KONULAR

 

Hayatı

Tarikatı Telkin Alması

Vasiyyeti

Vefatı

Menkibeleri

Hikmetli Sözleri

Müridlerine Olan Şefaati

Evrad-ı Kadiriyye

Öğütleri

HU DESTUR EFENDİM

 

Bize Ali gülü derler

Kadiri bülbülü derler

Aşk narının külü derler...

Kadiriyiz şan bizimdir

Bu gece meydan bizimdir...

 

Aman saki doldur doldur

Dolan nur, dolduran nurdur

İçmeyenler Hak’tan durdur

Kadiriyiz şan bizimdir

Bu gece meydan bizimdir...

 

 

 

12. Sohbet - Allah'tan (CC) başkasından talepte bulunmamak

 

Bu Konuşma, Hicretin 545. yılında, Zilka'de'nin ikinci günü

Pazar sabahı dergahta yapılmıştır.

 

EY OĞUL! İzzet ve Celal sahibi Allah’a (CC) olan muhabbetin sıhhatli değil. O’nu (CC) sevdiğin, O’nu (CC) murad ettiğin ve O’na (CC) rağbet gösterdiğin de yok. Zira İzzet ve Celal sahibi Allah’ı (CC) sevdiğini iddia edip de O’ndan (CC) başkasına rağbet eden bir kişinin bu iddiası batıldır, doğru değildir. Dünyaya talib olanlar, onu sevenler ve ona rağbet gösterenler pek çoktur, ahirete talib olanlar ise pek azdır, izzet ve Celal sahibi Allah’a (CC) talip olup O’nun (CC) sevgisinde sadakat gösterenler ise azın da azıdır. Onlar, azlıkta ve kıtlıkta adeta altın ve yakut gibidirler. Pek ender olarak bulunurlar. Öyle ki, bir çok ferdler içinde bazen bir tane çıkabilir. Onlar, bütün insan topluluklarının müştak oldukları kişilerdir. Onlar, yeryüzünün kıymetli madenleridir, hükümdarlarıdır. Onlar, beldelerle kulların muhafızlarıdır. Onların yüzü suyu hürmetine insanlardan belalar defedilir. Onların yüzü suyu hürmetine insanlar yağmura kavuşurlar. Allah (CC), onların yüzü  suyu hürmetine göğü yağmurlandınr. Onların yüzü suyu hürmetine yerde nebat biter…

 

Onlar; önceleri dağdan dağa, beldeden beldeye, viraneden viraneye,… dolaşırlar. Her ne zaman ki bir yerde tanınırlarsa oradan hemen bir başka yere giderler. Her şeyi arkalarına atarlar, dünyevi olan her şeyi geride bırakırlar. Dünyanın anahtarlarını ehli dünyaya teslim ederler. Bu halleri, yanlarında yelkenler açılıncaya, kalblerine nehirler akmaya ve İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) tarafından gönderilmiş bir ordu kendilerini muhafazaya alıncaya kadar devam eder. Allah (CC) taratından gönderilen muhafız ordu, onların herbirini ayrı ayrı korumaya alır. Böylece ikram olunurlar, muhafaza edilirler, halka vali tayin olunurlar…

 

Bütün bunlar, onların akıllarının ötesinde olan şeylerdir. Bu mertebeye ulaştıkları zaman artık halka yönelmeleri, onların irşadı ile meşgul olmaları üzerlerine farz olur. Çünkü bu noktada onlar, tabibler yani doktorlar durumundadır. Geri kalan insanlar ise hastalar mesabesindedir…

 

Hayf sana ki, kendinin onlardan olduğunu iddia ediyorsun. Sence onların alametleri nelerdir acaba? İzzet ve Celal sahibi Allah’a (CC) yakınlığın ve O’nun (CC) lutfunun alameti nedir? Acaba sen, Allah (CC) katında hangi mertebedesin, hangi mevkidesin? Acaba yüce melekut aleminde senin ismin nedir, lakabın nedir? Acaba kapın her gece hangi şey üzerine kapanıyor? Yediğin, içtiğin… mubah bir şey mi, yoksa helal bir nasib midir? Dünyaya mı dayanıyorsun, ahirete mi, yoksa izzet ve Celal sahibi Allah’a (CC) yakınlığa mı? Tek başına bulunduğun anlarda arkadaşın kimdir? Tenhalarda bulunduğun zamanki arkadaşın kimdir? Başkalarıyla birlikte bulunduğun zamanki arkadaşların kimlerdir?…

 

Ey yalancı, senin, tek başına bulunduğun zamanki arkadaşların nefsin, şeytanın, hevai arzuların ve dünyevi düşüncelerindir. Başkalarıyla birlikte bulunduğun zamanki arkadaşların ise kötü akranlardan ve dedikoducu arkadaşlardan ibaret inşan şeytanlarıdır. Halbuki bizim bahsettiğimiz bu mertebe ise, hezeyanlarla ve kuru iddialarla elde edilemiyecek bir şeydir. Öyle olunca, senin bu bahisde konuşman, sana hiç faydası olmayan bir hevesten ibarettir. Sana her şeyden önce, izzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) huzurunda sükun gerek, sessizlik gerek, edebe aykırı hareket ve davranışları terketmek gerek. Eğer bu bahiste illa da konuşman icab ediyorsa, o takdirde teberrüken konuşmalı, bu mertebenin insanlarından teberrüken bahsetmelisin. Yoksa, kalbin o mertebelerden tamamen mahrum bulunduğu halde, zahiren o mertebelerde imiş iddiasında bulunmak için değil. Esasen batınla aynı olmayan bir zahir, hezeyandan başka bir şey değildir. Bir kimsenin içi başka dışı başka ise, bu bir hezeyandır. Sen, Nebi (SAV)’ şu sözünü işitmedin mi ki ne buyuruyor:

 

  İnsanların etini yemekte devam eden (gıybet eden, insanları arkasından çekiştiren) kişi oruç tutmuş değildir.

 

Allah’ın (CC) Resulü (SAV) bu sözleriyle, orucun sadece yemeyi, içmeyi vesaireyi terketmekten ibaret olmadığını beyan buyurmuştur. Tutulan bir orucun oruç olabilmesi için, oruçlu iken yemek, içmek vesaire terkedildiği gibi, günahlar da terkedilmiş olmalıdır. Siz, gıybetten, yani başkalarını gıyabında çekiştirmekten sakınınız. Zira, tıpkı ateşin odunu yakıp bitirmesi gribi, gıybet de amelleri yer, bitirir…

 

Gıybet etmeyi adet edinen kişi asla iflah bulmaz. Gıybet etmekle tanınan bir kimsenin halk nazarında itibarı az olur...

 

Şehvetle bakmaktan sakınınız. Zira şehvetle bakış, sizin kalblerinize masiyet  günah tohumlarını saçar. Şehvetle bakışın sonu da hem dünya için, hem de ahiret için iyi değildir…

 

Yalan yere yemin etmekten de sakınınız. Zira yalan yere edilen yeminler, ülkeleri meşakkatlere sokar, perişan eder. Mallarınızın, ibadet ve taatlerinizin bereketini giderir. Hayf sana ki, yalan yere yeminler ederek malını değerli gösterip satıyorsun, böylece ibadet ve taatlerini de hüsrana götürüyor, değerden düşürüyorsun! Eğer sende birazcık akıl olsaydı, bunun bizzat hüsranın ta kendisi olduğunu anlardın. Malını satarken:

  Vallahi, ne bu beldede bunun gibi mal vardır, ne de kimsede böylesi bulunur!

  Vallahi, bu mal şöyle güzel yapılmıştır, böyle güzel yapılmıştır!

  Vallahi, o, bana şu kadara malolmuştur…

gibi yeminler edersin! Halbuki sen bu söylediklerinin hepsinde bir yalancısın. Sözlerinin hepsi de yalandır. Üstelik, bir de, doğru söylediğine dair yalancı şahidlik eder, Allah’ın (CC) adıyla yeminler savurursun! Bu durumda, pek yakında sana körlük ve zaafiyet gelir…

 

Şanı yüce olan Allah’ın (CC) rahmeti üzerinize olsun, izzet ve Celal sahibi Hakk’ın (CC) huzurunda edepleniniz. Kim ki şeriat adabiyle edeplenmezse, kıyamet günü cehennem ateşi onu edeplendirir, terbiye eder…

 

(Burada, dinleyenlerden biri Abdulkadir-i Geylani (KSA) Hz.leri’ne bir sual sorarak dedi ki:

 

  Bir kimsede bu beş hasletin «gıybet, şehvetle bakmak, yalan yere yemin,...» tamamı veya bir kısmı bulunursa o kimsenin orucunun, abdestinin,… bozulduğuna hükmedebilir misiniz?

 

Hazret, buna cevaben dedi ki:

 

  Hayır. O kimsenin orucunun ve abdestinin aslı bozulmaz. Bu söylenenler, kişiyi o tür günah ve kötülüklerden sakındırmak,   ona öğüt vermek ve bu kabil günahları işlememesi için korkutmak maksadıyle söylenmiştir).

 

EY OĞUL! Belki de yarın gelecek. Fakat sen mevcud olmayacaksın. Toprağın altına girmiş bulunacaksın. Belki de bu, bir diğer vakitte olacak. Öyleyse bu gaflet neye? Kalbleriniz ne de kasvetli! Siz, adeta birer taşsınız! Size doğru yolu ben söylüyorum. Benden başkaları da söylüyor. Fakat siz yine aynı haldesiniz, aynı noktadasınız. Size Allah’ın (CC) kelamı Kur’an okunuyor. Resul aleyhisselamın hadisleri okunuyor. Daha önce gelip geçmiş büyüklerin halleri okunuyor. Fakat siz hiç ibret almıyorsunuz. Günahlardan uzaklaşmıyorsunuz. Amelleriniz değişmiyor, düzelmiyor. Allah’ın (CC) kelamı ile Resulullah’ın (SAV) hadislerinin okunduğu ve geçmişteki büyüklerin hallerinin anlatıldığı bir muhitte bulunup da bütün bunlardan öğüt almayan bir kimse, şer ehlindendir…

 

EY OĞUL! İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) dostlarını küçük görüp hafife alman, Allah’ı (CC) az tanımış olmandan ileri geliyor. Onlar hakkında diyorsun ki:

 

  Bunlar töhmet altındadırlar. Niçin bizimle birlikte çalışmıyorlar, bizimle beraber yaşamıyorlar? Neden bizimle birlikde oturmuyorlar?…

 

Sen bunları, kendi nefsini bilmediğin için söylüyorsun. Kendi nefsin hakkındaki bilgin çok az olunca, diğer insanların kadri hakkındaki bilgin de az oluyor. Dünya ve onun akıbeti hakkındaki bilginin azlığı nisbetinde ahiretin cahili olursun. Ahiret hakkındaki bilginin azlığı nisbetinde de, İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) cahili olursun!…

 

Ey, dünya ile iştigal eden kişi! Sendeki hüsran ve nedametler, pek yakında sana ayan beyan zahir olacak. Hem de, dünyada ve ahirette olmak üzere. Kıyamet gününde, aldanma gününde, ayıpların ortaya döküleceği günde, hüsranlar ve pişmanlıklar gününde,… nedametlerin zahir olacak! Henüz ahiret gelmeden önce nefsini hesaba çek. İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) afvına, lutfuna ve sana olan keremine aldanma. Sen, masiyet günahlardan, hatalardan, diğer insanlara haksızlıklardan,… meydana gelen hallerin en kötüsü üzerinde durmaktasın…

 

Günahlar, küfrün habercileri elçileridir. Nitekim sıtma da ölümün habercisi ve elçisidir. Sana ölümden önce, ruhları almakla vazifeli melek gelmeden önce,… tevbe gerek…

 

Gençler! Tevbe ediniz. Bir daha dönmemek üzere günahlardan vazgeçiniz. Görmez misiniz ki, İzzet ve Celal sahibi Allah (CC), sizi belalara müptela oluyor, belalara imtihan ediyor. Ta ki tevbe edesiniz. Fakat siz bunu düşünemiyor ve O’na (CC) karşı günahlar işlemekte ısrar ediyorsunuz. Bu zamanda, insanlar arasında ancak nadir kişiler belalara müptela kılınırlar…

 

Yalan, bir nimet değildir. Bilakis, bir ukubettir, bir cezadır. Yalan, mertebelerde ve şereflerde bir yükselme  artış değildir. Bilakis, günahlar için bir ukubettir, bir cezadır.

 

Hak erenleri, Allah (CC) katında derecelerinin yükselmesi için belalara müptela kılınırlar, belalarla imtihan edilirler. Onlar, duçar oldukları bela ve musibetlere sabreder, tahammül gösterirler. Zira onlar, yalnız Allah’ın zatına talipdirler…

 

Allah (CC) dostları için bu hal tamamlanınca, kendilerinin tasarruf ve sultanlığı tamamlanmış olur. Bu hal tamamlanmadığı takdirde ise, kendilerinin bir helak içinde bulunduklarına inanırlar…

 

Allah’ım (CC), bizi helak olmaktan kurtar. Senden yalnız yakınlığını dileriz. Dünyada da, ahirette de, dünyada kalblerimizle, ahirette de gözlerimizle yalnız sana nazar etmeyi dileriz…

 

EY AHALİ! İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) rahmetinden ve bu rahmetin genişliğinden ümit kesmeyiniz. Ümit kesme. Çünkü o rahmetin sahibi Allah’tır (CC). Bilmezsin. Olur ki, Allah (CC) bunun peşinden bir iş peyda ediverir.

 

Beladan kaçma. Zira, sabırla karşılandığı takdirde bela, her hayrın esasıdır, temelidir. Peygamberliğin de, risaletin de, evliyalığın da, marifetullahın da, muhabbetin de,… esası beladır. Belalara sabredip tahammül göstermediğin takdirde senin için bir temel yok demektir. Halbuki herhangi bir bina ancak temel olursa ayakta durabilir. Sen, mezbele süprüntü üzerine bina yapıldığını ve böyle bir binanın ayakta kaldığını hiç gördün mü? Senin belalarla musibetlerden kaçışının sebebi, Allah (CC) dostluğuna, marifetullah’a ve Allah’a (CC) yakınlığa ihtiyaç duymamandır…

 

Sabırlı ol. Belalara ve musibetlere karşı metanet göster. Güzel ameller işle. Ta ki kalbinle, özünle ve ruhunla, İzzet ve Celal sahibi Rabbın’ın (CC) kapısına yapışasın!…

 

Alimler, veliler ve abdallar Peygamberlerin (AS) varisleridir. Peygamberler (AS), Allah (CC) ile kullar arasında vasıtadır. Allah’ın (CC) ahkamını kullara tebliğ ederler. Alimler, veliler ve abdallar da Peygamberlerden (AS) sonra, onların tebliğ etmiş oldukları ilahi ahkamı devamlı olarak nesilden nesile duyururlar…

 

Mümin, İzzet ve Celal sahibi Allah’tan (CC) başkasından korkmaz, O’ndan (CC) başkasından bir şey beklemez. O’nun (CC) kuvveti, kalbine ve özüne verilmiştir. Bunu Allah (CC) vermiştir. Müminlerin kalbi, izzet ve Celal sahibi Allah (CC) ile nasıl kavi  güçlü olmasın ki, Allah (CC), o kalbleri kendisine bağlamıştır. Öyle ki, müminlerin kalbleri Allah (CC) katından bir an bile ayrılmaz. Bedenleri ise yeryüzündedir. Şanı yüce olan Allah (CC) buyurur:

 

  Çünkü onlar, bizim katımızda hakikaten seçkinlerden  hayırlı zatlardandır.[1]

 

Allah (CC) dostları, kendi devirlerindeki ahalinin seçkinleridir. Diğer insanlardan, iç alemleri itibariyle temeyyüz ederler. Esasları nurludur. İşte bunun içindir ki, halktan ayrılırlar, alışılmış şeylerde zühd gösterirler, ilerilere atılırlar. Daima ilerilere atılırlar. Öyle ki, geride bıraktıkları yerlerde artık otlar biter. Bir daha geriye dönmezler. Yalnızlığa alışırlar. Hep viraneleri, deniz sahillerini, sahraları ve ıssız yerleri tercih ederler. Umran muhitlerde durmayı hiç istemezler. Dağ meyvelerinden yerler. Oralarda buldukları sulardan içerler. Adeta kendi başına yaşayan canlılar haline gelirler. İşte böyle bir hayatla ve buralarda kalbleri Allah’a (CC) yakınlık ve ünsiyet peyda eder. Böylece, temelleri Peygamberlerin (AS), sıddikların, şehidlerin,… temelleri ile beraber bulunur. İç alemleri de Allah (CC) ile birlikte bulunur. Onlar, gece gündüz, her hal-ü karda, Allah’a (CC) müştak olarak ve O’nunla (CC) ünsiyet peyda etmekten büyük zevk duyarak hizmette bulunmaktan bir an dahi geri durmazlar…

 

EY OĞUL! Tatlılık, acılık, salah, fesad, keder ve safa bu hayatın adeta ayrılmaz hususiyetleridir. Eğer külli bir safa istersen kalbinle insanlardan ayrıl. Onu, izzet ve Celal sahibi Allah’a (CC) bağla. Dünyadan ayrıl. Onun sevgisini kalbinden çıkar, at. Aile efradının sevgisini de at. Onları İzzet ve Celal sahibi Rabbına (CC) teslim et. Kalbini çırılçıplak olarak hepsinden kurtar. Ahıretin kapısına yaklaş. Sonra da o kapıdan gir. Eğer içeride izzet ve Celal sahibi Rabbını (CC) bulamazsan oradan da çık. Hem de kaçarak, O’nun (CC) yakınlığını arayarak. O’nu (CC) bulduğun an, safanın tamamını yanında buldun demektir. Zira İzzet ve Celal sahibi Allah’ı (CC) seven, O’ndan (CC) başkasıyle ne yapsın ki! Cennet, derecelere talib olanların yeridir. Tüccarın yeridir. Dünyayı onun karşılığında satarlar. İşte bunun içindir ki, İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) şöyle buyurur:

 

  …Canlarının isteyeceği, gözlerinin zevk alacağı ne varsa oradadır…[2]

 

Kalbin zikri nedir? Öz’ün zikri nedir? Mananın zikri nedir? Cennet; oruç tutanlar, namaz kılanlar, lezzet ve ihtiraslarda zühd gösterenler içindir. Onlar; bir oruç karşılığında bir diğer orucu, bir bahçe karşılığında bir diğer bahçeyi, bir ev mukabilinde bir diğer evi,… sattılar. Ben sizden, hiç sözsüz ameller istiyorum. Sırf izzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) rızası için amel işleyen arif kişi, adeta üzerinde demir dövülen fakat hiç sesini çıkarmıyan bir örstür. Yine o, adeta, üzerinde yürünen ve bu sebeple tebeddülat ve tagayyürata uğrayan, fakat buna rağmen tam bir dilsiz kesilen yeryüzüdür, dünya yüzüdür…

 

Hak erenleri, İzzet ve Celal sahibi Allah’tan (CC) başka hiç bir şeyi görmezler. O’ndan (CC) başka hiç bir şeyi dinlemezler. Onların dilsiz birer kalbi vardır. Onlar hem kendilerinden, hem de masivadan (Allah’tan CC. başka her şeyden) geçmişlerdir. Bu halden hiç ayrılmazlar. Allah (CC) dilediği zaman kendilerine kuvvet verir, kalblerini dile getirir, konuşan bir dil haline koyar. Onlar kendileri sanki iradeleri ellerinden alınmış bir duruma gelirler. İlahi kudret kendilerini konuşturur. Allah (CC) onları rahmet ve şefkat eliyle alarak kendisine çeker. Onları sırf kendisi için varolan kulları olarak yeniden inşa eder. Tıpkı Hz. Musa (AS)’ı kendi zatı için seçtiği ve ona ihsanda bulunduğu gibi, bunları da öylece seçer, terbiye eder ve ihsanda bulunur. Nitekim İzzet ve Celal sahibi Allah (CC), Hz. Musa (AS) için şöyle buyurur:

 

  Ben seni kendim için seçtim.[3]

  Allah’ın (CC) benzeri bulunması şurda dursun, benzeri gibisi dahi yoktur. O (CC) hakkıyle işiten, kemaliyle görendir.[4]

 

Allah (CC) dilediği an; hiç sıkıntısız rahatlık, hiç yalnızlık hissedilmeyen ünsiyet, hiç meşakkatsiz nimet, hiç öfkesiz ferahlık, hiç acısı olmayan tatlılık, hiç yok olmayan mülk,… yaratır ve verir. Bu noktada, nusret, hakimiyet ve dostluk, hak olan Allah’ındır (CC)…

 

Kim ki bu merhaleye ulaşırsa, onun için hemen alelacele rahat tahakkuk eder. Halbuki sen şu anda içinde bulunduğun halette dünyada rahat bulamazsın. Çünkü dünya, keder tasa yuvasıdır, afet musibet yuvasıdır. Onun için, senin o yuvadan çıkman gerekir. Sen, dünya sevgisini kalbinden ve elinden çıkarmalısın. Eğer bir anda hem kalbinden, hem de elinden çıkarmaya gücün yetmezse önce kalbinden çıkar, eline bırak. Güçlendiğin zaman ise elinden de at ve seni bağlayan o dünyalıkları, İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) iyali olan fakirlerle yoksullara dağıt. Böyle yapınca, sakın dünyadaki nasiblerinin elden gideceğinden endişelenme. Zira ne yapsan ve nasıl hareket etsen, senin nasibin sana gelir. Asla elden kaçmaz. Zengin de olsan, fakir de olsan, zahid de olsan, dünyaya rağbet eder de olsan, bu böyledir…

 

Bütün mesele döner dolaşır, senin kalbinin ve özünün sıhhatli salim oluşunda toplanır. Yani meselenin sıklet merkezi, kalbinle özünün, menfi duygulardan, menfi temayül ve ihtiraslardan arınmış-temizlenmiş olmasıdır. Eğer kalb ve öz, bütün bunlardan arınmış ise, mesele hallolmuş demektir. Kalb ile özün arınması ise şunlarla tahakkuk eder:

 

a) ilim öğrenmekle,

b) Öğrenilen ilimle amel etmekle,

c) Amellerde ihlaslı olmakla,

d) İzzet ve Celal sahibi Allah’ı (CC) aramakta samimi olmakla…

 

EY OĞUL! Hiç duymadın mı ki, ne söylenir: — önce öğren, anla. Sonra ayrıl!…

 

Sen, Önce zahir ilmini öğren. Sonra da, zahir ilminden batın ilmine atla. Sen, önce şu zahir ilmi ile amel et, zahir ilmini tatbik et. Ta ki, onunla yaptığın amel, seni yapmadığın şeyin ilmine götürsün. Sen, zahir ilmi ile amel et ki, o, seni, batın ilmine ve batın ameline götürsün. Şu zahir ilmi, zahirin ışığıdır. Batın ilmi de batının ışığıdır. Batın ilmi, İzzet ve Celal sahibi Rabbın (CC) ile senin aranda bir ışıktır. Her ne zaman ki ilminle amel edersen, yolun Allah’a (CC) yaklaşır. O’nunla (CC) arandaki  kapı genişler. Sana aıt olan kapının kanadı  açılır…

 

Ey Rabbımız (CC) ! Bize dünyada iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru!…


[1] Sad S. A.47

[2] Zuhruf S. A.71

[3] Taha S. A.41

[4]Şura S. A.11

www.GAVSULAZAM.de

 

HOME              İNDEX        DERVİŞ

YOLUMUZ

       MAİL          NOT BIRAK
 
2003-2004, GAVSULAZAM.de.        Her Hakkı Mahfuzdur.