KONULAR

 

Hayatı

Tarikatı Telkin Alması

Vasiyyeti

Vefatı

Menkibeleri

Hikmetli Sözleri

Müridlerine Olan Şefaati

Evrad-ı Kadiriyye

Öğütleri

HU DESTUR EFENDİM

 

Bize Ali gülü derler

Kadiri bülbülü derler

Aşk narının külü derler...

Kadiriyiz şan bizimdir

Bu gece meydan bizimdir...

 

Aman saki doldur doldur

Dolan nur, dolduran nurdur

İçmeyenler Hak’tan durdur

Kadiriyiz şan bizimdir

Bu gece meydan bizimdir...

 

 

 

10. Sohbet - Külfet Addetmemek

 

Bu Konuşma, Hicretin 545. yılında, Şevval ayının ondördüncü

günü, Pazar sabahı yapılmıştır.

 

Nebi (SAV), kendilerinden rivayet edilen bir hadiste şöyle buyururlar:

 

  Ben ve ümmetimin takva sahipleri, külfet addetmekten beriyiz.

 

Takva sahibi, Aziz ve Celil olan Allah’a (CC) kulluğu külfet addetmez. Zira ibadet, yani kulluk, artık onun tabiatı olmuştur. O, kendisine herhangi bir külfet gelmeksizin, hem zahiri ile hem de batını ile Allah’a (CC) kulluk (ibadet) eder…

 

Münafığa gelince, o, her halinde kendisini bir külfet içinde addeder. Hususiyle, İzzet ve Celal sahibi Allah’a (CC) ibadet - kulluk esnasında. Allah’a (CC) ibadeti bir külfet halinde zahiren yapar. Fakat batınen onu terkeder. Müttakilerin girdiği yere girmeğe asla gücü yetmez…

 

Her mekana mahsus bir söz vardır. Her işin de kendine mahsus adamları vardır. Harbetmek için de bir kısım yiğitler vardır…

 

Ey münafıklar, şu münafıklığınızdan vazgeçin, tevbe edin. Şu kaçışınızdan dönün. Şeytanı kendinize güler durumda nasıl bırakıyorsunuz? Bu halinizle, onu, sizinle şifa bulur durumda nasıl bırakıyorsunuz? Siz, içinizden tam inanmadığınız halde, tıpkı inananlar gibi, zahiren bir çok amelleri yerine getiriyor, böylece iki yüzlülük ediyorsunuz. Şeytan da sizin bu halinize gülüyor, bununla şifa buluyor, neşeleniyor…

 

Namaz da kılsanız, oruç da tutsanız bütün bunları, İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) için yapmıyorsunuz. Bilakis, halka gösteriş için, halkın teveccühünü kazanmak için yapıyorsunuz. Keza; aynı maksatlarla sadakalar veriyor, zekatlarınızı ödüyor, hacca gidiyorsunuz. Siz, ağır ve yorucu işler yapıyorsunuz. Fakat yakın bir zamanda, dağlayıcı ve kızgın bir ateşe atılacaksınız. Eğer toparlanıp kendinize bir çeki - düzen vermez, tevbe etmez ve özür beyanında bulunmazsanız, bu olacak…

 

Siz, bidatsız olarak dinin özüne uymalısınız. Size selefi salihinin yolu gerek. Ana yolda yürüyünüz. Orada ne teşbih vardır, ne de ihtimamsızlık. Bilakis, sadece Resulullah (SAV)’in ahlakına uymak ve O’nun (SAV) yolunda gitmek vardır. Hem de külfet addetmeyerek, tabii - fıtri olarak, zorluk olmadan, sırf sözde ve bilgide kalmadan. Sizden öncekileri içine alan, sizi de alır…

 

Hayf sana ki, Kuran’ı ezberliyorsun da onunla amel etmiyorsun! Resulullah (SAV)’in yolunu, ahlakını, hadislerini ezberliyorsun, fakat onlara uymuyorsun! Bunu niçin yapıyorsun? Niçin böyle hareket ediyorsun? Niçin, halka emrediyor, fakat kendin yapmıyorsun? Niçin, onları haramlardan menediyor, fakat kendin kaçınmıyorsun? Bak, İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) ne buyuruyor:

 

  Yapmayacağınız bir şeyi söylemeniz, en şiddetli buğz olarak Allah (CC) indinde büyüdü.[1]

 

Utandığınız şeyleri niçin söylüyor, neden muhalefet ediyorsunuz? Niçin mümin olduğunuzu iddia ediyor, fakat inanmıyorsunuz? İman, afetlere mukavemet eden kuvvetin ta kendisidir. O, altında bulunduğumuz ağırlıklara karşı sabreden ve bize metanet veren kuvvetin ta kendisidir. O, kötülükleri yere seren bir yiğit, düşmanları perişan eden bir muharipdir. İman, yanında bulunduğu dünyalığı da yükseltir, temizler, iman, sırf İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) rızası için şereflendirir. Heva ise şeytanın keyfi ve dünyevi maksadlar için şereflendirir.

 

İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) kapısı kimi ki geride bırakırsa, o kişi insanların kapılarına oturur. Kim ki İzzet ve Celal sahibi Hakk’ın (CC) yolunu kaybeder ve ondan saparsa halkın yolu üzerine oturur kalır. Allah (CC)kime ki hayır murad ederse, halkın kapısını onun yüzüne kapar, onların ona olan ihsanlarını keser. Ta ki, böylece o kulunu kendisine çevirebilsin. Böyle yapmakla, Allah (CC), o kulunu, göl olmuş nehir yatağından, nehrin en gür akan mahalline götürür. Onu hiçlikten varlığa çıkarır.

 

Hayf sana ki, kışın, bir yerde toplanıp göl olmuş suyun başında bulunmakla neşeleniyorsun. Halbuki kısa bir müddet sonra yaz gelecek ve başında beklemekte olduğun su kuruyacak. Sen de susuzluktan öleceksin. Binaenaleyh, senin duracağın yer, su birikintisinin başı değil, bilakis, nehrin en gür akan yeridir. Zira birikinti, kışın çoğalır, fakat yaz gelince kurur…

 

Sen, İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) ile beraber ol. İşte bu takdirde zengin olursun, aziz olursun, sultan olursun, sultan tayin edici olursun, delil - kılavuz olursun. Kim ki yalnız Allah’a (CC) dayanır ve masivadan müstağni olursa, her şey ona muhtaç olur. Fakat bahsettiğimiz bu hal öyle bir şeydir ki, kuru iddia ve temennilerle meydana gelmez. Bilakls, sinelerde sabit olan bir şeyle meydana gelir ki bunun emaresi de ameldir…

 

EY OĞUL! Dilsizlik adetin, sessizlik libasın, insanlardan uzak olmak da gayen olsun. Öyle ki, eğer yeraltında bir dehliz - hücre kazıp orada gizlenebileceksen hiç durma. Hemen yap. Bu, tatbik edeceğin bir şiarın olsun. Ta ki imanın parlayıncaya, inancının ayağı kuvvetleninceye, doğruluk kanadın hayra isabet edinceye ve kalb gözlerin açılıncaya kadar. İşte o zaman sen evinin damına çıkar; oradan Allah’ın (CC) ilminin fezasına yükselir; şarkı - garbı, denizleri - karaları, dağları-ovaları, yerleri-gökleri,… dolaşırsın. Bu esnada muhafız arkadaşla birlikte olursun…

 

İşte bu mertebeye ulaştığın an artık dilini serbest bırak, konuşsun. Sessizlik elbisesini çıkar. Halktan uzaklaşmayı bırak. Dehliz - hücrenden çık, onların yanına var. Zira, sen artık onlar için halis bir ilaçsın. Kendi nefsinde zararlı değilsin. Böylece onları Allah’a (CC) davet ederken çokluklarına - azlıklarına, sana kulak vermelerine veya vermemelerine, öğmelerlne veya yermelerine,… bakma. Bu hususlara hiç aldırış etme. sen, hep onları Allah (CC) yoluna davet etmekle meşgul ol. Nerede düssen hemen yerden kaldırılacaksın. Zira sen, İzzet ve Celal sahibi Rabb’ınla (CC) berabersin!…

 

EY AHALİ! Şu Yaradanı (CC) tanıyın! O’nun (CC) huzurunda edepli olun! Kalbleriniz O’ndan (CC) uzak bulunmaya devam ettiği müddetçe siz O’na (CC) karşı kötü ahlaklı kişilersiniz. Kalbleriniz O’na (CC) yakın olduğu takdirde ise güzelce edeplenmis olurlar…

 

Çocukların kapı önündeki şamatası, hükümdar atına binmeden öncedir. O, atına bindiği anda ise hepsinin dilsizliği tutar, güzelce edeblenirler. Çünkü o anda hükümdara yakındırlar. Herbiri bir köşeye çekilir…

 

Menfaat düşünceleriyle daima insanlara yönelmek, İzzet ve Celal sahibi Hakk’tan (CC) tamamen yüz çevirmek demektir. Kalbinde Allah’a (CC) ortak yaptıklarını çıkarıp atmadıkça, sebepleri bertaraf! etmedikçe, sebeplere dayanmaktan sıyrılmadıkça ve faydanın da zararın da insanlardan geldiği görüşünü terketmedikçe senin için kurtuluş yoktur…

 

Siz, hasta sıhhatliler; fakir zenginler; ölü diriler (yaşayan ölüler); yok varlarsınız! İzzet ve Celal sahibi Hakk’tan (CC) bu kaçış ne zamana kadar devam edecek? O’ndan (CC) yüz çevirme ne zamana kadar devam edecek? Hep dünyayı tamir, ahireti ise tahrib işi ne zamana kadar devam edecek? Hiç şüphe yok ki, sizin herbirinizin sadece birer kalbi vardır, öyleyse o, bir tek kalb ile hem dünyayı hem de ahireti nasıl sever? Bir tek kalbde hem halık hem de mahluk, yani hem Allah (CC) hem de O’nun (CC) yaratmış olduğu faniler nasıl bulunabilir? Bir anda, aynı bir kalbde, hem Allah’ın (CC) hem de fanilerin bulunması nasıl mümkün olur? Bunların hiçbiri mümkün değildir. Mümkün olduğunu söylemek, Katıksız yalanın ta kendisidir…

 

Nebi (SAV) şöyle buyururlar:

 

  Yalan, imanı uzaklaştırır, kaçırır…

 

Her kap, içinde ne varsa dışarıya onu sızdırır, akıtır. Senin amellerin, inançlarının delilleri, şahidleri ve aynalarıdır. Dışın, içinin bir delilidir, şahididir, aynasıdır. İşte bunun içindir ki, birisi şöyle der:

 

  Zahir, batının unvanıdır.  (Kişinin dışı, içinin aynasıdır).

 

Senin batının, hem İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) nazarında, hem de O’nun (CC) seçkin kulları nazarında zahirdir, ne olduğu malumdur. Allah’ın (CC) seçkin kullarından birisi senin yanında bulunduğu zaman onun huzurunda edebli ol ve onunla karşılaşmadan önce günahlarına tevbe et. Onun önünde kendini hakir kabul et, ona tevazu göster. Salih kullara tevazu gösterdiğin zaman, hiç şüphe yok ki, İzzet ve Celal sahibi Allah’a (CC) tevazu göstermiş olursun, öyleyse alçakgönüllü, mütevazi ol. Zira kim ki tevazu gösterirse, İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) onu yükseltir…

 

Senden büyük olanın yanında güzel bir edeble hareket et. Zira Nebi (SAV) şöyle buyururlar:

 

  Bereket, sizin büyüklerinizin bulunduğu yerdedir.

 

Nebi (SAV), burada sırf yaş itibariyle büyüklüğü kasdetmemiştir. Sinnen büyüklüğe, takvayı da ilave etmek gerekir. Bu da, Allah’ın (CC) emrettiklerini yerine getirmek, menettiklerinden kaçınmak, Allah’ın (CC) kitabına ve Resulü’nün (SAV) ahlakına yapışmakla olur. Yoksa, nice yaşlı (ihtiyar) lar vardır ki, değil onları görmekte bereket bulunmak, kendilerine selam vermek ve saygı göstermek bile caiz değildir. Asıl büyükler; salih, ileri derecede, takva sahibi, ilmi ile amil, ve amellerinde ihlaslı müttakilerdir. Asıl büyükler, İzzet ve Celal sahibi Allah’tan (CC) başka her şeyden yüz çeviren sar ve temiz kalblerdir. Asıl büyükler; İzzet ve Celal sahibi Allah’ı (CC) tanıyan, O’nu (CC) bilen ve O’na (CC) yakın olan kalblerdir. Kalblerin ilmi ne derece çok olursa İzzet ve Celal sahibi Mevla’ya (CC) o nisbette yaklaşırlar. Kendisinde dünya sevgisi bulunan her kalb Allah’a (CC) karşı perdelidir. Kendisinde ahiret sevgisi bulunan bütün kalbler de Allah’ın (CC) yakınlığına karşı perdelidir…

 

Dünyaya rağbetin nisbetinde ahirete rağbetin azalır. Ahirete rağbetin nisbetinde de İzzet ve Celal sahibi Allah’a (CC) muhabbetin azalır…

 

Kadrinizi biliniz. Seviyenizi biliniz. İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) düşürmediği derekelere siz kendi kendinizi düşürmeyiniz. İşte bunun içindir ki, birisi şöyle der:

 

  Kim ki seviyesini bilmezse kader ona bildirir…

 

Kaldırılacağın yere asla oturma. Bir eve girdiğin zaman, ev sahibinin oturtmadığı yere oturma. Zira sen oradan kendi iradenin dışında olarak kaldırılacaksın. Eğer imtina eder, kalkmamakta direnirsen zorla kaldırılır ve kovulursun…

 

EY OĞUL! Ömrünü ilim kitablarını okumak ve onları ezberlemekle geçirdin. Fakat okuduğun ve öğrendiğin o ilimlerle amel etmedin. Sana hangisi fayda verir? Nebi (SAV)’in dilinden, Allah (CC) şöyle buyurur:

 

  İzzet ve Celal sahibi Allah (CC), kıyamet günü Peygamberlerle (AS) alimlere hitaben buyurur ki:

  “Sizler, halkın çobanları idiniz. Sahib bulunduğunuz topluluklar için neler yaptınız?” Yine Allah (CC), hükümdarlarla zenginlere hitaben de şöyle der:

  “Sizler, benim hazinedarlarımdınız. Öyleyse fakirleri ziyaret edip gönüllerini aldınız, yetimleri büyütüp yetiştirdiniz ve benim hakkım olarak sizlere farz kıldığım miktarı kendilerine verdiniz mi?”

 

EY AHALİ! Resulüllah (SAV)’in nasihatlerinden öğüt alınız ve onun söylediklerini tutunuz. Kalbleriniz ne de kasvetli… Bana, halkdan gelen zahmet ve meşakkatlere tahammül gücü veren Allah’ı (CC) tesbih - tenzih ederim. Her ne zaman ki uçma ümidi zuhur etse hemen kader makası gelir ve kanadımı kırpar. Ne var ki, ben teselli buluyorum. Nasıl bulmayayım ki, daima hükümdara ait arazide bulunuyorum…

 

Ey münafık, yazık sana ki, benim bu beldeden çekip gitmemi arzuluyorsun. Eğer ben buradan gitmek üzere harekete geçersem o zaman iş değişir. Uzuvlar birbirinden ayrılır. Söz başkalaşır. Fakat ben, :acelecilik ederek İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) azabına müstahak olmaktan korkarım. Ben bir aceleci değilim. Zira üzerimde kader okları vardır. Ben onlara uyuyor, onlara teslim oluyorum. Allah’ım (CC), bize selamet ver, teslimiyet ver…

 

Hayf sana ki, benimle istihza ediyorsun. Halbuki ben, İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) kapısının önündeyim. Halkı oraya çağırıyorum. Cevabını yakında alırsın. Akıbetini yakında görürsün. Sen, bir arşın yükseliyor, fakat buna karşılık binlerce arşın birden düşüyorsun…

 

Ey münafıklar, İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) hem dünyevi hem de uhrevi azab ve cezasını pek yakında göreceksiniz. Zaman gebedir. Ondan neler doğacağını pek yakında göreceksiniz…

 

Ben, İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC), eşyayı halden hale çeviren elindeyim. Bu kudret beni kah bir dağ yapar, kah bir zerre. Kah bir deniz yapar kah bir damla. Kah bir güneş yapar, kah bir parıltı, bir şimşek. Tıpkı gece ile gündüzü birbirine çevirdiği gibi, beni de halden hale döndürür. O (CC), her gün yeni bir yaratış, yeni bir dönderiş içindedir. Hatta O (CC), her lahza - an, yeni bir yaratış ve yeni bir dönderiş içindedir. Gün, sizin içindir. Siz, her gün yeni bir dönderiliş içindesiniz. Lahza - an ise sizden başkaları içindir, Onlar da her lahza - an, yeni bir dönderiliş içindedirler…

 

EY OĞUL! Eğer gönül genişliği ve kalb güzelliği istersen. İnsanlara kulak asma, onların dediklerini dinleme. Dedi - kodulanna iltifat etme. Bilmez misin ki, onlar, Yaratanlarının takdiratına razı olmuyorlar. Öyleyse senden nasıl razı olsunlar? Bilmez misin ki, onların çoğu, hakikatleri anlamıyorlar, görmüyorlar, iman etmiyorlar. Bilakis tekzib ediyorlar, hakkı tasdik etmiyorlar…

 

Sen; İzzet ve Celal sahibi Allah’tan (CC) başkasını düşünmeyen, O’ndan gayrini dinlemeyen ve O’ndan (CC) başkasını görmeyen kişilere tabi ol. Sırf, İzzet ve Celal sahibi Hakk’ın (CC) rızası için, halkdan gelebilecek eza ve cefalara sabret, katlan. Allah’ın (CC), sırf seni denemek için müptela kılabileceği çeşitli belalara sabret, katlan. Zira bu hal, İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC), seçkin kullarına tatbik ettiği bir adetidir. Onları bütün nimetlerden mahrum eder. Sonra da çeşitli belalara, afetlere, mihnetlere,… müptela kılar. Onlara dünyayı, ahıreti, arşın altından yerin dibine kadar her şeyi,… dar eder. Böyle yapmakla onların varlıklarını yok eder. Öyle ki, varlıklarını yok ettiği an, gerçekte onları sırf kendi zatı için varetmiş, sırf kendi zatı ile beraber etmiş olur. Bu duruma getirilmiş kişiler, artık sırf Allah (CC) için varolurlar, yalnızca Allah (CC) ile birlikte bulunurlar. O’ndan (CC) başka hiç bir şey için varolmazlar. O’ndan (CC) başka hiç bir şey ile birlikte bulunmazlar. Böylece, Allah (CC), onları bir başka yaratışla yaratmış olur. Nitekim İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) buyurur:

 

  …Bilahara onu başka bir yaratılışla inşa ettik. Suret yapanların en güzeli olan Allah’ın (CC) şanı ne yücedir.[2]

 

Birinci ve ilk yaratılış müşterektir. Onda bütün varlıklar ortaktır. Bu yaratılış ise, birinciden ayrı ve farklı bir yaratılışdır. Birinci yaratılışla, müşterek olarak, her şey hayat ve varlık sahnesine çıkar. Bunda bütün varlıklar ortaktır. Bu yaratılış ise birinciden farklıdır. Bu yaratılışa mazhar olan bir kul, onunla, birinci yaratılışta kendileriyle müşterek olduğu diğer varlıklardan ayrılır. Allah (CC) onu, bu yaratışla, ademoğlunun diğer fertlerinden ayrı ve farklı bir duruma getirir. Birinci yaratılışını tamamen değiştirir. Üstünü altına çevirir. Onu bir rabbani, bir ruhani haline getirir. Kalbini, Allah’tan (CC) başka hiç bir şeyi görmeyecek derecede daraltır. Halka karşı, özünün kapısı kapanır. Allah (CC) onun için dünyayı, ahireti, Cenneti, Cehennemi,… hasılı bütün mahlukatı ve bütün kainatı bir tek şey olarak tasvir eder. Sonra da, bir tek şey haline gelmiş bütün bu varlıkları onun özünün eline teslim eder. O da onu yutar, ruhuna yerleştirir. Artık kendisinin onlar üzerinde düşünüp akıl yorması gerekmez. Şanı yüce olan Allah (CC) da kudretini onda izhar eder. Tıpkı Musa aleyhisselamın asasında izhar ettiği gibi. Dilediği yerde ve dilediği kişinin elinde kudretini izhar eden Allah’ı (CC) takdis - tenzih ederim…

 

Musa aleyhisselamın asası, sihirbazların sihir aletlerinden ne varsa bir çoğunu yutmuş, fakat karnında hiç bir değişiklik olmamıştı. İzzet ve Celal sahibi Allah (CC) ise, bunun bir hüner - hikmet olmadığını, bilaakis kudret-i ilahi olduğunu sihirbazlara anlatmak istemişti. Zira o sırada sihirbazların yaptıkları şey, bir hüner hikmetten ve hendeseye dayanan bazı oyunlardan ibaretti. Musa aleyhisselamın asasında zuhur eden harikulade hadise ise, İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) kudretinin tecellisinden başka bir şey değildi. Onun için, sihirbazların alelade hünerlerini yok ediyordu. İşte bunun içindir ki, sihirbazların başı, kendi sihirbaz arkadaşlarından birine şöyle dedi:

 

  Bu İşler olurken Musa’ya (AS) dikkatle bak bakalım, o anda ne gibi bir hal içinde bulunacak!

 

Arkadaşı öyle yaptı. Musa aleyhisselamın hal ve tavırlarını dikkatle süzdü. Müşahede ettiği şey, o sırada Musa aleyhisselamın renginin atması, asanın ise işine devam etmesiydi. Bu durumu, baş sihirbaza bildirerek şöyle dedi:

 

  Hadise meydana gelirken Musa’nın (AS) rengi atıyor. Fakat asa işine devam ediyor…

 

Bu neticeyi öğrenen baş sihirbaz şunları söyledi:

 

  Bu, Allah’ın (CC) işidir. Musa’nın (AS) işi değildir. Zira, sihirbaz kendi sihrinden korkmaz. Sanatkar da kendi sanatından korkmaz…

 

Bunları söyleyen sihirbazbaşı, daha sonra Musa aleyhisselamın hak peygamber olduğuna iman etti. Diğer sihirbaz arkadaşları da kendisine uydular ve imana geldiler…

 

EY OĞUL! Hüner - hikmet noktasından ne zaman kurtulacak, kudret-i ilahi noktasına ne zaman vasıl olacaksın? Amelin, hikmet ile seni İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) kudretine ne zaman ulaştıracak? Amellerinde kurtuluşun için onlar seni Aziz ve Celil olan Rabb’ının (CC) yakınlık kapısına ne zaman eriştirecek? Marifet güneşi, hem avam tabakasının, hem de seçkinler tabakasının kalblerinin yüzünü sana ne zaman gösterecek? Sırf seni müptela kılabileceği belalarından ötürü Allah’tan (CC) kaçma. Allah (CC) seni bazı belalara duçar eder. Bunun sebebi, yine bizzat sana şu hususu bildirmek ve göstermek içindir ki:

 

  Acaba sebeplere dayanıp O’nun (CC) kapısını terk mi edeceksin, yoksa O’nun (CC) kapısına mı yapışacaksın? Acaba görünüre mi dayanacaksın, yoksa batına mı? Acaba idrak edilene mi güveneceksin, yoksa idrak edilmeyene mi? Acaba görünene mi dayanacaksın, yoksa görünmeyene mi?…

 

Allah’ım (CC), bizi belalara duçar etme. Bizi belalarla imtihan etme! Allah’ım (CC), bize, belalara maruz kalmadan sana yakın olmayı nasib et. Allah’ım (CC), bizi kendine yaklaştır; bizi, tarafından bir lütuf olarak kendine yaklaştır. Allah’ım (CC), bizi kendine yaklaştır, hiç mesafesiz yaklaştır. Bizim ne Senden uzak olmağa takatimiz var, ne de belalara tahammül etmeğe. Bize, belaların ateşi olmaksızın sana yakınlığı nasib et. Eğer belaların ateşine atılmamız mutlaka gerekiyorsa, bu takdirde, bizi o ateşte bir Semender yap. O Semender ki, ateşte yaşar, orada sükunet bulur. Ateş ise ona zarar vermez, onu yakmaz, Belaların ateşini de bize tıpkı dostun İbrahim’in (AS) ateşi gibi yap. Ateşe atıldığı zaman nasıl ki O’nun (AS) etrafında yeşillikler bitirdi isen, bizim etrafımızda da öylece yeşillikler bitir. Bizi bütün eşyadan müstağni kıl. Tıpkı dostun İbrahim’i (AS) müstağni kıldığın gibi. Bizi kendinle ünsiyet peyda ettir. Bizi kendine dost eyle. Tıpkı İbrahim’i (AS) dost edindiğin gibi. Bizi musibetlerden muhafaza eyle. Tıpkı O’nu (AS) muhafaza eylediğin gibi. Amin!…

 

İbrahim aleyhisselam daha yola çıkmadan önce arkadaş edinmişti. Evden önce komşuyu bulmuştu. Yalnızlıktan önce arkadaşa sahib olmuştu. Hastalıktan önce İlacı, beladan önce sabrı, kaza gelmeden rızayı,… tedarik etmişti…

 

Yolunuzu babanız İbrahim aleyhisselamdan öğrenin. Gerek sözlerinde ve gerekse fiillerinde ona uyun!…

 

İbrahim aleyhisselamı bela denizinde taltif eden, O’nu (AS) bela denizinde yüzmekle vazifelendiren ve bununla beraber kendisine güç-kuvvet veren Allah’ı (CC) takdis - tenzih ederim. Allah (CC) O’nu (AS) düşmana hücum etmekle vazifelendirdi. Bu sırada kendisinin nusreti de O’nunla (AS) beraberdi. Yine Allah (CC) O’nu (AS) yüce bir mevkıye yükselmeye memur etti. Bu esnada Allah’ın (CC) kudret eli de O’nun (AS) arkasındaydı. Ve nihayet Allah (CC) O’nu (AS), halkı sofraya davet etmekle ve tarafından onlara yedirip içirmekle mükellef kıldı. İşte bu, batın ve gizli lutfun ta kendisidir.

 

EY OĞUL! Allah’ın (CC) takdiri ve fiili vuku bulduğu zaman O’nun (CC) huzurunda sessiz ve sakin ol. Ta ki bir çok lutuflarını göresin, bir çok lutuflarına nail olasın. Filozof Calinusun kölesinin hikayesini duymadın mı? O, nasıl dilsizlik gösterdi, sessizlik gösterdi ve sükut etti de, böylece, efendisinin bildiği bütün ilimleri öğrendi…

 

Sen, hezeyanlar içinde bulundukça, Allah’ın (CC) takdiratı ile çekişip ona itirazlar ettikçe İzzet ve Celal sahibi Allah’ın (CC) hikmeti senin kalbine asla gelmez…

 

Allah’ım (CC), bize, Senin takdiratına muvafakat etme ve bu hususta nizayı bırakma nimetini ver. Ve:

 

  Bize dünyada iyilik ver. Ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem ateşinden koru!…

 

Kaynak: Fethurrabbani, Vel Feyzurrahmani


[1] Saf S. A.3

[2] Müminun S. A.14

www.GAVSULAZAM.de

 

HOME              İNDEX        DERVİŞ

YOLUMUZ

       MAİL          NOT BIRAK
 
2003-2004, GAVSULAZAM.de.        Her Hakkı Mahfuzdur.