KONULAR

 

Hayatı

Tarikatı Telkin Alması

Vasiyyeti

Vefatı

Menkibeleri

Hikmetli Sözleri

Müridlerine Olan Şefaati

Evrad-ı Kadiriyye

Öğütleri

HU DESTUR EFENDİM

 

Bize Ali gülü derler

Kadiri bülbülü derler

Aşk narının külü derler...

Kadiriyiz şan bizimdir

Bu gece meydan bizimdir...

 

Aman saki doldur doldur

Dolan nur, dolduran nurdur

İçmeyenler Hak’tan durdur

Kadiriyiz şan bizimdir

Bu gece meydan bizimdir...

 

 

 

2. Sohbet - Kendini Allah'a (cc) muhtaç hissetmek

 

Bu Konuşma, Hicretin 545. yılında, Şevval ayının onbeşinci günü dergahta yapılmıştır.

 

Allah’tan (CC) gâfil oluşun, O’nu (CC) sana unutturdu ve O’ndan (CC) uzak eyledi. Henüz zebanilerin topuzları kafana inmeden, hor - hakir ve zelil durumlara düşmeden, üzerine belâ yılanları ile akrepleri musallat edilmeden,… hemen bu gafletten uyan! Şurası bir gerçek ki, belâ ve musibetlerin tadını tatmadıkça aldanmakdan ve gafletten  kurtulamazsın. Bu dünya hayatında bir zaman için nail olduğun nimetlere mağrûr olarak ferahlanma. Zira onlar kısa bir müddet sonra yokolacaklardır. Nitekim, Aziz ve Celil olan Allah (CC), bir ayetinde şöyle buyurur:

 

  ..Nihayet, kendilerine verilen nimetler yüzünden neşelenip ferahlandıkları  bir sırada, onları ansızın  tutup  yakalayıverdik. İşte o anda onlar bütün ümitlerinden mahrum kaldılar.[1]

 

Allah’ın (CC) nezdindeki ile, ancak sabırla muzaffer olunur. Kişiyi muzaffer kılacak ve kendisine ebedi saadeti kazandıracak şeyler Allah’ın (CC) katındadır. Fakat bunlara kavuşup da muzaffer olabilmek için sabır gerek, Allah’ın (CC) ahkâmına harfiyyen riayet etmek gerek. İste, ancak Allah’ın (CC) katındakilerle muzaffer olunacağı ve onlara da ancak sabırla ulaşılacağı içindir ki, Aziz ve Celîl olan Allah (CC), sabır meselesini tekrar tekrar te’kid etmiş, ehemmiyeti üzerinde tekrar tekrar durmuştur.

 

İki haslet vardır ki, ikisi de bir arada ancak müminde bulunur. Bunlardan biri, Allah’a (CC) daima muhtaç olma şuurunu tanımak ve O’ndan (CC) başka hiç bir şeyle müstağni olmamaktır. Diğeri ise sabırdır. Allah (CC) dostları belâlara ve musibetlere müptelâ kılınırlar. Fakat sabır ve metanet gösterirler ve bu belâlara rağmen, birçok hayırlar işlemek de kendilerine ilham edilir. Yine müminler, Aziz ve Celîl olan Rabbleri (CC) nezdinden gelip kendilerine musallat edilen yeni yeni musibet ve belâlar karşısında da aynı sabır ve metaneti gösterirler. Nitekim, eğer sabır olmasaydı beni aranızda göremiyecektiniz. Ben, âdeta serçe avlanan tuzaklara atılmış durumdayım. Öyle ki, geceden geceye gözlerim açılıyor, ayaklarım serbest bırakılıyor. Gündüzleyin ise gözlerim kapalı, ayaklarım da bağlı olarak tuzak içinde tutuluyorum. Bütün bunlar, sizin iyiliğiniz, sizin faydanız için yapılıyor. Fakat ne yazık ki siz bunun farkında bile değilsiniz! Eğer Aziz ve Celil olan Allah’ın (CC) muvafakati olmasaydı, bu işe gelemezdim. Şimdi bana Allah (CC) için söyleyin; riyanın, nifak ve ikiyüzlülüğün, zulmün, şüpheli ve haram şeylere rağbetin alabildiğine arttığı bu beldede, aklı başındaki hangi insan oturur ve ahâlisiyle hemhal olur? Öyle bir belde ki, orada, Aziz ve Celîl olan Allah’ın (CC) nimetlerine karşı nankörlük artmış, o nimetler, kötülükte kullanılır olmuştur. Öyle bir belde ki, orada; evinde âciz görünüp dükkanında müttakilik taslayanlar, içki içip zındıklık yaptığı halde kürsüde sıddık kesiliverenler çoğalmıştır. Eğer Allah (CC) men etmemiş olsaydı, evlerinizde olup bitenler hakkında mutlaka konuşulr, neler işlemekte olduğunuzu size haber verirdim. Fakat benim şahsıma ait bir temel vardır ki, bu temel, yapılıp bina haline getirilmeğe muhtaçtır. Benim, terbiye edilip yetiştirilmeye muhtaç olan çocuklarım vardır. Eğer katımda bulunan şeylerin bir kısmını size açıklarsam, bu, benimle sizin aranızın açılmasına sebep olur…

 

İçinde bulunduğum şu halet-i rûhiyede nebilerin, resullerin,… sahip oldukları kuvvete muhtacım. Âdem aleyhisselâmdan benim zamanıma kadar gelmiş - geçmiş cümle büyüklerin sabrına muhtacım Rabbânî kuvvete muhtacım…

 

Allah’ım (CC), lütfet, yardımını esirgeme, rızâna uygun olsun. Âmîn!…

 

EY OĞUL! Sen, dünyâda ebedî kalmak ve sırf yeyip içmek için yaratılmadın. Aziz ve Celîl olan Allah’ın (CC) yoluna uymayan bir hâl – gidiş - yaşayış içindesin. İçinde bulunduğun bu hali hemen değiştir. Sırf «La ilahe illallah, Muhammedun Resulüllah — Allah’tan (CC) başka ilâh yoktur, Muhammed (SAV) Allah’ın (CC) Resulüdür.» demekle yetindin. Vakıa bu da Aziz ve Celîl olan Allah’a (CC) kulluk cümlesindendir. Ancak, kâfi değildir. Sırf bu tevhîd cümlesini söylemiş olmak sana fayda vermez. Ta ki, ona diğer ibâdetleri de eklemedikçe…

 

İmân, söz ile amel  (fiil)den ibarettir.  Sen; günahlar işlediğin, hatalarda ve Hakk’a (CC) muhalefette devam ettiğin ve bunda ısrar eylediğin, namazları kılmadığın, oruçları tutmadığın, sadakalar, vermediğin ve hayırlar işlemediğin takdirde dilinle söylediğin ne kabul olunur, ne de sana fayda verir. Sana hangi şey fayda verecek? Şu iki şehâdet, yâni «Allah’tan (CC) başka ilâh yokdur, Muhammed (SAV) Allah’ın (CC) Resulüdür!» sözü mü?

 

Unutma ki, sen, «Lâ İlahe illallah = Allah’tan (CC) başka ilâh yoktur.» dediğin zaman, bir iddiada bulunuyor, ortaya bir davâ atıyorsun. Her iddia sahibi ise iddiasını delillerle ısbat etmek zorundadır. İşte bunun içindir ki, sen, yukarıdaki iddianı ortaya attığın zaman sana şöyle denir:

 

  Bu iddianı ısbat edecek delilin var mı?

 

Acaba, «La ilahe illallah, Muhammedun Resulüllah — Allah’tan (CC) başka ilâh yoktur, Muhammed (SAV) Allah’ın (CC) Resulüdür.» iddiasını ısbat eden deliller nelerdir? Hemen ifâde edelim ki, bu iddiayı ısbat edecek deliller; Allah’ın (CC), yapılmasını emrettiklerini yapmak, menettiklerinden sakınmak, musîbet ve belâlara sabır ve tahammül göstermek, kadere boyun eğmek… tir. İşte bunlar, yukarıdaki iddiayı ısbât eden deliller, belgeler, senetlerdir. Ancak, mutlak olarak bu amelleri işlemiş olman, kâfi değildir. Onların aynı zamanda ihlâs ile işlenmiş olmaları da şarttır. Sırf Allah (CC) için işlenmiyen ameller kabul olunmaz. Amelsiz kuru söz makbul olmadığı gibi, ihlâssız ve sünnete uymayan amel de makbul değildir…

 

Fakirlere mallarınızdan bir şeyler verin, dünyâ nimetlerinden onlara da tattırın. Eğer elinizden geliyorsa, size başvurup istekte bulunan birisini boş çevirmeyin. İster az olsun, ister çok olsun, bir şeyler verin. Azîz ve Celîl olan Allah (CC), vermeyi sever. Bu hususta siz de O’na (CC) muvafakat edin, O’na (CC) uyun: Ayrıca, Allah’a (CC) şükredin. Şunun için ki, O (CC), sizi varlıklı ve vermeye muktedir bir kişi hâline getirdi. Hayf sana ki, eğer senden bir istekte bulunan, Azîz ve Celîl olan Allah’ın (CC) hediyyesi olsaydı da sen de onu vermeye muktedir bulunsaydın, bak o zaman hediyyeyi sahibine nasıl verirdin!…

 

Bakıyorum da şu anda beni dinliyor ve ağlıyorsunuz. Oysa sizden bir istekte bulunan bir fakir gelince kalbleriniz kararıyor, kasvetleniyor. Bu durum şunu gösteriyor ki, sizin şu anda burada beni dinlemeniz de ağlamanız da sırf Allah (CC) için değil. Eğer beni sırf, Allah (CC) rızâsı için dinlemiş, gözlerinizden akan o yaşları sırf Allah (CC) için akıtmış olsaydınız, bir ihtiyâcı için size başvuran fakirin karşısında kalblerinlz kararmazdı…

 

Benim sözlerim önce öz ile, sonra kalble, daha sonra da diğer azâ ile dinlenmeli…

 

Bana geldiğiniz zaman; ilminizi, amelinizi, dilinizi, hasebinizi - nesebinizi bir kenara atarak, ayrıca, malınızı - mülkünüzü ve aile efradınızı unutarak geliniz. Benim önümde, kalbi Allah’tan (CC) başka her şeyden soyulmuş olarak durunuz. Tâ ki, Allah (CC), kalbinizi kendine yakınlığı, lûtfu ve ihsanı ile örtsün. İşte benim yanıma geldiğiniz zaman böyle hareket ederseniz, tıpkı sabahleyin aç kalkıp akşama yuvasına tok dönen kuşlar gibi olursunuz…

 

Kalbin nuru, Azîz ve Celîl olan Allah’ın (CC) nûrundandır. İşte bunun içindir ki, Nebî sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurmuşlardır:

 

  Müminin ferasetinden sakınınız. Zîrâ hiç şüphe yok ki, o, ve Celîl olan Allah’ın nuru İle bakar.

 

Ey fâsık, ey içi bozuk kişi! Müminin ferasetinden sakın. Günah pislikleri ile pislenmiş o hAlinle onun yanına girme. Zîrâ hiç şüphe yok ki, mümin, Allah’ın (cc) nuru ile bakar ve bu nurla, senin içinde bulunduğun hAli görür. Şüphesiz ki mümin; senin şirkini, nifakıNI görür. Elbisenin altında gizlenmiş kötü amellerini görür. Rezaletlerini, utanç verici hallerini görür. İflâh olanı göremiyen kişi, iflah bulamaz. Sen, bir hevâ ve hevesden ibaretsin. Onun için, kendileriyle düşüp, kalktığın kişiler de hevâ ve heves erbabından başkası değil…

 

Vaktiyle, birisi diğerine sormuş:

 

  Bu körlük, bu cehalet ne zamana kadar sürecek?

 

Öteki şu cevabı vermiş:

 

  Bir tabibe varıp eşiğine baş koyuncaya kadar… Ne zaman ki bir tabibe vararak eşiğine baş kor, seni tedâvî edeceğine dâir onua hakkında hüsn-ü zan besler ve kalbinle onu töhmet altında bulundurmazsan, aynı zamanda evladını da alarak kapısında oturur ve ilacın acılığına tahammül gösterirsen işte o zaman iki gözünden de körlük zail olur…

 

Azîz ve Celîl Allah (CC) için tevâzû göster. O’nun (CC) emirlerine boyun eğ. Bütün ihtiyaçlarını O’na (CC) havale eyle. İşlediğin hayırları ve güzel amelleri kendinden bilme. Nefsini iflas ayaklarının altına fırlatıp at. Kalbinde, Allah’tan (CC) baska her şeye, yani bütün mahlukata kapılan kapa. Yalnız Allah (CC) ile arandaki kapıyı aç ve açık tut. Günahlarını itiraf et. Taksiratından ötürü O’ndan (CC) özür dile. Şunu katiyetle bil ve kafana koy ki, Allah’ın (CC) iradesinin ve taktirinin haricinde ne bir zarar veren, ne bir fayda veren, ne bir ihsanda bulunan, ne de bir mani olan mevcuttur. Zarar da, fayda da, ihsan da, bir şeye mani olmak da… yalnız ve yalnız Allah’ın (CC) takdiri ve iradesiyle mümkündür…

 

İşte bütün bu söylenenlere riayet ettiğin takdirde kalbindeki o körlük zail olur. Baş gözün de basiret gözün de harekete geçer.

 

EY OĞUL! Kaba kumaştan elbiseler giymen ve yemede - içmede kendine mahsus birtakım usuller tatbik etmen iş değildir. Allah (CC) dostluğu; kılık - kıyafetle, şekil ve şemaille ve yeyip - içmedeki değişik birtakım usullerle olmaz. Esas olan, kalbinin zühdüdür. Gerçekten Allah (CC) dostu olanlar, sufîlik elbisesini önce bâtınlarına giyerler, kalblerine giyerler, iç âlemlerine giyerler. Ondan sonra da bu elbiseyi zahirlerine giydirirler. Allah (CC) dostu önce özünü, sonra kalbini, sonra nefsini, daha sonra da dış uzuvlarını Allah (CC) dostluğu ile giydirir. Nihayet, içi - dışı tamamen muhabbetullah ile giydirilince Allah’ın (CC) rahmet, şefkat, ve minnet eli yetişir. Onda öyle değişiklikler yapar ki, iç aleminden kasvet libasını atar, ferah-sürür elbisesini giydirir; cezayı nimete, öfkeyi memnuniyete, korkuyu eminliğe, uzaklığı yakınlığa, fakirliği zenginliğe çevirir. Sözün kısası, içli - dışlı Allah (CC) dostluğu elbisesini giyen kişinin içi ferahlıkla dolar, Allah (CC) dostluğu elbisesini giymeden önce içinde bulunduğu hâl sebebiyle hakettlği ilâhî ceza, nîmete çevrilir. Yine o hâl sebebiyle önceleri Allah’ın (CC) öfkesine marûz ve müstahak iken, bu sefer O’nun (CC) rızâsını kazanmış olur. Artık kendisinde, Allah’tan (CC) başka hiç bir şeyin korkusu kalmaz. Daha önceleri Allah’a (CC) uzak İken, bu sefer yakın olur. Yine daha önceleri fani varlıklara muhtaç iken, bu sefer Allah’tan (CC) başka hiç bir şeye muhtaçlık duymaz…

 

EY OĞUL! Allah’ın (CC) taksimatında rızk olarak sana ayrılanları hırs, tamah (tama’) ve açgözlülük eliyle değil, bilakis zühd eliyle at. Yeyip - içip ağlayan, yeyip - içip gülen gibi değildir. Allah’ın (CC) sana vermiş olduğu rızıkları ye, iç. Fakat kalbin daima O’nunla (CC) beraber olsun. İşte böyle hareket ettiğin taktirde dünya nimetlerinin sana getirebileceği birtakım zararlardan emin olursun. Mahiyetini bilmediğin herhangi bir şeyi tek başına yemektense, bir tabibin tavsiyesine göre yemek daha hayırlıdır.

 

Kalbleriniz ne kadar da kasvetli! Aranızda birbirinize olan îtimâd ve güven kalkmış. Birbirinize merhamet etmez olmuşsunuz. Şeriat hükümleri sizin yedinizde bir emanettir, öyle olduğu halde siz onları terketmiş, onlara ihanet etmişsiniz. Eğer emanete sahib çıkmaz ve hıyanet edersen hayf sana! O zaman, yakın bir gelecekte görürsün ki, gözlerine su inmiş, ellerine ve ayaklarına felç gelmiş; Azîz ve Celîl olan Allah (CC) rahmet kapısını yüzüne kapamış, mahlukatının kalbinde sana karşı bir kasvet husule getirmiş ve sana yapabilecekleri lütuf ve ikramlara mani olmuştur…

 

Azîz ve Celîl olan Rabbınızın (CC) emirlerine boyun eğerek başınızı koruyunuz. Rabbınızdan (CC) çok korkunuz, azabından sakınınız, zira O’nun (CC) azabı çok elîm, çok şiddetlidir. Sizi, kendinizi en emniyette hissettiğiniz yerlerde, sıhhatinizden en emin olduğunuz anlarda, en neşeli ve en sevinçli anlarınızda… yakalayıverir. Rabbınızdan korkunuz. Zira, hiç şüphe yok ki, O (CC), göklerin ilâhıdır, yeryüzünün ilâhıdır. Şükrünü edâ etmek suretiyle Rabbınızın (CC) nimetlerinin daimî olmasını sağlayınız. Emirlerine ve yasaklarına, onları dinleyerek ve itaat ederek mukabele ediniz. Zor ve güç şeyleri sabır ve metanetle, kolay şeyleri de şükürle karşılayınız. Sizden önce gelip geçmiş nebiler, resuller ve sâlihler işte böyle yapmışlardı. Onlar nimetlere şükrederler, bela ve musibetlere de sabrederler ve tahammül gösterirlerdi…

 

Allah’a (CC) isyan sofrasından hemen kalkınız, itâat sofrasına oturunuz ve ondan yeyiniz. Rabbınızın (CC) koymuş olduğu esasları muhafaza ediniz, haddi tecâvüz etmeyiniz. Kolaylık gelince hemen O’na (CC) şükrediniz. Zorluk ve güçlük gelince de hemen günahlarınıza tevbe ediniz. Kendi kendinizi hesaba çekiniz. Şurası muhakkak ki, Azîz ve Celîl olan Allah (CC), kullarına asla haksızlık etmez, zulmetmez…

 

Ölümü ve ölüm sonrasını düşününüz, ölümden ve ölüm sonrasından bahsediniz. Azîz ve Celîl olan Allah’ı (CC), sizi hesaba çekişini ve hakkınızdaki hükümlerini düşününüz. Onlardan bahsediniz. Uyanınız, uyanınız! Bu uyku ne zamana kadar devam edecek? Bu cehalet, batılda gösterdiğiniz bu tereddüd ne zamana kadar sürecek? Nefse, neva ve heveslere, kötü adetlere,… bağlılığınız ne zamana kadar devam edecek? Niçin, Azîz ve Celîl olan Allah’a (CC) ibâdet ederek ve O’nun (CC) şeriatına uyarak edeplenmiyorsunuz? İbadet yani Allah’a (CC) kulluk, Allah’ın (CC) şeriatına uymayan adetleri terketmekdir. Siz niçin Kuran’ın adabı ile edeplenmiyor, Peygamberin (SAV) ahlakı ile ahlaklanmıyorsunuz?

 

EY OĞUL! Hakikatleri göremeyecek derecede körlük halinde olduğun, cehalet ve gaflet içinde bulunduğun ve uykuda kaldığın zamanlar insanlara karışma, kendileriyle haşır - neşir olma. Onlarla ancak basîret ve ilİm sahibi olduğun ve uyanık bulunduğun zaman haşır - neşir ol. İyi gördüğün ve Allah’ın (CC) şeriatına uygun olan hareket ve davranışlarını sen de yap. Kötü gördüğün ve Allah’ın (CC) şeriatına uymayan hareket ve davranışlarından ise kaçın. Aynı zamanda, Allah’ın (CC) şeriatına uymayan bu kötü fiil ve hareketlerinden onları da uzaklaştırmaya çalış…

 

Siz, Allah’tan (CC) tamamen gafilsiniz. Allah (CC) için uyanmalısınız. Camilere, mescidlere koşmanız, oralarda çok çok namaz kılıp ibadetler etmeniz ve Resûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme salât - selâm getirmeniz ve O’nun (SAV) ahlâkına uymanız gerek. Zira Allah’ın (CC) Resulü (SAV) şöyle buyururlar:

 

  Eğer gökten bir ateş parçası düşseydi, camilere devam edenlerden başkası ondan kurtulamazdı.

 

Fakat kıldığınız namazlar Allah’ın (CC) huzuruna layık olmalı. Eğer namaz esnasında gevşeklik gösterir ve kendinizi salıverirseniz o namazınızın Allah (CC) ile olan bağı kopar. İşte bunun içindir ki, Nebî sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurmuşlardır:

 

  Kulun, Rabbına (CC) en yakın olduğu an secdede bulunduğu andır.

 

Hayf sana ki, birtakım te’vil ve ruhsat yolları arıyorsun, Oysa te’vîl yoluna sapanlar, ahde vefasızlık etmiş, bir nevi hıyanette bulunmuş olurlar. Keşki azimete binmiş, hiç te’vil yoluna sapmadan mükellefiyetlerimizi îfâya koyulmuş ve bütün amellerimizi ihlâsla yapmış olsaydık! İşte o zaman, Azîz ve Celîl olan Allah’ın (CC) necatı bizimle olur, kurtuluşa ererdik…

 

Te’vil ve ruhsat yollarında dolaştığımız müddetçe kurtuluşa giden hiçbir netice elde edemeyiz. Himmet yok, gayret yok, kararlılık yok, azîmet yok, azimet ehli yok… Bu yoklardan sonra ne olabilir kil…

 

Bu devir; himmet, gayret, kararlılık ve azîmet devri değil. Bilakis herşeyin kolayını arama ve kolayına kaçma devri. Bu devir; riya, nifak, ikiyüzlülük ve nâhak yere başkalarının mallarını elinden alma devri… Başkalarına gösteriş için namaz kılanlar, oruç tutanlar, hacca gidenler, zekat verenler, hayırlar işleyenler,… pek çok. Fakat bütün bunları sırf Allah (CC) için yapanlar ise yok denecek derecede az. Bugün bu alemde en çok revaçta olan şey, kulun kula gösteriş yapması, kulun kula yaranma gayretine düşmesi. Allah’ın (CC) rızâsını hatırlayan ise hiç mi hiç yok…

 

Hepinizin kalbleri ölü, ruhları ölü, aklı selimleri ölü. Buna karşılık nefsleri, hevâ ve hevesleri dipdiri. Hep dünyaya ve dünyevi şeylere talibsiniz. Kalbin hayatiyeti, tfani varlıklara bağlanmaktan sıyrılmakla ve manen Allah (CC) ile birlikte olmakla mümkündür. Zira Allah’a (CC) yakınlık veya uzaklık, sûreten yâni bedenen ve mekân itibariyle olmaz. Şu halde, esas olan, kalblerin Allah (CC) ile birlikte olmasıdır. Allah (CC) ile birlikte olan kalbler ise ancak hayatiyeti olan yâni diri kalblerdir. Kalblerin hayatiyeti de, Azîz ve Celîl olan Allah’ın (CC) emrettiklerini yerine getirmek, nehyettiklerinden uzak durmak, belalara musibetlere sabredip tahammül göstermek ve takdîrat-ı ilâhiye boyun eğmekle mümkündür…

 

EY OĞUL! Kendini Allah’ın (CC) takdîrâtına teslim et. Sonra da O’nunla (CC) birlikte ol. Nasıl ki bir binanın önce bir temele, sonra da duvarlara ihtiyacı varsa, aynen bunun gibi, herbir işin de önce bir temele, sonra da bir yapıya ihtiyâcı vardır. Senin yolunun temeli Allah’ın (CC) takdîratına teslim olmak, yapısı da O’nunla (CC) birlikde bulunmaktır. Sen bu esasa yapış ve bir ömür boyu, gece - gündüz buna devam et…

 

Hayf sana! Kendi hakkında, kendi üzerinde düşün, tefekkür et. Tefekkür, kalbin yapacağı işlerdendir. Eğer kendin için bir iyilik görürsen, bir iyiliğe nail olursan şânı yüce olan Allah’a (CC) şükret. Tersine, eğer bir kötülük görürsen, ondan ötürü de tevbe et. İşte bu tefekkür sayesinde dînin ihya olur, dirilir, şeytanın da ölür. İşte bu tefekkür sayesinde din ihya olduğu ve şeytan da öldüğü içindir ki, şöyle denmiştir:

 

  Bir saatlik bir tefekkür, bir gecelik ibâdetten daha hayırlıdır.

 

Ey Ümmet-i Muhammed. Azîz ve Celîl olan Allah’a (CC) şükrediniz! Zîrâ O (CC), sizden önceki ümmetlere nisbetle, sizin az bir amelinize râzı oldu. Sizden önce gelip geçmiş ümmetler, sizin mükellef tutulmuş olduğunuz amellerden çok daha fazlasıyla mükellef tutulmuşlardı. Siz, dünyaya geliş itibariyle ümmetlerin en sonuncususunuz. Buna rağmen, kıyamet günü de, hasredilecek ümmetlerin ilki olacaksınız. Simden hangi kimse ki günahkar olmaz ve Allah’ın (CC) huzuruna kalbi selim ile varırsa, diğer ümmetlerden hiç bir fert onun dengi olamaz. Siz, âmirlersiniz. Diğer ümmetlerin fertleri ise tebea durumundadır…

 

Sen; nefsinin, hevâî arzularının ve hayvânî fıtratının evinde oturduğun müddetçe günahkarlıktan kurtulamaz, kalb-i selime kavuşamazsın. İnsanların elindekinde gözün olduğu, riyakârlık ve desiselerle onların ellerindekini kapmağa çalıştığın müddetçe sâlih bir müslüman olamaz, kalb-i selime kavuşamazsın. Dünyaya haris olduğun, dünya malına rağbet ettiğin müddetçe günahlardan salim bir müslüman olamaz, kalb-i selime kavuşamazsın. Sen, Allah’ı (CC) bırakıp da kendine ve fânî varlıklara güvenip dayandığın müddetçe hâlis bir müslüman olamaz, kalb-i selîme kavuşamazsın…

 

Allah’ım (CC), bize, sana dayanıp sana güvenmeyi ve böylece hâlis, sâlih ve kalb-i selim sahibi müslümanlar olmayı nasîb eyle!…

 

Ve:

 

  Bize dünyâda iyilik ver. Ahirette iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru!…


[1] Enam S. A.44

www.GAVSULAZAM.de

 

HOME              İNDEX        DERVİŞ

YOLUMUZ

       MAİL          NOT BIRAK
 
2003-2004, GAVSULAZAM.de.        Her Hakkı Mahfuzdur.