RAMAZAN-I
ŞERİF
Bayramın Özelliği
- Bayram.
Denince, akla şunlar
gelmemelidir: Güzel şeyler giymek, tatlı yemekler yemek, güzellere sarılmak,
lezzetlere ve şehvetlere dalmak.
Asıl bayram sununla olmalıdır:
Taatın makbul olduğunun bilinmesi; günahların ve hataların bağışlandığının
anlaşılması; kötülüklerin iyiliğe çevrilmesi; yüksek derecelere ermenin
müjdesini almak; rütbelere, yeni iyiliklere, armağanlara, ikramlara nail
olmaktır.
Bu arada, kalbin iman nuru ile
genişlemesini, kalbin yakin kuvveti ve kendisinde zuhur eden bazı âlametlerle
sükûn bulmasıdır.
İlim denizleri dahi, kalbten
taşıp dile akmalıdır. Hikmetler, fesahetler belâgatler ortaya çıkmalıdır.
Şöyle anlatıldı:
- Bir adam, bayram günü, Hz.
Ali’nin (KV) yanına gitti. Gördü ki: Hz. Ali (KV) kuru ekmek yiyor!
Hz. Ali’ye (KV) şöyle dedi:
- Bugün bayram olduğu halde,
sen kuru ekmek yiyorsun !
Hz. Ali (KV) şöyle dedi:
- Bayram o kimse içindir ki;
Orucu makbul olmuş, çalışması yerinde görülmüş, günahları da bağışlanmıştır.
Bugün bize bayramdır; yarın
bize bayramdır, Allah’a (CC) âsi olmadığımız her gün bize bayramdır.
Manâ üstte anlatıldığı gibi
olunca; akıllı olan herkes, dışa bakmayı bırakmalı ve görünüşe takılıp
kalmamalıdır.
İnsan bayram gününe tefekkür
ve ibret nazarı ile bakmalıdır.
Bayram günü, bir manâda,
kıyamet gününe benzer.
Bayram gecesi, sultanın
kapısından boru sesi işitildiği zaman, kıyamet günü sura üflenme hatıra gelmelidir.
Bayram gecesi insanlar
yatarlar ve bayrama hazırlıklı uyurlar. Bu uyku, iki sur arasındaki uykuyu
hatırlatmalıdır.
Bir kimse bayram sabahına
çıktığı zaman çevreye bir göz atmalıdır. İnsanlar; köşklerinden, evlerinden
değişik halleri ve çeşitli giysileri içinde çıkarlar. Onların hemen biri, bir
süste ve bir başka kılık kıyafettedir.
Onlardan birine bakarsın,
sevinçli görürsün. Bir başkasına bakarsın; kederli görürsün. Onlardan kimi
yaya, kimi bineklidir.
Birine bakarsın ki, zengin;
bir başkasına bakarsın ki fakirdir.
Biri ferahlık içindedir;
diğeri de, sıkıntı içindedir.
Bütün bunlara baktıktan sonra;
kıyamet halkının hallerini düşünmelidir.
Orada taat ehli, mesrurdur;
masiyet ehli de kederli ve üzüntülüdür.
Müttakiler binek üzerinde
giderler, günâhkâr ve müşrikler ise, tökezleyerek ve yüzüstü sürünerek
giderler. Yahut zorla yürürler.
Nitekim bu manâda, Allah-ü
Teala (CC) şöyle buyurdu:
- “Biz o gün, müttakileri süvari olarak Rahman’a (CC) doğru yollarız.”
Yani: Güzel atlara binmiş
olarak.
- “Mücrimleri dahi, susuz olarak cehenneme sevk ederiz.”
O gün: Zâhid, ârif, varlığını
hak varlığı ile değiştiren bedellerden hemen her biri, bir rahatlık, zenginlik
içindedirler. Hem de meliklerinin ve sevdikleri Yüce Zât’ın (CC) katında.
Üzerlerinde çeşitli giysiler
ve takılarla arşın gölgesinde bulunacaklardır.
Taat ve marifet nurları
onların yüzlerinde görünmektedir. Parlar, aydınlık verir.
Önlerinde çeşitli sofralar
vardır. O sofralarda çeşitli yemekler, içkiler ve meyveler vardır.
Taa, kulların hesabı
görülünceye kadar böylece kalıp giderler.
Bundan sonra, cennetteki
konaklarına giderler. Oradaki konaklarını, Allah-ü Teala (CC) kendileri için
hazırlamıştır.
Orada nefislerin istediği,
gözlerin hoşlandığı hemen her şey vardır. Hem de öyle şeylerdir ki: Onları ne
bir göz görmüştür; ne kulaklar duymuştur; ne de bir beşer kulun hatırına
onların varlığı gelmiştir.
Bu manâda, Allah-ü Teala (CC)
şöyle buyurdu:
- “Hiç bir nefis bilemez ki, öber âlemde göz aytınlatan cinsten kendisine
neler hazırlanmıştır? Bu, onların iyi işlerine bir mükâfattır.”
Dünyaya hevesi olanlara
gelince, onların halini de şöyle anlatabiliriz:
Onlar bir ağlama ve inleme
içindedirler. Bir zorluk çemberine girmişlerdir.
Dünyaya dalması sebebi ile:
Büyük zâtların erdiği nimetlere eremezler.
Böyle olan bir kimse,
cennetteki yerini görür; ama üzerinde haklar.
Zira, dünya ehlinden hemen her
biri: Harama dalmıştır; şüpheli yemekler yemiştir. Rabbın (CC) taatında karışık
işlere girmiştir.
Kâfirin durumuna gelince, bir
ahtan vahtan ibarettir. Zira, kendisi için hazırlanan çeşitli azapları, cezaları,
düşüklükleri, helâki görmüştür. Cehennemde sonsuzlara kadar kalacağını
anlamıştır.
Bayram günü çekilen
bayrakları, dikilen sancakları gören bir kimse; kıyamet günü Müslümanlardan
sancak sahiplerini hatırlamalıdır. Bunlar için bir nidacı şöyle seslenecek:
- Selâm emri ile, dâr-ı
selâmda yaratılmışların Rabbını (CC) ziyarete gelin. Rahman Zât’a (CC) yönelin.
Bayram günü safların
tamamlandığını ve halkın tam bir içtima haline geldiğini gören kimse:
Mahlûkatın, Yüce Yaratıcı Allah’ın (CC) huzurunda divan durmalarını hatırlamalıdır.
O gün, Yüce Hakk’ın (CC) huzurunda
iyiler ve kötüler saf saf duracaklardır. O gün, bütün sırlar meydana
çıkacaktır.
Bayram namazı yerinden
dağıldıktan sonra, hemen herkes, kendisine mahsus bir yere gidecektir. Kimi bir
eve, kimi bir mescide, kimi de bir hana kapanacaktır.
Halkın bu dağılış şeklini
gören kimse: Kıyamet günü, Melik Mennan Deyyan (CC) huzurundan dağılan halkın
dağılışını hatırlamalıdır. Onlar, ya cennete gideceklerdir; yahut cehennem
ateşine.
Nitekim, azamet ve ihsan
sahibi Yüce Allah (CC) bu manâda şöyle buyurdu:
- “Kıyamet koptuğu gün, müminler, kâfirler birbirlerinden ayrılırlar.”
Bir başka Ayet-i Kerime ile
onların durumu şöyle anlatıldı:
- “Bir kısmı cennete, bir kısmı da, cehenneme gideceklerdir.”
|