KONULAR

 

Hayatı

Tarikatı Telkin Alması

Vasiyyeti

Vefatı

Menkibeleri

Hikmetli Sözleri

Müridlerine Olan Şefaati

Evrad-ı Kadiriyye

Öğütleri

HU DESTUR EFENDİM

 

Bize Ali gülü derler

Kadiri bülbülü derler

Aşk narının külü derler...

Kadiriyiz şan bizimdir

Bu gece meydan bizimdir...

 

Aman saki doldur doldur

Dolan nur, dolduran nurdur

İçmeyenler Hak’tan durdur

Kadiriyiz şan bizimdir

Bu gece meydan bizimdir...

 

 

 

5. Sohbet - Allah'ın (cc) Kulu

Sevmesinin Sebebi

 

Bu Konuşma, Hicretin 545. yılında, Şevval ayının onikici günü,

Salı akşamı medresede yapılmıştır.

 

EY OĞUL! Hani nerde İzzet ve Celal sahibi Hakk’a (CC) kulluk? Allah’a (CC) tam ve hakiki kulluk et. Bütün işlerini eksiksiz, kusursuz ve kifayet miktarı yap. Sen, sahibinden kaçmış bir kölesin. Derhal sahibine dön ve emrettiğini yerine getirerek, menettiğinden kaçınarak, hakkındaki hükmüne sabır ve muvafakat göstererek O’na (CC) boyun eğ, itaat et, tevazu göster. Senin için bu durum tahakkuk ettiği an, efendine kulluğun tamam olur ve O’ndan (CC) sana kifayet - kafilik gelir. İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) şöyle buyurur:

 

  ...Allah (CC) kuluna kafi değil mi?[1]

 

Allah’a (CC) kulluğun tam ve sahih olunca, O (CC), seni sever; kalbindeki Allah (CC) sevgisi kuvetlenir; kendisine karşı sende ülfet - ünsiyet peyda ettirir; hiç bir güçlük olmadan ve başkasının sohbetini aramana lüzum kalmadan seni kendisine yaklaştırır. Böylece, her hal-ü karda O’ndan (CC) razi olursun, öyle ki, eğer bunca genişliğine rağmen yeryüzü sana dar gelse, yine bunca genişliğe rağmen bütün kapılar yüzüne kapansa Allah’a (CC) asla gücenmez, O’ndan (CC) başkasının kapısına asla yaklaşmaz, O’ndan (CC) başkasının taamını asla yemezsin. Böylece, Musa aleyhisselama iltihak edersin. Nitekim İzzet ve Celal sahibi Allah (CC), O’nun (AS) hakkında şöyle buyurur:

 

  Biz daha evvel O’na (AS) bütün süt anaların sütünü emmeyi haram etmiştik…[2]

 

İzzet ve Celal sahibi Rabbımız (CC) her şeye şahiddir, her şeyde hazır ve nazırdır, her şeyi gözetleyicidir, her şeye yakındır. Sizin için O'ndan (CC) müstağni olmak mümkün değildir. Allah’ı (CC) tanıdıktan sonra inkar yoluna sapmak ne kadar acı şeydir. Hayf sana ki, İzzet ve Celal sahibi Allah’ı (CC) önceleri tanıdığın halde sonradan O’nu (CC) inkara sapıyorsun. Allah’tan (CC) asla yüz çevirme. Zira hiç şüphe yok ki, bu takdirde sen, bütün hayırlardan mahrum kalırsın. O’nunla (CC) beraber olmaya, O’nun (CC) emirleri istikametinde gitmeye sabret. O’nun (CC) yolundan çıkmış olmaya ise asla tahammül gösterme. Bilmiyor musun ki, sabreden kaadir olur. Bu kendi aklını beğenmişlik, kendi aklına güvenmek ve onunla yola çıkmak neye? Bu acele neye? Bak, İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) ne buyuruyor:

 

  Ey iman edenler, sabır - sebat gösterin. Düşmanlarınıza galebe çalabilmek için onlarla sabır - metanet yarışına girin. Sınırlarda nöbet bekleyin. Allah’tan (CC) hakkıyle korkun. Ta ki, kurtuluşa ermeyi ümit edesiniz.[3]

 

Kuran’da, sabra temas eden pek çok ayetler vardır ki, bunlar, sabır - sebatda ne gibi hayırlar, nimetler, güzel mükafatlar, ilahi lutuflar ve dünyevi - uhrevi rahatlar bulunduğuna delalet ederler…

 

Size sabır-sebat gerek. Eğer zorluklar karşısında sabreder ve sebat gösterirseniz, hiç şüphe yok ki hem hemen şimdi, hem de ileride bunun faydasını ve size hayırlar getirdiğini göreceksiniz. Siz; kabirleri ziyaret etmeli, oralardan ibret almalı, iyi ve salih kişilerle düşüp kalkmalı ve hayırlar işlemelisiniz. İşte bu takdirde işleriniz muhakkak ve hemen düzelir. Kendisine nasihat edildiği halde öğüt almayan ve hakkı işittiği halde amel etmeyen kişilerden olmayınız…

 

Sizin dininizin ortadan kalkmasının dört sebebi vardır:

Birincisi: Bildiklerinizle amel etmemeniz, bildiklerinizi yaşamamanızdır.

İkincisi: Bilmediklerinizle amel etmenizdir.

Üçüncüsü: Bilmediklerinizi öğrenmemeniz, cahil olarak kalmanız.

Dördüncüsü: Diğer insanların, bilmedikleri şeyleri öğrenmelerine engel olmanızdır.

 

EY AHALi! Zikir meclislerinde, gamdan - kederden kurtulmak ve genişliğe kavuşmak için hazır bulununuz. Birbirinizin tedavisi için hazır bulunmayınız. Hem vaizin vazından kaçıyor, dinlemiyorsunuz; hem de kendisine bir çok hatalar, kusurlar buluyor; kendisiyle istihza - alay ediyor, ona gülüyor ve eğleniyorsunuz. Bu halinizle siz büyük bir tehlikenin içindesiniz. Siz, nasiyelerinizle, İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) yedindeslniz. Binaenaleyh, sizi dilediği an yakalayabilir. Bu yanlış gidişten tevbe ediniz, dönünüz. Allah (CC) düşmanlarına benzemeyiniz. Duyduklarınızdan faydalanınız. Allah (CC) yolu ile alakalı duyduklarınızla amel ediniz…

 

EY OĞUL! Sen, adetlere ve geleneklere bağlandın, onlara ehemmiyet verdin, onlara mukayyed oldun. Allah (CC) ise; rızkın talebini, sebebe vukufu, müsebbebin unutulmasını ve kendisine tevekkül edilmesini ister. Sen, amellere yeni baştan başlamalı, aynı zamanda son derece ihlaslı olmalısın. Bak, İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) ne buyuruyor:

 

  Ben, cinleri de, insanları da ancak beni tanısınlar, bana kulluk etsinler diye yarattım.[4]

 

Allah (CC) onları sırf kuru bir heves için yaratmamıştır. Sırf oyun için yaratmamıştır. Sırf yemek, içmek, uyumak, evlenmek,… için yaratmamıştır…

 

Ey gafiller, içinde bulunduğunuz gafletten uyanın. Sizin kalbiniz Allah’a (CC) doğru bir adım attığı zaman, O’nun (CC) sevgisi size doğru sayısız adımlar atar. Allah (CC), sevenlerin vuslatına onlardan daha çok şevklidir. Dilediğini sayısız nimetlerle rızıklandınr…

 

Bir kul için bir şeyi murad ettiği zaman o şeyi onun için hazırlar. Bu, suretlere değil, manalara taalluk eden bir şeydir.

 

Bir kul için, bahsettiğimiz bu haller tamamıyla hasıl olunca artık onun zühd ve takvası sıhhat bulmuş, kemale ermiş olur. öyle ki, gerek dünyevi, gerek uhrevi ve gerekse masivanın (Allah’ın cc.) gayri her şeyin tasallutundan kurtulur. İşte bu andan itibaren kendisine sıhhat - selamet gelir; mülk - saltanat gelir, beylik gelir. Zerresi büyük hir dağ olur. Katresi, büyük bir umman olur. Yıldızı ay olur. Ayı güneş olur. Azı çoğalır. Mahvolmuşu vücud bulur. Yokolmuşu beka bulur, bekaya kavuşur. Hareketi sebat bulur. Şeceresi yükselir, ta arşa çıkar. Kökü ise yerin derinliklerine dalar. Dalları da hem dünyada hem de ahirette gölgelik yapar…

 

Nedir bu dallar? Hikmettir, ilim - irfandır.

 

Bahsettiğimiz bu hallere ulaşan kişinin nazarında dünya tıpkı bir yüzük halkası kadardır; öylesine küçük ve değersizdir. Ne, dünya ona malik olabilir, ne de ahiret kayıt altına alabilir. Ne, kendisine bir hükümdar malik olabilir, ne de bir köle. Onu hiç bir perde gizleyemez, hiç bir kimse alamaz. Hiç bir keder onu kederlendlremez…

 

İşte bu derecelere ulaşan bir kişi, kendilerini irşad maksadıyle diğer insanlarla bir arada bulunmak, onları ellerinden tutup Allah’a (CC) giden yolda yürümek ve kendilerini dünya denizinde boğulmaktan kurtarmak salahiyetini elde etmiş olur…

 

Allah (CC) bir kula hayır murad etti mi, onu diğer insanlara rehber, tabib, terbiyeci, tercüman, ışık, kandil, güneş,... yapar. Eğer şanı yüce olan Allah (CC), kendisi için hayır murad ettiği kulunu bu sıfatlarla vazifelendirmek isterse hemen olur. Şayet, bu sıfatları almaya hak kazanacak bir seviyeye gelmiş olmakla beraber onu bu vazifelerle vazifelendirmeyi murad etmezse, o takdirde onu kendi katında perdeler. Diğer insanlarca tanınmaz, bilinmez. Veli olduğu onlarca meçhul kalır…

 

Şanı yüce olan Allah (CC), bu dereceye erişmiş olan kişilerin kimisini külli bir muhafaza ve külli bir selametle halk arasına gönderir. Yukarıda belirtilen sıfatları haiz olarak, kendilerini halkı irşad vazifesiyle vazifelendirir. Aynı zamanda, diğer insanların maslahatlarını görüp hidayete ermelerini sağlama hususunda da muvaffakiyet verir…

 

Dünyada zahid olanlar, ahirete dair hususlarda denenirler. Dünya hayatını zühd ve takva sahibi olarak geçirenler ahireti tanırlar. Hem dünya hayatında hem de ahiret hususlarında zahid olanlar, dünyanın da ahiretin de Rabbı Allah’ı (CC) tanırlar.

 

Öyle bir gaflete düştünüz ki, sanki hiç ölmeyeceksiniz. Sanki kıyamet günü haşrolunmayacak, Allah’ın (CC) huzurunda hesaba çekilmeyecek ve sırat köprüsünden geçmeyeceksiniz.

 

İşte sizin hal ve tavrınız gerçekte bundan ibaret. Fakat böyle olduğu halde, yine de müslümanlık ve müminlik iddiasında bulunabiliyorsunuz…

 

Kendileriyle amil olmadığınız takdirde, şu Kuran ile ilim, sizin aleyhinizde birer delildir, hüccettir, senettir. O halde, Kuran ile amil olmalı, ilminizle amil olmalısınız…

 

Alimlerin meclislerinde bulunup da onların size söylediklerini dinlemez ve kabul etmezseniz, bu durum, sizin aleyhinizde bir delil, bir hüccet ve bir senet olur. Onların meclislerinde bulunup da söylediklerini dinlememenin ve kabul etmemenin günahı sizin boynunuzadır. Bu, tıpkı Resulullah (SAV)’e mülaki olup da O’nun (SAV) size söylediklerini kabul etmemenize benzer…

 

Kıyamet günü; Allah’ın celalinden, azametinden, kibriyasından ve adaletinden korkmak bütün insanlara ve mahlukata şamildir. Mahlukatın tamamı, kıyamet günü Allah’ın (CC) celal ve azametinden korkar. O günü bütün dünya sultanları, bütün dünya mülkleri ortadan kalkar. Yalnız Allah’ın (CC) mülkü ve hakimiyeti kalır. Kıyamet günü her şey O’na (CC) rücu’ eder. Allah (CC) dostlarının saltanat ve büyüklüğü ortaya çıkar. Azizlikleri ve Allah’tan (CC) başka hiç bir şeye ihtiyaç duymadıkları ortaya çıkar. İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) onlara olan ikramı ortaya çıkar. Bugün, yani dünya hayatında; insanların, beldelerin ve yeryüzünün başlıca merkezlerinin Allah (CC) yolunda görülecek hizmetlerini onlar yüklenmiştir. Dünyanın kıvamı onlarladır. Allah (CC) dostları, halkın emirleridir, reisleridir, insanlar nezdinde Hakk’ın (CC) vekilleri, naibleridir. Fakat onlann bu sıfatları manevidir, mana yönündendir. Allah (CC) dostları bu vazifelerle manen vazifelidirler. Suretâ ve maddi bakımdan vazifeli değillerdir. Bu vazife, bugün manendir. Yarın ise suretâ ve maddi bakımdandır…

 

Muhariplerin şecaat ve kahramanlığı harb meydanlanndadır. Onlar, cesaret ve kahramanlıklarını kafirlerle ve düşman ordusuyla savaşırken gösterirler.

 

Salihlerin şecaat ve kahramanlığı nefslerine, hevai arzularına, şeytana ve insan şeytanları kötü arkadaşlara karşıdır.

 

Allah’ın (CC) seçkin kullarının şecaat ve kahramanlığı da gerek dünyevi gerek uhrevi hususlarda, gerekse masivadan (Allah’tan cc.) başka her şeyde zühd ve takva sahibi olmaktadır…

 

EY OĞUL! Uyan! Kendi iraden harici, başkaları tarafından uyandırılmadan önce uyan! Dine sarıl. Dinine sahip kişilerin arasına karış, onlarla birlikte ol. Hiç şüphe yok ki, asıl insan olanlar, dinine sarılmış olanlardır. İnsanların en akıllısı, İzzet ve Celal sahibi Allah’a (CC) itaat eden, O’nun (CC) dinine, kitabına sarılan ve yaşayışını Allah’ın (CC) ahkamına uygun geçiren kişidir. İnsanların en cahili de Allah’a (CC) isyan eden, yaşayışını O’nun (CC) dinine, kitabına ve ahkamına uygun olarak geçirmeyen kişidir…

 

Resulullah (SAV) şöyle buyururlar:

 

   Ellerin ihtiyaç sahibi olsun!...

 

Dinine sahib kişilerle beraber olduğun ve onları sevdiğin zaman, ellerin Allah’tan (CC) başka her şeyden müstağni olur. Kalbin ise nifaktan ve nifak ehlinden kaçar, uzak durur. Münafık - mürai kişi, hiç bir güzel ameli bulunmayan kişidir. Senin, kendisiyle ancak Allah’ın (CC) rızasını murad ettiğin amellerin kabul edilir. Yine şunu da ifade edelim ki, senin amellerinin suret ve şekli değil, bilakis manası makbul ve muteberdir. Amellerde esas olan şekil ve suret değil, bilakis mana ve ruhdur…

 

Amellerin hususunda; nefsine, hevai duygularına, şeytana ve dünyevi emellerine karşı geldiğin takdirde Allah (CC) senin amellerini kabul buyurur. Öyleyse güzel ameller işle. Bunlarda ihlaslı ol. Amellerinle asla böbürlenme. Onlara mağrur olma. Senin ancak Allah (CC) rızası için yapmış olduğun amellerin kabul olunur. İnsanlara gösteriş yapmak ve onların teveccühünü kazanmak için yapmış olduğun ameller ise kabul olunmaz…

 

Hayf sana ki, amellerini insanlara gösteriş yapmak ve onların teveccühünü kazanmak için yapıyorsun. Fakat aynı amelleri, İzzet, ve Celal sahibi Allah’ın (CC) kabul etmesini istiyorsun. Bu, boş bir hevesten ibarettir. Hırs, tekebbür ve ferahı bırak. Ferahlanmayı azalt. Hüznü çoğalt. Zira hiç şüphe yok ki, sen, ferahlanma ve neşelenme evinde değilsin, Bilakis, hüzün evindesin, zindan evindesin.

Peygamberimiz (SAV), daimi tefekkür halinde bulunurdu. Az ferahlanır, çok hüzünlenirdi. Pek az gülerdi. Gülüşü de sadece, tebessümden ibaret kalırdı. Bu kadarım da sırf yanındakilerin gönlünü hoş etmek için yapardı. Gönlünde çok hüzünler ve meşgaleler bulunurdu. Ancak Ashab’ının (RA) işleri ve dünyevi meseleler için dışarı çıkardı. Herhangi bir iş bulunmadığı takdirde ise asla evinden çıkmaz ve hiç bir kimse ile oturmazdı…

 

EY OĞUL! İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) ile beraberliğin sahih olunca özün hayrete düşer, kalbin safileşir. Bakışların halis biçer ibret olur. Kalbin de hep tefekkür eder. Ruhun ve batının İse İzzet ve Celal sahibi Allah’a (CC) ulaşır…

 

Dünyevi meseleler ve dünyevi emeller üzerinde düşünmek bir ukubettir, bir cezadır, hakikatlerin görülmesine engel olan birer perdedir. Ahiretle alakalı meseleler üzerinde düşünmek ise bir ilimdir, kalb için bir hayattır. Tefekkür eden kişi, dünyanın da, ahıretin de ahvalini bildiren İlme sahib kılınır…

 

Hayf sana ki, ha bire rızık peşinde koşarak dünyada kalbini yitiriyorsun. Zira İzzet ve Celal sahibi Allah (CC), dünyada senin için mukadder olan rızıkları çoktan tayin etmiş, bu işlerden çoktan fariğ olmuştur. Ayrıca, o rızıkların vakitlerini de tayin ve takdir etmiştir. Senin, onların herbirine ne zaman nail olacağın, O’nun (CC) katında bellidir. Her gün, senin için yeni rızık ortaya çıkar. Senin bu rızkı arayıp aramaman neticeyi değiştirmez. Eğer senin için mukadderse mutlaka gelir. Böyle olduğu halde, rızık hususundaki hırsın seni İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) indinde de, insanlar nazarında da rezil - rüsvay eder, perişan durumlara düşürür. Sen, imanının noksanlığı nisbetinde rızık talebinde hırslı davranır, ziyadeliği nisbetinde hırslanmaz, kemali ve tamlığı nisbetinde ise hiç bir endişede bulunmazsın.

 

EY OĞUL! Ciddi olanı gayr-i ciddi olanla karıştırma. Senin gönlün halkla birlikte bulunduğu müddetçe halikla yani Allah (CC) ile nasıl birlikte olabilir ki! Sen, sebeplere dayanarak onları Allah’a (CC) ortak ediyorsun. Bu durumda sen bir müşriksin. O halde Müsebbib ile yani Allah’la (CC) birlikte nasıl olabilirsin! Zahir ile batın, idrak edilen ile edilmeyen, insanların katındaki ile Allah’ın (CC) katındaki,… nasıl bir arada toplanabilir? Müsebbibi unutup da sebeple meşgul olan kişi ne cahildir! Birinciyi terkedip de ikinci ile beraber duran ne cahildir! Baki olanı unutup da fani olanla sevinen ne cahildir!…

 

EY OĞUL! Cahillerle arkadaşlık ediyorsun. Bu durumda, onların cehaletinden sana da bulaşabilir. Ahmaklarla arkadaşlık etmek, aldatıcı bir arkadaşlıktır. Sen; sağlam inançlı, alim ve ilmi ile amil müminlerle arkadaşlık et. Her hal ve hareketlerinde müminlerin halleri ne de güzeldir! Müminler; cıhadlarında ve nefsleri ile hevai arzularının kırılmasında ne de kuvvetlidirler! İşte bunun içindir ki, Nebi (SAV) şöyle buyururlar:

 

   Müminin sevinci yüzündedir. Hüznü ise kalbindedir.

 

Mümin, iman kuvveti sebebiyle, diğer insanlara karşı daima neşeli ve güleryüzlü görünmeğe, hüznü de Allah (CC) ile kendi arasında gizli tutmağa muktedir olabilir. Müminin hüznü daimidir. Çok tefekkür eder. Çok ağlar. Az güler. İşte bunun içindir ki, Nebi (SAV) şöyle buyururlar:

 

  Mümin için, İzzet ve Celal sahibi Rabb’ına (CC) kavuşmanın dışında rahat yoktur.

 

Mümin, güleryüzlülüğü ile hüznünü örter. Onun güleryüzlülüğü, sayesinde hüznü gizlenir. Müminin görünüşü rızık için hareket halindedir. Batını ise İzzet ve Celal sahibi Rabbı (CC) ile birliktedir. Onun zahiri bedeni, aile efradı içindir. Batını ise İzzet ve Celal sahibi Rabbı (CC) içindir. İçini ne ailesine, ne evladına, ne komşularına ve ne de İzzet ve Celal sahibi Rabb’ının (CC) mahlukatından herhangi birine ifşa eder. Zira Nebi (SAV)’in şu sözüne daima kulak verir:

 

   İşlerinizi gizlilikle yürütünüz!

 

Mümin, kendi katındakini gizli tutmaktan geri durmaz. Eğer kazara hislerine mağlub olur da ağzından bir söz dökülürse hemen meseleyi toparlar, sözü değiştirir, ağzından çıkanı gizler ve kendisinden zuhur eden bu sözden ötürü mazeret beyan eder…

 

EY OĞUL! Beni kendine ayna edin. Beni kalbine, özüne ayna edin. Amellerine ayna edin. Bana yaklaş. Zira hiç şüphe yok ki, sen, benden uzak bulunduğun zamanlar göremediklerini bana yakın olduğun zaman kendi nefsinde görürsün. Eğer dinin hususunda ihtiyaçların varsa bana gel, bana yapış. Ben seni sırf İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) hakkı için, Allah’ın (CC) dini için severim. Bende, kişiyi İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) dinine çeken bir hassa, bir cesaret vardır. Sen; haşin, anlayışsız, hakiki gümüşü kalpından ayırdedemiyen ve münafık bir elde terbiye olunmuşsun. Şimdi kendi dünyanı kendi evinde bırak ve bana yaklaş. Zira ben, ahiretin kapısında durmaktayım. Sen de yanımda dur ve benim söylediklerimi dinle. Ve, ölmeden önce onlarla amel et. Zira kısa bir müddet sonra ömrün bitecek ve öleceksin…

 

Her şey, Allah (CC) korkusu ve Allah’tan (CC) haşyet üzerine kurulmuştur. Sende Allah (CC) korkusu bulunmadığı taktirde ne dünyada ne de ahirette senin için güven yoktur. İzzet ve Celal sahibi Allah’tan (CC) korkmak, başlıbaşına bir ilimdir. İşte bunun içindir ki, Aziz ve Celil olan Allah (CC) şöyle buyurur:

 

  ...Kulları içinde Allah’tan ancak alimler korkar…[5]

 

Allah’tan (CC) ancak ilmi ile amel eden alimler korkar. O alimler ki, bilirler ve bildiklerinin gereğini yerine getirirler. Amellerine mükafatı olarak da Allah’tan (CC)  herhangi bir karşılık beklemezler. Bilakis, sadece Allah’ın (CC) rızasını ve yakınlığını dilerler. O’nun (CC) sevgisini, O’ndan (CC) uzak olmaktan veya O’nunla (CC) aralarında perdeler bulunmasından kurtulmayı murad ederler. Gerek dünyada ve gerekse ahirette yüzlerine hiç bir kapının kapanmamasını murad ederler. Ne dünyaya ve dünyevi şeylere rağbet ederler, ne ahirete ve uhrevi şeylere rağbet ederler, ne de masivaya…

 

Dünya bazı kişiler içindir. Bazıları ona rağbet eder. Ahiret de bazı kişiler içindir. Bazıları da ona rağbet eder. İzzet ve Celal sahibi Allah da (CC) bazı kişiler içindir. Onlar da Aziz ve Celil olan Allah’a (CC) rağbet ederler. Bunlar; sarsılmaz iman sahibi, arif, Allah’ı (CC) seven, Allah’tan (CC) korkan, Allah (CC) için mahzun olan ve Allah (CC) için gönlü kırık olan müminlerdir. Bunlar öyle bir toplulukdur ki, Aziz ve Celil olan Allah’tan (CC) gıyabında korkarlar Allah (CC), onların zahir gözlerinden gaibdir, O’nu (CC) kafa gözleri ile görmezler. Fakat kalb gözlerinde ise daima hazırdır. Kalb gözleri ile O’nu (CC) daimi müşahede ederler…

 

Müminler Allah’tan (CC)  nasıl korkmasınlar ki, O (CC), her gün yeni bir yaratış içindedir. Tağyir eder, tebdil eder. Kimine yardım eder, kimini rezil - rüsvay eder. Birini hayata getirir, bir diğerinin canını alır. Kiminin isteğini kabul buyurur, kimini ise reddeder. Kimini kendine yakın eder, kimini de kendinden uzaklaştırır. O (CC), yaptığından sorumlu tutulmaz, insanlar ise işlediklerinden sorguya çekilirler.

 

   Allah’ım (CC), bizi kendine yaklaştır, asla uzak tutma!…

 

  Ve, bize dünyada iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru!…

 

Kaynak: Fethurrabbani, Vel Feyzurrahmani


[1] Zümer S. A.36

[2] Kasas S. A.12

[3] Al-i İmran S. A.200

[4] Zariyat S. A.56

[5] Fatır S. A.28

www.GAVSULAZAM.de

 

HOME              İNDEX        DERVİŞ

YOLUMUZ

       MAİL          NOT BIRAK
 
2003-2004, GAVSULAZAM.de.        Her Hakkı Mahfuzdur.