ESER HAKKINDA

ESERDEKİ DUA

HÂTİME

 
 
 
 

Ey oğul! Nasîbin olan şeyi kaybetmezsin; onu senden başkası yiyemez; o başkasının nasibi değildir. Nasibin olan şeyi ona rağbet veyâ hırs göstermekle de elde edemezsin. O dün gibi geçmiştir. İçinde bulunduğun an bugünün, gelecek ise yarındır. Dünün senin için bir ibret, bugünün amel, yarının da ücrettir. Yarın ise sen belki olacaksın, belki de olmayacaksın. Sen yarın adının ne olacağını (başına ne geleceğini) bile bilmiyorsun. Size söylediklerimi hatırlayacak ve pişmanlık duyacaksınız.

Yazıklar olsun! Huzûrumda bulunmayı bir veyâ birkaç buğday tânesine karşılık satıyorsun. Kendini benden kesmen, ancak benim durumumu ve ne söylediğimi bilmemendendir. Söylediklerimin ne aslını, ne de teferruatını biliyorsun. Onun kaynağını da bir türlü göremedin; eğer bilseydin ve tanısaydın benden kesilmezdin. Bir süre sonra size yaptığım nasîhatleri anlayacaksınız. Sözümün sonucunu öldükten sonra göreceksiniz. “Siz benim söylediklerimi sonra anlayacaksınız. Ben işimi Allah’a (CC) havâle ediyorum.[1] Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm.

Mü’mine en sevimli gelen şey ibâdettir. Ona en sevimli gelen şey namaza durmaktır. O evinde oturur ama kalbi Hakk’a (CC) dâvet eden müezzindedir. Ezanı duyunca kalbini sevinç kaplar. Mescitlere ve câmilere uçarak gider. Yanında verecek bir şey olduğunda dilenci gelirse sevinir. Çünkü o Hz. Peygamber’in (SAV): “Dilenci, Allah-ü Teâlâ’nın (CC) kuluna hediyesidir[2] sözünü işitmiştir. Nasıl sevinç duymasın ki, dilenci vâsıtasıyla Rabbinin (CC) emrini yerine getirmiş ve O’na (CC) borç vermiş olur!

Hz. Peygamber’den (SAV) şöyle rivâyet olunmuştur: “Allah-ü Teâlâ (CC) kıyâmet günü mü’min kullarına şöyle hitap eder: ‘Sizler âhiretinizi dünyânıza tercih ettiniz. Bana ibâdet etmeyi şehvetlerinize, istek ve arzularınıza tercih ettiniz. İzzetim ve celâlime yemin ederim ki, cenneti sizden başkası için yaratmadım’.” İşte bu O’nun (CC) mü’minlere hitâbıdır. Muhiblere hitâbına gelince, o da şudur: “Siz dünyâya, âhirete ve bütün yarattıklarıma karşı beni tercih ettiniz. Yâni halkı kalbinizden çıkardınız, sırlarınızdan uzaklaştırdınız. İşte cemâlim sizin için. Kurbiyetim sizin için. Ünsiyetim sizin için. Sizler gerçek kullarımsınız.”

Evliyâdan bâzısı uykularında cennet yiyecekleri yer, cennet içecekleri içerler, oradaki her şeyi görürler. Bâzıları da yemeden, içmeden kesilirler, halktan soyutlanıp perdelenerek yeryüzünde Hızır ve İlyâs gibi ölümsüz yaşarlar. Allah-ü Teâlâ’nın (CC) yeryüzünde böyle, halkın kendilerini görmediği ama kendilerinin halkı gördüğü gizli kulları pek çoktur. Onlar arasında “velî” olanlar pek çoktur; “a’yân” olan ise az mı azdır. Her şey onlara gelir, onlara yaklaşır. Yeryüzü onlar vesîlesiyle yeşerir; gökten yağmur onlar vesîlesiyle yağar; halk üzerinden belâlar onlar vesîlesiyle uzaklaştırılır.

Meleklerin yiyeceği Hakk’ı (CC) zikretmek, tesbîh ve tehlîl etmektir. Evliyâdan çok az kimsenin yiyeceği de onlarınki gibidir. Ey sıhhatli ve boş zamânı bol kişi! Ne kadar çok adanmışsın! Hz. Peygamber'den (SAV) şöyle rivâyet olunmuştur: “İki nîmet vardır ki, insanların çoğu onda aldanmıştır: Sıhhat ve boş zaman.[3]

Bir hastalık gelip sıhhatini bozmadan ve bir meşgûliyet gelip boş zamânını doldurmadan, sıhhatini ve boş zamânını Allah-ü Teâlâ’ya (CC) tâatte kullan. Fakirlik gelmeden önce zenginliğinin kıymetini bil; zenginlik sürekli olmayabilir. Fakirlere ikramda bulun ve elindekini onlarla paylaş. Onlara verdiğin şeyi Rabbinin (CC) yanında bulacaksın ve onlar sana âhirette fayda sağlayacak.

Yazık size! Ölümden önce, hayâtınızın kıymetini bilin. Ölümden ibret alın. Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: “Vâiz olarak ölüm yeter.[4] Ölüm yeni olan her şeyi eskitir. Uzağı yakın eder. Duru olanı bulandırır. Ölümden kaçış yok: Belki de şimdi gelecek, veyâ bugün… Hüküm başkasının elinde, sizin elinizde değil. Neyiniz varsa hepsi iğretidir, aslî değildir, geçicidir. Çocuklarınız, sıhhatiniz, boş zamânınız, hayâtınız geçicidir; işlerin en önemlisi ile uğraşın.

Vah sana! Kendin sabırsızın biri iken, başkasına sabırlı olmasıyı nasıl söylersin? Sen şükrü bırakmış iken, başkasına şükretmesiyi nasıl öğütlersin? Sen hoşnutsuzluk içerisinde iken, başkasından kadere râzı olmasını nasıl beklersin? Sen dünyâya meyletmiş ve âhirete karşı isteksiz iken, başkasına dünyâya karşı zâhid olmasını ve âhirete yönelmesini nasıl emredersin? Allah’a (CC) mütevekkil olmayı emrediyorsun, ama kendin O’ndan (CC) başkasına mütevekkilsin! Ve sen Cenâb-ı Hakk (CC) ve melekler indinde iğrençsin. Sâlih ve sıddık kulların kalpleri de senden iğrenmekte!

         ***

Bir o kadar yanında olur, saklanma halktan

Büyük günah işlersen, işte o zaman utan!

         ***

sözünü duymadınız mı?

Her tarafın iftirâ! Her şeyin nifak! Zarar yok, Allah (CC) katında sivrisineğin kanadı kadar dahi değerin yok ya! Cehennemin en aşağı derekesinde münâfıklarla berâbersin. Sözlerimi, sohbetimi dinlemeye devam etmek îman alâmetidir. Sözlerimden kaçış ise nifak alâmetidir.

Allah’ım (CC)! Bize tevbe nasip et. Bize ne dünyâda, ne de âhirette felâket ver. “Bize dünyâda da, âhirette de güzellik ver ve cehennem azâbından bizi koru.”

www.GAVSULAZAM.de


[1] Mü’min S. A.44.

[2] Hindî, Kenzü’l-ummâl, hadîs no: 16078.

[3] Buhârî, es-Sahîh, “Zühd” hadîs no: 2305.

[4] Heysemî, Mecmau’z-zevâid, 10/308.

Kaynak: Gavsulazam Abdulkadir-i Geylani (KSA), Cilâü’l-hâtır fi’l-bâtın ve’z-zâhir

 
 
 
İndex|Tasavvuf|Derviş|Mürşid-i Kamil|Mekârim-i Ahlâk|Bir Damla Gözyaşı
WwW.Gavsulazam.de   2003-2006    Her Hakkı Mahfuzdur | Mesaj gönder | Misafir Defteri