|
“Ramazân” beş harften oluşan bir kelimedir
(Arapça’ya göre): Râ (ra)-mîm (ma)-dâd (z)-elif (â)-nûn (n). Râ harfi (ra)
“rahmet” ve “re’fet”ten (şefkatten) gelir. Mîm harfi (ma) “mücâzât” (bir şeyin
karşılığını verme) “muhabbet” ve “minnet”ten (iyilikten) gelir. Dâd harfi (z)
sevâbı “dımân” etmekten (garanti altına almaktan) gelir. Elif harfi (â) “ülfet”
ve “kurbiyet”ten gelir. “Nûn harfî (n)” ise “nûr” ve “nevâl”den (cömertlikten)
gelir.
Bu ayı hakkıyla tamamlar ve onda gerekli olan
ibâdetleri doğru bir şekilde yaparsanız, bu sayılan şeyler de Hakk (CC)
katından sizlere gelir. Böyle yaparsanız dünyâda iken kalplerinizle ona
yakınlaşır, kalplerinizi nurlandırırsınız. Hakk’ın (CC) cömertliğine, açık ve
gizli nîmetlerine nâil olursunuz. Âhirette ise, hiçbir gözün görmediği, hiçbir
kulağın duymadığı ve hiçbir beşerin kalbine gelmeyen nîmetlere kavuşursunuz.
Çoğunuzun
oruçtan haberi yok! Emre gösterilen saygı ve ihtiram âmire yâni emredene gösterilen saygı
ve ihtiramdır. Allah’tan (CC), Nebîlerinden (AS), Resullerinden (AS) ve sâlih
kullarından haberi olmayanın bu aydan haberi nereden olacak? Çoğunuz babasını,
annesini ve komşularını oruç tutarken görmesi üzerine onlarla berâber oruç
tutar oldu; yâni âdet üzere oruç tuttu, ibâdet olarak değil. Orucu sâdece
yemekten ve içmekten kesilmek zannediyorlar. Şartlarını ve erkânını yerine
getirmiyorlar.
Ey cemâat! Âdeti terkedin, ibâdete yapışın. Allah-ü
Teâlâ (CC) için oruç tutun. Ne bu aydaki oruç, ne de bu ay içerisinde yapılan
ibâdetler, sakın canınızı sıkmasın. Bu ayı amelle geçirin. Amellerinizde de
ihlaslı olun. Terâvih namazlarına devam edin. Mescitlerinizi, câmilerinizi
aydınlatın, zîrâ bu aydınlatmanız kıyâmet günü size nur olacaktır. Eğer bu ayı Allah-ü
Teâlâ’ya (CC) ibâdât ve tâât ile geçirirseniz ve ona gerekli hürmeti
gösterirseniz, bu size kıyâmet günü şefâatçi olur. Orucu hakkını vererek tutun
ki, size de hakkınız ödensin. Onu eksiksiz yapın ki, karşılığını eksiksiz
alasınız. Rabbiniz (CC) katında size şehâdet edilsin ve sizi övsünler. Bu
vesîle ile, O’nun (CC) fazlından, kereminden, nîmetinden, iyiliğinden,
rahmetinden, lutfundan, hıfzından, himâyesinden ve korumasından sizin için
talep edilsin.
Yazık sana! Sana ne fayda verir ki:
Oruca başlıyorsun haramla, oruç bozuyorsun haramla! Bu mübârek gecelerde
günahlar ile uyuyorsun! Yine yazık sana ki, halk arasında bulunduğun zaman
riyâkârlıkla ve bozgunculukla, oruç tutuyor görünüyorsun; fakat kendi başına
kaldığında ise bir şeyler yiyor, sonra tekrar onlar arasına katılıyorsun ve
onlara: “Ben oruçluyum” diyorsun. Uzun günlere sövüyorsun, hakâretler
yağdırıyorsun, yalan yeminlerle yemin ediyorsun! Pintilikle, hîleyle, gaspla
insanların mallarını ele geçiriyorsun.
Orucun sana fayda vermez. Sen oruçlu da
sayılmazsın. Çünkü Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: “Nice oruçlu
vardır ki, aç ve susuz kalmak dışında oruçtan elde ettiği bir şey yoktur. Ve
nice ibâdet eden vardır ki, ibâdetinden kendisine yorgunluk ve uykusuzluktan
başka bir şey kalmaz.”
Kimileri var ki, zâhiren, görüntü olarak müslüman, fakat bâtınen sanki puta
tapanlar gibi! Vah sizlere!
Müslümanlığınızı, tevbenizi, özürünüzü ve ihlâsınızı sürekli yenileyin, tâ ki,
Rabbiniz (CC) sizi kabul etsin ve işlediğiniz günahları affetsin.
Ey
oruçlular!
Rabbinize şükredin, teşekkür edin. Çünkü o sizi oruca ehil kıldı ve oruç
tutmanız için size güç verdi. Oruç tutan kimsenin kulağı da, gözü de, elleri
de, ayakları da, yâni bütün uzuvları da oruç tutsun. Bütün zâhiri ve bâtını ile
oruç tutsun. Oruç tuttuğunuz zaman yalanı terkedin; yalancı şâhitlik yapmayın;
gıybeti, koğuculuğu, insanlara iftirâ atmayı ve onların mallarını almayı
(gasbetmeyi) terkedin. Öyle oruç tutun ki, günahlardan tertemiz ve pâk olun.
Eğer günaha düşerseniz, böyle orucun size ne faydası olacak? Hz. Peygamber’in
(SAV): “Oruç cünnettir (sığınaktır)”
sözünü işitmediniz mi? Buradaki “cünnet” kelimesinin anlamı, sâhibini örten ve
üzerini kapatan şey demektir. Bundan dolayıdır ki, kalkana “mücenne” yâni
sığınak da denir. Çünkü kalkan sâhibini kaplar ve onu oklardan korur. Aklını
kaybetmiş kişiye de “mecnûn” denir. Çünkü onun da aklının üzeri örtülmüştür.
Oruç vera, takvâ ve ihlas sâhibi olan oruçlu için bir sığınaktır. Çünkü sığınak
onu dünyâ ve âhiret belâlarından korur. Ey oruçlular! İftar vakti fakirlere ve
düşkünlere yiyeceklerinizden bir şeyler ikram edin. Zîrâ bu sizin sevâbınızı
artırır ve orucunuzun kabul edildiğine de bir işârettir.
Her şey biter; âhiretiniz için önceden
gönderdiğiniz, gücünüz yettiğince hazırlayabildiğiniz şeylerden başka hiçbir
şey bâkî kalmaz. Kıyâmet günü aç, susuz, çıplak, korkulu, ürkek ve titreyen bir
halde haşrolunacaksınız: İşte o gün, bu dünyâda yemek yedirene yemek
verilecektir. Bu dünyâda iken su ikram edene o gün su ikram edilecektir. Bu
dünyâda birilerini giydirene o gün elbise giydirilecektir. Bu dünyâda iken
Cenâb-ı Hakk’tan (CC) korkan ve utanan kimse o gün emniyet içinde olacaktır. Bu
dünyâda merhamet edene o gün Allah-ü Teâlâ (CC) merhamet edecektir.
Ramazan ayında Kadir Gecesi vardır. O gece yılın en
büyük gecesidir ki, onun alâmetlerini sâlihler bilir. Allah-ü Teâlâ’nın (CC)
bâzı kullarının gözlerinden perdeyi kaldırılır ve onlar meleklerin yüzlerindeki
nûru, ellerinde taşıdığı o ilâhî nûru, göklerin kapılarının nûrunu ve Hakk’ın (CC)
vechinin nûrunu görürler, zîrâ O (CC) bu gece yeryüzü ahâlîsi için tecellî
eder.
Ey cemâat! Himmetlerinizi
(gayretlerinizi) yemeye içmeye yoğunlaştırmayın. Bu düşük bir gayrettir,
himmettir. Yemeye içmeye mübtelâ oldunuz; halbuki rızık konusunda garantiniz
var. O halde niçin ona yoğunlaşıyorsunuz. Yemeyen ve içmeyen, “Samed” (her şey
kendisine muhtaç) olan Allah-ü Teâlâ (CC) ne yücedir! O (CC) Rızık verendir,
rızık verilen değil; O (CC) yedirendir, yedirilen değil. O (CC) “samed”dir,
O’nun (CC) karnı yoktur; O (CC) yemez, içmez, uyumaz. Hırsınız arttı, veranız
ve “emânınız” (emniyetiniz) azaldı.
Yazık sana! Dünyâ bir saattir, onu
itâatle geçir. Ey oğul! Dünyevî olsun, uhrevî olsun bütün işlerinde vera sâhibi
ol ki, felah bulasın, kurtulasın. Vera sâhibi olursan aleyhine hiçbir delil
kalmaz. Allah-ü Teâlâ’nın (CC) rızâsına ulaşırsın.
Sâlihlerden birini rüyâda gördüler; kendisine Allah-ü
Teâlâ’nın (CC) ne yaptığını sordular: “Affedildim” diye cevap verdi. “Ne ile?”
dediler. Dedi ki: “Bir gün hamamda abdest almış, mescide doğru gidiyordum.
Oraya yaklaştığımda ayağımda bir dirhemlik bir yere suyun değmediğini
farkettim. Döndüm ve tekrar gusül abdesti aldım. Allah-ü Teâlâ (CC) bana
buyurdu ki: Ben seni şerîatime saygın sebebiyle affettim!”
Sen neredesin, uyuyamayıp, yanları yataklardan uzak
kalan kimseler nerede! Onlar nasıl uyusunlar ki: Onları korku basmış ve
gözlerinden uykuyu kaçırmıştır! Ünsiyet (Hakk’ın CC. sıcaklığı) ise onların
kıyamda buldukları ve ihtiyaç duydukları şeydir. Onlar ancak secde hâlinde iken
uyku ağır basarsa uyurlar. Onlara bu secde hâlinde ağır basan uykuyu verip,
onların bedenlerini bu şekilde ihtirahat etmeyi nasip eden Allah-ü Teâlâ (CC)
ne yücedir! Bu kısa süre içinde dahi onların yanları yatak yüzü görmez. Çünkü
gâh “havft”en dolayı, gâh “recâ”dan dolayı, gâh “hayâ”dan dolayı ve gâh
“iştiyak”tan dolayı yatağa uzanıp uyuyamaz onlar.
Rabbinizden (CC)
“havf”iniz ne kadar da az! Tâatiniz ne kadar da az! Oysa çok çok ibâdet ve itâat
etmelerine rağmen sâlihlerin Allah-ü Teâlâ’dan (CC) “havf”i ne kadar da çok!
Hz. Peygamber (SAV) namazda olduğu zaman göğsünden kaynayan tencerenin sesine
benzer bir ses duyulurdu! Hz. İbrâhîm’in (AS) namaz kıldığı zaman göğsünden
çıkan ses üç fersah öteden duyulurdu! Onlar sıddık, halîl, muhib ve duâsı kabul
olunan kimseler olmalarına rağmen “havf” (korku) sâhibi idiler. Şimdi bana
söyleyin: Sizin bu hâliniz nedir?
Görüyorum ki, orta yoldan çıktınız. Sayının dışında
kaldınız. İtâate ünsiyetiniz çok az; buna karşılık ona soğuk mu soğuksunuz?
Kolay olan hayırlarla ve çoğunlukla da sizi doyuran dünyâlıklarla yetindiniz.
Bu amel ölecek olanın, Rabbi (CC) ile karşılaşacak olanın ameli değil! Böyle
ameller kıyâmet günü sâhibine geri verilir. Bu amel muhâsebeden (hesâba
çekilmekten) ve münâkaşadan korkan kimsenin ameli değil! Bu amel, kabrine
indirilmeyi isteyen, ancak oranın cehennem çukurlarından bir çukur mu, yoksa
cennet bahçelerinden bir bahçe mi olduğunu bilmeyen kimsenin ameli değil!
Sûfîler gündüzü oruçla, geceyi kıyâm ile yâni
ayakta geçirirler. Yorulduklarında yere düşüverirler ve ancak öyle ihtirahat
ederler. Yanları yataktan uzak kalır. Biraz oturduktan sonra, Rablerine (CC) korku
ve ümit ile duâ ettikleri yere tekrar dönerler. Reddedilmekten korkarlar. Kabul
edilmeyi umarlar. Derler ki: “Rabbimiz (CC)! Biz ihlaslı, doğru dürüst,
mükemmel, nefisten ve ucübden uzak bir amel işleyemedik.” Reddedilmekten
korkarlar. Sonra da, Hakk Teâlâ (CC) cömert olduğu için, azı kabul edip
karşılığında bol bol ihsân eden, yapmacık ve değersiz şeyleri kabul edip, tâze
ve güzel olanı bağışlayan olduğu için onlar O’nun (CC) nezdinde kabul edilmeyi
umarlar. O (CC) eksik yükü kabul eder, ama karşılığını yine de tam verir.
“Havf” azîmettir, “recâ” ise ruhsattır. Sûfîler
“havf u recâ” arasındadır. Bâzan bundadırlar, bâzan onda. Bâzan zâhire, bâzan
da bâtına göre davranırlar. Bâzan sâf ve dupduru olurlar, bâzan kederli ve
bulanık. Bâzan izzet ve celâl sâhibi olurlar, bâzan zillet ve tevâzu. Bâzan
ihsanlara ulaşırlar, bâzan ulaşamazlar. Ecelleri gelinceye kadar hep böyle
olurlar. Ve kalpleri Hâlık’larına (CC) ulaşır; o zaman onlar için ne ruhsat
kalır, ne keder… Bilakis tamâmen azîmet ve safâ olur.
Mal seni kapıya kadar, ailen ise kabre kadar tâkip
edip geri dönerler. Amel ise sana arkadaşlık eder, seninle berâber kabre kadar
iner ve senden ayrılmaz.
Ey gâfiller! Sizi terkedecek şeyleri
azaltın ve size arkadaşlık edecek, sizi hiç terketmeyecek olan sâlih amelleri
çoğaltın. Oruç tutun ve orucunuzda ihlaslı olun. Namaz kılın ve namazlarınızda
ihlaslı olun. Haccedin ve haccınızda ihlaslı olun. Zekat verin ve
zekatlarınızda ihlaslı olun. Rabbinizi (CC) zikredin ve zikrinizde ihlaslı
olun. Sâlihlere hizmet edin, onlara yakınlaşın ve onlara hizmetinizde ihlaslı
olun. Kendi ayıplarınızla meşgul olun, başkalarının ayıplarından yüzçevirin.
Mârûfu (doğruyu) emredin, münkerden (yanlıştan) nehyedin. İnsanların ayıplarını
ortaya yaymayın. Onların örtülerini yırtmayın. Onların ortaya çıkan kusurlarını
görmezden gelin. Kaldı ki, onların gizli kusurlarından size ne? Kendinizle
meşgul olun, başkasından size ne? Mâlâyânîyi çoğaltmayın. Zîrâ Hz. Peygamber (SAV)
şöyle buyurmuştur: “Mâlâyânîyi terketmesi kişinin İslâm’ının
güzelliğindendir.”
Seni kendi ayıbın ilgilendirir, başkasının ayıbı seni ilgilendirmez. İtâat et,
isyan etme. Tevhîd et, şirk koşma; halka ve sebeplere güvenmen şirktir.
Yazık sana! Sen mecnunsun.
Hoşnutsuzluk ve îtiraz sana bir şey getiriyor mu? Aksine yanındaki her şeyi
gideriyor. Gazabın sana gelecek bir şeyi çabuklaştırıyor mu? Aksine
geciktiriyor. Belâ vermek de, belâyı gidermek de Allah-ü Teâlâ’nın (CC) elindedir.
Derdi de devâyı da indiren O’dur (CC). Derdi de devâyı da yaratan O’dur (CC). O
(CC) ancak kendisini öğretmek için seni belâya mübtelâ kılıyor. Böylece, belâyı
indirmede ve gidermede delillerini ve kudretini sana göstermek için sana belâ
veriyor. Bununla sana belâ verebileceğini de, senden belâyı kaldırabileceğini
de gösteriyor. Belâlar Cenâb-ı Hakk’ın (CC) kapısını çalmayı öğretirler. Kalp
ile Cenâb-ı Hakk’ı (CC) bir araya getirirler. Yüksek menzillere, derecelere
yükseltirler. Belâlara öfkelenmeyin. “Niçin?” ve “nasıl?” diyerek
hoşlanmadığınız o belâlar sizin hayırınızadır. Eğer belâlara sabrederseniz
gizli ve açık bütün günahlardan temizlenirsiniz. Hz. Peygamber'den (SAV) şöyle
rivâyet olunmuştur: “Günahından eser olmaksızın yeryüzünde yürüyünceye
kadar, mü’minden belâ eksik olmaz.”
Onun günahları amel defterinden kaldırılır, o günahları yazmış olan melekler
onları unutur. Sâlihlerden biri şöyle dermiş: “İlâhî (CC)! İnsanlar seni
nîmetlerin için sevdi, ben ise belâların için sevdim.” Onlardan birisi de
kendisine belâ gelmediği zaman şöyle dermiş: “İlâhî (CC)! Bugün ne günah
işledim de bana belâ vermedin?”
Yazık sana! Eğer O’nun (CC) takdîrine
râzı olmuyorsan O’nun (CC) verdiği rızkı yeme ve kendine O’ndan (CC) başka bir
Rab bul! Allah-ü Teâlâ (CC) bir vahyinde şöyle buyurmuştur: “Ey Âdemoğlu!
Kaderime râzı olmaz, belâlarıma sabretmezsen, kendine benden başka bir rab ara!”
Rabbinize (CC) karşı sabırlı olun; O’ndan (CC) başka rabbiniz yok! O’ndan (CC) başka
ikinci bir rab yok! O’ndan (CC) başka kapı yok! Başka bir yaratıcı yok! Vâhid
olan Allah-ü Teâlâ’nın (CC) irâdesine karşı sabredin…
Allah’ım (CC)! Bizleri
mutmain, râzı, muvâfakat gösteren müslüman ve teslim olmak isteyenlerden eyle. “Bize
dünyâda da, âhirette de güzellik ver ve cehennem azâbından bizi koru.”
www.GAVSULAZAM.de
Kaynak:
Gavsulazam Abdulkadir-i
Geylani (KSA),
Cilâü’l-hâtır
fi’l-bâtın
ve’z-zâhir
|