Ebu Bekri Şibli (RA) Hz.leri
bir gün hastalanmıştı. Bunu duyan devrin hükümdarı, kendisine Nasrani
(Hıristiyan) bir tabip gönderdi. Tabip hastanın yanına girdiğinde şöyle sordu:
“Gönlün neyi istiyor?” Ebu Bekri Şibli (RA) Hz.leri: “Gönlüm senin müslüman
olmanı istiyor.” diye cevap verince tabip: “Eğer ben müslüman olursam, sen
gerçekten iyi olur kalkar mısın?” diye
sordu. Şibli (RA) Hz.leri: “Elbette iyi olur yataktan kalkarım.” diye
cevaplayınca, tabip derhal müslüman oldu. Şibli (RA) Hz.leri’nin hastalığından
eser kalmadı. Birlikte el ele hükümdarın huzuruna gittiler. Hükümdar onları görünce
şöyle dedi: “Ben tabibi hastaya gönderdim sanıyordum, meğer işin aslı öyle
çıkmadı. Anladım ki, hastayı tabibe göndermişim.”
..........................................
Şibli (RA) Hz.leri Bağdat
çarşısında geziyordu. Manifaturacının birinin muhasebeciye ihtiyacı vardı.
Şibli (RA) Hz.leri’ni görünce: “Efendi buyurun, kumaşlarımın hesabım tutun.”
deyip Şibli (RA) Hz.leri’ne birçok rakamlar söyledi. Bitirdiği zaman: “Ne kadar
etti?” diye sordu. Şibli (RA) Hz.leri: “Bir.” buyurdu. Tüccar: “Sen deli misin?”
deyince, Şibli (RA) Hz.leri: “Sen yoksa bizi bilmiyor musun ki, hakikat olan
birdir, diğerleri ise mecazdır. Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri buyurur: ‘Ey
Habibim! De ki, Allah-ü Teâlâ (CC) birdir.’
buyuruyor” dedi.
..........................................
Ebu Bekri Şibli (RA) Hz.leri,
dervişlerinden biriyle Dicle kenarında sohbet ederken bu derviş yüksek sesle:
“Allah (CC)” diye bağırdı. Şibli (RA) Hz.leri onu kolundan tutup nehre atarak
buyurdu ki: “Eğer bağırması ihlas ile ise, Hak Teâlâ (CC) Hz.leri onu Musa’yı
(AS) kurtardığı gibi kurtarır, yok bunu riya için yaptıysa, firavunun boğulduğu
gibi boğulur.” Sohbete devam ettiler, bir müddet sonra o derviş nehirden çıkıp
geldi, yanımıza oturdu. Baktık ki, elbiseleri bile ıslanmamıştı.
..........................................
Ebu Bekir Şibli (RA)
Hz.leri’ni sevmeyen ve sohbetlerine gitmek isteyenlere mani olan bir kişi
vardı. Bir gün Ebu Bekri Şibli (RA) Hz.leri’ni imtihan etmek için yanına
gelerek: “Beş devenin zekatı nedir?” diye sordu. Şibli (RA) Hz.leri cevap
vermek istemedi ise de o kişinin ısrarı üzerine şöyle dedi: “Şer'i ölçülere
göre bir koyun, bu vacibtir. Fakat bizim gibiler için olan hüküm ise, hepsini
vermektir.” Bunun üzerine o kimse: “Bu dediğinle kime uyuyorsun, imamın
kim?”" diye sual edince Şibli (RA) Hz.leri düşünmeden: “Hz. Ebu Bekir
(RA), O’na (RA) uyuyorum. O (RA) evine gidip neyi varsa, Peygamber (SAV)
Efendimiz’e getirdi. ‘Çocuklarına ne bıraktın?’ sorusuna da: ‘Allah (CC) ve
Resulünü (SAV).’ diye cevap verdi” dedi. O kişi bu cevabı beğendi, bir şey
söylemeden gitti. Bundan sonra Şibli (RA) Hz.leri’nin sohbetlerine gidenlere
mani olmadı.
..........................................
Bir gün Şibli (RA) Hz.leri:
“Allah Allah!” (CC) deyip duruyordu. O sırada bir genç: “Niçin ‘Lailahe illallah’
demiyorsun?” diye sordu. Bunun üzerine Şibli (RA) Hz.leri derin ah çekerek: “
‘Lailahe’ der, ‘illallah’ diyemeden vefat ederim diye korkuyorum” dedi. Bu
sözler gence çok dokundu ve orada bir ah çekerek vefat etti. Bunun üzerine
gencin yakınları ve varisleri Şibli (RA) Hz.leri’ni halifeye şikayet ettiler.
Halife: “Ya Şibli (RA)! Bunların dediklerine ne dersin?” diye sorunca, Şibli
(RA) Hz.leri: “Ya Emirel-Mü'minin! O gencin ruhu, Mukaddes olan Allah-ü Teâlâ
(CC) Hz.leri’nin cemaline kavuşmayı beklerken, aşk ateşinin bir kıvılcımıyla
yanmış, herşeyden alakasını kesmiş, takati son dereceye varmış, onun ruhu bir
kuş gibi kafesinden uçup gitmiştir. Şibli’nin (RA) bunda ne günahı var?” dedi.
Bunun üzerine halife: “Derhal bu zatı evine gönderin. Kendimi öyle bir hal
kapladı ki, sanki divandan düşecekmiş gibi oluyorum.” dedi.
..........................................
Kim Şibli (RA) Hz.leri’nin
önünde tevbe etse, ona: “Şimdi git, farz üzere Hac yap geri gel, bizim
sohbetimizde bulunmaya muktedir olasın.” derdi. Sonra o kimseyi azıksız ve
bineksiz olarak çöle gönderirdi. “Halkı helak ediyorsun.” Dediklerinde:
“Hayır.” cevabını verdi ve: “Esas olan şudur. Onların yanıma gelmelerinin
gayesi ben değilim. Eğer onların muradı ben olsaydım, onlar putperest
olurlardı, fakat onların bana gelmelerindeki gaye, Allah-ü Teâlâ (CC)
Hz.leri’ne kavuşmaktır. Bu halde eğer yolda helak olurlarsa, muradlarına
erişirler, yol meşakkati onları öyle düzeltmiş olacaktır ki, ben on sene
uğraşsam o kadar düzeltemem.” buyururdu.
..........................................
Kendisi şöyle anlatır: “Bir
gün kırık bir köprüden geçerken ayağım kaydı ve suya düştüm, su epey derindi.
Bu sırada yabancı bir elin beni kenara götürmek üzere uzandığını gördüm.
Dikkatlice ona baktığımda, huzurdan kovulan mel'un şeytan olduğunu gördüm. Ona:
‘Ey mel'un! Senin adaletin tekme atmaktır, el tutmak değildir. Böyle yapman
neden icab ediyor?’ diye sordum. Şeytan: ‘Ben tekme yemeye müstehak olan
insanlara tekme atarım. Adem (AS) ile yaptığım kavgada bir yara almışım, yaram
iki olmasın diye diğer biriyle kavgaya girmem.’ dedi.”
..........................................
Şöyle anlatılır: “Bir gün
Hacca giden dervişlere ayakkabı almak için bir dirhem lazım oldu. Hıristiyan
olan bir genç: ‘Beni de beraberinde Hacca götürmek şartıyla, sana bu bir
dirhemi veririm.’ dedi. Şeyh Şibli (RA) Hz.leri bunun üzerine: ‘Ey genç! Sen
Hac yapmaya ehil değilsin ki!’ deyince genç: ‘Sizin kervanınızda hiç yük
merkebi bulunmaz mı? Bu seferde beni yük merkebi yerine tutamaz mısınız?’ dedi.
Yol hazırlıkları yapılıp yola çıktılar. Hıristiyan genç mikat mahalline kadar
çok hizmet etti. Mikat mahalline vardılar. Genç onlara bakıp onlar gibi
giyindi. Kâbe-i Şerif’e varınca, Şibli (RA) Hz.leri gence: ‘Üstünde zünnar
olduğu halde Kâbe-i Şerif’e girmene izin vermem.’ dedi. Bunun üzerine genç: ‘Ya
Rabbi! Şibli (RA) Hz.leri, senin evine girmeme izin vermiyor.’ dedi. O anda
hafiften bir ses: ‘Ey Şibli (RA)! Onu Bağdat’tan buraya biz getirdik, onun
kalbine aşk ateşini biz koyduk. Lütuf zinciriyle evimize kadar onu biz çektik.
Ey dost olan genç, sen içeri gir.’ dedi. Herkes Kabe’ye girip tavaf ettikten
sonra, dışarı çıktılar, genç çıkmadı. Şibli (RA) Hz.leri: ‘Ey genç! Dışarı
gel!’ diye seslendi. Bunun üzerine genç: ‘Ey Şibli (RA)! O beni dışarı bırakmıyor.
Ne kadar çabalasam çıkış kapısını bulamıyorum.’ dedi.”
..........................................
Şibli (RA) Hz.leri bir gün Ebu
Bekr bin Mücahid Mükre (RA) Hz.leri’nin bulunduğu mescide girince, İbn-i
Mücahid (RA) Hz.leri hemen ayağa kalktı. Daha sonra, İbn-i Mücahid (RA)
Hz.leri’nin arkadaşları kendisine: “Sen niçin Şibli (RA) için ayağa kalktın?”
diye sordular. İbn-i Mücahid (RA) Hz.leri cevaben şöyle dedi: “Ben
Resûlüllah'ın (SAV) tazim ettiği bir zat için ayağa kalkmıyayım mı? Ben
Peygamber (SAV) Efendimiz’i rüyamda gördüm. Bana: ‘Ya Eba Bekr! Yarın sana
cennet ehlinden bir kişi gelecek. O geldiğinde, ona ikramda bulun.’ buyurdu.
İki gece sonra yine Peygamber (SAV) Efendimiz’i tekrar rüyamda gördüm. Bana:
‘Ya Eba Bekr! Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri cennet ehlinden olan kimseye ikram
ettiğin gibi sana da, ikram etti.’" buyurdu. Ben: ‘Ya Resûlallah (SAV)!
Şibli (RA) bu dereceyi nasıl elde etti?’ diye sordum. Peygamber (SAV)
Efendimiz: ‘O beş vakit namazını kılıp her namazın arkasından beni hatırlıyor
ve Yüce Allah (CC) Hz.leri’nin şu ayeti kerimesini okuyor: ‘Andolsun size
içinizden öyle bir peygamber geldi ki, gayet izzetli ve şereflidir. Sıkıntıya
düşmeniz ona çok ağır gelir üstünüze titrer, müminlere gayet merhametli ve
şefkatlidir.’
ve bunu seksen seneden beri yapıyor. Ben bunu yapanı tazim etmeyeyim mi? ’
buyurdu.”
..........................................
Bir gün fukaranın biri Şiblî
Hazretleri’ne gelir, uzun uzun konuşur, parasının azlığından, hayat
pahalılığından filan dem vurur. Nihayet “Aman efendim” der “n’olur bana bir
çare”
-Şimdi hemen evine git. Kimin
rızkı sana bağlıysa tut kolundan dışarı at. Rızkına Cenâb-ı Hakk’ın kefil
olduklarını bırak evde kalsınlar.
Tek satır da özet. Cevaba bak!
..........................................
Birgün bir ceviz için kavga
eden çocukların arasına girer. “Durun ben ikinize de pay edeyim” der. Cevizi
kırar içi boş çıkar. Mübarek çocuklara döner “Biliyor musunuz” der, “uğruna
dövüştüğümüz dünya bu işte!”
..........................................
Kendisine bir gün şöyle
dediler: “Filân zât, Dicle suyu üzerinde seccadesini serip namaz kılıyormuş.”
Tebessüm eden Şibli (RA) Hz.leri şöyle cevap verdi: “Onlar çocuk oyuncağı gibi
şeylerdir. Mütefekkir insanlar böyle oyuncaklarla eğlenip kalmamalı, işi daha
derinlere götürmelidir. Bu gibi şeyler kabı küçük olanların avunacakları
faziletlerdir.”
..........................................
Ebubekir Şibli (RA) Hz.leri,
hâdiselere hikmetle bakan bir ibret ehliydi de. Vermek istediği bir fikri,
bazen hikmetli bir vak'ayla nazarlara takdim eder; düşünmeyi te'mine gayret
gösterirdi. Bir gün dostlarına sordu: “Beni ciddi olarak seviyor musunuz?” Hep birlikte cevap verdiler: “Efendimiz, bunu
sormak bile bize ağır geliyor. Şüpheniz mi var sarsılmayan sevgimizden?” Bu defa eline geçirdiği odun parçalarını
dostlarına doğru fırlatan Şibli (RA) Hz.leri, dostlarının “Bu adam aklını
oynattı galiba” diyerek birer ikişer uzaklaştıklarını gördü. Tekrar sordu: “Ey
benim sarsılmayan dostlarım, nereye gidiyorsunuz böyle birer, ikişer?” Dediler
ki: “Nereye olacak, evlerimize!” “Hani
beni seviyordunuz. Niye terk ediyorsunuz?”
“Efendimiz, siz bize fırlattığınız odunlarla başımızı, gözümüzü
yaralayıp bize sıkıntı verdiniz. Bu durumda artık yanınızda duracak hâlimiz
kalmadı.” Şibli (RA) Hz.leri, mütebbessim, “Geliniz, geliniz. Ey benim sahte
dostlarım!” dedi ve ilâve etti: “Dostluğun şanı odur ki, dostundan zarar da
gelse sineye çekecek, acı da gelse rıza gösterip terk etmeyecek. Siz benim
hakiki dostum olsaydınız, bende rahatsız edici bir tavır görülünce sabreder,
ıslahıma çalışırdınız, terk etmeyi tercih etmezdiniz...” Böylece bir imtihanı kaybeden dostları, yine
çevresini aldılar. Vaaz ve nasihatlerinden istifadeye başladılar. Dostluğun
şartını da böyle fiili bir örnekle, unutulmayacak şekilde öğrenmiş oldular.
..........................................
Şibli (RA) Hz.leri’ne sordular:
“Sana bu ilimde ilk rehberlik eden kimdi?”
Şibli (RA) Hz.leri de cevap veriyor: “Bir köpek.” Bunun üzerine tekrar “Nasıl
yani? Biraz açar mısın?” diye meraklı bir şekilde sorduklarında Şibli Hz.leri
cevaben: “Bir köpek gördüm, bir derenin yanında durmuş su içmek istiyordu. Suda
kendi aksini gördüğü için kendine benzeyen aksinden korkuyordu. Suyu içemedi.”
diyor. Merakla sormaya devam ediyorlar: “Sonra?” Cevap şöyledir: “Köpek
susuzluktan harap ve bitap düştü, sonunda suya kendini attı. Kana kana su içti.
Ben de Allah’ın (CC) her şeyde ibret yarattığı bu olaydan dersimi aldım.” Artık
korkmasına lüzum kalmamıştı. Kendisinin kendisine perde olduğunu köpeğin bu durumuyla
idrak etmişti.
..........................................
Imam-i Şibli (RA) Hz.leri,
Ramazan-ı Şerif’in bir gecesinde, imamın arkasında namaz kılarken Imam şu Ayet-i
Kerimey’i okuyordu: “Yemin olsun ki, eğer dilesek, sana vahyettiğimiz Kur’an’ı
Kalblerden ve yazılı satırlardan gideriveririz. Sonra onu kalblere ve satırlara
geri çevirecek bize karşı, kendine bir vekil bulamazsın.”
Bunun üzerine Şibli (RA) Hz.leri hemen feryad ediyor ve yıkılıyor, bunu duyan
insanlar ruhu çıktı zannediyorlar. Imam-ı
Şibli (RA) Hz.leri o halde iken: “Bunun gibi şeyle ahbaplar muhatab olur.”
buyurdu.
www.GAVSULAZAM.de
|