|
Ey oğul! Sûfîler her şeyi
terkettiler ve dediler ki: “Mâsivâ posa ve kabuktan başka birşey değildir.”
Onlar özü istediler. Gerekli olanı gereksiz olandan ayırdılar ve özle
yetindiler. Gerekli olan Cenâb-ı Hakk’tır (CC). O’ndan (CC) gayrısı
gereksizdir. Hakk (CC), kulun talep ettiği şeyde sadâkatini bilirse ona sıhhat,
âfiyet ve kendisine yakınlık verir. Bu durumda, “Allah (CC) için velâyet”
gerçekleşir. İçinde korku olmayan bir kalp, polissiz bir memlekete, çobansız
bir sürüye benzer. Böyle bir belde harap olmaya, böyle bir sürü kurtlar
tarafından yenmeye mahkûmdur. Korkusu olan mal biriktiremez. Bir yerde karar kılamaz,
sürekli dolaşır. Sûfilerin yolculuklarının nihâyeti Hakk’a (CC) kurbiyet
ülkesidir. Yolculuk, kalbin yolculuğudur. Vuslat, “esrâr”ın vuslatıdır. “Esrâr”
(kalp) vâsıl olursa, melik olur; diğer uzuvlar da onun etbâı ve avanesi olur.
Kalp Hakk’ın (CC) kapısına ulaşınca içeri girmek için izin ister ve öyle girer.
İlminiz ne
kadar çok ve ameliniz ne kadar az! İlimden sâdece onu ezberleme ve hikâyeler anlatmak
için nasiplendiniz. Bunun size faydası olmaz. Bâzılarınız bu kadar, bu kadar
hadîs ezberliyor, ama onların bir harfi ile dahi amel etmiyor. Bu sizin
aleyhinize bir delildir, lehinize değil. Diyorsunuz ki: “Şeyhim filan. Falanın
sohbetlerine katıldım. Filancadan okudum. Falanca âlime dedim ki…” Bütün bunlar
amel olmadan hiçbir şey etmez.
Amelinde sâdık olan kimse şeyhlere vedâ eder,
onları geçer. Onlara işâret ederek der ki: “Siz yerinizde oturun; ben bana
rehberlik ettiğiniz hususlara erişeyim.” Şeyhler kapıdır; bir kapıya yapışıp da
evin içine geçmemen doğru olur mu? Allah-ü Teâlâ (CC) insanlara darb-ı meseller
gösterir.
Kulun şakîliğinin (cehennemlik oluşunun) alâmeti
kalp katılığı, göz kuruluğu, uzun emeller peşinde koşması, elinde olanda
cimrilik etmesi, emir ve nehyi küçümsemesi ve belâ geldiğinde hoşnutsuzluk
göstermesidir. Bu vasıflarda birini görürseniz biliniz ki, o şakîdir. Katı
kalpli olan, kimseye merhamet etmez. Sevincinde de, üzüntüsünde de gözlerinden
yaş gelmez. Çünkü gözlerinin kuru olması kalbinin katılığına işârettir. Onun
kalbi nasıl katı olmasın ki; o günah, hata, uzun emel, nasîbi olmayan şeye hırs
gösterme, haset etme gibi şeylerle doludur. Farz olan zekâtta cimrilik eder.
Keffâretleri ödemez. Adakları yerine getirmez. Akrabâlarını araştırmaz. Gücü
olduğu halde borcunu ödemez, aksine onu ödemeyi uzatır veyâ inkâr eder. Hakkı hukûku
yerine getirmekten ve iyilik etmekten hoşlanmaz. İşte bütün bunlar ve
benzerleri şakâvet alâmetleridir.
Allah-ü Teâlâ (CC) şöyle buyurmuştur: “Îman
etmiş olanların kalplerinin, Allah’ın (CC) zikrine ve hak olarak inen şeye
karşı haşyet (korku) duyma zamânı gelmedi mi?”
O’nun (CC) kaderini O’nun (CC) aleyhine delil yapmayın. Çalışın, çabalayın.
Yapışın, isteyin. Tazarrû edin, ağlayın. O’ndan (CC) şefâat isteyin, kendinizi
küçük görün. Kapıda sâbit durun, kaçmayın. Bütün işler Allah-ü Teâlâ’nın (CC) elindedir.
Îkaz eden de, sakındıran da O’dur (CC). Uyandıran O’dur (CC), uyutan O’dur (CC).
Peygamberimiz (SAV) Cenâb-ı Hakk’ın (CC) “Ey örtüsüne bürünen!”
nidâsını işitince yatağından kalktı ve iştiyaklı bir şekilde dışarı çıktı. İşte
Hakk’ın (CC) hitâbını duyan kalp de aynen böyledir; O’na (CC) hemen icâbet eder
ve O’nun (CC) talebini yerine getirmeye koyulur, O’na (CC) iştiyak duyar. O
(CC), kalpleri uyandırır ve kalplere yol gösterir. Senin bir iş yapmanı
istediğinde o işi sana kolaylaştırır. Bu bâtınî bir durumdur. Bu kaderdir,
ilimdir. Kader üzerinde durmamız ve onu delil göstermemiz uygun değildir.
Aksine biz çalışırız, çabalarız. Îtiraz da etmeyiz, tembellik de.
Allah’ım (CC)! Bizi kaderinden râzı et. Belâlarına
karşı sabır ver. Nîmetlerine güzelce şükretmeyi nasip et. Senden, bizi nîmetin
tamâmına erdirmeni, âfiyetin devamlı olmasını ve muhabbette sâbit-kadem olmayı
dileriz.
İbrâhîm b. Edhem (RA) (v. 161/777) şöyle demiş:
“Bir geceyi akşamdan sabaha kadar Allah-ü Teâlâ’ya (CC) türlü türlü duâlar ederek
ve ağlayarak geçirdim. Sabaha doğru gözlerim kapandı. Rüyamda Allah-ü Teâlâ’yı (CC)
gördüm. Bana şöyle buyurdu: ‘Ey İbrâhîm (RA)! Bana hiç de güzel duâ etmedin.
Şöyle de: Allah’ım (CC)! Kaderinden beni râzı et. Belâna karşı bana sabır ver.
Nîmetlerine güzelce şükretmemi nasip et. Senden nîmetin tamâmını, âfiyetin
devâmını ve muhabbette sebatlı olmayı diliyorum.’ Uyandım ki, bu sözleri tekrar
ediyorum.”
Cenâb-ı Hakk’a (CC) kulluğu sapasağlam yapan kimse,
halktan kurtulur ve Rabbi (CC) ile yetinir. O’nunla (CC) berâber olmak ona
yeter; başkalarıyla olmaya ihtiyaç duymaz. Hz. Peygamber (SAV) ona yeter; başka
bir şeye ihtiyaç duymaz. Aksine diğerleri ona muhtaç olur.
Sûfîler, Allah-ü Teâlâ’dan (CC) kendisinden başka
bir şey istemezler. Onlar nîmet bahşedeni isterler, nîmeti değil. Hâlık’ı (CC) isterler,
halkı değil. Yemekten, içmekten giyinmekten, nikahtan ve dünyâya meyletmekten
kaçmışlardır. O’na (CC) kaçmışlardır. Onlar sırf O’nun (CC) rızâsı için ibâdet
ederler, nefsin azığı ve ziyâfet evi değil. Derler ki: “Zahmeti ne yapalım? Biz
rahmet istiyoruz. Biz mahbub ile zahmetsiz halvet istiyoruz.” Sen hiç yemek,
içmek veyâ başka bir ihtiyâcını gidermek için dolaşan misâfir gördün mü?
Muhabbet iddiâsındasın ve uyuyorsun! İnsan ya muhibdir, ya da mahbubdur. Eğer
sen muhib isen, muhib nasıl uyur? Eğer sen mahbub isen, ey iddiâcı, muhib senin
misâfirindir! Haberiniz yok! Yakında O’nun (CC) haberini alırsınız. Hemen veyâ
daha sonra, iddiânızın karşılığını göreceksiniz.
Ey âlimler!
Ey ilim öğrenenler! İlim maksat değildir, maksat ilmin meyvesidir. Meyvesi olmayan ağacın
ne faydası olur? İlmin meyvesi ancak amel ve ihlastır. Kitap ve Sünnet araçtır;
onlarla amel edilir, iş yapılır. Kendisiyle iş yapılmazsa âlet nasıl faydalı
olur? Sanatkâr, bir iş yaptıktan ve yorulduktan sonra onun ecrini kazanır.
Dünyâ sofrasını, varlığı ve halktan geçinceye kadar
sana konuşma hakkı yok! Ondan geçtiğin zaman her şey sana ayan beyan olunur,
keşfolunur, şerholunur. Allah-ü Teâlâ (CC) şöyle buyurmuştur: “Allah’a (CC) karşı
takvâ sâhibi olun ki, O (CC) size ilim öğretsin.”
Yine şöyle buyurmuştur. “Allah’a karşı takvâ sâhibi olan kişiye O (CC) bir
çıkış yolu yapar ve onu ummadığı yerden rızıklandırır.”
Takvâ her hayrın başıdır; dünyânın, hikmetin,
ilmin, kalp ve sır safâsının geliş sebebidir. Tavkâ sâhibi olun ve sabredin.
Îmânın başı sabır ve vücûdu ameldir. Bundan dolayı Hz. Peygamber (SAV) şöyle
buyurmuştur: “Beden için baş ne ise, îman için de sabır odur.”
Bütün ameller, Allah-ü Teâlâ’nın (CC) takdîrinin altında ancak sabır ile tamamlanır.
Sabırlı olun, sebâtlı olun, vera sâhibi olun. Halvette de, celvette de vera
sâhibi olun. Başkalarının kısmetine karşı zâhid olun, kendi kısmetlerinizden de
yüzçevirin.
Sen dîne mukâbil makam-mevki elde ediyorsun. Sen
kendine gelirler, dinarlar, elbiseler, evler, komşular, şâhinler, hizmetçiler
biriktiriyorsun. Bunların hepsi boş bir hevestir. Yakında onlardan
ayrılacaksın. Rabbine (CC) dön. Gittiğin yanlış yoldan dön. Bâtılı,
karışıklığı, deliliği bırak. Başkasına terkedeceğin şeyi nasıl toplarsın! Oysa
onun hesâbını yalnız vereceksin! Topladığın şeylerin sana zerre kadar faydası
yok. Ondan senin eline, onun isbâtından, hesâbından, korkusundan,
kaybolmasından ve pişmanlıktan başka bir şey geçmeyecek. Aklın yok! Benden akıl satın al. Benim karşıma geç ve öğüdümü
dinle. Ben senin bilmediğini biliyorum. Ve âhiretle ilgili senin görmediğini
görüyorum.
Yazık
sizlere!
Sâlih amel, sizi kabirde azaptan kurtaracak ameldir. Hz. Peygamber’den (SAV) şöyle
rivâyet olunmuştur: “Mü’min kabre konulduğu zaman, sadakası başında oturur,
namazı sağında oturur, orucu solunda oturur, sabrı ayaklarında oturur. Azap
başı tarafından gelir; sadakası der ki: ‘Benden sana geçit yok.’ Sağ tarafından
gelir; namazı der ki: ‘Benden sana geçit yok.’ Sol tarafından gelir; orucu der
ki: ‘Benden sana geçit yok.’ Sabrı der ki: ‘Ben de burada hazırım, ihtiyaç
durumunda ben de yardıma hazırım’.”
Ey cemâat! Îmânınızı zayıf
hissettiğiniz anda fakirlerle kendinizi eşit tutun ve onlara îsârda bulunun
yâni ihtiyaç ânında onları kendinize tercih edin. Îmanın kuvvetli olduğu
anlarda da onlara yardım edin ve tebessümle yine îsârda bulunun. Fakirleri atâ
ve ihsanla karşılayın veyâ elinizde bir şey yoksa onları güzel bir sûrette geri
çevirin. Hz. Peygamber’den (SAV) şöyle rivâyet olunmuştur: “Dilenci, Allah-ü
Teâlâ’nın (CC) kuluna hediyesidir.”
Yazık
sizlere! Allah’ın
(CC) hediyesini kerih görüyorsunuz, reddediyorsunuz ve kabul etmiyorsunuz.
Yakında cezânızı görürsünüz. Fakirlik size gelecek, zenginliğinizi alacak ve
onun yerine geçecek. Hastalık gelecek, âfiyetinizi bozacak ve onun yerine
oturacak. Rabbinizin (CC) dilenciye vermeniz için size bahşettiği önemli
nîmetleri hiç hatırlamıyorsunuz. Mü’min bilir ki, Rabbi (CC) dilenciyi
kendisine, elindeki nîmetlerden bir şeyler versin diye göndermiştir. Ve o,
dilenciye bir şeyler verdiği zaman, ona en güzel bir sûrette ikram eder ve onun
kendisine gönderilmesini kabul eder. Ona dünyevî ve uhrevî nîmetlerden bol bol,
çokça ve en güzel bir şekilde verir.
Ey dünyâ
işleri peşinde koşanlar! Makam ve mevki için sultanlara, emirlere ve zenginlere
gidin; bu hususta “Meliklerin meliki”ne gitmeyin. O (CC) zenginlerin en
zenginidir ve hiçbir zaman ölmez. Hiçbir zaman fakir olmaz. O’na (CC) bir borç
verdiğin zaman, onun karşılığını kat kat verir. Dünyâda bir dirhemine karşılık
on dirhem verir. Âhirette de eksiksiz sevâbını verir. Dünyâda bereket, âhirette
de sevâp verir. O’nun (CC): “Allah (CC) size onun (infâkınızın, sadakanızın)
devâmını nasip eder”
buyurduğunu işitmedin mi?
Allah’ım
(CC)! Seninle alış-veriş yapmakla bizi rızıklandır. Sana hizmetimizi güzel
yapmayı nasip et. Bütün hizmetlerle birlikte senin kapında durmayı bize nasip
et. “Bize dünyâda da, âhirette de güzellik ver ve cehennem azâbından bizi
koru.”
www.GAVSULAZAM.de
Kaynak:
Gavsulazam Abdulkadir-i
Geylani (KSA),
Cilâü’l-hâtır
fi’l-bâtın
ve’z-zâhir
|