Ey oğul! Nasîbin olan şeyi
kaybetmezsin; onu senden başkası yiyemez; o başkasının nasibi değildir. Nasibin
olan şeyi ona rağbet veyâ hırs göstermekle de elde edemezsin. O dün gibi
geçmiştir. İçinde bulunduğun an bugünün, gelecek ise yarındır. Dünün senin için
bir ibret, bugünün amel, yarının da ücrettir. Yarın ise sen belki olacaksın,
belki de olmayacaksın. Sen yarın adının ne olacağını (başına ne geleceğini)
bile bilmiyorsun. Size söylediklerimi hatırlayacak ve pişmanlık duyacaksınız.
Yazıklar
olsun!
Huzûrumda bulunmayı bir veyâ birkaç buğday tânesine karşılık satıyorsun.
Kendini benden kesmen, ancak benim durumumu ve ne söylediğimi bilmemendendir.
Söylediklerimin ne aslını, ne de teferruatını biliyorsun. Onun kaynağını da bir
türlü göremedin; eğer bilseydin ve tanısaydın benden kesilmezdin. Bir süre
sonra size yaptığım nasîhatleri anlayacaksınız. Sözümün sonucunu öldükten sonra
göreceksiniz. “Siz benim söylediklerimi sonra anlayacaksınız. Ben işimi Allah’a
(CC) havâle ediyorum.”
Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhi’l-aliyyi’l-azîm.
Mü’mine en sevimli gelen şey ibâdettir. Ona en
sevimli gelen şey namaza durmaktır. O evinde oturur ama kalbi Hakk’a (CC) dâvet
eden müezzindedir. Ezanı duyunca kalbini sevinç kaplar. Mescitlere ve câmilere
uçarak gider. Yanında verecek bir şey olduğunda dilenci gelirse sevinir. Çünkü
o Hz. Peygamber’in (SAV): “Dilenci, Allah-ü Teâlâ’nın (CC) kuluna
hediyesidir”
sözünü işitmiştir. Nasıl sevinç duymasın ki, dilenci vâsıtasıyla Rabbinin (CC) emrini
yerine getirmiş ve O’na (CC) borç vermiş olur!
Hz. Peygamber’den (SAV) şöyle rivâyet olunmuştur: “Allah-ü
Teâlâ (CC) kıyâmet günü mü’min kullarına şöyle hitap eder: ‘Sizler âhiretinizi
dünyânıza tercih ettiniz. Bana ibâdet etmeyi şehvetlerinize, istek ve
arzularınıza tercih ettiniz. İzzetim ve celâlime yemin ederim ki, cenneti
sizden başkası için yaratmadım’.” İşte bu O’nun (CC) mü’minlere hitâbıdır.
Muhiblere hitâbına gelince, o da şudur: “Siz dünyâya, âhirete ve bütün
yarattıklarıma karşı beni tercih ettiniz. Yâni halkı kalbinizden çıkardınız,
sırlarınızdan uzaklaştırdınız. İşte cemâlim sizin için. Kurbiyetim sizin için.
Ünsiyetim sizin için. Sizler gerçek kullarımsınız.”
Evliyâdan bâzısı uykularında cennet yiyecekleri
yer, cennet içecekleri içerler, oradaki her şeyi görürler. Bâzıları da yemeden,
içmeden kesilirler, halktan soyutlanıp perdelenerek yeryüzünde Hızır ve İlyâs
gibi ölümsüz yaşarlar. Allah-ü Teâlâ’nın (CC) yeryüzünde böyle, halkın
kendilerini görmediği ama kendilerinin halkı gördüğü gizli kulları pek çoktur.
Onlar arasında “velî” olanlar pek çoktur; “a’yân” olan ise az mı azdır. Her şey
onlara gelir, onlara yaklaşır. Yeryüzü onlar vesîlesiyle yeşerir; gökten yağmur
onlar vesîlesiyle yağar; halk üzerinden belâlar onlar vesîlesiyle
uzaklaştırılır.
Meleklerin yiyeceği Hakk’ı (CC) zikretmek, tesbîh
ve tehlîl etmektir. Evliyâdan çok az kimsenin yiyeceği de onlarınki gibidir. Ey sıhhatli ve boş zamânı bol kişi! Ne
kadar çok adanmışsın! Hz. Peygamber'den (SAV) şöyle rivâyet olunmuştur: “İki
nîmet vardır ki, insanların çoğu onda aldanmıştır: Sıhhat ve boş zaman.”
Bir hastalık gelip sıhhatini bozmadan ve bir
meşgûliyet gelip boş zamânını doldurmadan, sıhhatini ve boş zamânını Allah-ü
Teâlâ’ya (CC) tâatte kullan. Fakirlik gelmeden önce zenginliğinin kıymetini
bil; zenginlik sürekli olmayabilir. Fakirlere ikramda bulun ve elindekini
onlarla paylaş. Onlara verdiğin şeyi Rabbinin (CC) yanında bulacaksın ve onlar
sana âhirette fayda sağlayacak.
Yazık size! Ölümden önce, hayâtınızın
kıymetini bilin. Ölümden ibret alın. Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: “Vâiz
olarak ölüm yeter.”
Ölüm yeni olan her şeyi eskitir. Uzağı yakın eder. Duru olanı bulandırır.
Ölümden kaçış yok: Belki de şimdi gelecek, veyâ bugün… Hüküm başkasının elinde,
sizin elinizde değil. Neyiniz varsa hepsi iğretidir, aslî değildir, geçicidir.
Çocuklarınız, sıhhatiniz, boş zamânınız, hayâtınız geçicidir; işlerin en
önemlisi ile uğraşın.
Vah sana! Kendin sabırsızın biri
iken, başkasına sabırlı olmasıyı nasıl söylersin? Sen şükrü bırakmış iken,
başkasına şükretmesiyi nasıl öğütlersin? Sen hoşnutsuzluk içerisinde iken,
başkasından kadere râzı olmasını nasıl beklersin? Sen dünyâya meyletmiş ve
âhirete karşı isteksiz iken, başkasına dünyâya karşı zâhid olmasını ve âhirete
yönelmesini nasıl emredersin? Allah’a (CC) mütevekkil olmayı emrediyorsun, ama
kendin O’ndan (CC) başkasına mütevekkilsin! Ve sen Cenâb-ı Hakk (CC) ve
melekler indinde iğrençsin. Sâlih ve sıddık kulların kalpleri de senden
iğrenmekte!
***
Bir o kadar yanında olur, saklanma halktan
Büyük günah işlersen, işte o zaman utan!
***
sözünü duymadınız mı?
Her tarafın
iftirâ!
Her şeyin nifak! Zarar yok, Allah (CC) katında sivrisineğin kanadı kadar dahi
değerin yok ya! Cehennemin en aşağı derekesinde münâfıklarla berâbersin.
Sözlerimi, sohbetimi dinlemeye devam etmek îman alâmetidir. Sözlerimden kaçış
ise nifak alâmetidir.
Allah’ım (CC)! Bize tevbe nasip et. Bize ne
dünyâda, ne de âhirette felâket ver. “Bize dünyâda da, âhirette de güzellik
ver ve cehennem azâbından bizi koru.”
www.GAVSULAZAM.de
Kaynak:
Gavsulazam Abdulkadir-i
Geylani (KSA),
Cilâü’l-hâtır
fi’l-bâtın
ve’z-zâhir
|