KONULAR
 

 

 

 

Tasavvuf - Tarikat Nedir?

Tasavvufun Temeli

Tasavvufun Esası

Tasavvufta Gaye

Tasavvufun İnsana Tesiri

Tasavvufu İnkarın Hükmü

Tasavvuf İle İlgili Fetvalar

Ayetlerde Tasavvuf

Hadis-i Kudsilerde Tasavvuf

Hadis-i Şeriflerde Tasavvuf

Tasavvufun On Esası

Tarikatların Doğuşu

Tarikatlar İki Kısımdır

Tarikata Niçin Girilir?

Tarikata Girmek İsteyenlere...

Tarikat-Şeriat Münasebeti

"HU" Ve Açıklaması

Seyr-i Sülûk Nedir?

Rabita Nedir?

Tarikatta Rabita

Rabıta Çeşitleri

Rabıtaya Karşı Çıkmanın Hükmü

Semanın Hakikatı

Nefsin Yaratılışı

Nefis Mertebeleri

 

 

 

 

 

 


Çün tair-i kudsî benem

Bu eşyanı neylerem.

Alemde nice bir dönem

Can u cihanı neylerem

 

Neylerem heva vü masiva

Hakkın hevasıdır heva

Kalbimdir ona müsteva

Gayri mekanı neylerem

 

Malım deyn-i meftun olur

Alım deyn-i mağbûn olur

Halim deyn-i mecnun olur

Ben în ü anı neylerem

 

Söyler ki Allah’dır sözüm

Bir yüzde iki gözüm

Yandı tutuştu bu özüm

Bu cism ü canı neylerem

 

Hakk’ı bulup Hakkı geda

Ol Şaha olmuştur feda

Dilde yeter feyz ü feda

Bağrımda kani neylerem

 

 

 

 

 

İlahi bizi bahr-ı gufranına

Keremle demadem dalanlardan et

Eriştir nice lütf u ihsan

Rıza vü kabulün bulanlardan et

 

Sahaif oluptur künhden siyah

Ne şekle kodu anı gird-i günah

Ricamız budur senden ey Padişah

Bizi şol yüzü ağ olanlardan et

 

Uyar kulların habtan bir nefes

Sivaya nazar etmeden cismi kes

Kırılmazdan evvel bu haki kafes

Vücudu imaret kılanlardan et

 

İlahi nidersin kulun yandırıp

Kebab eyleyüp narda döndürüp

Bu Hakkı kulu Kevser’e kandırıp

Anu feyzin ile dolanlardan et

 

 

 

 

 

Ya Rasulallah makamın

cümleden a’la dürür

Dembedem halin

şühûd-ı hazret-i Mevla dürür

 

Kevser-i feyzinden olmaz

hiç bir dil-teşne sır

Selsebil Cenneti

Firdevs’ten ahla dürür

 

Gerçi kim ayine-i Hakk’tır

seraser kainat

Cümleden amma ki rûy-i

envarın ecla dürür

 

Bir nigahla edersin

aşıkı fevka’l-a’la

Pest kılmazsın makamın

himmetin bala dürür

 

Çünkü çoktur zahir u batın

bu Hakk’ıda kusur   

İltifatın ya Habiballah

ana evla dürür

 

 

 

 TASAVVUFUN ON ESASI

 

9- MURAKABE

 

Murakabe, müridin her türlü havi (değişim) ve kuvvetten bir ölü gibi kendini tecrid etmesidir.

Buradaki değişim (havi), Allah’ın (CC) emriyle olan değişiklik demektir. Bunun için duada şu ifade kullanılır: “Ey değişenlerin ve değişikliğin sahibi Allah (CC)…” Bununla her türlü değişikliğin sahibi olarak Allah’ı (CC) kabul etmek demektir. Kendini bu değişikliklerin ve değişimlerin dışında bırakmaktır. Kuvvet sıfatı da böyledir. Zaten Allah’ın (CC) bir ismi de Kaviyy’dir. Kocaman ve son derece ağır değirmen taşı bu ismin tesiriyle ve su vasıtasıyla  döner.  Taşın  dönme   kabiliyeti  var, fakat bu ancak su ile yapılabilir.

Murakabe bir mevhibe-i ilahiyedir. Bu hibede ise her salik’in kendine düşen payı vardır. Başkalarının bu konudaki mertebesine talib olmak himmette kusur sayılır. Bunun için “nefahat-ı ilahiye”ye sarılmak gerekir. Bunun için Hz. Peygamber (SAV) şöyle dua ederdi: “Ya Rabbi (CC)! Senden mağfiretine sebep olan en güzel ameli isterim.” Bunun için “ağlamayan çocuğa meme verilmez.” atasözü meşhur olmuştur. Denilmiştir ki, amel merdivenin basamaklarıdır. Nasıl ki, merdiven basamaksız çıkılmazsa amel siz gayeye vasıl olmak da imkansızdır.

Murakabe halinde olanların şu vasıfları taşıması gerekir:

 

Masivadan yüz çevirmek:

 

Saliklerin buna dikkat etmeleri gerekir. Çünkü masiva Hakk’a (CC) yönelmeyi engeller. Buna dikkat etmeyen niceleri yarı yolda kalmışlardır. Bunun için demişlerdir ki: “Malınıı seven fitneye düşmüş, çoluk çocuğunu seven aldanmış ve halini seven de mecnun olmuştur.” Bunun için salikin bunlara çok dikkat etmesi gerekir. Çünkü her an masivanın şekline aldanıp yolda kalabilir.

 

O’nun (CC) aşkının deryasına dalmak!

 

Bütün deryaları geçip O’nun (CC) aşkının deryasına varmaktır. Nitekim Mecnun mecazi aşkı tattıktan sonra gerçek aşkı, Hakk’ı (CC) bulur. Aslında insanın bütün hareketleri O’nun (CC) aşkından sudur eder. Bunun için ehl-i Hakk’a (CC) ta’nda bulunmak hata ve belki de küfürdür.

 

O’na (CC) kavuşma özlemini duymak:

 

İştiyak muhabbet üzerine bina edilen bir durumdur. Bu durumda kişi O’na (CC) kavuşmak arzusuyla efsunlanır. O’nu (CC) müşahedeye doymaz. Müştaku’l-Ekber bir beytinde şöyle der:

“Kalbim O’ndan başka bir şey hatırlamaz Gözlerim O’na bakmağa doymuyor.”

Bir başka şair de şöyle söylemektedir:

“Dostlarım uzakta olunca onların uzaklığından ağlıyorum. Yakın olunca da kaybetmekten korkarım.”

Anlaşılıyor ki, aşıkların her iki halde de ağlamaları gerekmektedir.

 

O’nun (CC) huzurunda ağlamak:

 

Ehl-i murakabenin huzur-ı ilahide şevke gelip ağlaması onun vuslata olan aşklarındandır. Bunlar sevinç gözyaşlarıdır. Bu gözyaşları soğuktur. “Firkat” dolayısıyla akan yaşlar ise sıcaktır. Çünkü kalpteki ateş onları da ısıtır.

 

Sadece O’na (CC) güvenir.

 

Allah’ın (CC) lütfü için yine O’nun (CC) lütfunu ister. Çünkü kendine yardım eden  ona yol gösterip dergahına kabul eden yine O’dur (CC).

 

Sadece O’ndan (CC) yardım diler.

 

Salik “Senden Sana sığınırım” prensibince Allah’ın (CC) yardımı için yine O’nun (CC) yardımını, O’nun (CC) kahrından sakınmak için yine O’nun (CC) yardımını ister. Tıpkı bir çocuğun annesinden dayak yerken bile “anne” diye bağırması gibidir bu.

 

Bütün bu sıfatları kendisinde bulunduran salik için Cenab-ı Allah (CC) hiç kimsenin kapatamayacağı azap kapılarını kapatır, öbür taraftan hiç kimsenin kapatamayacağı rahmet kapılarını da açar.

Yani burada sayılan sıfatları taşıyan sufiyi kimse Allah’ın (CC) rahmetinden ne menedebilir ne de rahmete sebep olabilir.

Buradaki rahmetten maksat “rahmet-i hassa” (özel rahmet) dır ki, “kurb” (yakınlık) ve vuslat’ı temsil eder. Aynı şekilde azap da “azab-ı has” olarak O’ndan (CC) uzak ve ayrı düşmek anlamındadır. Bundan da anlaşılıyor ki vuslattan sonra ayrılık yoktur. Ebû Süleyman Darani, “Vusulden dönüş yoktur.” buyurmuştur. “Fena mertebesine ulaşan, tekrar eski vasıflarına dönmez.” denilmiştir. Nasıl ki, aşılanan ağaç tekrar eski haline dönemiyorsa bu da mümkün değildir.

Nefs-i emmare mücahede ve riyazet yoluyla tam otuz yıl yok edilemezken fena noktasında bir anda yok olur. Bu süfilere “ahyar” denilir ki, şu ayette onlara işaret edilir: “Rabbimin rahmet ettikleri müstesna…”[1]

Allah’ın (CC) bu derecedeki kullarına rahmet-i hassasını açması dolayısıyla nefs-i emmare yok olup gider. Yani bunların nefsi “nefs-i merhûme”dir ki, Allah’ın (CC) rahmet-i hassasına mazhar olmuşlardır. Uzun süre mücahede ve riyazete muhtaç değillerdir. Çünkü bu usul muhabbet ve cezbeye dayanan bir usuldür. Nitekim mirac gecesi Hz. Resul (SAV) Efendimiz bir merdiven tahsis edilmiştir. Bu cezbenin kendisidir. Yoksa merdiveni adım adım tırmanma sözkonusu değildir. Böyle olsa bu durumda yükselmek uzun zaman alır. Oysa miac “tayy-ı zaman” ve “tayy-ı mekan” (bir anda birden fazla zaman ve mekanda bulunmak) kabilindedir. Melekut alemi ile mülk alemi kıyas kabul etmez. Çünkü melekut aleminde ruh ile seyr yapılır. Ceberut ve lahutta ise sırr ile yapılır.

Bilakis bunların kötülükleri iyiliklere çevrilir. Bu durumdan Kur’an-ı Kerim’de de bahsedilir: “Allah (CC) onların kötülüklerini iyiliklere çevirir.”[2] Ve bunlar “ebrar” diye adlandırılır.

Bu derecedeki sufilerin günahları iyiliklere çevrilir. Bu ebrar haline mağfiret makamı da denir. Bu makam “ğafr” ve “setr” makamıdır. Yani afv ile mağfiret farklıdır. Afv günahları tamamen yok eder, mağfiret ise sadece üstünü örter. Bir hadiste de Kıyamet Günü bazı mücrimlerin günahlarının sevaba çevrileceğinden bahs edilmektedir. “Ya Rabbi (CC)! bizim günahlarımız var idi onlar ne oldu?” diye şaşıracaklardır, denilmektedir.

Bir eşya eğer aslında kötü ise Cenab-ı Allah (CC) onun kötü sıfatını iyiye çevirmeye kadirdir. Nefis emmare makamından eğitimle mutmainne makamına çıkar. Nitekim bu dünyada nice çirkin yüzler enbiyanın mucizeleri ve evliyanın kerametleri vasıtasıyla güzelliğe bürünmüşlerdir. Aksine birçok iyi insan da maymun ve domuz suretine çevrilmişlerdir.

Ebrar için hasenat olan şey vardır ki, “mukarribin” için seyyiattır. Kur’an-ı Kerim’de: “Güzel amelde bulunanlara daha güzel karşılık vardır.”[3] Bu ziyadelik Allah’ın (CC) ikramıdır. “Bu Allah’ın (CC) bir lütfudur, istediğine verir.”[4] buyurulmaktadır.

Buradaki “fazlalık”tan maksat Allah’ın (CC) lütuf ve iyilikleridir. Bunun en yüksek ve yücesi rü’yetullahtır. Yani Cemal-i ilahi’yi temaşadır. Allah (CC) bunu dilediğine verir demekten maksat ise “mukarribin”dir. Bunlar Allah’ın (CC) hass kullarıdır. Ahirette de cennetin en üst mertebesi olan “Firdevs” cennetine konulacaklar, burada Hz. Resul (SAV) Efendimize komşu olacaklardır. Bu komşuluk dünyadaki manevi bağın bir devamıdır.

www.GAVSULAZAM.de


[1] Yusuf S. A.53

[2] Furkan S. A.70

[3] Yunus S. A.26

[4] Maide S. A.54

 
   

 

©2003 - 2004  Gavsulazam.de       Her hakkı mahfuzdur...