Davud-i Tai (RA) Hz.leri
evinden namaz kılmaz için çıkar, camide namazını kılar, aceleyle evine dönerdi.
“Niçin acele ediyorsun?” diye sordular. O da: “Askerler beni bekliyorlar.”
dedi. “Hangi askerler?” diye sordular. O da: “Mezarlıkta bulunan ölüler.” dedi.
“İnsanlar dünyaya çok bağlanıyor, onlarla görüşünce kalbime dünya sevgisi
geliyor” der, insanlarla bir araya gelmemeye çalışırdı. Yemek yerken vakitten
tasarruf olsun diye ekmeği suyun içine doğrar, çorba gibi yapıp öyle yerdi.
“Çiğnemek, zamanı uzatıyor, bir lokmayı yemek elli Ayet-i Kerime’yi okumama
engel oluyor, niçin zamanımı zayi edeyim?” dedi.
..........................................
Mehtaplı bir gecede evinin
damına çıkmıştı. Gökyüzüne bakarak Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri’nin kudretini
düşünüyor, tefekkür ediyordu. Bu halde iken içi dolmuş, ağlamaya başladı. O
kadar ağladı ki, kendinden geçip komşusunun damına düştü. Ev sahibi Davud-i Tai
(RA) Hz.leri’ni görünce: “Seni buraya kim düşürdü?” diye sordu. O da:
“Kendimden geçmişim, bizim damdan sizinkine düşmüşüm, farkında değilim.” dedi.
..........................................
Bir gün Davud-i Tai (RA)
Hz.leri pazara çıktı. Taze hurmaları gördü, almak istedi. Parası yoktu,
satıcıya: “Bana veresiye bir dirhemlik hurma ver.” dedi. Satıcı: “Veresiye
hurma satmıyorum.” cevabını verdi. Sonra satıcı bu kimsenin Davud-i Tai (RA)
Hz.leri olduğunu öğrendi, çok üzüldü. Hemen Davud-i Tai (RA) Hz.leri’nin
bulunduğu yeri öğrenip yanına geldi, içinde yüz dirhem olan bir kese uzatarak:
“Kusurumu bağışlayınız, sizi tanıyamadım. Şimdi bu yüz dirhemi hediye olarak
kabul edin.” deyince Davud-i Tai (RA) Hz.leri: “Benim bunlara ihtiyacım yoktur.
Nefsimin istekleri yerine gelecek mi diye tecrübe için bunu yapmıştım.
Elhamdülillah, nefsimin isteği yerine gelmedi ve bu dünyada bir dirhemlik bile
itibarının olmadığını gördüm.” buyurdu.
..........................................
Ebu Yahya bir gün Davud-i Tai
(RA) Hz.leri’nin evine gitmişti. Evinin bazı yerleri yıkılmıştı. Yorganı dahi
olmayıp kerpiçten bir yastığı, bir testisi, bir de ekmek torbası vardı. Evinin
kapısı da yoktu. Ziyaretine gelenlerden bazıları: “Evinize vahşi hayvanlar
girip size bir zarar verebilir. Bir kapı getirelim de takalım.” dediler. O da:
“Siz beni dünya vahşilerinden korumaya çalışıyorsunuz? Peki kabrin yılan ve
çıyanlarından beni kim koruyacaktır? Kabirdekiler ise, dünyadakilerden kat kat
daha şiddetlidirler.” buyurdu.
..........................................
Küfe’de bir cenaze vardı.
Davud-i Tai (RA) Hz.leri de oradaydı. Mevtayı defnettikten sonra oradaki
insanlar: “Bize biraz nasihat ver.” dediler. O da: “Kim ki, Allah-ü Teâlâ (CC)
Hz.leri’nin vaadettiğinden korkarsa, arzularına çabuk kavuşur. Kimin arzuları
çoksa ona bütün azaplar yakındır. Ey kardeşlerim! İyi biliniz ki, en büyük
sermaye, Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri’nin razı olduğu bir iş ile meşgul olmaktır.
Kabirdekiler, kıyamet kopunca kabir azabı kalkacağı için kıyametin çabuk
gelmesini beklerler. Halbuki dünyadakiler, kabirdekilerin pişmanlıklarını
bilmedikleri için hep günah işlerler. Halbuki onlarda ölünce dünyada iken neden
çok ibadet yapmadık diyerek pişman olurlar.” dedi.
..........................................
Davud-i Tai (RA) Hz.leri daima
hüzünlü halde bulunurdu. Geceleri Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri’ne yalvarır, dua
eder: “Ya Rabbi! Sana olan korku ve muhabbetim bende en büyük dert oldu, öbür
dertleri düşünecek zaman bırakmadı. Senin derdin uykumla arama girdi.” der.
Sabahlara kadar Kur’an-ı Kerim okur, namaz kılar, istiğfar edip günahlarına
pişmanlığını dile getirir, göz yaşı dökerdi.
..........................................
Ebu Halid der ki: “Bizim
evlerimiz karşı karşıya idi. Ben gecenin hangi saatinde uyansam, Davud-i Tai
Hz.leri’nin ışıkları yanardı, içeriden dua ve ağlama sesleri gelirdi. O,
geceleri hiç yatmazdı.”
..........................................
Ebu Ayaş anlattı: “Davud-i Tai
(RA) Hz.leri’nin evine ziyarete gittim. Elinde kuru bir ekmek vardı ve
ağlıyordu... ‘Ya Davud, sana ne oldu, niçin ağlıyorsun?’ diye sorduğumda: ‘Bu
ekmeği yemek istiyorum fakat helaldan mıdır, değil midir bilemiyorum.’ dedi.”
..........................................
Hasan bin Rebi, İbn-i
Mübarek’e: “Davud-i Tai’nin (RA) hali nedir ki, ismi dillerde dolaşır. İbn-i
Mübarek de: “Davud’un (RA) insanlar arasındaki yerinin büyük olması, kalbinin
Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri’nin muhabbetiyle dolu olması, Allah-u Teâlâ (CC)
Hz.leri’nin sevgisinden başka hiçbir sevginin kalbinde olmaması, O’nun uzleti
seçmesi, Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri’nin marifetine kavuşması içindir.” buyurdu.
..........................................
Davud-i Tai (RA) Hz.leri’nin
bir arazisi vardı. Onu sattı, parasıyla ölünceye kadar kanaat etti ve kimseden
yardım taleb etmedi. “Yüce Rabbime niyaz ettim bu param bitince beni şu köhne
dünyadan al diye.” dedi. Bunu İmamı Ebu Yusuf (RA) duydu ve günlük harcadığı
parayı hesab etti ve bir gün dedi ki: “Davud-i Tai (RA) Hz.leri bu gün hakka
vuslat etti.” Sordular: “Nereden bildin?” O’da cevaben: “Parasını hesapladım,
dediğim gün bitmişti, parasının bittiği gün dünyadan ayrılmayı Yüce Hakk’tan
(CC) taleb etmişti.” dedi.
..........................................
Davud-i Tai (RA) Hz.leri Zühd
ve Takvada o kadar ileri gitmişti ki, zamanın alimleri: “Eğer bütün insanlar
Davud-i Tai (RA) Hz.leri ile tartılsa, ibadetçe cümlesinden ağır gelir.”
buyurdular.
..........................................
Hiç gülmeyen Davud-i Tai (RA) Hz.leri’nin bir gün güldüğünü gören dostu sebebini sordu. Cevabı
şu oldu: “Geçen gece Rabbim (CC) bana üns şarabı içirdi. Onun için neşeden bayram ederim” dedi.
..........................................
Şöyle der: “20 yıl Ebu
Hanife'ye (RA) şakirtlik ettim, birgün ayağını uzattığını görmedim.” Bir gün
halvet içinde “Ey imam, burası halvettir, rahatca ayağını uzatsana” dedi. Hz.
İmam-ı Ebu Hanife (RA): “Edeb Allah (CC) için makbuldur.” buyurdu.
..........................................
Bir çok ev miras kalmıştı. Hiç
birini tamir ettirmiyor yıkılınca bir diğerine taşınıyordu. “Dünyada harab olmayacak ev var mıdır? Ben
Allah (CC) ile ahd eyledim, hiç imaretli ev içinde oturmayayım.” Annesi sabaha
kadar namaz kıldığı bir gece secdede iken öldüğünü söyler. Vasiyeti: “Beni
şehir içine koymayın.Yalnız yerde kabre koyun.”
..........................................
İşte kendini aciz ve zavallı
hissettiği günlerden birinde gönlünün gamını dağıtmak, teselli ve dua almak
için Cafer-i Sadık (RA) Hz.leri’ne gider. “Ey Efendimizin mübarek torunu.” der,
“Ne olur bu günahkâra nasihat edin.”
-“Ya Davud (RA)! Bu zavallı
senin gibi bir zahide ne desin?”
-“Aman efendim. Siz yüzü suyu
hürmetine kâinatın yaratıldığı Muhammed Aleyhisselam’ın torunusunuz. Elbette
bizden üstünsünüz. Eğer elimizden tutmazsanız halimiz nice olur?”
-“Ya benim elimden kim tutsun?
Kıyamet günü Efendimizin (SAV) yakama yapışıp “Din-i İslâm’a niye lâyıkı ile
hizmet etmedin!” diye azarlamasından öyle korkuyorum ki...”
Bu görüşme Davud-i Tai (RA)
Hz.leri’ne çok tesir eder. Öyle ya, eğer Peygamber (SAV) Efendimiz’in şu güzide
torunu bile hesap gününün dehşeti ile titriyorsa…
..........................................
Davud-i Tai (RA) Hz.leri mübarek
kelimelerin bile hesabından çekinir. Ekmeğini suya doğrayıp yumuşatır ve
cabucak yutar. Çiğnemekle kaybedeceği vakitleri zikr ve fikr ile
ziynetlendirir. Ağza lezzet veren lokmalardan ve tene yakışan elbiselerden
kaçar. Daima ölüme hazırlanır ve her an Azrail âleyhisselamı bekler. Zaman
zaman ellerini açar ve “Ya Rabbi (CC)! Ne olur şu uykuyu gözlerimden gider.”
diye yalvarır.
..........................................
Davud-i Tai Hazretleri
muhteşem servetini gözünü kırpmadan dağıtır. Sadece küçük bir miktarını
çalıştırması için vekilharcına bırakır. Kimseye muhtaç olmaz ama zaman zaman
harçlıksız kalır. Hatta bir keresinde taze hurma almaya niyetlenir ama parası
çıkışmaz. Ne borç teklif eden olur, ne de “Önemli değil, sonra getirirsin”
diyen çıkar. Mübarek buna çok sevinir zira şu fani dünyada üç kuruşluk itibarı
yoktur.
www.GAVSULAZAM.de
İslam
Ansiklopedisi, 2. C. S.154, 158
|