Ey ihtiyaçlar içinde bulunan kişi! Bu halden kurtulmayı isteyip durma. Belki de bu halden kurtulmuş olman,
senin için bir felaket sebebi olacaktır...
Ve, sen de, ey
birtakım dertlerer ma’lul olan kişi! Bu dertlerden kurtulmuş olma temennisinde
bulunup durma. Belki de onlardan kurtulmuş olman, senin mahvının sebebi
olacaktır.
Akıllı ol. Sahip
bulunduklarının hülasasını muhafaza et. Bu takdirde işin iyi ve hoş olur. Halen
elinde bulunana kanaat et. Yerli-yersiz, bir çok şeyler isteyip durma. Aziz ve
Celil olan Allah’ın (CC), senin isteğinle sana vermiş olduğu herşey, neticede
senin için bir keder ve bir buğz-adavet sebebi olur. Bu hususu çok tecrübe
etmişimdir. Onun içindir ki, kul, Allah’tan (CC) gelişigüzel dünyalık isteyip
durmamalıdır. Meğer ki, istemesi hususunda kalbine ciddi bir surette bir emir
gelirse, bu da kişiye malum ola. Böyle, isteyebileceğine dair bir emir gelirse,
o taktirde artık istediği şey mubarek olur ve ondan her türlü uygunsuzluk izale
edilir. Bütün bunlardan sonra şu hususu da belirtelim:
İsteyeceklerinin
çoğu, afv-mağfiret, sıhhat-afiyet ve dini, dünyevi ve uhrevi daimi selamet,…
gibi şeyler olsun. Yani Allah’tan (CC) en çok afv - mağfiret, sıhhat - afiyet
ve dini - dünyevi - uhrevi selamet iste. Ve, bunlarla iktifa et. Allah’ın (CC)
fiillerine karşı şaşkınlık gösterme. Onlara tepeden de bakma. Zira O (CC),
dilerse seni mahvedebilir. Gençliğine, kuvvet ve kudretine, malına - mülküne,…
mağrur olarak Allah’a (CC) ve O’nun (CC) mahlukatına karşı ululuk taslama. Zira
Allah (CC) dilerse seni yakalayıverir. Hem de cezalı kişileri yakalaması gibi
yakalayıverir. Şurası da iyi bilinmelidir ki, O’nun (CC) yakalayışı pek
elimdir, pek şediddir…
Hayf sana ki,
dilin müslümandır, fakat kalbin müslüman değildir. Sözün müslümandır, fakat
fiil ve hareketlerin müsluman değildir. Dilinle müslümanlık iddiasında
bulunursun, fakat kalbin bunun gereğini yapmaz. Sözünle müslümanlık taslarsın,
takat fiil ve hareketlerinde müslümanlık görülmez. Sen, başkalarının gördüğü
yerde müslümansın, fakat kendi başına bulunduğun yerlerde hiç de müsluman
değilsin. Bilmez misin ki, eğer namaz kıldığın, oruç tuttuğun ve sair hayırları
işlediğin zaman, bu amellerle sırf Allah’ın (CC) rızasını murad etmedi isen sen
bir münafıksın, Aziz ve Celil olan Allah’tan (CC) uzaksın!…
Şimdi, Allah (CC)
rızası için olmayan bütün fiillerinden, kavillerinden, süfli gaye ve
emellerinden Allah’a (CC) tevbe et. Allah (CC) dostlarının amellerinde asla
riya yoktur, gösteriş yoktur, gösteriş yoktur. Allah’ın (CC) rızası
düşüncesinden başka hiç bir şey yoktur. Gönüllerinde mevcud olmayan şeyi
dilleri ile asla söylemezler. Onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. Onlar
sarsılmaz imana sahip olanların ta kendileridir. Onlar muvahhidlerin ta
kendileridir. Onlar amellerini ihlasla yapanların ta kendileridir. Onlar Aziz
ve Celil olan Allah’ın (CC) takdiri ile gelen belalara, musibet ve afetlere
sabredip metanet ve tahammül gösterenlerin ta kendileridir. Onlar Allah’ın (CC)
nimetlerine, lütuf ve ikramlarına,… şükredenlerin ta kendileridir…
Hak Erenleri,
Allah’ı (CC) önce dilleriyle, sonra kalbleriyle, daha sonra da sır - özleriyle
zikrederler, anarlar. Diğer insanlardan veya mahlukattan kendilerine herhangi
bir eza-cefa geldiği zaman yüzlerinde bir gülümseme, bir tebessüm belirir.
Onların nazarında, dünya hükümdarlarının hiç bir değeri yoktur, ma’züldürler.
Yine onların nazarında, bütün yeryüzündekiler ölülerden, acizlerden, hastalardan,
muhtaçlardan,… ibarettir. Aynı şekilde, Hak Erenlerince, Cennet sanki bir harabedir;
Cehennemin ise alevleri sönmüştür. Ne yer vardır, ne gök, ne de bunlarda sakin
olanlar. Sanki bütün cihet(yön)ler birleşmiş ve bir cihet haline gelmiştir. Önce
dünya ve dünya ehli ile beraber olurlar. Sonra ahiret ve ahiret ehliyle beraber
olurlar. Daha sonra da dünya ve ahiretin Rabbi (CC) ile birllkde olurlar. Dünya
ve ahiretin Rabbine (CC) ve O’nu (CC) sevenlere iltihak ederler. Kalben O’nunla
(CC) seyrederler. Ta ki O’na (CC) vasıl olabilsinler. Böylece, yola çıkmadan
önce yol arkadaşını edinmiş, O’nunla (CC) aralarındaki kapıyı açmış olurlar.
Onlar O’nu (CC) zikrettikçe O (CC) da onları zikreder. Öyle ki, bu zikir,
onların günahlarının mağfiretine vesile olur. O’ndan (CC) yani Allah’tan (CC) başka
hiç bir şeyle beraberlikleri kalmaz. Hep Allah’la (CC) birlikde olurlar. Zira
Aziz ve Celil olan Allah’ın (CC) şu kelamını işitmişlerdir:
— Öyleyse siz beni zikredin, anın. Ben de sizi anayım. Bir de bana şükredin,
bana nankörlük etmeyin!
Hak Erenleri,
Allah’ın (CC) kendilerini anmasından şevke gelerek onlar da Allah’ı (CC) zikrederler,
anarlar. Zira Aziz ve Celil olan Allah’ın (CC) şu kelamını işitmişlerdir:
— Ben, beni zikredenin yanındayım!…
İşte Hak
Erenleri, Aziz ve Celil olan Allah’ın (CC) bu kelamına binaen, vakitlerini boş
yere geçirmiş olmamak için diğer insanlarla oturmayı bir kenara atmışlar,
kendilerinin de Allah (CC) ile birlikte bulunmalarının husulü için, başka
insanlarla oturma yerine, Allah’ı (CC) zikirle meşgul olmuşlardır…
EY AHALi! Boş heveslere
kapılmayın. Siz birer hevesten ibaretsiniz. Amelsiz ilim size fayda vermez.
Siyahı beyazdan ayırdetmeye yarayacak amele, siyahı beyaz üzerine işleyecek
amele muhtaçsınız. Bu, Aziz ve Celil olan Allah’ın (CC) hükmüdür. Allah’ın (CC)
hükmü ile günbegün, senebesene,… amel ediniz. Ta ki, elinizde semeresi kalsın…
EY OĞUL! İlmin sana her
an sesleniyor ve diyor ki:
— Eğer benimle amel etmez, benimle amil olmazsan senin aleyhinde bir
hüccetim, bir belgeyim, bir delilim. Yok, eğer benimle amel edersen bu takdirde
ise lehinde bir hüccetim bir belgeyim, bir delilim…
Peygamberimiz (SAV),
bir hadislerinde şöyle buyururlar:
— İlim, sahibini kendisiyle amil olmağa çağırır. Eğer sahibi bu çağrıya uyar
da onunla amil olursa ne a’la. Aksi takdirde, ilim göçer gider…
Kendisiyle amil
olunmayan ilmin bereketi gider, mihneti kalır. Huzur-u ilahide senin için
edeceği şefaat gider. Zira kendisiyle amil olunan ilim, huzur-u İlahide sahibi
için şefaatçi olur. Kendisiyle amil olunmayan ilim, sahibinin işine yaramaz,
ihtiyaçlarının giderilmesinde yardımcı olmaz. Kendisiyle amil olunmayan ilim
göçer gider, yani ölür. Zira böyle bir durumda ilmin kışrı yani işe yaramaz
kabuk kısmı kalmış demektir. Çünkü ilmin özü, amelden ibarettir. Kendisiyle
amil olunmayınca öz gitmiş, geriye kabuk kalmış olur.
Resulullah’ın (SAV)
söyledikleri ile amel etmedikçe ona uymuş olmazsın! Allah (CC) Resulü’nün (SAV)
sana emrettikleri ile amil olduğun zaman kalbine ve özüne yönel, onları izzet
ve celal sahibi Rabbının (CC) huzurunda durdur. İlmin, biteviye sana seslenip
duruyor. Fakat sen onu işitemiyorsun, Zira sende kalb denen şey yok. İlmi,
kalbinin ve özünün kulağı ile dinle ve dediklerini kabul et. Zira hiç şüphe yok
ki, sen ondan faydalanacaksın. Amel ile birlikte bulunan ilim seni, ilmi
indirene yani Allah’a (CC) yaklaştırır. İlk ilim olan bu hükümle amel ettiğin
zaman ikinci ilmin pınarı üzerine fışkırır. Böylece, senin yanında, akmakta
olan iki pınar bulunur. Kalbin de hükümden ve zahir ve batın ilimden korkar
olur. İşte bu noktaya gelince, artık ilminin zekatını vermen gerekir. O
ilminle, ihvana ve Allah (CC) yoluna, girmek isteyenlere yardımcı olursun…
İlmin zekatı onu
neşretmek ve diğer insanları, izzet ve celal sahibi Allah’a (CC) da’vet
etmekdir…
EY OĞUL! Sabreden kaadir
olur. Sanı yüce olan Allah (CC) şöyle buyurur:
— ...Ancak sabredenlere ecirleri hesapsız ödenecektir.
Meşru yolla ve helalinden
alınterinle kazandığını ye. Dinini satarak dünyalık elde etmeye ve bu yoldan
kazanılmış şeylerle geçinmeğe kalkışma. Helalinden ve meşru yoldan kazan, ye.
Ayrıca, bu kazancınla başkalarına da yar ol. Onlara da yedirip, içir. Ta ki,
aradaki sevgi ve kardeşlik bağlarının devamına ve pekişmesine vesile olsun.
Müminlerin
kazancı, sıddıkların örtüleridir. Sıddıklar yani Allah (CC) dostları, fakirlere
ve yoksullara, yedlrilmeyen kazançlarından zevk almazlar. Onun için,
kazançlarının bir kısmı ile fakir ve yoksulları yedirirler, içirirler,
giydirirler. Böylece, Allah’ın (CC) rahmet ve nimetini O’un (CC) mahlukatına
ulaştırma arzusunda bulunurlar. Bununla, sırf izzet ve celal sahibi Allah’ın (CC)
rızasını ve sevgisini taleb ederler, başkaca bir gayeleri yokdur. Zira Nebi (SAV)’in
şu sözünü işitmişlerdir:
— İnsanlar, izzet ve celal sahibi Allah’ın (CC) ıyalidir, rızıklarını Allah’ın
(CC) verdiği varlıklardır. İnsanların Allah (CC) katında en çok sevilenleri
ise, Allah’ın (CC) ıyaline en çok faydalı olandır.
Diğer insanlara
nisbetle, Allah (CC) dostları; sağırdır, dilsizdir, kördür. Kalbleri Allah’a
(CC) yaklaşınca artık O’ndan (CC) başkasını işitmezler, O’ndan (CC) başkasını
görmezler. Allah’a (CC) yakınlık onlar için mubah olur. Kendilerini bir heybet
kaplar. Bu heybet, Rabbleri (CC) katında onlar için muhabbet ifadesidir. Artık
onlar Allah’ın (CC) celal sıfatı ile cemal sıfatı arasındadırlar. Sağa - sola
meyletmezler. Sadece önlerinde tek istikamet vardır. İnsanlar, cinler, melekler
ve daha çeşit çeşit mahlukat kendilerine hizmet eder. Hüküm ve ilim kendilerine
hizmetçi olur. Allah’ın (CC) fazlı, lutfu ve ihsanı ile beslenirler. Ünsiyete
iyice kanarlar. Allah’ın (CC) lütuf ve fazlından yerler. Ünsiyet meşrubatından
içerler. Hep Allah’ın (CC) kelamına kulak verirler ve fiil ve hareketlerini ona
göre yaparlar, Onlar bir vadidedir, diğer insanlar bir vadide. Resulullah’tan (SAV)
niyabeten (vekaleten), diğer insanlara, Allah’ın (CC) emrettiğini emrederler,
nehyettiğini de nehyederler. Onlar, Peygamberlerin (AS) gerçek varisleridir.
Allah’ın (CC) ahkamının insanlara bildirilmesi hususunda Peygamberlerin (AS) yapmış
oldukları vazifeleri yaparlar. Bütün meşgaleleri, insanları, izzet ve celal
sahibi Allah’ın (CC) kapısına sevketmektir. Allah’ın (CC) kendi üzerlerindeki
hüccetine binerler. Herşeyi yerli yerine koyarlar. Her fazıl ve şeref sahibini
kendi mevkiine oturturlar, her şeref sahibine kendi şerefini verirler. Hiç
kimsenin hakkını yemezler. Kendi nefisleri için bolluk aramazlar, kendilerini
tıka-basa tatmin yoluna gitmezler. Sevdiklerini Allah (CC) için severler.
Buğzettiklerine Allah (CC) için buğzederler. Allah (CC) dostlarının herşeyi
yine Allah (CC) içindir. Onlarda Allah’tan (CC) başka hiç bir şeyin nasibi yoktur…
Kimde ki bu
haller bulunursa onun için sohbet tamamlanmış, necat - kurtuluş ve felah hasıl
olmuş demektir. Artık insanlar, cinler, melekler, yer ve gök,… hepsi de onu sever...
Ey münafık, ey, Hakk’ı (CC) unutarak halka ve
sebeplere kulluk eden kişi! Anlaşılıyor ki sen,
içinde bulunduğu bu hal devam etmekle beraber, aynı zamanda kurtuluş ve felaha
ermiş olmayı ve insanların, cinlerin, meleklerin, yerin, göğün,… seni sevmesini
istiyorsun. Buna hiç mi hiç imkan yok. Zira sen hiç bir fazilete, hiç bir
azizliğe sahib değilsin. Eğer gerçekten felaha erenlerden olmayı ve insanların,
cinlerin, meleklerin,… seni sevmesini istiyorsan önce Allah’a (CC) teslim ol,
yani gerçek bir müslüman ol. Hemen peşinden tevbe et. Daha sonra da Allah’a (CC)
giden yolun esaslarını öğren. Öğrendiklerini de yap. Yani bildiğinle amel et.
Aynı zamanda amellerini de ihlasla yap. Böyle hareket etmediğin, bu
söylediklerimi sırasıyla yapmadığın takdirde hidayete eremez, doğru yola
giremezsin!…
Hayf sana ki,
aramızda hiç bir düşmanlık sebebi bulunmadığı halde, sırf benim hakkı söylemiş
olmam ve seni sırf Allah (CC) rızası için sevmiş bulunmam, sence adavet -
düşmanlık vesilesi addediliyor. Ben, büyüklerin sözlerinin huşuneti ile
gıdalandım, tezyin olundum, terbiye edildim. Gurbetin ve fakr-u zaruretin
huşuneti ile gıdalandım, terbiyelendim, tezyin edildim. Bu bakımdan, eğer benim
sözlerim sana haşin gelirse bunu Allah’tan (CC) gelen bir söz olarak kabul et.
Zira, bana o sözü söyleten, Allah’ın (CC) ta kendisidir. Ben, kendimden asla
bir söz söylemiyorum. Benim yanıma geldiğin zaman; benliğinden, nefsinden ve
hevai arzularından soyulmuş olarak gel. Esasen sende basiret bulunmuş olsaydı,
benim de benlikten, nefsden ve hevai arzulardan soyulmuş olduğumu görürdün. Ne
var ki, sen sakîm bir anlayış içindesin. Bu sakîm anlayış, senin hakikatleri
görmene mani oluyor. Senin için asıl musibet işte buradadır…
Ey benim sohbetimde bulunmak ve benden istifade
etmek isteyen kişi! Ben öyle bir hal içindeyim
ve öyle bir alemde yaşıyorum ki, orada ne fani insanlar vardır, ne dünya
vardır, ne de ahiret. Benim içinde bulunduğum bu alemde, Allah’tan (CC) başka
hiç bir şeye gönüllerde yer yoktur. Kim ki benim söylediğim gibi tevbe eder,
benim sohbetimde bulunur, benim sözlerime hüsn-ü zan besler ve benim
dediklerimle amel ederse, inşaAllah o da benim içinde bulunduğum bu aleme girer
ve oradaki insanlar gibi olur…
İzzet ve celal
sahibi Allah (CC), Peygamberleri (AS) bizzat kendi kelamiyle terbiye eder.
Evliyayı (RA) ise hadisiyle yani ilhamla terbiye eder. Allah (CC) tarafından,
evliyanın kalbine bazı şeyler sunulur ki, buna ilham denir. Zira veliler yani
Allah (CC) dostları, Peygamberlerin (AS) vasileri, halifeleri ve onların
hizmetini devam ettiren yardımcılarıdır.
Aziz ve celil
olan Allah (CC),kelam sahibidir. İlahi kelamı ile, dilediğine hitab eder.
Nitekim Musa aleyhisselama hitab etmiştir. Musa aleyhisselama ilahi kelamı ile
bizzat Allah (CC) hitab etmiştir, herhangi bir mahluk değil, bilakis, Allamülüuyub
olan Allah (CC) bizzat kendisi hitab etmiştir. Hem öyle bir kelam ile hitab
etmiştir ki, ne demek istediğini Musa aleyhisselama anlatmış ve vasıtasız
olarak O’nun (AS) kulağına ve zihnine ulaştırmıştır…
Yine, şanı yüce
olan Allah (CC), Peygamberimiz Muhammed (SAV)’e de vasıtasız olarak ilahi
kelamı ile hitab etmiştir…
Şu Kur’an,
Allah’ın (CC) sağlam ve metin ipidir. O, aziz ve celil olan Allah (CC) ile
sizin aranızdadır. İzzet ve celal sahibi Allah (CC) onu Cebrail (AS)
vasıtasıyle Resulü Muhammed (SAV)’e indirmiştir. Cebrail (AS), ilahi kelam
Kur’anı Allah’tan (CC) nasıl aldıysa Muhammed (SAV)’e öylece ve ayniyle
bildirmiştir. Bunun inkarı ve böyle olmadığını iddia etmek mümkün değildir…
Allah’ım (CC)! Sen, hepimizi doğru yola şevket, hepimizin tevbesini kabul buyur. Hepimizi
günah yolundan döndür. Hepimize merhamet et!…
Anlatılır ki,
Halife Mu’tasım Billah —Allah (CC) rahmet eylesin— öleceği sıra şöyle der:
— Ahmed İbni Hanbel (RA) hakkında işlemiş olduğum fiilden ötürü izzet ve celal sahibi Allah’a (CC) tevbe
ediyorum. Maamafih, ben onun meselesi hususunda ısrarlı olmadım, kendisini o
fiile müstahak bulmadım. Halbuki benden başkası o meselede ısrarlı idi.
EY MİSKiN! Ey zavallı! Sana faydası olmayan hususlarda çene çalmaktan vazgeç. Mezheb
taassubunu bırak. Sana hem dünyada nen de ahirette faydası olacak şeylerle
meşgul ol. Yakında kendinle alakalı olacak şeylerin haberini alır, benim sözümü
hatırlarsın. Yakında, ta’n edenlerin yanında kendini görürsün. Hem de başın
miğfersiz olduğı halde. O zaman, yaralanmalardan başını ne,koruyacak!…
Kalbini dünya
tasasından arıt. Zira hiç şüphe yek ki, pek yakın da sen o dünyadan
alınacaksın. Kısa zamanda terketmek ve ayrılmak zorunda bulunduğun bu dünyada
zevkli - safalı hayat peşinde koşma. Eline ne geçerse ona razi ol, kanaat et.
Nebi (SAV) şöyle buyururlar:
— Asıl hayat, ahiret hayatıdır.
Uzun emellerini
kısalt. Sana dünyada zühd gerek. Hiç şüphesiz zühdün tamamı, emellerin
kısalması demektir. Kötü arkadaşlardan ayrıl. Onlarla arandaki sevgi ve dostluk
bağlarını kopar. Bu dostluk ve sevgi bağlarını, salih kişilerle kendi aranda
birer bağ haline getir. Kötü akran ve arkadaşları behemehal terket, kendinden
uzaklaştır. Buna karşılık, uzaklarda bulunmuş da olsalar, iyi akran ve
arkadaşlarla aranda bağ kur. Kendilerine sevgi ve muhabbet beslediğin kişilerle
senin aranda daima bir yakınlık peyda olur. O halde, kimlere sevgi ve muhabbet
beslediğine dikkat etmelisin. Acaba kendileriyle dostluk kurup sevgi ve
muhabbet beslediğin kişiler iyi ve hayırlı arkadaş ve akranlar mıdır, yoksa kötü
ve hayırsız kişiler midir?…
Allah (CC) dostlarından
birine sorulmuş:
— Yakınlık nedir?
Allah dostunun
cevabı şöyle olmuş:
— Sevgi - muhabbettir...
Kısmetinde
bulunanı da bulunmayanı da istemeyi bırak. Bulunanı da isteme, bulunmayanı da.
Zira, esasen kısmetinde var olanı istemen, lüzumsuz bir meşakkatten başka bir
şey değildir. Kısmetinde bulunmayanı istemen ise Allah’ın (CC) gazabına ve
yardımının kesilmesine sebep olan bir fiildir. İşte bunun içindir ki, Nebi (SAV)
şöyle buyurmuşlardır:
— Kişinin kendi kısmetinde bulunmayanı taleb etmesi, şanı yüce olan Allah’ın
(CC), kulunu cezalandıracağı fiiller cümlesidendir.
EY OĞUL! Allah’a (CC) ulaşma
yolunda yine izzet ve celal sahibi Allah’ın (CC) fiillerini delil edin. Nasıl
ki meydana gelmiş herhangi bir sanat eserinden bu eserin sanatkarına intikal
ediliyorsa, aynen bunun gibi, Allah’ın (CC) acib - garib ve muazzam bir sanatı
olan bu kainata bakmak suretiyle de yine Allah’a (CC) ulaşılabilir. Onun için, sen
ey mümin, eğer Allah’ın (CC) sanatı üzerinde tefekkür edersen oradan yine
Allah’a (CC) ulaşabilirsin. Sarsılmaz imana sahib arif bir müminin iki zahir
gözü vardır, iki de batın gözü. İki zahir gözü ile, izzet ve celal sahibi
Allah’ın (CC) yeryüzünde yaratmış olduklarını görür. İki batın gözü ile de yine
izzet ve celal sahibi Allah’ın (CC) göklerde yaratmış olduklarını müşahede eder…
İki zahir gözü ile,
Allah’ın (CC) yerde yaratmış olduklarını, iki batın gözü ile de göklerde
yaratmış olduklarını müşahede eden arif müminin, bundan sonra da kalbinden
perdeler kaldırılır. Böylece o, teşbihsiz ve keyfiyetsiz olarak Allah’ı (CC) görür.
Neticede, Allah’a (CC) yakın ve sevgili kullardan olur. Sevgiliden hiç bir şey
gizlenmiyeceğine göre, Allah’ın (CC) sevgili kullarından olan bu kişiden de
birçok esrar-ı İlahi gizlenmez…
Şurası iyi
bilinmelidir ki, perdeler ancak fani varlıklardan, nefsani - hevai - şeytanı,
arzularla duygulardan arınmış kalbler üzerinden kaldırılır. Fanilere bağlanan
ve nefsani - hevai - şeytanı arzu ve heveslerden arınmayan kalblerden ise
perdeler kalkmaz. Binaen’aleyh, bu durumdaki kalbler esrar-ı ilahiyi müşahede
edemezler. Kalb gözünün perdeleri kaldırılan kişinin eline yeryüzünün
hazinelerinin anahtarları tevdi edilir. Ne var ki, artık onun nazarında, moloz
taşları ile inci - zümrüt taşları arasında fark yoktur…
Aklını kullan.
Benim söylediklerim hakkında tefekkür et, düşün. Onları anlamağa çalış. Şurası
muhakkak ki, ben sözün özünü söylüyorum, hulasasını söylüyorum. Benim
sözlerimin ma’naları, gerek cevherleri ve gerekse batınları ile birer öğüttür,
birer nasihattir…
EY OĞUL! Allah’ı (CC) kullara
şikayet etmeye kalkışma. Kullara şikayetçi olma. Bil’akil, Allah’a (CC) şikayetçi
ol. Allah (CC), herşeye kaadirdir. O’ndan (CC) başkası ise, gerçekte hiç bir
şeye muktedir değildir…
İç sıkıntıları,
ma’ruz kalınan musibetleri, ma’nevi dertleri ve verilen sadakalarla yapılan iyilikleri
gizli tutmak da iyilik hazinelerindendir. Sadakayı sağ elinle ver, sol elinin
bundan haberdar olmaması için gayret et. Dünya denizinden sakın. Onda çok
kişiler boğulmuş, ancak pek az kişi kurtulabilmiştir. O, derin bir denizdir.
Her şeyi garkeder, kendinde boğar. Ancak, izzet ve celal sahibi Allah (CC),
kullarından dilediğini onun tasallutundan kurtarır. Tıpkı, kıyamet günü,
müminleri cehennemden kurtaracağı gibi. Zira, kıyamet günü bütün insanlar
cehennemin üzerinden geçeceklerdir. Allah (CC) da kullarından dilediğini ona
düşmekden kurtaracaktır. Nitekim İzzet ve celal sahibi Allah (CC) şöyle
buyurur:
— Sizden hiç biriniz müstesna olmamak üzere mutlaka oraya (cehenneme)
uğrayacakdır. Bu, Rabbının (CC) kati olarak üzerine aldığı bir karardır.
Aziz ve celil
olan Allah (CC), cehenneme hitaben buyurur ki:
— Ey ateş, serin ve selamet ol! Ta ki, bana
iman eden, amellerini sırf benim için ve ihlasla yapan, benim yolumda hayırlı
işlere rağbet eden ve benim rızamın dışındaki her fiil ve hareketten uzak duran
kullarım sağ-salim geçebilsin…
Şanı yüce olan
Allah (CC), mümin kullarının sağ - salim geçebilmesi için kıyamet günü cehenneme
işte bu sözleri söyler. Tıpkı, İbrahim aleyhisselam’ı yakmak için Nemrud’un
alevlendirdiği ateşe söylediği gibi…
Aziz ve Celil
olan Allah (CC) buyurur ki:
— Ey dünya denizi, ey su, ey dünya hayatı! Bu sevgili kulu garketme,
boğma!...
Böylece, bu İlahi
hitaba layık ve mazhar olan kul, çok insanları boğan dünya denizinden kurtulur
ve halinden kullara şikayet etmez bir hale gelir. Tıpkı Musa (AS) ile kavminin
kurtulması gibi. Allah (CC) dilediğine lütuf ve ihsanda bulunur. Ve, dilediğini
sayısız nimetlerle rızıklandırır…
Bütün hayırlar
Allah’ın (CC) elindedir, O’nun (CC) iradesiyle gerçekleşir. Bütün lutuflar,
bütün mahrumiyetler O’nun (CC) elindedir, O’nun (CC) iradesiyle gerçekleşir.
Zenginlik, fakirlik O’nun (CC) elindedir, O’nun (CC) iradesiyle gerçekleşir.
İzzet ve zillet de O’nun (CC) elindedir, O’nun (CC) iradesiyle gerçekleşir.
O’nun (CC) haricinde hiç bir kimse, kendiliğinden bir güce sahib değildir…
Akıllı kişi,
Allah’ın (CC) kapısına yapışan ve O’ndan (CC) başkasının kapısından yüz çeviren
kişidir.
Ey Allah’ın (CC)
yolunu arkasına atıp dünyevi işlere
itina gösteren kişi! Seni; insanları memnun
eden, fakat Allah’ı (CC) kendisine öfkelendiren birisi olarak görüyorum. Hep
dünyanı ma’mur etmeye çalışmakla ahiretini tahrib ediyorsun. Hiç şüphe yok ki,
yakında sen o dünyadan alınacaksın. Ölüm seni oradan ayıracak. Seni, yakalaması
pek elemli, pek şiddetli ve pek çeşitli olan zat yakalar ve oradan alır. Sürmekte
olduğun saltanatından seni azlederek alır. Bir anda herşeyini kaybeder, herşeyinden
ayrılırsın. Hastalıkla, zilletle, fakirlik - yoklukla,… alır. Üzerine; dehşetli
sıkıntıları, gamları, kederleri, korkuları,… musallat ederek alır. Halkın
dillerini, ellerini,… üzerine musallat ederek alır. Hatta bütün mahlukatını
üzerine musallat eder…
Uyan, ey uyuyan kişi!…
Allah’ım (CC)! Bizi
lutfunla ve Senin rızan için uyandır. Sırf Senin rızan için uyanmış olalım.
Amin!…
EY OĞUL! Dünyalık
toplarken, gece odun toplayan fakat eline ne geldiğini bilemeyen kişi gibi
olma. Eline geçen dünyalığın helal mi yoksa haram mı, meşru mu yoksa gayr-i
meşru mu oldurma dikkat et. Seni ben, yaptığın işlerde; ne ay ışığının ne de
herhangi bir ışığın bulunmadığı zifiri karanlık bir gecede, aynı zamanda
zehirli haşeratın da bol olduğu bir arazide odun toplayan kişiye benzetiyorum.
Bilirsin ki, böyle bir arazide, o zehirli haşerattan birinin seni sokup
öldürmesi pek muhtemeldir. Öyleyse, odunu gündüzleyin toplamalısın. Zira
gündüzleyin güneşin ışığı, zehirli haşeratın muhtemel zararlarından seni korur.
Bütün fiil ve hareketlerinde tevhid güneşi, şeriat güneşi ve takva güneşi ile
beraber ol. Zira hiç şüphe yok ki, bu güneş, heva ve hevesin, nefsin, şeytanın
ve mahlukata dayanmanın sebep olduğu şirkin tuzağına düşmekden seni alıkor.
Yine bu güneş, seni Allah (CC) yolunda ilerlerken aceleci olmaktan da alıkor…
Hayf sana! Aceleci olma! Zira acele eden hataya düşer, yahut hataya yaklaşır. Teenni
gösteren ise isabet eder, hedefine ulaşır. Yahut hedefine yaklaşır. Acele etmek
şeytandandır, şeytanın işidir. Teenni göstermek ise Rahman’dan (CC), yani
Allah’tandır (CC). Umumiyetle seni aceleciliğe sevkeden şey, dünyalık toplama
hırsıdır. Rızık ve dünyalık hususunda kanaatkar ol. Zira hiç şüphe yok ki,
kanaat tükenmez bir hazinedir. Kısmetinde olmayan ve asla eline gelmeyen şeyi
nasıl taleb eder, istersin? Kısmetinde olmayan şeyi istemekten nefsini meneyle.
Sadece kısmetindekine ve eline geçene razi ol. Kısmetinde olmayandan geri dur.
Helal ve meşru olandan ayrılma. Kısmetinde olmayanı istememeğe devam et. Ta ki,
arif-i billah olasın, İzzet ve Celal sahibi Allah’ı (CC) tanıyasın. İşte o
zaman zengin olur, Allah’tan (CC) başka hiç bir şeye muhtaçlık duymazsın,
O’ndan (CC) başka her şeyden müstağni olursun. Kalbin mutmain olur, sükunete
kavuşur. Özün saflaşır, berraklaşır, menfi ve zararlı duygu, temayül ve
ihtiraslardan arınır. Sana İzzet ve Celal sahibi Rabbını (CC) öğretir. Böylece;
dış gözünde dünya, kalb gözünde ahıret, sır - öz gözünde Allah’tan (CC) başkası,…
değersiz hallere düşer. Senin nazarında, İzzet ve Celal sahibi Allah’tan (CC) başka
hiç bir şeyin büyüklüğü kalmaz. İşte bu hale geldiğin zaman, bütün mahlukatın
gözünde büyür, kendisine ta’zim edilen bir kişi durumuna gelirsin!…
EY OĞUL! Eğer önünde
kapalı hiç bir kapı kalmamasını istersen İzzet ve Celal sahibi Allah’tan (CC) kork.
Zira hiç şüphe yok ki, Allah (CC) korkusu her kapının anahtarıdır, her kapıyı
açar. Nitekim şanı yüce olan Allah (CC) şöyle buyurur:
— …Kim Allah’tan (CC) korkarsa, Allah (CC) ona bir çıkış yolu ihsan eder ve
onu hiç hatırından geçirmediği bir cihetten de rızıklandırır…
Nefsin, aile
efradın, malın,… hususunda Allah (CC) ile çekişme. Allah’ın (CC) bu
hususlardaki hükmüne karcı gelmeye ve onları değiştirmesini istemeğe kalkışma.
Allah’ın (CC) bu hususlardaki hükmünü değiştirmesini adeta O’na (CC) emretmekten
utanç duymuyor ve sıkılmıyor musun? Sen O’ndan (CC) daha hakim, daha bilgili ve
daha merhametlimisin ki, O’na (CC) emretmeye kalkışıyorsun? Halbuki sen de,
bütün diğer mahlukat da hepiniz O’nun (CC) kullarısınız. O (CC), seni de onları
da yaratan ve idare edendiv. Eğer hem dünyada hem de ahırette O’nun (CC) beraberliğini
istiyorsan sükunet içinde bulunmalı,
sükut etmeli ve dilsiz olmalısın.
Allah (CC) dostları,
O’nun (CC) huzurunda gayet edepli dururlar. Kalblerine Allah’tan (CC) sarih bir
müsaade gelmedikçe ne herhangi bir harekette bulunurlar, ne de bir adım
atarlar, öyle ki, kendilerinin kalbine Allah’ın (CC) bu sarih ve açık izni
gelmedikçe yenmesi mubah olan şeylerden yemezler, giymezler, nikahlanmazlar,
hiç bir şeyde herhangi bir tasarrufta bulunmazlar. Onlar, hep İzzet ve Celal
sahibi Allah (CC) ile kaaimdirler, O’nunla (CC) beraberdirler. Hep, gözleri ve
gönülleri istediği an istediği yöne döndüren Allah (CC) ile kaaimdirler,
O’nunla (CC) beraberdirler. Onlar; dünyada kalben, ahırette de bedenen Allah’a
(CC) kavuşmadıkça sükunete eremezler, Rabbleri ile karar kılamazlar…
— Allah’ım (CC)! Dünyada da ahırette de vuslatını bize nasib eyle. Sana yakın
olmanın ve Seni görmenin zevkini bize tattır. Bizi yalnız Senin yoluna razi
olup Senden başkasından geçenlerden eyle!
— Ve, bize dünyada iyilik ver, ahırette de iyilik ver. Bizi cehennem
ateşinden koru!…
www.GAVSULAZAM.de
|