Basiret, ruh gözesinden gelir.
Evliya için FÜAD makamından açılır. Elde ediliş tarzına gelince, zahiri bilgi
ile olmaz. Ötelerden, batından coşup gelen ilim lâzımdır...
İnsana gereken, basiret
sahiplerini bularak, telkin yolu ile onlardan birşeyler almak… O telkini yapan
zat, veli, Mürşid ve lâhut Âleminden haber veren olmalı...
Ey âhiret âlemini arzulayan
ruh kardeşlerim! Ayıkınız. Tevbe yolu ile Rabbımızdan (CC) marifet talebinde
bulununuz. Bunun için koşunuz…
Bunu Allah-ü Teala(hz) leri şu
âyet-i kerime ile haber veriyor: “Rabbinizden
(CC) gelen bağış için; keza, arzı, yer-gök arası kadar olan cennet için de
konuşunuz… Ki o, ittika sahiplerine hazırlandı…”
Yola giriniz. Şu ruhani
kafilelerle Rabbımıza (CC) dönünüz. Yakında yol kesilecek… O âleme gidiş için arkadaş
bulunmayacak. Biz bu harap dünyaya otumaya gelmedik. Yemek, içmek ve habis
nefsin ihtiyaçlarını tatmin için de gönderilmedik…
Peygamberimiz, Şerefli
Önderimiz Hz. Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz bizi ve sizi hepimizi gözetmekte
ve halimize bakıp üzülmektedir… Ki bunu şu hadis-i şerif bize anlatıyor: “Üzüntüm,ahir zamanda gelecek ümmetim
içindir. ”
Bize gelen iki şekil üzeredir;
Zahir, Batın… Yani Şeriat ve Tarikat yolu,
marifet ve Hakikat.
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri Şeriatla
dış âlemimizin düzenini, Takva Tasavvufla da iç âlemimizin düzenini emreder. Her
ikisinin birleşiminden ise Hakikat peyda olur. Bu sözümüze, ağaçla yaprağı
misal getirebiliriz. Bundan sonra,meyve hasıl olur.
Şu âyet-i kerime, anlatmak
istediğimiz mânâya işaret eder: “İki deniz
yürür, karşılaşır. Hatta mahcuplara göre birleşir, fakat aralarında berzah -insan-ı
kâmil vardır, şaşmazlar.”
Her iki manâ birden alınmalı. Aksi
halde, yani yalnız zahiri bilgi ile Hakikat elde edilemez. Esas gayeye
varılamaz. İbadet tam olması için, biri değil, ikisi lâzımdır. Yani Şeriat ve
tarikat…
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri bu
manâyı şu âyet-i kerime ile işaret eder: “Cin ve insi, bana ibadet etmeleri
için yarattım.”
Yani Zatıma karşı irfan sahibi
olalar diye… Her ki, O’na (CC) karşı irfan duygusuna sahip olmaz, nice ibadet
edebilir. Marifet, nefsin kara perdesini kalb aynasından açmak ve onu
temizlemekle hasıl olur. O zaman Cemâl-i İlâhi’nin (CC) gizli hazinesi gözükmeye
başlar. Ki bu kalb sırrının özünde gözükür.
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri bir
kudsi hadiste şöyle buyurur: “Gizli
hazine idim. Zatıma irfan duygusu taşınmasını istedim. Halkı, bunun için
yarattım.”
Bundan anlaşılıyor ki, Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri insanı marifeti için yarattı.
Marifet, yani irfan sahibi
olmak, iki şekilde anlatılır. Biri Allah’ın (CC) Zatına, öbürü de Sıfatına
karşı irfan duygusuna sahip olmak…
Allah-ü Teala (CC) Hz.lerinin Sıfatına
arif olmakta, dünya ve ahirette cismin alacağı tad vardır. Ama O’nun (CC) Zatına
karşı irfan duygusunda, öbür âlemde mukaddes ruhun alacağı haz vardır.
Bir Ayet-i Kerimede şöyle
buyurulur: “Biz onu kudsi ruhla teyid
ettik.”
Allah-ü Teala (CC) Hz.lerinin Zatına
karşı irfan duygusu taşıyanlar, kudsi ruhla kuvvet bulmuşlardır. Zat-ı İlâhi
için olan temizliğe gelince, hasıl olması için TEVHİD esmâsına devam gerekir. TEVHİD
esmâsı üç tanedir. Bunlar, on iki olarak sayılan İlâhi isimlerin son üçüdür. O
isimleri, sır gözüyle söylemek gerekir. Bu söylendikten sonra, sır gözü ile
TEVHİD nuruna nazar imkânı hasıl olur.
Zat-ı İlâhi’nin nurları
tecelli edince, beşeri vasıflar erir. Tamamen yokluğa gömülür. Bu makam
istihlâk makamıdır. Bu tecelli kendi nurundan gayrı bütün nurları mahveder.
Bunu Allah-ü Teala (CC) Hz.leri
şöyle haber veriyor: “Onun varlığından
gayrı herşey helak olmaya mahkûmdur.”
Yine buyurur ki: “Allah (CC) istediğini mahveder, dilediğini
sabit kılar. Ana kitap O’nun (CC) katındadır.”
Bu halden sonra baki kalan
kudsi ruh olur. Allah’ın (CC) nuru ile nazar eyler. O’na (CC) bakar, O’ndan (CC)
bakar, O’nunla (CC) bakar, O’nda (CC) bakar, O’nun (CC) için bakar…
Cenabı Hakk (CC) bu âyet-i
kerimede şöyle buyurur: “Onun misli
yoktur.”
Artık bundan sonra, sade ve
mutlak bir nur kalır ki, ondan öteden haberler verilemez. Çünkü orası mahv
âlemidir. Aklın ondan haber verecek imkânı olmaz. Allah’tan (CC) başka mahrem
yoktur.
Bu hali Peygamber (SAV) Efendimiz
şöyle haber verir: “Benim Allah (CC) ile
bir vaktim olur ki, oraya ne yakın melek sızabilir, ne de Nebi veya Mürsel
sokulabilir.”
Bu âlem tecrid âlemidir.
Allah’ın (CC) Zatından gayrı her şeyden soyunulur. Ki bunun sonu vuslattır.
Kudsi hadiste Cenab-ı Hakk (CC)
şöyle buyurur: “Tecerrüd et, vuslat
bul.”
Burada tecridden murad, beşeri
sıfatlardan tam bir yokluğa varmaktır. Kendi âleminde, İlâhi sıfatlarla
sıfatlanmaktadır.
Alemlerin Sultanı (SAV) Efendimizin:
“İlâhi huylarla kendinizi bezeyiniz.”
buyurması, Allah-ü Teala (CC) Hz.lerinin sıfatlarına bürünün demektir.
www.GAVSULAZAM.de
|