|
İbâdet, âdeti terketmektir. Çünkü âdet ibâdetin
hükmünü ortadan kaldırır. Şerîat ise âdeti kaldırır, yok eder. Rabbinizin (CC) şerîatine
sarılın ve âdetlerinizi terkedin. Âlim ibâdetle, câhil ise âdetle ayakta kalır.
Kendinizi, çoluk çocuğunuzu ve eşlerinizi hayır işlemeye ve onda devamlı olmaya
alıştırın. Ellerinizi dünyâ malını dağıtmaya alıştırın; kalplerinizi de ona
karşı zâhid olmaya alıştırın. Ondan fakirlere verme husûsunda cimrilik etmeyin.
Dilencileri boş çevirmeyin: Cenâb-ı Hakk (CC) da sizin dileklerinizi boş
çevirir. O (CC) sizin dileklerinizi nasıl boş çevirmesin ki, siz O’nun (CC) hediyesini
kabul etmediniz! Hz. Peygamber’den (SAV) şöyle rivâyet olunmuştur: “Kapıya
gelen dilenci, Allah-ü Teâlâ’nın (CC) kuluna hediyesidir.”
Yazık sana! Komşunun fakir ve aç
olduğunu belirtip, sonra da bâtıl zannınla onu mahrum bırakmandan utanmıyor
musun? Diyorsun ki: “Aslında onun gizli altınları var, ama kendini fakir
gösteriyor!” Îman iddiâsındasın ama komşun aç dururken sen uyuyorsun ve yanında
fazladan bir şeylerin olduğu halde ona vermiyorsun. Yakında malın elinden
alınır, sofran önünden kaldırılır; zillet ve fakra düşersin; o çok sevdiğin
dünyandan ayrılırsın.
Dünyâyı, ıztırârî (zorunlu) olarak değil, ihtiyârî
(gönüllü) olarak terkedin. Kısmetlerinize râzı olun, başkasının kısmetine nazar
etmeyin. Kıtkanaat geçinmeye ve üzerinizin örtülmesine râzı olun. Eğer başka
bir nasibiniz varsa, o size gelir. Bu zekî ve tecrübeli kimselerin
davranışıdır.
Müsterih
olun! Allah-ü
Teâlâ (CC) tamahkârlığı ve zelilliği ağır bir davranış olarak belirledi.
Zâhidler dünyâyı tanıdılar, ama onu bir mârifet ve bilgi ile tanıdırlar.
Bildiler ki, dünyâ terbiye edilir sonra öldürülür; alınır sonra verilir; ele
geçilir sonra terkedilir; sevilir sonra buğzedilir; beslenir sonra yenir; kabul
edilir sonra idâre edilir; başlar üzerinde kaldırılır sonra başaşağı edilir…
Ondan kalplerinizle ve mânâlarınızla kaçın. Onun memesinden içmeyin, onun
odasında uyumayın, süsünden dolayı ona rağbet etmeyin. Onun teni ve elbisesi
yumuşaktır, sözü güzel, yemeği tatlıdır: Aslında onun yemeği zehirlidir. O bir
kâtil, bir sihirbaz, bir hîlekâr, bir hâindir. O ne ebedî kalınacak, ne de
ikâmet edilecek bir yerdir. Daha önce geçmiş olanlara ve onun onlara ne
yaptığına bakın. Onu daha fazla isteyerek kendinizi öldürmeyin. O sizin
mallarınıza sâhip olduğu şeyden fazlasını katacak değildir. Fazla veyâ noksan
talebini terket, sus, edepli ol, râzı ol. De ki: Allah-ü Teâlâ (CC) da, Resûlü (SAV)
de şu vaatte ve sözde sâdıktırlar: “Rabbiniz (CC) yaratma, rızık ve ecel
işlerini bitirmiştir; kıyâmete kadar olacak şeyler husûsunda kalem kurumuştur.”
Ve yine: “Allah (CC) kalemi yarattığında ona şöyle buyurdu: “Yürü, yaz” O
dedi ki: “Neyi yazayım?” Buyurdu ki: “Yarattıklarım hakkındaki kıyâmete kadar
olacak hükümlerimi yaz!”
Ey oğul! Eğer ölümü tezekkür eder,
sürekli hatırlarsan, nefsinin sana söyleyecek sözü olmaz ve Mevlâ’na (CC) tâatte
sana muhâlefet etmez. Fakat sen onu emîrin ve sürücün yaptın. O (nefsin) senin
ölümü tefekkür ederek kendisine elem vermeni, kızdırmanı ve üzmeni istemez. O (nefsin)
seni ateşe oturtuyor da senin haberin yok!
Ey nefsin,
hevâ ve hevesin kulu! Sen babanın (Hz. Peygamber’in SAV.) nesebinden çıktın,
ama onunla bağlantıyı kopardın. Eğer nefsini, sâlihlerin nefislerini gördüğü
gibi görseydin, ondan kaçardın. Yazık sana! Uyan… O seni hamal yaptı, yüklerini
sana yükledi ve senin üzerine bindi, sen de onu bir diyardan bir diyara taşıyıp
duruyorsun!
Evliyâ ise bunun tam tersini yaptı; onlar
nefislerini hamal yaptılar, onun üzerine mücâhede yüklerini, ibâdet
sorumluluklarını yüklediler ve onun üzerindeki “selâmet tepesi”ne oturttular.
Hoş, ondan sonra da dünyâ ve âhiret onlara hizmetkâr olarak geldi ve onların
huzûrunda emirlerine âmâde bir şekilde durdu. Onlar bu dünyâdaki nasiplerini
hemen alıyorlar, daha sonra da âhiretteki nasiplerini alacaklar.
Ey bu sözümü
işitenler!
Eğer nefsi kullanmazsanız, kıyâmet günü sizin aleyhinize şâhit olur;
kullanırsanız lehinize olur. Size denir ki: “İşittiniz, ama amel etmediniz.
Hevâ, günah ve îtiraz meclislerinde çokça bulundunuz; o halde burada huzurda
bulunmanız boşuna. Size sevap yerine cezâ var, hayır yerine şer var.” Bu
sıfatla burada bulunmaktan tevbe edin. Faydalanma niyetiyle burada bulunun ki,
fayda temin edin. Ben Allah-ü Teâlâ’dan (CC) benden sizi faydalandırmasını ve
kalplerinizi, niyetlerinizi ve maksatlarınızı düzeltmesini dilerim. Şu âyete
imtisâlen sizden ümit kesmiyorum: “Umulur ki, Allah (CC) bundan sonra yeni
bir iş (durum) yaratır.”
İleride uyanacak ve O’nun haberini alacaksınız.
Allah’ım (CC)! Bizi uyanıkların uyanıklığı ile
rızıklandır. Onlara nasıl muâmele ettiysen bize da öyle muâmele et. Bizi affet,
bize dinde, dünyâda ve âhirette dâimî bir âfiyet ver ve bizi onların halleriyle
hallendir. Afv ve âfiyetle bizi senin yakınlığından rızıklandır. Bugünün ve ve
her günün hayrından bizi rızıklandır. Burada hazır olanların sevâbıyla da,
olmayanların sevâbıyla da rızıklandır. Burada olanın veyâ olmayanın şerrinden
de bizi koru. Arzında yerleştirdiğin sultanların sevâbıyla da bizi rızıklandır.
Ve onların şerrinden, bütün şerlilerin şerrinden, fâcirlerin tuzaklarından,
ibâdının ve bilâdın (kulların ve beldelerin) şerrinden, alnındaki perçeminden
tuttuğun yürüyenlerin şerrinden bizleri koru. Sen dosdoğru bir yol üzerindesin.
Âsîleri itaatkârlara, câhilleri âlimlere, seni görmeyenleri huzûrunda olanlara,
seni talep edenleri ilmiyle âmil olanlara, sapıtmışları mühtedîlere bağışla. “Bize
dünyâda da, âhirette de güzellik ver ve cehennem azâbından bizi koru.”
www.GAVSULAZAM.de
Kaynak:
Gavsulazam Abdulkadir-i
Geylani (KSA),
Cilâü’l-hâtır
fi’l-bâtın
ve’z-zâhir
|