Allah’tan (CC) gâfil
oluşun, O’nu (CC) sana unutturdu ve O’ndan (CC) uzak eyledi. Henüz zebanilerin
topuzları kafana inmeden, hor - hakir ve zelil durumlara düşmeden, üzerine belâ
yılanları ile akrepleri musallat edilmeden,… hemen bu gafletten uyan! Şurası
bir gerçek ki, belâ ve musibetlerin tadını tatmadıkça aldanmakdan ve gafletten kurtulamazsın. Bu dünya hayatında bir zaman için
nail olduğun nimetlere mağrûr olarak ferahlanma. Zira onlar kısa bir müddet
sonra yokolacaklardır. Nitekim, Aziz ve Celil olan Allah (CC), bir ayetinde
şöyle buyurur:
— ..Nihayet, kendilerine verilen nimetler yüzünden neşelenip ferahlandıkları bir sırada, onları ansızın tutup
yakalayıverdik. İşte o anda onlar bütün ümitlerinden mahrum kaldılar.[1]
Allah’ın (CC) nezdindeki
ile, ancak sabırla muzaffer olunur. Kişiyi muzaffer kılacak ve kendisine ebedi
saadeti kazandıracak şeyler Allah’ın (CC) katındadır. Fakat bunlara kavuşup da
muzaffer olabilmek için sabır gerek, Allah’ın (CC) ahkâmına harfiyyen riayet
etmek gerek. İste, ancak Allah’ın (CC) katındakilerle muzaffer olunacağı ve
onlara da ancak sabırla ulaşılacağı içindir ki, Aziz ve Celîl olan Allah (CC),
sabır meselesini tekrar tekrar te’kid etmiş, ehemmiyeti üzerinde tekrar tekrar
durmuştur.
İki haslet
vardır ki, ikisi de bir arada ancak müminde bulunur. Bunlardan biri, Allah’a (CC)
daima muhtaç olma şuurunu tanımak ve O’ndan (CC) başka hiç bir şeyle müstağni
olmamaktır. Diğeri ise sabırdır. Allah (CC) dostları belâlara ve musibetlere
müptelâ kılınırlar. Fakat sabır ve metanet gösterirler ve bu belâlara rağmen,
birçok hayırlar işlemek de kendilerine ilham edilir. Yine müminler, Aziz ve
Celîl olan Rabbleri (CC) nezdinden gelip kendilerine musallat edilen yeni yeni
musibet ve belâlar karşısında da aynı sabır ve metaneti gösterirler. Nitekim,
eğer sabır olmasaydı beni aranızda göremiyecektiniz. Ben, âdeta serçe avlanan
tuzaklara atılmış durumdayım. Öyle ki, geceden geceye gözlerim açılıyor,
ayaklarım serbest bırakılıyor. Gündüzleyin ise gözlerim kapalı, ayaklarım da
bağlı olarak tuzak içinde tutuluyorum. Bütün bunlar, sizin iyiliğiniz, sizin
faydanız için yapılıyor. Fakat ne yazık ki siz bunun farkında bile değilsiniz!
Eğer Aziz ve Celil olan Allah’ın (CC) muvafakati olmasaydı, bu işe gelemezdim.
Şimdi bana Allah (CC) için söyleyin; riyanın, nifak ve ikiyüzlülüğün, zulmün,
şüpheli ve haram şeylere rağbetin alabildiğine arttığı bu beldede, aklı
başındaki hangi insan oturur ve ahâlisiyle hemhal olur? Öyle bir belde ki,
orada, Aziz ve Celîl olan Allah’ın (CC) nimetlerine karşı nankörlük artmış, o
nimetler, kötülükte kullanılır olmuştur. Öyle bir belde ki, orada; evinde âciz
görünüp dükkanında müttakilik taslayanlar, içki içip zındıklık yaptığı halde
kürsüde sıddık kesiliverenler çoğalmıştır. Eğer Allah (CC) men etmemiş olsaydı,
evlerinizde olup bitenler hakkında mutlaka konuşulr, neler işlemekte olduğunuzu
size haber verirdim. Fakat benim şahsıma ait bir temel vardır ki, bu temel,
yapılıp bina haline getirilmeğe muhtaçtır. Benim, terbiye edilip yetiştirilmeye
muhtaç olan çocuklarım vardır. Eğer katımda bulunan şeylerin bir kısmını size
açıklarsam, bu, benimle sizin aranızın açılmasına sebep olur…
İçinde
bulunduğum şu halet-i rûhiyede nebilerin, resullerin,… sahip oldukları kuvvete
muhtacım. Âdem aleyhisselâmdan benim zamanıma kadar gelmiş - geçmiş cümle büyüklerin
sabrına muhtacım Rabbânî kuvvete muhtacım…
Allah’ım (CC),
lütfet, yardımını esirgeme, rızâna uygun olsun. Âmîn!…
EY OĞUL! Sen, dünyâda
ebedî kalmak ve sırf yeyip içmek için yaratılmadın. Aziz ve Celîl olan Allah’ın
(CC) yoluna uymayan bir hâl – gidiş - yaşayış içindesin. İçinde bulunduğun bu hali
hemen değiştir. Sırf «La ilahe illallah,
Muhammedun Resulüllah — Allah’tan (CC) başka ilâh yoktur, Muhammed (SAV) Allah’ın
(CC) Resulüdür.» demekle yetindin. Vakıa bu da Aziz ve Celîl olan Allah’a (CC)
kulluk cümlesindendir. Ancak, kâfi değildir. Sırf bu tevhîd cümlesini söylemiş
olmak sana fayda vermez. Ta ki, ona diğer ibâdetleri de eklemedikçe…
İmân, söz ile
amel (fiil)den ibarettir. Sen; günahlar işlediğin, hatalarda ve Hakk’a (CC)
muhalefette devam ettiğin ve bunda ısrar eylediğin, namazları kılmadığın,
oruçları tutmadığın, sadakalar, vermediğin ve hayırlar işlemediğin takdirde
dilinle söylediğin ne kabul olunur, ne de sana fayda verir. Sana hangi şey
fayda verecek? Şu iki şehâdet, yâni «Allah’tan
(CC) başka ilâh yokdur, Muhammed (SAV) Allah’ın (CC) Resulüdür!» sözü mü?
Unutma ki, sen, «Lâ İlahe illallah = Allah’tan (CC) başka ilâh
yoktur.» dediğin zaman, bir iddiada bulunuyor, ortaya bir davâ atıyorsun.
Her iddia sahibi ise iddiasını delillerle ısbat etmek zorundadır. İşte bunun içindir
ki, sen, yukarıdaki iddianı ortaya attığın zaman sana şöyle denir:
— Bu iddianı ısbat edecek delilin var mı?
Acaba, «La ilahe illallah, Muhammedun Resulüllah —
Allah’tan (CC) başka ilâh yoktur, Muhammed (SAV) Allah’ın (CC) Resulüdür.»
iddiasını ısbat eden deliller nelerdir? Hemen ifâde edelim ki, bu iddiayı ısbat
edecek deliller; Allah’ın (CC), yapılmasını emrettiklerini yapmak,
menettiklerinden sakınmak, musîbet ve belâlara sabır ve tahammül göstermek,
kadere boyun eğmek… tir. İşte bunlar, yukarıdaki iddiayı ısbât eden deliller,
belgeler, senetlerdir. Ancak, mutlak olarak bu amelleri işlemiş olman, kâfi değildir.
Onların aynı zamanda ihlâs ile işlenmiş olmaları da şarttır. Sırf Allah (CC)
için işlenmiyen ameller kabul olunmaz. Amelsiz kuru söz makbul olmadığı gibi, ihlâssız
ve sünnete uymayan amel de makbul değildir…
Fakirlere
mallarınızdan bir şeyler verin, dünyâ nimetlerinden onlara da tattırın. Eğer
elinizden geliyorsa, size başvurup istekte bulunan birisini boş çevirmeyin. İster
az olsun, ister çok olsun, bir şeyler verin. Azîz ve Celîl olan Allah (CC),
vermeyi sever. Bu hususta siz de O’na (CC) muvafakat edin, O’na (CC) uyun:
Ayrıca, Allah’a (CC) şükredin. Şunun için ki, O (CC), sizi varlıklı ve vermeye
muktedir bir kişi hâline getirdi. Hayf sana ki, eğer senden bir istekte
bulunan, Azîz ve Celîl olan Allah’ın (CC) hediyyesi olsaydı da sen de onu vermeye
muktedir bulunsaydın, bak o zaman hediyyeyi sahibine nasıl verirdin!…
Bakıyorum da şu
anda beni dinliyor ve ağlıyorsunuz. Oysa sizden bir istekte bulunan bir fakir
gelince kalbleriniz kararıyor, kasvetleniyor. Bu durum şunu gösteriyor ki,
sizin şu anda burada beni dinlemeniz de ağlamanız da sırf Allah (CC) için
değil. Eğer beni sırf, Allah (CC) rızâsı için dinlemiş, gözlerinizden akan o
yaşları sırf Allah (CC) için akıtmış olsaydınız, bir ihtiyâcı için size
başvuran fakirin karşısında kalblerinlz kararmazdı…
Benim sözlerim
önce öz ile, sonra kalble, daha sonra da diğer azâ ile dinlenmeli…
Bana geldiğiniz
zaman; ilminizi, amelinizi, dilinizi, hasebinizi - nesebinizi bir kenara
atarak, ayrıca, malınızı - mülkünüzü ve aile efradınızı unutarak geliniz. Benim
önümde, kalbi Allah’tan (CC) başka her şeyden soyulmuş olarak durunuz. Tâ ki,
Allah (CC), kalbinizi kendine yakınlığı, lûtfu ve ihsanı ile örtsün. İşte benim
yanıma geldiğiniz zaman böyle hareket ederseniz, tıpkı sabahleyin aç kalkıp
akşama yuvasına tok dönen kuşlar gibi olursunuz…
Kalbin nuru,
Azîz ve Celîl olan Allah’ın (CC) nûrundandır. İşte bunun içindir ki, Nebî
sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurmuşlardır:
— Müminin ferasetinden sakınınız. Zîrâ
hiç şüphe yok ki, o, ve Celîl olan Allah’ın nuru İle bakar.
Ey fâsık, ey içi
bozuk kişi! Müminin ferasetinden sakın. Günah pislikleri ile pislenmiş o hAlinle
onun yanına girme. Zîrâ hiç şüphe yok ki, mümin, Allah’ın (cc) nuru ile bakar
ve bu nurla, senin içinde bulunduğun hAli görür. Şüphesiz ki mümin; senin
şirkini, nifakıNI görür. Elbisenin altında gizlenmiş kötü amellerini görür.
Rezaletlerini, utanç verici hallerini görür. İflâh olanı göremiyen kişi, iflah
bulamaz. Sen, bir hevâ ve hevesden ibaretsin. Onun için, kendileriyle düşüp,
kalktığın kişiler de hevâ ve heves erbabından başkası değil…
Vaktiyle, birisi
diğerine sormuş:
— Bu körlük, bu cehalet ne zamana kadar sürecek?
Öteki şu cevabı
vermiş:
— Bir tabibe varıp eşiğine baş koyuncaya kadar… Ne zaman ki bir tabibe
vararak eşiğine baş kor, seni tedâvî edeceğine dâir onua hakkında hüsn-ü zan
besler ve kalbinle onu töhmet altında bulundurmazsan, aynı zamanda evladını da
alarak kapısında oturur ve ilacın acılığına tahammül gösterirsen işte o zaman
iki gözünden de körlük zail olur…
Azîz ve Celîl
Allah (CC) için tevâzû göster. O’nun (CC) emirlerine boyun eğ. Bütün ihtiyaçlarını
O’na (CC) havale eyle. İşlediğin hayırları ve güzel amelleri kendinden bilme.
Nefsini iflas ayaklarının altına fırlatıp at. Kalbinde, Allah’tan (CC) baska
her şeye, yani bütün mahlukata kapılan kapa. Yalnız Allah (CC) ile arandaki
kapıyı aç ve açık tut. Günahlarını itiraf et. Taksiratından ötürü O’ndan (CC)
özür dile. Şunu katiyetle bil ve kafana koy ki, Allah’ın (CC) iradesinin ve taktirinin
haricinde ne bir zarar veren, ne bir fayda veren, ne bir ihsanda bulunan, ne de
bir mani olan mevcuttur. Zarar da, fayda da, ihsan da, bir şeye mani olmak da…
yalnız ve yalnız Allah’ın (CC) takdiri ve iradesiyle mümkündür…
İşte bütün bu
söylenenlere riayet ettiğin takdirde kalbindeki o körlük zail olur. Baş gözün
de basiret gözün de harekete geçer.
EY OĞUL! Kaba kumaştan
elbiseler giymen ve yemede - içmede kendine mahsus birtakım usuller tatbik
etmen iş değildir. Allah (CC) dostluğu; kılık - kıyafetle, şekil ve şemaille ve
yeyip - içmedeki değişik birtakım usullerle olmaz. Esas olan, kalbinin
zühdüdür. Gerçekten Allah (CC) dostu olanlar, sufîlik elbisesini önce
bâtınlarına giyerler, kalblerine giyerler, iç âlemlerine giyerler. Ondan sonra
da bu elbiseyi zahirlerine giydirirler. Allah (CC) dostu önce özünü, sonra
kalbini, sonra nefsini, daha sonra da dış uzuvlarını Allah (CC) dostluğu ile
giydirir. Nihayet, içi - dışı tamamen muhabbetullah ile giydirilince Allah’ın (CC)
rahmet, şefkat, ve minnet eli yetişir. Onda öyle değişiklikler yapar ki, iç aleminden
kasvet libasını atar, ferah-sürür elbisesini giydirir; cezayı nimete, öfkeyi
memnuniyete, korkuyu eminliğe, uzaklığı yakınlığa, fakirliği zenginliğe
çevirir. Sözün kısası, içli - dışlı Allah (CC) dostluğu elbisesini giyen
kişinin içi ferahlıkla dolar, Allah (CC) dostluğu elbisesini giymeden önce
içinde bulunduğu hâl sebebiyle hakettlği ilâhî ceza, nîmete çevrilir. Yine o
hâl sebebiyle önceleri Allah’ın (CC) öfkesine marûz ve müstahak iken, bu sefer
O’nun (CC) rızâsını kazanmış olur. Artık kendisinde, Allah’tan (CC) başka hiç
bir şeyin korkusu kalmaz. Daha önceleri Allah’a (CC) uzak İken, bu sefer yakın
olur. Yine daha önceleri fani varlıklara muhtaç iken, bu sefer Allah’tan (CC) başka
hiç bir şeye muhtaçlık duymaz…
EY OĞUL! Allah’ın (CC) taksimatında
rızk olarak sana ayrılanları hırs, tamah (tama’) ve açgözlülük eliyle değil,
bilakis zühd eliyle at. Yeyip - içip ağlayan, yeyip - içip gülen gibi değildir.
Allah’ın (CC) sana vermiş olduğu rızıkları ye, iç. Fakat kalbin daima O’nunla (CC)
beraber olsun. İşte böyle hareket ettiğin taktirde dünya nimetlerinin sana
getirebileceği birtakım zararlardan emin olursun. Mahiyetini bilmediğin
herhangi bir şeyi tek başına yemektense, bir tabibin tavsiyesine göre yemek
daha hayırlıdır.
Kalbleriniz ne
kadar da kasvetli! Aranızda birbirinize olan îtimâd ve güven kalkmış.
Birbirinize merhamet etmez olmuşsunuz. Şeriat hükümleri sizin yedinizde bir emanettir,
öyle olduğu halde siz onları terketmiş, onlara ihanet etmişsiniz. Eğer emanete
sahib çıkmaz ve hıyanet edersen hayf sana! O zaman, yakın bir gelecekte
görürsün ki, gözlerine su inmiş, ellerine ve ayaklarına felç gelmiş; Azîz ve
Celîl olan Allah (CC) rahmet kapısını yüzüne kapamış, mahlukatının kalbinde
sana karşı bir kasvet husule getirmiş ve sana yapabilecekleri lütuf ve ikramlara
mani olmuştur…
Azîz ve Celîl
olan Rabbınızın (CC) emirlerine boyun eğerek başınızı koruyunuz. Rabbınızdan (CC)
çok korkunuz, azabından sakınınız, zira O’nun (CC) azabı çok elîm, çok
şiddetlidir. Sizi, kendinizi en emniyette hissettiğiniz yerlerde, sıhhatinizden
en emin olduğunuz anlarda, en neşeli ve en sevinçli anlarınızda… yakalayıverir.
Rabbınızdan korkunuz. Zira, hiç şüphe yok ki, O (CC), göklerin ilâhıdır,
yeryüzünün ilâhıdır. Şükrünü edâ etmek suretiyle Rabbınızın (CC) nimetlerinin
daimî olmasını sağlayınız. Emirlerine ve yasaklarına, onları dinleyerek ve
itaat ederek mukabele ediniz. Zor ve güç şeyleri sabır ve metanetle, kolay
şeyleri de şükürle karşılayınız. Sizden önce gelip geçmiş nebiler, resuller ve
sâlihler işte böyle yapmışlardı. Onlar nimetlere şükrederler, bela ve
musibetlere de sabrederler ve tahammül gösterirlerdi…
Allah’a (CC) isyan
sofrasından hemen kalkınız, itâat sofrasına oturunuz ve ondan yeyiniz.
Rabbınızın (CC) koymuş olduğu esasları muhafaza ediniz, haddi tecâvüz
etmeyiniz. Kolaylık gelince hemen O’na (CC) şükrediniz. Zorluk ve güçlük
gelince de hemen günahlarınıza tevbe ediniz. Kendi kendinizi hesaba çekiniz.
Şurası muhakkak ki, Azîz ve Celîl olan Allah (CC), kullarına asla haksızlık
etmez, zulmetmez…
Ölümü ve ölüm
sonrasını düşününüz, ölümden ve ölüm sonrasından bahsediniz. Azîz ve Celîl olan
Allah’ı (CC), sizi hesaba çekişini ve hakkınızdaki hükümlerini düşününüz.
Onlardan bahsediniz. Uyanınız, uyanınız! Bu uyku ne zamana kadar devam edecek?
Bu cehalet, batılda gösterdiğiniz bu tereddüd ne zamana kadar sürecek? Nefse,
neva ve heveslere, kötü adetlere,… bağlılığınız ne zamana kadar devam edecek?
Niçin, Azîz ve Celîl olan Allah’a (CC) ibâdet ederek ve O’nun (CC) şeriatına
uyarak edeplenmiyorsunuz? İbadet yani Allah’a (CC) kulluk, Allah’ın (CC) şeriatına
uymayan adetleri terketmekdir. Siz niçin Kuran’ın adabı ile edeplenmiyor, Peygamberin
(SAV) ahlakı ile ahlaklanmıyorsunuz?
EY OĞUL! Hakikatleri
göremeyecek derecede körlük halinde olduğun, cehalet ve gaflet içinde
bulunduğun ve uykuda kaldığın zamanlar insanlara karışma, kendileriyle haşır -
neşir olma. Onlarla ancak basîret ve ilİm sahibi olduğun ve uyanık bulunduğun zaman
haşır - neşir ol. İyi gördüğün ve Allah’ın (CC) şeriatına uygun olan hareket ve
davranışlarını sen de yap. Kötü gördüğün ve Allah’ın (CC) şeriatına uymayan
hareket ve davranışlarından ise kaçın. Aynı zamanda, Allah’ın (CC) şeriatına
uymayan bu kötü fiil ve hareketlerinden onları da uzaklaştırmaya çalış…
Siz, Allah’tan (CC)
tamamen gafilsiniz. Allah (CC) için uyanmalısınız. Camilere, mescidlere
koşmanız, oralarda çok çok namaz kılıp ibadetler etmeniz ve Resûlüllah
sallallâhü aleyhi ve selleme salât - selâm getirmeniz ve O’nun (SAV) ahlâkına
uymanız gerek. Zira Allah’ın (CC) Resulü (SAV) şöyle buyururlar:
— Eğer gökten bir ateş parçası düşseydi, camilere devam edenlerden başkası
ondan kurtulamazdı.
Fakat kıldığınız
namazlar Allah’ın (CC) huzuruna layık olmalı. Eğer namaz esnasında gevşeklik
gösterir ve kendinizi salıverirseniz o namazınızın Allah (CC) ile olan bağı
kopar. İşte bunun içindir ki, Nebî sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle
buyurmuşlardır:
— Kulun, Rabbına (CC) en yakın olduğu an secdede bulunduğu andır.
Hayf sana ki,
birtakım te’vil ve ruhsat yolları arıyorsun, Oysa te’vîl yoluna sapanlar, ahde
vefasızlık etmiş, bir nevi hıyanette bulunmuş olurlar. Keşki azimete binmiş,
hiç te’vil yoluna sapmadan mükellefiyetlerimizi îfâya koyulmuş ve bütün
amellerimizi ihlâsla yapmış olsaydık! İşte o zaman, Azîz ve Celîl olan Allah’ın
(CC) necatı bizimle olur, kurtuluşa ererdik…
Te’vil ve ruhsat
yollarında dolaştığımız müddetçe kurtuluşa giden hiçbir netice elde edemeyiz.
Himmet yok, gayret yok, kararlılık yok, azîmet yok, azimet ehli yok… Bu
yoklardan sonra ne olabilir kil…
Bu devir;
himmet, gayret, kararlılık ve azîmet devri değil. Bilakis herşeyin kolayını
arama ve kolayına kaçma devri. Bu devir; riya, nifak, ikiyüzlülük ve nâhak yere
başkalarının mallarını elinden alma devri… Başkalarına gösteriş için namaz
kılanlar, oruç tutanlar, hacca gidenler, zekat verenler, hayırlar işleyenler,…
pek çok. Fakat bütün bunları sırf Allah (CC) için yapanlar ise yok denecek
derecede az. Bugün bu alemde en çok revaçta olan şey, kulun kula gösteriş
yapması, kulun kula yaranma gayretine düşmesi. Allah’ın (CC) rızâsını
hatırlayan ise hiç mi hiç yok…
Hepinizin
kalbleri ölü, ruhları ölü, aklı selimleri ölü. Buna karşılık nefsleri, hevâ ve
hevesleri dipdiri. Hep dünyaya ve dünyevi şeylere talibsiniz. Kalbin
hayatiyeti, tfani varlıklara bağlanmaktan sıyrılmakla ve manen Allah (CC) ile birlikte
olmakla mümkündür. Zira Allah’a (CC) yakınlık veya uzaklık, sûreten yâni
bedenen ve mekân itibariyle olmaz. Şu halde, esas olan, kalblerin Allah (CC) ile
birlikte olmasıdır. Allah (CC) ile birlikte olan kalbler ise ancak hayatiyeti
olan yâni diri kalblerdir. Kalblerin hayatiyeti de, Azîz ve Celîl olan Allah’ın
(CC) emrettiklerini yerine getirmek, nehyettiklerinden uzak durmak, belalara
musibetlere sabredip tahammül göstermek ve takdîrat-ı ilâhiye boyun eğmekle
mümkündür…
EY OĞUL! Kendini Allah’ın
(CC) takdîrâtına teslim et. Sonra da O’nunla (CC) birlikte ol. Nasıl ki bir
binanın önce bir temele, sonra da duvarlara ihtiyacı varsa, aynen bunun gibi,
herbir işin de önce bir temele, sonra da bir yapıya ihtiyâcı vardır. Senin
yolunun temeli Allah’ın (CC) takdîratına teslim olmak, yapısı da O’nunla (CC) birlikde
bulunmaktır. Sen bu esasa yapış ve bir ömür boyu, gece - gündüz buna devam et…
Hayf sana! Kendi
hakkında, kendi üzerinde düşün, tefekkür et. Tefekkür, kalbin yapacağı
işlerdendir. Eğer kendin için bir iyilik görürsen, bir iyiliğe nail olursan şânı
yüce olan Allah’a (CC) şükret. Tersine, eğer bir kötülük görürsen, ondan ötürü
de tevbe et. İşte bu tefekkür sayesinde dînin ihya olur, dirilir, şeytanın da
ölür. İşte bu tefekkür sayesinde din ihya olduğu ve şeytan da öldüğü içindir
ki, şöyle denmiştir:
— Bir saatlik bir tefekkür, bir gecelik ibâdetten daha hayırlıdır.
Ey Ümmet-i
Muhammed. Azîz ve Celîl olan Allah’a (CC) şükrediniz! Zîrâ O (CC), sizden
önceki ümmetlere nisbetle, sizin az bir amelinize râzı oldu. Sizden önce gelip
geçmiş ümmetler, sizin mükellef tutulmuş olduğunuz amellerden çok daha fazlasıyla
mükellef tutulmuşlardı. Siz, dünyaya geliş itibariyle ümmetlerin en
sonuncususunuz. Buna rağmen, kıyamet günü de, hasredilecek ümmetlerin ilki
olacaksınız. Simden hangi kimse ki günahkar olmaz ve Allah’ın (CC) huzuruna
kalbi selim ile varırsa, diğer ümmetlerden hiç bir fert onun dengi olamaz. Siz,
âmirlersiniz. Diğer ümmetlerin fertleri ise tebea durumundadır…
Sen; nefsinin, hevâî
arzularının ve hayvânî fıtratının evinde oturduğun müddetçe günahkarlıktan
kurtulamaz, kalb-i selime kavuşamazsın. İnsanların elindekinde gözün olduğu,
riyakârlık ve desiselerle onların ellerindekini kapmağa çalıştığın müddetçe sâlih
bir müslüman olamaz, kalb-i selime kavuşamazsın. Dünyaya haris olduğun, dünya
malına rağbet ettiğin müddetçe günahlardan salim bir müslüman olamaz, kalb-i
selime kavuşamazsın. Sen, Allah’ı (CC) bırakıp da kendine ve fânî varlıklara
güvenip dayandığın müddetçe hâlis bir müslüman olamaz, kalb-i selîme
kavuşamazsın…
Allah’ım (CC),
bize, sana dayanıp sana güvenmeyi ve böylece hâlis, sâlih ve kalb-i selim
sahibi müslümanlar olmayı nasîb eyle!…
Ve:
— Bize dünyâda iyilik ver. Ahirette iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru!…
www.GAVSULAZAM.de
|