Allah-ü Teâlâ’nın (CC) birtakım kulları vardır ki,
onları âfiyet içinde yaşatır, âfiyet içinde öldürür, kıyâmet günü âfiyet içinde
haşreder; onlar kazâya râzı olanlar, O’nun (CC) cennetiyle huzûra erenler ve
cehennemden de korku duyanlardır. Allah’ım (CC)! Bizleri de onlardan eyle, (AMİN).
Sûfîler Hakk’a (CC) ibâdette, karanlığa ışığı
getiren kimselerdir. Onlar “havf ve hazer” (korku ve endişe) ayağı üzerinde
dururlar. Kötü âkıbetten korkarlar. Zîrâ Allah-ü Teâlâ’nın (CC) kendileri
hakkındaki ilmini ve sonlarının ne olacağını bilmezler. Bu sebeple, karanlığa
ışığı hüzünlü olarak, ağlayarak ulaştırırlar. Namazda, oruçta, hacda ve diğer
bütün ibâdetlerde bu hal üzeredirler. Kalpleriyle de, dilleriyle de Rablerini (CC)
zikrederler. Âhirete vardıklarında da cennete girerler. Orada Hakk’ın (CC) vechini
(rızâsını) ve O’nun (CC) kendilerine bahşettiği ikramları görürler. Bunun için:
“Üzerimizden hüzünü gideren Allah’a (CC) hamdolsun”
diye O’na (CC) hamd ü senâ ederler.
Ey oğul! Îmânı sağlamlaştırırsan
mârifet vâdisine, sonra ilim vâdisine, sonra nefisten ve halktan fânî olma
vâdisine, sonra ne nefis ne de halkın yer almadığı “vücut” vâdisine ulaşırsın.
O zaman hüznün gider. Hakk’ın (CC) muhâfazası sana hizmet eder; himâyesi seni
kuşatır; muvaffakiyeti her tarafını sarar. Melekler etrâfında yürür. Ruhlar
sana gelerek selam verir. Cenâb-ı Hakk (CC) seninle halka övünür. O’nun (CC) nazarı
seni gözetip kollar, kurbiyetine, ünsiyetine ve münâcâtına çeker.
Ey âsîler! Günahlarınızdan tevbe
edin. Rabbiniz “Gafûr” (çok affedici) ve “Rahîm” (çok merhametli)dir. O (CC) kullarının
tevbesini kabul edicidir. Günahları affeder ve yok eder.
Allah’ım (CC)! Bizler her türlü günahtan, her türlü
hatâdan sana tevbe ederiz. Bir daha onlara aslâ dönmeyeceğiz. “Rabbimiz (CC)!
Unuttuğumuz ve hatâ yaptığımızda bizi sorguya çekme.
“Rabbimiz (CC)! Hidâyete erdikten sonra kalbimizi saptırma.”
Ey günahları bağışlayan! Bizi
bağışla. Ey ayıpları örten! Ayıplarımızı ört.
O’na (CC) istiğfârda bulunun, zîrâ O (CC) günahları
bağışlayandır. Çok az amele dahi karşılık verir. Hayırlı ameller üzerinde sâbit
kılar. Zîrâ O (CC) “Kerîm” (çok çok ikram ve ihsân edici) ve “Cevvâd” (çok çok
cömert)tir. Hiçbir sebep ve karşılık olmaksızın bağışta bulunur. Sebep olursa
nasıl olur? Sen düşün! O’na (CC) tevhîd ile, sâlih ameller ile, dünyâyı terk
ederek, dünyâdan yüz çevirerek, âhireti alarak, âhirete yönelmek sûretiyle,
âhirete rağbet göstererek, küçük ve büyük günahları terketmek sûretiyle
karşılık verin.
Hakk’ı (CC) isteyen, O’nu (CC) murad edinen kişi
Hakk’tan (CC) ne cennetini ister, ne de O’nun (CC) cehenneminden korkar;
bilakis o yalnızca O’nun (CC) rızâsını ister. O’nun (CC) yakınlığını umar.
O’ndan (CC) uzaklaşmaktan korkar. Sen şeytanın, hevânın, dünyânın ve
şehvetlerinin (arzularının) esirisin. Sende hayır yok! Kalbinin ayakları bağlı.
Sende hayır yok! Allah’ım (CC)! Onu esâretinden kurtar. Bizi de kurtar. Bize
“esrâr”ından (sırlarından) bir elbise giydir. (Âmin)
Beş vakit namazı vaktinde kılın. Şerîatin bütün
hudutlarını koruyun. Farzı edâ edince nâfileye geçin. Azîmete yâni tercih hakkı
olmayan şeylere yapışın, ruhsattan yâni tercih hakkı olan şeylerden yüz çevirin.
Ruhsata yapışıp, azîmeti terkeden kimsenin dîninin yıkılmasından korkulur.
Âzîmet “ricâl” (tasavvuf erleri) içindir; çünkü o zor ve meşakkatlidir. Emir ve
ruhsat çocuklar ve kadınlar içindir; çünkü o kolaydır.
Ey oğul! İlk safta dur. Zîrâ o
cesur erlerin safıdır. Son saftan ayrıl. O da korkakların safıdır. Bu nefsi
kullan ve onu azîmete alıştır. Çünkü nefis kendisine ne yüklenirse onu taşır.
Ondan sopayı eksik etme; edersen uyur ve üzerindeki yükü atar. Ona dişinin ve
gözünün beyazını gösterme. O kötülüğün kuludur; ona ancak sopa ile muâmele
edilir. Çalıştığında onu tam doyurma, tokluk onu azdırır. O tokluğu
karşılığında çalışır.
Süfyân-ı Sevrî (v. 161/777) çok ibâdet eder ve tok
olurdu. Doyduğu zaman şöyle derdi: “Karayı doyur ve döv; çünkü kara eşektir.”
Sonra ibâdete kalkardı. Bundan büyük bir zevk alırdı. Birisinin şöyle dediği
söylenir: “Bir keresinde Süfyân-ı Sevrî’yi gördüm. O kadar çok yemek yedi ki,
ondan nefret ettim. Sonra kalkıp o kadar çok namaz kılıp ağladı ki, ona
acıdım.” Çok yeme husûsunda Süfyân’a uyma. Ona çok ibâdet husûsunda uy. Sen
Süfyân değilsin. Nefsini onun doyurduğu gibi doyurma; onun nefsine hâkim olduğu
gibi sen nefsine hâkim olamazsın.
Kalp sapasağlam olunca, dalları, yaprakları ve
meyveleri olan bir ağaç olur. Onun insan, cin ve melekten her türlü mahlûka
birçok faydası dokunur. Sağlam olmayan bir kalp hayvanların kalbidir. Sûreti
olur ama mânâsı olmaz. İçinde su olmayan kaptır o. Meyvesiz ağaçtır. Kuşu olmayan
kafestir. Oturanı olmayan evdir. Cevherler, altınlar, dinarlardan oluşan,
ancak, harcayanı olmayan bir hazînedir. Ruhsuz cesettir. Etinden sıyırılmış
ceset yâni iskelet gibidir. Onun sûreti vardır ama rûhu yoktur. Allah-ü
Teâlâ’dan (CC) yüz çeviren, onu inkâr eden bir kalp sıyırılmıştır, eti
sıyırılmış kemiktir.
Bundan dolayıdır ki, Allah-ü Teâlâ (CC) onu taşa
benzeterek şöyle buyurmuştur: “Bundan sonra kalpleriniz taş gibi, ya da
ondan daha sert bir şekilde katılaştı.”
İsrâîl Oğulları Tevrat ile amel etmeyince Hakk Teâlâ (CC) onların taş
kalplerini sıyırdı ve ind-i ilâhîsinden onları kovdu. Ey Muhammedîler! Sizler de aynen böylesiniz; eğer Kur’ân-ı Kerîm
ile amel etmez, onun ahkâmı ile hükmetmezseniz, Hakk Teâlâ (CC) sizin de
kalbinizi sıyırır ve ilâhî kapısından sizleri de tardeder.
Allah-ü Teâlâ’nın (CC) kendisini bir ilim üzerine
saptırdığı kimselerden olmayın. İlmi halk için öğrenirsen onunla amel ettiğinde
halk için etmiş olursun. Fakat ilmi Allah-ü Teâlâ’nın (CC) rızâsı için
öğrenirsen amelin de O’nun (CC) için olur. Tâat cennet ibâdetidir. Mâsiyet
cehennem ibâdetidir. Bundan sonra iş (takdîr) O’na (CC) âittir. O (CC) isterse
istediğine ameli olmaksızın da sevap verebilir, cennetini verebilir. Buna
karşılık, ameli olmasına rağmen istediğine kimseye de cezâ verebilir. Bu hüküm
O’na (CC) âittir. “O (CC) istediğini yapandır.”
“O (CC) yaptığından sorumlu tutulamaz, halbuki onlar (insanlar)
sorumludurlar.”
“Sıddık”,
Allah’ın (CC) nûru ile bakar. O ne gözünün, ne güneşin, ne de ayın ışığı ile
bakar. Bunlar Allah’ın (CC) genel nûrudur, ışığıdır. Sıddîk’ın nûru ise
özeldir. Allah-ü Teâlâ (CC) bu nûru ona “ikinci “ilmin (mârifetullah) nûrununun
hükümlerini gerçekleştirdikten sonra bahşetmiştir.
Allah’ım
(CC)! Bizi hilminle, ilminle, kurbiyetinle rızıklandır. “Bize dünyâda da,
âhirette de güzellik ver ve cehennem azâbından bizi koru.”
www.GAVSULAZAM.de
Kaynak:
Gavsulazam Abdulkadir-i
Geylani (KSA),
Cilâü’l-hâtır
fi’l-bâtın
ve’z-zâhir
|