Nebi (SAV),
kendilerinden rivayet edilen bir hadiste şöyle buyururlar:
— Ben ve ümmetimin takva sahipleri, külfet addetmekten beriyiz.
Takva sahibi,
Aziz ve Celil olan Allah’a (CC) kulluğu külfet addetmez. Zira ibadet, yani
kulluk, artık onun tabiatı olmuştur. O, kendisine herhangi bir külfet
gelmeksizin, hem zahiri ile hem de batını ile Allah’a (CC) kulluk (ibadet)
eder…
Münafığa gelince,
o, her halinde kendisini bir külfet içinde addeder. Hususiyle, İzzet ve Celal
sahibi Allah’a (CC) ibadet - kulluk esnasında. Allah’a (CC) ibadeti bir külfet
halinde zahiren yapar. Fakat batınen onu terkeder. Müttakilerin girdiği yere
girmeğe asla gücü yetmez…
Her mekana
mahsus bir söz vardır. Her işin de kendine mahsus adamları vardır. Harbetmek
için de bir kısım yiğitler vardır…
Ey münafıklar, şu münafıklığınızdan vazgeçin, tevbe
edin. Şu kaçışınızdan dönün. Şeytanı
kendinize güler durumda nasıl bırakıyorsunuz? Bu halinizle, onu, sizinle şifa
bulur durumda nasıl bırakıyorsunuz? Siz, içinizden tam inanmadığınız halde,
tıpkı inananlar gibi, zahiren bir çok amelleri yerine getiriyor, böylece iki
yüzlülük ediyorsunuz. Şeytan da sizin bu halinize gülüyor, bununla şifa
buluyor, neşeleniyor…
Namaz da
kılsanız, oruç da tutsanız bütün bunları, İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) için
yapmıyorsunuz. Bilakis, halka gösteriş için, halkın teveccühünü kazanmak için
yapıyorsunuz. Keza; aynı maksatlarla sadakalar veriyor, zekatlarınızı ödüyor,
hacca gidiyorsunuz. Siz, ağır ve yorucu işler yapıyorsunuz. Fakat yakın bir
zamanda, dağlayıcı ve kızgın bir ateşe atılacaksınız. Eğer toparlanıp kendinize
bir çeki - düzen vermez, tevbe etmez ve özür beyanında bulunmazsanız, bu olacak…
Siz, bidatsız
olarak dinin özüne uymalısınız. Size selefi salihinin yolu gerek. Ana yolda
yürüyünüz. Orada ne teşbih vardır, ne de ihtimamsızlık. Bilakis, sadece Resulullah
(SAV)’in ahlakına uymak ve O’nun (SAV) yolunda gitmek vardır. Hem de külfet
addetmeyerek, tabii - fıtri olarak, zorluk olmadan, sırf sözde ve bilgide
kalmadan. Sizden öncekileri içine alan, sizi de alır…
Hayf sana ki, Kuran’ı ezberliyorsun da onunla amel
etmiyorsun! Resulullah (SAV)’in yolunu,
ahlakını, hadislerini ezberliyorsun, fakat onlara uymuyorsun! Bunu niçin
yapıyorsun? Niçin böyle hareket ediyorsun? Niçin, halka emrediyor, fakat kendin
yapmıyorsun? Niçin, onları haramlardan menediyor, fakat kendin kaçınmıyorsun?
Bak, İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) ne buyuruyor:
— Yapmayacağınız bir şeyi söylemeniz, en şiddetli buğz olarak Allah (CC) indinde
büyüdü.
Utandığınız
şeyleri niçin söylüyor, neden muhalefet ediyorsunuz? Niçin mümin olduğunuzu iddia
ediyor, fakat inanmıyorsunuz? İman, afetlere mukavemet eden kuvvetin ta kendisidir.
O, altında bulunduğumuz ağırlıklara karşı sabreden ve bize metanet veren
kuvvetin ta kendisidir. O, kötülükleri yere seren bir yiğit, düşmanları perişan
eden bir muharipdir. İman, yanında bulunduğu dünyalığı da yükseltir, temizler,
iman, sırf İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) rızası için şereflendirir. Heva
ise şeytanın keyfi ve dünyevi maksadlar için şereflendirir.
İzzet ve Celal
sahibi Allah’ın (CC) kapısı kimi ki geride bırakırsa, o kişi insanların
kapılarına oturur. Kim ki İzzet ve Celal sahibi Hakk’ın (CC) yolunu kaybeder ve
ondan saparsa halkın yolu üzerine oturur kalır. Allah (CC)kime ki hayır murad
ederse, halkın kapısını onun yüzüne kapar, onların ona olan ihsanlarını keser.
Ta ki, böylece o kulunu kendisine çevirebilsin. Böyle yapmakla, Allah (CC), o
kulunu, göl olmuş nehir yatağından, nehrin en gür akan mahalline götürür. Onu hiçlikten
varlığa çıkarır.
Hayf sana ki,
kışın, bir yerde toplanıp göl olmuş suyun başında bulunmakla neşeleniyorsun.
Halbuki kısa bir müddet sonra yaz gelecek ve başında beklemekte olduğun su
kuruyacak. Sen de susuzluktan öleceksin. Binaenaleyh, senin duracağın yer, su
birikintisinin başı değil, bilakis, nehrin en gür akan yeridir. Zira birikinti,
kışın çoğalır, fakat yaz gelince kurur…
Sen, İzzet ve
Celal sahibi Allah (CC) ile beraber ol. İşte bu takdirde zengin olursun, aziz
olursun, sultan olursun, sultan tayin edici olursun, delil - kılavuz olursun.
Kim ki yalnız Allah’a (CC) dayanır ve masivadan müstağni olursa, her şey ona
muhtaç olur. Fakat bahsettiğimiz bu hal öyle bir şeydir ki, kuru iddia ve
temennilerle meydana gelmez. Bilakls, sinelerde sabit olan bir şeyle meydana
gelir ki bunun emaresi de ameldir…
EY OĞUL! Dilsizlik adetin, sessizlik libasın, insanlardan
uzak olmak da gayen olsun. Öyle ki, eğer yeraltında
bir dehliz - hücre kazıp orada gizlenebileceksen hiç durma. Hemen yap. Bu,
tatbik edeceğin bir şiarın olsun. Ta ki imanın parlayıncaya, inancının ayağı
kuvvetleninceye, doğruluk kanadın hayra isabet edinceye ve kalb gözlerin
açılıncaya kadar. İşte o zaman sen evinin damına çıkar; oradan Allah’ın (CC) ilminin
fezasına yükselir; şarkı - garbı, denizleri - karaları, dağları-ovaları,
yerleri-gökleri,… dolaşırsın. Bu esnada muhafız arkadaşla birlikte olursun…
İşte bu
mertebeye ulaştığın an artık dilini serbest bırak, konuşsun. Sessizlik
elbisesini çıkar. Halktan uzaklaşmayı bırak. Dehliz - hücrenden çık, onların
yanına var. Zira, sen artık onlar için halis bir ilaçsın. Kendi nefsinde
zararlı değilsin. Böylece onları Allah’a (CC) davet ederken çokluklarına -
azlıklarına, sana kulak vermelerine veya vermemelerine, öğmelerlne veya
yermelerine,… bakma. Bu hususlara hiç aldırış etme. sen, hep onları Allah (CC) yoluna
davet etmekle meşgul ol. Nerede düssen hemen yerden kaldırılacaksın. Zira sen,
İzzet ve Celal sahibi Rabb’ınla (CC) berabersin!…
EY AHALİ! Şu Yaradanı (CC)
tanıyın! O’nun (CC) huzurunda edepli olun! Kalbleriniz O’ndan (CC) uzak bulunmaya
devam ettiği müddetçe siz O’na (CC) karşı kötü ahlaklı kişilersiniz.
Kalbleriniz O’na (CC) yakın olduğu takdirde ise güzelce edeplenmis olurlar…
Çocukların kapı
önündeki şamatası, hükümdar atına binmeden öncedir. O, atına bindiği anda ise
hepsinin dilsizliği tutar, güzelce edeblenirler. Çünkü o anda hükümdara
yakındırlar. Herbiri bir köşeye çekilir…
Menfaat düşünceleriyle
daima insanlara yönelmek, İzzet ve Celal sahibi Hakk’tan (CC) tamamen yüz
çevirmek demektir. Kalbinde Allah’a (CC) ortak yaptıklarını çıkarıp atmadıkça,
sebepleri bertaraf! etmedikçe, sebeplere dayanmaktan sıyrılmadıkça ve faydanın
da zararın da insanlardan geldiği görüşünü terketmedikçe senin için kurtuluş
yoktur…
Siz, hasta
sıhhatliler; fakir zenginler; ölü diriler (yaşayan ölüler); yok varlarsınız!
İzzet ve Celal sahibi Hakk’tan (CC) bu kaçış ne zamana kadar devam edecek? O’ndan
(CC) yüz çevirme ne zamana kadar devam edecek? Hep dünyayı tamir, ahireti ise
tahrib işi ne zamana kadar devam edecek? Hiç şüphe yok ki, sizin herbirinizin
sadece birer kalbi vardır, öyleyse o, bir tek kalb ile hem dünyayı hem de ahireti
nasıl sever? Bir tek kalbde hem halık hem de mahluk, yani hem Allah (CC) hem de
O’nun (CC) yaratmış olduğu faniler nasıl bulunabilir? Bir anda, aynı bir
kalbde, hem Allah’ın (CC) hem de fanilerin bulunması nasıl mümkün olur?
Bunların hiçbiri mümkün değildir. Mümkün olduğunu söylemek, Katıksız yalanın ta
kendisidir…
Nebi (SAV) şöyle
buyururlar:
— Yalan, imanı uzaklaştırır, kaçırır…
Her kap, içinde
ne varsa dışarıya onu sızdırır, akıtır. Senin amellerin, inançlarının
delilleri, şahidleri ve aynalarıdır. Dışın, içinin bir delilidir, şahididir,
aynasıdır. İşte bunun içindir ki, birisi şöyle der:
— Zahir, batının unvanıdır. (Kişinin
dışı, içinin aynasıdır).
Senin batının,
hem İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) nazarında, hem de O’nun (CC) seçkin
kulları nazarında zahirdir, ne olduğu malumdur. Allah’ın (CC) seçkin kullarından
birisi senin yanında bulunduğu zaman onun huzurunda edebli ol ve onunla
karşılaşmadan önce günahlarına tevbe et. Onun önünde kendini hakir kabul et,
ona tevazu göster. Salih kullara tevazu gösterdiğin zaman, hiç şüphe yok ki,
İzzet ve Celal sahibi Allah’a (CC) tevazu göstermiş olursun, öyleyse
alçakgönüllü, mütevazi ol. Zira kim ki tevazu gösterirse, İzzet ve Celal sahibi
Allah (CC) onu yükseltir…
Senden büyük
olanın yanında güzel bir edeble hareket et. Zira Nebi (SAV) şöyle buyururlar:
— Bereket, sizin büyüklerinizin bulunduğu yerdedir.
Nebi (SAV),
burada sırf yaş itibariyle büyüklüğü kasdetmemiştir. Sinnen büyüklüğe, takvayı
da ilave etmek gerekir. Bu da, Allah’ın (CC) emrettiklerini yerine getirmek,
menettiklerinden kaçınmak, Allah’ın (CC) kitabına ve Resulü’nün (SAV) ahlakına
yapışmakla olur. Yoksa, nice yaşlı (ihtiyar) lar vardır ki, değil onları
görmekte bereket bulunmak, kendilerine selam vermek ve saygı göstermek bile
caiz değildir. Asıl büyükler; salih, ileri derecede, takva sahibi, ilmi ile
amil, ve amellerinde ihlaslı müttakilerdir. Asıl büyükler, İzzet ve Celal
sahibi Allah’tan (CC) başka her şeyden yüz çeviren sar ve temiz kalblerdir.
Asıl büyükler; İzzet ve Celal sahibi Allah’ı (CC) tanıyan, O’nu (CC) bilen ve O’na
(CC) yakın olan kalblerdir. Kalblerin ilmi ne derece çok olursa İzzet ve Celal
sahibi Mevla’ya (CC) o nisbette yaklaşırlar. Kendisinde dünya sevgisi bulunan
her kalb Allah’a (CC) karşı perdelidir. Kendisinde ahiret sevgisi bulunan bütün
kalbler de Allah’ın (CC) yakınlığına karşı perdelidir…
Dünyaya rağbetin
nisbetinde ahirete rağbetin azalır. Ahirete rağbetin nisbetinde de İzzet ve
Celal sahibi Allah’a (CC) muhabbetin azalır…
Kadrinizi biliniz.
Seviyenizi biliniz. İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) düşürmediği derekelere
siz kendi kendinizi düşürmeyiniz. İşte bunun içindir ki, birisi şöyle der:
— Kim ki seviyesini bilmezse kader ona bildirir…
Kaldırılacağın
yere asla oturma. Bir eve girdiğin zaman, ev sahibinin oturtmadığı yere oturma.
Zira sen oradan kendi iradenin dışında olarak kaldırılacaksın. Eğer imtina
eder, kalkmamakta direnirsen zorla kaldırılır ve kovulursun…
EY OĞUL! Ömrünü ilim
kitablarını okumak ve onları ezberlemekle geçirdin. Fakat okuduğun ve
öğrendiğin o ilimlerle amel etmedin. Sana hangisi fayda verir? Nebi (SAV)’in dilinden,
Allah (CC) şöyle buyurur:
— İzzet ve Celal sahibi Allah (CC), kıyamet günü Peygamberlerle (AS) alimlere
hitaben buyurur ki:
— “Sizler, halkın çobanları idiniz. Sahib bulunduğunuz topluluklar için neler
yaptınız?” Yine Allah (CC), hükümdarlarla zenginlere hitaben de şöyle der:
— “Sizler, benim hazinedarlarımdınız. Öyleyse fakirleri ziyaret edip
gönüllerini aldınız, yetimleri büyütüp yetiştirdiniz ve benim hakkım olarak
sizlere farz kıldığım miktarı kendilerine verdiniz mi?”
EY AHALİ! Resulüllah (SAV)’in
nasihatlerinden öğüt alınız ve onun söylediklerini tutunuz. Kalbleriniz ne de
kasvetli… Bana, halkdan gelen zahmet ve meşakkatlere tahammül gücü veren Allah’ı
(CC) tesbih - tenzih ederim. Her ne zaman ki uçma ümidi zuhur etse hemen kader
makası gelir ve kanadımı kırpar. Ne var ki, ben teselli buluyorum. Nasıl
bulmayayım ki, daima hükümdara ait arazide bulunuyorum…
Ey münafık, yazık sana ki, benim bu beldeden çekip gitmemi arzuluyorsun. Eğer ben
buradan gitmek üzere harekete geçersem o zaman iş değişir. Uzuvlar birbirinden
ayrılır. Söz başkalaşır. Fakat ben, :acelecilik ederek İzzet ve Celal sahibi
Allah’ın (CC) azabına müstahak olmaktan korkarım. Ben bir aceleci değilim. Zira
üzerimde kader okları vardır. Ben onlara uyuyor, onlara teslim oluyorum. Allah’ım
(CC), bize selamet ver, teslimiyet ver…
Hayf sana ki,
benimle istihza ediyorsun. Halbuki ben, İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) kapısının
önündeyim. Halkı oraya çağırıyorum. Cevabını yakında alırsın. Akıbetini yakında
görürsün. Sen, bir arşın yükseliyor, fakat buna karşılık binlerce arşın birden
düşüyorsun…
Ey münafıklar, İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) hem dünyevi hem de uhrevi azab ve
cezasını pek yakında göreceksiniz. Zaman gebedir. Ondan neler doğacağını pek yakında
göreceksiniz…
Ben, İzzet ve
Celal sahibi Allah’ın (CC), eşyayı halden hale çeviren elindeyim. Bu kudret
beni kah bir dağ yapar, kah bir zerre. Kah bir deniz yapar kah bir damla. Kah
bir güneş yapar, kah bir parıltı, bir şimşek. Tıpkı gece ile gündüzü birbirine
çevirdiği gibi, beni de halden hale döndürür. O (CC), her gün yeni bir yaratış,
yeni bir dönderiş içindedir. Hatta O (CC), her lahza - an, yeni bir yaratış ve
yeni bir dönderiş içindedir. Gün, sizin içindir. Siz, her gün yeni bir
dönderiliş içindesiniz. Lahza - an ise sizden başkaları içindir, Onlar da her
lahza - an, yeni bir dönderiliş içindedirler…
EY OĞUL! Eğer gönül
genişliği ve kalb güzelliği istersen. İnsanlara kulak asma, onların dediklerini
dinleme. Dedi - kodulanna iltifat etme. Bilmez misin ki, onlar, Yaratanlarının
takdiratına razı olmuyorlar. Öyleyse senden nasıl razı olsunlar? Bilmez misin
ki, onların çoğu, hakikatleri anlamıyorlar, görmüyorlar, iman etmiyorlar. Bilakis
tekzib ediyorlar, hakkı tasdik etmiyorlar…
Sen; İzzet ve
Celal sahibi Allah’tan (CC) başkasını düşünmeyen, O’ndan gayrini dinlemeyen ve
O’ndan (CC) başkasını görmeyen kişilere tabi ol. Sırf, İzzet ve Celal sahibi
Hakk’ın (CC) rızası için, halkdan gelebilecek eza ve cefalara sabret, katlan.
Allah’ın (CC), sırf seni denemek için müptela kılabileceği çeşitli belalara
sabret, katlan. Zira bu hal, İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC), seçkin
kullarına tatbik ettiği bir adetidir. Onları bütün nimetlerden mahrum eder.
Sonra da çeşitli belalara, afetlere, mihnetlere,… müptela kılar. Onlara
dünyayı, ahıreti, arşın altından yerin dibine kadar her şeyi,… dar eder. Böyle
yapmakla onların varlıklarını yok eder. Öyle ki, varlıklarını yok ettiği an,
gerçekte onları sırf kendi zatı için varetmiş, sırf kendi zatı ile beraber
etmiş olur. Bu duruma getirilmiş kişiler, artık sırf Allah (CC) için
varolurlar, yalnızca Allah (CC) ile birlikte bulunurlar. O’ndan (CC) başka hiç
bir şey için varolmazlar. O’ndan (CC) başka hiç bir şey ile birlikte
bulunmazlar. Böylece, Allah (CC), onları bir başka yaratışla yaratmış olur.
Nitekim İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) buyurur:
— …Bilahara onu başka bir yaratılışla inşa ettik. Suret yapanların en güzeli
olan Allah’ın (CC) şanı ne yücedir.
Birinci ve ilk
yaratılış müşterektir. Onda bütün varlıklar ortaktır. Bu yaratılış ise,
birinciden ayrı ve farklı bir yaratılışdır. Birinci yaratılışla, müşterek
olarak, her şey hayat ve varlık sahnesine çıkar. Bunda bütün varlıklar ortaktır.
Bu yaratılış ise birinciden farklıdır. Bu yaratılışa mazhar olan bir kul, onunla,
birinci yaratılışta kendileriyle müşterek olduğu diğer varlıklardan ayrılır.
Allah (CC) onu, bu yaratışla, ademoğlunun diğer fertlerinden ayrı ve farklı bir
duruma getirir. Birinci yaratılışını tamamen değiştirir. Üstünü altına çevirir.
Onu bir rabbani, bir ruhani haline getirir. Kalbini, Allah’tan (CC) başka hiç
bir şeyi görmeyecek derecede daraltır. Halka karşı, özünün kapısı kapanır.
Allah (CC) onun için dünyayı, ahireti, Cenneti, Cehennemi,… hasılı bütün mahlukatı
ve bütün kainatı bir tek şey olarak tasvir eder. Sonra da, bir tek şey haline
gelmiş bütün bu varlıkları onun özünün eline teslim eder. O da onu yutar,
ruhuna yerleştirir. Artık kendisinin onlar üzerinde düşünüp akıl yorması
gerekmez. Şanı yüce olan Allah (CC) da kudretini onda izhar eder. Tıpkı Musa
aleyhisselamın asasında izhar ettiği gibi. Dilediği yerde ve dilediği kişinin
elinde kudretini izhar eden Allah’ı (CC) takdis - tenzih ederim…
Musa
aleyhisselamın asası, sihirbazların sihir aletlerinden ne varsa bir çoğunu
yutmuş, fakat karnında hiç bir değişiklik olmamıştı. İzzet ve Celal sahibi
Allah (CC) ise, bunun bir hüner - hikmet olmadığını, bilaakis kudret-i ilahi
olduğunu sihirbazlara anlatmak istemişti. Zira o sırada sihirbazların yaptıkları şey, bir hüner hikmetten ve hendeseye dayanan bazı oyunlardan ibaretti.
Musa aleyhisselamın asasında zuhur eden harikulade hadise ise, İzzet ve Celal
sahibi Allah’ın (CC) kudretinin tecellisinden başka bir şey değildi. Onun için,
sihirbazların alelade hünerlerini yok ediyordu.
İşte bunun içindir ki, sihirbazların başı, kendi sihirbaz arkadaşlarından
birine şöyle dedi:
— Bu İşler olurken Musa’ya (AS) dikkatle bak bakalım, o anda ne gibi bir hal içinde
bulunacak!
Arkadaşı öyle
yaptı. Musa aleyhisselamın hal ve tavırlarını dikkatle süzdü. Müşahede ettiği
şey, o sırada Musa aleyhisselamın renginin atması, asanın ise işine devam
etmesiydi. Bu durumu, baş sihirbaza bildirerek şöyle dedi:
— Hadise meydana gelirken Musa’nın (AS) rengi atıyor. Fakat asa işine devam
ediyor…
Bu neticeyi
öğrenen baş sihirbaz şunları söyledi:
— Bu, Allah’ın (CC) işidir. Musa’nın (AS) işi değildir. Zira, sihirbaz kendi sihrinden
korkmaz. Sanatkar da kendi sanatından korkmaz…
Bunları söyleyen
sihirbazbaşı, daha sonra Musa aleyhisselamın hak peygamber olduğuna iman etti.
Diğer sihirbaz arkadaşları da kendisine uydular ve imana geldiler…
EY OĞUL! Hüner - hikmet
noktasından ne zaman kurtulacak, kudret-i ilahi noktasına ne zaman vasıl
olacaksın? Amelin, hikmet ile seni İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) kudretine
ne zaman ulaştıracak? Amellerinde kurtuluşun için onlar seni Aziz ve Celil olan
Rabb’ının (CC) yakınlık kapısına ne zaman eriştirecek? Marifet güneşi, hem avam
tabakasının, hem de seçkinler tabakasının kalblerinin yüzünü sana ne zaman
gösterecek? Sırf seni müptela kılabileceği belalarından ötürü Allah’tan (CC) kaçma.
Allah (CC) seni bazı belalara duçar eder. Bunun sebebi, yine bizzat sana şu
hususu bildirmek ve göstermek içindir ki:
— Acaba sebeplere dayanıp O’nun (CC) kapısını terk mi edeceksin, yoksa O’nun
(CC) kapısına mı yapışacaksın? Acaba görünüre mi dayanacaksın, yoksa batına mı?
Acaba idrak edilene mi güveneceksin, yoksa idrak edilmeyene mi? Acaba görünene
mi dayanacaksın, yoksa görünmeyene mi?…
Allah’ım (CC),
bizi belalara duçar etme. Bizi belalarla imtihan etme! Allah’ım (CC), bize,
belalara maruz kalmadan sana yakın olmayı nasib et. Allah’ım (CC), bizi kendine
yaklaştır; bizi, tarafından bir lütuf olarak kendine yaklaştır. Allah’ım (CC),
bizi kendine yaklaştır, hiç mesafesiz yaklaştır. Bizim ne Senden uzak olmağa
takatimiz var, ne de belalara tahammül etmeğe. Bize, belaların ateşi olmaksızın
sana yakınlığı nasib et. Eğer belaların ateşine atılmamız mutlaka gerekiyorsa,
bu takdirde, bizi o ateşte bir Semender yap. O Semender ki, ateşte yaşar, orada
sükunet bulur. Ateş ise ona zarar vermez, onu yakmaz, Belaların ateşini de bize
tıpkı dostun İbrahim’in (AS) ateşi gibi yap. Ateşe atıldığı zaman nasıl ki O’nun
(AS) etrafında yeşillikler bitirdi isen, bizim etrafımızda da öylece
yeşillikler bitir. Bizi bütün eşyadan müstağni kıl. Tıpkı dostun İbrahim’i (AS)
müstağni kıldığın gibi. Bizi kendinle ünsiyet peyda ettir. Bizi kendine dost
eyle. Tıpkı İbrahim’i (AS) dost edindiğin gibi. Bizi musibetlerden muhafaza
eyle. Tıpkı O’nu (AS) muhafaza eylediğin gibi. Amin!…
İbrahim
aleyhisselam daha yola çıkmadan önce arkadaş edinmişti. Evden önce komşuyu
bulmuştu. Yalnızlıktan önce arkadaşa sahib olmuştu. Hastalıktan önce İlacı,
beladan önce sabrı, kaza gelmeden rızayı,… tedarik etmişti…
Yolunuzu babanız
İbrahim aleyhisselamdan öğrenin. Gerek sözlerinde ve gerekse fiillerinde ona
uyun!…
İbrahim
aleyhisselamı bela denizinde taltif eden, O’nu (AS) bela denizinde yüzmekle
vazifelendiren ve bununla beraber kendisine güç-kuvvet veren Allah’ı (CC) takdis
- tenzih ederim. Allah (CC) O’nu (AS) düşmana hücum etmekle vazifelendirdi. Bu
sırada kendisinin nusreti de O’nunla (AS) beraberdi. Yine Allah (CC) O’nu (AS) yüce
bir mevkıye yükselmeye memur etti. Bu esnada Allah’ın (CC) kudret eli de O’nun (AS)
arkasındaydı. Ve nihayet Allah (CC) O’nu (AS), halkı sofraya davet etmekle ve
tarafından onlara yedirip içirmekle mükellef kıldı. İşte bu, batın ve gizli
lutfun ta kendisidir.
EY OĞUL! Allah’ın (CC) takdiri
ve fiili vuku bulduğu zaman O’nun (CC) huzurunda sessiz ve sakin ol. Ta ki bir
çok lutuflarını göresin, bir çok lutuflarına nail olasın. Filozof Calinusun
kölesinin hikayesini duymadın mı? O, nasıl dilsizlik gösterdi, sessizlik
gösterdi ve sükut etti de, böylece, efendisinin bildiği bütün ilimleri öğrendi…
Sen, hezeyanlar
içinde bulundukça, Allah’ın (CC) takdiratı ile çekişip ona itirazlar ettikçe İzzet
ve Celal sahibi Allah’ın (CC) hikmeti senin kalbine asla gelmez…
Allah’ım (CC),
bize, Senin takdiratına muvafakat etme ve bu hususta nizayı bırakma nimetini
ver. Ve:
— Bize dünyada iyilik ver. Ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem ateşinden
koru!…
Kaynak:
Fethurrabbani, Vel Feyzurrahmani
www.GAVSULAZAM.de
|