Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz buyuruyor: “Ey insanlar! Allah (CC) Hz.lerine
tevbe ediniz ve O'ndan (CC) Mağfiret dileyiniz. Allah (CC) Hz.lerine andolsun
ki, hakikat ben de günde yüz. defa tevbe etmekleyim.”
Yine Resul (SAV) buyurdu ki: “Benim kalbime nurani bir perde arız olduğunda
olur da bir günde yüz kerre Allah (CC) Hz.lerinden mağfiret dilerim.”
Bir başka Hadis-i Şerif’te şöyle buyurulur: “Allah’a (CC) and olsun ki ben
günde yetmiş defadan fazla Allah'an (CC) mağfiret diliyorum.”
Şayet:
“Peygamberler (AS) günah işlemezler, bunların istiğfarı lüzumsuz olmaz mı?”
dersen, buna dört şekilde cevap veririz:
1- Peygamberlerin (AS) gönlüne ümmeti
hakkında bir perde gelse hemen istiğfar ederdi.
2- Peygamber (SAV) Efendimiz daima
ilerlemede ve yükselmede idi. Bir mertebe ileri geçtiği vakit, geride kalan
mertebesi daha iyi olduğu için ona istiğfar ederdi.
3- Hicap dediğimiz bir mestliktir. Bu
da muhabbet yolunda Peygamberimiz (SAV) Efendimiz’e gelir ve öyle bir hal alır
ki, kendinden geçerdi. Sonra kendine gelince bu halinden tevbe ederdi.
4- Gönlüne gelen hatıralardan dolayı
tevbe ve istiğfar ederdi. (İlk üç açıklama hakikat ehlinin, son açıklama da
zahir ehlinindir.)
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz bir başka Hadis-i Şerif’inde buyurdu: “Allah
(CC) Hz.leri gündüz günahkarları tevbe etsin diye geceleyin elini açar, gece
günahkarları tevbe etsin diye gündüz elini açar. Ta güneş batıdan doğuncaya
kadar bu böyle devam eder.”
“Kim güneş batıdan doğmadan tevbe ederse, Allah (CC) Hz.leri tevbesini kabul
eder.”
“Yüce Allah (CC) Hz.leri can boğaza gelmedikçe kulunun tevbesini kabul eder.”
Ey bir çare. Şunu iyi bil ki, şeytan mel'unu insanoğlunu daima nefsinin
hevasına ve şehvet düşkünlüğüne çekmek ve kendi avanesi vasıtasıyla onları kandırarak
dünya gururuna düşürmek ve hak yolundan saptırmak için çalışmakta ve gayret
etmektedir.
Eğer bir kimse Kur'an-ı Kerim ve Hadis-i Şerif ile kendilerini cemal tahtına
davet eden Fahr-i Alem (SAV) Efendimiz Hz.leri’nin vasiyyet ve nasihatlerine
kulak vermez, iblis ve avanesinin hilelerinden hasıl olan kötü düşüncelere ve
desiselerine meyletmeye başlar.
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz buyuruyor ki: “Ademoğlunun bir dere dolusu
altını olsa, onun iki dere dolusu olmasını sever. Onun ağzını gözünü ancak toprak
doldurur. Allah (CC) Hz.leri tevbe edenin tevbesini kabul eder.”
Hz. Cebrail (AS) ölüm vaktinde, Hz. Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz’e
geldi: “Ya Muhammed (SAV)! Hak Teala (CC) Hz.leri sana selam ediyor ve ‘Her kim
ölümünden bir yıl önce tevbe ederse, onun tevbesini kabul ederim’ diye
buyuruyor.” dedi. Peygamber (SAV): “Ya Cibril (AS)! Bir yıl benim ümmetime
çoktur.” Cebrail (AS) gitti yine dönüp geldi. “Hak Teala (CC) Hz.leri selam
ediyor. Buyuruyor ki: “Her kim ölümünden bir ay evvel tevbe ederse, kabul
ederim.” Peygamber (SAV) Efendimiz: “Ya Cebrail (AS)! Benim ümmetime bir ay da
çoktur.” Cebrail (AS) gitti yine geldi. “Hak Teala (CC) Hz.leri ‘Her kim
ölümünden bir hafta evvel tevbe ederse, tevbesini kabul ederim’ diye
buyuruyor.” dedi. Peygamber (SAV) Efendimiz: “Bir hafta, hatta bir gün ve bir
saat bile benim ümmetime çoktur.” dedi. Cebrail (AS) gitti yine geldi. “Ya
Muhammed (SAV)! Allah (CC) Hz.leri ‘Eğer bir yıl, bir ay, bir hafta, bir gün
çoksa, can boğaza gelince tevbe eylesin, kabul ederim. Eğer dili ile
söyleyemezse, kalb ile olsun, kabul ederim, yarlığarım.’ diye buyurdu” dedi.
Yine Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz şöyle buyuruyor: “Allah (CC) Hz.leri
için tevbe eden günahkarın sesinden daha güzel bir ses yoktur. Kul: ‘Ey Rabbim
(CC)!’ dediği zaman Allah (CC) Hz.leri: ‘Buyur ey kulum’ diye cevap verir ve
devam eder: ‘Dile dileyeceğini. sen benim yanımda, bazı meleklerim yerindesin.
Ben senin sağında, solunda ve üstündeyim. Sana senden daha, yakınım. Ey
meleklerim! Şahid olun, bu kulumu affettim.’ buyurur.”
İbni Ömer (RA) Hz.leri demiştir ki: “Biz Resulüllah (SAV) Efendimiz’in bir
mecliste yüz defa şu duayı okuduğunu saydığımız olurdu: ‘Rabbim (CC)! Beni
yarlığa, tevbemi kabul et. Hakikat sen, tevbeleri çok kabul edensin ve
esirgeyensin’.”
Hz. Resul (SAV) Efendimiz zamanında bir kadın ağlayarak Huzur-u Nebeviyye’ye
geldi. Efendimiz (SAV) neden ağladığını sordular. Kadın: “Kalabalıkta söylememe
hicabim manidir.” deyince orasını halvet ettirdiler ve kadın anlatmaya başladı:
“Ya Resulallah (SAV)! Zina ettim, bir çocuğum oldu. Cehalet ettim. O gayri
meşru çocuğumu öldürdüm ve sirke fıçısına atarak erittim. Sonra da o murdar
sirkeyi sattım ve halka içirdim. Şimdi bütün yaptıklarıma nadim oldum. Acaba
benim cezam nedir?” Efendimiz (SAV) tevbe ve nedamete devam etmesini tavsiye
buyurduktan sonra dünya ve ahirette çekeceği azabı bildirdiler. Kadın tekrar
sordu: “Ya Resulallah (SAV)! Ben bu musibete neden mübtela oldum?” diye sordu.
Efendimiz (SAV) saadetle buyurdular: “Sen ikindi namazlarını kazaya bırakıyordun
da, ondandır buyurdular.”
Alemlerin Efendisi (SAV) yine buyururlar ki: “Ey Büsre! Her günah işlediğin
zaman Allah (CC) Hz.leri’ni zikret ki, Allah (CC) Hz.leri de seni mağfiretiyle
zikretsin.”
“Bir kimse günah işler sonra pişman olursa, bu pişmanlığı günahına keffaret
olur. Yani affına sebep olur.”
İmam-ı Mücahid (RA) Hz.leri buyuruyorlar ki: “Her sabah ve akşam tevbe
etmeyen kimse kendine zulmeder.” Ey Müslüman kardeşim! Malumdur ki, günahlarına
tevbe etmek, herkese farzı ayındır. Yüce Allah (CC) Hz.leri’nin kat'i emridir.
(Teferruat Ayet-i Kerimeler kısmında) Hiç kimse tevbeden kurtulamaz. Nasıl
kurtulur ki, bütün Peygamberan-ı İzam (AS) Hazeratının hepsi tevbe ederlerdi.
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz yine buyururlar ki: “Günahın tevbesi onu bırakıp
bir daha ona, dönmemektir.”
Gerçekten bilmiş olasın ki, gece ve gündüz yirmidört saattir. İnsan her
saatte ortalama bin nefes alıp verir. Yirmidört saatte insandan yirmi dört bin
nefes çıkar. Bu nefesleri dünyaya rağbet ve dünya sevgisi için verince hepsi
ma'siyet (günah) olur. Her gün onun hesabına yirmi dört bin günah yazılır. O
bunu bilmez, farketmez. Ha böyle olunca bak ki, istiğfar (tevbe) yapmak lazım
mı değil mi? İnsan tevbe edince ve tevbenin şartını yerine getirince, onun
bütün nefesleri taat (ibadet ve sevap) olur. Bu vesile ile tevbe, her şeyin
anahtarı olmuştur. İbni Abbas (RA) Hz.leri Resulullah (SAV) Efendimiz
Hz.leri’nin şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: “Kim istiğfara devam ederse,
Allah (CC) Hz.leri o kimse için her darlıktan bir çıkış, her üzüntüden bir
sevinç yaratır ve onu hiç ummadığı yerden rızıklandırır.”
Hz. Aişe (RA) validemiz dedi ki: “Resulullah (SAV) vefatından önce şu duayı
okumaya çok devam etti. ‘Allah'ı (CC) noksan sıfatlardan tenzih ve hamdiyle
tesbit ederim. Allah'tan (CC) mağfiret diler ve O'na (CC) tevbe ederim’.”
Enes (RA) Hz.leri: “Ben, Resulullah’ı (SAV) şöyle söylerken işittim:
‘Allah-ü Teala (CC) şöyle buyuruyor: ‘Ey Ademoğlu! Sen bana dua ettiğin ve
mağfiret umduğun müddetçe senden sudur eden günahının üzerine mağfiretimle
örterim, hiç aldırış etmem. Ey Ademoğlu! Şayet senin günahın bulutlara ulaşacak
olsa, sanra bana istiğfar etsen, seni yarlığarım. İsyanının çokluğuna aldırış etmem. Ey Ademoğlu! Sen
bana yer dolusu hatalar getirip sonra bana bir şeyi eş tutmadan kavuşacak
olursan, ben de sana yer dolusu mağfiret ederim.’ buyurdu.”
Yüce Allah (CC) Hz.leri Habib-i Azamına (SAV) kötülük yapanlar hakkında
şöyle buyuruyor: “(Buna rağmen) sana isyan ve muhalefet ederlerse de ki: Ben
sizin yaptıklarınızdan beriyim.”
Yüce Peygamberimiz (SAV) bir gün şöyle buyurur: “Beni İsrail zamanında
adamın biri doksandokuz adam öldürür. Af umarak, bir alime gider o alim ‘Af
olamazsın.’ Der. Bu kişi o alimi de öldürür. Son bir alimi tavsiye ederler, ona
varıp sorar, o da ‘Af olursun fakat falan, şehire git, oranın insanları iyi
kişilerdir, bulunduğun yerdeki insanlar kötü insanlardır. Bu vesile ile
kurtulursun.’ der. Adam onun sözüne uyarak o şehire yollanır ve iki şehir
ortasında ölür. Cenab-ı Hak (CC) Hz.leri o insana iki melek gönderir. O
meleklerin biri cennete, diğeri de cehenneme götürmek ister. Bunlar münakaşa
ederlerken Allah (CC) Hz.leri insan şeklinde hakem melek gönderir. Hakem melek
‘Gittiği yeri ölçün’ dedi. Ölçtüler. ‘Adamın gideceği yer iyi insanların
tarafına yakınsa, o tarafta ve tövbesinin kabulüne alamettir’ der. Ölçünce
adamın tam orta çizgide öldüğü fakat başının gideceği yer tarafına dönük oluşu,
cennettliklere teslim edilmesine sebep olur.”
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz Hz.leri: “Bir kimse yetmiş yıl ibadet etti.
Birden ondan bir günah sadır oldu ki, onun amelini zayi etti. Sonra bir fakirin
yanından geçip ona bir ekmek sadaka verdi. Allah (CC) Hz.leri o sadakanın
hürmetine ona inayetle nazar eyledi, bütün günahlarını affetti ve o yetmiş
yıllık ibadetini geri verdi.” buyurdu.”
Ariflerden biri çamurda giderken bir ara düşer ve ve her tarafı çamurlara
karışıp gider. Bir taraftan da için için ağlar. Soranlara der ki: “Benim halim
şu günahkara benzedi ki, o kişi günaha düşmemek için gayret eder fakat bir ara günaha
girdi mi, nasıl olsa olan oldu misali, benim çamurda eteklerimi toplamaya lüzum
görmeyişim gibi, o da dalar gider, geri dönemez. maksat ve önemli olan ilk
günahı işlememektir.”
Nebiler Nebisi (SAV) bir Cuma günü Sahabe-i Kiram’a (RA) dönerek: “Ey insanlar!
Vakit geçirmeden Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne tevbe ediniz. O'na (CC) dönünüz.
Fırsat elde iken salih ameller yapınız.” buyurdu.
Resulullah (SAV) Efendimiz’e bir kimse gelip: “Ya Resulullah! Bir günah
işledim.” dediğinde, Resulullah (SAV) Efendimiz ona Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri’ne istiğfar eyle.” buyurmasıyla o kimse: “Tevbe ederim, yine yaparım.”
dediğinde Resulullah (SAV) Efendimiz: “Her günah işledikçe tevbe eyle. Şeytan
ümitsiz ve üzüntüde oluncaya kadar.” buyurması üzerine o kimse: “Ya Resulullah
(SAV)! Günahım çoğaldığı zaman ne yapayım?” dedi. Resulullah (SAV Efendimiz:
“Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin affı senin günahlarından çoktur.” buyurdu.
Kainatın Efendisi (SAV) Efendimiz yine buyurdu: “Bir kimse bir günah
işlediğinde, kalbinde bir nokta meydana gelir. O kimsenin tevbesi, inlemesi,
feryad ve istiğfar etmesi olmazsa, günah üzerine günah, siyah üzerine siyah,
hatta o siyah noktalar kalbini kaplayıp kalb gözü kör olur. Bu hal üzere ölür.
Günahı terk,, tevbe etmek istemekten kolaydır. O halde ölmeden önce hayatta
bulunduğun zamanı ganimet bil. Günahları terketmede acele davran.”
Ey biçare! Şunu iyi bil ki, insan tevbe kapısından geçmedikçe ne kadar
ibadet ederse etsin, onun kurtulması muhaldir. Tevbe ibadetlerin abdest
mesabesindedir. Nasıl abdestsiz namaz mümkün olmazsa, tevbesiz de ibadet makbul
olmayıp sonu hüsran, perişanlık ve nedamettir, nadimi pişman olmaktır. Ulu
Allah (CC) Hz.leri ceza ve gadabını, günahlar için gizlemiş. İnsanın en küçük
günahtan bile ateşten kaçar gibi kaçması lazımdır ve bunun yanında ibadet ve
taatına güvenip günahını hiç saymamalıdır. Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz
buyuruyor: “Pişmanlık tevbedir. Bir kimse bir günah işlese, sonra pişman olsa,
pişmanlığı günahına keffarettir.”
Tevbe edilmeyen bir günahtan, Allah-ü Azimüşşan (CC) Hz.leri intikam alabilir.
Allah-ü Zülcelal (CC) Hz.leri lütfü kadar da intikam alıcıdır.
Kişinin tevbesinin kabul oluşuna delil, onun beraber olduğu arkadaşlarından
bellidir. O kişi günahkâr olanlardan ayrılıp iyilerle beraber olmaya gayret
ederse, onun af olunduğuna işaret eder. İnsan her kötü hali, günahı için bir
iyilik yapışı, onun günahlarına keffaret olur. Hatta insanın günahı beş
olmayınca yazılmaz. Melekler onun sevap işlemesini beklerler. Eğer o kul bir
sevap işlerse ona on hasene verilir. Beş hasenesi ile günahları silinirken, beş
de sevap yazılır. Buna kızan şeytan: “Böyle kullar cehenneme girerler mi?”
diyerek oradan uzaklaşır.
Alemlerin Efendisi (SAV) buyurur ki: “İnsanın amelini yazmak için sağ
tarafında bulunan melek sol tarafında ulunan meleğin amiridir. Bir kimse bir
iyilik işlediği zaman, sağ tarafta bulunan melek o kimse için on sevap yazar. O
kimse bir günah işler ve sol taraftaki melek onu yazmak isteyince, sağındaki
melek solundaki meleğe ‘Bekle! Dur! Yazma!’ der. O melek, altı yedi saat durur.
O kimse eğer yedi saat içerisinde istiğfar ederse, ona bir şey yazmaz. Eğer bu
zaman içinde tevbe ve istiğfar etmezse, ona bir günah yazar.”
Yine bir Hadis-i Şerif’te şöyle der Allah (CC) Resulu (SAV): “Bir kimse
tevbe ettiği zaman ve Allah-ü Teala (CC) Hz.leri onun tevbesini kabul ettiğinde
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri onu korumaya memur meleğe, onun kötü amellerini
kusur ve eksikliklerini unutturur ve işlediği hatalarını organlarına ve
bedenine ve bunları işlediği yerlere de unutturur. O kimse kıyamet günü gelir,
ona şahidlik edecek bir şey yoktur.”
Resul (SAV) Efendimiz tevbe edenler için şöyle buyurdu: “İnsan kıyamet günü
amel defterine bakar, defterin başında günahlarını, sonunda da sevaplarını
yazılmış görür. Yine amel defterinin baş tarafına dönünce defterin içinde
yazılmış olanların hepsinin sevaptan ibaret olduğunu görür.”
Bu bildirilen, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin günahlarını sevaba
çevirdikleridir. Ayet-i Kerime’lerine tamamen uygundur. Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri’nin kendisine tevbe ve inabe ile hüsn-i hatime ihsan buyurduğu tevbekâr
ve istiğfar edenler hakkındadır. Seleften bazısı: “Kul günah ve kusurlarından
tevbe ettiği zaman, geçmiş günahlarının hepsi sevaba çevrilir.” demişlerdir.
İmam-ı Hasan (RA) Hz.leri’nin naklettiğine göre Resulullah (SAV) Efendimiz:
“Sizden biriniz yerle gök arası dolusu günah işlese, sonra tevbe etse, Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri kabul eder.” buyurmuştur.
Yine Resul (SAV) Effendimiz buyurdu ki: “Günahtan tevbe bir daha ona avdet
etmemek (dönmemek)tir.”
Çünkü istiğfarın bir çok faideleri vardır. Bir kimse daima istiğfara devam
etse, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri ona her bir elem ve gamdan ferahlık verir ve
her sıkıntısına açılış ve (Minhaysülayahtesib)den rızık verir. Günahtan tevbe
eden kimse günahı olmayan gibidir.
İstiğfar kalb hastalığına şifa olduğu gibi günahların mahvına sebep olur ve
rızkın genişlemesine, kalbin açılmasına ve Hakk (CC) Hz.leri’ne yönelmeye bir
vesiledir.
İmam-ı Ali (KV) Hz.leri’nden naklen Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz buyurdu
ki: “Her hastalığın bir ilacı vardır. Günahların ilacı da istiğfardır.”
Fakat istiğfardan sonra bir daha günah işlememeye gayret etmeli ve lisanla
tevbe-i istiğfar ettiği gibi, kalb ile de nedamet etmelidir. Beşeriyyet icabı
tekrar günah işlerse derhal tevbe-i istiğfar eylemelidir.
Ebûşşeyh ve Deyleminin İbni Abbas (RA) Hz.leri’nden rivayet ettiği Hadis-i
Şerif’te Alemlerin Fahr-i Ebedisi (SAV) Efendimiz buyururlar ki: “Küçük günahı
israrla işlemekle küçük kalmaz, büyük olur ve büyük günaha istiğfar etmekle
büyük kalmaz, mahfolur.”
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’in buyurduğu Hadis-i Şerif’lerde her gün yüz
kere tevbe-i istiğfar etmek için sarahat (Hüccet) vardır. İşte “Mü'minim, Allah
(CC) Hz.leri’ni ve Resulünü (SAV) seviyorum, îman ettim.” diyen kişi Alemlerin
Efendisi Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’in: “Ben günde yüz defa tevbe
ediyorum.” Hadis-i Şerif’ine bakıp daima günahına her gün tevbe-i istiğfar
ettikçe, kötü amellerinin suretinden istiğfarı kadar çirkin suret mahfolur ve
salih ameller işledikçe affa mazhar olur. Eğer, kötü ameller devam ederse,
işlediği irtikap ettiği kötülüklere nadimi pişman olup daima tevbe istiğfara
yönelmezse, öyle çirkin ve korkunç suretler vücuda gelir ki, insan gördü mü
tüyler ürperir.
Bir kimsenin işlediği bir günah kendisi bulunmadığı halde gıyabında anlatan
bir kimse, elbette o günahı işleyen gibidir. Sahabeden (RA) birisi: “Bu nasıl
olur Ey Allah’ın (CC) Resulü (SAV)?” diye sorduklarında, Resul (SAV): “O kimse
başkasının işlediği günahı gıyabında başkalarına yayar ve bu yaptığı da hoşuna
gider ve bundan dolayı aynı günahı işlemiş gibi olur.” buyurdu.
“Bir kimse Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin haram kıldığı bir şeyi görse de
karşı çıkmayıp ondan hoşlansa, o günahı işlemiş sayılır. Şerre delalet
(rehberlik) eden kimse, onu işlemiş gibi olur.” buyurulmuştur. Evet bir kimse
tevbe edince şeytan ona düşmanlığını artırır. Tevbe eden kişiyi tekrar
günahlarına döndürmeye çalışır, tevbesini bozdurmak ister. Şeytan yaman
düşmandır. Tevbe edeni görür, tevbe eden şeytanı göremez. Mevlâna Celâleddin-i
Rumi (KSA) Hz.leri: “Salihlerle sohbet et, salihlerden olursun. Zalimlerle
sohbet etm,e zalimlerden olursun.” buyurmuştur. Vaktini kaçırmadan önce
namazınızı kılmakta acele ediniz. Ölüm gelip çatmadan önce tevbe etmekte acele
etmelidir ki, sonra ölüm anında dil mi tutulur, insan konuşamaz mı hiç
bilinmez. Azizim! Seyyid-i Kainat Aleyhi Efdalüttahiyyat (SAV) Efendimiz her
gün her gece yüzlerce defa tevbe-i istiğfar ederdi. Sen ne duruyorsun? Cenneti
mi garantiledin? Sıratı mı geçtin? Terazinde sevapların mı ağır geldi? ....? O
Sultan-ı Din-i Mübin (SAV), günde yüzlerce tevbe ederse, sana ve bize binlerce
kerre tevbe-i istiğfar etmek düşer. Belki bizler için bu kadarı bile azdır.
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz yine buyuruyor: “Hak Teala (CC) Hz.leri
katında tevbe edenlerin seslerinden sevgili ses yoktur. Tevbe eden kul bir
kerre ‘Ya Rabb (CC)’ dese, Arş üzerinde ‘Lebbeyk ya kulum! Dile benden ne
dilersen. Şimdi sen benim katımda meleklerim gibisin’ diye nida gelir.”
Tevbe edenler için ne büyük saadet ne büyük beşaret. Fakat tevbe edenlere
tevbelerinden sonra bir daha kötülüklere dönmemeye gayret edip tevbeyi lisanen,
kalben daima yapmak gerekir. Bu da ancak
takva yoluna sülûk etmekle, mümkün olur. Ey bir çare! Öyle ise ne duruyorsun?
Günahlarına tevbe etmek için ne bekliyorsun? Yukarıdan beri yazılan Hadis-i
Şerifleri hiç duyup okumuyor musun? Akılları başta olan kimseler her gün ve
hatta her nefeste tevbe ederler. Şu halde sende bugün yarın deme, hemen tevbe
etmeye başla… Tevbeye gel. Zira Resul-i Ekrem (SAV) Efendimiz buyururlar ki:
“Tevbe etmek istedikleri halde tevbe etmeyenler helak oldular.”
Bazı azizler: “Tevbe-i biatte şeyhin eli, Resul (SAV) Efendimiz’in eli
gibidir. Şeyh Resulullah (SAV) Efendimiz’in varisi, halifesi ve Resul-i Ekrem
(SAV) Efendimiz de Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin Halifesidir.” buyurmuşlardır.
Demek ki sen de önce tevbe etmelisin, ondan sonra diğer şartlarını yerine
getirmelisin.
Tevbeden maksat şudur ki, nefsin kötü ve çirkin sıfatlarını iyiye
döndürmektir. Alemlerin Efendisi (SAV) Efendimiz buyururlar ki: “Ümmetim
üzerine korktuğum günahların en korkulusu, son derece çirkin ve kötü olan Lût
kavmi amelidir. Yani demek olur ki, günahlarını bir bir saysalardıi bundan
korkunç ve büyük günah olmazdı.”
Ve bir başka Hadis-i Şerif’inde buyurdular ki: “Lût kavmi amelini (livata)
işleyen, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin Rahmetinden mahrum ve uzak olmuştur.”
Ve yine buyurdular: “Lût kavmi fiilini işleyen iki kişi görürseniz, mef’ulün
rızası dahi olsa her ikisini de tepeleyiniz.” Bir başka Hadis-i Şerif de şöyle: “Her kim
güzel yüzlü, bir oğlana şehvet nazarıyla bakarsa, o haram şeye tevbe edinceye
kadar kalbinin kararması devam eder.”
İmam-ı Ali (KV) Hz.leri şöyle buyurur: “Hangi erkek şehvetini defetmek için
bir başka erkeğe livata ederse, kıyamette onu büyük bir ateşe koyarlar ve öyle
bir yere asarlar ki, işlediğini ve tevbe etmeden öldüğünü ve bu yüzden azaba
duçar olduğunu anlar ve ona lanet ederler.”
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz buyuruyor: “Muhakkak Allah (CC) Hz.leri
Ademoğlunun üzerine zinadan nasibini takdir etmiştir. Elbet bu zinaya
yetişicidir. Binaenaleyh gözlerin zinası, harama bakmaktır. Kulakların zinası,
kendi arzusu ile yabancı kadın sesini ve konuşmasını işitmektir. Dilin zinası,
şehvet kelimelerini konuşmaktır. Elin zinası, (şehvetle ve mazeretsiz) yabancı
kadına yapışmak (tokalaşmak)tır. Ayağın zinası, zina yoluna yürümektir. Kalb (o
fenalığı) arzu ve temenni eder. Fert de onu (zinayı) ya tasdik eder veya tekzib
eder, (reddeder).” Bu gün bu Hadis-i Şerif’in hükmü, sokaklarda, otobüslerde,
tren ve diğer vasıtalarda, sinema, tiyatro, park ve bahçelerde alenen el
zinası, dil zinası, göz zinası, kulak zinası işlenmektedir. Bunu işleyenler
veya işleyenleri seyredenler, haz duyanlar, tevbe etmedikçe imanın lezzetine
eremezler. Resul-i Ekrem (SAV) Efendimiz: “Kendi karısı ve cariyesi olmayan
yabancı güzel kadınlara bakmak şeytanın zehirli oklarından ağulu bir oktur.
Genç çocuğa bakmak, ondan da beterdir ki, kişinin dinine ve ameline ziyanı
çoktur. Eğer, harama bakmaktan tevbe ederse, Hak Teala (CC) Hz.leri ona kamil
bir iman verir ve onun lezzetini gönlünde bulur.”
“Ben fena gözle bakmam” diyerek Yüce Allah (CC) Hz.leri’nin Ayetleriniü
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’in Hadis-i Şerif’lerini hafife alan, alay eden,
inkar eden, “Benim nefsim temizdir” diyerek genç çocuklara ve yabancı kadınlara
şehvetle bakanlar fasıklardır. Eğer (bize bakmak helaldir) derlerse,
Neuzübillahi Teala kafir olurlar.
Resûl-i Ekrem (SAV) Efendimiz: “Dünyada şarap içen ve sonra tevbe etmeyenlere,
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri ahirette kevser şarabını haram eder.”
buyurmuştur. Bu Hadis-i Şerif umumidir, bunda hususiyet yoktur. Nasıl ki,
içkinin bütün mü'minlere haram olduğunu beyan buyuran Ayet-i Kerime de
umumidir.
Ey biçare! Şunu da asla unutma ki, her kim Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nden
korkmaz, Resul-ü Azam (SAV) Efendimiz’den utanmaz, Allah (CC) Hz.leri’nin
azabından sakınmaz ve günahına devamlı tevbe etmez, cennet ile Cemalullaha,
şefaati Resulullaha heves etmezse, o kimse gayet bedbaht bir kimsedir. Onun
yeryüzünde yürüdüğünün, gezip tozduğunun hiç bir faydası yoktur. Zira her yerde
bir isyan işler, günahına tevbe etmez. Bir yanlış söz söyler ve bulunduğu yer
dahi ona lanet eder. Yaşadığı ömür, geçirdiği vakit onun üstünden hayırla geçmez.
Ahiret alemine hayırla göçmez.
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz buyurdu ki: “Allah-ü Teala (CC) Hz.leri
buyurur: ‘İzzetim hakkı için rahmet etmek dilediğim kulumu hatasız olarak
huzuruma almak için, onu dünyada üç şey ile ibtida ederim. Bunlar geçim sıkıntısı,
hastalık ve fazla can çekişmektir. Bu sıkıntılar sayesinde kusurlarından arınır
ve anasından yeni doğduğu gibi günahı kalmadan huzuruna gelir. Azab etmeyi
murad ettiğim kuluma da üç şey vermekle bütün iyiliklerini mahvederim. Bunlar
sıhhat, bol nafaka ve kolay ölümdür.”
Yine Resulullah (SAV) Efendimiz buyurdu ki: “Şeytan mahzun olup kovulunca
‘Ya Rabbi (CC)! İzzet ve Celalin hakkı için insanın canı bedeninde olduğu
müddetçe onun kalbinden dışarı çıkmam’ dedi. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri de
buyurdu ki, ‘İzzetim hakkı için, ben de insanın canı bedeninde oluduğu
müddetçe, tevbe kapısını ona kapamam’.”
Resulüllah (SAV) Efendimiz’in yanına bir Habeşistanlı geldi. “Ya Resulullah
(SAV)! Benden çok büyük günahlar sadır olmuştur, benim tevbem kabul olur mu?” diye
sordu. Resulullah (SAV) Efendimiz: “Kabul olur.” buyurdu. Habeşli bunu duyunca
döndü gitti, sonra geri geldi ve: “Ben o günahları işlerken Rabbim (CC) beni
görür müydü?” dedi. Resulullah (SAV) Efendimiz: “Evet görürdü.” buyurdu.
Habeşli feryat etti ve düşüp canını Hakk’a (CC) teslim etti.
Fudeyl Bin İyad (RA) der ki: “Allah-ü Teala (CC) Hz.leri Peygamberlerden
birine buyurdu ki: ‘Günahkar kullarıma müjde ver! Tevbe ederlerse tevbelerini
kabul ederim. Sıddıklarıma (Sadık) kullarıma da korku ver, eğer onlara adaletle
muamele yaparsam, hepsi azaba duçar olur’.”
Talk bin Habib der ki: “Allah (CC) Hz.leri’nin, hakları uhdesinden
gelemeyeceğiniz kadar büyüktür. Hepiniz sabahleyin tevbe ile kalkınız ve akşam
tevbe ile yatınız.”
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz buyuruyor: “Kulunun tevbe etmesi ile Allah
(CC) Hz.leri’nin hoşnutluğu, ıssız bir çölde devesini kaybedip onu bulan sizden
birinizin sevincinden daha fazladır.”
Ey dost! Sağlık ,sıhhat, selamet sermayesi tükenip ihtiyarlık gelmeden, bir
nefsini hesaba çek. Ahir ömrünü ziyanla geçirip, boşuna harcama. Sonra dokuz
tahtanın altına girince pişmanlığın sana hiç bir faydası olmaz. Ey kul! Ruhlar
aleminde vermiş olduğun ahd-i misaki unutmayasın. Yüz aklığı ve karalığı bu
imtihan odası olan alemden geçmektedir. Düşün, orada verdiğin sözünün gereğince
Yüce Allah (CC) Hz.leri’ne nedamet içiresinde niyaz edip ebediyyet alemine
daime hazırlıklı ol. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri büyük ve küçük günah
sahiplerinden dilediğini affettiği gibi, dilediğini de ateş ile temizlemedikten
sonra bağışlamaz. Cehennemin azabından Allah (CC) Hz.leri’ne sığınırız.
İbni Abbas (RA) Hz.leri’nin anlattığına göre Hz Muhammed Mustafa (SAV)
Efendimiz’in ümmetinden bir taife, sırat üzerinde tutuklanırlar. Bunlar
cehennemde yanıp temizlenmesi gereken kimselerdir. Herkesten sonra cennete
girerler. Allah (CC) Hz.leri’nin Resulü (SAV): “Ümmetinden geride kimse kaldı
mı?” diye Hz. Cebrail’e (AS) sorar. Mahşer yerine bakınır. Kimseyi görmeyince
hepsinin cennete girdiğini sanarak oda cennete gider. Fakat geride günah
sahipleri kalmştır. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri Zebanilere (AS): “Bunları
cehenneme atın!” diye emreder. Bunlar cehennemin kapısına gidip Malik’e (AS)
selam verirler. Malik (AS): “Ey mücrimler, günahkarlar! Siz kimsiniz? Kimin
ümmetisiniz? Kafirler ayakları bağlı boyunları zincirli ve yanlarında birer
şeytanları ile gelirler. Onların yüzleri karadır. Sizde bunların hiç biri yok.
Neliksiniz? ” diye sorar. Onlar: “Ey Malik (AS)! Bize sorma. Zira biz cevap
vermeye bile utanırız. Biz Kur'an okuyan, oruç tutan, hacca giden, gaza edip
zekat veren, yetimleri koruyan, gusledip namaz kılanlar idik.” derler. Malik
(AS): “Ey günahkarlar! Kur'an sizi kötülüklerden sakındırmadı mı?” diye sorar.
Onlar: “Ey Malik (AS)! Bizi perişan etme. Bu kepazeliklerden meleklerin ve
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin bunları, yüzümüze vurmasından yeni kurtulduk.”
derler. Bu sırada bir ses: “Ey Malik (AS)! Bunları cehennemin en üst katına
at!” diye emreder. Malik (AS): “Gelen emri duydunuz mu?” diye sorar. Onlar da:
“Evet duyduk. Fakat ne olur, kendi halimize ağlamamız için bize mühlet tanı.”
derler. Malik (AS): “Benim buna yetkim yok.” der. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri:
“Bırak hallerine ağlasınlar.” buyurur. Bunun üzerine Kur'an okuyucular bir
araya, hacılar, kadınlar böylece her sınıf bir araya toplanıp ağlarlar.
Bunların ağlamasını Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’e duyururlar. Resul-i Ekrem
(SAV) Efendimiz hemen secdeye kapanıp: “Allah'ım (CC)! Ümmetim cehennemde azab
olurken ben bu zevki sefayı istemem. Ümmetimi bana bağışla!” Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri: “Ümmetini sana bağışladım. Cebrail (AS) ile git ve onları kurtar.”
buyurur.
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz buyurur ki: “Cehennemliklerin çoğu tevbeyi
geciktirenlerdir.”
Ey biçare! Bu gün tevbeyi niçin geciktiriyorsun? Eğer şehvetleri bırakmak
zor olduğu için geciktiriyorsan, yarın da zor olacaktır. Zira Allah-ü Teala
(CC) Hz.leri şehvetleri bırakmanın kolay olduğu bir gün yaratmamıştır. Allah
(CC) Hz.leri’ne ve Resul-ü Azamına (SAV), ahirete gerçek inanan kula tevbe
etmek müyesser olur. Tevbe eden, Allah (CC) Hz.leri’nin sevgilisidir ve Allah
(CC) Hz.leri tevbe edenleri sever. Tevbe de ne kadar başarılı olursa (ne kadar
unutmadan nedametle devamlı olarak tevbe ederse), o kadar sevaba nail olur.
Abidlerden birisi dedi ki: “Büyük bir günah işlemiştim. O günahım için
altmış seneden beri ağlıyor ve durmadan istiğfar ediyorum.” Bunun üzerine o
zata: “O büyük günahın neydi?” diye sordular. O da: “Olmayan bir şey için ah
keşke olsaydı dedim. Böyle söylemekle Rabbimin (CC) tasarrufuna ve kadere
müdahalede bulunmuş oldum. Bundan daha büyük günah olur mu?” diye cevap verdi.
Hz. Süleyman (AS) zamanında Asaf diye bir isyankar vardı. Bir gün Hz.
Süleyman’ın (AS) yanına geldi. Hz. Süleyman (AS), Yüce Allah (CC) Hz.leri’nin
ona söylediklerini anlattı. Asaf çıkıp sahranın yolunu tuttu. “Ey benim kudreti
sonsuz Yüceler Yücesi Allah’ım (CC)! Sen sensin, ben de benim. Yani Sen her
şeyi yoktan var eden, eşi ortağı olmayan Allah'sın (CC). Ben de yarattıkların
içinde nefsinin zebunu olmuş aciz, hakir ve günahkar bir kulunum. Eğer sen bana
günahlarımdan tevbe etme gücü vermezsen, ben kendi kendime nasıl tevbe ve
istiğfarda bulunabilirim? Senin korumadığını kim himaye eder ve himayeye kimin
gücü yeter?” dedi. Cenab-ı Hakk (CC) bizzat Asaf’a ilham ederek: “Ey Asaf!
Söylediklerin doğrudur. Gerçektende ben benim, sen de sensin. Hatalarından af
dileyerek artık bana yenebilirsin. Çünkü seni bağışladım.” buyurdu.
Allah’ım (CC)! Bizleri de kulluğuna kabul buyur. Kendilerini nazlandırdığın,
sevgine ve muhabbetine layık gördüğün dostlarının yakınlığından ayırma (AMİN)
Ey Allah (CC) Hz.leri’nin kulu. Adem Nebi (AS) bir hata için üç yüz sene ve
daha fazla ağladı. Biz ise her gün yüzlerce günah işliyoruz da bir kere olsun
suçumuzu hatırlayarak bir katre (damla) göz yaşı dökmüyoruz. Allah (CC)
Hz.leri’nden hiç affımızı istemiyoruz. Nemize güveniyoruz? Bu günah bu isyan
ile halimiz ne olacak? Bir düşündük mü? Bu isyan sebebi ile ya imansız olarak
göçersek halimiz ne olur? Ya Ahiretimiz harap olursa, ya cehenneme atılırsak, o
korkunç azaba nasıl tahammül ederiz? Bir düşünelim de Allah (CC) Hz.leri bizi
hesaba çekmeden biz kendimizi hesaba çekelim. Yaptığımız fenalıklara, günahlara
tevbekar olup “Aah” edelim. Gelin
suçlarımız için tevbe-i istiğfar edelim. Ağlayalım! Ağlayamıyorsak, işte o zaman ağlayamadığımıza
ağlayalım.
Resulullah (SAV) Efendimiz bir Hadis-i Şerif’inde şöyle buyuruyor: “Sizden
biriniz tevbe edince, tevbe edenin sevinmesinden daha çok Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri memnun olur ve kulunun tevbesine Allah-ü Teala (CC) Hz.leri sevinir.”
buyurdu.
Hz. Resul (SAV) Efendimiz yine buyurdular: “Bir kul bir günah işlediğinde
kalkıp abdest alıp namaz kılar ve günahından tevbe-i istiğfar ederse, Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri elbettc günahını mağfiret eder.”
Ey Ahiret yolcusu! Ömür sermayen her gün biraz daha azalıyor, günah üzerine
günah işliyorsun. Tevbe etmek için Ramazan ve Kurban Bayramlarını mı
bekleyeceksin? Kadir gecelerini mi bekliyeceksin? Veyahut son nefesini mi
bekleyeceksin? Ya son nefesinde nutkun (dilin) tutulursa, veyahutta sana tevbe
vermek için çağrılan hoca o gün izinli ise o zaman ne yaparsın? Aklını başına
alsan, tevbeye gelip her gün günahına tevbe etsen, umulur ki günah işlememeye
azmetmek şartı ile Yüce Allah (CC) Hz.leri’nin affına mazhar olursun. İnsafa
gel de şöyle bir düşün. Üzerine giydiğin çamaşırlar haftada bir değil de ayda
bir değiştirip, vücudunun temizliğini de ayda, veyahutta altı ayda veya senede
bir yapsan, yanına kokudan varılmaz. Bir de kalbin kirlenmesi var. İnsanda dört
adese (yani algılama duyusu) vardır. İki göz, iki kulak… Göz görür, kulak duyar
ve kalbe aksettirir. Her günah işleyişte kalbe bir kara nokta konar. Günahına
tevbe etmeyen bir insanın kalbi bu vesile ile kararır ve tamamen katılaşır. Ey
müminim diyen! Sen hiç günah işlemez misin ki, günahına tevbe etmiyorsun? Allah
(CC) Hz.leri’nin Resulü (SAV), ins ve cinnin Peygamberi, Alemlerin
Efendisi’nden daha mı temizsin? Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz günahı olmadığı
halde her gün yetmiş ile yüz defa arasında tevbe-i istiğfar ediyor da, sen
kendini ne zannediyorsun? Günahına tevbe etmiyorsun, daha ne kadar zalim nefsin
ve şeytan mel'unu ile arkadaşlık edeceksin? İyi düşün!!! Sonunda dünyadan
pişman olarak gitmeycsin. Dünya bir ekim yeridir. Her ne ekersen, ne yaparsan,
kendi lehine veyahutta aleyhinedir bilmiş olasın. Yüce Allah (CC) Hz.leri bu
hususta şöyle buyurur: “(Ey Resulüm SAV) o kafirleri bırak yesinler,
dünyalıkları ile zevk etsinler; emel kendilerini oyalayadursun, sonra
(başlarına gelecek musibeti) bilecekler.”
Ey bir çare! Şunu iyi bil ki, kul kullukta gerektir. Bu dünya imtihan
alemidir. Cenab-ı Allah (CC) Hz.leri kullarına dünyada bütün emirlerini ve
yasaklarını kesin delillerle haber vermiş, rızasını bildirmiştir. Bu dünyanın
bir imtihan alemi olduğunu da bildirerek: “Ey kullarım! Sizler rızamı tahsilde
olun. Rızıklarınızı ben Azimüşşan veririm. Bu hususla bana mütevekkil olun.
Miktarınıza ben kefilim.” diye bir çok Ayet-i Kerime’lerde vaadlerde
bulunmuştur. Öyle olunca kul kullukta gerektir. Şu aleme gönderiliş gayesini
araştırıp gereği mucibince amel etmeye çalışıp, kula layık olan, efendisinin
(Allah CC Hz.leri’nin) emirlerini yerine getirmektir. Daima rızasını gözetmek
ve neyi gerektiriyorsa çalışıp gayret etmektir. Kul efendisinin kudret
elindedir. Kula lazım olan, Mevlasının (CC) rızasıdır. Mevlasının (CC)
emirlerini daima yerine getirmeli ve nehiylerinden sakınmalıdır.
Ey Müslüman kardeşim! Sakın “Bu dünya ne hoş bir yermiş” deyip aldanmayasın.
Zira bütün Ehlullahın “ELAMAN” diye çağrıştıkları yerdir. Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri, cümlemizi korusun. Nefs-i emmaresinc kul olanların Allah (CC)
Hz.leri’nin yolundan kovularak imansız gitmesinden korkulur.
Ey biçare kul! Aciz ve naçiz, hiç bir şeye yaramayan, isyan deryasına
batmış, iki elinde bir şeyler yok, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin yüce katında
bir müflis (iflas eden) durumundasın. Öyle ise, her an ve her nefes, rıza
kapısını açabilmek için sana ihsan edilen sayılı nefesini boşuna harcayıp
tüketmeyesin. Aman kapısında “EL-AMAN” diye çağırmalısın.
Ey Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ni sevme gayreti içinde olan salik! Muhakkak
ki, bütün müminler Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ni sevmen niyyetinde ve
gayretindedirler. Fakat nasıl ki, her insan marifette ve dünyayı sevmekte aynı
derecede değilse, ona olan sevgi de aynı derecede değildir. İnsanların çoğunun
maneviyattan, marifetten, tevbeden nasibi yoktur. O’nu (CC) gerçek sevgi ile
sevebilen kimselerin hayatı marifettir. Lüzumsuz şeyleri bırakıp Allah (CC)
Hz.leri’nin ve Resulü (SAV) Efendimiz’in nurlu yolunda salih amel işleyerek “Turuk-i
Aliyye-i Muhammediyye” yoluna devam eden bahtiyar kimselere, “Ehl-i İslam”,
“Ehl-i Mü'min”, “muttaki”, “takva sahibi” denir. Dünyanın haylinin peşinde
durmadan koşan ve emeline de nail olamayan ve şu köhne dünyadan doymadan
gidenlere “Ehl-i Dalalet” denir. Hakikatleri duyarak itiraz etmeden, gerçek
inanıp görerek yol alanlara da “Mukarrebler” adı verilir. Bir kimsenin Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri’nin eşsiz sanat eserleri olan yüce saltanatına hayranlığı
arttıkça, onun büyüklüğünü de daha iyi anlar. Böylece O’nu (CC) daha iyi sevip
O’nun (CC) yolunda gitmeye gayret eder. Marifet sahibi olup, Yüce Allah (CC)
Hz.leri’ni ve O'nun (CC) Resul-ü Azami (SAV) Efendimiz’i en üstün seviyede
sevip, yolunda daim olanların ahiretteki dereceleri, elbetteki en üstün dereceler
olacaktır.
Nebiler Nebisi (SV) Efendimiz buyuruyor: “Ya Allah (CC)! Günahlarımın
hepsini, küçüğünü ve büyüğünü, öncekini ve sonrakini, açıktakini ve gizli olanı
yarlığa.”
Yine Resul (SAV) Efendimiz buyurdular: “Ya Allah (CC)! Acizlikten, tembellikten,
cimrilikten, bunamaktan ve kabrin azabından sana sığınırım. Ya Allah (CC)!
Nefsime takvasını ver. Onu (günah, kirinden) temizle. Onu temizleyecek olanın
hayırlısı sensin. Ruhumun velisi ve Mevlası sensin. Ya Allah (CC)! Faydasız
ilimden, korkusuz kalbden, doymayan nefisten ve kabul olunmayacak duadan sana
sığınırım.”
Ey Müslüman kardeşim! Alemlerin Efendisi Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz, on
sekizbin alemin nuru olduğu haldeböyle niyaz ederse, sen ne güne duruyorsun.
Daha ne zamana kadar zamanını heder edeceksin? Aklını başına al da, sayılı
nefeslerinin geriye kalanını günahlarına nedametle ve Yüce Allah (CC)
Hz.leri’nin emirlerini yerine getirmeye bak.
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz yine buyurur ki: “Ölüye feryad ederek
ağlayan, ölümünden evvel tevbe etmezse, kıyamet günü üzerinde katrandan bir
gömlek ve uyuzdan bir zırh bulunduğu halde (kabrinden) kaldırılır.”
Nebiler Nebisi
(SAV) Efendimiz şöyle buyuruyor: “Bir genç günahtan uzaklaşıp ibadete gittiği
vakit, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri: ‘Ey meleklerim! Bakın, bu genç kulum benim
rızam uğrunda şehvetini yenmiş ve bana kulluğa yönelmiştir. O Benim katımda
aynı melekler gibidir.’ İhtiyar ve yaşlılara gelince Allah-ü Teala (CC) Hz.leri
akşam ve sabah bunlara bakarak: ‘Ey saçı sakalı ağarmış, kemikleri zayıflamış,
belik bükülmüş pir! Artık bana gelmen yaklaştı. Ben sana azab etmek için senin
ak sakalından utanırım. Sen de benden utan da kendine gel.’ buyurur.”
İnsanların isyan etmeleri, nefislerinin zevklerine düşkünlüklerindendir.
Dünya ile meşgul olup riya ile amel etmekten son derece sakınılmalıdır. Ayet-i
Kerime’lerde de beyan edildiği gibi Nasuh tevbesi ile tevbe etmek farzdır.
Nasuh tevbesi demek yapmış olduğu bir günaha bir daha dönmemek üzere tevbe
etmek demektir. Büyük ve küçük günahlara azab etmek haktır, bu günahların
hepsinden tevbe etmek Vacibdir.
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz buyurur: “Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin
katında en büyük günah, biri diğerine: ‘Allah'tan (CC) kork!’ Deyince
karşıdakinin: ‘Sen kendine bak’ demesidir. Akıllı kimseye yakışan, tevbeyi
kendisine adet edinmesi, işlediği hata ve günahlardan sonra pişman olması ve
istiğfar etmesidir. Umulur ki, böyle yapan kimse, nefsinin şerrinden ve
amelinin kötülüğünden kurtulur. Çünkü tevbe ve istiğfar kalbi düzeltir. Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri’nin rızasını kazandırır.”
Hz. Ömer (RA) Hz.leri buyurdu ki: “Tevbe edenlerle beraber oturup kalkınız.
Çünkü onlar, en ince kalbli kimselerdir.”
Çünkü tevbe eden kimse günahı işledikten sonra pişman olmaktadır. Bu ise günah
üzerinde iken, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ni hatırlayarak o günahtan
vazgeçmektir. Kim istiğfarı çoğaltırsa, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri ona her
keder ve gamdan bir rahatlık, her darlıktan bir çıkış yolu ve ummadığı yerden
rızık nasib eder.
Hasan-ı Basri (RA) Hz.leri: “Eğer insan günahını küçük görürse, ona
ehemmiyet vermez, o zaman o günah büyük günah halini alır. Eğer insan günahını
büyük görür, onun için istiğfar yapar, onu gizler ve tevbe ederse, o günah
küçücük kalır.” buyurdu.
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz yine buyurur ki: “Günahından tevbe eden kimse,
günahı olmayan gibidir.”
Bir kimse yaptığı hatalı işlere pişman olur ve ahiret işlerine rağbet
ederse, dünya işlerinden soğur. Tevbenin esası, pişmanlık neticesi meydana
gelen bir iradedir. Pişmanlığın alemeti daima üzülmek, hasret çekmek, ağlamak
ve yalvarmak üzere olmaktır. Çünkü günah sebebiyle kalbe yerleşen karartı ve
paslar üzüntü ve pişmanlık ateşinden başkasıyle temizlenmez. Nefsi daima
kontrol etmek, ondan gafil olmamaktır. Ondan gafil olursan kendi şehvetlerine ve
tembelliğine döner.
Biri Cüneyd-i Bağdadi (RA) Hz.leri’ne: “Sokakta kadınlara kızlara bakmaktan
kendimi men edemiyorum. Bu günahtan, kurtulmak için ne yapayım?” deyince,
Hazret (RA): “Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin seni, senin o kadını görmenden
daha çok gördüğünü düşün.” buyurdu.
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz buyuruyor: “Üç kişinin hiç bir değeri yoktur.
Günahını çekinmeden ilan eden, nefsani arzularının esiri olan, zalim hükümdar.”
Bir diğer Hadis-i Şerif de şöyle: “Akıllı olan adam, nefsini hesaba çeken,
ölümden sonrası için güzel hareketlerde bulanan kimsedir. Aciz nefsini kötü
arzularına tabi edip Allah'a (CC), (hiç bir şey yapmadan kuru kuruya) güvenen
kişidir.”
Ey insan! Nefsinin hilelerinden emin olmaktan kaçın. Zira nefs, yetmiş
şeytandan daha kötüdür. Dünyada nefsani ve şehevani arzularına tabi olmayıp
istikamette olan, ve Allah (CC) Hz.leri’nden korkan mümin, müttakî ve evliya
kimselerin ahirette arzuları verilecektir.
Kıyamet günü bir kişi huzura getirilir. Sevapları ile günahları karşılaştırılır.
Fakat günahları ağır basar. Bunun üzerine cezasının verilmesi emredilir. Bu
arada kirpiklerinden bir tel der ki: “Ey Rabbim (CC)! Senin Resulün Hz.
Muhammed (SAV): ‘Kim Allah (CC) korkusu ile ağlarsa, Allah (CC) o gözü cehennem
ateşine haram kılar.’ buyuruyor. Halbuki ben dünyada iken Senin korkundan
ağlamıştım.’ Bunun üzerine Allah (CC) Hz.leri o kimseyi afveder, dünyada sırf
Rabbının (CC) korkusundan ağlayan bir kirpik bereketine azabdan kurtarır. Hz.
Cebrail de (AS): “Filan kişi, Allah (CC) Hz.leri’nin ağlayan bir kirpik telinin
hürmetine cezadan kurtulmuştur.” diye ilan eder.
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz buyuruyor: “Dikkat ediniz. Vücutta öyle bir
et parçası vardır ki, o iyi olursa, bütün vücut iyi olur, o buzulursa, bütün
vücut bozulur. İşte o kalbdir.”
Ey müslüman kardeşim! Senin vücudunda bulunan o et parçasının hali nasıl,
kalbin tercümanı olan diline sahip olabiliyor musun? Gözüne kulağına sahip
olabiliyor musun? Olabiliyorsan ne mutlu sana. O zaman kalben ağlarsın, ve
harama baktırmadığın gözün ağlar. Ebedi alemde mağdur olmazsın. Günahı terk
edip gözünden rıza bari için gözyaşı akıtanlara ne mutlu. Bu tevbe edenler için
ne büyük bir saadet, ne büyük bir devlettir. Ama iş bu kadar basit değildir.
Tevbe edeceklerden bundan önce istenen bazı şeyler vardır ve bunları mutlaka
yerine getirmelidir. Kötü arkadaşları terketmelidir. Ve daima tövbekarlarla
düşüp kalkmalıdır. Bu tevbekarlar, takva tasavvuf yolunda olup daima nedamet
içerisindedirler ve günahlarına devamlı nedametle tevbe ederler. Zira Yüce
Peygamber (SAV) Efendimiz’i geçmiş ve gelecek bütün günahların affedileceği
tebşir edildiği halde yine, Allah'ın (CC) en çok zikreden, istiğfar eden, dua
eden ve yalvaran kulu idi.
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz buyuruyor: “Allah (CC), kulun, Allah'tan (CC)
başka kimsenin günahlarını bağışlamadığını bildiği halde, ‘Allah'ım (CC)!
Günahlarımı bağışla!’ demesinden hoşlanır.”
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz buyurur ki: “Ruhum kudret elinde olan Allah
(CC) Hz.leri’ne and olsun ki, siz günah işlemiş olmasaydınız, Yüce Allah (CC)
Hz.leri sizi götürerek günah işleyen, peşinden Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nden
mağfiret dileyip Allah (CC) Hz.leri’nin de kendilerini yarlığayacağı bir kavmi
getirirdi.”
İbni Mesud (RA) Hz.leri’nden Resulullah (SAV) Efendimiz’in şöyle buyurduğunu
rivayet etmiştir: “Kim bu istiğfarı yaparsa, düşman karşısından kaçmış olsa
bile, günahı yarlığanır. ‘Kendisinden başka hiç bir ilâh bulunmayan ve Hayyü
Kayyûm olan Allah (CC) Hz.leri’nden mağfiret diler ve O'na (CC) tevbe ederim’.” Bu Hadis-i Şerif’te tevbei istiğfara teşvik
bulunmaktadır. Günaha teşvik manası çıkarmak, ancak sakim yani inkarcı zihniyet
erbabının işidir. Teşvik, mevcud olmayan bir işi elde etmeye heveslendirmek
için yapılır. Günah yükü altında kıvranıp yanan kimseye, afvına bir hudut
gösterip şirk ve küfürden gayri diğer suçların bağışlanacağını söylemek, günah
yolcusunu tevbe kapısından içeri alıp yoluna engel olmaktır. Yoksa günaha
teşvik değildir.
Sevban (RA) Hz.leri dedi ki: “Resulüllah (SAV) Efendimiz Namazı bitirdikten
sonra Allah (CC) Hz.lerine üç defa istiğfar eder ve: ‘Allahümme entesselamü ve
minkesselamü tebarekteya zelcalali vel ikram! derdi.” Hadis-i Şerif’i
ravilerinden bulunan Evzaiye: “İstiğfar nasıl olacak?” denildi. O da:
“Estağfirullah, Estağfirullah der.” cevabını vermiştir.
İbni Ömer (RA) Hz.leri şöyle rivayet etti: Peygamber (SAV) Efendimiz şöyle
buyurdu: “Ey kadınlar cemaati! Sadaka veriniz ve istiğfarı çok yapınız. Zira
ben, ateş ehlinin en çoğunu, siz kadınların teşkil ettiğini gördüm.” Kadın
cemaatından biri: “Bize ne oluyor ki, ateş ehlinin en çoğu oluyoruz?” dedi.
Resul-i Ekrem (SAV) Efendimiz: “Laneti çok yaparsınız. Kocanıza, küfranı nimet
edersiniz. Aklı ve dini noksanlardan, aklı tam olana sizden daha galip olanını
görmedim.” buyurdu. Bir kadın: “Akıl ve din eksikliğimizin sebep ve mahiyeti
nedir?” dedi. Resul-i Ekrem (SAV) Efendimiz: “İki kadının şahidliği bir erkeğin
şahidliğine denk olmasıdır. Bir de bazı günleri namaz kılmayarak duruyorsunuz.”
buyurdu.
Şeddat b. Evs (RA) Hz.leri’nden Peygamber (SAV) Efendimiz’in şöyle buyurduğu
rivayet edilmiştir: “İstiğfarın seyyidi her zaman kendine müracaat edilecek
olanı, kulun şöyle söylemesidir: ‘Ya Allah (CC), sen benim Rabbimsin (CC).
Senden başka hiç bir ilah yoktur. Beni sen yarattın. Ben senin kulunum. Gücümün
yettiği kadar ezelde benimle yaptığın misakın ve vaadin üzerindeyim. Yaptığım
fenalıkların zararından sana sığınıyorum. Üzerimdeki ni'metlerini sana itiraf
ve günahlarımı sana ikrar ediyorum. Beni Yarlığa. Zira günahları ancak sen
yarlığarsın.’ Kim bunu hulus-i kalb ile gündüzün okursa ve o gün akşam olmadan
evvel ölürse, o kimse cennet ehindendir. Kim bu istiğfarı hulus-i kalb ile
geceleyin okuyacak ölürse ve o gece sabah olmadan evvel ölürse, cennet
ehlindendir.”
Yine buyurdu ki: “Çok konuşan çok hata yapar. Çok hata yapanın yalanı çok
olur. Yalanı çok olanın günahı çok olur. Günahı çok olan kişi ise cehennemi hak
eder.”
Bir diğer Hadis-i Şerif de şöyle: “Kim istiğfara devam ederse, Allah (CC)
Hz.leri ona her sıkıntısından bir çıkış yolu kılar. Her üzüntüsünü giderir.
Ummadığı yerden de ona bol rızık ihsan eder.”
Resul-i Ekrem (SAV): “Cebrail (AS) Bana gelerek dedi ki: ‘Allah-ü Teala
(CC); ‘Bir kulum kılıcını çekip bütün insanları öldürse, sonra tevbe edip
benden bağışlanmasını istese, onun suçunu bağışlar ve tevbesini kabul ederim’
buyurdu.” demiştir.
Nakledildiğine göre kıyamet günü adamın birini Allah (CC) Hz.leri’nin
huzuruna getirirler. Allah-ü Teala (CC): “Ey kulum! Bana isyan ederken benden
utanmadın mı? Ey zebaniler, alın bunu cehenneme götürün.” diye emreder. Adam
ağzını açıp bir şey söyleyeceği zaman melekler ağzını kapatırlar. Cenab-ı Hakk
(CC): “Ey kulum! Bana ne diyecektin?” diye sorar. Adam: “Ya Rabb (CC)!
Söyleyeceklerimi biliyorsun. Beni rüsvay etme!” der, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri:
“Söyle! Melekler de duysunlar.” Buyurur. Adam: “Ey Rabbim (CC)! Hayatta aile
efradım bana türlü eziyetler ettiler. Ölürken Azrail (AS), mezarda Münker ve
Nekir melekleri (AS) ve burada da Zebaniler (AS) çeşitli eziyetler ettiler.
Bütün bu eziyetlere katlandım. Buna karşılık tek ümidim sende idi. Şimdi sen de
beni cehenneme gönderince ümidim kesildi. Bunu diyecektim.” der. Allah-ü Teala
(CC) Hz.leri: “Ey kulum! Ben kulumun benim hakkımdaki zan ve itikadı üzereyim.
Hakkımda hüsn-i zan beslersin. Hadi seni de bağışladım. Cennete gir.” buyurur.
Yine nekledildiğine göre Resul-i Ekrem Buyurdu ki: “Kıyamet günü Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri hesaba çekilmek için mü'minleri bir araya topladığı vakit,
günahlarının çok olduğunu gören bazı mü'minler: ‘Ey Rabbimiz (CC)! Bu kadar çok
günahlarla cennete girmek bizim hakkımız değil. Cehenneme girmemizi emret.’
derler. Allah-ü Teala (CC): ‘Ey kullarım! Yoksa benden ümidinizi mi kestiniz?
Eğer siz devamlı günah işlediniz ise, zerre kadar rızam yok idiyse de onu benim
irademle yaptınız. Dünyada mukadderatımın dışına çıkamadınız. Şimdi nereye
kaçabilirsiniz? Haydi benim fazlımla cennete girin.’ buyurur.”
Yüce Allah (CC) Hz.leri o bahtiyar kularından bizi ayırıp mahrum etmesin.
(AMİN) Tevbe bahsimizin Hadis-i Şerif kısmını Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’in
ümmeti için müjde verici Hadis-i Serif’leriyle bitirelim. Nebiler Nebisi (SAV)
Efendimiz buyuruyor: “Ümmetim rahmete nail olmuş bir ümmettir. Çünkü
kabirlerine günahları ile giderler ve yarın kıyamette günahsız olarak çıkacaklardır.
Çünkü, bütün ümmetim devamlı olarak ölmüş Ümmet-i Muhammed (SAV) için istiğfar
ederler. Onlara dua eder ve Kur'an okurlar. Bunların istiğfarları ile kıyamete
kadar kabirdeki günahlı ümmetlerimin günahları kalmaz.”
Yüce Allah (CC) Hz.leri bizi Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’in gerçek
ümmetinden eylesin.
YA İLAHİ! KILMA BİZİ DÂLLÎN! BU DUAYA CÜMLEMİZ DİYELİM AMİN, AMİN, AMİN! Bİ
HURMETİL MURSELİN!
www.GAVSULAZAM.de
|