RAMAZAN-I
ŞERİF
Dört Kavmin Dört Bayramı
Birinci Bayram
İbrahim aleyhisselâmın kavmine
ait bayramdır.
Allah-ü Teala (CC), bu bayrama
şu Ayet-i Kerime ile, İbrahim aleyhisselâmın durumunu anlatmak sureti ile
işaret etti:
- “Yıldızlara bir göz attı; sonra şöyle dedi:
- Ben hastayım.”
İbrahim aleyhisselâmın böyle
demesine sebeb şöyle idi:
İbrahim aleyhisselâmın kavmi,
kendilerine ait bayramlarına çıktılar. Ama, İbrahim aleyhisselâm, bir sebep
buldu; onlarla beraber çıkmadı. Zira, kendisi onların yolunda değildi.
Onlar, kendi bayramlarına
gittikten sonra, İbrahim aleyhisselâm eline bir balta aldı; onların bütün
putlarını kırdı. Daha sonra baltayı getirdi; büyük putun boynuna astı.
Onlar bayram yerinden
döndükten sonra, durumu birbirlerine sordular:
- “Putlarımızı bu hale getiren kim?”
İbrahim aleyhisselâm dahi
onlara söyleyeceğini söyledi ki; hikâyesi uzundur.
İbrahim aleyhisselâm, Yüce
Rabbı (CC) için gayrete gelmişti. Onun için yoruldu. Hatta canını dahi
tehlikeye attı. Bundan maksadı, sırf Yüce Hakk’ın (CC) sevgisi idi.
Bunun üzerine Yüce Rabbı (CC)
O’na (AS):
- Halil.
Ünvanını verdi.
Ölü kuşları, O’nun (AS) eli
ile diriltti.
Risalet ve nübüvvet ehli
peygamberleri, O’nun (AS) soyundan getirdi.
Yaratılmışların hayırlısı Rasulüllah
Efendimiz Mustafa’nın (SAV) babası kıldı.
İkinci Bayram
Kelimürrahman Musa’nın (AS)
kavminin bayramıdır. Allah-ü Teala (CC) onların bayramına şu Ayet-i Kerime ile
işaret etti:
- “Sözleşme zamanınız zinet günüdür.”
O gün için:
- “Zînet günü.”
Adının verilmesine sebep şu
idi: Onların düşmanları olan Firavun ve kavminin helak olması ile, Musa (AS) ve
kavmi o gün süslendiler. Bayram ettiler.
FİRAVUN’UN SİHİRBAZLARI
Musa aleyhisselâm ile Firavun
ve sihirbazlarının hikâyesi şöyledir:
- Firavun; bir rivayete göre
yetmiş iki, bir başka rivayete göre de yetmiş üç sihirbaz çıkardı. Sihirbazların
yanında, yedi yüz tane ip ve asa vardı. Sihirbazlar, iplerle sarılı asaların
ortasına civa koymuşlardı. Seyirciler de ayakta sihirbazların neler
yapacaklarına bakıyorlardı. Hem de güneşin sıcağında.
Güneşin sıcağından, cıvalar
eriyince; ipleri sürüklemeye başladılar. Halk, iplerin bu şekilde yerde
süründüğünü görünce, onları yılan sandı. Ama aslında yürüyen bir şey yoktu. Musa
aleyhisselâm bu durumu görünce, içinden kavmi için şöyle geçirerek korktu:
- Ya onlar da, bunların
yaptıklarını gerçek sanırlarsa. O zaman imanları azalır; mürted olurlar.
Sihirbazlar, kendi işlerini
bitirdikten sonra, Musa aleyhisselâma sıra geldi. O zaman, Allah-ü Teala (CC)
Musa aleyhisselâma şöyle vahyetti:
- “Asanı yere bırak.”
Musa aleyhisselâm asasını
bırakır bırakmaz; koca bir yılan gibi oldu. Koca bir erkek deve büyüklüğünde
oldu.
İki gözleri vardı ki: Onlardan
ateş fışkırıyordu. Heybet içinde soluyarak, yürüyordu. Sihirbazların yaptıkları
şeylere doğru atıldı; onların hepsini bir lokma gibi yuttu. Onları yutmakla,
kendisine hiç bir değişiklik olmadı. Ne karnı şişti; ne de hareketinde bir
eksiklik oldu. Eninde ve boyunda bir artma da olmadı.
Bu arada, sihirbazlar
ayıktılar; durum hiç de kendi yaptıklarına benzemiyordu. Kendi yapatıkları bir
oyundu; ama Musa aleyhisselâmın yaptığı bir mucize idi. Bunu anlar anlamaz,
yaptıklarını Allah-ü Teala (CC) bize şöyle bildirdi:
- “Sihirbazlar, hemen Allah (CC) için secdeye kapandılar.”
Bu sihirbazların en
büyüklerinin ismine:
- Şem'un.
Diyorlardı. Secdeye
kapanırken, Allah-ü Teala (CC), onların şöyle dediklerini bize anlattı:
- “Musa’nın (AS) ve Harun’un (AS) Rabbına iman ettik.”
Daha sonra, ejderha olan Musa
aleyhisselâmın asası, Firavun’un adamlarına ve askerlerine saldırdı. Hepsini
perişan etti.
Bu manâda denilmiştir ki:
- O gün, onlardan elli bin
(50.000) kişi öldürüldü. Bunun daha çok hikâyesi vardır; anlatılsa uzun olur.
Üçüncü Bayram
İsa aleyhisselâmın ve kavminin
bayramıdır.
Allah-ü Teala (CC), onların
bayramını İsa aleyhisselâmın dili ile bize şu Ayet-i Kerimede anlattı:
- “Meryemoğlu İsa şöyle duâ etti:
- Allah’ım (CC), Rabbımız (CC) bize bir sofra indir. Semadan insin ve
evvelimiz, âhirimiz bayram etsin. Ve, bu: Senden gelen bir âyet, (benim için
bir mucize) olsun.”
Bunun oluş sebebi aşağıda
anlatılacaktır. Havarileri İsa aleyhisselâma şöyle dediler:
- Ya İsa (AS), şayet Rabbından
(CC) dileyecek olsan; semadan bize yemek sofrası indirmeye gücü yeter mi?
İsa aleyhisselâm ona şöyle
dedi:
- Allah’tan (CC) korkun; eğer
inanmış kimseler iseniz ondan belâ istemeyiniz. O, sofrayı indirdikten sonra,
yalanlar iseniz, sizi cezaya uğratır.
Bunun üzerine şöyle dediler:
- Biz, o gelecek sofradan
yemek istiyoruz; zira acıktık. Sonra, o gelecek sofra, kalbimizde bir gelişme
meydana getirir. Bilhassa, inanıp tasdik etmemizi istediğin şeye karşı.
Sonra böyle bir şey gelir ise;
seni: Allah’ın (CC) gönderdiği Rasûl (Peygamberi) olduğunu bilip tasdik ederiz.
Ve, İsrailoğullarımın yanına
vardığımız zaman, sofranın geldiğini söylersin; biz de şahitlik ederiz.
Burada anlatılan:
- Havariyyun.
İsa aleyhisselâmın davetini
kabul eden kimselerdir.
Bunlar o zaman, Beyt-i Makdis’de
(Kudüs’te) bulunuyorlardı. Oradaki işleri çamaşır ağartmak idi. Nabtıye
dilinde:
- Havariyyun.
Demek, bez ağartanlara verilen
isimdir. Bunların hepsi on iki kişi idi.
Kur’an-ı Kerim’de anlatıldığı
üzere; İsa aleyhisselâm onların yanına gitti ve şöyle dedi:
- “Allah (CC) için, bana kim yardım edecek?”
Daha açık manâsı ile onlara
şöyle demek istedi:
- Ben kâfirleri ve azgınları
Allah’ın (CC) taatına ve onun birliğine çağırıyorum. Bu işi yaparken, bana
yardımcı gerek. Bu hususta, bana kimler yardım edebilir?
Ayet-i Kerimenin devamı
şöyledir:
- “Havariyyun, İsa’ya (AS) şöyle dediler:
- Allah (CC) için sana yardımcı bizler oluruz.”
Böyle dedikten sonra, bütün
işlerini bıraktılar; İsa aleyhisselâma tâbi oldular.
İsa aleyhisselâm, her nereye
gidecek olsa; onlar da kendisi ile beraber giderlerdi.
Bu arada, İsa aleyhisselâmın
elinden çıkan şaşırtıcı mucize işleri görürlerdi.
Bunlar her ne zaman açlık
hissetseler; elini cebinden çıkarır yere sokardı. Oradan havarilerinin her
birine iki ekmek çıkarırdı. Kendisi için dahi, iki ekmek çıkarırdı.
Cebrail aleyhisselâm dahi, İsa
Peygamberle (AS) beraber giderdi. O’na (AS) hayret veren şeyler gösterir;
kendisine kuvvet verir ve yardım ederdi.
İsa aleyhisselâm,
İsrailoğullarına devamalı olarak, şaşırtıcı mucizelerini gösterirdi. Ama, onun
bütün bu gösterdikleri; daha çok onların uzaklaşmalarını kendisine uymamalarını
artırdı.
Hatta bir keresinde,
İsrailoğullarından beş bin kişi önder olarak, İsa aleyhisselâmın karşısına
çıktılar ve Havarilerle birlikte yemek yemelerini istediler.
İşte bundan sonradır ki, İsa
aleyhisselâm şu duâyı yaptı:
- “Allah’ım (CC), Rabbımız (CC), bize bir sofra indir. Semadan insin ve
evvelimiz, âhirimiz bayram etsin.”
Şöyle demek istiyordu:
- Sofra indiği zaman,
zamanımızda hazır olanlar bayram etsinler. Keza bizden sonra gelenler de.
Sonra devam etti:
- “O sofra, Senden bir âyet olsun.”
Yani: Senin varlığını ve
birliğini anlatsın; benim peygamber olduğuma da açık bir mucize olsun.
İsa aleyhisselâm şöyle devam
etti:
- “Bizi rızıklandır; Sen rızık verenlerin hayırlısısın.”
Allah-ü Teala (CC), İsa
aleyhisselâmın bu dileği üzerine şöyle buyurdu:
- “O sofrayı size indireceğim. Ama o sofra indikten sonra, bir kimse inkâr
edip küfre girer ise, ona öyle bir azab ederim ki: Âlemde kimseye öyle azab
etmiş olmam.”
Allah-ü Teala (CC) onlara bu
sofrayı, bir pazar günü yolladı. Sofradakiler şunlar idi: Taze pişmiş balık,
yufka ekmek ve hurma.
Denilmiştir ki:
- Gelen sofrada şunlar vardı:
Pulsuz ve kılçıksız balık kızartması; bu balığın baş kısmında tuz, kuyruk
kısmında da sirke vardı.
O sofrada, beş tane de ekmek
vardı. Her ekmeğin üzerinde de zeytin vardı.
Yine sofrada, beş tane nar ve
beş tane hurma vardı.
Sofranın çevresi de, çeşitli
yeşilliklerle süslenmişti; ancak pırasa yoktu.
Bir başka rivayete göre de, bu
sofranın gelişi şöyle anlatıldı:
İsa aleyhisselâm, arkadaşları
ile bir gün bir bahçede oturuyorlardı. Onlara şöyle dedi:
- Yanınızda yenecek bir şey
var mı?
Onun yanında bulunanlardan Şem’un
iki küçük balık, beş tane de ekmek getirdi.
Bu arada, bir başkası da Arab
aşı getirdi.
Bundan sonra, Hz. İsa (AS) o
iki balığı küçük parçalara ayırdı. Ekmekleri de böldü. Arab aşını da ortaya
koydu.
Bundan sonra abdest aldı; iki
rekât namaz kıldı; Rabbına (CC) duâ etti.
Bu sırada, Hz. İsa’nın (AS) arkadaşlarına
uyuklama geldi.
Arkadaşlarından uyuklama
geçtiği zaman, gözlerini açtılar. Gördüler ki: Yemekler artmış. Oradakilerin
hepsine yeter hale gelmiş.
Bundan sonra İsa (AS) cemaate
şöyle dedi:
- Allah’ın (CC) adını anarak
yiyiniz; ama bundan bir şey götürmeye kalkmayınız.
Oradakilerin hepsine halka
halka olup oturmalarını söyledi.
Hepsi de aynı şekilde
oturdular. Allah’ın (CC) adını anarak yiyip doydular.
Oradakilerin hepsi beş bin
kişi idi. Bir rivayete göre; onlar için:
- Bin sekiz yüz kişi idi.
Denilmiştir. Aralarında erkek,
kadın, fakir, aç, bir ekmeğe veya daha fazlasına muhtaç olan dahi vardı.
Oradakilerin hemen hepsi de
yiyip içip doydular ve Rablarına (CC) hamd ettiler. O sofra yine olduğu gibi
kaldı.
Daha sonra, o sofra semaya
doğru yükselip çıktı. Sofra çıkarken, onlar da peşinden bakıp kaladılar.
Bu rivayeti anlatan demiştir
ki:
- O gün, o sofradan yiyen her
fakir zengin oldu. Ölünceye kadar kendisine artık fakirlik gelmedi.
Yine o sofradan yiyen her
kötürüm ve hasta şifa buldu. Bu manâda, Mutakil şöyle bir rivayet anlattı:
- Yemek yendikten sonra, İsa
(AS) onlara sordu:
- Yemeğinizi yediniz mi? Hep
birden:
- Evet, yedik.
Dediler. İsa (SA) onlara tekrar şöyle dedi:
- Bu sofradan bir şey alıp
götürmeyesiniz. Onlar da:
- Olur, bir şey götürmeyiz.
Dediler; ama alıp götürdüler.
Ondan götürdükleri mikdar da,
on dört sa’idi ki: Yirmi dört ölçek eder.
Bundan sona, İsa peygambere
iman ettiler; onu tasdik ettiler.
Daha sonra onlar; kendi
kavimleri İsrailoğlu Yahudilere gittiler. Yanlarında da yemeklerin fazlasını
taşıyorlardı.
Ancak, kavimleri arasında
kaldıkları süre, onları İslâm’dan çıkardılar.
Bu arada, Allah’a (CC) küfür
ettiler; sofranın gelişini de inkâr ettiler.
Onlar bu hale gelince;
kendileri uykuda iken, Allah-ü Teala (CC) hepsini domuza döndürdü.
Bu domuza dönenler arasında
kadın ve çocuk yoktu; hepsi de erkek idi.
Denilmiştir ki:
- O bir sofra idi; üzerindeki
yemekler de sınırlı idi. Amma, ondan nice cemaat yiyip doydu; nice kâfile yiyip
geçti. Amma o: Olduğu gibi kaldı.
İşbu manâdan, rıza sofrasını
ve rahmet yaygısını hesab eylemeli. Ki onun ne önü vardır; ne de sonu.
Bir hadis-i şerifte, Rasulüllah
(SAV) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
- “Yüce Allah’ın (CC) yüz rahmeti vardır. Onun bir tanesini dünyaya
indirdi. Kulların birbirine olan şefkati, merhameti, iyiliği o bir rahmet
dolayısı iledir.
Doksan dokuz rahmetini âhiret için katında sakladı; orada onunla kullarına
merhamet eyleyecektir.”
Bir başka hadis-i şerifte ise,
Rasulüllah (SAV) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
- “Kıyamet günü, Şanı Büyük Celil Allah Mecd yaygısını yayacaktır. Onun
içine evvellerin ve âhirlerin günahlarını dolduracaktır. Yine de o yaygı boş
kalacaktır.
Hatta, kendisine de o rahmet yaygısından bir şey ulaşır ümidi ile İblis
boynunu o yana uzatacaktır.”
Durum böyle olmasına rağmen,
her akıllıya düşer ki: Bu anlatılana kanmaya; sonra aldanmış olur. Ümit tarafı
dahi kendisinde ağır basmamalıdır. Sonra helâk olur.
Bütün gücünü kuvvetini
harcamalı; emirlerin yerine gelmesi, yasaklardan da kaçınmak için ciddî çaba
harcamalıdır. Olan işlerde dahi, Yüce Allah’a (CC) teslim olmalıdır.
Her hali ile kul; tevbeyi,
istiğfarı çoğaltmalıdır. Daima sakınır olmalıdır.
Bu arada, Allah’ın (CC) rahmetinden
ümit kesecek kadar da korkuya kapılmamalıdır. Kendisini harama sokacak kadar da
ümide kapılmamalıdır; ilâhî emirleri ihmal etmemelidir.
Kul, daima korku ile ümid
arası bir yol tutmalıdır. Nitekim, üstte anlatılan manâda şöyle denmiştir:
- Mümin kulun korkusu ve ümidi
tartılacak olsa, ikisi aynı gelir.
Bir mümin kulun korkusu ve
ümidi, kuşun iki kanadı gibi olmalıdır. Zira, bir kuş tek kanatla uçamaz.
Dördüncü Bayram
Bu Muhammed (SAV) ümmetinin
bayramıdır. O’na salât ve selâm olsun.
Bu bayrama ait meseleleri,
meclisin evvelinde anlattık.
|