|
Nefsin
yedi sıfatı vardır. Bunlar sırasıyla şöyledir:
1- NEFS-İ EMMARE
Azizim! Malum ola
ki, nefsin mertebesi evvela emmaredir ki, onun ehli hayvan gibi, belki daha da
kötüdür. Zira, o kimsenin ruh-u sultaniyesi, nefs-i emmaresine esir olmuştur ve
bu halde kaldığı için çoğu imansız gider ve cehenneme yerleşirler. Zira nefs-i
emmare bütün gücü ile kötülüğü emreder. Yüce Allah (CC) Hz.leri bu hususta
buyuruyor: “Çünkü nefis gerçekten kötülüğü şiddetle emreder.”
Nefs-i emmare, bütün kafirlerin, münafıkların ve fasıkların nefisleridir ki,
buna ruh-u hayvani adı verilmiştir.
2- NEFS-İ LEVVAME
Azizim! Malum ola
ki, Cenab-ı Hakk’ın (CC) İlahi ihsanı yaver olursa, Mürşid-i Kamil’in himmeti
ve kudsi kuvveti berekatı ile, ruh-u hayvaniyye, emmare sıfatından çıkarak,
levvame sıfatına girer ki, bir derece ruh-u sultanın hükmü allında bulunur ve
emirlerine boyun eğer. Fakat eline fırsat geçince dayanamaz, yine masiyyet
işler. Bu nefis mertebesi hususunda Yüce Mevla (CC) Hz.leri buyuruyor: “Yine
kasem ederim pişmankâr nefse ki, (muhakkak öldükten sonra dirileceksiniz.)”
3- NEFS-İ MÜLHİME
Azizim! Malum ola
ki, sıfat-ı mülhimede bulunan salikin hali levvamede olan salikin hali gibi
değildir. Yani, nefsine levm ederek, tevbe ve istiğfar ettiği günahını, fırsat
geçince kendini tutamayarak bir daha işlemesi vuku bulmaz. Zira nefis bir
derece daha ruh-u sultanın, hali ile hallenmiştir, artık salik tevbcsinde sabit
olarak durur. Bu hususta Yüce Allah (CC) Hz.leri: “Allah (CC) ona fücur ve
takvasını ilham etti.”
Ayet-i Kerime’siyle bildirdiği için nefsi natıkasının adı nefsi mülhime
olmuştur. Bu makamda salik, sırlara vakıf olduğundan esrar ile meşgul bulunduğu
cihetle bunun üstünde olan kemalden mahcup kalmıştır. Bu makamın seyri Allah
(CC) Hz.leri olduğu için salikin batınında imanın hakikati zuhur etmiş olmakla
müşahedelerinde masiva kalmamıştır. Bu makamın alemi, ervahtır, salik arzu
ettiğini görür ve tasarrufa bile kadir olur.
4- NEFS-İ MUTMAİNNE
Azizim! Malum ola
ki, sıfat-ı mutmainnede bulunan zevatın halleri şöyle olur: Bunlar, artık
tereddütlerden ve iç kuruntulardan kurtulmuşlardır. Ve teslim-i külli ile
teslim olmuşlardır. Yani kendilerine kalb itminanı mülk olmuş, zahiren ve
batınen işittiği şeyleri tereddüt etmeden kabul etmeye başlamışlardır ki,
bunlar üzerine öylesine bir sebat ile sabit olur. Sıfat-ı mutmainne ile
sıfatlanan zevat ne vakit murakabeye otursalar, tecelli ihsan olunur. Bu zevata
“veli” adı verilir. Bu mertebede olanlara Yüce Allah (CC) Hz.leri Mucizel
Beyan’ında şöyle hitap etmektedir: “Sonra Allah (CC) mü’min kimseye şöyle
buyurur: ‘(Ey imanda sebat gösteren, Allah’ı (CC) anmakla huzura kavuşan)
itaatkâr nefis. Dön Rabbine (CC), (cennette sana hazırladığı nimetlere) Sen
O’ndan (CC) (sana verdiklerinden ötürü) razı, O da (CC) senden (imanın
sebebiyle) razı olarak Haydi gir (salih) kullarımın içine... Gir cennetime.”
buyurur. Onun için bütün Ehlullah, sıfat-ı mutmainneye ayak basınca, hakikatta
erginlik çağına ermiş olurlar. Bundan sonra salik, Ehlullah kıdemine ayak basar
ki, artık tarikatte de erginlik çağına ermiştir. O zaman salik, Yüce Allah (CC)
Hz.leri’nin şu Ayet-i Kerime’sinin muhatabı olur: “Ancak Allah’ı (CC) zikirle
kalbler mutmain olur.”
Ayet-i Kerimedeki aşka ve muhabbete nail olur, Zikrullah ile gönlü rahat eder,
kalbi mutmain olur.
5- NEFS-İ RADİYYE
Azizim! Malum
olsun ki, nefs-i radiyye sıfatında olan bu zatlar, yine bu hal ile bazan
ilerler, bazan da gerilerler ve böylece zikrine ve fikrine devam ve sebat
ederlerse, Cenab-ı Hakk’tan (CC) kendilerine teveccüh eden her şeye rıza-i
külli ile razı olurlar ve onlar için keder ile sürur müsavi olur. Çünkü Yüce
Allah (CC) Hz.leri onları Mucizel Beyan’ında müjdelemiştir: “Rabbine razı ve
marzi olarak dön.”
Hitab-ı
Sübhanisiyle muhatab olmak sırrına ermişlerdir ve seyr-i süluk edenler bu
makamın ne olduğunu bilmişlerdir. Bu makam seyr-i Fillahtır. Bu makam dördüncü
makamın fevkindedir. Bu bakımdan “sıfat-ı radiyye” ve “radiyye” adı
verilmiştir. Nefisleri sıfat-ı radiyye ile sıfatlanan zatların gerileme halleri
anlatıldığı gibi olur. İlerleme halleri ise sıfat-ı merdiyye olur. Alameti
şudur ki, kendisinin devam ve sebatı, mürşidinin hüsn-ü teveccühü ve Cenab-ı
Hakk’ın (CC) lütuf ve keremiyle kendisine isabet eden şeylerin hepsine razı
olurlar. Her şeyin Hakk (CC) Hz.leri’nden geldiğini bilirler, eza ve cefalara
daima sabırlı olurlar. Allah (CC) Hz.leri’nin vermiş olduğu belalara tahammül
gösterirler ve: “O’ndan (CC) gelen her şey güzeldir. Lütfu da hoş, kahrı da
hoş.” derler, “Eyvallah! Hoş geldi, safa geldi!” derler, Cenab-ı Hakk (CC)
Hz.leri'nden gelenleri öpüp başlarının üstüne koyarlar.
6- NEFS-İ MERDİYYE
Azizim! Malum
olsun ki, radiyye halleri, bir zatta alışkanlık haline gelir. Allah (CC)
Hz.leri’nin korkusunda ve kendisini küçük tutmakta devam ve sebat üzere
bulunursa, ihsan buyurulan imtihanlar neticesinde sadakat mührü ile
mühürlenerek öyle bir derece verilir ki, kendisine bir masumiyyet hil’ati
giydirilir. Bu makamda olanlara hilafet-i kübra elbisesi giydirilir ve Yüce
Allah (CC) Hz.leri’nin şu Kudsi Hadis’inin sırrına mazhar olur: “Onun işiten
kulağı olurum, gören gözü olurum, konuşan lisanı olurum, yürüyen ayağı olurum.
Benimle işitir, benimle görür, benimle konuşur, benimle tutar ve benimle
yürür.”
Bu mertebede
olanların aralarında korku ve düşmanlık kalmamış, birbirlerine alışmış ve
birbirleriyle Allah (CC) Hz.leri’nin rızası için sevişmişlerdir. Bunlar
birbirlerinden emin ve razı olduklarından bu makama da “sıfat-ı merdiyye” adı
verilmiştir. Alameti, sıfat-ı merdiyye ehlinin ilerlemelerinde gösterilen
haller, o kimsede alışkanlık haline gelmiş ve her zaman böylece zuhur etmeye
başlamıştır. O zaman, Cenab-ı Hak (CC) Hz.leri o kimseye vekil tayin olunan
Kiramen Katibiyn meleklerinin ellerinden, o zatın amel defterini alır, gelmiş
geçmiş küçük büyük zelleye varıncaya kadar bütün kusurlarını affeder ve
masumiyyet hil’atini giydirerek, Kiramen Katibiyn meleklerine buyurur ki: “Ey
Meleklerim! Bunca zamandır sizleri bu kulumun hizmetine tayin etmiştim. Şimdi
ben bu kulumdan razıyım. Sizler razımısınız?” Onlar da şahitlik ederler ve: “Ya
Rab! Bizler, bu kuluna hizmet edeliden beri zerre kadar rızana aykırı bir halde
bulunmadı. Bizleri üzüp bizlere eziyet etmedi. Bizler de kendisinden kat kat
razıyız.” derler. Bu hususta Yüce Allah (CC) Hz.leri şöyle buyurur: “(Şunu da
bilin ki) Allah (CC) dilemeyince siz (hayır ve şerri) dileyemezsiniz. Çünkü
Allah (CC) alimdir, her şeyi bilir. Hakimdir, hikmet sahibidir. Dilediği
kimseyi rahmeti içine kor. Zalimlere ise acıklı bir azab hazırlamıştır.”
7- NEFS-İ SAFIYYE
Azizim! Malum ola
ki, ruh-u hayvanın kendisine mahsus olan yaratılışı sıfat-ı emmare ve ruh-u
sultanın kendisine mahsus olan yaratılışı sıfat-ı safiyyedir. Ruh-u hayvan,
Cenab-ı Hakk’ın (CC) ihsanı, mürşidin himmeti ve ruh-u sultanın rağbet
göstermesiyle kendi sıfatı olan emmarelikten geçer. Yani başlangıcından bu hale
gelinceye kadar, hayvanlık sıfatlarından arta kalan eserler de tamamen mahvolur
ve ruh-u sultanın kendisine mahsus olan sıfat-ı insaniyye ile sıfatlanır. Bu
makamda olan salik, Cenab-ı Hakk’ın şu Ayet-i Kerime’sinin muhatabı olur:
“O’nun (CC) vechinden başka her şey helak olucudur.”
Ayet-i Kerime’sinin sırrını seyr ile müşahade eder. İşte bu büyük ihsana malik
olan zatlara “insan-ı kamil” denilir. Sözün kısası, sıfat-ı safiyye ile
sıfatlanan zatların nefisleri, ruh-u sultana döner. Nefs-i hayvaniyetten eser
kalmaz. Bu bahtiyar insanlar tasavvuf (tarikat) yolunda çalışarak nefs-i
hayvaniden tamamiyle kurtularak sıfat-ı insaniyye ile muttasıf olurlar.
www.GAVSULAZAM.de
|
|