|
Ey oğul! Kalp kitap ve sünnet ile
amel işlerse “kurbiyet”
kazanır. Kurbiyet kazanınca da neyin lehine, neyin aleyhine, neyin Allah (CC) için,
neyin gayrısı için, neyin hak, neyin bâtıl olduğunu bilir ve görür. Mü’min,
nûrâ sâhip olunca onunla bakar. Cenâb-ı Hakk’a (CC) yakınlık kazanmış ve sâdık
olan bir mü’minin böyle bir nûru nasıl olmaz ki? İşte bunun içindir ki, Hz.
Peygamber (SAV) mü’minin bu nazarından sakındırarak şöyle buyurmuştur: “Mü’minin
ferâsetinden sakının; zîrâ o Allah’ın (CC) nûru ile bakar.”
Mukarreb ârife de bir nur ihsan edilir. Ârif de
kendisine bahşedilen bu nur ile Rabbine (CC) olan kurbiyetini görür.
Ârif kalp cihetinden Rabbinin (CC) yakınlığını görür. Meleklerin, nebîlerin
ruhlarını görür. Sıddıkların ruhlarını ve kalplerini görür. Onların hal ve
makamlarını seyreder. Bütün bunlar onun kalbinin derinliklerinde ve sırrının
safâsında olur. O Rabbi (CC) ile ebedî bir ferahlık içerisindedir. O artık Rabbinden
(CC) alan ve O’nun (CC) halkına dağıtan bir vâsıtadır. Bunlardan kimi vardır
ki, hem “kalp” hem de “dil” (hitâbet kâbiliyeti) âlimidir. Kimi de vardır ki,
yalnızca kalp âlimidir, hitâbet âlimi değildir. Münâfığa gelince, onun hitâbeti
süslüdür ama kalp âlimi değildir. Bütün ilmi dilindedir onun. Bundan dolayı Hz.
Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: “Ümmetim için en çok korktuğum şey, dili
bilgin münâfıktır.”
Ey oğul! Benim yanıma geldiğinde
ilmini ve nefsini görmeyi bir kenara dür. Yanıma hiçbir şey sâhibi olmadan, bir
müflis olarak gir. Eğer benim yanıma ilmini ve nefsini görerek gelirsen, işâret
ettiğim bu “tasavvuf” işi senden perdelenir. Vah sana ki, bana buğzediyorsun;
halbuki ben sâdece gerçeği söylüyorum ve hakîkati dile getiriyorum. Bana ancak Allah’ı
(CC) bilmeyen, sözü çok, ameli az câhil buğzeder ve benden câhil kalır. Buna
karşılık, Allah’ı (CC) bilen, ameli çok, sözü az kimseler beni sever. Eğer bana
muhabbet edersen, bunun menfaati sana döner. Bana buğzedersen bunun zararı da
yine sana döner. Ben halkın övmesi veyâ yermesi ile ayakta duran birisi
değilim. Yeryüzü üzerinde ne bir insan, ne de bir cin, hiç kimse yoktur ki, ben
ondan korkayım, bir şey umayım; ne bir hayvan, ne bir haşere ve ne de
mahlûkattan herhangi birisi… Ben sâdece Hakk’tan (CC) korkarım. Ne zaman âciz
kalsam “havfim” (korkum) artar. Zîrâ O (CC) “istediğini yapandır”.
“O (CC) yaptığından sorumlu tutulmaz, bilakis onlar (insanlar) sorumludur.”
Ey oğul! Kalp elbisen kirli iken
kalbinin üzerindeki elbiseyi temizlemekle uğraşma, pis kalbinin üzerindeki
elbiseyi bırak, önce kalbini, sonra elbiseni temizle. İki tarafı yıkamayı,
temizlemeyi birleştir. Elbiseni pislikten, kalbini de günahlardan temizle.
Hiçbir şeye aldırma, zîrâ Rabbin (CC) “istediğini yapan”dır. Bununla ilgili
sâlih bir zattan şöyle rivâyet edilmiştir: O bir gün sırf Allah’ın (CC) rızâsı
için kardeşlik yaptığı birini ziyâret eder ve şöyle der: “Ey kardeşim! Yaklaş,
tâ ki, Allah’ın (CC) bizim hakkımızdaki “ilmine” (hükmüne) ağlayalım!”
Bu sâlih kulun sözü ne kadar da hoş! O
ârif-billâhtır. O Hz. Peygamber’in (SAV) şu sözünü işitmiştir: “Sizden
biriniz cennet ehlinin amelini işler; tâ ki, onunla cennet arasında bir arşın
mesâfe kalır…”
Ey oğul! Eğer bütün kalbin ve
himmetinle O’na (CC) döner ve O’nun (CC) rahmet kapısına yapışırsan, kendin ile
şehvetler arasına demirden bir set çekersen, kabri ve ölümü baş ve kalp gözünün
önüne dikersen, Hakk’ın (CC) seni gördüğü, senin yaptığını bildiği ve senin
yanında olduğu şuurunu gözetirsen, fakr ile yetinir, iflâsa râzı olur, hudûd
içerisindeki aza kanâat edersen –ki bu, emirlere sarılmak ve nehiylerden
kaçınmanın ta kendisidir- ve kaderin getirdiğine sabredersen Allah’ın (CC) senin
hakkındaki hükmü senin için ayan beyan olur. Bu hal üzere devam edersen kalbin
Rabbin (CC) ile mülâkî olur. Sırrın O’nun (CC) katına girer. İşte o zaman eşyâ
sana keşfolunur. Gözün gözünü görürsün. Emîrü’l-mü’minîn Alî b. Ebî Tâlib’in (KV)
dediği gibi olursun: “Perde kaldırılsaydı dahi yakînim artmazdı.” Yine, O’na (KV)
derler ki: “Rabbini (CC) gördün mü?” Şöyle cevap verir: “Görmediğim Rabbe (CC) kulluk
etmem!”
Sâlih bir zâta: “Rabbini (CC) gördün mü?” diye
soruldu. Dedi ki: “Eğer O’nu (CC) görmeseydim mekânımı paramparça ederdim.”
Birisi: “Nasıl görürsün?” diye sorarsa derim ki: “Halk kulun kalbinden çıkar ve
orada Hakk’tan (CC) başka bir şey kalmazsa, işte o zaman O’nu (CC) dilediği
gibi görür, dilediği gibi O’na (CC) yakınlaşır. Diğerlerine zâhiren
gösterildiği gibi, O’na (CC) da “bâtınen” (iç âleminde) gösterilir. Tıpkı Peygamberimiz
Hz. Muhammed’e (SAV) Mîraç Gecesinde gösterildiği gibi, bu kul da, O’nu (CC) rüyâsında
görür, O’na (CC) yakınlaşır, O’nunla (CC) konuşur. Onun kalbi ise yakaza
hâlinde O’nun (CC) tarafına cezbedilir; vücut gözlerini kapattığında kalp
gözleri ile tıpkı zâhirde olduğu gibi Hakk’ı (CC) görür. Cenâb-ı Hakk (CC) ona
başka bir mânâ (meleke) daha verir, o da onunla O’nu (CC) görür. O’nun (CC) sıfatlarını
görür. O’nun (CC) “kerâmetlerini” (ikramlarını), fazlını, ihsânını ve zaferini
görür. O’nun (CC) iyiliğini ve desteğini görür. Hakk’a (CC) ubûdiyeti,
mâbûdiyeti, mârifetullâhı gerçekleştiren kimse “bana görün-görünme, bana
ver-verme” gibi laflar etmez. Fânî ve müstağrak olur. Bu makâma ulaşan bir zat
şöyle der idi: “Bana senden gelen her şey kabul!” Onun en güzel sözü ise şudur:
“Ben O’nun (CC) kölesiyim; kölenin ise efendisine karşı ihtiyârı ve irâdesi
olmaz!.”
Adamın biri bir köle satın aldı. Bu köle din ve
salah sâhibi idi. Ona: “Ne yemek istersin?” dedi. “Bana yedirdiğini” diye cevap
verdi. “Ne giymek istersin?” diye sordu. “Bana giydirdiğini” diye cevap verdi.
“Nerede oturmak istersin?” dedi. “Senin beni oturttuğun yerde” diye cevap
verdi. “Neyle uğraşmayı seversin?” diye sordu. “Bana neyi emredersen” diye
cevap verdi. Adam ağlamaya başladı ve şöyle dedi: “Müjdeler olsun bana! Ne
dersin? Keşke senin benimle olduğun gibi ben de kendi sâhibim (Rabbim) (CC) ile
olabilseydim.” Köle şöyle karşılık verdi: “Efendim! Kölenin efendisinin irâdesi
karşısında irâdesi ve ihtiyarı olur mu?” Adam dedi ki: “Sen Allah (CC) rızâsı
için hürsün. Fakat senin benimle berâber kalmanı isterim ki, canımla ve malımla
sana hizmet edeyim.” Ârif olanın irâdesi ve ihtiyârı kalmaz. O “Senden gelen
her şey hoştur” der. Ne kendi işlerinde, ne de başkalarının işlerinde kader ona
zahmet vermez.
Beni dinleyin,
ey îtirazcılar, çekişmeciler! Beni dinleyin ey
kötü edepliler! Ben peygamberlerin huzûrunda bir münâdîyim, onların
tâbilerinden ve aracılarından biriyim. Ben önce Kitap ve Sünnete göre, sonra da
kalbime göre hüküm veririm. Mukarreb bir kalbe sâhip olan kimseye benim
söylediklerim gizli kalmaz. Allah’ın (CC) kullarından, halka karşı zâhid olan,
Kur’ân tilâveti ve Resûlullâh’ın (SAV) sözlerini dinleyerek ünsiyet bulan çok
az kimse vardır. Hoş, onlar Hakk (CC) ile ünsiyet, kurbiyet kesbetmiş bir
“kalp” de sâhibidirler. Kendi nefislerini de, başkalarınınkini de bu kalp ile
görürler. Onların kalpleri sağlamdır. Sizin hiçbir şeyiniz onlara gizli kalmaz.
Onlar sizin bâtınlarınız hakkında konuşur, evlerinizde olanı size haber
verirler.
Yazık sana! Akıllı ol! Cehâletinle sûfîlerle
yarışma. Kitaplardan birşeyler öğrenir öğrenmez, hemen kürsüye çıkıp insanlara
konuşuyorsun; oysa elin ve elbisen kapkara! Bu “iş” (tasavvuf) zâhirî ve bâtınî
hükümlere birlikte riâyet etmeyi ve sonra da her şeyden fânî olmayı gerektirir.
Ey kendileri hakkında murad edilenden gâfil
olanlar! Kıyâmet ânını düşünün! Özel kıyâmeti düşünün! Büyük kıyâmeti düşünün!
Özel kıyâmet sizden birisinin ölmesidir. Büyük kıyâmet ise Allah-ü Teâlâ’nın (CC)
vaadettiği kıyâmettir. Allah-ü Teâlâ’nın (CC) şu buyruğunu düşünüp hatırlayın:
“O gün müttakîleri vefd olarak Rahmân’ın (CC) huzûrunda haşrederiz.
Mücrimleri ise vird olarak cehenneme sevkederiz.”
“Vefd” cemâat demektir. “Vird” ise susuz demektir. Müttakîler haşredilirler;
mücrimler ise sevkedilirler. Allah-ü Teâlâ (CC) o günü dünyâ hayâtında iken
düşünmüş olan kuluna acır da, müttakîler arasına katar ve onlar arasında
haşreder.
Ey takvâyı
terkedenler!
Kıyâmet günü müttakîler Rahmân’ın (CC) huzûrunda haşredilirler; onların
etrâfında melekler olur. Amelleri sûret kazanır da, onlar o güzîde amellere
binerler. Onların asâleti, güzelliği, önderi o gün amelleri olur. Amellerin
sûreti vardır; kiminin güzeldir, kiminin çirkindir. Takvânın anahtarı tevbedir.
Tevbede sebatkâr olmak ise Allah-ü Teâlâ’ya (CC) yakınlığın anahtarıdır. Her
aslî ve fer’î hayrın anahtarı tevbedir. Bu sebepledir ki, sâlihler hiçbir
hallerinde tevbeden müstağnî durmazlar.
Ey
gühahkârlar, ey isyankârlar! Tevbe ediniz. Rabbinizle (CC) kendi aranızda tevbe
vâsıtasıyla barış imzâlayın. Bu kalp, içinde dünyâdan, âhiretten, halktan
zerrece bir şey kaldığı müddetçe salah bulamaz, düzelemez. Eğer O’nun (CC) sohbetine,
yakınlığına ulaşmak istiyorsanız, dünyâyı da, âhireti de kalbinizden çıkarın.
Bu size zarar veremez. Eğer vuslatı gerçekleştiriseniz, siz O’nun (CC) kapısında
olduğunuz halde, O (CC) size dünyâyı da, halkı da verir. Bu tercübe edilmiş bir
şeydir. Dünyâya zâhid olanlar, vedâ edenler ve onu terketmiş olanlar bunu
tecrübe etmişlerdir.
Ey oğul! Namazında, orucunda,
haccında, zekâtında ve bütün fiillerinde Allah (CC) rızâsı için ihlaslı ol.
O’na (CC) vâsıl olmadan önce O’nun (CC) ahdiyle donan. O’nun(CC) ahdi
tevhîddir, ihlastır, sabırdır, şükürdür, tefvîzdir, halkı reddetmektir, O’dan (CC)
istemek ve gayrısından yüz çevirmektir, kalbin ve sırrınla O’na (CC) dönmektir.
Hoş, O (CC) dünyâda sana bir kurbiyet, herşeye karşı bir zühd, kendisine karşı
bir muhabbet bir iştiyak bahşettiği gibi, âhirette de gözlerin görmediği,
kulakların işitmediği ve hiçbir beşerin aklına gelmeyecek nîmet ve kendisine
yakınlık bağışlar.
Ey oğul! Rabbinin (CC) rahmetine
götüren şeylere alâka duy. Şeytan seni ayartmaya kalkıştığında ondan Rabbine (CC)
sığın, senden öncekilerin yaptığı gibi sen de O’ndan (CC) yardım iste. Amelini
güzelleştir. Sonra Rabbine (CC) karşı zannını hüsn-i zan ile güzelleştir. O’na (CC)
itâat et. Eğe O’na (CC) karşı, peygamberlerine karşı, sâlih kullarına karşı
hüsn-i zan beslersen, O da (CC) sana nice güzel şeyler ihsan eder. İşte bol
hayır bundadır.
Hayıf sana! “Sûfî” (dupduru) olduğunu
iddia ediyorsun, ama senin her tarafın bulanık. Oysa sûfî bâtınını ve zâhirini Allah’ın
(CC) Kitâbına ve Resûlünün sünnetine uymak yoluyla tertemiz arıtandır. O,
sâfiyeti artarsa, vücut denizinden çıkar, irâdesini, dileğini, ihtiyârını
terkeder. Resûlullah (SAV), kalbini temizleyen kimse ile Rabbi (CC) arasında
sefir (elçi) olur. Hayrın esâsı, sözde ve fiilde Hz. Peygamber’e (SAV) uymaktır.
Bir kulun kalbi ne zaman saf, tertemiz olursa, o
zaman Hz. Peygamber’i (SAV) rüyâsında görür; ona bir şeyler emreder, onu bir
şeylerden nehyeder. Onun her şeyi “kalp” olur, niyetiyle başbaşa kalır. O,
alenî olmayan bir “sır” ve bulanıklığı olmayan bir “safâ” olur. Her şeyi
kalpten çıkarmak dağların direklerini söküp atmak gibidir; mücâhede
vâsıtalarını, tuzaklara ve başa gelen âfetlere sabretmeyi gerektirir. Nasîbiniz
olmayan şeyi duâ etmeyin.
Müjdeler olsun sizlere ki, beyazlıktaki bu
siyahlığı bildiniz ve müslüman oldunuz. Müjdeler olsun sizlere ki, kıyâmet günü
müslümanlar arasında olacaksınız, kâfirler gürûhunda olmayacaksınız. Müjdeler
olsun bize ki, cennet toprağında, ya da onun hemen kapısında oturuyoruz;
cehennemliklerden değiliz.
Tevâzulu olun, kibirlenmeyin. Tevâzu yüceltir,
kibir alçaltır. Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: “Kim ki, Allah (CC)
için tevâzu sâhibi olursa, Allah (CC) onu yüceltir.”
Allah-ü Teâlâ’nın (CC), dağlar kadar hayır işleyen kulları vardır. Bunlar
Allah (CC) için tevâzu gösterirler ve şöyle derler: “Bizi cennete amellerimiz
sokmaz; biz cennete ancak Allah’ın (CC) rahmeti sâyesinde gireriz. Eğer cennete
giremezsek de, bu ancak O’nun (CC) adâletinin gereğidir.” Onlar bu şekilde,
iflas ve yokluk hali üzerinde olmayı elden bırakmazlar.
Tevbe edin. Acziyetinizi ve
kusurlarınızı îtiraf edin. Tevbe Hakk’ın (CC), yeryüzünü öldükten sonra suyla
tekrar dirilttiği “hayat” sıfatıdır. Hak, kalpleri, öldükten sonra tekrar tevbe
ve uyanıklık ile diriltir. Ey isyankârlar!
Tevbe edin; Rabbinizin (CC) rahmetinden ümit kesmeyin. O’nun (CC) merhametinden
ümitsizliğe kapılmayın. Ey ölü
kalpliler! Rabbinizi (CC) zikretmeye, O’nun (CC) Kitâbını okumaya,
Nebîsinin (SAV) sünnetine uymaya devam edin ve zikir meclislerinde bulunmaya
devam edin. O zaman yağmurun gelip ölü toprağı dirilttiği gibi, sizin
kalpleriniz de dirilecektir. Zikre devam etmek dünyâ ve âhirette hayrın
sürekliliğine vesîledir.
Allah’ım
(CC)! Bizi, Seni râzı eden ve bizden râzı olacağın şeye muvaffak kıl! Ey
âlemlerin Rabbi (CC)! “Bize dünyâda da, âhirette de güzellik ver ve cehennem
azâbından bizi koru.”
www.GAVSULAZAM.de
Kaynak:
Gavsulazam Abdulkadir-i
Geylani (KSA),
Cilâü’l-hâtır
fi’l-bâtın
ve’z-zâhir
|