|
Sâdık kişi için geri yoktur, o geriye bakmaz;
ilerlemekten, ileri gitmekten geri durmaz. Onun göğsü vardır ama sırtı yoktur.
Talebinde sâdık olmaktan geri durmaz, böylece, onun zerresi dağ, damlası deniz,
azı çok, lambaları güneş ve kabuğu öz olur.
Sâdık birini ele geçirirsen ona yapış. Yanında
senin derdinin devâsı bulunan kişiyi ele geçirirsen ona yapış. Seni suyun
kaynağına götüren kişiyi ele geçirirsen ona yapış. Kaybettiğin şeye seni
götüren kişiyi ele geçirirsen ona yapış. Onları bilmemeyi, tanımamayı
hakediyorsunuz. Bilenler ise çok çok az. Kabuk çok, oysa öz az. Kabuk
çöplüklerde olur, oysa öz pâdişahların hazînelerinde bulunur.
Dünyâ, şehvet ve lezzetlerle dolu olan her kalp
kabuktur. O ancak ateşte işe yarar. Kalbinde mahlûkattan bir şeyler olduğu
müddetçe cezâlandırılacağını bil! Zîrâ, Allah-ü Teâlâ (CC) şöyle buyurmuştur: “Ben
cinleri ve insanları ancak Bana ibâdet etsinler diye yarattım. Onlardan ne bir
rızık istiyorum, ne de Beni doyurmalarını. Muhakkakki, Allah (CC) rezzâktır,
güç ve kuvvet sâhibidir.”
Sizin çoğunuz perdelisiniz; Müslüman olduğunuzu iddiâ ediyorsunuz fakat hakîkat
husûsunda hiçbir şeye sâhip değilsiniz.
Yazık size! “Müslüman” ismi size onun
şartları ile amel etmedikçe hiçbir fayda vermez. Böyle kimselerin “zâhir”i
(dışı) vardır ama “bâtın”ı (içi, özü) yoktur. Amelleriniz size hiçbir şey
katmıyor. Zâhirin mihrapta, bâtının ise riyâ ve münâfıklık yapıyor. Zâhirin
dindar, bâtının ise haramlarla dolu. Evinde dostun bekliyor! Şerîat zâhiren
senden cezâyı düşürüyor; çünkü senden zâhiren ona aykırı bir şey zuhur etmiyor.
İlim ise bâtınen, onun üzerine ölüm ve cezâlandırılma hükmünü vuruyor. İyi
düşün! Bugün cezâdan kurtuldun, ama yarın kim kurtaracak? İyi düşün! Hüküm
erbâbı nazarında gizlendin ama, O’nun (CC) nûru ile bakan ve halkı taşıdıkları
işâretlere göre tanıyan “ilim erbâbı” katında nasıl gizleneceksin? Avam katında
sen namaz kılan, oruç tutan, itâatte bulunan, tezkiye olan, hacca giden, veraya
önem veren, müttakî ve zâhid birisin; “ilim ehli” indinde ise münâfık, deccal
ve cehennemlik birisin!
Onların yanına gidersen din evinin harap olduğunu
ve yüzündeki nifak alâmetlerini görürler. Seni sîmandan tanırlar, fakat
konuşmazlar. Cenâb-ı Hakk’a (CC) kurbiyet mührü onların ağızlarındadır; O’nun (CC)
günahları örtme, gizleme sıfatı ve O’nun (CC) “setr” (örtü) eli onların
dillerini tutar; kerem, cömertlik ve yumuşaklık dilleri onları konuşmaktan
engeller. Eğer böyle olmasaydı örtüleriniz yırtılırdı. Ey münâfıklar! İslâm’ı hakkıyla yerine getirin ki, îman da, îkan
da, mârifet de, münâcât da size gelsin, hitâp ve konuşma gelsin.
Akıllı olun! Mânâsı olmayan kabuklarla
yetinmeyin. Amel işleyin ve ihlaslı olun ki, kurtulasınız. İlmiyle âmil olan
âlimlere hizmet edin. Hizmet eden hizmet görür. Tevâzu gösteren yücelik bulur.
Hizmet et ki, efendi olasın. Duymadın mı?: “Topluma hizmet eden onların
efendisidir.”
Sen nefsine, eşine, çoluk-çocuğuna güzel hizmet
ediyorsun ama malını fakirlerden gizliyorsun; malını hevâ ve hevesin ve hîleli
maksatların uğrunda harcıyorsun. Yakında haberini alırsın! Sen Rabbinden (CC) korktuğundan
çok, sokağının bekçisinden, bölgenin yöneticisinden korkuyorsun. Onlara
hediyeler veriyorsun. Çünkü onlar evinin harâplığına ve rezilliklerine
muttalîler. Yakında malın bitecek. O kötü arkadaşların seni terkedecek. Bekçi
ve yönetici, hediyeler kesildiği için senin kirli çamaşırlarını ortaya
dökecekler. Sen O’nun (CC) nîmetlerini O’na (CC) karşı isyanlarda kullanırken, Allah-ü
Teâlâ (CC) seni nasıl kutlar! Yakında sen dileneceksin, senden dilenilmeyecek!
Kalacağın yer de çöplükler ve pislik yerler olacak. Ve kimbilir, belki de sen
bu hal üzere iken ölüm sana gelecek ve ıztıraptan ıztıraba düşeceksin…
Akıllı ol ve
Allah’tan (CC) utan! Dünyâ fânîdir, ama âhiret bâkîdir. Dünyevî istekler
arzular devam etmez, uhrevî istekler ise süreklidir. Mü’min âhiret karşılığında
dünyâyı, Hâlık (CC) karşılığında halkı satar. Sûfîlerden bâzıları vardır ki, Allah-ü
Teâlâ (CC) ile halktan ve yeryüzündeki her şeyden müstağnî olup, onlara
muhtaçlığı gidince, Hâlık’a (CC) dönmesi ve halktan birşeyler istemesi, bir
şeyler dilenmesi için, geçim ve maîşet temini derdi ona geri verilir. Onun
halktan istemesi halka rahmet olur. Onun fakirliği zâhirdedir. Bâtında ise o
zengindir. Onun zenginliği gizli, fakirliği açık olur. O, onlar üzerinde
istediği gibi galebe eder, hâkim olur da onlar edeplerini bozmadan sükûnet
içinde dururlar.
Onları ilk terbiye eden Kitap ve Sünnettir. Onlarla
amel ederler ve müttakî olurlar. Sonra onları Hz. Peygamber (SAV) terbiye eder.
Rüyâlarında onlara şöyle der: “Şunu şunu yapın, şunu şunu yapmayın…” Sonra
Rablerini (CC) rüyâlarında görürler. Onlara çeşitli emirler verir, çeşitli
nehiylerde bulunur. Bir dereceden diğer bir dereceye, bir kitaptan diğer bir
kitaba, bir âlemden diğer bir âleme, bir zikirden diğer bir zikire sürekli
yükselir giderler.
Mü’minin gözünde halk bir tek şahıs gibidir. Bu
şahıs ise hasta, âciz, fakir, kendine zerre kadar bir fayda çelbedemeyen, bir
zararı defedemeyen, kendine ters davranana buğzeden, kendine uyandan hoşlanan
biridir. Mü’min ise buğzunda da, muhabbetinde de Rabbine (CC) muvâfakat eder.
Halkı, kendisine bir şeyler verdikleri için sevmediği gibi, bir şey
vermediklerinde de onlara buğzetmez. Muhabbetini de, buğzunu da hevâ ve hevesi
uğruna yapmaz. O sonsuza kadar nefsinden ayrılmıştır; ona ancak Rabbine (CC) itâati
durumunda muvâfakat gösterir. Dünyâ onun kalbinden uzaklaşmıştır. O, Rabbinin
(CC) dînini yerine getirmekten, onu gözetmekten ve ona yardım etmekten aslâ
geri durmaz.
Yazık sana! Zâhid olan kalptir, ceset
değil. Ey zâhiri ile zâhidlik taslayan! Zühdün merduttur (reddedilmiştir).
Çünkü sen sarığını, gömleğini sakladın, altınını yerin altına gizledin ve
derviş elbisesi giydin; bütün pislikleri topladın… Eğer tevbe etmezsen Allah (CC)
senin derini yüzsün, boynunu vursun. Bir dükkân açtın, orada nifak satıyorsun!
Eğer O’ndan (CC) önce kendin o dükkânı yıkmazsan, Allah (CC) o dükkânı başına
yıksın da altında seni helâk etsin. Tevbe et ve zünnârı (küfür alâmeti kuşağı)
kes.
Vah sana! Mü’minin zühdü
kalbindedir. Rabbine (CC) olan kurbiyeti sırrındadır. Dünyâ ve âhiret ise onun
kapısında ve kasasındadır, kalbinde değil! Onun kalbi Mevlâ’sından (CC) başka
her şeyden boştur. Rabbinden (CC) başkası onun kalbine nasıl girsin ki, orayı
tamâmen O (CC), O’nun (CC) zikri ve O’nun (CC) kurbiyeti doldurmuştur. Kalbi,
Mevlâ’sının (CC) rızâsı uğruna her şeye vedâ etmiştir, o kırıktır. Hoş Rabbi (CC)
dâimâ onun yanındadır ya! Zîrâ O (CC) şöyle buyurmuştur: “Ben kalpleri benim
için kırılmış olanların yanındayım.”
Onların nefisleri dünyâyı terketmek sûretiyle ve kalpleri de Mevlâ’larının (CC)
rızâsı uğruna kırılmıştır. İşte onlar inkisârı, kalp kırıklığını hakkıyla
yerine getirince, O (CC) onların yanında olur, kırıklıklarını düzeltir. Onları
tedâvi eden tabiptir, onlara gelen. İşte nîmet budur! Ne dünyâ, ne de âhiret
nîmeti nîmet değildir.
Sûfîler hastadırlar; tâbipleri ise yanlarındadır.
Onlar tabiplerinin huzûrundadır. O’nun (CC) kerem ve lutuf hücrelerinde uyku
hâlindedirler. Onları iyilik, yumuşaklık ve merhamet eliyle döndürür. Felâha
vereni görmeyen felah bulamaz. Sûfîlerle berâber oturun, onların konuşmalarını
ve sohbetlerini dünyâ için değil, Allah (CC) rızâsı için dinleyin ki, ondan
yararlanasınız.
İlim öğrenin! Zîrâ ilimde çok büyük hayır vardır.
İlim öğrenin ve amel edin. Böylece, ilimden istifâde edesiniz. İlim kılıç, amel
el gibidir. El olmadan kılıç kesmez. Kılıç olmadan da el kesmez. Zâhiren ilim
öğrenin ve bâtınen ihlaslı olun. İhlas olmadan zerre kadar sevap
kazanamazsınız.
Kur’ân’ı dinleyin ve onunla amel edin. Onu Cenâb-ı
Hakk (CC) kendisine ulaşasınız diye indirmiştir. Kur’ân’ın iki yönü vardır:
O’nun (CC) elinde olan tarafı, bizim elimizde olan tarafı. Eğer onunla amel
ederseniz kalpleriniz Cenâb-ı Hakk’a (CC) yükselir. Ve daha dünyâda iken,
âhiretten önce kalpleriniz O’nun (CC) kurbiyet evine girer. Eğer O’na (CC) vâsıl
olmak istiyorsan dünyâya ve halka karşı zâhid ol. Nefsine, evine, malına,
isteklerine, arzularına, halkın övgüsünden ve yüceltmesinden hoşlanmaya, sana
teveccüh göstermelerine karşı zâhid ol. Eğer bunu gerçekleştirebilirsen onlara
muhtaçlığın gider. Bütün sıkıntın kalkar. Bâtının ve halvetin mâmur olur.
Kalbin ve sırrın aydınlanır. Nefsin mutmain olur. İşte bütün bunlar Kur’ân ile
amel etmenin bereketi sâyesindedir. Bu Kur’ân güneştir; o halde onu kalp
evlerinize bırakın ki, sizi aydınlatsın.
Yazık sana! Lambayı söndürürsen
gecenin karanlığında elinde olanın ne olduğunu nasıl göreceksin? Size hayat
veren şeye dâvet eden Resûle (SAV) icâbet edin. Ölü kalp neyi duyar ki? Dünyâ
ve dünyâ sevgisi ile ve halkı sevmek ve onlardan bir şeyler ummak sûretiyle
ölmüş olan kalp nasıl görebilir? Nasıl duyar ve görür? Dünyâyı bil ki, ona
karşı zâhid olasın; nefsi bil ki, ona muhâlefet edesin; halkı bil ki, onlara
buğzedesin…
Ey ölü
kalpliler!
Siz dünyâyı talep ediyor, ona rağbet gösteriyor ve ona muhabbet duyuyorsunuz.
Ve sizler de ey zâhidler! Cennet talebiniz sizi Rabbinizden (CC) alıkoydu,
engelledi. Yazık size! Yolu
şaşırdınız. “Dârdan önce câr” (evden önce komşu) “tarîkten önce refîk” (yoldan
önce yoldaş) edinin. Ve siz ey vâizler! Hiçbir sanatınız olmadığı halde, ehil
olmadığınız halde peygamberlerin kürsülerine oturdunuz! Kerr u ferri (savaş
taktiklerini) ve dövüşmeyi beceremediğiniz halde en ön safa geçtiniz. İnin
oradan! İlim öğrenin, amel edin, ihlaslı olun ve ondan sonra oraya çıkın. Bu iş
nefisle, hevâ ve hevesle, şeytanla, dünyâ ile, şehvetlerle, zevklerle, halkı
terk ile, zararda ve faydada onları görmek ile dövüşmekten ibârettir. Bütün
bunların hepsine îman, yakîn ve tevhîd kuvvetinle gâlip gelir, onları
kahredersen, işte o zaman Hakk (CC) senin kalbine ve sırrına “hil’at” (saltanat
elbisesi) giydirir. Cenâb-ı Hakk (CC) bu gibileri kurbiyet evine yerleştirir,
halkına emir tâyin eder, onlara geri gönderir. O zaman halka karşı verdiğin
savaştaki taktikleri de güzel yaparsın.
Allah’ım (CC)! Bizi, seni
bizden râzı eden şeylerde kullan. “Bize dünyâda da, âhirette de güzellik ver
ve cehennem azâbından bizi koru.”
www.GAVSULAZAM.de
Kaynak:
Gavsulazam Abdulkadir-i
Geylani (KSA),
Cilâü’l-hâtır
fi’l-bâtın
ve’z-zâhir
|