|
Yazık sana! Kalbinde nifak bitmiş.
Tevbeye ve teslîmiyete muhtaçsın. Yakında toz duman ortalığı kaplayınca gerçeği
anlayacak ve uyanmanın ne demek olduğunu bileceksin. Her kim ki, sözlerimi
işitir, onunla amel eder ve amelinde de ihlaslı olursa “mukarreb”lerden
olur. Çünkü benim sözlerimde kabuk yoktur.
Yazıklar olsun sizlere ki, Allah’a (CC) karşı
muhabbet duyduğunuzu iddia ediyorsunuz ama, kalbinizle ondan başkasına
yöneliyorsunuz!. Mecnun Leylâ’ya olan muhabbetinde sadâkat derecesine ulaşınca
kalbine Leylâ’dan başkasını sokmamıştı. Bir keresinde bir topluluğa
rastlamıştı. Ona dediler ki:
--Nereden geliyorsun?
--Leylâ!
--Nereye gitmek istiyorsun?
--Leylâ!
Kalp Allah-ü Teâlâ’nın (CC) muhabbetinde sâdık
olursa, Mûsâ (AS) gibi olur. Allah-ü Teâlâ (CC) O’nun (AS) hakkında şöyle
buyurmuştur: “Biz başkalarından süt emmesini daha önceden O’na (AS) haram
kılmıştık.”
Yalan söyleme, çünkü senin iki kalbin yok; bir tek kalbin var. Onu neyle
dolduruyorsun? O ikinci bir şeyi daha almaz ki! Allah-ü Teâlâ (CC) şöyle
buyurmuştur: “Allah (CC) hiç kimsenin göğsünde iki kalp yaratmamıştır.”
Bir kalp ki, hem Hâlık’ı (CC), hem de halkı: Bu mümkün değildir. Yine bir kalp
ki, içinde hem dünyâ, hem de âhiret olacak: Bu mümkün değildir. Hakk’ın (CC) câhili
riyâkârlık ve münâfıklık yapar; âlim-billâh olan, Hakk’ı (CC) bilen ise aslâ
böyle yapmaz. Ahmak, Allah-ü Teâlâ’ya (CC) âsî olur; akıllı kimse ise O’na (CC)
itaatkârâr olur. Hakk’a (CC) buğzeden O’na (CC) isyan eder; O’nu (CC) seven ise
itâat eder. Dünyâlık mal toplama hırsında olan riyâkârlık ve münâfıklık yapar;
emeli kısa olan ise aslâ böyle yapmaz. Ölümü unutan riyâkar olur; ölümü hatırda
tutan ise riyâkârlık yapamaz. Hakk’ın (CC) nazarını unutan riyâkârlık yapar;
O’nun (CC) nazarını gözeten ise riyâkârlık yapamaz. Gâfil riyâkârlık yapar;
uyanık ise aslâ… Allah’ın (CC) evliyâsının kendilerini gafletten uyandıran
uyandırıcıları, onlara ilim öğreten öğretmenleri vardır. Allah-ü Teâlâ (CC) onlara
ilim vâsıtalarını elde etmeleri husûsunda yardım eder. Hz. Peygamber (SAV) şöyle
buyurmuştur: “Eğer bir mü’min bir dağın tepesinde olsa Allah-ü Teâlâ (CC) ona
ilim öğreten bir âlimi yine de gönderir.”
Menfaat kazanma uğruna sâlihlerin kelimelerini
satma. Onların sözlerini konuşma. Onlarla nefsine destek çıkma. Kusur gizli
kalmaz. Kendi malından giy, çıplak kalma. Pamuğu kendi ellerinle ek, kendi
ellerinle sula, gayretinle büyüt. Sonra ondan kumaş yap, onu dik ve giy.
Başkasının malıyla, başkasının elbisesiyle şımarma. Eğer başkasının sözünü
kullanır, konuşur ve başkasının sözüyle iddiaya kalkışırsan, âriflerin kalpleri
senden iğrenir. Fiilin olmazsa sözün de olamaz. İşin zâhirinin amelle alâkası
vardır. Allah-ü Teâlâ (CC) şöyle buyurmuştur: “Amelleriniz dolayısıyla
cennete girin.”
Mü’min hevâ ve hevesi ve mâlâyânî ile konuşarak melekleri yormaz. Onun kalbi
Hakk’tan (CC) haşyet duyar. Hoş onun âzâları da Hakk’tan (CC) haşyet duyar ya!
Onun kalbinin dili konuşamaz, aslında onda olan hiçbir dil konuşamaz. Onun
kalbinin ateşi Rabbinin (CC) heybeti karşısında hafifler, dolayısıyla
âzâlarının ateşi de zayıflar ve melekler rahat içerisinde kalır.
Ey oğul! Senin birbirinden ağır,
âkıbeti müşkil, pek çok günâhın var; işin zor. Onlar ister lehine, ister
aleyhine olsun; ölüm hatırlama duygusuyla uyan. Ölümünü unutman hiç de senin
hayrına değildir. Kıyl-u kâli bırak, mâlâyânî ile uğraşmayı terket. Emelini
kısalt. Hırsını azalt. Yakında öleceksin. Belki de sen bu hâl üzere iken ölümün
gerçekleşiverecek. Buraya ayaklarınla geldin ama belki de bir cenâze olarak
evine taşınacaksın. Mü’min nefsini hastalıklarından kurtarır, şifâ bulur. Hastalık eziyeti vâki olduğunda nefsine der
ki: “Sana nasîhat ettim, beni dinlemedin. Bundan seni sakındırmıştım ey câhil, ey
kâfir, ey Allah’ın (CC) düşmanı!” Nefsini hesâba çekmeyen ve onunla mücâdele
etmeyen kimse felah bulamaz. Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: “Kendi
kendinin vâizi olmayan kimseye başkalarının vaaz ve nasîhati fayda vermez.”
Felah istiyen kimse, nefsine vaaz u nasîhatta
bulunsun, onu zühde alıştırsın, onunla mücâhede. Zühd, önce haramları, sonra
şüphelileri, daha sonra mübahları, en sonunda da bütün hallerde mutlak
helâlleri terk etmektir. Böylece terkedilmemiş hiçbir şey kalmamış olur. Hakîkî
zühd, dünyâyı ve âhireti terktir; şehvetleri ve zevkleri terktir; varlığı
terktir; hâli, dereceyi, kerâmeti, makâmı talep etmeyi terktir; kâinâtın
Rabbinin (CC) dışında her şeyi terktir. Böylece, her şeyin kendisinde son
bulduğu Hâlık’tan (CC) başka hiçbir şey
kalmaz ki, O (CC) bütün emellerin nihâyetidir. Bütün işler O’na (CC) döner.
Konuşmacılardan kimisi kalbiyle konuşur, kimisi sırrıyla konuşur ve kimisi de
nefsiyle, hevâsıyla ve şeytanıyla konuşur. Mü’minin âdeti önce tefekkür etmek,
sonra konuşmaktır. Münâfık ise önce konuşur, sonra düşünür. Mü’minin lisânı
aklının ve kalbinin ötesindedir. Münâfığın lisânı ise aklından ve kalbinden
öndedir.
Allah’ım
(CC)! Bizi mü’minlerden eyle. Münâfıklardan eyleme. “Bize dünyâda da,
âhirette de güzellik ver ve cehennem azâbından bizi koru.” (Âmîn)
www.GAVSULAZAM.de
Kaynak:
Gavsulazam Abdulkadir-i
Geylani (KSA),
Cilâü’l-hâtır
fi’l-bâtın
ve’z-zâhir
|