Nebi (SAV) söyle
buyururlar:
— Kime ki hayırlı bir kapı açılırsa onu ganimet bilsin. Zira o, kendisine bu
kapının ne zaman kapanacağını bilemez…
EY AHALi! Hayat kapısı
açık bulunduğu müddetçe onu ganimet bilin. Hayatta oldukça onu değerlendirin.
Zlra yakında o kapı size kapanacak, ömürleriniz tamamlanacak, hayatınız sona
erecektir. Hayırlar işlemeğe kaadir olduğunuz müddetçe onları işlemeyi ganimet
bilin. Tevbe kapısı açık iken bu kapıyı ganimet bilin ve oradan girin. Dua
kapısı açık iken onu ganimet bilin ve ihlaslı yakarışlarla Allah’a (CC) dua
edin. Salih mümin kardeşlerinizin sıkıntılı anlarını ganimet bilin. Böyle
anlarda, sırf Allah (CC) rızası için
onların yardımına koşun…
EY AHALİ! Allah (CC) ile
aranızdaki bozduğunuz ahidleri tekrar bina ediniz. Günahlarla kirletmiş
olduğunuz ruhunuzu temizleyiniz. İfsad ettiklerinizi ıslah ediniz. Tasalandırıp
kararttıklarınıza safa veriniz. Aldıklarınızı geri veriniz. Kaçışı bırakınız,
Aziz ve Celil olan Mevlanıza (CC) dönünüz…
EY OĞUL! Bu alemde,
yalnız izzet ve Celal sahibi Allah (CC) vardır. Eğer Allah (CC) ile birlikte
olursan, işte bu takdirde sen O’nun (CC) kulusun. Yok, eğer Allah (CC) ile
birlikte değil de insanlarla ve mahlukatla birlikte olursan; bu takdirde de sen
onların kulusun. Kalbi olarak, uçsuz bucaksız sahraları ve ıssız diyarları
geçmedikçe ve özünle hepsini geride bırakmadıkça senin lehinde söylenecek bir
söz yok. Görmüyor musun ki, Aziz ve Celil olan Allah’ı (CC) arayan kişi, O’ndan
başka herşeyi terkediyor, hepsini geride bırakıyor. Zira katiyetle biliyor ve
inanıyor ki, istisnasız bütün fani varlıklar, İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) ile
kendisi arasında birer perdedir. Hangisi ile birlikte olur ve hangisine
bağlanırsa Allah (CC) ile arasını perdeliyecekdir…
EY OĞUL! Güzel ameller
işlemekte tembellik etme. Zira tembellik edenler ebediyyen mahrum kalırlar. Bu
arada, daimi bir nedamet pişmanlık da peşlerini bırakmaz. Amellerini güzel yap. Unutma ki, İzzet ve
Celal sahibi Allah (CC), hem dünya hayatı ile hem de ahıret hayatı ile sana karşı cömertlik etmiş, ikramda bulunmuştur.
Allah (CC) ona
rahmet eylesin, Ebu Muhammed Ucmâ şöyle dua ederdi:
— Allah’ım (CC), bizi güzel ameller işleyen salih kişiler, iyi kişiler eyle!
Tadan muhakkak
bilir...
İnsanlarla hoş
geçinmek ve şeriatın hudutlarını ve rızasını aşmamak şartıyle onlara muvafakat
etmek iyidir, mubarekdir. Fakat bu muvafakat ve hoş geçinme, eğer şeriatın
hudutlarını aşarak ve rızasını çiğneyerek olursa o zaman iyi değildir, mübarek
değildir. Şeriat hudutlarının çiğnendiği bir yerde, insanlann hiç bir şerefi
yoktur. Binaenaleyh, şeriat hudutlarının çiğnenme pahasına diğer insanlara
muvafakat etmek ve onlarla bos. geçinmek, kişiye hiç bir şeref kazandırmaz…
Allah (CC) dostları
katında, ibadet ve taatlerin kabul veya reddinin alametleri vardır. İbadetlerin
kabul edildiği veya reddolunduğu, bu alametlerden anlaşılır.
EY OĞUL! Dua ipini uzat,
Allah’ın (CC) rızasına dön. Kalbin itiraz ettiği halde dilinle dua eder duruma
düşme. Dilinle yaptığın duaya kalbin de inansın ve iştirak etsin. İnsanoğlu,
hayır veya şer, dünyada her ne ki işlediyse kıyamet günü hepsini hatırlayacaktır.
Ne var ki, orada, nedamet - pişmanlık fayda vermez. Dünyadaki yaptıklarını
hatırlamak fayda vermez. Esas olan, günün ölümden önce hatırlanmasındadır.
Hasad mevsiminde bir kısım insanlar mahsullerini kaldırırken ekim-dikim ve
tohum atmayı hatırlamak fayda vermez. Esas olan, ekim - dikim ve tohum atmayı,
ekim mevsiminde hatırlayıp ekmek ve dikmektir. Ancak bu takdirde, hasad mevsiminde mahsul elde
edilebilir.
Nebi (SAV) şöyle
buyururlar:
— Dünya ahiretin ekin tarlasıdır. Kim orada hayır ekerse ahirette
sevinç-sürür biçer. Kim de orada şer ekerse ahirette nedamet - pişmanlık biçer.
Ölüm geldiği an
uyanırsın. Fakat bu an, artık uyanmanın fayda vermiyeceği bir andır…
Allah’ım (CC),
bizi, senden gafil olanların ve seni tanımayanların uykusundan uyandır! Amin!…
EY OĞUL! Şerir kişilerle
arkadaşlık etmen, hayırlı kişiler hakkında seni su-i zanna düşürür. Hep şerli
kişilerle beraber oldukça, hayırlı ve salih kişiler seni de şerli bir kişi
olarak görürler. Ayrıca, sen de, kendileriyle arkadaşlık etmiş olduğun şerir
kişilerin tesiriyle, salih ve hayırlı kişiler hakkında su-i zanna düşebilirsin.
Bu bakımdan, şerirlerle düşüp kalkma. Daima, İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC)
kitabının gölgesinde yürü, Resulullah (SAV)’in sünnetinin gölgesinde yürü. İşte
bu takdirde mutlaka kurtuluşa erersin…
EY AHALİ! İzzet ve Celal
sahibi Allah’tan (CC) hakkıyle haya edin. Gafil olmayın, ömürleriniz geçiyor,
zamanınız tükeniyor. Yiyemeyeceğiniz, yemeğe ömrünüzün yetmeyeceği mal - mülk
ve servet toplamakla meşgulsünüz. Elde edemeyeceğiniz, ulaşamıyacağınız şeyleri
emel edinmekle meşgulsünüz. İçinde oturamıyacağınız binalar yapmakla
meşgulsünüz. Bütün bunlar, İzzet ve Celal sahibi Rabbınızın (CC) huzurundan
sizi alıkoyuyor…
İzzet ve Celal
sahibi Allah’ın (CC) zikri ariflerin kalbinde yer tutar. Bu zikir, onların
kalbini tamamen ihata eder ve Zikrullahın dışında her şeyi unutturur. Onun
içindir ki, ariflerin kalbinde Zikrullahtan başka hiç bir şeye yer yoktur. İşte
bu hal tamamlanınca, içine girilmiş olan halet, cennetin ta kendisidir. Yani bu
hale eren arifler, artık cenneti bulmuşlar ve oraya dahil olmuşlar demektir.
Yalnız bu cennet iki çeşittir. Bunlardan biri, hemen bu dünyada kavuşulan
cennettir. Diğeri de daha ileride vadolunan cennettir. Hemen bu dünyada
kavuşulan cennet şunlardan ibarettir:
a)
Allah’ın (CC) hükmüne razı olmak
b) Kalbin, İzzet ve Celal sahibi Allah’a (CC) yakın
olması ve O’na (CC) münacatta bulunması,
c)
Allah (CC) ile arasındaki perdenin kaldırılmış olması.
İşte bu
vasıflardaki bir kalbin sahibi, teşbihsiz ve keyfiyetsiz olarak, halvet halinde
ve bütün diğer hallerinde daima Allah (CC) ile beraber olur. Bu beraberlik,
gerçekten teşbihsiz ve keyfiyetsizdir. Zira, O’nun (Allah’ın) (CC) benzeri
olmak şöyle dursun, benzeri gibisi bile yoktur. Allah (CC) hakkıyla işiten,
kemaliyle görendir.
Daha ileride
vadolunan cennet ise, İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) müminlere
vadettikleri ile, yine müminlerin, perdesiz olarak Allah’ın (CC) cemalini
görmeleridir…
Hiç şüphe yok
ki, bütün hayırlar Allah’ın (CC) katındadır. Şer ise O’ndan (CC) başkasının
katındadır. Hayır, Allah’a (CC) yönelmekte, O’na (CC) teveccüh etmektetir. Şer ise
Allah’a (CC) yüz çevirmektedir.
Kendisine
karşılık beklediğin her amel sana aittir. İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC)
rızası için işlediğin ameller ise Allah’a (CC) aittir, Allah’a (CC) yaraşan
amellerdir. İşlediğin hayırlı bir amele karşılık ister ve beklersen, bu
takdirde mükafatın yani amelinin karşılığı fani-geçici şeylerdir. Ameline
karşılık fani bir mükafat almış olursun. Amellerini sırf Allah (CC) rızası için
yaptığın takdirde ise karşılığı şunlardır:
a) Allah’a (CC) yakınlık,
b) Allah’ın (CC) cemalini seyretmek.
Amellerine hemen
karşılık isteme. Dünyanın hangi meta’ı Allah’ın (CC) cemalinin dengi olabilir?
Ahıretin hangi meta’ı Allah’ın (CC) cemalinin dengi olabilir? Allah’tan başka
hangi şey Allah’ın (CC) dengi olabilir? O halde, amellerin için hemen bu
dünyada dünyevi şeyler taleb etme. Amellerine mükafat olarak, Allah’a yakınlık
ve yine Allah’ın cemalini seyretme nimeti durup dururken neden fani - geçici dünyevi
şeylere talib olasın! Onları sırf Allah (CC) rızası için işlemek varken niçin
basit - süfli şeyler için işleyesin! Sen; nimete değil, nimeti verene tatib ol.
Evden önce komşu ara. Ev edinmeye değil, komşu edinmeye bak. Allah (CC) her
şeyden önce mevcud idi. Her şeyi yaratan ve vareden O’dur (CC). Her şey
yokolduktan ve varlık sahnesinden kalkdıktan sonra Allah (CC) yine baki
kalacak, mevcud olacaktır…
Sen; ölümü
hatırlamalı, felaket ve musibetlere karşı sabırlı ve metin olmalı, her hal-ü
karda Allah’a (CC) tevekkül etmelisin. Bu üç haslete tamamen sahip olduğun
zaman sana tasarruf salahiyeti verilir. Bu salahiyetle birçok şeyleri yapmağa
muktedir olabilirsin. Mesela:
a) ölümü hatırlamakla zahidliğin artar, sıhhat bulur ve kemale
erersin,
b) Sabır ve metanetle, İzzet ve Celal sahibi Rabbından (CC) istediklerini
elde edebilirsin.
c) Tevekkülle, kalbinden masivayı atabilir, ve İzzet ve Celal sahibi
Rabbına (CC) bağlanabilirsin.
Ayrıca gerek
dünya ve dünyevi emeller, gerek ahiret ve uhrevi düşünce ve emeller, gerekse
masivadan yani Allah’tan (CC) başka her şey senden uzaklaşır. Üzerine her taraftan
rahat yağar, huzur yağar, hıfz ve himaye yağar. Aziz ve Celil olan Rabbın (CC),
dört bir yandan seni muhafaza eder, korur. Mahlukatın hiç biri için sana yol
kalmaz. Hiç bir fani, sana en ufak bir zarar veremez. Allah (CC), sana zarar
gelecek bütün yollan tıkar, kapıları kapatır. Artık sen, haklarında Allah’ın (CC)
şeytana hitaben şöyle buyurduğu kişilerden olursun:
— Benim kullarımın üzerinde senin hiç bir tasallutun yoktur…
Amellerinde
diğer insanlara asla gösteriş yapmayan muhlis - muvahhidler üzerinde iblisin
nasıl tasallutu olabilir kil…
Allah (CC) yolunun
bidayeti hep sükuttur. Konuşma, bu yolun nihayetindedir. Bu yolun bidayetinin
tamamı sükuttur. Nihayetinin tamamı ise nutukdur. İhlaslı kişinin mülkü
kalbinde, sultanı sırrındadır. Zahire ise itibar yoktur. Allah (CC) dostları
arasında, zahir ve batın sultanlığını bir arada bulunduranlar pek nadirdir…
Sen de kendi
halini hep gizli tut. Ta ki kemale erinceye ve kalbin, İzzet ve Celal sahibi
Rabbına (CC) kavuşuncaya kadar. Kemale erip Rabbına (CC) vasıl olduğun vakit
ise artık aldırma, ötekinin - berikinin dedi - kodusuna kulak asma. Ne diye
aldırasın ki, artık seyr yolundaki durumunu kuvvetlendirdin ve kendi mevkiine
oturdun. Bütün muhafızların seni korumak için etrafını çevirdi. Senin nazarında
diğer insanlar, yere dikilmiş birer çomak, birer ağaç durumuna düştüler. Yine
senin katında onların medhi de, zemmi de, sana teveccühleri de, senden yüz
çevirmeleri de bir oldu. Sen onların hem yapanı hem de yıkanı olursun.
Yaratanlarının izniyle onlar üzerinde tasarrufta bulunursun. Allah (CC), onları
birbirinden ayırma salahiyetini de, birbirlerine bağlama salahiyetini de sana
verir. Tasarruf mührünü senin kalb eline tevdi eder. Hidayet kılavuzunu da
özünün eline verir…
Bu anlatılanlar
hakikaten tahakkuk etmedikçe asla konuşmak yoktur. Son safhaya gelindiği
takdirde ancak konuşulabilir. Aksi halde, sakın konuşma. Akıllı ol. Bütün
menzilleri katetmeden heveslenme…
Sen bir körsün,
hakikatleri göremezsin. Kendini yedecek birisini ara. Ta ki seni elinden tutup
götürsün. Sen bir cahilsin. Hakikatleri bilemezsin. Suna hakikatleri öğretecek
birini ara, bul. Bu vasıflarda birisini bulduğun an ise hemen ona sarıl. Onun
sözlerini, görüşlerini,… kabul et. Onun kılavuzluğunda ana yola çık. Ana yola
varınca orada otur. Ta ki, senin, Allah’a (CC) giden bu yolu tanımışlığın
tahakkuk etsin. İşte artık bu andan itlbaren, dalalete düşen ve yolunu şaşıran
herkes sana sığınır. Ayrıca, bütün fakirlerle yoksulların da sığınağı olursun…
İzzet ve Celal
sahibi Allah’ın (CC) sırrını muhafaza etmek ve insanlarla güzel geçinip onlara
güzel ahlak ile muamele etmek de yiğitlik -çelebilik- sehavet cümlesindendir.
Acaba sen, Allah’tan (CC) başka her şeyden geçip yalnız ve sadece Allah’ı (CC)
ve O’nun (CC) rızasını arama hasletinin hangi noktasında ve hangi
merhalesindesin. İnsanların çoğunun bütün tasası dünyadır, dünyevi işlerdir.
Bir kısmının tasası da ahirettir, uhrevi endişelerdir. Allah (CC) dostlarının
bütün tasa ve düşünceleri ise O’nun (CC) rızası, O’nun (CC) cemalidir. İzzet ve
Celal sahibi Allah’ın (CC) şu kavlini işitmedin mi ki, ne buyuruyor:
— …İçinizden kimi dünyayı istiyor, yine içinizden kimi de ahireti istiyor…
Bir başka yerde
ise şöyle buyuruyor:
— …Sırf O’nun (Allah’ın) (CC) cemalini dileyerek…
Eğer bahtın yar
olursa gayret eli gelir ve seni İzzet ve Celal sahibi Hakk’ın (CC) haricinde
her şeyin elinden ve tasallutundan kurtararak alır ve Allah’ın kapısına
götürür, işte bu noktada ve bu halde; nusret, hakimiyet ve dostluk hak olan
Allah’ındır (CC)…
Senin için bu
haller tamamlanınca hem dünya hem de ahıret sana yardımcı olarak gelirler. Hem
de herhangi bir zarar, herhangi bir meşakkat mevzubahis olmaksızın…
Gözlerini İzzet
ve Celal sahibi Hakk’ın (CC) kapısına dik. O’nun (CC) kapısının önünde sabit
dur. Orada sabit kaldığın zaman senin için bazı şeyler zuhura gelecek, kalbine
bir şeyler doğacaktır. Kalbine doğacak bu dürtüler şunlardan gelir:
a) Nefsden,
b) Hevadan,
c) Kalbden,
d) İblisten,
e) Melekten.
Fakat sen artık
kemale ermiş olduğun için, kalbine gelen bu dürtülerin mahiyeti hemen sana
bildirilir. Eğer kalbine gelen şey hak ise denir ki:
— Bu, hak bir hatıradır.
Eğer kalbine
gelen dürtü batıl ise denir ki:
— Bu batıl bir hatıradır.
Hak veya batıl
hatıraların herblrini, daha önceden öğrenmiş olduğun emare ve alametlerinden
tanırsın…
Bu dereceye
eriştiğin zaman İzzet ve Celal sahibi Hakk’tan (CC) sana bir ilham gelir. İşte
seni bu ilham terbiye eder, edep sahibi yapar, bu ilham bir yerde tutar, bu ilham
kaldırır, bu ilham oturtur, bu ilham hareket ettirir, bu ilham durdurur. Yine
sana bu ilham emreder, bir şeyden bu ilham nehyeder…
EY AHALi! Ne ziyadeyi
taleb edin, ne de noksanı; ne öne geçmeyi talep edin, ne de geri kalmayı. Zira
kader-i İlahi sizin herbirinizi başlı başına ihata etmiş, kuşatmıştır. Sizden
hiç bir fert yoktur ki, mutlaka ona mahsus bir kitab ve bir tarih bulunmasın.
Nebi (SAV) şöyle
buyururlar:
— Rabbınız (CC) yaratma, rızık ve ecel işini bitirdi. Kalem-i İlahi, olacak
şeyleri yazdı, kurudu ve durdu…
Allah (CC) her
şeyden fâriğ olmuştur. Hüküm ve takdiratı geride kalmış, olacak şeyler için
geçmişte hükmünün tamamını vermiştir. Günü gelince, geçmişteki hükme uygun
olarak her hadise vuku bulur… Ne var ki, her hüküm; emir, nehiy ve ilzam ile
setredilmiştir. O halde, geçmişteki durumu mevzubahis ederek hüküm üzerine
hüccet getirmek hiç bir ferd için mümkün değildir. Bilakis, her bir kulun şöyle
demesi gerekir:
— Allah (CC), yaptığından mesul değildir. İnsanlar ise yaptıklarından mesuldürler.
EY AHALİ! Zahiri - bedeni
amellerinizi eda ediniz, yerine getiriniz. Siyah ile beyaz üzerine amel ediniz.
Zahiri - bedeni amellerinizi yerine getiriniz ki, bu sizi, batın ile de amel
etmeye şevketsin. Kişinin zahiri - bedeni amelleri siyah ile ameldir. Ruhi -
kalbi - batınl amelleri İse beyaz ile amel demektir. Zahiri - bedeni amelleri
yerine getirmek, seni batını anlamağa götürür...
İlk anlayan
özündür. Sonra, kalbin ruhuna uzanır, bunu ruhuna götürür. Ruhun da lisanına
açılır; lisanına verir. Lisanın ise diğer insanlara açılır, onlara anlatır.
Lisan - dil, bu işi sırf insanların faydası, maslahatı ve iyiliği için yapar.
Eğer İzzet ve
Celal sahibi Allah’ın (CC) emirlerine muvafakat eder ve O’nu (CC) seversen ne
mutlu sana! Fakat yazık ki, sen, Allah (CC) sevgisinin sadece kuru iddiacısı
oldun. Bilmez misin ki Allah (CC) sevgisinin bazı şartları vardır. Bunların başlıcaları
şunlardır:
a) Gerek kendinle alakalı
hususlarda, gerekse başkalariyle alakalı hususlarda Allah’ın (CC) emirlerine
uymak,
b) Allah’tan (CC) başka hiç bir şey ile huzur ve sükunet bulmamak,
c) Yalnız ve ancak Allah (CC) ile ülfet ve ünsiyette bulunmak,
d) Allah (CC) ile birlikte olmaktan sıkıntı ve ürküntü duymamak.
Kulun kalbinde
Allah (CC) sevgisi yer edince o kişi Allah (CC) ile ünsiyet peyda eder ve O’nunla
(CC) birlikte olmak’tan kendisini meşgul eden her şeye öfkelenir.
Sen, ey müslüman,
o yalancı iddiandan vazgeç, tevbe et. Allah (CC) sevgisi öyle bir şeydir ki;
bir köşeye çekilmekle, kuru temennilerle, yalan - dolanla, iki yüzlülükle,
yapmacık hal ve hareketlerle,… elde edilemez. Tevbe et, Allah (CC) yoluna
uymayan fiil ve hareketlerden vazgeç. Aynı zamanda, tevbende de sebat et.
Mesele sadece tevbe etmek değildir, sadece tevbe etmiş olmak, işi halletmez.
Tevbene sebat etmen de lazımdır. Asıl mesele de bu noktadadır. Nitekim ağaç
dikme meselesinde de esas olan ağacı dikmek değildir. Ağacı dikmekle mesele
bitmiş olmaz. Asıl mesele, dikilen ağacı büyütmek, meyve verir hale getirmek ve
daimi güzel meyve vermesini saglamaktır.
Gerek yokluk -
kıtlık anlarında, gerek varlık - zenginlik anlarında, gerek fakirlik -
yoksulluk anlarında, gerek hastalık - sıhhatlilik anlarında, gerek hayır - şer
anlarında ve gerekse mazhariyet - mahrumiyet anlarında Allah’ın (CC) emirlerine
muvafakat ediniz, uyunuz. Ben, sizin İçin, İzzet ve Celal sahibi Allah’a (CC)
teslimiyyetten başka bir çare göremiyorum. Hakkınızda bir şeye hükmettiği zaman
Allah’tan ürkmeyln, O’nunla (CC) aranızdaki ünsiyete halel getirmeyin, o hüküm
üzerine O’nunla (CC) çekişmeyin. Allah’ın (CC), hakkınızdaki takdir ve
hükümleri sebebiyle O’nu (CC) başkalarına şikayet etmeyin. Başınıza gelenleri
ötekine - berikine söyleyerek Allah’ı (CC) onlara şikayet eder duruma düşmeyin.
Zira hiç şüphe yok ki, böyle bir hareket size daha çok belalar getirir. Siz,
Allah’ın (CC) mülkünde O’ndan (CC) şikayetçi olmayın. Bilakis sakin, sessiz,
gösterişsiz ve mütevazi olarak O’nun (CC) huzurunda durun ve sizin için neler
takdir ettiğini ve neler yapacağını sabırla bekleyin. Şerleri hayra tebdil
etmesine sevinin.
İşte siz Allah’a
(CC) karsı bu şekilde davranırsanız hiç şüphe yok ki O (CC), sizin
korkularınızı, endişelerinizi, yalnızlıklarınızı,… ülfet ve ünsiyete, sevince,
neşeye,… çevirir. Allah (CC) ile birlikte olmsakdan zevk duyarsınız, mesrur
olursunuz.
— Allah’ım, bize Senin yakınlığını, beraberliğini ihsan et!…
— Ve, bize dünyada iyilik ver, ahırette de iyilik ver. Bizi cehennem
ateşinden koru!…
www.GAVSULAZAM.de
|