|
Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: “Mâlâyânîyi
terketmesi kişinin İslâm’ının güzelliğindendir.”
İslâm’ı güzel olan kimse kendisini ilgilendiren şeye yönelir; mâlâyânîden,
kendisini ilgilendirmeyen şeylerden yüzçevrir. Mâlâyânî ile iştigal etmek
aptalların ve hayâlperestlerin işidir. Mevlâ’sının (CC) emrettiğini yapmayıp,
O’nun (CC) emretmedikleri ile meşgul
olan kimse, O’nun (CC) rızâsından da mahrum kalır. Bu durum, mahrûmiyetin,
büyük günahkârlığın, tardedilmişliğin ta kendisidir. Yazık sana! Emre sarıl, nehiyden kaçın. Âfetlere karşı sağlam dur,
sonra da nefsini, “niçinsiz” ve “nasılsız” bir şekilde kaderin ellerine bırak. Allah-ü
Teâlâ’nın (CC) sana senin hakkındaki ilmi ile bakışı senin cehlinle kendine
bakışından çok daha hayırlıdır. O’nun (CC) verdiğine kanaatkâr ol. O’na (CC) şükretmeye
çalış. O’ndan (CC) daha fazlasını isteme. Sen neyin daha hayırlı olduğunu
bilemezsin.
İtaatkâr zâhidlerin kalpleri için zühd bir
rahatlıktır. Zühdün ağırlığı bünyede, mârifetin ağırlığı kalpte, kurbiyetin
ağırlığı ise sırda olur. Zâhid ol, kanaatkâr ol, şükret. Rabbinden (CC) râzı
ol, nefsinden râzı olma. Rabbine (CC) karşı zannını güzelleştir, nefsine karşı
sû-i zan besle. Şehvetleri terket. Şehvetleri terk kalp için şifâ ve safâdır.
Helâle açlık duymak kalbi köreltir; artık, haramların durumunu sen düşün! Bu
sebeple Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: “Perhiz devânın başıdır,
oburluk ise bütün dertlerin başıdır. Bedeninizi dengeli olmaya alıştırın”
Hz. Peygamber (SAV) “beden ilmi”ni bu üç cümlede toplamıştır. Oburluk zekâ
keskinliğini, hikmet kandilini ve velâyet nûrunu söndürür. Dünyâ ve halk ile
birlikte olduğun müddetçe perhiz gerekir. Çünkü sen hastânedesin. Hakk’a (CC) vâsıl
olduğunda işin O’na (CC) âit olur. Senin işlerini O (CC) üstlenir, yürütür;
çünkü sen kendinden uzaklaşmışsındır artık. O (CC), senin işlerini niçin
üstlenmesin ki, sen O’nunla (CC) sulh etmişsin, O’na (CC) teslim olmuşsun! Allah-ü
Teâlâ (CC) şöyle buyurmuştur: “Benim velîm kitâbı indiren Allah’tır (CC); o
sâlihlerin “velî”sidir (onların işlerini üzerine alır).”
Ey oğul! Kaderin gelmesinden
rahatsız olma; onu kimse geri döndüremez, kimse ona engel olamaz. Takdir olunan
şey gerçekleşir; râzı olan olsun, kızan da kızsın. Dünyâ ile meşgûliyetin ancak
ve ancak sâlih bir niyet üzere olsun, aksi halde kesinlikle büyük günah
işleyenlerden olursun. Bütün işlerinde şöyle de: Lâ havle ve lâ kuvvete illâ
billâhi’l-aliyyi’l-azîm.
Vaktinin bir kısmını dünyâya, bir kısmını âhirete, bir kısmını nefsine, bir
kısmını ailene, geri kalan zamânını da Rabbine (CC) ayır. Önce kalp temizliği
ile uğraş –ki, bu farzdır- sonra mârifete yönel. Esâsı kaybedersen,
teferruattan meşgul olduğun şey kabul edilmez. Kalp necâseti dururken beden
temizliğinin sana ne faydası olabilir? Bedenini Sünnet’e uymak, kalbini de
Ku’ân’la amel etmek sûretiyle tertemiz yap. Kalbini koru ki, bedenin de
korunsun. Her kap içindekini sızdırır. Senin kalbinde ne varsa, bedeninden o
sızar.
Tevâzu
sâhibi ol!
Tevâzu sâhibi olduğun müddetçe tertemiz olursun, büyürsün, yücelirsin. Tevâzu
göstermezsen sen Allah’ın (CC), Resûlünün (SAV), enbiyâsının, evliyâsının O’nun
(CC) hükmünün, ilminin, kaderinin, kudretinin, dünyâ ve âhiretin câhilisin,
onları bilmiyorsun demektir. Ne kadar çok dinliyor ama akletmiyorsun! Aklediyor
ama amel etmiyorsun! Amel ediyor ama ihlaslı olmuyorsun. Ha varlığın, ha
yokluğun! Huzûruma geliyorsun ama benim sözlerimle amel etmiyorsun; o halde
bana niçin geliyorsun? Buradaki insanları sıkıştırmaktan başka bir işe
yaramıyorsun. Git dükkanında oturmaya, harap evinde oturmaya devam et. Buraya
bir eğlence olsun diye mi geliyorsun? Sanki sağır gibi dinliyorsun. Ey mal
sâhibi! Malını unut, yaklaş ve fukarâ arasında otur! Ey soy sop sâhibi! Soyu
sopu unut ve yaklaş. Gerçek nesep takvâ nesebidir. Hz. Peygamber’e (SAV): “Yâ
Muhammed (SAV)! Senin ailen kimdir?” diye soruldu. O (SAV) şöyle buyurdu: “Her
müttakî benim âilemdendir.”
Bana soy sop üstünlüğü ile gelme. Bilakis tavkâ üstünlüğü ile gel. Akıllı ol!
Elinde ne var? Dikkat et! Allah (CC) katında soy sop işe yaramaz. Aksine orada
takvâ üstünlüğü iş görür. Allah-ü Teâlâ (CC) şöyle buyurmuştur: “Sizin Allah
(CC) katında en değerliniz en müttakî olanınızdır.”
Ey çocuk! Ey genç! Ey yaşlı! Ey mürîd! Lokmanı haramdan temizlemediğin müddetçe
sende hayır olmaz.
Sizin çoğunuz, hattâ neredeyse hapiniz şüpheli veyâ
açık haram lokmalar yiyorsunuz. Haram lokma yiyenin kalbi siyahlaşır. Şüpheli
lokma yiyenin kalbi kirlenir. Nefisleriniz, hevâ ve hevesleriniz size haram
yemeyi önemsiz gösteriyor. Nefis ve hevâ şehvetleri arzulamada iki ortaktırlar;
onları elde etmede gözlerini budaktan sakınmazlar. Nefsin senden güzel güzel
buğday ekmekleri isterse, sen ona o güzel ekmeklere rağbet etmesinden emin
oluncaya kadar arpa ekmeği yedirmeye devam et. Eğer nefis yediğinde-içtiğinde
vera sâhibi olmazsa, yâni tavuk gibi çöplükte otlarsa, temiz şeyler de yer, pis
şeyler de yer. Tavuk veyâ tavuk yumurtası yemek isteyen onu önce hapsetsin ve
ona güzel şeyler yedirsin, ondan sonra onu veyâ yumurtasını yesin. Nefsini pis,
haram ve şüpheli şeyler yemeye karşı hapset, sonra da onun helâle hevâ ve heves
ile yaklaşmasını önle.
Sizden birinize: “Şu andaki hâlin ve amelin üzerine
ölmek ister misin?” diye sorulsa, “Hayır!” cevâbını verecektir. Fakat ona:
“Tevbe et ve amellerini güzelleştir” denilse cevâbı: “Allah (CC) beni muvaffak
ederse yaparım” olacaktır. Tevbeye gelince kaderi delil getiriyor da, şehvet ve
arzularında getirmiyor! Bu “yapacağım”, “edeceğim”, “evet”, “hayır” içerisinde
güzel(!) ve rahat(!) bir hayat sürerken ölüm gelip onun boğazına çöktüğünde onu
bu saltanatından koparıp, dükkanından, kazancından çekip alacak; ölüm ona
âniden gelecek; oysa onun vasiyeti hazır değil; hesâbı kitâbı tutulmamış; uzun
uzun emelleri var!
Şurası doğrudur ki, sâlihler ümran yerleri bırakıp
harap yerlere kaçtılar; ferahlarını bıraktılar, hüzünlerini devam ettirdiler. Allah-ü
Teâlâ’yı (CC) bilen kimsenin hüznü ve havfi çoğalır. O O’nunla (CC) konuşur,
O’nunla (CC) meşgul olur; ne halktan hiç kimsenin sesini işitmek, ne de bir
kimseyle karşılaşmak ister. Eşinden dostundan, malından mülkünden kurtulmayı arzular.
Hisselerini başkalarına dağıtmak ister. Huyunun, karakterinin mülkün sâhibi
olan Hâlık’ı (CC) için değişmesini temennî eder. Ne var ki, her ne zaman bütün
bunlardan kurtulmak istese “hüküm” (kader) onu engeller. Ona, Hakk’ın (CC) ilminin
ve kazâsının mühürlediği şeyi getirir. Bunun üzerine o da gecesini gündüzünü
gözetler, dünyâdan vazgeçerek Rabbine (CC) döner. Üzerinde mârifetullah hâkim
olur; zâhiren ve bâtınen o mârifetullâhı korumaya, gözetlemeye bakar.
Feth el-Mavsılî (v. 320/933) Rabbine (CC) münâcâtında
hep şöyle dermiş: “İlâhî (CC)! Ne zamâna kadar beni dünyâda bırakacaksın ve
hapsedeceksin! Ne zaman beni kendine nakledeceksin! Artık dünyâdan da, halktan
da rahata kavuşayım!” Senin durumun Nûh (AS)’ın oğluna şöyle demesine benziyor:
“Oğulcuğum, bizimle berâber gemiye bin.” “Ben dağa sığınırım, o beni
sudan-selden korur!”
Vâiz sana der ki: “Gel, bizimle birlikte kurtuluş gemisine bin!” Sen de dersin
ki: “Ben dağa sığınırım, o beni selden korur!” Dağ dediğin senin uzun
emellerin, dünyâ hırsından başka bir şey değil. Yakın bir zamanda ölüm meleği
sana gelir ve seni o dağında suya gömer.
Ey Allah’ın
kulları!
Beni kabul edin. Cehil evlerinizden çıkın. Din duvarlarınızı temel üzerine
kurmamışsınız. Temel üzerinde olmayan duvarın yıkılacağını bilirsiniz; o halde
bu duvarın bir kere daha yıkılması şarttır. Kalplerinizde dünyâ var.
Kalplerinizde günahlar var. Benim yanımda yer tutun, ben sizi temizleyeyim,
tertemiz yapayım ve size şerbetler sunayım. Vera, takvâ,
zühd, îman, mârifet, ilim ile, her şeyi unutturarak, ve her şeyden fânî ederek
sizin susuzluğunuzu gidereyim, sizi suya kandırayım. Ancak o zaman size
Rabinizden (CC) vücut gelir. O’na (CC) yakınlaşır ve O’nu (CC) zikredersiniz.
Böyle olan kimse halk için bir güneş, bir ay masâbesindedir. Onlara rehber
olur. Onların elinden tutar, onları dünyâ sâhilinden atlatır, âhiret sâhiline
ulaştırır. Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: “Her sanatta o işin
ustasından yardım isteyin.”
Yazık sana! Kendi görüşüne güvenip,
“Fakihlerin, âlimlerin yanında ne yapayım?” diyorsun. Sâdece mal kazanmak,
yemek, içmek ve nikahlanmak için yaratıldığını zannediyorsun! Tevbe et ve ölüm
sana gelip seni bu şerli amelinin üzerinde bulmadan önce dön. Hepiniz emir,
nehiy ve kaderin getirdiğine sabretmekle sorumlusunuz. Halkın ve komşuların
eziyetlerine sabredin. Zîrâ sabırda çok hayır vardır. Sabırla yükümlüsünüz,
kendinizden ve aile efrâdınızdan sorumlusunuz. Hz. Peygamber (SAV) şöyle
buyurmuştur: “Hepiniz çobansınız ve güttüğünüzden sorumlusunuz!”
Kaderle gelen emre sabredin ki, “şakâvet”
(mahrumluk) nîmete dönüşsün. Sabır hayrın temelidir. Melekler belâya uğradılar;
sabrettiler. Peygamberlerin (AS) başına belâlar geldi; sabrettiler. Sâlih
kullar belâya uğradılar; sabrettiler. Siz de onların izlerini tâkip edin ve
onlar gibi sabredin.
Kalp sağlam olursa, kendisine muhâlefet edene de,
muvâfakat edene de, övene de, zemmedene de, verene de, mâni olana da,
yakınlaşana da, uzaklaşana da, kabul edene de, reddedene de aldırmaz. Çünkü
sağlam bir kalp tevhîd, tevekkül, yakîn, tevfîk, ilim, îman ve kurbiyet dolar.
Halkın âciz, zavallı ve fakir olduğunu görür. Buna karşılık onların ne
büyüğüne, ne de küçüğüne karşı tekebbür eder. Kâfirlerle, münâfıklarla ve
isyankârlarla karşılaştığında vahşî hayvanlar gibidir; sâlih, müttakî ve vera sâhibi
kimseleri gördüğünde de tevâzu gösterir. Tıpkı Allah-ü Teâlâ’nın (CC) Kur’ân’da
bu vasıftaki insanları zikrettiği şu âyetteki gibi: “Kâfirlere karşı sert,
kendi aralarında ise merhametli.”
Bu kul bu şekilde sapasağlam olursa, halkın akledebileceğinin ötesinde olur. O
şu âyet tarafından zuhur eder: “O (CC) sizin bilmediğinizi yaratır.”
İşte bütün bunlar tevhîdin, ihlâsın ve sabrın
meyveleridir. Hz. Peygamber (SAV) sabır ve sebat gösterince yedinci kat göğe
yükselmiş, orada Rabbini (CC) görmüş ve O’na (CC) yapyakın olmuştur. Bu binâ,
onun için ancak sabır temellerini sağlamlaştırdıktan sonra mümkün olmuştur.
Hayrın tamâmı sabrın ayakları altındadır. Bundan dolayıdır ki, Allah-ü Teâlâ (CC)
şu âyeti tekitli ve tekrarlı bir şekilde inzal buyurmuştur: “Yâ
eyyühellezîne âmenu’sbirû ve sâbirû ve râbitû vettekullâhe
leallekküm tüflihûn.”
Allah’ım
(CC)! Bizi söz ve fiil olarak, halvet veyâ celvet hâlinde, şeklen ve mânâ
olarak, bütün ahvâlimizde sabredenlerden ve sabredenlere uyanlardan eyle. “Bize
dünyâda da, âhirette de güzellik ver ve cehennem azâbından bizi koru.”
www.GAVSULAZAM.de
Kaynak:
Gavsulazam Abdulkadir-i
Geylani (KSA),
Cilâü’l-hâtır
fi’l-bâtın
ve’z-zâhir
|