|
Eserin tam adı “Cilâü’l-hâtır fi’l-bâtın
ve’z-zâhir” şeklindedir. Hâtır kişinin, özellikle de sûfînin gönül ve kalp
dünyâsına ilâhî âlemden tecellî eden fikirler demektir. Bu durumda eserin adını
dilimize “Bâtınî ve zâhirî konularda gönül dünyâsına yansıyan fikirlerin
cilâsı” şeklinde çevirmek mümkündür.
Eserin çeşitli kütüphânelerde yazma nüshaları
mevcuttur. Bunlar:
1- Kâhire Ünv. Merkez
Ktp., Tasavvuf, nr.: 15741.
2- Süleymâniye Ktp.,
Bağdatlı Vehbî nr.: 685.
3- Süleymâniye Ktp., Reşit
Efendi, nr.: 369.
4- Süleymâniye Ktp., Hacı
Selim Ağa, nr.: 586.
5- İstanbul Ünv. Merkez
Ktp., Arapça, nr.: 2325.
6- Şam
el-Esedü’l-Vataniyye Ktp., nr.: 4849.
7- Şam
el-Esedü’l-Vataniyye Ktp., nr.: 8417.
Daha önce hiçbir baskısına rastlayamadığımız Cilâü’l-hâtır,
yukarıdaki sıralamada yer alan son iki yazma nüsha esas alınmak sûretiyle,
Hâlid ez-Zer’î ve Abdünnâsır Sırrî tarafından tahkikli olarak Şam’da
basılmıştır (1997, ikinci baskı, 232 s.).
Eser iki defâ İngilizce’ye tercüme edilmiştir:
1- Jala al-Khawatir (The Removal of Cares),
terc.: Shaykh Muhtar Holland, Maktaba Nabawiya, Lahore, târihsiz. Bu tercüme daha sonra Al-Baz
Publishing tarafından Hollywood-Florida’da 1997’de tekrar basılmıştır.
2- Jila al-Khatir (Purification of the Mind),
terc.: Shetha Al-Dargazelli-Louay Fatoohi, Kuala Lumpur, Malaysia, 1999.
Cilâü’l-hâtır, Abdulkâdir Geylânî’nin
vaaazlarını bir araya getiren el-Fethu’r-rabbânî gibi müstakil bir
derlemedir ve el-Fethu’r-rabbânî’nin âdetâ devâmı niteliğindedir.
Meclislerden yâni sohbetlerden oluşmaktadır. Bu vaaz ve sohbetlerin tamâmı
tasavvufla ilgilidir. İlk sohbetin târihi 9 Receb 546/1152, son meclisin târihi
ise 24 Ramazan 546’dır. Başka bir deyişle Cilâü’l-hâtır Abdulkâdir Geylânî’nin
yaklaşık 2,5 aylık vaazlarını bir araya getirmektedir. Vaazları derleyen şahsın
kimliği belli değildir.
Tercümeye tahkikli nüshayı ve İstanbul Ünv. Merkez
Kütüphânesi, Arapça Yazmalar, nr.: 2325’te kayıtlı olan 98 varaklık yazma
nüshayı esas aldık. Tercümede kelimeleri mümkün olduğunca günlük telaffuza
uygun şekilde yazdık ve anlaşılır bir Türkçe kullanmaya gayret ettik. Herkesin
kendine has bir hitâbet üslûbu, konuşma tarzı olduğu gibi, elbette büyük vâiz
ve hatip Abdulkâdir Geylânî Hazretlerinin de kendine has, oldukça tatlı ve
tesir edici bir tarzı var. Eseri tercüme ederken onun üslûbunun kaybolmamasına
özen gösterdik ve bu üslûbu okuyucuya hissettirmek istedik. Istılahların
tercümesi şüphesiz ki, bir tercümede en önemli problemlerin başında gelir. Bu
zorluğu biz de yaşadık. Bu îtibarla zaman zaman ıstılahları ve anlamı tam
oturmayan bâzı kelimeleri tercüme etmek yerine, o kavram ile birlikte
Türkçe’deki yakın anlamını (…) şeklinde verdik. Gerekli yerlerde dipnotta daha
fazla açıklamalarda bulunduk Âyetleri bold (kalın), hadîsleri italik (yatık)
harf karaterleriyle yazdık. Âyetlerin ve bulabildiğimiz hadîslerin kaynaklarını
-ki, hadîslerin pek çoğunun kaynağı tahkikli nüshada gösterilmişti- dipnotlarda
gösterdik. Metin arasında geçen şahısların vefat târihlerini hem hicrî hem de
mîlâdî olarak belirttik. Gerek tahkikli neşrin, gerekse bizim kullandığımız
yazma nüshanın meslic (sohbet) sayıları birbirine eşit değildi ve sohbetlerin
başlangıç ve bitiş yerleri birbirinden farklılık gösteriyordu. Biz tercümemizdeki
sohbet sayılarını belirlerken her iki kaynağı da esas aldık; böylece ortaya
toplam 52 adet sohbet çıktı. Ancak bu sohbetlerin her birinin müstakil olduğunu
ve birinin diğerinin devâmı olmadığını iddia etmek zor. Yine her iki kaynakta
da konu başlıkları bulunmamakta. Konu başlıklarını da kendimiz koyduk. Bu
başlıkların konuya en uygun başlık olduğu iddiâsında değiliz. Çünkü,
incelendiğinde, bir sohbette pek çok konudan bahsedildiği görülecektir. Bu
îtibarla, başlıkları verirken, onların, -bize göre- o sohbette en fazla veyâ
çok çarpıcı bir şekilde üzerinde durulan konular olmasını dikkate aldık.
Yıllardan beri Abdulkâdir Geylânî’nin eserlerini,
ifâdelerini okumakta, tercüme etmekte ve üzerinde çalışmaktayım. Bu cümleden
olarak şunu söyleyebilirim: Hazretin gerçekten de insanı derinden etkileyen,
çok tesirli, çok samîmî bir üslûbu var. Onun cümleleri insana müthiş keyif
vermektedir. Bu îtibarla onun bu güzel ve kıymetli eserini, târih boyunca,
tasavvufu hayat damarlarından birisi hâline getirmiş, evliyâyı her zaman büyük
bir saygı ile karşılamış, “gönül” sâhibi milletimiz ile tanıştırmanın şahsıma
ayrı bir haz verdiğini belirtmek isterim. Yol büyüklerinin, dünyevî ve uhrevî
saâdete götüren o kutlu insanların, Hak erlerinin sohbetine, yakınlığına her
zaman olduğu gibi bugün de bütün insanlığın, en başta da Müslümanların ihtiyâcı
olduğunu düşünüyorum ve bu duygularla okuyucuyu Gavs-ı A’zam’ın, gönül ve kalp
hastalıklarının ilacı olan o nefis sohbetleriyle başbaşa bırakıyorum.
Gayret bizden, muvaffakiyet Yüce Mevlâ’dandır.
Doç. Dr. Dilâver Gürer
Aralık
2005-Konya
Kaynak:
Gavsulazam Abdulkadir-i
Geylani (KSA),
Cilâü’l-hâtır
fi’l-bâtın
ve’z-zâhir
www.GAVSULAZAM.de
|