|
Hz. Peygamber’den (SAV) şöyle rivâyet edilmiştir: “İnsanlar
arasına güzel huylarla karışın ki, öldüğünüzde size rahmet okusunlar.”
Böyle yaparsanız, onlarla birlikte yaşadığınız zaman da onlar size karşı
muhabbet beslerler. Bu vasiyeti duyun! Onu can kulağınıza küpe edin,
sakın unutmayın! Bu söz size sevâbı çok ve en kolay işi bildiriyor. Güzel huy
ne güzeldir! Sâhibine de başkalarına da rahatlıktır. Kötü huy ne çirkindir!
Sâhibine yük, başkalarına da eziyettir. Mü’mine yakışan, nasıl ki, diğer bütün
tâatler için nefsiyle mücâhede ediyorsa, öylece, huylarını güzelleştirme ve
güzel huylarla bezenmek uğrunda da onunla mücâhede etmektir.
Nefsin özelliği kibir, gazap ve insanları tahkir
etmektir. Mutmain oluncaya kadar onunla mücâhede edin. Nefis mutmain olunca
tevâzu sâhibi olur, zillet sâhibi olur, huyları güzelleşir, ölçüsünü bilir,
başkalarına tahammül gösterir. Mücâhededen önce o bir “Firavun”dur. Ne mutlu,
nefsini bilen, ona düşmanlık ve muhâlefet eden kimseye! Onu zevklerinden mahrum
edin, haklarını bildirin ki, zillet göstersin ve huyları güzelleşsin. Onu
tefekkür kabzasına alın ve cennete ve cehenneme sokun. Tâ ki, oraları görsün de
zillet sâhibi olsun ve huyları güzelleşsin.
Kıyâmeti düşünün. Kıyâmetiniz kopmadan önce kendi
kıyâmetinizi koparın. Kıyâmet günü bir kısım insanlar için düğün iken, bir
kısmı için gam olacaktır. Bir kısım insanlar için düğün, bir kısım insanlar
için mâtem olacaktır. O gün sâlihlerin bayramı olacaktır. O gün onların
üzerinde süsleri ve zînetleri olacaktır. Gılmanlar ve tanıdıkları onlara görünecektir.
Amelleri sûret kazanacak, amellerinin nurları onların yüzlerini aydınlatacak.
Ey oğul! Eğer sen Rabbinden (CC) bir
şeyler bekliyor ve O’nu (CC) istiyor isen, bana yapış ve benim vereceğim bir
hırkaya ve bir lokmaya râzı ol. Senden istediğim hizmetleri yerine getir.
Sözlerime muhâlefet etme. Eğer böyle yaparsan na âlâ, aksi halde benden uzak
dur. Bu tarîkat nefisle, hevâ ve hevesle, halkı görerek girilecek yol değildir.
Durum sana açıklandı; istiyorsan kabul et, aksi halde sen bilirsin. Eğer kabul
edersen, Allah-ü Teâlâ’dan (CC) sana bol bol hayır vermesini dilerim. Bana uy;
açlık ve fakirlik husûsunda korkun olmasın. Emin ol ki, istediğinden başka bir
şey olmayacak ve hayırdan başka bir şey olmayacak.
Ben küçükken boş arazilerde yalnız kalırdım ve
kimseyi görmediğim halde şöyle bir ses işitirdim: “Ey mübârek! Sen hayırlı
birisin ve hayır göreceksin.” Kalkar çevremde dolaşırdım, ama bu sesin kimden
geldiğini bilemezdim. Allah’a (CC) hamd olsun ki, bütün ahvâlimde hayır ve
bereket gördüm.
Allah-ü Teâlâ’nın (CC) nice kulları vardır ki, bir
şeye “ol” derler, o da hemen oluverir, ama onlar farkedilmezler. Onları
gördüğünüzde tanımazsınız. Onların yüzüne karşı kapıları kapatırsınız.
Keselerinizi ve elbiselerinizi onlardan çekersiniz. Yazık size! Eğer kapılarınızı fakirlere kapatırsanız, Allah-ü Teâlâ
(CC) da size kapatır. Eğer kapılarınızı onlara açarsanız, Allah-ü Teâlâ (CC) da
size açar. Eğer halkın hoşnutluğu için infak ederseniz işleriniz zorlaşır.
İnfak edin, cimrilik etmeyin. Allah-ü Teâlâ (CC) şöyle buyurmuştur: “Şeytan
sizi fakirlikle korkutur ve fuhşiyâtı (âdîlikleri) emreder.”
Oysa Allah-ü Teâlâ (CC) infak mukâbilinde size bu işin devâmını vaadetmiştir: “Allah
(CC) size onun (infâkınızın, sadakanızın) devâmını nasip eder.”
Yazık sana! Müslüman olduğunu iddiâ ediyorsun, ama
Hz. Peygamber’e (SAV) muhâlefet ediyorsun; onun dîni hakkında hevâ ve
hevesinden geldiği gibi konuşuyorsun. Müslümanlığında yalancısın. Sen tâbi
değil, mübtedîsin, bid’atçinin birisin. Muvâfık değil, muhâlif birisin. Hz. Peygamber’in
(SAV): “Tâbi olun, bid’atçilik yapmayın: Bu size yeter…”
buyurduğunu işitmedin mi? Yine buyurmuştur ki: “Sizi tertemiz, apaçık bir
yol üzere bıraktım.”
Onu reddediyorsun, O’nun (SAV) sözüne muhâlefet ediyorsun ve O’na (SAV) tâbi
olduğunu iddiâ ediyorsun. Sende bir kerâmet (iyilik) yok. Ben sana gerçeği
söylüyorum. İstersen gelirsin, istemezsen gelmezsin. İstersen översin, istersen
zemmedersin. Allah-ü Teâlâ (CC) şöyle buyurmuştur: “De ki: Rabbin (CC) katından
hak geldi. İsteyen inansın, istemeyen inanmasın.”
Benim sözlerimden ancak deccal, hîlebaz ve iddiâcı münâfık kaçar; hevâsına
binmiş, nefsinin her isteğine uyan, Allah’ın (CC) kitâbına ve Resûlünün (SAV) sünnetine
muhâlif, gerçeğe buğzeden, bâtılı seven, Mevlâ’sına (CC) yakınlaşmak için kalbinin
adımları olmayan kimse kaçar.
Ey oğul! Töhmet etmeden, kalbinle
duy ve bak… bak ki, ne acâip şeyler göreceksin! Sûfîler hakkında töhmette
bulunma. Onları tasdik et. Onlara “niçinsiz” ve “nasılsız” muvâfakat et. Seni
sohbetlerine alırlar. Hizmetinden memnun kalırlar. Kendilerine inen nîmetlerden
ve güzelliklerden, semâdan sıddıkların kalplerine inen şeylerden ve gece ve
gündüz onların sırlarına inen “mevârid”den
sana da pay ayırırlar. Eğer onların senin hizmetinden memnun olmalarını
istiyorsan zâhirini de, bâtınını da temizle ve onların huzûrunda dur. Kalbini
bid’atten temizle. Zîrâ sûfîlerin îtikâdı Nebîlerin (AS), Resûllerin (AS) ve
sıddıkların îtikâdıdır. Onlar selef inancındadırlar. Mezhepleri âcizlerin,
ezilmişlerin mezhebidir. Onlar öyle bir îtikat sâhibidirler ki, o îtikatlarına
töhmetten münezzeh olan iki âdil şâhit şâhitlik eder: Allah-ü Teâlâ’nın (CC) Kitabı
ve Nebîsinin (SAV) sünneti.
Ey sûfîler! Ne kendinize, ne de
başkalarına zulmedin. Zulüm memleketleri harap eder. Asılları söker atar. Kalpleri
ve yüzleri karartır. Rızkı daraltır. Zulmetmeyin; kıyâmet bizim içindir, o
mutlakâ kopacak. Gelecek olan her şey yakındır. Bizim bir yaratıcımız var: Bizi
karşısına alacak ve hesâba çekecek, münâkaşaya çekecek, azdan ve çoktan sorguya
çekecek, zerrelerimizi dahi sorgulayacak. Ben size sâdece bir nasîhatçiyim.
Nasîhatime karşı sizden bir ücret de istemiyorum.
Ribâya (fâize) yaklaşmayın: Rabbinize (CC) karşı
harp îlan etmiş olursunuz ve mallarınızdan bereket kalkar. Dinarı dinara
karşılık borç verin. Fakire borç verip daha sonra onu Allah (CC) rızâsı için
helâl edebilecek olan kimse öyle yapsın. Öyle yapanlar iki kere sevinç
duyarlar: 1- Borç verdikleri zaman, 2- Onu helâl ettikleri zaman. Rabbinize
(CC) güvenerek ve dayanarak böyle yapın. Yaratan, sâbit-kadem kılan ve mübârek
eden O’dur (CC).
Dilenciyi bir şey vermeden göndermemeye çalışın,
aksine, elde olan şeylerden verin. Az da olsa bi şeyler vermek onu mahrum
etmekten hayırlıdır. Eğer bir şey bulamazsanız, onu azarlamayın, yumuşak sözle
onu gönderin, onu kırmayın.
Dünyâ her yönüyle gelip geçicidir. Gece ve gündüzün
değişmesiyle gelip gider. Ölen herkesin kıyâmeti kopmuş ve o lehindeki ve
aleyhindeki şeyleri bilmiş demektir. Her şeyin bir sonu vardır: Âfiyetin de,
belânın da. Hayrın da, şerrin de. Zenginliğin de, fakirliğin de. Hayâtın da,
ölümün de. İzzetin de, zilletin de. Bütün bunlar birbirine zıt şeylerdir. Biri
gelir, öbürü gider. Ölüm ise her şeyin sonuncusudur.
Ârif bir mü’min baş gözlerini kapatınca kalp
gözleri açılır: Halkı oldukları gibi görür. Kalp gözünü kapatınca sır gözleri
açılır: Cenâb-ı Hakk’ı (CC) ve O’nun (CC) halk üzerindeki tasarrufunu görür.
Hâlık (CC) gelince halk gider. Âhiret gelince dünyâ gider. Sıdk gelince yalan
gider. İhlas gelince şirk gider. Îman gelince nifak gider. Her şeyin bir zıddı
vardır. Akıllı kişi sonuca bakar. Dünyânın zâhirine ve süsüne bakmayın. Zîrâ o
yakın bir zamanda gidecek, kaybolacak. Önce siz yok olacaksınız, sonra da
sizden sonrakiler.
O’ndan (CC) size gelen âfetler sebebiyle Rabbinizin
(CC) sohbetinden kaçmayın. Sizin menfaatinizi O (CC) sizden daha iyi bilir.
İyilik, kerih görülen şeylerde dürülmüştür. Akıllı ve edepli olun. Sıddıkların
kalplerine âfetler gelir de, onların kalpleri o âfetlere teslim olur, onları
ikiye katlar. Allah-ü Teâlâ’ya (CC) dayanmış olan kimseler o âfetleri
kucaklarlar, alınlarının ortasından öperler; onları sabır, muvâfakat ve rızâ
ile evlendirirler. O âfetler bir müddet orada kalır, sonra oradan alınır. “Yeri
ve ziyâfeti nasıl buldun?” diye sorulur. Şöyle cevap verir: “Ne güzel mekân, ne
güzel ziyâfet, ne güzel hediye, ne güzel hediyeci!” Belâlara düşmüş bu sâdâttan
(kutlu kişilerden) birine (RA) sorulmuş: “Bu belâ içinde nasılsın?” Demiş ki:
“Belâyı benden sorun!” Rabbinize (CC) karşı sabırlı olun, işte o zaman O (CC) belânızı
giderir, sabrınızın karşılığı esnâsında derecelerinizi yükseltir. Nefsinize
karşı sabırla berâber olun. Sabretmek için sıddıklarla berâber olun, onunla
berâber olan, onunla iş yapan ve onunla amel edenlerle berâber olun.
Allah’ım (CC)! Eşyâyı bize musahhar kıl (itâat
ettir), bize işlerimizde kolaylık ver, bize hayrı aç, işlerimizi hafiflet.
(Âmin)
Hastalığın, fakirliğin, açlığın ve günlük
ihtiyaçların silip götürdüğü îman, gerçek îman değildir. Îmânın cevheri ve
sıhhati belâ ânında ortaya çıkar ve nûru o zaman görünür. Onun cesâreti belâ
askerleri geldiğinde belli olur.
Rabbiniz (CC) yaptıklarınızdan haberdardır. Ey
melikler, sultanlar ve ey onların tâbileri! Ey avâm ve ey havâs! Ey zenginler
ve ey fakirler! Ey halvet ehli ve ey celvet ehli! Hiç kimse O’na (CC) perdeli
değildir. “Nerede olursanız olun, O (CC) sizinle berâberdir.”
Allah’ım (CC)! Günahlarımızı ört, affet, bağışla.
Bize lutuf ve ilim ver. Hatâlarımızı önemseme. Yardım et. Kanaat ver. Âfiyet
ver. “Bize dünyâda da, âhirette de güzellik ver ve cehennem azâbından bizi
koru.” (Âmin)
www.GAVSULAZAM.de
Kaynak:
Gavsulazam Abdulkadir-i
Geylani (KSA),
Cilâü’l-hâtır
fi’l-bâtın
ve’z-zâhir
|