ESER HAKKINDA

ESERDEKİ DUA

HÂTİME

 
 
 
 

Sâdık olan kişi nîmete şükreder, cezâya sabreder. Emredilene sarılır, nehyedilenden uzak durur. Kalpler bu usûlde terbiye edilir. Nîmete şükretmek nîmeti artırır. Cezâya sabretmek cezâyı giderir ve işi kolaylaştırır. Çocuklarınız veyâ diğer yakınlarınız öldüğünde, mal mülk elden gittiğinde, maksatlar zâyi olduğunda ve halk eziyet ettiğinde sabırlı olun ki, büyük hayır göresiniz. Kolaylığın geldiğinde şükreder, zorluğun geldiğinde de sabredersen Mevlâ’ya (CC) gitme vâsıtaların olan “îman kanatları”n palazlanır ve kuvvetlenir. Kalbin ve sırrın o kanatlarla Rabbinin (CC) kapısına uçar. Sabrın olmadığı halde îmanlı olduğunu nasıl iddiâ edersin? Hz. Peygamber’in (SAV): “Beden için baş ne ise, îman için de sabır odur[1] dediğini işitmedin mi? Eğer sabrın yoksa, îmanının başı da yoktur. Bu durumda, cesede îtibar edilmez. Eğer belâ vereni tanısaydın, belâya sabrederdin. Eğer dünyâyı tanısaydın, ona dalmazdın.

Allah’ım (CC)! Dalâlette olanların hepsine hidâyet nasip et. Bütün âsîlerin tevbesini kabul et. Bütün mübtelâlara sabır ihsan et. Bütün âfiyette olanlara şükür muvaffakiyeti bağışla. (Âmin)

Birisi: “Hangisi daha şiddetlidir: Havf ateşi mi, şevk ateşi mi?” diye sordu. O (Abdulkâdir Geylânî KSA.) şöyle cevap verdi: “Mürîd için havf ateşi, murâd için ise şevk ateşi. Bu başka bir şeydir, o başka bir şey. Pekiyi, ey soruyu soran! Bunlardan sende hangisi var?”

Ey sebeplere güvenenler! Size fayda verecek olan tek kişidir. Size zarar verecek olan tek kişidir. Melikiniz tektir. Sultânınız tektir. İlâhınız tektir. Yaratıcınız tektir. Yaptığınız şeyleri sizin elinizle yapan O’dur (CC). Sizi O (CC) yarattı. Size O (CC) rızık verdi. Size zararı da, faydayı da veren O’dur (CC). Sizi hidâyete erdiren O’dur (CC). Niçin kendiniz gibi bir mahluka dayanıyorsunuz? Kendisine fayda da, zarar da veremeyecek olana niçin tapıyorsunuz? Allah-ü Teâlâ’nın (CC): “Rabbi (CC) ile “likâ”yı (güzel bir sûrette karşılaşmayı) umanlar sâlih amel işlesinler ve ibâdetlerinde O’na (CC) hiçbir şeyi ortak koşmasınlar[2] buyurduğunu işitmediniz mi?

Ey münâfık! Zamânın boşa gidiyor. Ey işlerini elinde tutan! Kaybediyorsun, sermâyen gidiyor. Hoş, bir kâr da göremezsin ya! Sermâyen dînindir. Sen ise onunla dünyânı yiyorsun. Sen eğer dînini yersen, o da biter, tükenir; dînin halk için, saygı görmek için, dinar ve dirhem için, makam ve mevki için işlediğin amellerle kaybolur gider. Sen Allah-ü Teâlâ’nın (CC) düşmanı ve nefret ettiği bir kimsesin. Sen sıddık kulların nefret ettiği bir kimsesin. Sen meleklerin nefret ettiği bir kimsesin. Melekler sana lânet ediyor. Ayaklarının altındaki yeryüzü sana lânet ediyor. Üzerindeki gökkubbe sana lânet ediyor. Giydiğin elbise sana lânet ediyor. Sen halkın da, Hâlık’ın da (CC) lânetlediği bir kimsesin. Münâfığın ateşin en aşağı yerine gireceğini bilmiyor musun? Teslim ol, müslüman ol, sonra tevbe et. Ölüm âniden gelmeden ve seni birdenbire kapmadan önce işini tedârik et; sonra pişman olursun da pişmanlığın sana bir fayda vermez. Ben seni tanıyorum, ama seni ifşâ etmem mümkün değil. Çünkü biz şerîatte sana da, başkalarına karşı da setr etmekle emrolunduk. Fakat sözümü belli birini kasdetmeksizin söylüyorum. Sana işâret ediyorum, ama bu işâret açık bir sûrette değil. Seni kasdediyorum, komşusu sen anla. “Köleye sopayla vurulur, hür kimseye ise bir işâret yeter.”

Hakk Teâlâ (CC) celvetlerinde de, halvetlerinde de insanlara ve onların kalplerine nazar edicidir. O (CC) ancak kendisi için işlediğiniz amelleri, O’nun (CC) rızâsını isteyerek yaptığınız amelleri kabul eder. Amellerinizde yapmacık davranmayın, süsleyip püslemeyin, hîleye hurdaya kaçmayın. O (CC) gizliyi de, açığı da bilir. “O (CC), gözlerin hâin bakışlarını ve göğüslerin sakladığını bilir.[3]

İşte bu Melik’e (CC) hizmet edin; bu Hâlık’a (CC), bu Râzık’a (CC), Mün’im’e (CC) (nîmetler bahşedene) ki, sizin için güneşi bir aydınlık kaynağı, ayı bir ışık ve geceyi de sükûnet vakti yapan O’dur (CC). Verdiği nîmetler ile sizi uyandıran O’dur (CC). O’na (CC) şükredesiniz diye, O (CC) nîmetleri türlü türlü yaptı. O (CC) nîmetlerin sayısı hakkında da şöyle buyurdu: “Eğer Allah’ın (CC) nîmetlerini saymaya kalksanız sayamazsınız.[4] Allah-ü Teâlâ’nın (CC) nîmetini gerçek yönüyle gören kimse, onun şükrünü edâ etmekten âciz kalır, şaşırıp kalır. Bundan dolayıdır ki, Mûsâ (AS): “İlâhî (CC)! Şükürdeki acziyetimle sana şükrediyorum” demiştir.

Şükrünüz ne kadar az! Îtirâzınız ne kadar çok! Eğer O’nu (CC) tanısa idiniz, O’nun (CC) huzûrunda dilleriniz ahras kesilir, konuşamazdı; kalpleriniz ve bütün uzuvlarınız her hâllerinde edepli olurdu. Bundan dolayı Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: “Allah’ı (CC) tanıyanın dili tutulur.[5] Ârif dilsizdir. Esrâr hakkında O’ndan (CC) izin almadan konuşmaz.

Ey oğul! Kendini, bedenini, aileni ve malını Cenâb-ı Hakk’a (CC) havâle et. Çünkü O (CC) emâneti kaybetmez. Kalbinle O’na (CC) yürü. Sen bütün hayrı O’nun (CC) indinde bulacaksın. Hükmün (şerîatin) hakkını öde. Bu Nebîden (SAV) râzı ol ve O’na (SAV) tâbi ol. Sonra Rabbinin (CC) huzûruna O’nun (CC) hakkındaki ilminin ve mârifetinin ayaklarıyla gir. Kapıya varıncaya kadar dînin hükümleri ile arkadaş ol. Oraya ulaştığında hükümleri durdur ve O’na (CC) selâmetle ve baht saâdeti ile duâ et. Sonra sır ve mânâ evine gir. Sâlihlerden birinin şöyle dediği rivâyet olunur: “Benim için, dünyâyı davul zurna ile yemem, din ile yememden daha sevimlidir.”

Çok yakında her biriniz tevhîdden ve şirkten, nifaktan ve ihlastan ne yaptığını görecek. O gün görenler için cehennem ortaya çıkacak! Kıyâmette olanların hepsi onu görecek. Çok az kimse hâriç, herkes ondan korkup kaçacak. Mü’mini gördüğünde ise o alçalacak, mü’min onu geçinceye kadar ateşi sönecek. Hz. Peygamber’den (SAV) şöyle rivâyet olunmuştur: “Kıyâmet günü cehennem mü’mine şöyle diyecek: Ey mü’min çabuk geç! Çünkü nûrun ateşimi söndürüyor![6] Ona üzerinden geçmeden önce: “Çabuk ol! Geç! İşimi boşa çıkarma, benim seninle bir işim yok!” diye seslenecek. Onun üzerinden müslüman da, kâfir de, itaatkâr da, âsî de geçecek. Mü’minin adımı o sırat köprüsüne bastığında cehennem geri çekilecek, alevi sönecek ve mü’mine şöyle seslenecek: “Geç! Nûrun alevimi söndürdü!”

Onun üzerinden geçenlerden bâzıları da onu görmeyecek. Cennete girdiklerinde diyecekler ki: “Allah-ü Teâlâ (CC) Sizden herkes ona (cehenneme) uğrayacak!’[7] şeklinde buyurmamış mı idi? Biz onu görmedik.” Onlara denecek ki: “Siz onun üzerinden o sönük iken geçtiniz.”

İsyankâr, Mevlâ’sından (CC) kaçaktır. İtaatkâr mü’min ise Mevlâ’sının hizmetinde durur; O’nunla (CC) karşılaşacağını ve kendisinden dünyâda yaptıklarını soracağını bilir. O hevâ ve hevesine uymayı terketmiştir; çünkü hevâ ve hevesin kendisini sapıtacağını, kendisinin Rabbiyle (CC) çekişmeyi isteyeceğini bilir. Mü’min, nefsine düşmanlık ve muhâlefet eder; çünkü onun Rabbine (CC) karşı düşmanlık beslediğini bilir. Allah-ü Teâlâ (CC) Hz. Dâvûd’a (AS) şöyle vahyetmiş: “Ey Dâvûd (AS)! Hevânı terket. Hevâdan başka benimle çekişen hiçbir şey yoktur.” Hakk (CC) ile sükûnet, mutluluk ve güzel edep üzere berâber olun. İrâdenizi O’nun (CC) irâdesine, ihtiyârınızı (tercihinizi) O’nun (CC) ihtiyârına, hükmünüzü O’nun (CC) hükmüne, dileğinizi O’nun (CC) dileğine bırakın. O (CC) istediğini yapandır.[8] O (CC) yaptığından sorumlu tutulmaz, bilakis insanlar yaptıklarından sorumludurlar.[9] O’nunla (CC) berâber olmak yırtıcı hayvanlarla ve yılanlarla berâber olmak gibidir. Bundan dolayı sûfîler O’nunla (CC) “havf ve hazer kademi” üzere berâber olurlar. Onların ne geceleri gecedir, ne de gündüzleri gündüzdür. Yemeleri hastanın yemesi gibidir. Konuşmaları mecbûriyettendir. Hasta en az şeyle doyar ve yemeğini korkarak yer. Onun bünyesine uygun olup olmadığını bilemez. Suda boğulan kimsenin boğulmanın tesiriyle gözleri kapanır, fakat dalgalar onu uyandırır. O kudret denizindedir. Onlar “O (CC) istediğini yapandır” denizindedirler, “kendi istediklerini yaparlar” denizinde değil. Dalgaların kendilerini boğmasından, ya da bâzı hayvanların musallat olup kendilerini yemesinden korkarlar. Sâhil-i selâmete atılmayı umarlar. Rablerinin (CC) kurbiyet sarayına, O’na (CC) münâcât ve müşâhede sarayına girmeyi dilerler.

Ey mürîd! Çalış, çünkü sen irâde sâhibi değilsin. Sâlihlerden birisine: “Neyi arzu edersin?” diye soruldu. “Arzu etmemeyi arzu ediyorum” cevâbını verdi. Bütün mesele kadere rızâda, irâdeyi terkte ve kalbi “mukallib”inin yâni onu çekip çevireninin önüne bırakmaktadır.

Allah’ım (CC)! Bizi senin kudretinin önüne bırakılan müslümanlardan eyle. “Bize dünyâda da, âhirette de güzellik ver ve cehennem azâbından bizi koru.”

www.GAVSULAZAM.de


[1] Deylemî, el-Firdevs, hadîs no: 3840, (Beyrut-1986).

[2] Kehf S. A.110.

[3] Gâfir S. A.19.

[4] İbrâhîm S. A.34.

[5] bak.: Süyûtî, Şerhu Süneni İbn Mâce, I/288, (Keratşi-tsz.).

[6] Heysemî, Mecmau’z-zevâid, VII/360.

[7] Meryem S. A.71.

[8] Bürûc S. A.16.

[9] Enbiyâ S. A.23.

Kaynak: Gavsulazam Abdulkadir-i Geylani (KSA), Cilâü’l-hâtır fi’l-bâtın ve’z-zâhir

 
 
 
İndex|Tasavvuf|Derviş|Mürşid-i Kamil|Mekârim-i Ahlâk|Bir Damla Gözyaşı
WwW.Gavsulazam.de   2003-2006    Her Hakkı Mahfuzdur | Mesaj gönder | Misafir Defteri