Mürainin
elbisesi temizdir. Fakat kalbi pistir, necistir. Mubah olan, yani yapılmasında
da yapılmamasında da herhangi bir mahzur bulunmayan hususlarda zahidlik
gösterisinde bulunur. Buna karşılık, çalışması gereken yerlerde çalışmaz,
tembellik eder. Dinini satarak geçinir. Takva sahibi olmaz. Şüpheli şeylerden
sakınmaz. Açıkça haram yemekten çekinmez. Yaptıklarını avam tabakasından gizli
tutar. Buna karşılık, seçkinlerden (havas) bir şey gizlemez. Bütün zühdü ve
taatı görünüştedir, zahirdedir. Dışı mamurdur. İçi ise harapdır…
Yazık sana!
İzzet ve Celal sahibi Allah’a (CC) kulluk, gerçekte kalb iledir, kalıpla yani
bedenle ve şekille değildir. Allah (CC) dostluğu ile alakalı ne varsa hepsi de
kalbe, öze ve manaya taalluk eder. İçinde bulunduğun halden sıyrıl. Ta ki,
İzzet ve Celal sahibi Allah’tan (CC) sana bir elbise alayım. Öyle bir elbise
ki, onu hiç bir şey eskitemez. Sen, halihazırda içinde bulunduğun elbiseyi soy,
at ki, O (CC), seni giydirsin. Sen, İzzet ve Celal sahibi Allah’a (CC) karşı
olan vazifelerin hususunda tembelliği bırak, bu hususdaki tembellik elbisenden
soyun. Halk ile beraber bulunma elbiseni çıkar, onlarla Allah’a (CC) şirk koşma
elbiseni çıkar. İhtiras elbisesini, ahmaklık - gevşeklik elbisesini, ucüb - kendini
beğenmişlik elbisesini, nifak - ikiyüzlülük elbisesini çıkar, at. Halk arasında
muteber insan olma hevesini at. Onların sana teveccühlerini, sana hediyyeler
vermelerini, izzet-i ikramlarda bulunmalarını arzu etme. Bu duyguları üzerinden
soy, at. Dünya elbisesini çıkar, at. Ahıret elbisesini giy. Kuvvetinden,
kudretinden, gücünden, izzetinden, kereminden,… sıyrıl. Kuvvetsiz - kudretsiz
olarak, sebeplere dayanmayarak, mahlukattan hiç bir şeyi ortak koşmayarak, şirk
koşmayarak,… kendini İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) huzuruna bırak…
Bunları yaptığın
an, Allah’ın (CC) lutuflarının senin etrafına gelmeğe başladığını, rahmetinin
seni sardığını, nimeti ile minnetinin seni bürüdüğünü ve seni Allah’ın (CC) bütün
bu lutuflarına bağladığını görürsün.
Allah’a (CC)
koş. Sensiz ve senden gayrisiz O’na (CC) dön, O’na (CC) var. Masivadan tamamen
kopmuş ve sıyrılmış olarak O’na (CC) git. Yalnız başına ve masivadan tamamen
ayrılmış olarak O’na (CC) git. Ta ki, seni toplasın ve zahir ve batın
kuvvetlerine ulaştırsın, zahir ve batın kuvvetlerinle seni birleştirsin. Tek başına
ve masivadan sıyrılmış olarak O’na (CC) git. Ta ki, eğer bütün mümkünler
alemini senin üzerine kapar ve bütün ağırlıkları üzerine yüklerse bunların hiç
biri sana zarar vermesin. Bilakis, bu durumda seni korusun…
Kim ki tevhid
eliyle insanları, zühd eliyle dünyayı, rağbet eliyle de masivayı yok eder ve
bunlara güvenip bağlanmaktan kendini korursa, behemehal kurtuluşa ermiş,
dünyanın da ahiretin de hayırlı nasibini almış demektir…
Siz, ölmeden önce
nefslerinizi, hevai arzularınızı, şeytanlarınızı,… öldürmelisiniz. Size,
bilinen ve herkese şamil olan ölümden önce hususi ölüm gerek. Siz, ruhun
bedenden ayrılması manasındaki ölümden önce, kendinizde mevcut bazı kötü
hasletleri öldürmelisiniz. Nefslerlnizi, hevai arzularınızı, şeytani heves ve
duygularınızı öldürmelisiniz…
EY AHALi! Geliniz, benim
söylediklerime icabet ediniz. Zira ben, İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) davetçisiyim.
Sizi O’nun (CC) kapısına çağırıyorum. O’na (CC) itaata çağırıyorum. Kendi
nefsime çağırmıyorum. Münafık, halkı hiç bir şekilde İzzet ve Celal sahibi
Allah’a (CC) çağırmaz. O (CC), hep kendi nefsine çağırır. O (CC), hep nazların
talibidir, Zevklerin talibidir. O (CC), hep almağa talibdir. Hep dünyalık
peşindedir, dünyaya talibdir…
Ey cahil, sen, bu
söylenenlere kulak asmaz, kendi nefsin ve hevai arzularınla yine kendi köşende
başbaşa oturursun. Halbuki sen, önce şeyhlerin - mürşidlerin sohbetine
muhtaçsın. Nefsini, hevai duygu ve arzularını, masivayı (Allah’tan cc. başka
her şeyi) öldürmeğe muhtaçsın, önce onların, yani şeyhlerin, mürşidlerin,
büyüklerin,… kapısına git. Oradan alacaklarını aldıktan sonra gel. Kendi
köşende, İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) ile başbaşa kal. Bunları tamamen
yaptıktan sonra, artık sen, İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) izniyle, insanlar
için bir deva, bir hidayetçi, bir mürşid,… olursun. Halbuki şu anda senin dilin
takva sahibi, fakat kalbin facir, kötü. Dilin, İzzet ve Celal sahibi Allah’a (CC)
hamdediyor, kalbin ise O’na (CC) itirazlarda bulunuyor. Dışın müslüman, için
kafir, imansız. Dışın muvahhid - tevhid ehli; için müşrik, Allah’a (CC) eş -
ortak tarayıcı. Zahidliğin görünüşte. Dindarlığın görünüşte. İçin ise harap,
perişan. Tıpkı; duvarlarının dışyüzü bembeyaz bir hela yahut mezbele (çöplük)
üzerine yığılmış bir yemek gibi…
Sen böyle olmakta
devam ettiğin müddetçe şeytan senin kalbinde çadır kurar ve orayı kendisine
mesken edinir…
Mümin, önce
batınının iman ile işe başlar, önce içini düzeltir. Sonra da dışını. Tıpkı ev
bina etmekte olan bir kişi gibi ki, o, önce evin içini düzene koyar. Masrafları
ve emeği oraya harcar. O sırada kapı henüz bakımsız ve haraptır. İçini tamamen
düzene koyup güzelleştirdikten sonra ise sıra kapıya gelir. Bu sefer onu yapar,
düzene koyar ve güzeli eştirir.
İşte bu bahiste
de durum aynıdır. Önce İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) ile ve O’nun (CC)
rızasıyle işe başlanır. Daha sonra da, O’nun (CC) izni ile, diğer insanların irşadına
dönülür. Başlangıç, ahiretin tahsili ile başlar. Ondan sonra da dünyevi
kısmetlerin nailiyetine yönelmek gelir…
Kaynak:
Fethurrabbani, Vel Feyzurrahmani
www.GAVSULAZAM.de
|