaktır. Tasavvuf Keramet satmamaktır. Hakk’ın (CC) işinde etmeyip tasarruf”[3] diye anlatmaktadır. Demek oluyor ki tasavvuf, İslam dinini gönüllere daha iyi sindirmek ve sindirebilmek için insanların gönlündeki Allah (CC) Hz.leri ve Hz. Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz’in aşkı, heyecan ve imanını bütün cihana yaymak ve bütün insanların müslümanlığı tatmalarına ve gönüllerindeki her türlü itirazı terkedip itirafa ulaşmalarına, Allah (CC) Hz.leri ve Hz. Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz’in aşkıyla coşmalarına ve bunun ilmine verilen isimdir. Yoksa Tasavvuf (tarikat) şeriattan ayrı bir şey değildir. Anadolumuzun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında hizmetlerin en büyük bir kısmının Tarikat erbabı mutasavvuflara ait olduğu belirtilmektedir. Münevverlerimiz de, okuma merakı olan yüksek tahsil gençliğinde tasavvuf ve tarikat konularında ciddi tecessüsler doğmuştur. Bununla birlikte, meselenin ne olduğu veya ne olmadığı araştırılmaksızın bir takım şeyh arayışlarına rastlanılmaktadır. Bu arayışların temelinde, insanın kendi ruhuna yeni bir sığınak bulmak, ruhunu kuvvetlendirmek, stresler karşısında kendisine bir destek ve güç bulmak, sürmenaj ve ruhi depresyonları azaltmak gibi duyguların bulunduğu anlaşılmaktadır ve şu aleme gönderiliş gayesini uyanıklık içerisinde yerine getirmenin bahtiyarlığına, dünyada iken ermek ebedi aleme gittiği zaman: “Keşke toprak olsaydım! Ya Rabbi (CC)! Beni tekrar yeryüzüne çıkart da sana ibadet edeyim!” dememektir.

Velhasıl tasavvuf, başından sonuna kadar iki şeyden ibarettir, biri “LAİLAHE İLLALLAH” ile Cenab-ı Hakka terakki, diğeri de “MUHAMMEDÜR RESULULLAH” ile şol aleme tenezzüldür. Terakki ruh ve sırra aittir. Alemi mülkte tenezzül, şeriat ve tarikate riayetle olur. Bütün ulumi evvelin bundadır. “İlim bir noktadır, onu cahiller çoğaltır.” buyrulmuştur.

www.GAVSULAZAM.de


[1] Tasavvuf. Ömer Rıza Doğrul. S.67-68

[2] Yeni İlmi Kelam. İzmirli İsmail Hakkı. 1.Kitab. S.148

[3] İkdam Gazetesi. 25 Şubat 1921

 
   

 

©2003 - 2004  Gavsulazam.de       Her hakkı mahfuzdur...