|
Ey
yalancılar!
Rabbini (CC) istemede sâdık olmanın en başta gelen şartı, ister gizli, isterse
açık olsun mâsivâya buğzetmektir. Mâsivânın zâhiri, dünyâ ve dünyevî arzular,
dünyânın kulları ve ellerindekiler ve halkın övgüsü ve yergisidir. Mâsivânın
gizlisi ise cennet ve içindeki nîmetlerdir. İşte bu düşünceyi gerçekleştiren,
bu düşünceye ulaşan kişinin irâdesi düzelmiştir. Kalbi Rabbine (CC) yakınlaşmıştır.
O’nun (CC) yanında oturmuş, O’na (CC) konuk olmuştur. O zaman dünyâ da, âhiret
de kişinin sofrasına gelir. Dünyâ süsü ile, âhiret ihtişâmı ile gelir. İki
hizmetçi olurlar. Ama onların sofrası nefis içindir, kalp için değil. Dünyâ ve
âhiret yemekleri nefis içindir. Kurbiyet yemeği ise kalp içindir. Benim
kendisine dâvet ettiğim şey Allah-ü Teâlâ’nın (CC) irâdesidir, sizin dâvet
ettiğiniz şeyler değil.
Ey
münâfıklar! Akıllı
kişi işlerin başlangıcına değil, sonucuna bakar. Akıllı kişi, sûfîlerin
câriyeleri olan dünyâ ve âhiretten yüzçeviren, onları deneyen, onların
sözlerini işiten kimsedir. Akıllı kişi, dünyâyı ve sıfatlarını nefsi için
dinler ve ondan uygun olanını satın alır; fânî olduğu için ona karşı zâhid
olur. Âhiretten de, mahluk ve muhdes (sonradan olma) olduğu için, Rabbinden (CC)
kendisini perdelediği için, bağlayıcı ve Rabbin dışında rağbet edilen bir şey
olduğu için yüzçevirir.
Dünyâ akıllı kişiye şöyle der: “Bana tâlip olma,
benimle evlenme çünkü ben bir evden diğer bir eve, bir mülkten diğer bir mülke
sürekli el değiştiririm. Ben evlendiğim kimseyi öldürürüm. Malını mülkünü
elinden alırım. Benden sakın; ben öldürücü bir zevk veririm. Ahitli olduğum
kimsenin ahdine vefâ göstermem.” Âhiret ise ona şöyle der: “Alış-veriş sevinci
üzerine Allah-ü Teâlâ (CC) şöyle buyurmuştur: “Allah, (CC) mü’minlerden
canlarını cennet karşılığında satın aldı.”[1]
Ben senin yüzünde kurbiyet sevinci görüyorum, ama sen yine de beni satın
alıyorsun ve Cenâb-ı Hakk (CC) seni bana bırakıyor!” Akıllı kişi, bu durumla
karşılaşıp, dünyâyı ve âhireti terkedip, Rabbine (CC) tâlip olarak onlardan
yüzçevirince, dünyâ ona geri verilir, kısmeti zararsız ve eksiksiz bir şekilde
ona iâde edilir. Âhiret de iâde edilir. Onun için, işlerini gören, çekip
çeviren birisi olur.
Ey dünyâyı
da, âhireti de isteyenler! Ey bundan da,
ondan da râzı olanlar! İyi dinleyin. Bu size açıkladığım hususlar sizin
dertlerinizin ilacıdır, iyi anlayın! Kim ki, bir şeye karşı zâhid olursa, o ona
tâlip olur. Yaratılmış şeylere karşı zâhid olun ki, Yaratıcınız (CC) sizi
sevsin. Allah-ü Teâlâ (CC) katında mahbûbun misâli, şefkatli bir doktorun
göğsüne sığınmış, ona kendisini bırakmış hastanın durumuna benzer.
Ey cemâat! Beni kabul edin. Dünyâya
karşı zâhid olun. Dünyâya rağbetiniz ve muhabbetiniz sizi âhiretten ve
Rabbinize (CC) yakınlıktan perdeler. Kalp gözlerinizi kör eder. Dünyâ ile
berâberlik sizi âhirete karşı perdeler. Nefis ile berâber oturmak da sizin için
Cenâb-ı Hakk’a (CC) karşı bir perde oluşturur.
Ey câhiller! Âhiret âmeli karşılığında
dünyâyı yemeyin, sonra ikisini de kaybedersiniz. Âhiret efendidir, dünyâ ise
onun kölesidir. Köle efendiye tâbi olur. O aşağıdadır, bu ise yukarıdadır.
Aşağıdaki yukarıdakine tâbi olur. Panzehirini yemeden önce dünyâ yemeğinden
yemeyin. Onun yemeği zehirlidir. Pekiyi, onun panzehiri nedir? Onun panzehiri,
ona karşı zâhid olmak, kalp yönüyle ondan çıkmaktır. Hüküm denizinden kudret
denizine geçmektir. Tıptan, yemeğin zehirlisini ve etlisini ayırt eden tabîbe
ulaşmaktır. Hiç görüp işitmediniz mi ki, doktor yılanı alır, öldürür, parçalar,
zehirini çıkarır, sonra da etini yer. Cenâb-ı Hakk (CC) bu dünyânın zehirini
kendisine karşı gelen kâfirler için yaratmıştır. Onun temizlenmiş etini de
kendisine inananlar, tevâzu gösterenler ve kendisinden başka her şeyi unutanlar
için yaratmıştır. Dünyâ onlar için nasıl temizlenmesin ki, onlar O’nun (CC) konuklarıdır,
O (CC) onlara sevenin sevgilisine davrandığı gibi davranır. Onlar için tatlıyı
acıdan, duruyu bulanıktan ayırır, temizler. Murad olan kimseler için
yiyecekler, içecekler, giyecekler ve ihtiyaç duyulan her şey tertemiz edilir.
“Mütezehhid” (zâhid olmaya çalışan veyâ sahte
zâhid) çalışır, çabalar. Bâzan durulur, bâzan durulmaz. Bâzan ayakta dimdik
durur, bâzan oturur. “Zâhid”[2]
için en büyük iş inkişâf etmiş, gerçekleşmiştir. Onun sevapları hatâlarından
daha çoktur. Ârife gelince, onun için işin işin tamânı inkişâf etmiş,
bitmiştir. O duruyu bulanıktan ayırt eder. Duru da, bulanık da ona ses verir.
Sûfîlerin bütün yönleri birtek yön olmuştur. Onlar
için birtek yön kalmıştır. Halk yönü, halka tarafı onların nazarında sıkıntıdan
başka bir şey değildir. Onlar için Cenâb-ı Hakk’ın (CC) yönü (vechi), genişlik
ve ferahlık yönüdür. Onlar sadâkat elleriyle halk tarafını kapatmışlar ve kalp
elleriyle Hâlık (CC) tarafını açmışlardır. Hoş, onların kalpleri genişlemiş,
büyümüş, yücelmiştir. “Gayret” (kıskançlık) onların kalp kapılarında bekler;
oradan o kapının mâlikinden ve sâhibinden başka kimsenin girmesine imkân
yoktur. Sûfîlerin her biri bu dünyâda güneş ve ay gibidir. Onlar dünyânın
aydınlanma sebebidirler. Onların yüzleri Hakk’a (CC) yönelmiş, sırtları ise
halka dönmüştür. Eğer onların yüzü, teveccühü dünyâya dönecek olsa oradaki her
şey yanıp kül olur.
Sizler yeryüzünde yürüyen ölülersiniz. Akıllı ol! Senin aklın yok! “Ricâl”den
(Hakk CC. erlerinden) de değilsin, onları tanımıyorsun. Sen halkın büyüklerini
ve önderlerini tanımıyorsun. Sözlerin kalbinde olana işâret ediyor. Dil kalbin
tercümanıdır. Senin gönlüne bir kişinin muhabbeti ve başka bir kişinin de buğzu
düşerse, nefsin sebebiyle ne sevdiğine buğzedebilirsin, ne de buğzettiğini
sevebilirsin. Halbuki her ikisi hakkındaki hükmü de Kitap ve Sünnete göre
vermelisin. Eğer sevdiğin kişinin tavır ve hareketleri Kitap ve Sünnete uygunsa
onu sevmeye devam et, yok muhâlifse, onu sevmekten vazgeç. Buğzettiğin kişinin
tavır ve hareketleri Kitap ve sünnete uygun ise ona buğzetmekten vazgeç, tersi
ise buğzuna devam et.
Yazık sana! Bana buğzediyorsun, çünkü
ben hakkı söylüyorum ve seninle bu hususta çekişiyorum. Bana ancak câhiller, Allah’ı
(CC) bilmeyenler, ameli az, sözü çok olanlar buğzeder ve beni tanımaz. Bana
muhabbet besleyenler ise âlim-billâh olanlar ve ameli çok, sözü az olanlardır.
Cenâb-ı Hakk’a (CC) kurbiyet beni her şeye karşı müstağnî kılmıştır. Etrâfımda
çok su var ve ben bir kurbağa gibiyim; yanımda olan şeyleri söylemeye gücüm
yok. Suyun çekilmesini bekliyorum ki, konuşayım. İşte o zaman kendi haberini
de, başkalarının haberini de duyarsın.
Ey geride
kalanlar, ey âsîler! Ne zaman tevbe edeceksiniz? Tevbe vâsıtasıyla Rabbinizle
kendi aranızı düzeltin. Eğer Allah-ü Teâlâ’dan (CC) utanmasaydım ve O’nun (CC) hilmi
olmasaydı, buradan iner, hepinizin elini teker teker tutar ve şöyle derdim:
“Sen şunları, şunları işledin; Allah-ü Teâlâ’ya (CC) tevbe et.” Îmânın, îkânın
ve mârifetullâhın kuvvetleninceye kadar sana konuşma yok. İşte o zaman,
kalbinin Rabbine (CC) vuslat vâsıtası olan sapasağlam ipe tutunursun. Hz.
Peygamber (SAV) ve bütün ümmet seninle övünür.
Ey diliyle
îman etmiş olan! Ne zaman kalbinle îman edeceksin? Ey celvetlerinde îman etmiş
olanlar! Ne zaman halvetlerinizde de îman edeceksiniz? Bunun size bir faydası
yok! Münâfığın îmânı, kılıçtan korkanın îmânıdır. Ey isyankârlar! Tevbe edin. Rabbinizin (CC) rahmetinden ümit
kesmeyin. Allah’ın (CC) merhametinden ümtsizliğe düşmeyin. Ey ölü kalpliler! Rabbinizi (CC) zikretmeye, O’nun (CC) Kitâbını ve
Nebîsinin (SAV) sünnetini okumaya, zikir meclislerine devam edin; o zaman
kalpleriniz, ölü toprağın su gelince canladığı gibi canlanır. Kalp, Cenâb-ı
Hakk’ı (CC) zikretmeye devam ederse, ona mârifet, ilim, tevhid, tevekkül ve
mâsivânın tamâmından yüzçevirme melekesi ulaşır. Zikre devam, dünyâda da,
âhirette de hayrın devâmına sebeptir.
Halk ve dünyâ ile berâber olduğun müddetçe övgüden
ve yergiden etkilenirsin. Çünkü sen nefsinle, hevânla ve hevesinle mevcutsun.
Kalbin Rabbine (CC) ulaşıp, işin O’na (CC) âit olunca, onların övgüsü ve
yergisinin tesiri gider, büyük bir yükten kurtulursun. Kendi gücüne ve
kuvvetine güvenerek dünyâ ile meşgul olduğun müddetçe geri kalırsın,
parçalanırsın, yorulursun, memnun kalmazsın. Cenâb-ı Hakk (CC) ile meşgul
olursan, geçim kapısı O’nun (CC) gücüyle ve O’na (CC) tevekkül etmek sûretiyle
açılır. O’nun (CC) muvaffakatiyle tâat kapısı açılır. Talep etme mertebesine
ulaştığında O’ndan (CC) O’nu (CC) talep etme güç ve sadâkatini iste. O zaman
kalbin, dünyâ ve âhiret meşgalelerinden sıyrıldığında, O’nun (CC) huzûrunda
kalp ayaklarınla sâbit ve sağlam durursun.
“Rabbimiz! Bize dünyâda da,
âhirette de güzellik ver ve cehennem azâbından bizi koru.”
www.GAVSULAZAM.de
Kaynak:
Gavsulazam Abdulkadir-i
Geylani (KSA),
Cilâü’l-hâtır
fi’l-bâtın
ve’z-zâhir
|