“Ey kul!
Kulak ver. Çünkü sen görensin, benim mürîdimsin. Kalp kulağınla dinle, çünkü
ben senden uzak değilim. Ey kul! Sen
daha nefsin için olmadan önce ben senin “müdebbirin” (her şeyi idâre edenin)
idim. O halde, nefsin için olmaksızın onun için ol. Sen daha zuhur etmeden önce
ben onun yönetmini üstlenmiştim, şu an da onun gözetimi bana âit.
Ey kul! Ben yaratmada ve sûret
vermede tekim. Hükmetmede ve yönetmede tekim. Yaratmamda ve sûret vermemde
benim ortağım yok. Hükmetmemde ve idâre etmemde şerîkim yok. Ben mülkümün
mâlikiyim, sâhibiyim, bunda nazîrim yok. Hükmetmekte tekim, vezîre ihtiyâcım
yok.
Ey kul! Sen yaratılmadan önce
senin idârecin kimdi? O halde, istenen şeyde O’nunla (CC) çekişme. Seni güzel
bakmaya kim alıştırdı? O halde O’na (CC) inatla karşılık verme. Seni bana güzel
bakışa ben alıştırdım. O halde sen de tedbîri terkederek bana alış.
Ey kul! Tecrübeden sonra hâlâ
şüphe olur mu? Her şey apaçık belli olduktan sonra hâlâ hayret ve zihin
karışıklığı olur mu? İlmin seni bana yükseltir, çünkü senin benden başka
murâdın yok. Yaptığın bütün hayırlar seni benimle münâzaadan uzaklaştırır.
Ey kul! Varlığına, benim
yarattığım nazarıyla bak, kendinin fânî olduğunu görürsün. Fânî olan şey
hakkında ne dersin? Otur, sen benim memleketimin idâresini bana teslim ettin.
Sen de benim memleketimden bir parçasın. O halde benim rabliğim husûsunda
tartışma, ilâhî vücûdumdaki irâdemde bana zıt davranma.
Ey kul! Ben sana yeterim; bu sana
yetmez mi? Benimle sükûnet bulman, sende bana sevkeden alışkanlıklara vesîle
olmuyor mu?
Ey kul! Ne zaman sana ihtiyaç
duysam, sen bana sığınıyorsun. Memleketimden her hangi bir şeye bir vekil tâyin
etsem, hep seni tâyin ederim.
Ey kul! Seni kendi varlığım için
yaratmadan önce, senin için cömertliğimi hazırladım. Bana karşı nasıl inkâr
sâhibi olabilirsin?
Ey kul! Benim istediğim kişi ne
zaman başarısız olur? Benim yardımcı olduğum kimse ne zaman yenilgiye uğrar?
Ey kul! Seni, benden bir şeyler
talep etmek değil, bana hizmet etmek meşgul etsin. Benim hakkımdaki hüsn-i
zannın, rubûbiyetim ile ilgili şüpheli düşüncelere engel olsun.
Ey kul! İhsan sâhibini itham
etmen, güç ve kuvvet sâhibi ile çekişmen, kahhâra, ezip geçene mukâvemet
göstermen, hikmet sâhibinin hükmüne îtiraz etmen, lutuf sâhibini sıkıntıya
sokman aslâ uygun değildir.
Ey kul! İrâdesini benim için
terkeden kişi kurtulmuştur. Bana kurnazlık(!) yapan işini yoluna koymuştur.
Bana karşı fakirliğinde samîmî olan kimse zenginlik hazînesine kavuşmuştur. Bir
kulun hareketi sırf benim için olursa ona yardımım vâcip olur. Benim vesîleme
sarılan kimse en kuvvetli vesîleye sarılmıştır. Ben, tedbir ehlini (sırf kendi
aklına güvenen kimseleri) cezâlandıracağıma, onların binâlarını yerle bir edeceğime
ve düğümlerini çözeceğime dâir kendime söz verdim. Onları kendi kendilerine
vekil yapacağıma, hîlelerini kendi aleyhlerine çevireceğime, onları rızâ
rahatlığından, işlerini bana havâle etme nîmetinden mahrum edeceğime söz
verdim. Eğer onlar bana îtimat etselerdi, kendi tedbirlerinden ziyâde benim
onlar hakkındaki tedbîrime (idâreme), kendi riâyetlerinden (gözetimlerinden)
ziyâde benim kendileri hakkındaki riâyetime râzı olurlardı. O zaman onları rızâ
yoluma sokardım, hidâyet ehlinin usûlünü onlara verirdim, beyzâ (tertemiz olma)
yoluna onları koyardım. İnâyetimi onların, her türlü korkularına karşı onlar
için yeterli ve istedikleri her şeyden daha çok celbedici kılardım. Bu benim
için kolaydır.
Ey kul! Biz senin yalnızca bizi
istemeni, yalnızca bizi tercih etmeni, yalnızca bizden râzı olup, bizden başka
hiçbir şeyden râzı olmamanı istiyoruz.
Ey kul! Sana bir üstünlük de
yazsam, bir belâ da takdir etsem, bunların hepsinde de sana lutfumun sırlarının
ulaşmasını istemekteyim.
Ey kul! Senin için her ne nîmet
ızhar edersem, onun karşılığını benimle çekişme yapma. Sana verdiğim akıl
ihsânını da bana zıtlaşmada kullanma.
Ey kul! Nasıl ki, göğümün ve
yeryüzümün idâresindeki tekliğimi, onlara hükmetmedeki ve onları yönetmedeki
tekliğimi bana teslim etmişsen, varlığını da öylece bana teslim et. Sen benim
içinsin; bana karşı tedbir olmaz. Sen benimle berâbersin; o halde beni vekil
tâyin et. Kefil olarak bana sarıl. Sana öyle bağışlarda bulunur, öyle övünçler
ihsan ederim ki!
Ey kul! “Kulumun kalbinde bana
teslimiyet nûru ile benimle çekişme zulmeti birarada bulunmaz” hükmünü ben
ezelde koydum. Bunlardan birisi olursa diğeri olmaz. Kendin için bu ikisinden
birini seç!
Yazık sana! Kendi işinle uğraşasın
diye senin kadrini yücelttik; ey kıymetini yükselttiğimiz kişi! Kıymetini
alçaltma. Ey izzet ve şeref verdiğimiz
kişi! Benden başkasına güvenerek küstahlaşma. Yazık sana! Sen bizim katımızda bizden başkasıyla uğraşmayacak
kadar yücesin. Seni kendi huzûrum için yarattım ve onun için sana “hitap”ta
bulundum. Yardımımın çekişiyle seni kendime cezbedip çektim. Eğer kendi nefsin
ile meşgul olursan seni perdelerim. Nefsinin hevâsına uyarsan seni tardederim,
kovarım. Şâyet ondan çıkacak olursan, işte o zaman seni desteklerim. Eğer
benden başka her şeyden yüzçevirmek sûretiyle beni sevmeye çalışırsan, ben de
sana muhabbet ederim.
Ey kul! Sana kifâyet etsem, bu
sana kâfî gelmez mi? Seni hidâyete erdirsem, bu hidâyet olmaz mı? Ben ki,
yaratıp şekil veren benim! Değer verip atâ ve ihsanda bulunan benim! Bunlar
seni, takdir ettiğim hususlarda münâzaadan ve yaptığım şeylerde îtirazdan
engellemiyor mu?
Ey kul! Benimle çekişen kimse
bana inanmamıştır. Bana karşı tedbir alan kimse beni tevhîd etmemiştir.
Başkasına verdiğim şeyler hakkında şikâyet eden kimse benden râzı olmamıştır. Bana
karşı tercihi olan kimse beni tercih etmemiştir. Kahrıma katlanmayan kimse
benim emirlerime bağlanmamıştır. İşini bana bırakmayan kimse beni ârif
değildir, beni tanımamıştır. Bana tevekkül etmeyen kimse benim câhilimdir, beni
bilmeyendir.
Ey kul! Benim elimdekiyle değil
de, kendi elindekinle yetinmen cehâlet olarak sana yeter. Ben senin beni tercih
etmeni tercih ediyorum; o halde beni tercih et. Vah sana! Kulluk, tercih ve
zulüm biraraya gelmez; bana ve başka şeylere teveccühün biraraya gelmez. Senin
için ya ben varım, ya da nefsin var. Bilerek seç. Hevâyı hayrât ile
değiştiremezsin.
Ey kul! Eğer sen kendin için
benim tedbir almamı talep edersen, câhillik etmiş olursun; kendi kendine tedbir
alman nasıl olur? artık sen düşün! Benimle birlikte başka bir şeyi de tercih
edersen insafsızlık etmiş olursun; bana karşı bir şeyi tercih edersen nasıl
olur?
Ey kul! Eğer ben senin tedbir
almana izin verseydim, tedbir almaktan senin utanç duyman gerekirdi; oysa sana
tedbir almama emri verdim, bu nasıl olur? bir düşün! Ey nefsine değer veren!
Eğer onu bize bıraksaydın rahat ederdin. Yazık
sana! Tedbîr yükünü ancak rubûbiyet taşıyabilir, onu beşeriyet zaafı
taşıyamaz. Yazık sana! Sen taşınan
yüksün, yük taşıyan olma. Senin rahat olmanı murâd ettik, nefsin için boşa kendini
yorma. Seni anne karnındaki karanlıklar içinde idâre eden ve sana vücut
verdikten sonra istediği şeyleri veren kim? O’nun (CC) dileğinde O’nunla (CC) çekişme.
Ey kul! Sana benim için hizmet
etmeni emrettim ve kısmetimi sana garanti ettim. Oysa sen benim emrimi ihmal
ettin ve garanti verdiğim şey hakkında şüpheye düştün. Garanti etmekle de
yetinmedin, yemin ettim. Yeminle de yetinmedim, misaller verdim; anlayan
kullarıma şöyle hitap ettim: “Rızkınız ve size vâdedilen şeyler göktedir.
Göğün ve yerin Rabbine (CC) andolsun ki, bu, sizin (kendi aranızdaki)
konuşmanız gibi gerçektir.”
Ârifler benim sıfatımla yetindiler. Yakîn sâhipleri
de keremimi ve cömertliğimi bana karşı hîle yaptılar. Eğer vaadim olmasaydı,
benim onlara olan ihsanlarımı hiç kesmeyeceğimi bilirlerdi. Eğer garantim
olmasaydı, onlar ihsan ve bağış vücûduma sarılırlardı. Ben benden gâfil olanı
ve bana isyan edeni bile rızıklandırırken, bana itâat edeni ve bana duâ edeni
nasıl rızıklandırmam? Yazık sana!
Fidanı diken onu sular. Mahlûkunu yaratan onun imdâdına da yetişir. O ona her
şeyiyle yeter. Yaratma olduğu müddetçe imdâdım da devam edecektir. Yaratma
olduğu müddetçe rızık da benim üzerimedir.
Yazık sana! Evine, yemek yedirmek
istemediğin kimseyi çağırır mısın? İkram etmek istemediğin ve sevmediğin
kimseye yakınlık duyar mısın?
Ey kul! Himmetini fânî rızkına
yoğunlaştıracağına bana yoğunlaştır. Onu senden kaldırmam, boşuna onun için
yorulma. Sana ne yüklenirse onu kabul et. Seni evin içine alacağım ve
ikramımdan mahrum edeceğim! Senden hakkımı yerine getirmeni isteyeceğim ve
ikramımdan seni mahrum edeceğim! Ben senden bana hizmet etmeni istiyorum,
kısmetini istemeni değil. Senin kısmetin benim katımdadır; o orada bâkî kalacak
değildir. Sana iyiliklerimi hazırladım, rahmetimi senin için ızhar ettim,
ortaya çıkardım. Senin için sâdece dünyâ ile kanaat etmedim, cennetimi de senin
için donattım. Senin için bununla da yetinmedim, sana rü’yetimi verdim. Bunlar
benim fiillerim iken, sen nasıl olur da benim fazîletlerimden, ikramlarımdan
şüphelenirsin?
Ey kul! Nîmetimi elde eden,
fazîletlerime ulaşan birileri mutlakâ olur. Benim bunlardan her hangi bir
şekilde menfaatlenmekten müstağnîyim. Bu, kat’î deliller ile ispatlanmış bir
husustur. Şâyet sen benden seni rızıklandırmamamı talep etsen dahi, sin bu
isteğini kabul etmem. Benden kendini benim fazlımdan mahrum etmeni dilesen
dahi, ben seni mahrum etmem. Öyleyse, sen bana dâimâ duâ edersen, benden her
zaman talepte bulunursan nasıl olur? Eğer başkalarından utanmıyor isen, bâri
benden utan. Beni iyi anla. Beni anlayanlar bütün atâ ve ihsanlara nâil
olmuştur.
Ey kul! Beni tercih et, bana
karşı tercihte bulunma. Kalbin sadâkatle bana yönelsin. Eğer böyle yaparsan,
sana acâip lutuflar ve müthiş ikramlar gösteririm. Sırrını beni müşâhede etme
nîmetiyle nîmetlendiririm. “Tahkîk” (hakîkat) ehli için yolu ızhar ettim,
ortaya koydum. “Tevfîk” (başarı) sâhipleri içinse hidâyet kaynaklarını
açıkladım. Yakînen inananlar bana hakkıyla teslim oldular. Mü’minler de bana
apaçık tevekkül ettiler. Benim onlar için kendi nefislerinden daha hayırlı
olduğumu ve tedbîrimin onların kendi tedbirlerinden daha güzel olduğunu
bildiler. Rubûbiyetime teslim oldular ve kendilerini huzûruma attılar. Buna
karşılık olarak ben de onların içlerine bir rahatlık, akıllarına bir nur ve kalplerine
de bir mârifet verdim. Onların makamlarını, mevkîlerini ve şanlı bayraklarını
yükseltmek benim üzerimde bir hak oldu. Ayrıca, benim evime girdiklerinde onlar
için, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın iştmediği ve hiçbir beşer kalbine
gelmeyen şeyler vardır.
Ey kul! İçinde bulunduğun her
vakitte ben senden, kısmetini talep etmeni değil, bana hizmet etmeni isterim.
Çünkü zâten ben kısmetini sana garanti etttim. Seni bir hizmette kullanırsam,
seni doyururum. Bil ki, sen beni unutsan bile ben seni unutmam. Sen beni
zikretmeden önce ben seni zikrederim. Bana isyan etsen bile benim sana verdiğim
rızık süreklidir. Sen böyle benden yüzçevirmiş olduğun halde bile ben böyle
iken, bana yöneldiğinde nasıl olurum? Buna ne dersin? Beni hakkıyla takdir
edemedin. Kahrımı görünceye kadar teslim olmadın ve bana rağbet etmedin.
Emirlerimi tutmasan da benden yüzçevirme. Benden başka dayanacak bir şey
bulamazsın. Benden başkasından zenginlik bekleme. Seni benden başka bir kimse
zengin edemez. Ben seni kudretimle yaratanım. İyiliklerimi önüne serenim.
Benden başka “Hâlık” olmadığı gibi, benden başka “Râzık” da yoktur. Yaratırım
ve sonra da başkasına (mı) gönderirim? İzzet ve ikram veren benim; kullarımı
hayır vücûdumdan men (mi) ederim? O
halde, ey kul! Güven, çünkü ben kulların Rabbiyim (CC). Seni kendi
murâdından çıkarır, onun kaynağına ulaştırırım. Geçmiş lutuflarımı hatırla.
Sevginin hakkını unutma.”
Biz bu kitabı onun mevzûsuna uygun şu duâ ile
bitirmek istedik:
“Allah’ım (CC)! Biz Senin Efendimiz Muhammed’e (SAV)
ve O’nun (SAV) âilesine (RA), tıpkı İbrâhîm’e (AS) ve O’nun (AS) âilesine (RA) yaptığın
gibi, her iki âlemde de salât etmeni, onların şânını yüceltmeni dileriz. Hamde,
övgüye lâyık olan ancak Sensin, şânı yüce olan ancak Sensin.
Allah’ım (CC)! Bizi Sana teslim olmaya
çalışanlardan, dâimâ Senin huzûrunda duranlardan eyle. Sana karşı tedbir
almaktan bizi uzaklaştır. Bizi, işlerini Sana bırakanlardan eyle. Biz kendimiz
için olmadan önce Sen bizim içindin. Nasıl ki, bizden önce bizim için idiysen,
bizden sonra da yine bizim için ol. Bize lutfunun elbiselerini giydir. Bize Senden
hayâ etme duygusu ver. Tedbir karanlıklarını kalplerimizden çıkar. Sırlarımızda
tefvîz nurlarını aydınlat. Bize Senin güzel tercîhini göster, tâ ki, onun
gerekleri içimize yerleşsin ve Senin bizim için tercîhin bizim kendi
tercihlerimizden bize daha hoş gelsin.
Allah’ım (CC)! Nefislerimize acı. Bize emrettiğin
şeyler dururken, bize garanti ettiğin şeylerle bizi meşgul etme. Bizden tâlibi
olduğun şeyler dururken, bizden talep ettiğin şeylerle bizi meşgul etme.
Allah’ım (CC)! Sen bizi Sana bağlanmaya ve sürekli Senin
huzûrunda olmaya çağırıyorsun; Sen bizi
muvaffak etmedikçe biz bundan âciziz, bize kuvvet vermediğin müddetçe buna
gücümüz yok. Sen yapmadığın sürece, bizim bir şey olmamız mümkün mü? Sen bizi
ulaştırmadıkça, biz bir şeye nasıl ulaşırız? Senin yardımın olmadıkça, bizim
bir şeye güç yetirmemiz mümkün mü hiç? Emrettiğin şeylerde bizi muvaffak kıl;
menettiğin şeyleri terketme husûsunda da bize yardım et.
Allah’ım (CC)! Bizleri tefvîz bahçelerine,
teslîmiyet cennetlerine koy. Bizi onlarla ve onların içinde nîmetlendir;
sırlarımızı ise, onların nîmetleri ve lezzetleri ile değil, kendinle berâber
et.
Allah’ım (CC)! Sana teslim olma ve Sana yönelme
nûruyla bizi aydınlat ki, sırlarımız onunla sevinç duysun ve nurlarımız onunla
kemal bulsun. Bir şeyi yaratmadan önce onun tedbîrini alan Sensin. Biz biliriz
ki, ancak Senin dilediğin şey gerçekleşir. Sen murad etmedikçe bu ilmin bize
bir faydası olmaz. Biz Senin iyiliklerini istiyoruz. Fazlına teslim olduk.
İnâyetinle bize ulaş. Riâyetinle bizi kuşat. Bizi himâye vücûduna dâhil et.
Muhakkak ki, Sen her şeye kâdirsin.
Allah’ım (CC)! Biz biliriz ki, Senin hükmüne karşı
konulmaz. Kaderinle zıtlaşılmaz. Senin koyduğun hükmü bozmaya bizim gücümüz
yetmez. Hükmünde Senden lutuf ve destek bekliyoruz. Ey âlemlerin Rabbi (CC)!
Bizi, hükmünde riâyet ettiğin, koruyup gözettiğin kimselerden eyle.
Allah’ım (CC)! Bize kısmetlerimizi ayıran Sensin,
onları bize ulaştıran Sensin; onları bize tatlılıkla, kolaylıkla cehennemden
korunmuş ve vuslat nûruyla etrâfı çevrilmiş olarak ulaştır. Onları senden
bilelim. Onlar için şükredenlerden olalım. Onları sana izâfe edelim; hiç
mahlûka izâfe etmeyelim.
Allah’ım (CC)! Dünyâ rızkı olsun, âhiret rızkı
olsun, rızkın tamâmı Senin elindedir. Bize, hakkımızda hayırlı bildiğin rızkı
ver ve ondan hayırlısıyla faydalanmayı nasip et.
Allah’ım (CC)! Bizi, Senin için seçilmişlerden
eyle, Sana karşı seçilmişlerden eyleme. İşlerini Sana teslim edenlerden eyle, Sana
îtiraz edenlerden eyleme.
Allah’ım (CC)! Bizler Sana muhtâcız; bize atâ ve
ihsanda bulun. Sana tâattten âciziz; bize güç ver. Bize, Sana itâat etme
kuvveti bağışla. Sana isyan etmede bize acziyet ver. Rubûbiyetine (CC) teslîmiyet
ver. Ulûhiyetinin hükümlerine karşı bize sabır ver. Sana mensup olma şerefi
ver. Kalplerimizde Sana tevekkül etme rahatlığı ver. Bizi rızâ meydanlarına
girenlerden eyle. Teslîmiyet kokusunu koklayanlardan eyle. Mârifet meyvelerini
toplayanlardan eyle. Bize tahsîs (özel olma) elbiselerini giydir. Kurbiyet ve
muhabbet mertebesi ile bizi hediyelendir. Dâimâ senin hizmetinde olanlardan,
mârifetine erenlerden eyle. Bizi, Resûlüne (SAV) tâbi ve vâris olanlardan, O’ndan
(SAV) aldıklarını hakkıyla yerine getirenlerden ve O’nun (SAV) makâmına
niyâbeten geçenlerden eyle.
Ey âlemlerin Rabbi (CC)! Bize katından hayırlı bir
son nasip eyle.
Allah-ü
Teâlâ (CC), Efendimiz Muhammed’e salât etsin (O’nun SAV. şânını yüceltsin). O’ndan
da (SAV), bütün Ashâbından da (RA) râzı olsun.
www.GAVSULAZAM.de
Kaynak:
Gavsulazam Abdulkadir-i
Geylani (KSA),
Cilâü’l-hâtır
fi’l-bâtın
ve’z-zâhir
|