RAMAZAN-I
ŞERİF
Ramazan Ayının Faziletleri Hakkındadır
Aziz Celil Allah (CC) şöyle
buyurdu:
- “Ey iman edenler! Sizden önceki ümmetlere farz olduğu gibi, size de oruç
farz oldu. Tâ ki; bu yoldan masiyet işlere karşı kendinizi koruyasınız.”
Hasan-ı Basrî (RA) bu Ayet-i Kerimenin
açıklamasını yaparken, şöyle dedi:
- Allah-ü Teala’nın (CC):
- “Ey iman edenler!”
Manası ile buyurduğu bir Ayet-i
Kerime duyduğun zaman, ona iyi kulak ver. Zira, bu hitapla, Allah-ü Teala (CC),
sana bir emir vermek diler; yahut bir yasaktan seni almak murad eder.
Câfer-i Sâdık (RA) şöyle dedi
- Nida tarzındaki lezzet,
ibadetin yorgunluğunu ve bezginliğini giderir.
Allah-ü Teala (CC) şöyle
buyurdu:
- “Ey iman edenler” Bu Ayet-i
Kerimede (Arapça metninde) geçen harflerin ifade ettikleri manalar, sırası ile
şöyle anlatılmıştır: YA: Âlim zattan bir seslenmedir. EY: Belli bir kimsenin
ismidir. Yani: Ses edilen kimse. HA: Seslenen zâtın sesine dikkati çekmektir.
Ayrıca bu: Ezeldeki tanışıklığa, geçmişteki arkadaşlığa bir işaret sayılır.
AMENU: Seslenen ile seslenilen
arasındaki sırra işaret edilmektedir.
Allah-ü Teala (CC), bu manâda
şöyle buyurmaktadır:
- Ey iç temizliği ile benim
olan özünü ve aklını bana veren kullarım.
Oruç kelimesinin Arapça aslı; Ayet-i
Kerimede:
- “Sıyam.”
Lâfzı ile geçmektedir. Yani:
Oruç.
Sıyam, Arapçada bir kelime
köküdür. Kıyam, ayakta durmanın (Arapça aslına göre) kelime kökü olduğu gibi,
siyam dahi, oruç tutmanın (Arapça aslına göre) kelime köküdür. Meselâ:
- Kıyama durdum. (Kumtü
kıyamen)
Dendiği gibi:
- Sumtü sıyamen. (Oruç
tuttum.)
Denir. Zira:
- “Sıyam.”
Lâfzı, lügatte, tutmak
manâsını taşır. Meselâ:
- Sâmet’ir-riyh. (Rüzgâr
dindi.)
Tâbiri kullanılır ki; rüzgârın
esip tozutması durduğu zaman söylenir.
Bu arada:
- Sâmet’il-hayl. (At direndi.)
Denir ki, bu atın yürümekten
kaldığı zaman söylenir. Aynı tabir gündüz için kullanılır:
- Sâmen-nehar (Gün durdu.)
Denir ki; öğlen zamanı,
güneşin ortada kaldığı zaman söylenir. Zira, güneş, göğün tam ortasına geldiği
zaman, yürümez, bir müddet durur.
Bu manâda, bir şair şöyle
demiştir:
Gün tutuldu ortalarda kaldı;
Güneşe açılınca yol aldı.
Üstteki şiirde geçen:
- Tutuldu.
Kelimesinin Arapça aslı SÂME
olarak geçmektedir.
Bir kimse, susup da
konuşmadığı zaman dahi; onun için:
- Sâme.
Tâbiri kullanılır. Nitekim, Allah-ü
Teala (CC) bu manâyı, Meryem’in kıssasında onun dilinden şöyle anlattı:
- “Rahman (CC) için oruç
(savm) adağım var. Bugün, hiç kimseyle konuşmayacağım.”
Şeriat dilinde orucun manâsı
ise, şu demeğe gelir:
- Olağan hale gelen yemekten,
içmekten, cinsî birleşmeden çekinmektir. Bu arada, diğer günahları da bırakmak
gerekir.
Bu Ayet-i Kerimede, Allah-ü
Teala (CC):
- “Sizden önceki ümmetlere farz olduğu gibi.”[4]
Buyurmaktadır. Bununla, daha
önce gelip geçen peygamberler ve ümmetler anlatılmaktadır.
Bunların en evveli, Âdem
aleyhisselâmdır.
Oruç üzerine gelen bir
rivayeti, Abdülmelik b. Antere babasından, babasının dedesinden anlatmaktadır.
Dedesi, demiştir ki:
- Hazreti Ali b. Ebi Talib’in
(KV) şöyle dediğini dinledi: Rasulüllah (SAV) efendimizin yanına bir gün
gittim. Öğlene yakındı. Kendisi evindeydi.
- Rasulüllah (SAV) Efendimize
selâm verdim; selâmımı aldı. Sonra şöyle buyurdu:
- “Ya Ali (KV)! Cebrail (AS) burada;
sana selâm veriyor.” Dedim ki:
- Sana da ona da selâm olsun
ya Rasûlellah (SAV).
Bunun üzerine, Rasulüllah (SAV)
efendimiz şöyle buyurdu:
- “Ya Ali (KV)! Bana yaklaş.”
Yaklaştım; şöyle buyurdu:
- “Ya Ali (KV)! Cebrail (AS) sana şöyle diyor:
- Her aydan üç gün oruç
tutsun.
Bu orucu tutarsan sana ilk
gün, on bin sevap yazılır; ikinci gün otuz bin sevap yazılır; üçüncü gün, yüz
bin sevap yazılır.”
Sordum:
- Ya Rasûlellah (SAV), bu
sevabın özelliği bana mı aittir; tüm insanlar da aynı sevabı alabilir mi?
Rasulüllah (SAV) efendimiz
şöyle buyurdu:
- “Ya Ali (KV)! Bu sevabı Allah-ü Teala (CC) sana ihsan eder. Senden başka
senin işlediğin bu
amelleri işleyenlere de ihsan eder.”
Sonra sordum:
- Ya Rasûlellah (SAV), o oruç
tutulması gereken üç hangi günlerdir.
- “Bugünlere:
- Eyyam-ı Bıyd. (Akgünler.) Tâbir
edilir ki; her ayın 13. 14. 15. günleridir.”
Antere diyor ki:
- Hazreti Ali’ye (KV) sordum:
- Ne şeyden ötürü, bugünlere:
- “Eyyam-ı Bıyd. (Akgünler.)”
İsmi verilmiştir?
Bu soruma karşılık, Hazreti
Ali (KV) şöyle anlattı:
- Âdem aleyhisselâm, cennetten
yeryüzüne düştüğü zaman; kendisini güneş yaktı. Dolayısı ile yüzü siyahlaştı.
Bunnu üzerine, Cebrail
aleyhisselâm ona geldi ve şöyle dedi:
- Ya Âdem (AS)! Cesedinin ak
pâk olmasını istiyor musun?.
Adem aleyhisselâm:
- Evet istiyorum.
Deyince, Cebrâil aleyhisselâm
şöyle devam etti:
O halde, her ayın 13.14.15.
günlerini oruçlu geçir. Âdem aleyhisselâm, birinci gün oruç tuttuğunda,
cesedinin üçte biri ağardı.
Sonra ikinci gün oruç tuttu;
cesedinin üçte ikisi ağardı. Daha sonra, üçüncü günü oruç tutunca, cesedinin
tamamı ak pâk oldu.
İş bu manâdan ötürü, o günlerin
adına:
- Eyyam-ı Biyd. (Akgünler.)
Tabiri kullanıldı.
Âdem aleyhisselâm, Rasulüllah
(SAV) efendimizden evvel kendilerine orucun farz olduğu kimselerdendi.
Hasan-ı Basrî (RA) ve tefsir
ulemasından bir cemaat şöyle dedi:
- “Sizden önceki ümmetlere.”
Mealine aldığımız, Ayet-i Kerime ile anlatılanlar Nasara’dır. Zira onlann orucu
da, bizim orucumuza benzerdi. Hem vakit, hem de mikdar itibarı ile aynıydı.
Şöyle ki:
Allah-ü Teala (CC), Nasara
taifesine ramazan ayında oruç tutmayı farz kıldı. Ancak bu durum kendilerine
ağır geldi. Çünkü: Bazan sıcağa, bazan da soğuğa raslıyordu.
Bu durum, hem yolculuklarına;
hem de geçimlerini temine, kendi düşüncelerine göre zararlı oluyordu.
Bunun üzerine, bilginlerinin
ve başkanlarının görüşleri şu hususta birleşti:
- Bu orucu, yazla kış arası
bir aya alalım.
Bunun üzerine, ilk baharı
kendilerine oruç ayı olarak tayin ettiler.
Yaptıkları işin kefateri
olarak da, on gün artırdılar. Böylece, kırk gün oruç tutmaya başladılar.
Zamanında değil de, ilk baharda.
Başlarında bir melik vardı;
ağzından hastalandı. Bu hastalığı dolayısı ile şöyle bir adak adadı:
- Şayet iyi olursam, bu oruca
bir hafta ekleyeyim. Yani: Yedi gün.
İyi olunca, bu oruca yedi gün
ekledi.
Bu melik vefat ettikten sonra,
ikinci melik geldi; üç gün de o ekledi. Böylece oruçları elli gün oldu.
Mücahid ise başka türlü
anlatmaktadır:
- Nasara taifesine kıran
geldi. Hem de iki kere. Hayvanlar ve kendileri kırılmaya başladı. Bunun üzerine
melikleri: On gün ilk kıranda, on gün de ikinci kıranda fazladan oruç tutmalarını
emretti.
Onların oruçlarının elli gün
olmasının sebebi budur.
ŞEK GÜNÜ…
Şa’bi şöyle dedi:
- Senenin tümünü oruçlu
geçirmiş olsam dahi, şekli gün mutlaka orucumu açarım.
Şek günü, şu demektir;
bazıları o gün için:
- Ramazandır. Derken, bazıları
da:
- Şabandandır.
Der.
Hâsılı: Bize nasıl ramazan
ayında oruç tutmak farz olduysa. Nasara’ya da aynı ayda oruç farz olmuştu.
Ancak, onlar bir başka aya çevirdiler.
Nasara tayfası, ayrıca, çok
sıcaklarda dahi, bu oruçlarını tutarlardı. Bunun üzerinde önemle durur; otuz
günü tamamlarlardı.
Bunların peşinden bir nesil
geldi. İşi daha sıkı tuttular, bir gün evveline, bir gün de sonrasına ek
yaptılar.
Daha sonra, bu ekleme işi,
onlarda bir gelenek haline geldi. Her yeni nesil bir gün ekledi.
Böylece, onların oruçları elli
güne ulaştı.
- “Tâ ki, kendinizi koruyasınız.” Meâline
aldığımız Ayet-i Kerimenin bir manâsı dahi şudur:
-Yemekten, içmekten, cinsî
münasebetten kendinizi korumanız beklenir.
|