KONULAR  
 

 

Tevbe: Ayetlerle Geniş İzah
.........................................

 
 

 

Tevbeye Ait Hadis-i Kudsiler
.........................................

 

 

 

Tevbeye Ait Hadis-i Şerifler
.........................................

 

 

 

Tevbenin Kabul Şartı
.........................................

 

 

 

Tevbeye Mani Şeyler
.........................................

 

 

 

Tevbede Devamlılık
.........................................

 

Nasuh Tevbesi

.........................................

 


 

 

 

 

 

 

......................................

Ey biçare... Şunu iyi bil ki, insan tevbe kapısından geçmedikçe, ne kadar ibadet ederse etsin, onun kurtulması muhaldir. Tevbe, ibadetlerin abdesti mesabesindedir. Nasıl abdestsiz namaz olmazsa, tevbesiz de ibadet makbul olmayıp sonu hüsran, perişanlık ve nedamettir, nadimi pişman olmaktır.

......................................

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

......................................


Huzurunda elimi açtım. Bu elleri boş çevirme Ya RAbbi. Padişahsın. Kapına gelenleri boş çevirmezsin, b iliyorum. Sana elimi açmaya yüzüm yok. Lakin Senden Sana sığındım Ya RAbbi. Beni bağışla. Seni bilemedim. Beni afveyle. Bana acı, Ey Rahmeti bol Padişah...!

......................................

 
 

TEVBENİN KABUL ŞARTI

 
 

Tevbeden maksat, nefsin kötü ve çirkin sıfatlarını yok etmektedir. Yani kulun “İrciî” (Dön) hitabına müstehak olmasıdır. Bu müstehaklık ise ancak tevbe ve ihlas ile mümkündür. Tevbe ettikten sonra iyi amellerde bulunmalı, nedametle devamlı günahına tevbe etmelidir. Riyazata düşmeli, Zikrullaha devam etmelidir. Nefs-i emmarenin bütün kötü yönlerini iyiye çevirebilmek için günahına nedamet edenin Takva (Tarikat) okuluna başlaması lazımdır. (Geniş bilgi için “Tasavvuf” ve “Dervişler” bölümlerine bakınız) Bu bahtiyar okulunun temelini Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz Asr-ı Saadette Ashab-ı Soffa’sıyla (RA) beraber attı. Bu bahtiyar okula o zamandan beri devam edenler nice yolda kalmışlara yardım ettiler. Bu şekilde tevbe edenler için ne büyük bir saadet, ne büyük bir devlettir. Kainatın Halik’ı (CC) kullarını ikaz için şöyle buyurur: “Şurası muhakkak ki, şeytan sizin düşmanınızdır. O halde sizde onu bir düşman bilin. Vesveselerine kapılarak aldanmayın.”[1]

“Şeytan sizi aldatıp, Allah (CC) yolundan alıkoymasın.”[2] Ayet-i Kerime’lerle sabit olduğu gibi şeytan insanoğlunu aldatmakta, onun Allah (CC) Hz.leri’nin yolundan çıkmasına veya o yoldan uzak kalmasına, uzak kalmakta devam etmesine sebep olmaktadır. İnsanoğluna kuruntular verir. Der ki: “Ne işlersen işle Allah (CC) Hz.leri Kerim’dir. Ümid edilir ki, azab eylemez sonra nasıl olsa tevbe edersin.” der. Halbuki akıllı müslümanlar böyle kuruntularla meşgul olmazlar. Kuruntulara aldanmaz ve aldırmaz bu şeytanın vesveselerine asla kapılmazlar.

Bir diğer Ayet-i Kerime’de Cenab-ı Hakk (CC) uyurur ki: “Zira o, sizin apaçık düşmanınızdır.”[3] Evet, gerçekten şeytan eski bir düşmandır. Şeytan iman harmanını kibir ateşi ile yakar, yaktırır. O halde sen, ey müslüman kardeş! Bir an önce gaflet uykusundan uyan, şeytanın hile, desise ve vesveselerine aldanma.

Aziz Müslüman kardeşim! Biraz insafa gel! Nefsinin elinden Peygamberler, Veliler, Mürşid-i Kamiller emin olmamışlar. Yusuf (AS)'da Yüce Allah (CC) Hz.leri’ne niyazda bulunmuştur. Bu vakayı Yüce Mevlamız (CC) söyle beyan ediyor: “Ben nefsimi temize de çıkarmıyorum. Çünkü nefis, gerçekten kötülüğü şiddetle emreder. Ancak Rabbimin (CC) esirgediği nefis müstesnadır. Çünkü Rabbim (CC) Gafurdur, Rahimdir.”[4]

Aziz dostum! Peygamberler bile nefislerinden emin değillerken, nefislerinden Yüce Allah (CC) Hz.leri’ne sığınırlarken sen ise, “sonra tevbe ederim ve iyi şeyler yaparım” diyorsan, ölüm daha önce gelebilir. Pişman olup kalırsın. Yarın tevbe etmeyi, bugün etmekten kolay sanıyorsan, aldanıyorsun. Çünkü tevbe geciktikçe zorlaşır ve ölüm yaklaşınca faidesi olmaz.

Ey insan günahlara dalmışsın. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri bu halini görmüyor sanıyorsan imanın zayıftır. Bak Yüce Mevla (CC) ne buyuruyor: “Şiddetli azab olsun, insafsız yalancıya, çok günah işleyene.”[5]

“Her kim Rabbine (CC) suçlu olarak varırsa, şüphesiz ki, ona Cehennem var, orada ne ölür (ne rahata kavuşur) ne de dirilir, (ne de fayda görür).”[6]

Ey Allah (CC) Hz.leri’nin kulu! Bilmiş olasın ki, tevbenin aslı pişmanlıktır. Neticesi ise, o pişmalıktan doğan Hakk’ın (CC) fermanı meyl ve idaredir. O pişmanlığın alameti olarak da devamlı kaygı çekip devamlı işi yalvarma ve ağlayıp sızlanma derecesinde gören bir kimse hasret ve üzüntüden nasıl boş olur? Hasret ve pişmanlık ateşi ne kadar kuvvetli olursa, günaha keffaret olmasında, o kadar tesiri büyük olur. Zira kalbinde günahtan meydana gelen pası hasret ve pişmanlık ateşinden başka birşey eritip silemez. Çünkü ancak bu ateşin tesiriyle kalb saf ve ince olmaya yönelir. Zira tevbe eden, tasavvufa intisab edince şüpheli yemeklerden el çekmedikçe, tevbesi tamam olmaz. Şehvet duygularını kısmadıkça, şüpheli şeylerden el çekemez. Eğer zina, livata, hırsızlık, içki içmek ve Allah (CC) Hz.leri’nin hakkı ile ilgili had cezası lazım gelen büyük günahlardan işlemiş ise onların, tamamından tevbe etmelidir. Yüce Allah (CC) Hz.leri buyuruyor: “Sizden zina edenlerin her ikisini de eziyetlendirin; (dövün ve azarlayın) Eğer onlar tevbe edip ıslah olurlarsa, eziyet etmeyin. Allah (CC) tevbeleri, ziyadesiyle kabul edicidir. Çok esirgeyicidir.”[7]

Tevbesinden kararlı iken bir günah sadır olan kimse hemen tevbe etmelidir. Tevbe etmeyenlerin insafa gelip tevbe etmelerinin ilacı şudur ki, niçin tevbe etmediklerini ne sebeple günaha ısrar ettiklerini bilmelidirler.

Bil ki, tevbenin şartları mevcut olursa mutlaka kabul olur. Tevbenin kabul olmasında şüphe yoktur. Şartlarının yerine getirilip getirilmediğinde şüphe olabilir. İnsan kalbinin hakikatini bilen Allah-ü Teala (CC) Hz.leri Hz.leri ile olan münasebetini onu Allah (CC) Hz.leri’nden ayıran perde olduğuna tevbenin ise kabul sebebi olduğuna şüphesi kalmaz. Zira, insanın kalbi, aslında meleklerin cevherinin cinsinden yaratılan temiz, bir cevherdir. Eğer kalb pas tutmadan temiz olarak dünyadan götürülebilirse, Allah (CC) Hz.leri’nin cemalinin göründüğü bir aynadır. İşlediği her günahtan o aynanın yüzünde bir karartı meydana gelir. Yaptığı her hayırlı taatten ise o aynaya bir nur peyda olur. Günah karartısını ondan uzaklaştırır. Daima taatlerin nurlar ve günahların karartıları birbirlerine ardınca kalb aynası üzerinde tesirlerini gösterirler. Kalb ancak dilin ucu ile tevbe eder, çeşitli pisliklerle kirlenen elbise sabunla yıkanıp temizlendiği gibi insan kalbide günah karartısından taat nuruyla öylece temizlenir.[8]

Ey günah üzerine günah işleyen bedbaht insan! Daha tevbe edeceğin vakit gelmedi mi? Bak! Gözünün feri, dizinin de dermanı kalmamış. Saçın sakalın ağarmış. Ömür sermayenden de az bir şey kalmış. Ömrünün bu anına kadar ne gördün, neden tad alabildin ve neyi hatırlıyabiliyorsun? Gel bu Ayet-i Kerimelerden ve menkıbelerden ibret al. Tevbeye gel ve ömrünün kalan kısmında nedametle gözyaşı dökerek tevbei istiğfara devam et ve bir daha günah işlememeye gayret et. Bak Yüce Mevlamız (CC) ne Buyuruyor: “Çünkü biz, size (Ahirette olacak) yakın azabı haber verdik. O gün kişi, ellerinin kazanıp öne (Ahirete) gönderdiği amellere bakacak ve kafir şöyle diyecektir: ‘Ah ne olurdu, ben bir toprak olaydım’.”[9]

Ebedi Alemde mahlûkat hakkını alıp tekrar Emri Subhani ile toprak olacaklardır. Cenab-ı Hak Celle ve Ala Hz.leri bu hadiseyi bin dörtyüz küsur sene evvel bildirmiştir, itiraz yoktur. Çünkü kıyamette artık itiraz etmenin ve “bizi yeryüzüne çıkar” demenin hiç bir faidesi olmayacaktır. Bu hususta bakın Yüce Mevlamız (CC) ne buyuruyor: “Ateş karşısında durdurulup da şöyle söyledikleri zaman bir görsen: ‘Ah ne olurdu, biz dünyaya geri çevrilsek de Rabbimizin (CC) Ayetlerini inkar etmesek, müminlerden olsak’.”[10]

“Hayır, evvelce gizleyip durdukları işleri karşılarına çıktı da ondan böyle söylüyorlar. Yoksa geri çevrilselerdi, muhakkak o alıkonmak istendikleri fenalığa yine döneceklerdi. Şüphesiz onlar, yine yalancıdırlar.”[11]

“Hiç bir günahkâr, başkasının günahını çekmez. Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir.”[12] Zira Yüce Allah (CC) Hz.leri Mûcizel beyanında şöyle buyuruyor: “Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra (yaptıklarınızın karşılığını görmek, üzere) bize döndürüleceksiniz.”[13]

“O gün (kıyamette) insanlar, amellerinin karşılığı kendilerine gösterilmek için (rütbelerinin icabı) fırka fırka (kabirlerinden) çıkacaktır.”[14]

“Kim de nefsinin hırsından korunursa, işle bunlar (azabdan) kurtulanlardır.”[15]

“Ey iman edenler! Allah’tan (CC) korkun ve herkes, yarın için önden ne göndermiş olduğuna baksın.”[16]

Ey insan! Bil ki daima kötülüğe meyleden nefis, senin için şeytandan daha düşmandır. Şeytan, ancak nefsin heva ve hevesi ile sana galebe ederek Allah (CC) Hz.leri’nin yolundan çıkarabilir. Nefsin, seni boş emeller ve kuru hayallerle aldatmasın. Çünkü nefs, tiynetı icabı rahat, vurdum duymazlık, gaflet ve tembellik içinde ömür geçirmek ister. Eğer nefsinin arzusundan hoşlanır, isteklerine uyarsan, ebedi alemde sen de “keşke toprak olaydım” dersin.

İnsan Allah (CC) Hz.leri yolunda neler yaptığına dair ömrünün geçen kısmı üzerinde bir düşünse, bu düşünüş bir nevi kalbini yıkama olur. Hz Süleyman (AS) nefs hakkında şöyle buyurur: “Bence nefsini sindirip terbiye edebilen kimse, tek başına bir şehri fetheden savaşçıdan daha kuvvetlidir.”[17]

İmam-ı Ali (KV) Hz.leri de şöyle buyurur: “Ben ve nefsim bir sürünün çobanına benzeriz. Çoban sürüyü bir tarafa toplar, sürü diğer taraftan dağılır. Kim nefsini öldürerek onun isteklerini durdurursa, rahmet kefenine sarılır ve keramet toprağına defnedilir. Kim de kalbini öldürerek oradan ilâhî ve insânî duyguları yok ederse, lanet kefenine durulur ve azap toprağına defnedilir.”[18]

YA İLAHİ! SEN GÜNAHLARIMIZI BAĞIŞLA! SANA, SENİN İSTEDİĞİN GİBİ BİR KUL OLMAYI BİZE NASİP EYLE! (AMİN!)

www.GAVSULAZAM.de


[1] Fatır S. A.6

[2] Lokman S. A.33

[3] Yasin S. A.60

[4] Yusuf S. A.53

[5] El-Casiye S. A.7

[6] Ta-Ha S. A.74

[7] En-Nisa S. A.16

[8] Kimyayı Saadet S.527

[9] En-Nebe S. A.40

[10] El-Enam S. A.27

[11] El-Enam S. A.28

[12] El-Enam S. A.164

[13] El-Ankebut S. A.57

[14] Ez-Zilzal S. A.6

[15] El-Haşr S. A.9

[16] El-Haşr S. A.18

[17] İlahi Nizam Cild1. S.26

[18] İlahi Nizam Cild1. S.26

 

 


© 2003 - 2004 Gavsulazam.de   Her Hakkı Mahfuzdur ...