Kelime-i
Tevhid (La İlahe İlle Allah)
Bilmiş ol ki, tevhidin
„Lâilâheillallah” nuru vardır. Talibin (sülük edenin) Yüce Allah (CC)
Hz.leri’nin zikrini Resul-u Azam’ının (SAV) Selat-ü Selamını kendine vird
(vazife edinenin) kalbinde Zikrullah nuru bir kere karar tuttuktan sonra,
zakirin (zikredenin) onuru asla kaybolmaz. Hatta kabrine bile girer. Onu kabir
azabından dahi kurtarır. Nefsinin o çirkin sıfatları, korkunç birer canavar
halinde kabrine saldırdıkları vakit, o nur zahir olur ve azap için gelen o
canavarları hemen parçalar.
Hak Teala (CC) Hz.leri ne
zaman ki Ümmet-i Muhammed’in (SAV) asilerinin cehenneme sürülmelerini irade
buyurulduğunda, zakirlerin (zikrin) fazileti orada da imdatlarına yetişir.
Zebaniler onları feryad-u figan içinde cehenneme götürüldükleri zaman cehennem
malikleri, yüzlerinin kararmamış olduklarını ve boyunlarına zincir takılmamış
olduklarını görürler, Derler ki: “Böylesi hiç cehenneme gelmemiştir. Acaba
bunlar da kimlerdir?” diye sorarlar. Zebaniler: “Bize böyle emrolundu. Başka
bir şey bilmeyiz.” cevabını verince bu defa kendilerinden sorarlar: “Sizler
hangi kavimdensiniz? Ve hangi ümmettensiniz?” Yüzleri kararmamış ve boyunlarına
zincir vurulmamış cehennemlikler derler ki: “Biz ‘Lâilâheillallah’ diyen
ümmetteniz. Bizim peygamberimize Kur’an-ı Azimüşşan nazil olmuştu. Bizler de o
Kur’an’ı okurduk. Günde beş vakit namaz kılardık. Yılda l ay oruç tutardık.
Yılda 2 defa bayram namazı kılardık. Mallarımızın zekatını verirdik. Şimdi
cehennemin heybetinden ve kıyamet korkusundan bu amellerimiz fena olduğundan
mahcup ve perişan kaldık ve peygamberimizin adını unuttuk.” Zebaniler derler
ki: “Kendine Kur’an-ı Azimüşşan inen Zat-ı Aktes Hazreti Muhammed Mustafa (SAV)
Efendimiz’dir. Bu söylediklerinize bakılırsa sizlerde Muhammed (sav)
ümmetisiniz.” Bunlar Peygamberimizin (SAV) mübarek adını duyunca, ağlayıp figan
ederler. “Evet bizler Muhammed (SAV) ümmetiyiz.” derler. Zebaniler: “Ey
Muhammed (SAV) ümmeti.. Dünyada ettiğiniz ameller; namazlarınız, oruçlarınız,
zekatlarınız, haclarınız, zikirleriniz, teşbihleriniz, hayır ve hesanatlarınız
sizleri nasıl oldu da cennete değil de cehenneme düşürdü?” diye sorduklarında
bunlar: “Bizler gerçi bu saydığınız amelleri işledik ama, müslümanları
incitirdik. Haram helal demez ne bulursak yerdik. Dedikodu ederdik, elimiz
altında olanlara ve başkalarına zulmederdik. Mahşer yerinde üzerimizde hak
sahibi olanları çağırdılar. Onlarda bizlerden davacı olunca, amellerimizi alıp
onlara verdiler. Ve bizim amellerimizle cennete girdiler. Bizleri de mahrum ve
mahzun cehenneme gönderdiler.” diye cevap verirler.
Evet, üzerinde kul hakkı
bulunanların bütün amelleri ellerinden alınır. Ve hak sahiplerine verilir. Amma
“Lâilâheillallah” nurunu kimse alamayacak. Hatta onu mizana dahi koyamazlar.
Zira “Lâilâheillallah” demeye hiç bir
şey karşılık ve benzer olamaz. Bu zavallılar: “Bizlere müsaade edinde bizler
ağlaşalım.” derler. Müsaade edilir. Ve ağlamaya başlarlar. O kadar ağlarlar ki,
cehennem malikleri onlara: “Sizler bu ağlamayı dünyada iken yapmanız gerekti. O
zaman hiç kimseyi incitmeseydiniz, üzerinizde kimsenin hakkı bulunmasaydı
burada bu azaplara duçar olmazdınız. Ağlamanın size hiç bir faydası yoktur.”
derler. Ve zebanilere bunları ateşe atmalarını söylerler. Zebaniler kendilerini
ateşe atmak üzere gelirken, bunlar hep bir ağızdan: “Lâilâheillallah” diye
çağırmaya başlarlar. Ateş “Lâilâheillallah” nidasını duyar duymaz bunlardan
kaçar. Hiç birini yakmaz. Cehennem malikleri ateşe sorarlar: “Bu asileri neden
yakmıyorsun? Neden bunlardan kaçıyorsun?” Bu defa ateş cevap verir: “Bu
kimselerin üzerlerine varınca “Lâilâheillallah” diye çağrıştılar. Onların
üzerinden öyle bir nur çıktı ki; eğer kaçmasaydım o nur beni bile yakardı.
Sıcağımızı bile söndürürdü. Hak Teala Ve Tekaddes (CC) Hazretleri bana
“Lâilâheillallah” diyenleri yakmaya destur vermedi.” Cehennem malikleri aciz
kalırlar, kendi kendilerine: “Bunların feryatlarına aldırış etmeyerek ateşe
atsak bile, Tevhid „Lâilâheillallah”'in nuru ateşi söndürecektir.” derler. Ve
Hak Teala Vetekaddes (CC) Hazretleri’ne niyazda bulunurlar. “İlahi! Burada bir
bölük kavim var ki, ateş bunları yakmıyor. Ateş kendilerine saldırınca bunlar
“Lâilâheillallah” diyorlar. Ateşte onlardan kaçıyor. Ve yakmıyor. Korkuyoruz
ki, bunların nuru ateşi tamamen söndürecek.” Hak Celle Ve Ala (CC) Hazretleri
ferman buyuruyor. “İhlas ile ‘Lâilâheillallah’ diyenleri ateşe atmayacağımı
vaad ettim. Zira onlar benim Zakir (Zikreden) kullarımdır. Varın çıkarın onları
ve cennete götürün.” Onları dehennemden çıkarır, nurdan buraklara bindirir ve
cennete götürürler.
Nitekim Cenab-ı Hak (CC) şöyle
buyurur: “Unuttuğun zaman, Rabbin Celle Şane’yi zikret.”
Yani “Rabb’ini (CC) zikrettiğin zaman Rabb’inden (CC) gayrı her şeyi, hatta
kendi nefsini dahi unut” demek olur. Ancak böyle olursa, zikirde ortak
koşulmamış olur. Bir de “ölümünde olduğu gibi Allah’tan (CC) gayrisini unut”
demektir. Zikir de Allah-u Teala’ya ortak koşulmamak, “Lâilâheillallah”
denildiği zaman Allah-u Teala’dan (CC) gayrı her şeyi tamamıyla unutmakla
mümkündür. Bunu yapabilmek için de zikire o kadar devam etmelidir ki, zikir
kalbe yetişsin. Ve aleme gönderiliş gayesi hasıl olsun. Kalbden de ruha
erişsin, oradan da talibe Muhabbet-i İlahiyye ve ünsiyyet eserleri belirsin.
Bunun için de talibin beşerriyet sıfatlarını tamamıyla ve külliyen mahvetmesi
lazımdır. O kadar ki, kendi adını ve çevresini, dünyayı ve dünya içindeki her
şeyi unutması gerektir. Ta ki: “Adın nedir?” diye sorulduğunda, zikrettiği
Mabud’un (CC) adını söyleyivermelidir. Ancak zikir Allah-ü Azimüşşan’ın (CC) ve
Resul-ü Azam’ının (SAV) buyurduğu şekilde kaideleri ve şartları üzere yaptıysa,
Zikrullahın faziletleri hasıl olur.
Her ne kadar bir kişi
“Lâilâheillallah” deyince mü’min olursa da, “Lâilâheillallah” demenin kaideleri
ve şartları vardır. Ve bu şartları ve kaideleri yerine getirmedikçe, kişinin
gönlünden hicabı (perdeyi) gidermez.
“Lâilâheillallah” kelimesi bir
macuna benzer. Yani müsbet ile menfiden meydana gelmiştir.
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz
kalabalık bir Sahabe toplululuğu arasında otururlarken Ashab’ına (RA) hitaben:
“İçinizde yabancı birisi varsa, onu dışarı çıkarın ve kapıyı kapatın.”
buyurduğunda, Sahabe-i Kiram (RA): “İçimizde yabancı kimse yok ey Allah (CC)
Hz.leri’nin Resulü (SAV) diye cevap verdiler. Hücre-i Saadet’in kapısını
kapatıp oturduktan sonra, bir süre “Lâilâheillallah” diyerek topluca yüksek
sesle zikrettiler. Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz şöyle dua etti: “Allahım
(CC)! Sana hamd olsun. Muhakkak sen beni bu Kelime-i Tevhid’in tebliği ile
peygamber olarak gönderdin. Onunla zikretmeyi bana emrettin, Ve bunun
karşılığında cennet ve cemali'ni vaadettin. Sen asla vaadettiğin sözden
caymazsın.” Sonra da: “Sizlere müjdeler olsun ki, Cenab-ı Hak (CC) Hz.leri
hepinizi afv ve mağfiret eti.” buyurdu.
“Gerçekten ben Allah’ım (CC)!
Benden başka hiç bir ilah yoktur. Onun için bana ibadet et ve beni anmak için
namaz kıl.”
Diğer bir Hadis-i Şerif’te de
şöyle buyurulmaktadır: “Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri kıyamet günü buyurur. ‘Ey
“Lâilâheillallah” diyenler. Yaklaşınız ve arşımın gölgesinde dinleniniz. Siz
beni ben de sizi seviyorum.”
Bu Hadis’ten de anlaşılmaktadır ki; “Lâilâheillallah” demeye devam edenler,
Evliyaullahtan olurlar. Zira, Fahr-i Alem Ekmelüttaha (SAV) Efendimiz’e
sordular: “Ya Resulallah (SAV), Evliyaullah kimlerdir?” Efendimiz (SAV)
buyurdular: “ (Edamüzikrallah) Allah (CC) Hz.leri’ni daima zikredenlerdir.”
Bilmiş ol ki bütün ameller
“Lâilâheillallah” demeye bağlıdır. Her kim “Lâilâheillallah” demese, onun ameli
batıl olur. Onun İçin iman bundan gayri bir kelime ile sahih olmaz. Nebiler
Nebisi (SAV) diğer bir Hadis’inde de şöyle buyurmaktadır. “(Miftah-ül Cenneti
'Lâilâheillallah’) Cennet'in anahtarı (Lâilâheillallah)'tır.”
Allah (CC) Hz.leri mahlukatın
en azimi olarak arşı halk ettiği vakit arş 24.000 yıl titredi. Allah (CC)
Hz.leri de onun üzerine 24 hasf izhar etti. Bu da “Lâilâheillallah
Muhammedürrasulullah” kelimesidir. Arş bundan sonra sükun buldu. Sükuneti
24.000 yıl devam etti. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri ilk mahlukunu halk edip ona
tevhidi “Lâilâhe İllellah” kelimesini emredince, arş tekrar titremeye başladı.
Rab Teala (CC) Hz.leri: “Sakin ol ya arş.” buyurdu. Bunun üzerine arş: “Ya
İlahi!... Bu kelimeyi söyleyeni afv ve mağfiret etmedikçe sakin olmam.” deyince
Rab Teala (CC) Hz.leri: “Ben seni halk etmeden 2000 sene evvel yemin ettim ki,
hangi kulumun diline bu kelimeyi verirsem onu muhakkak afv ve mağfiret ederim.”
buyurdu.
Nebiler Nebisi (SAV)
efendimiz: “Kalbinde bir arpa ağırlığı kadar dahi iman olarak ‘Lâilâheillallah’
diyen kimse ateşten kurtulur. Kalbinde zerre kadar iman olarak
‘Lâilâheillallah’ diyen, cehennemden necat bulur (kurtulur).” buyurmuşlardır.
Mü’minlere Cenab-ı Hak’tan
(CC) bir rahmet ve merhamet olarak ruhlarının kabzedildiği vakitte hatırlayıp
söylemeleri için ölüm meleğinin alnında “Lâilâheillallah” yazılıdır. Bunun için
Resulüllah (SAV) Efendimiz: “Mevtanıza Kelime-i Tevhid zikrini telkin ediniz.”
buyurmuşlardır. Kelime-i Tevhid aslî imanı tevhid ettiği için, zikrin ekmeli
Cenab-ı Hakk’ı tahmidde Niamat-ı Samedaniyyeyi tezyide madar olduğu için,
duaların efdalıdır. Hususiyle mübarek Ramazan ayında Kelime-i Tevhid ile meşgul
olmakta büyük fazilet vardır.
Ehl-i Hikmet, “Gönlün ağarması
5 şeyle olur” demişlerdir:
1 - Salah ehliyle oturmak.
2 - Namaz kılmak.
3 - Oruç tutmak, aç kalmak.
4 - Kur’an okumak ve zikir etmek.
5 - Seher vaktinde Tazarru’ ve niyazda bulunmaktır.
İbadete ihlas ile devam kalbin
uyanmasına vesile olduğu gibi ma’sıyete devamda kalbin hasta olup ölmesine
sebep olur. Çok yemek, çok uyumak ve çok söylemek de kalbi kasvete duçar eder,
çok gülmek de kalbe manen zarar verir. Kalbin ölmesine de sebep olur demektir.
Resul-i Kibriya (SAV) Bir
Hadis-i Şerif’lerinde: “Hamd nimetin sermayesidir. Tevhid ise cennetin
sermayesidir.” buyurmuştur.
Eba Yezid-i Bestami (RA)
Hz.leri’ne insanlar: “Lailaheillallah cennetin anahtarıdır diyorlar. Siz ne
buyurursunuz?” diye sordular. O da (RA): “Doğru söylüyorlar, ama anahtar dişsiz
ve şifresiz olmaz. Kelime-i Tevhid anahtarının dört dişi (şifresi) vardır:
1: Yalansız ve gıybetsiz bir dil
2: Hilesiz ve hıyanetsiz bir kalb
3: Haram ve şüphelerden uzak bir karın
4: Nefsin kötü arzularından, sünnete uymayan, dine sokulan
yeni yeni şeylerden uzak bir amel.
İşte Şeriat-ı Muhammediyye’nin
(SAV) emir ve nehiyleri bu dört cümlede toplanmıştır. Bunlara riayet edenlere
Cenab-ı Hakk (CC) Hz.leri kendi katından manevi hil’atlar sunar. Ancak ne var
ki, bu hil’atlere nail olanlar, hil’atlerden ziyade onları sunan Cenab-ı Hakk
(CC) Hz.leri ile meşgul olmalıdırlar.” buyurdu.
Binaenaleyh Kelime-i Tevhid,
yedi ismin evvelidir. Talib şeyhinden aldığı telkin veçhile gece gündüz ayakta,
oturarak ve her halinde buna devam edilirse, Batınında bir meleküti lamba
yakılır ve işlediği günahları, kötülükleri basiret gözüyle görüp ikrah eder ve
zayi eylediği vakitlerine pişman olup halas bulmaya çalışır. Mücahedeye devam
eyledikçe cezbeye kuvvet gelerek fakr ve fena ile tecellilere mazhar olur. Tabi
bunlar nefs-i emmareden kurtulup nefs-i hayvaniden nefsi insaniye geçince
tecelli eder.
Ey Aziz müslüman şunu iyi
bilesin ki, bu dünyaya gelen her insan mutlaka şu yedi tehlike ile karşı
karşıya gelecektir:
1- ÖLÜM
TEHLİKESİ: Her canlı her nefis ölümü tadacaktır. Bir mutlu son için
ölümü iman ile tatmak gerekir. En büyük tehlike son nefesini verirken insan,
iman ile mi verecek, yoksa (Allah (CC) korusun) imansız mı? İşte bu korkunç
tehlikeden hiç kimse emin değildir.
2- KABİR
TEHLİKESİ: Hiç bir nefis, kabirdeki durumundan emin değildir. Kabir
hayatı cennet bahçesi mi yoksa cehennem çukuru mu olacaktır? İşte bu korkunç
tehlikeden de hiç kimse emin değildir.
3- SORGU
SUAL TEHLİKESİ: Kabirde sual Melekleri olan Münker ve Nekir’in
(AS) suallerine doğru cevab verebilecek mi, yoksa veremeyecek mi?
4- HAŞIR
TEHLİKESİ: Kabir hayatının sona ermesi ve insanların yeniden
dirilmesinde o zaman dirilmesi nasıl olaeak, ak mı kara mı? Bundan dahi hiç
kimse emin değildir.
5- HESAB
VERME TEHLİKESİ: Her nefis hesab vermek zorundadır. Bu dünyada
yapılan en küçük bir amelin (işin) hesabı sorulacaktır. İşte o zaman bu hesap
işi kolay mı, yoksa çetin zor mu olacaktır?
6- MİZAN
TEHLİKESİ: Her nefsin, her insanın amelleri mizana (tartıya)
girecektir. İşte o zaman, sevablar mı ağır gelecek, günahlar mı ağır
basacaktır?
7- AYRILIŞ
TEHLİKESİ: Son ayrılış, hesab kitap bitip ayrılış, sevkiyat cennete
mi, yoksa cehenneme mi? Bu da bir tehlikedir.
Evet ey dost! İşte bu yedi türlü
tehlikeden hiç kimse emin olamaz. Bu yedi tehlikenin acı ve sancısını aklı
başında olan her müslüman çekmelidir. Bu yedi türlü tehlikeden kurtuluş ancak
Kelime-i Tevhid ile mümkündür. İslam Alimleri bu yedi tehlikeye karşı yedi
kelimeden meydana gelen Kelime-i Tevhidi “Bu tehlikelere karşı bir kurtuluş
çaresidir” demişlerdir. Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz Hadis-i Şeri’flerinde:
“Son sözü ‘Lâilâhe İllallah’ olan bir kimse, cennete girer.” Buyurmuşlardır. Bu
dünyada yaşarken zikri Kelime-i Tevhid olanın son nefesini verirken dahi son
sözü Kelime-i Tevhid olacaktır. Bunda asla şek ve şüphe yoktur. Çünkü bu
hususta Yüce Allah (CC) Hz.leri’nin ve Resulü (SAV) Efendimiz’in verdiği sözde,
asla cayma yoktur.
Ey hak yolcusu şu
anlatacağımız menkıbenin Kelime-i Tevhid ile çok önemli bir bağı bulunmaktadır.
Bu menkıbe Hz. Ebubekir (RA) Hz.leri tarafından rivayet edilmiştir. Ashab-ı
Kiramdan Dıhyetül Kelbi ismiyle (lakabiyle) bilinen bu zat, arab kabileleri
reislerinden olup henüz daha İslam’a girmemiş (müslüman) olmamıştı. Hz
Peygamber (SAV) Efendimiz bu zatın müslüman olmasını çok arzu ediyordu. O zaman
yediyüze yakın hanedanı, Dıhye’nin müslüman olmasıyla İslam’a girmiş
olacaklardı. Beklenilen gün geldi. Dıhyetül Kelbi müslüman olma arzusuyla yanıp
tutuşuyordu. Cenab-ı Hak (CC) Hz.leri, Resulüllah (SAV) Efendimiz’e bir sabah
namazından sonra, Dıhye hakkında şöyle vahiyde bulundu: “Ya Habibim! Dıhye!nin
kalbine iman nurunun ışığını attım, biraz sonra, sana Dıhye gelecektir.”
buyurdu. Resul-i Ekrem (SAV) Efendimiz henüz Mescidde iken Dıhye (RA) içeri
girdi. Resulüllüh (SAV) Efendimiz, üzerindeki mübarek hırkasını çıkarıp yere
serdi ve Dıhye’ye hitaben: “Buyurun, hırkamın üzerine oturun!” buyurarak
iltifatta bulundu. Dıhye, Resul-i Ekrem’in (SAV) bu nezaketi ve iltifatını
görünce son derece duygulandı ve eğilip hırkai saadeti yerden hürmetle alarak
gözlerine sürdü, başının üzerine koydu, samimiyet, içtenlik, saygı ve hürmetle
“Lâilâhe İllallah Muhammedürrasulüllah diyerek Kelime-i Tevhid ve Kelime-i
Şahadet getirdi ve sonra: “Cahiliyet devrinde bir çok kız çocuklarımı kendi
ellerimle öldürdüm.” dedi. Dıhyenin bu itirafına karşılık Resulüllah (SAV)
hayretler içerisinde kaldı. Cebrail (AS) indi ve : “Ya Muhammed (SAV)! Dıhye’ye
de ki: ‘Ey Dıhye! Rabbin Teala (CC) buyuruyor ‘İzzet ve Celalime andolsun ki,
sen ey Dıhye “Lâilâheillallah Muhammedürrasulüllah” dediği an, senin altmış
yıllık günahlarını bağışladım.”
Ey Hak yolcusu! Bütün
varlıkların sahibi Yüce Rabbimiz (CC) Hz.leri’dir. Kulunu af ve mağfiret etmek
için en büyük sebep Kelime-i Tevhiddir. Onun için Kelime-i Tevhidi dilimizden
düşürmemeliyiz.
Nebiler Nebisi (SAV): “Kıyamet
gününde Ümmetimden biri, her birinin uzunluğu göz görünceye kadar olmak üzere
doksan dokuz defter ile gelir. Bu defterlerin hepsi de büyük, günahlarla
dolmuştur. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri: ‘Ey kulum bu günahları hep sen mi
işledin, yoksa melekler ilave mi ettiler? Bunları hatırlar mısın?’ diye sorar.
Kul: ‘Evet Ya Rabbi! Bütün yaptıklarımı hatırlıyorum, bu günahlar hep benimdir.
Melekler hiç bir şey ilave etmediler.”
der. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri: ‘Sana zulmedilmez, bu doksan dokuz
defter içinde iki satırlık bir ibadetin var o da, (Lâilâheillallah
Muhammedürresulüllah) mübarek kelimesidir. Haydi, terazinin başına gel.’
buyurur. Kul da terazi başına gelir. Terazinin bir gözüne 99 defteri diğer
gözüne de Kelime-i Tevhidi yazılı olan kağıdı koyarlar. Bu Kelime-i Tevhid
kağıdı ağır gelerek o kul cennete girer, zira içinde Lafza-i Celal bulunan
Kelime-i Tevhide hiç bir şey ağır gelemez.” buyurdu.
Aziz mümin kardeşim! Mizanda
ağır gelen bu Kelime-i Tevhidi hiç dilinden düşürme.
Tevhidin izahı uzundur. Onun
ilmi diğer ilimlerin sonudur. O halde bilki tevhidin 4 derecesi vardır ve onun
özü vardır ve özünün de özü vardır. Ve onun kabuğu vardır ve kabuğunun da
kabuğu vardır. Demek ki iki özü ve iki kabuğu vardır. O taze bir ceviz gibidir.
Taze cevizin ilk kabuğu ve içi olduğu gibi özünün de özü yağdır.
Tevhidin birinci derecesi: Diliyle “Lâilâheillallah” deyip
kalbiyle buna inanmamaktır. Yani dil söyler, fakat kalp daha bu sözü kabul
edememiştir. Bu münafıkların tevhididir.
İkinci derecesi: “Lâilâheillallah” kelimesinin
manasına ya taklitle inanır (cahillerin inanışı gibi) yahut delilin isbatıyla
inanır (kelam alimlerinin inanışı gibi).
Üçüncü derecesi: Müşahede ile bütün dünyanın,
kainat'ın bir asıldan olduğuna, failin bir olduğuna ve hiç bir kimsenin fiili
ve tesiri olmadığına inanmaktır. Bu iman kalbde parlayan bir nurdur. Bununla
müşahede hasıl olur. Cahillerin ve kelam alimlerinin imanı gibi değildir. Onların
imanı ya taklit hilesiyle, yahut delil hilesiyle kalbe vurulan bir bağdır. Ama
müşahede ile olan iman-ki kalbin inşirahı ve bağın kalkmasıdır. Başka yolla
olan imandan daha üstündür. Çünkü padişahın sarayda olduğunu, filan kimse haber
verdi diye zorla kendini buna inandıran kimse ile (ki bu cahillerin taklidî
imanlarının misalidir, onlar anne ve babalarından böyle duyduklarından böyle
inanırlar), padişahın sarayda olduğuna delil ile, mesela maiyet hizmetçilerinin
saray kapısının önünde beklemeleriyle, inanan kimse (ki bu kelam alimlerinin
delili ile olan imanlarının misalidir) ve padişahın sarayda olduğunu müşahede
ile inanan kimse (ki bu da ariflerin imanının misalidir) aralarında açık
farklar vardır. Aiflerin tevhidi çok yüksek bir derecedir. Bu hem mahlukat, hem
Halik'i (CC) görüp mahlukat'ın Halik’tan (CC) olduğuna inanmakla olur. Demek ki
bu çokluktan, ayrılıktan ve her türlü ikilikten sıyrılıp birlik ve vahdet
dairesini bulanların imanıdır.
Dördüncü derece ise: İman ve Tevhidin kemal derecesidir.
Bunun sahibi birlikten başka bir şeyi görmeyip her şeyi bir görüp bir anlar. Bu
müşahede ile ayrılığın ilgisi yoktur. Tasavvufçular bu dereceye “Tevhidle fena”
derler.
Kelime-i Tevhide hayatlarında
devam edenler, ölüm acısı duymadan iman ile göçerler. Kabirleri Kelime-i
Tevhidin nuru ile pür nur olur. Kabir zulmetinden kurtulur. Hazret-i
Münkereyn’in (Münker ve Nekir (AS) sorularına çeneleri kilitlenmeksizin kolayca
cevap verirler. Mahşer günü yüzleri nurlu ve beyaz olur. Hesapta muhasebeleri
kolay ve çabuk olur. Sıratı yıldırım gibi geçer ve yolu Firdevs-i Ala'ya varır.
Lam'ın birisini hazf ederse,
“Lehu” kalır. Civar-ı Muhammed Mustafa (SAV) iskan olunur. Maksad-ı Ala ve
Matlab-ı Rana olan Ce-mal-i Lâyezal’i (CC) müşahede nasip olur. Bu 7 Kelime-i
Mübareke hürmetine Allah-ü Teala (CC) bu 7 mühlik müşkilattan kurtarır.
Şeytanın vesvesinden korur. 7 nimeti uzmaya layık kılar. Müslümanlığın aslı
esası, özü ve özeti “Lâilâheillallah” tır ki; bu Kelime-i Tayyibe aynıl
zikridir. (Kur'an-ı Azimülburhanda 31 yerinde Ayet-i Tehlil vardır.)
Resulüllah (SAV) Efendimiz’in
azadlı kölelerinden Sevban (RA) şöyle rivayet etmiştir: “Akrabanı korkut, Allah
(CC) Hz.leri’nin azabıyla korkut..” Ayeti nazil olunca, Resulüllah (SAV)
Efendimiz safa tepesine çıkıp ‘Ey Kureyş halkı... Gelin saadete erişin.’ diye
nida etti. Kureyşliler toplanıp ‘Davete sebep nedir?’ diye sordular. Resulüllah
(SAV) Efendimiz buyurdu ki: ‘Ey benim kavmim. Eğer size haber versem ki şu
dağın ardında düşman vardı, size saldırmak için fırsat beklerler. Ve malınızı
alıp sizi öldürmek için taarruza geçmek için hareket ederler desem, bana inanır
mısınız?’ Bunun üzerine hepsi birden: ‘İnanırız. Sen Muhammed-ül Emin’sin
(SAV). Aramızda yalancılıkla tanınmış değilsin. Ve senden hiç yalan söz
işitmedik’ dediler. Bunun üzerine Resulüllah (SAV) Efendimiz: ‘Ey Abdulmuttalip
oğulları ve ey Abd menaf oğulları ve Beni Zühre torunları. (Ve bütün kabileleri
tek tek saydı.) Bana Hak Teala (CC) Hz.leri ‘Akrabanı Allah’ın (CC) azabı ile
korkut’ buyurdu. Biliniz ki siz ‘Lâilâheillallah’ kelimesini demedikçe ve benim
Peygamberliğimi kabul etmedikçe ahirette ben size faide etmem’ buyurdu. Onların
aralarında bulunan Ebu Leheb: ‘Bizleri bunun için mi davet ettin?’ diyerek
küfürlerini izhar etti ve orada bulunanları dağıttı.”
Zakir (Zikreden'in ruhunu
kabza gelen melek, izin almadıkça kabzetmez. Her kim hakikat üzere Allah’ı (CC)
zikrederse, onun zikri yanında her şey ona kolay kılınır ve Allah (CC) Hz.leri onu
her şeyden korur. Her şeye karşı ivaz olur. Yapılan zikir ihlasla olmalıdır.
Zikrin adabından birisi de, helal yemekle batının temizliğidir. Her ne kadar
zikir haramdan neşet eden cüzleri giderirse de, batın haramdan pak olursa
zikrin kalbi tenvişindeki tesiri daha şiddetli ve mükemmel olur. Zikir
meclisinde güzel kokular sürmek melekler ve cinler için lazımdır. Zikreden
yalnız ise diz çökerek veya bağdaş kurarak kıbleye karşı oturmak, cemaat
halinde ise cemiyetin icabına göre oturmak gerekir. Gözlerini kapayıp şeyhini
iki gözü arasında tahayyül ederek ve tarikata refik (arkadaşı) ve hidayetçi
(kurtarıcı)sı olduğundan, başlarken kalbi ile şeyhinin himmetinden yardım
dileyerek ve şeyhinin de Peygamberimiz (SAV) Efendimiz’den istimdat ettiğini,
zira onun vekil'i (varis'i) olduğunu düşünerek başlar. Tam kuvvet ve ta'zimle
göbek üstünden (Lâilâheillallah) zikr'ni yukarı kalbe doğru çeker. (Lailahe)'de
Allah’tan (CC) başkasını nefyederek yukarı çekip (illallah)'ta kalbe isal eder
kii (illallah) kalbte yerleşsin ve bütün azalara sirayet etsin ve her defasında
zikrin manasını kalbinde hazır eder. Zikir derecelerinin en aşağısı
(Lâilâheillallah) dedikçe kalbinde Allah’tan (CC) başka bir şey bırakmamaktır.
Zikir halinde Allah’tan (CC) başkasına iltifat ettikçe o iltifat ettiği şeyi
ilah menzilesine indirmiş olur.
Kelime-i Tevhid zikri, fikrin
ve şükrün başı ve esasıdır. Kim ki dili zikirde ıslanır ve ıslanmaya devam
ederse, emir ve nehiyde ittika ederse (takva sahibi olursa) dostların cennetine
girmesi vacip olur ve cennete girer. Tebessüm eder dolaşır, nimetlere nail
olur. Zikir kalbden kasveti giderir. Kalbe yumuşaklık, tazelik getirir. Gaflet
ise kalp için dert ve marazdır. Zikir ise kalbe her dertten şifadır. Nitekim
Ehlullah demişler ki: “Ya Rabbi (CC)!.. Hastalanırsak zikrinle tedavi oluruz.
Bazen zikri terk edince menkur oluruz (yüzüstü oluruz). Zikir Allah (CC)
Hz.leri’nin dostluğunun aslı ve sermayesidir. Gaflet ise Allah (CC) Hz.leri’nin
düşmanlığının aslı ve sermayesidir. Bir kulu gaflet istila ederse, Allah (CC) Hz.leri
onu red eder ki, bu kul için en çirkin bir haldir. Zikir belayı giderir.
Nimetleri ve her faydalı olanı celbeder. Yine zikir Allah (CC) Hz.leri’nin ve
melaike'nin salatını, Allah'ın (CC) rahmeti nura çıkarır. Darı selam'a dahil
eder.
Resulullah (SAV) Efendimiz Ashab’ına
(RA) cemaat halinde ve ferden (tek tek) telkinde bulundu. Cemaatle telkini de
şöyledir: Seddat ibni Evs (RA) Hz.leri diyor ki: “Resulullah’ın (SAV) yanında
idik. Resulullah (SAV) Efendimiz ‘İçinizde garip (yabancı) kimse var mı?’ diye
sordu. ‘Yok.’ dedik. Kapının kapatılmasını emretti ve ‘Ellerinizi kaldırınız,
(Lâilâheillallah) deyiniz’ buyurdu. Sonra ‘Allah'ım (CC)! Sana Hamd olsun ki,
Sen beni bu kelime ile bas ettin (yarattın) ve onunla bana cennet vaadeyledi.
Muhakkak ki Sen vaadinden dönmezsin (Hulf etmezsin)!’ dedikten sonra ‘Agah
olun. Muhakkak Allah (CC) Hz.leri sizi mağfiret etti.’ buyurdu.”
Ferden telkini de şöyledir: İmam-ı
Ali (KV) Hz.leri, Resulullah (SAV) Efendimiz’e: “Ya Rasulullah (SAV)!... Beni
Allah’a (CC) varan yolların en yakınına ve en kolayına ve Allah’ın (CC) yanında
en efdali olanına delalet et.” dedi. Resulullah (SAV) Efendimiz de: “Benim ve
benden önceki Peygamberlerin (AS) söylediklerimizin efdali (Lâilâheillallah)
'tır. 7 kat gökler ve 7 kat yerler terazinin bir kefesine ve (Lâilâheillallah)
ta diğer bir kefesine konsa, hepsinden ağır gelir!” buyurduktan sonra “Ya Ali
(KV)!.. Yeryüzünde Allah (CC) diyen bulundukça kıyamet kopmaz.” buyurdu.
Şazeli (RA) Hz.leri diyor ki: “Hasta
olmuştum. Resulullah (SAV) Efendimiz’i gördüm. Bana ‘Elbiseni kirden temizle. O
vakit her nefeste Allah’ın (CC) imdadını duyarsın’ buyurdu. ‘Ya Resulullah
(SAV)! Elbisem nedir?’ dedim; buyurdu ki: ‘Muhakkak ki Allah-ü Teala (CC) sana
marifet hüllesi giydirdi. Sonra muhabbet hüllesi sonra tevhid hüllesi, sonra
iman hüllesi, sonra da İslam hüllesi giydirdi. Bu itibarla her kim ki Allah’ı (CC)
bilirse, yanında her şey küçük kalır. Ve her kim ki Allah’ı (CC) severse Allah’tan
(CC) başka her şey değersiz kalır. Her kim Allah’a (CC) iman ederse, her şeyden
emin olur. Her kim Allah’ı (CC) tevhid ederse, ona bir şey şerik etmez. Ve yine
her kim Allah’a (CC) teslim olursa, Allah’a (CC) isyanı az olur. Şayet isyan
ederse, özürü yani tevbesi kabul olur’.”
Kalbinde şeytan bulunmayan
mü'min yoktur. Fakat o mü'min Allah’ı (CC) zikrederse, şeytan geriler. Allah’ı
(CC) unutursa, şeytan vesvese vermeye başlar. Her gün ölüm meleği önümüzden ve
arkamızdan: “Nerede olursanız olun, ölüm size yetişir.” diye bağırır. Halbuki
biz gafletimizin cehaletinde ve şehvetlerimizin sarhoşluğunda boğulmaktayız.
Ey kardeş... Ömür kısadır. Sarraf
keskindir. Yani ahirette hesaba çekildiğimizde Cenab-ı Hakk (CC) amellerimizin
ihlaslı ve ihlassızını pek iyi ayırır. Ve dönüş ancak Allah (CC) Hz.leri’ne olacaktır.
Ey nefesleri sayılı olan
kişi... Bir gün bu sayı tükenecek, elbette bir gün gecesiz kalacak, veyahut
gece öleceksinde yarını göremeyeceksin. Gel 9 hatılın altına girmeden sana
verilen sağlık, sıhhat ve selamete ve sayılı nefeslerine dikkat et. Nefsini
muhasebeyi elden bırakma. Yoksa mahlukatların hakkını aldıktan sonra toprak
olduklarını görünce: “Ah ne olurdu bu günlere inansaydım. Ya Rab (CC)!... Beni
bu dünyaya gönder de sana gerçek ibadet edeyim. Eğer sana ibadet etmezsem,
nefsime zulmedenlerden olurum.” deme.
Resul-ü Ekrem (SAV) Efendimiz’in
kullandığı mendili Ashab’dan (RA) bir zat, üzerinde taşırmış. Herhangi bir yere
otursa o mendili çıkarıp yüzüne gözüne sürüp salavat getirip ağlarmış. Biri
görmüş: “Yak bu mendili.” demiş. O zat da: “Olmaz. Bu mendil Resul-i Ekrem’in (SAV)
mübarek dudaklarını sildiği mendildir. Ateş bu mendili yakmaz.” diye konuşur.
Yanardı, yanmazdı diye biraz iddia ederler. Sonra mendili ateşe atarlar. Fakat
mendil yanmaz ateşe attıkları gibi durur. Mendilin sahibi: “Ben sana demedim
mi? Bu mendil Resulüllah’ın (SAV) mübarek dudaklarına değmiştir. Ateş onu
yakmaz, yakamaz dedim” diye söyler.
Evet Ey Hakk (CC) yolcusu.
İşte gerçekler böyledir. Allah (CC) Hz.leri Kelime-i Tevhid okuyan dilleri
nar-ı cahimde yakmaz. (Lâilâheillallah) kelimesiyle kafir, küfür bataklığından
kurtulup İslam nuruna kavuşur. Bir kafir, müslüman olacak olsa hemen vakit
geçirmeden “Lâilâheillallah Muhammedün Rasülüllah” deyip müslüman oluverir.
Demek ki, İslamın anahtarı, Kelimei Tevhiddir. İman'ın anahtarı,
Kelime-i Tevhiddir. İcmali iman, Kelime-i tevhid ile elde edilir. Onun için
Kelime-i Tevhid çok sevaplı bir kelimedir.
(Lâilaheillallah Muhammedün
Resulüllah) tamamı 7 kelimedir. Vücud 7 azadır. Cehennem 7 tabakadır. Bu Kelime-i
Tevhid'i kalbden tasdikle söyleyenlerin 7 azası 7 cehenneme haram olur. Yine
harfleri 24'tür. Gece ile sabah 24 saattir. Bu saatlerde işlenen cürüm ve
hatanın mağfiret edildiğine işarettir. İnsanın kalbinde kasvet noktalarının
temizlenmesine Tevhid nuru gibi kalbi son nefeste bir Tevhidle nuru imanla
paslayıp altın gibi ayan halis hale geldiği, yaşadığı 70-80 sene içindeki
husule gelen küfür ve zulmetler yıkıldığı halde sağlığında zikir ile meşgul
olan mü'minlerin faziletinin ve sevabının ne derece yüksek olacağı tasavvurunun
dışındadır. Hadis-i Şerifte: “Lisan-ı Zakir (zikreden), Kalb-i Şakir (şükreden)
Vücud-u sabir (sabır eden) olanlara Nazar-ı Muhabbet-i İlahiyye ile bakıldığı”
buyurulmuştur. Kalb hararetlerinin susuzluğunu, Kelime-i Tevhid pınarından kana
kana içerek giderenlere ne mutlu müjdeler vardır.
Hüznü bizden gideren Allah
(CC) (Hz.leri’ne hamd ederiz. Muhakkak ki Bizim Rabbimiz (CC) mağfiret edici
(Gafur CC) ve iyiliklerin mükafatını verendir (Şekur CC).
Ya Rab (CC)! Tevhid-i İrfan
Kânı eylediğin, yaşamasında ve son nefesinde şeytanın mekri ve tuzağından emin
eyleyip hıfz-u emânına aldığın, ehli tevhid ehli hidayet ve ehli hizmetten biz
aciz kullarını da ayırıp mahrum etme. (AMİN)
www.GAVSULAZAM.de
|