Hz. Pir Abdulkadir-i Geylani
(ksa) Hz.leri anlatıyor: “Küçük idim, Arefe günü çift sürmek için tarlaya
gittim. Bir öküzün kuyruğundan tutup arkasından gidiyordum. Hayvan dile
gelerek: ‘Ey güzel çocuk! Sen böyle işler için (çift sürmek için) yaratılmadın.
Esas vazifene dön.’ dedi. Korktum geri döndüm. Evin yolunu tuttum. Evimizin
damına çıktım. Gözüme Hacılar gözüktü. Arafatta vakfeye durmuşlardı. Anneme gidip:
‘Ey gözüm nuru annemf! Beni Allah-ü Teala Hz.leri'nin yolunda çalışmaya bırak.
İzin ver, Bağdat'a gidip ilim öğreneyim. Salih zatları ve evliyaları ziyaret
edeyim.’ dedim. Annemin gözleri hayretle açıldı, sebebini sordu. Gördüklerimi
anlattım. Ağladı, kalkıp babamdan miras kalan seksen altının kırkını kardeşime
ayırdı. Yarısını bana verip koltuğumun altına, kaftanıma belli olmayacak
şekilde dikti ve: ‘Ey Hayat ağacımın tek çiçeği! Haydi sefere çık ve kemal
yolunda ilerle! Her iş ve her harekette doğruluktan ayrılma!’ deyip benden söz
aldı. ‘Haydi Allah (CC) rızası için senden ayrılıyorum. Allah (cc) Hz.leri
selamet versin. Oğlum, kıyamete kadar da belki yüzünü bir daha göremem. Tekrar
ediyorum, eğer Yüce Allah (CC) Hz.leri'ni ve beni hoşnut etmek istersen,
doğruluk üzere ol. Bir nefes olsun yalan söyleme. Allah (cc) Hz.leri doğrularla
beraberdir.’, buyurdu. ‘Söz ey benim biricik canım annem.’ dedi ve sarılıp
annesinin mübarek ellerini öptü öptü, ondan helallik aldı. Her ikisinin de gözleri
bulut gibi yaş döküyordu.”
Nur yumağı çocuk küçük bir
kafile ile Bağdat'a gitmek üzere yola düştü. Hemedanı geçince birden bire
silahlı altmış atlı eşkıya çıkageldi. Kafilenin önünü kesip soydular.
Eşkıyalardan biri gelip: “Ey fakir çocuk!” dedi. “Senin de üzerinde bir
şeycikler var mı?” Nur yumağı Abdulkadir-i Geylani (KSA) Hz.leri: “Var!” dedi. “Kırk
altınım var.” Eşkıya güldü. “Git oradan fakir çocuk.” dedi, onu bırakıp gitti.
Bir başkası geldi sordu. “Nerededir?” dedi. “Koltuğumun altındadır.” dedi. Alay
ediyor zannederek “Reisimizin yanına yürü” deyip çete reisinin yanına
götürdüler. Azılı eşkıya sordu: “Ey çocuk. Kırk altınım var demişsin. Doğru mu
bu?” Gavs cevaben: “Evet.” dedi. Eşkiya
başı “Nerede?” diye sorusunu tekrarlayınca: “Elbisemin altında dikili.” diye yanıt
aldı. O anda elbiseyi hemen kesip baktılar. Gerçekten kırk altını buldular.
Eşkıya reisi hayrete düşüp: “Çocuk. Neden söyledin?” diye sordu. Eşkiya başının
aldığı yanıt çok enteresan: “Anneme ne olursa olsun doğruluktan
ayrılmayacağıma, yalan söylemeyeceğime söz verdim. İhanet edemem.” Eşkıya
reisinin birden gözleri pınar oldu ve haykırdı: “Bu çocuk annesine verdiği ahde
bu kadar vefa gösteriyor, ben bunca senedir beni yaratıp yetiştiren Rabbime
ihanet ediyorum. Tövbe edip eşkıyalığı bırakıyorum” dedi. “Bu çocuk benim
kurtarıcım oldu.” Eşkıya reisinin gözyaşı ile tevbe etmesi diğer şakileri de
etkiledi. “Ey reisimiz! Şimdiye kadar yol kesmede, eşkıyalıkta başımız idin,
şimdi de tevbe etmede ve iyiliğe dönmede reisimiz ol” dediler. Reis: “O halde
kervandan aldıklarınızı geri verin.” Kalbleri yosun tutmuş altmış civarında
eşkıya Hz. Pir Abdulkadir-i Geylani (KSA) Hz.leri'nin dizinin dibinde tevbe
ettiler. Pir Abdulkadir-i Geylani (KSA) Hz.leri Bağdat'a gittiğinde onsekiz
yaşında idi. Orada bulunan meşhur alimlerden ilim öğrendi.
..........................................
Pir Abdulkadir-i Geylani (KSA)
Hz.leri ders ve vaazına başladı ve medresesinde otuz üç sene talebe ve
dervişlere ders verdi. Allame İbn-i Neccar Cübbai, Hz. Pir’in (KSA) şöyle
buyurduğunu bildirmiştir: “Bütün amelleri inceledim, yemek yedirmek ve güzel
ahlaktan daha iyi bir şey bulamadım. Bütün dünya bana verilse, hiçbir aç ve
fakir bırakmam, hepsini doyururum. Şu anda bana bin altın verilse, bir gece
bile bekletmeden tasadduk ederim.”
..........................................
Pir Gavsul Azam Abdulkadir-i
Geylani (KSA) Hz.leri’nin her gün gizli ve açık çeşitli kerametleri görülürdü.
“Harikulade ve keramet, ancak bir hayır ve hikmet için gösterilir. Kerametini
gizlemeyen dünyaya düşkündür.” “Bana mürid olan, yahut evladımdan ve
halifelerimden hilafet alıp, keramet derecesine ulaşıp, maksatsız keramet izhar
edenin yüzü iki dünyada kara olur.” buyururdu.
..........................................
Müerric bin Benhan şöyle
anlatmıştır: “İlimdeki şöhreti, keşf ve kerameti her tarafa yayıldı, sonra yüz
kişilik bir grup alim, onu imtihan etmek ve tecrübe etmek istemişlerdi. Her
biri ayrı ayrı sual hazırlayıp sormak üzere Pir Abdülkadir-i Geylani (KSA)
Hz.leri’nin huzuruna gelince, Pir Abdülkadir-i Geylani (KSA) Hz.leri öyle bir
galeyana geldi ki, göğsünden nurdan şimşekler ve kılıç gibi
göğsünden nurlar saçılmaya başladı.
Sual sormaya gelenler hayret ve
ızdırap içerisinde feryat etmeye başladılar. Sonra Pir Abdülkadir-i Geylani
(KSA) Hz.leri sual sormaya hazırlananların her birinin göğsüne basarak, ‘Senin
sualin şudur cevabı da şudur.’ buyurarak hepsinin suallerini cevaplandırdı.
Daha sonra ben o alimlerin her birine: ‘Bu hadisede size neler oldu?’ dedim. ‘O
anda bildiğimiz her şeyi unutmuştuk. Göğsümüze Pir Abdülkadir-i Geylani (KSA)
Hz.leri basınca hatırladık. Bilmediğimiz birçok şeyi de öğrendik.’ dediler.”
..........................................
Pir Abdulkadir-i Geylani (KSA)
Hz.leri ilimde çok yüksek derecede idi. İmam-ı Rabbani (RA) Hz.leri buyuruyor
ki: “Abdulkadir-i Geylani (KSA) Hz.leri, Velayet-i Muhammediyye’nin son
noktasına ulaşmıştır. Bu ümmette en çok keramet ondan görülmüştür. Bir gün
Hızır'ın (AS) hutbe okurken kapının önünden geçmekte olduğunu görmüş ve: ‘Ey
İsrail oğlu! Gel de Hz. Muhammed'in (SAV) mübarek sözlerini dinle.’
buyurmuştur.”
..........................................
Pir (KSA) Hz.leri buyurdu ki:
“Yirmibeş sene sahralarda dolaşıp yerden biten otları yemeden, derelerdeki
sulardan içmeden ve bir yıl veya daha fazla susuz durmadan, insanlar içinde
oturup, onları irşada başlamadım. Ben sahralarda dolaşırken “Ol!” sözü ile
ihsan olundum. Ondan sonra çok yiyecek maddeleri buldum, istediğimi yerdim.
Kuma tuzlu su dökerdim, tatlı su olurdu, içerdim. Dağdan bir parça koparınca
elimde helva olurdu. Sonra Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne karşı edebi gözeterek
bunları terkettim.” Maşukluk makamında, gök kubbe altında, Gavs-ül A'zam (KSA)
Hz.leri gibi bir kimse gelmemiştir ve gelmez.
..........................................
Şeyh Ebu Midyen Mağribi (RA)
Hz.leri buyurdu ki: “Hızır'a (AS) rastladım. Asrımızdaki doğu ve batıda bulunan
meşayihi sordum. Cevabında: ‘O (KSA) sıddıkların, İmam-ı Ariflerin hücceti,
Marifetin ruhudur. Evliya arasında şanı büyüktür.’ buyurdu.
..........................................
İmam-ı Hasen-i Askeri (RA)
Hz.leri, seccadesini yarenlerinden birine emanet bırakıp, Gavsul Azam (KSA)
Hz.leri’ne ulaştırmasını vasiyyet etti. Onu muhafaza edip ömrünün sonunda,
güvenilir birine emanet edip, aynı vasiyyeti yapmasını böylece elden ele, Hicri
beşinci asrın ortalarında, Seyyid Abdulkadir-i Geylani (KSA) Hz.leri İsmi ile
meşhur Gavsul Azam (KSA) Hz.leri zuhur edince, O’na (KSA) verilmesini ve
kendisinden O’na (KSA) selam söylemesini tavsiye etti.
..........................................
Gavsul Azam (KSA) Hz.leri, Medine-i
Münevvere’den Bağdadi Darüsselam’a gelirken, yolda hırsızlardan birine
rastladı. Gavsul Azam (KSA) Hz.leri ona: “Sen kimsin?” buyurdu. Hırsız: “Ben
çölde yaşayanlardanım.” dedi. Gavsul Azam (KSA) Hz.leri ona, isminin masiyet
“günah” mürekkebi ile yazılmış olduğunu açıkladı. Hırsızın kalbinden: “Bu
heybet ve azamet sahibi kişinin Gavsul Azam (KSA) Hz.leri olması muhtemeldir.”
düşüncesi geçti. Hırsızın kalbinden geçeni hırsıza söyledi ve: “Evet ben
Abdulkadir’im.” buyurdu. Hırsız, derhal düşüp mübarek ayaklarına kapandı ve
dilinden: “Ey Seyyid Abdulkadir (KSA). Allah (CC) için bana bir ihsanda bulun.”
sözleri çıktı. Gavsul Azam (KSA) Hz.leri, haline acıdı ve kalbinin düzeltilmesi
için Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne dua etti. Hitab geldi: “Ey Gavsul Azam, hırsızı
doğru yola götür. Onu sevgililer hidayetine irşad eyle. Onu kutublardan biri
eyle.” Hırsız, eşsiz teveccühleri ile kutublardan oldu.
..........................................
Gavsul Azam (KSA) Hz.leri leri
bir gün İmam-ı Ahmed bin Hanbel’in kabrini ziyaret etti. Yanında evliyadan bir
cemaat da vardı. Kabrin başında okudular. İmam-ı Ahmed bin Hanbel (KSA) Hz.leri
kabirden çıktı, elinde gömlek vardı. Gömleği verdi ve birbirlerinin boynuna
sarıldılar. Sonra İmam-ı Ahmed: “Ey Seyyid Abdulkadir (KSA)! Fıkıh, Tasavvuf
(Tarikat) helalin, haramın ilmi sana muhtaçtır.” buyurdu.
..........................................
Abdulkadir-i Geylani (KSA)
Hz.leri buyurdu ki: “Hicri 521 senesi Şevval ayının 16 olan Salı günü öğleden
önce, Resulüllah'ı (SAV) rüyamda gördüm. ‘Ey oğlum, niçin konuş muyorsun?’
buyurdu. ‘Babacığım ben yabancıyım, Bağdat fasihlerinin yanında nasıl
konuşurum?’ dedim. Ağzını aç buyurdu. Ağzımı açtım. Yedi defa mübarek ağzının
suyundan ağzıma saçtı ve: ‘İnsanlara konuş, onları güzel hikmet ve vaazlar ile
Rabbinin yoluna çağır.’ buyurdu. Öğle namazını kıldım. Yanımda kalabalık
insanlar gördüm. Nutkum tutuldu. İmam-ı Ali bin Ebu Talib (KV) Hz.leri’ni
lerini gördüm. Mecliste benim karşımda ayakta duruyor ve bana: “Ey oğlum niçin
konuşmuyorsun?’ diyordu. ‘Babacığım, nutkum tutuldu, konuşamıyorum.’ dedim.
‘Ağzını aç.’ buyurdu. Açtım. Ağzımın içine mübarek ağzının suyundan altı defa
saçtı. ‘Niçin yediye tamamlamadınız?’ dedim. ‘Resulüllah'a (SAV) karşı olan
edebimden.’ buyurdu. Ve gözden kayboldu. Bundan sonra en fasih bir dille
konuşmaya başladım.”
..........................................
Gavsul Azam (KSA) Hz.leri bir
mahalleden geçerken bir müslümanla bir hıristiyanın münakaşa ettiklerini gördü.
Sebebini sordu. Müslüman: “Bu hıristiyan, ‘Bizim peygamberimiz sizin
peygamberinizden üstündür.’ diyor, ben ise bizim peygamberimizin üstün olduğunu
söylüyorum.” dedi. Gavsul Azam (KSA) Hz.leri hıristiyana: “İsa (AS)'ın, Hz.
Muhammed (SAV) Efendimiz’den üstün olduğunu hangi delille isbat ediyorsun?” buyurdu.
Hıristiyan: “Bizim peygamberimiz
ölüyü diriltirdi.” dedi.
Gavsul Azam (KSA) Hz.leri: “Ben
peygamber değilim, sadece peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV)'a uyan bir
müslümanım. Eğer ölüyü diriltirsem, peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (SAV)'e
inanır mısın?” buyurdu. Hıristiyan: “İnanırım.” dedi. Gavsul Azam (KSA)
Hz.leri: “Bana harab olmuş, eski bir kabir göster ve peygamberimizin
üstünlüğünü gör.” buyurdu. Eski bir kabir gösterdi. Gavsul Azam (KSA) Hz.leri
hıristiyana: “Sizin peygamberiniz ölüyü diriltmek istediği zaman hangi sözleri
söylerdi?” buyurdu. Hıristiyan: “Kum Bi İznillah- Allah'ın izni ile kalk, diril
derdi.” dedi. Gavsul Azam (KSA) Hz.leri leri ona: “Bu gösterdiğin kabirde yatan
kişi, dünyada şarkıcı idi. İstersen onu şarkı söyler halde dirilteyim.”
buyurdu. Hıristiyan: “Peki, öyle olsun.” dedi. Gavsul Azam (KSA) Hz.leri kabre
döndü ve: “Allah'ın (CC) izni ile kalk.” buyurdu. Kabir açıldı ve ölü şarkı
söyler halde kalktı. Hıristiyan bu kerameti görünce, Peygamberimizin (SAV)
üstünlüğünü ikrar edip, Gavsul Azam (KSA) Hz.leri’nin elinde müslüman oldu.
..........................................
Mısır’da bir tüccar vardı.
Gavsul Azam (KSA) Hz.leri hakkında kuvvetli itikad, halis ihlas sahibi idi.
Kalbinde, vasıtasız olarak, O’nun şerefli yolunda, sülük etme arzusu vardı.
Yani Gavsul Azam (KSA) Hz.leri’nin huzuruna gidip, bizzat onun elinde,
tarikatine girmek arzusundaydı. Çeşitli engeller sebebiyle kırk sene içinde bu
niyet ve arzusuna kavuşamadı. Sonra yola çıkıp Bağdat’a vardı. Gavsul Azam (KSA)
Hz.leri’nin ahirete intikal ettiğini işitti. Muradına kavuşamamaktan ötürü
canına kıymak istedi. Kabrini ziyarete geldi. Ziyaret edebini takındı. Gavsul
Azam (KSA) Hz.leri kabrinden çıkıp, elini tuttu. Tevbe ettirdi ve onu
dervişliğe kabul etti. Bu zatla üç yüz kişi irşad şerefine kavuştu ve Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri’ne vasıl oldular. İslam alimleri bu şekilde olan intisabın
Sahih ve Sadık olduğunu söylemişlerdir.
..........................................
Pir Abdulkadir-i Geylani (KSA)
Hz.leri bir defa Medine-i Münevvere’ye geldi. Resulüllah'ın (SAV) kabrini kırk
gün ziyaret edip, ayakta durdu ve ellerini göğsünün üzerine koyup şu iki
beyitle münacaat etti: “Günahlarım denizin dalgalarından da çok, yüce dağlara
benzer. Hatta daha da büyük. Velakin affedici kerimin huzurunda, sinek kanadı
kadar, hatta daha da küçük.” Bir başka zaman da gelip, Hücrei Şerife’nin
yakınında bir dörtlük daha okudu. “Resulüllah'ın (SAV) mübarek eli göründü.
Müsafeha etti, öpüp başına koydu.
..........................................
Bir kadın çocuğunu Pir
Abdulkadir-i Geylani (KSA) Hz.leri’ getirip: “Oğlumun kalbini size tutulmuş
gördüm. Bana hizmetinden onu azad edip, size getirdim.” dedi. Hz. Pir (KSA) bu
genci yanına aldı, ona mücahede ile emretti. Tarikatta ,Süluke başlattı. Bu
şekilde devam ederken, bir gün annesi çıkageldi. Oğlunu az yemek ve az uyumak
sebebiyle, zayıf ve sararmış, arpa ekmeği yer halde buldu. Bu hal ona dokundu.
Çocuğunu bırakıp Hz. Pir’in (KSA) yanına girdi. Hz. Pir (KSA) oturmuş tavuk
yiyordu. Kadın Hz. Pir’e (KSA): “Efendim, siz burada tavuk yersiniz, benim
oğlum ise arpa ekmeği yer.” diye hayıflandı. Hz. Pir (KSA) bunu duyunca elini
tavuk kemiklerinin üzerine koyup: “Kum bi iznillah (Allah-ü Teala Hz.leri’nin
izni ile kalk, diril).” buyurdu. Tavuk hemen dirildi. Hz. Pir (KSA) kadına
hitaben: “Senin oğlun böyle olduğu zaman, dilediğini yesin.” buyurdu.
..........................................
Ramazan-ı Şerif’te bir gün
ayrı ayrı yetmiş kişi, birbirinden habersiz, Hz. Pir’i (KSA) iftara davet etti.
Hz. Pir (KSA) yetmiş dervişinin davetini kabul etti. Aynı anda yani aynı gecede
davet edenlerin evlerinde iftarda bulundu. Bu haber hafsalaya sığmaz keramet
bir anda Bağdat’a yayıldı. Huzurunda hizmet eden hizmetçilerden biri: “Hz. Pir
(KSA) o akşam tekkesinden çıkmadığı, iftarı burada yaptığı halde o kimselerin
evlerine girip, onlarla iftar etmesi ve bu yemeğin aynı anda olması nasıl
olur?” diye düşündüğü zaman, Hz. Pir (KSA) o hizmetçisine dönerek: “Onlar doğru
söylüyorlar, her birinin davetinde bulundum, ayrı ayrı fakat aynı zamanda
herbirinin evlerinde iftar ettim, yemek yedim.” buyurdu.
..........................................
Gavsul Azam (KSA) Hz.leri bir
gün vaaz ederken minberden birden süratle en son basamağa indi. Ayakta elini
ellerinin üstüne koyarak, mütevazı bir şekilde durdu. Sonra minbere çıktı. Daha
sonra bu durumu kendisinden soranlara: “Ceddim Resulüllah'ı (SAV) gördüm. Geldi
minber önünde durdu. Haya edip son basamağa indim, kalkıp gitmeye başlayınca
bana yerime oturmamı ve insanlara vaaz etmemi emretti.” dedi.
..........................................
Hz. Pir (KSA) daha genç iken
Şeyh Hammad (RA) Hz.leri’ne geldi. Şeyh Hammad (RA) Hz.leri ayağa kalktı, onu
karşıladı. “Merhaba metin dağ, sarsılmaz tepe.” deyip, onu yanına oturttu ve biraz
konuştuktan sonra: “Sen asrındaki ariflerin seyyidi, efendisisin.” buyurdu.
..........................................
Pir Abdulkadir-i Geylani (KSA)
Hz.leri bir Cuma günü vaaz ediyordu. Cemaat ise, dilinden saçılan marifet ve
sırlarla dolu kıymetli sözleri can kulağı ile dinliyorlardı. Cemaat arasında
yirmiden çok fazla Evliya ve zatlar vardı. Bir ara: “Benim ayağım, bütün
Evliyanın boyunları üzerindedir.” buyurdu. Orada bulunan evliyaların hepsi Pir
Abdulkadir-i Geylani (KSA) Hz.leri’nin ayağını tutup, kendi boyunları üzerine
koydular. Hatta orada bulunmayan evliya zatlar da Hz. Pir’in (KSA) böyle
buyurduğundan haberdar olup, onu tasdik ederek boyunlarını eğmişlerdir. Çünkü
Hz. Pir (KSA) Abdulkadir-i Geylani Efendimizin çağında, bu gibi olgunluk sıfatlarını kendisinde cem eden,
kendisine eş bir veli bulunmuyordu. Bundan dolayıdır ki, O (KSA) bu
saygıyı hak etmiş ve hemen her veli tarafından üstünlüğü kabul edilmiştir.
..........................................
Hz. Pir Abdulkadir-i Geylani
(KSA) Hz.leri’nin oğlu Şeyh Musa (RA) Hz.leri babasından naklen anlatıyor:
“Karada bazı seyahatlarımı yapmaya çıkmıştım, fena halde susamıştım. Fakat
etrafta su denilen bir şey yoktu. Biraz sonra, semada bir bulut belirdi. Beni
güneşten korumaya başladığı gibi, üzerime çığa benzeyen bir şey yağdırdı. Ondan
kana kana içtim, derken bir nur belirdi. O nurun canibinden çağırıldım. ‘Ey
Abdulkadir! Sen senin Rabbinim. Sana haram olan şeyleri mubah kıldım, senden
başkasına yasak ettiğim şeyleri sana helal kıldım.’ dedi. Gavsul Azam (KSA) Hz.leri:
‘Ben Allah (CC) Hz.leri’nin huzurundan kovulmuş olan şeytandan Allah'a (CC)
sığınırım. Sus ey lain.’ diye bağırınca baktım ki, o nur karanlık, o surat da
duman oluverdi. Aynı ses bana hitab etti: ‘Ey Abdulkadir! Sen, ilminin
sayesinde Rabbinin hükmü ile, çeşitli oyunuma gelmeyerek kurtuldun. Halbuki ben
bu gibi ahvalde ehli tarikten yetmiş kişiyi yoldan çıkarmışımdır.’ dedi.” Hz.
Pir’e (KSA) sordular: “Onun şeytan olduğunu nasıl anladın?” O da (KSA) cevaben
buyurdu: “ ‘Sana haram olan şeyleri helal ettim.’ sözünden... Çünkü Allah (CC)
Hz.Ieri hiçbir zaman böyle çirkin tekliflerde bulunmaz ve benim Rabbim (CC) tek
cihetten değil, bütün cihetlerden hitab eder.”
..........................................
Pir Gavsul Azam (KSA)
Hz.leri’ne birisi şöyle dedi: “Benim çocukluk anımdan şimdiye kadar devam eden
bir virdim var. Hala da aynı işi yaparım. Vaktimin bir anında geçer, İbadet
ederim.” Hz. Pir (KSA) cevap verdi: “İş bununla olmaz. Ezel gözünün işaret
vermesi gerek. Senin için bu işaret bir gerçek erin (evliyanın) nazarı
olmalı... O nazar, seni Hakk’a (CC) vardırır.”
..........................................
Hz. Pir (KSA) her gün bin
rekat namaz kılar, her farz namazından sonra hatime devam ederdi.
..........................................
Asrının meşhur alimlerinden
Şeyh Musa Zevli (RA) Hz.leri, oğlu ile birlikte Hacca giderken Bağdat’a
uğramıştı. Pir Abdulkadir-i Geylani (KSA) Hz.leri’ne öyle bir hürmet ve saygı
gösterdi ki, o zamana kadar hiç kimseye böyle yapmamıştı. Oğlu bu halinin
sebebini sorunca: “Şeyh Abdulkadir (KSA) bizim zamanımızdaki insanların
hayırlısıdır. O evliyanın ve ariflerin efendisidir. Huzurunda, meleklerin bile
edeble durduğu bir zattır. Elbette hürmet göstermemiz lazımdır.” buyurdu.
..........................................
Ebu Sa'id Kilevi (RA) Hz.leri
şöyle anlatmıştır: “Ben, Abdulkadir-i Geylani (KSA) Hz.leri’nin meclisinde
iken, Resulüllah'ı (SAV) ve enbiyayı kiramı gördüm. Melekler O’nun meclisine
gelmek için bölük bölük gök yüzünden inerlerdi. Bir defasında da Hızır'ı (AS)
görmüştüm. ‘Her kim dünyada felah bulmak ve saadete kavuşmak isterse, Şeyh
Abdulkadir-i Geylani (KSA) Hz.leri’nin meclisine devam etsin.’ buyurmuştu.”
..........................................
Şeyh Abdullahi Belhi (RA)
Hz.leri, Kutbül İbad Gavsul bilad Hace Behaeddin Muhammed (RA) Hz.leri’ni
anlatırken diyor ki: “Hace-i Behaeddin Muhammed Sermest’ten (RA) duydum, O da
Buhara’da yaşayan Kamil Meşayihten duydu. Onlar şöyle anlatırlardı: ‘Gavsul
Azam (KSA) Hz.leri bir gün bir cemaatle terasta durup, Buhara tarafına dönmüş,
güzel bir koku almış ve ‘Benim vefatımdan 157 sene sonra, Muhammed-i Meşreb
birisi dünyaya gelir, ismi Behaeddin Muhammed'dir. Bizim Nakşımızı
işleyeceğinden Nakşibendi'dir. Bana mahsus nimetlere kavuşur.’ buyurdu.” Bu
hadiseden 157 sene sonra Hz. Pir’in söyledikleri gerçeklerin hepsi zuhur etti.
Evliyanın büyüklerinden ve Mürşid-i Kamillerin en meşhurlarından olan bu zat,
Muhammed Behaeddin-i Buhari ,Pir Gavsul Azam (KSA) Hz.leri’nin kendine : “Bizim
Nakşımızı işle!” buyurduğundan bir Nakşibend adını almış ve Hz. Pir’i (KSA) hayatı
boyunca çok övmüştür.
..........................................
Hz. Pir Abdululkadir-i Geylani
(KSA) Hz.leri bir müddet vaaz ve derslere devam etti. Ders ve vaaz etmeyi
bırakıp inzivaya çekildi. Yalnızlığı tercih etti, sahralara çıktı. Bağdat’ın
Kerh harabelerinde yaşamaya başladı. Bütün vaktini İbadet, Riyazat ve mücahede
ile geçirmeye başladı. Buyurdu ki: “Yirmibeş yıl kadar yalnız başıma sahralarda
dolaştım. Kırk sene, yatsı namazından sonra, sabaha kadar Kur'an-ı Kerim
okudum. Bir gece nefsim uyumak istemişti fakat, nefsimin bu isteğine itibar
etmedim. ‘İlahi sen yedirmeyince yemeyeceğim ve içilmeyince içmeyeceğim.’ dedim
ve kırk gün kırk gece oruç tuttum. Kırkıncı günü hücreme esrarlı bir adam girdi
ve tek kelime söylemeden bir kenara yiyecek ve içecek cinsinden bir şeyler
bırakıp gitti. Ben bırakılanları yemedim fakat nefsimin dileği karşısında elim
ayağım titredi. Açlığın susuzluğun dehşetinden yemin ettim. ‘Nefsimi kudret
elinde tutan Allah (CC) Hz.leri’ne yemin olsun ki, ahdimden geri dönmeyeceğim.’
İşte o demde ta canımdan bir ses yükseldi ve avaz avaz haykırdı. ‘Açlık...
Açlık...’ Bir an sonra kapı aralandı ve kapıda zamanın tasavvuf büyüklerinden
Ebu Said Al Mübarek (Mahzumi) (RA) Hz.leri: ‘Bu ne hal Ey Abdulkadir? İçinden
kopan feryadı duydum ve koştum. Bu ses nedir?’ diye sordu. ‘Bu nefsimin
ızdırabıdır. Ruhum rahat ediyor. Rabbimi murakabededir.’ dedim. Ebu Said Al
Mübarek (Mahzumi) (RA) Hz.leri: ‘Bizim eve buyur.’ dedi. ‘Nefsime buradan
ayrılmayacağım.’ dedim. O sırada Hızır (AS) geldi. ‘Kalk.’ dedi. Ebu Said
Hz.leri’nin huzuruna git.’ dedi. Kalkıp gittim.
Ebu Said (RA) Hz.leri: ‘Ey
Abdulkadir (KSA)! Benim dediğim kafi gelmedi de Hızır’ın (AS) söylemesini mi
bekledin?’ dedi. Beni içeri aldı. Hazırladığı yemeği, lokma lokma bir çocuğa
yemek yedirir gibi ağzıma vererek doyurdu ve sonra da mana yurdunun hırkasını
giydirdi.”
www.GAVSULAZAM.de
|