EY AHALİ! Allah’ı (CC) tanıyın.
O’nu (CC) bilmemezlik etmeyin. Allah’a (CC) itaat edin. O’na (CC) isyan
etmeyin. O’nun (CC) emirlerine uyun. Muhalefet etmeyin, karşı gelmeyin. O’nun (CC)
takdirine ve hükmüne razi olun. Bu takdir ve hüküm hakkında kendisiyle
çekişmeyin. İzzet ve Celal sahibi Hakk’ı (CC), sanatiyle tanıyın. O (CC);
Yaratandır, Rızık verendir, Evveldir, Ahirdir, Zahirdir, Batındır. O (CC),
varoluşunun bidayeti bulunmayan Evveldir. Yine O (CC), ebedidir, mevcudiyetinin
sonu yoktur. O (CC), dilediğini yapar. Yaptığından da asla sual olunmaz.
Halbuki insanlar yaptıklarından sorguya çekilirler...
O (CC) ; zengin
- müstağni kılan, fakir- muhtaç duruma düşürendir. Yine O (CC); her çeşit
faydayı veren, dirilten, öldüren, cezalandıran, korkutan, kendisine yegane ümit
bağlanan,… dır. O’ndan (CC) korkunuz. Başkasından asla korkmayınız. Yalnız O’ndan
(CC) umunuz. Başkasından asla ummayınız. Allah’ın (CC) kudreti ve hikmeti ile
birlikte dolaşınız. Ta ki, kudret hikmete üstün gelinceye kadar. Edepli olunuz.
Günah ile günahsızlık halini birbirinden ayırdetmekte titiz ve hassas olunuz.
Şeriat hudutlarını muhafaza ediniz, şeriatın esaslarını çiğnemeyiniz. Bu
muhafaza işi, şekilde kalmasın, gösterişten ibaret olmasın. Gerçek ruhuyla
olsun. Bu noktaya, ancak salih kişiler ulaşabilir…
Bizim, şeriat
dairesinin haricinde bir işimiz yoktur. Bu hususu, ancak oraya dahil olanlar
bilebilir. Mücerret ve kuru bir sıfatla bu husus asla bilinmez. Bütün
işlerinizde daima Resulullah (SAV)’in iki eli arasında bulununuz. Hem de O’nun (SAV)
emri, nehyi tebliği altında yanlarınızdan bağlı olarak. Ta Allah (CC) Resulü’nün
(SAV) varisleri sizi O’nun (SAV) huzuruna davet edinceye kadar. O anda ise
Resulüllah’tan (SAV) müsaade isteyiniz ve huzuruna giriniz…
Abdal zümresine şunun
için abdal denmiştir ki, onlar;
İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) iradesinin yanında bir başka irade
tanımazlar. Yine O’nun (CC) ihtiyarının
yanında bir başka şeyi ihtiyar etmezler, tercih etmezler. Zahire göre hem hükmü
ihmal etmezler, hem de amelleri. Görünüşte bütün amelleri İşlerler, hükmü
yerine getirirler. Fakat ayrıca, kendilerine has bir kısım amellerle avam
tabakasından ayrılırlar. Dereceleri yükseldikçe emirlere ve nehiylere
sarılmaları da ziyadeleşir. Bu hal, emrin de nehyin de bulunmadığı bir noktaya
ulaşıncaya kadar böylece devam eder. Bu noktada artık emir de yoktur, nehiy de.
Daha doğrusu, bu dereceye erişmiş olan Abdalların
dinin emretmesine veya nehyetmesine ihtiyaçları yoktur. Zira. bu noktada,
bizzat şeriat emirleri onlarda hareket halindedir, onların ayrılmaz bir hassası
halindedir. Artık şeriatın ahkamı onların ruhlarına işlemiş ve kendilerinin
fıtri - tabii bir parçası haline
gelmiştir. Onlar ise adeta bunun farkında bile değillerdir. İzzet ve Celal
sahibi Allah (CC) ile beraber bulunmaktan bir an için bile geri durmazlar.
Ancak dince emredilen veya nehyedilen hükümlerin icrası zamanı gelince ortaya
çıkarlar. Emredilen veya nehyedilen hususları hiç eksiksiz yerine getirirler.
Bunu, şeriatın hudutlarından bir tekinin bile çiğnenmiş ve ihmal edilmiş
olmaması için yaparlar. Zira farz olan ibadetleri terketmek zındıklıktır. Haram
olan şeyleri işlemek ise masiyettir, günahdır. Farzlar, hiç bir halde, hiç bir
kişiden sakıt olmaz. Kişi, kim olursa olsun ve hangi halde bulunursa bulunsun,
farz olan ibadetleri mutlaka ve behemehal eda etmek zorundadır…
EY OĞUL! Şeriatın ahkamı
ve ilmi ile amel et. Onun emrinden dışarı çıkma. Allah (CC) ile arandaki ahdi
unutma. Nefsine, hevai arzularına, şeytanına, meşru olmayan duygularına ve
dünyaya karşı cihad aç. Onların kötülüklerini bertaral edebilmek için
kendileriyle savaş. İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) yardımından asla ümit
kesme. Zira sen hak yolda sebat ettikçe o sana gelecektir. Nitekim, İzzet ve
Celal sahibi Allah (CC) buyurur:
— Hiç şğphe yok ki, Allah (CC) sabredenlerle beraberdir.
— Hiç şüphe yok ki, Allah’ın (CC) yolunda olanlar zümresi, galib gelenlerin
ta kendileridir.
— Bizim uğrumuzda mücahede edenlere gelince, biz onlara yollarımızı mutlaka
gösteririz.
Nefsin, diğer
insanlar yanında yakınmaya ve halinden şikayet etmeye başladığı an, hemen onun
dilini tut. Münhasıran Allah’ın (CC) rızası için ona ve Allah (CC) yolunda
bulunmayan diğer insanlara hasım ol. Onlara, Allah’a (CC) itaat etmelerini
emret. O’na (CC) karşı günahkar olmaktan
da meneyle. Yine onları dalaletten, bidattan, hevaya uymaktan, nefse tabi olmaktan,…
menet. İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) kitabına ve Resulüllah’ın (SAV) sünnetine
ve ahlakına uymalarını emret…
EY AHALİ! İzzet ve Celal
sahibi Allah’ın (CC) kitabına hürmet ediniz. Onunla edebleniniz, onunla
ahlaklanınız. O, İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) ile sizin aranızda yegane
vuslattır. Allah (CC) ile sizi birbirinize bağlayıcı yegane bağdır. Kuran’ı
mahluk, yani sonradan varedilmiş bir şey saymayınız. O, sonradan yaratılmış
herhangi bir varlık değildir. Bilakis, Allah’ın (CC) ezeli - ebedi kelamıdır.
İzzet ve Celal sahibi Allah (CC), Kuran için:
— Bu benim kelamımdır!…
deyip dururken,
siz,
— Hayır, o, senin kelamın değildir!…
demeyln. Kim ki
İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) sözünü reddeder ve Kuran’ı mahluk, yani
sonradan varedilmiş bir şey sayarsa o kimse imandan çıkar, Allah’a (CC) karşı
gelmiş, olur. Kuran, o kişinin bu isnadından münezzeh ve beridir. Dillerde
okunan, kulaklarla dinlenen, gözlerle görülen ve mushaflarda yazılan bu Kuran,
İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC)
kelamıdır…
Allah (CC) her
ikisinden de razı olsun, İmam-ı Şafi ile İmam-ı Ahmed şöyle derlerdi:
— Kalem mahluktur, sonradan varolmuştur. Fakat kalemin mushaflara yazdığı
mahluk değildir. Kuranı ezberliyen kalb - zihin mahluktur, sonradan
varolmuştur. Fakat ezberlenen şey mahluk değildir…
EY AHALİ! Kuran’a olan
sevginizi onun ahkamı ile amel ederek gösteriniz. Ondan alacağınız öğütleri,
onun esaslarına uyarak alınız. Yoksa, onun üzerinde mücadelelere girişerek ona
bağlılığınızı göstermeğe ve ondan öğüt almaya kalkışmayınız. İnanç esasları,
pek az birkaç cümleden ibarettir. Ameller ise pek çoktur. Size, Kuran’a inanmak
ve onun ahkamına riayet etmek gerek. Allah’ın (CC) kelamını kalblerinizle
tasdik ediniz. Uzuvlarınızla da amelleri işleyiniz, eda ediniz. Size dünyevi ve
uhrevi faydası olan şeylerle meşgul olunuz. Hakikatleri olduğu gibi idrak
etmekten aciz olan deni akıllara asla iltifat etmeyiniz, onları asla
dinlemeyiniz!…
EY AHALİ! Vahiy tarikiyle
bildirilen esaslar, sırf akıl yoluyla ve aklın gücüyle ortaya çıkarılamaz. Zira
akıl bundan acizdir. Nasslar da kıyas ile çürütülemez. Delil hiç bir zaman
terkedilmemelidir. Aksi takdirde, mücerret bir iddia ile ortada kalınır.
Delilsiz olarak, mücerret bir iddia ile halkın mallarına el konulamaz. Nebi (SAV)
şöyle buyururlar:
— Eğer insanlar sırf kuru iddialarla cezalara çarptırılmış olsaydı, bir
topluluk diğer bir topluluğun katledilmesi ve mallarına el konulması iddiasında
bulunurdu. Fakat iddia sahibinin, iddiasını isbat edici delilleri ortaya
koyması gerek. Yine, kendisine isnad edilen suçu inkar eden kişinin de yemin
etmesi gerek…
Kalb cahil ise,
dilin alim olması faydasızdır. Nebi (SAV), kendilerinden rivayet edilen bir
hadislerinde şöyle buyururlar:
— Ümmetim hakkında korktuklarımın en korkulusu, dili alim olan münafıklardır.
Ey alimler, ey cahiller, ey şu anda burada
bulunanlar ve ey şu anda burada bulunmayanlar! İzzet ve Celal sahibi Allah’tan (CC) haya ediniz. Kalblerinizle O’na (CC)
yöneliniz, O’na (CC) nazar ediniz. O’nun (CC) için tevazu gösteriniz.
Nefslerinizi O’nun CC) kader balyozları altına bırakınız. Nimetlerine şükür
ile, o kader balyozlarına yapışınız. O’na (CC) kulluk ederek, karanlıklar içinden
aydınlığa ulaşınız. Sizin için bu haller hasıl olunca, artık İzzet ve Celal
sahibi Allah’ın (CC) lütuf ve keremi, izzeti ve cenneti hem dünyada hem de ahirette
size hemen yetişir…
EY OĞUL! Dünyada
sevdiğin bir şey kalmamasına çalış. Senin için bu hal tamamlanınca, yani
dünyada sevdiğin hiç bir şey kalmayınca, artık nefsinle bir an için bile bir
arada bırakılmazsın. Eğer nefsini unutursan, hemen hatırlatılır, onun
varlığından haberdar edilirsin. Eğer gaflete düşersen hemen ikaz edilir,
uyarılırsın. Şanı yüce olan Allah (CC), kısa bir an için dahi olsa, seni
kendisinden başkasına nazar eder durumda bırakmaz. Kim ki bu mertebeye gelir ve
bu zevki tadarsa işte o, Allah’ı (CC) tanımış olur. Ne var ki, halk arasında
böyleleri pek nadirdir. Onlar, halk arasında asla sükunet bulmazlar. Ancak
Allah (CC) ile birlikte olmakta tatmin bulurlar…
Ey münafıklar, afetlerle belalar kalblerinizin tepesindedir. Allah (CC) dostları her ne
zaman ki kalb gözleriyle Hakk’ın (CC) gayrine bakarlarsa, onlara selamet
bahşederler, sükunetin ancak Allah (CC) ile olabileceğini kendilerine
anlatırlar ve onları Hakk’ın (CC) huzuruna götürmek isterler.
Allah’ın (CC) mahlukatı
karşısında kör tavrı takınmak, yani fani varlıklara meyil vermemek, Allah (CC) dostlarının
dilini kesmiştir. Onun için, Allah’ın (CC) takdiratı ve eşya üzerindeki
tasarrufları hakkında herhangi tür itirazda bulunmazlar. Öyle ki; günler,
geceler, aylar, yıllar,… geçer de onlar hep aynı bir halet içinde kalırlar.
İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) yanındaki tavırlarında hiç bir değişiklik
olmaz. Onlar, İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) mahlukatının en
akıllılarıdır. Eğer siz onları görseydiniz, “Deliler - mecnunlar!” derdiniz. Onlar da sizi görseydi, “Bunlar kıyamet gününe inanmamışlar!…”
derlerdi. İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) huzurunda onların gönülleri hep
mahzundur, kalbleri hep kırıktır. Allah (CC) korkusundan bir an dahi
sıyrılmazlar. Her ne zaman ki Allah’ın (CC) azamet ve celalinin perdesi
kalblerlne açılırsa korkuları artar. Öyle ki, nerdeyse kalbleri paralanacak,
mafsalları kopacak olur. İzzet ve Celal sahibi Allah (CC), onların bu halini
görünce rahmet ve lütuf kapılarını açar, cemalinin kapılarını açar, kendisine
yakarış kapılarını açar. Böylece, onlarda meydana gelen galeyan sükunet bulur…
Sırf dünyaya,
insanların alaka ve teveccühüne, nefsin arzularına, hevai duygulara,… talib
olan kişiye gelince, kendisinin tedavi edilmesini istemekten başka ona ne
yapabilirim ki? Zira o bir hastadır. Hastaya da ancak tabib - doktor tahammül
edebilir…
Hayf sana ki,
halini benden gizliyorsun. Halbuki o gizli değildir. Bana, ahirete talib bir
kişi olduğunu göstermeye çalışıyorsun. Halbuki sen, dünyaya talib birisisin.
Kalbinde mevcud olan bu duygu - heves, alnında yazılıdır. Senin özün,
dışındadır. İçin, dışından okunmaktadır. Elindeki paranın altın kısmı sahtedir,
kalpdır. Geri kalanı ise gümüşten ibarettir. Bana böyle sahte ve kalp paralarla
gelme. Çünkü ben öylelerini çok gördüm. Sen, o kalp ve sahte parayı bana teslim
et ve onu işlememe imkan tanı ki, ben onu işleyeyim ve içindeki gümüşü
çıkarayım, kalan kalp kısmını da fırlatıp atayım. Az fakat güzel bir şey, çok
fakat çirkin bir şeyden daha hayırlıdır. Bana, kalp paran üzerinde çalışma
yapmama imkan ver. Zira ben bir darphane ustasıyım. Yanımda bu işin aleti de
var…
Riyadan, nifaktan,…
tevbe et, dön. Bunu kendi kendine itiraf ve ikrar etmekten utanma. İhlaslı
kişilerin ekserisi, başta münafık - mürai idiler. İşte bunun içindir ki, birisi
şöyle der:
— İhlası ancak mürai bilebilir...
İşini başından
sonuna kadar ihlas ile götürebilenler pek nadirdir…
Çocuklar;
başlangıçta yalan söylerler, kumla ve pisliklerle oynarlar, kendilerini
tehlikelere atarlar, analarının - babalarının bir şeylerini aşırırlar -
çalarlar, laf taşırlar. Fakat ne zaman ki akılları gelişmeye başlar, işte o
andan itibaren, daha önceleri yapmakta oldukları şeyleri yavaş yavaş
terkederler ve babaları, anaları ve muallimleri vasıtasıyle terbiyeli olmaya
yönelirler. Allah (CC) kime bir hayır murad ederse, o, edeblenir ve daha önceki
kötü huylarını terkeder. Kime de şer murad ederse, o da, Ömrünü kötü huylarıyle
geçirmekte devam eder. Böylece, hem dünya hayatı bakımından, hem de ahıret
hayatı bakımından mahvolur gider…
İzzet ve Celal
sahibi Allah (CC), derdi yarattığı gibi devayı da yaratmıştır. Masıyetler -
günahlar ferttir. Taat ve ibadetler ise devadır. Zulüm bir derttir. Adalet ise
devadır. Hata - yanlışlık bir derttir. Doğru ise bir devadır. İzzet ve Celal
sahibi Allah’a (CC) karşı gelmek bir derttir, hastalıktır. Günahların sarhoşluğundan
tevbe etmek ise bir devadır, bir ilaçtır…
Senin ilacın,
ancak kalbini mahlukattan ayırdığın ve onu İzzet ve Gelal sahibi Rabb’ına (CC) bağladığın
ve O’na (CC) yücelttiğin zaman tamam olur. Bu sırada kalbin yücelerdedir. Ruhun
ve bedenin ise yeryüzündedir. Kalben, İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) ile
başbaşa olursun. Bu, kalbinin bildiği şeyler vasıtasıyle tahakkuk eder. Ameller
hususunda da hükmen halk ile beraber olursun, Sakın amel bahsinde halkdan ayrı
hareket etme. Ta ki, gerek amel için ve gerekse onlar için senin aleyhinde bir
delil olmasın. Sen, batının itibariyle, İzzet ve Celal sahibi Rabb’ınla (CC) beraber
ve başbaşa olursun. Zahirin itibariyle de halkla beraber olursun…
Nefsini öyle
başıboş bırakma. Sen ona binersen ne ala. Aksi takdirde, o sana biner. Eğer sen
onu yere çalarsan ne iyi. Yoksa, o seni yere çalar. Eğer İzzet ve Celal sahibi
Allah’a (CC) kulluk bahsinde sana itaat ederse ne ala. Aksi halde, onu açlık,
susuzluk, zillet, çıplaklık ve yalnızlık değnekleri ile cezalandır. Sakın ha,
bu değnekleri onun başından eksik etme. Ta ki, iyice tatmin olup, İzzet ve
Celal sahibi Allah’a (CC) her hal-ü karda itaat eder duruma gelinceye kadar.
İyice mutmain olduktan sonra da yine onunla arandaki cezalandırma işini
bırakıverme. Ona, “Sen, vaktiyle şöyle
şöyle yapmadın mı?” diyerek kötülüklerini hatırlat ve bu yolla da onu
cezalandır. Ta ki, daima hor - hakir ve zelil durumda kalsın da bir daha
başkaldıramasın.
Bütün bu
tedbirlerin faydalı olabilmesi için, ancak şu hareketlerinle yardım
isteyebilirsin:
a) Nefsin terbiyesi işi,
İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) muradını talep etmek, O’na (CC) uymayı
dilemek ve günahları terketmek gayesiyle olursa,
b) İçin de dışın da bir
olursa, öyle ki, hiç karşı gelme olmayacak, hep itaat durumu olacak. Hiç günah işleme
olmayacak, hep taat -ibadet hali olacak. Hiç küfran-ı nimet olmayacak, hep
şükür hali olacak. Hiç nisyan - unutma hali olmayacak, hep zikir - hatırlama
hali bulunacak. Hiç şer hali olmayacak, hep hayır hali olacak. İşte bu
şartlarda, Allah’ın (CC) yardımı seninle birlikte olur ve nefsini eğitir, itaat
altına alırsın…
Kendisinde İzzet
ve Celal sahibi Allah’tan (CC) başka bir şey bulunduğu müddetçe senin kalbin
için kurtuluş yoktur. Eğer sen, taşlar üzerinde Allah’a (CC) bin sene secde
etsen, değil mi ki kalbinle O’ndan (CC) başkasına yöneliyorsun, sana bu
secdeler hiç bir fayda vermez. İzzet ve Celal sahibi Mevla’sından (CC)
başkasını sever oldukça o kalb için iyi bir akıbet yoktur. Allah’tan (CC) başka
her şeyi kalbinden yok etmedikçe saadete eremez, bahtiyar olamazsın. Sana hangi
şey fayda sağlıyor? Eşyada zühd gösterisi mi? Hem de kalbinle onlara yönelerek…
Bilmiyor musun
ki, İzzet ve Celal sahibi Allah (CC), alimlerin sinelerindekileri bilir. Sen,
kalbinde Allah’tan (CC9 başkası bulunduğu halde, dilinle “Tevekkeltü alellah – Allah’a (CC) tevekkül ettim!” demekten haya
etmez misin?…
EY OĞUL! Allah’ın (CC) sana
olan hilm ve rıfkına aldanma. Zira hiç şüphe yok ki, O’nun (CC) yakalaması şediddir.
İzzet ve Celal sahibi Allah’ı (CC) tanımayan şu alimlere de kanma. Zira onların
ilimlerinin tamamı kendilerinin aleyhinedir, lehine değildir. Onlar İzzet ve
Celal sahibi Allah’ın (CC) ahkamını bilirler. Fakat bizzat Allah’ın (CC) cahilidirler.
İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) kendisini tanımazlar. Halka, Allah’ın (CC) emirlerini
yerine getirmelerini söylerler, fakat kendileri buna uymazlar. Onları, Allah’ın
(CC) menettiği şeylerden menederler, fakat kendileri ondan sakınmazlar. Ahaliyi
İzzet ve Celal sahibi Allah’a (CC) davet ederler, fakat kendileri O’ndan (CC)
kaçarlar. Günahları ve kusurları ile Allah’la (CC) cenk ederler. Onların
isimleri benim indimde sabittir, yazılıdır, sayılıdır…
Allah’ım, benim
de onların da tevbelerimizi kabul eyle. Bizim hepimizi, Peygamberin Muhammed
sallallahü aleyhi ve selleme ve babamız İbrahim aleyhisselama bağışla. Allah’ım
(CC), bizim kimimizi kimimize musallat etme. Bazımızı bazımızla faydalandır.
Ve, bizim hepimizi rahmetine garkeyle! Amin!...
Kaynak:
Fethurrabbani, Vel Feyzurrahmani
www.GAVSULAZAM.de
|