VELAYET  
  Velayet, Allah-ü Teala (cc) Hz.leri'ne yakın olmak demektir. Fakat insanların Allah-ü Teala (cc) Hz.leri'ne yakın olması iki türlü olur: Birinci yakınlık, Allah-ü Teala (cc) Hz.leri'in insana yakın olmasıdır. Bu hususta Cenab-ı Hak (cc) Hz.leri şöyle buyuruyor: "Biz ona şah damarından daha yakınız." (Kaf S. A.16)  
 
 
 
 

 

 

 

 

Görerek Dost cemâli'ni,

göçer illâllah diyenler

Kalbine Tevhid nûrunu,

saçar illâllah diyenler.

 

Hak kulların hepisin,

fazl ile yapmış yapısın

Sekiz Cennetin kapısın,

açar illâllh diyenler.

 

Günâhı çirkinden yunup,

yüzü bedir aya dönüp

Kanatlı burağa binip,

uçar illâllah diyenler.

 

Gündüze döndürür şebi,

ümmetim der ona Nebi

Sırât'ı yıldırım gibi,

geçer illâllah diyenler.

 

Düzelt gönül harâbını,

koy bu dünyâ şaşkını'nı

Dost'tan kevser şerâbı'nı

içer illâllah diyenler.

 

Yunus cihân değil bâki,

mağrûr olup olma şâki

Bâtıl'ın içinde Hakk'ı,

seçer illâllah diyenler.

 

 
     
 

İkinci yakınlık, Allah-ü Teala (CC) Hzleri’nin insanların yalnız üstün olanlarına ve meleklere olan yakınlığıdır. Bu hususta Yüce Allah (CC) Hz.leri buyuruyor: “Secde et ve Allah-ü Teala’ya (CC) yaklaş.”[1] Bu Ayet-i Kerime’de bildirilmiş olan yakınlık, yalnız seçilmiş üstün kimselerde hasıl olur. Bu yakınlığa “Velayet”, yani Evliyalık denir. Yüce Allah (CC) Hzleri’nin her mü’mini sevmesine “Velayet-i Amme” denir. Seçilmiş mü’minleri çok sevmesine de “Velayet-i Hâssa” denir.

Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin kullarına yakın olması, akıl ile düşünülen ve his organları ile anlaşılan yakınlıklar gibi değildir. Ancak bazı seçilmiş mü’minlere verdiği “marifet” denilen ilim ile anlaşılabilir. Bu bilgiye “İlm-i Huzuri” denir. Bizim bilgilerimiz “İlmi Hulusi” dir.

Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin kullarına olan bu iki yakınlığı, Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şerif’lerle bildirilmiş olduğundan, her ikisine de inanmamız vacibdir. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin bizleri gördüğüne inanmamız lazım olduğu gibi, bize olan bu iki yakınlığına da inanmamız lazım olduğu Allah-ü Teala (CC) Hzleri’nin görmesi, fizik kanunları ile izah edilen, ışığın yansıması ile olan görmek olmadığı gibi, O’nun (CC) bu iki çeşit yakınlığı da ölçü ile metre ile bildirilen yakınlık değildir.

Velayet, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin kul ile arasında olan insanların anlayamayacağı bir hal olduğuna göre, “Bunu niçin ‘yakınlık’ sözü ile anlatmışlardır?” sorusuna cevap verebilmek için önce iki şeyi bildirmek lazımdır.

1. Evliyaya hasıl olan keşf ve herkesin gördüğü rüyaların bir şeyin mislinin, hayal aynasında görünmesidir. Uykuda iken olursa rüya denir. Uyanık iken olunca “Keşf” denir. Peygamberlere uymaları sayesinde Evliyanın Batınları cilalanır.

2. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin yarattığı şeylerin hepsine “Alem” denir. Üç türlü alem vardır. “Alem-i Şehadet”, bildiğimiz madde alemidir. “Alem-i Ervah” maddi olmayan, ölçüsüz olan Ruh alemidir. “Alemi Misal” de maddeli ve maddesiz hiçbir şey yoktur. Yüce Allah (CC) Hz.leri nurunu şöyle beyan ediyor: “Allah-ü Teala’nın (CC) mü’minin kalbindeki nuru, fener içindeki mum gibidir.”[2]

Yukarıdaki açıklama öğrenildikten sonra deriz ki, Velayet denilen bilinmeyen bir hal vardır. Velayet hali ilerledikçe, keşfte Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne doğru yürümek gibi, yahut onun sıfatlarından birinden ötekine gitmek gibi görünmektedir. Evliyanın bilinmeyen hallerindeki değişmeler, alemi misalde böyle göründüğü için bu hallere “Kurb-i İlahi” ve değişmelerine de “Seyr-i İlallah” ve “Seyri Fillah” gibi isimler verilmiştir.

Tam Takva, ancak Evliyada hasıl olur. Celaleddin-i Rumi (RA) Hz.leri: “Batında yükselmeye çalışmak vacib olduğu için, rehber aramak da vacib olmaktadır. Çünkü rehber arada olmaksızın Allah-ü Teala Hz.lerine kavuşmak, çok az kimseye nasib olmuştur.” Buyurmuştur. Yani “Allah’ın (CC) nasib etmediği kimse, feyz alamaz Peygamberi de(SAV) görse...

Her velide böyle tesir vardır. Bazısında daha kuvvetli tesirler olur ki dervişini çekerek tasavvuf yolunun yüksek dereçcelerine çıkarırlar. Bunlara “Kamil ve Mükemmil” denir. Cahiller ve yalancılar birkaç görüşmekte Evliyayı tanıyamaz. Tasavvuf büyükleri olan Evliya İzamı öyle zatlardır ki günahkâr, serseri, hırsız, bidat sahibi, yolunu şaşırmış kimseleri kendilerine benzetir düzeltirler. Bu Allah (CC) Hz.leri’nin adamlarının kendilerine has güzel kokuları olur. O kokuyu ve rengi tadan, onlara benzer. Yüce Allah (CC) Hz.leri dininin halifelerini Mucizel Beyan’da bildiriyor: “Allah-ü Teala (CC) sizi yeryüzünün halifesi yaptı, birbirinizin yerini tutarsınız.”[3]

“İman eden ve emirlerimi yapanlarınızı, yeryüzüne hakim kılacağımı söz veriyorum. İsrail oğullarını halife yaptığım gibi, sizi de birbiriniz ardı sıra halife yapacağım.”[4]

Muhyiddin-i Arabi (RA) Hz.leri vasiyetnamesinde şöyle buyurmaktadır: “Ey nefsinin kurtuluşunu isteyen kimse! Her şeyden önce sana, sana kendi ayıp ve kusurlarını gösterecek, seni nefsine itaatten kurtaracak bir üstad lazımdır. Şayet böyle bir zatı aramak için uzak memleketlere gideceksen, sana bazı nasihatlerde bulunayım. O zatı bulduğun zaman, onun huzurunda yıkayıcının elindeki Meyyit (ölü) gibi ol, çünkü meyyit yıkayıcısının iradesine göre hareket eder. Yıkayıcı onu istediği tarafa çevirir. Meyyit yıkayıcıya asla itiraz etmez. Sakın hatırına o zata karşı itiraz gelmesin. Halini ondan gizleme ve onun yerine oturma, onun huzurunda kölenin efendisinin huzurunda oturuşu gibi otur. Sana emrettiği şeyleri yap, ona düşman olandan Allah (CC) Hz.leri’nin rızası için uzak dur. Efendini seveni sev ve ona yardımcı ol. O zata hiçbir işinde itiraz etme, ebedi asla terketme. Yolda giderken asla onun önünde yürüme, devamlı olarak ona bakma, çünkü böyle yapmak hayayı azaltır. Ona karşı hürmeti kalbden çıkarır. Ona olan sevgini onun emirlerine uyup yasak ettiklerinden sakınmak suretiyle göster. O zatın mekrinden çok sakın ve kork. Çünkü onların bazan dervişlerine mekirleri vardır. Böyle bir zatı aradığın müddet içerisinde, şunlara dikkat et: İlk yapacağın şey; tevbe etmek, üzdüğün kimseleri razı etmek, hakkı bulunanlara haklarını geri vermek, günah ve isyan içerisinde geçen ömrün için ağlamak, ilim ve fikir şükür ve zikir ile meşgul olmaktır. Abdestsiz olma, abdestini şartlarına göre al. Abdestin bozulunca, hemen abdestini al. Abdest aldığın zaman iki rekat namaz kıl. Cemaatle beş vakit namaza ve evinde nafile namaza devam et. Namaz kılarken Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin huzurunda durur gibi dur. Yüzün ile Kabe-i Muazzama’ya döndüğün gibi kalbin ile de Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne dön. Kul olduğunu, Rabbine ibadet ettiğini düşünerek hürmetle tekbir al. Rükuda secdede ve diğer bütün hareketlerinde, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin kudreti ile yaşadığını düşün. Selam verinceye kadar ve selam verdikten sonra bu düşünce üzere kal.”[5]

Ey arayış içerisinde olan müslüman! Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin dostları olan evliyalarını tasdik etmek imandandır. Zira onlar, kendi nefslerinin arzularını, dünyayı sevmeyi, yemek ve giyinmekten zevk almayı bıraktılar, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne yaklaştıkça, Rablerinden korkuları ve saygıları daha çok oldu.

Allah-ü Teala (CC) Hz.leri o Veli kullarının hatalarını yüzlerine vurmadı. Sen ise her gün türlü türlü günahlar işliyorsun da, hesaba ve sorguya çekilmeyeceğini, kıyametin kopmayacağmı veya mezardakilerin tekrar dirilmeyeceğini veya saidlerin, şakilerin ayrılmayacağını mı sanıyorsun? Haramdan kaçınmıyor, bulduğunu yeyip giyiyorsun. Yaradanın (CC) nimetlerini yiyor ama emirlerine uyup yasaklarından kaçınmıyorsun. Hiç Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin kızmasından ve cezalandırmasından korkmuyormusun ki, kötü olan işleri yapmaya devam ediyorsun?

Aziz kardeşim! Dünyaya gönderiliş gayesini yerine getirmek istiyorsan aklını kullan ve tasavvuf yoluna can at. Tasavvuf yolunun ilk makamı, bir evliyaya canı gönülden teslim tevekkül edip hemen tevbe etmektir. Tevbe canı gönülden ve pişmanlık içinde yapılmalıdır. Tevbe ederken gözyaşı dökmeye gayret etmelidir. Tevbeyi kabul edecek olan Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’dir. Tevbe ettikten sonra ona tevekkül etmelidir. Üç kısım ilim vardır ki, bunlar Tevbe, Tevekkül ve Hakikat tümleridir. Tevbe ilmi ki, bu seçilmişler (Büyük zatlar evliyalar) ve avam (diğer insanlar) kabul ettiler. Tevekkül ilmi ki, bunu seçilmişler kabul etti ama avam kabul etmedi. Hakikat ilmi ki, insanların ilim, akıl ve anlayış seviyelerinin üstünde olduğu için, çok kimse onu anlayamaz.

Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin azabına müstehak olanlar, her an gaflette bulunanlardır. Bunlar evliya tanımaz ve kabul etmezler. Başlarına gelmesi muhtemel olan korkunç azabdan gafil oldukları için, kendilerini emniyette ve rahat hissederler. Her an uyanık olan kalbler ise, her an korku ve hüzün ile dolu olurlar. Devamlı ahiret için hazırlık yaparlar. Dolayısıyla bu kimseler cezaya müstehak değildir.

Bir insan: “Ben kendim de zikrediyorum, bunun için mürşide lüzum yoktur.” derse onun sözü şu misale benzer. “Kendiliğinden yetişmiş bir ağaç yaprak verir, fakat meyve vermez. Verse de tatsız olur ama o ağaç meyve veren bir ağaçtan aşı yapılırsa o zaman tatlı bir meyve verir, insan da böyledir. Evliyaya tabi olmayan efendisi olmayan insan da aynen acamuk adı verilen ağaca benzer. Meyve verir ama acıdır, yenmez ve böyle kimseden hiçbir şey vasıl olmaz vesselam.

İnsanlar üç kısımdır: İçleri dışlarından daha güzel olan evliya, içleri ve dışları bir olan alimler ve içleri dışlarından daha bozuk olan kötü kimseler ki, bu üçüncü kısımda bulunanlar, kendi kendilerine insaf ve merhamet etmezler de başkalarından insaf ve merhamet beklerler.

Bu içleri ve dışları güzel olan Kamil olan rehberin zahiri halk ile, batını hak ile olduğu için Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nden aldığı feyzi, insanlara vererek, onları velayete kavuşturur. Kemale yetişen, veli olan kimse Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nden vasıtasız feyz alabilir. İbadet yapmakla da yükselir. Fena-i nefs hasıl olmayan, yani nefsi islah edip temizlemeden önce diğer nafile ibadetleri yapmakla ve Kur’an-ı Kerim okumakla eğer tatbik edilmezse, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne yaklaşılamaz. Batını temizlemedikçe, bunlarla terakki olmaz. Batını temizlemek maneviyata intisab edip Allah-ü Zülcelâl (CC) Hz.leri’ni çok zikretmekle olur. Bunun için Zikrullah yapmanın dışında ahiret adamları olan salihlerle görüşmeli ve sohbet etmelidir. Mürtedlerle bidat sahipleri ile fasıklarla arkadaşlık etmemeli ve bunlarla oturmamalıdır.

Haram işleyenlere “Fasık” denir. Din cahilleri ile dünyaya düşkün olanlarla görüşmemelidir. Bunlarla görüşmek insanın batınını (Kalbini Ruhunu) harab eder. Evliyanın sohbetinde bulunmak, zikirden ve diğer nafile ibadetten daha faydalıdır. Eshab-ı Kiram (RA) birbirlerini görünce: “Biraz benimle otur. îmanımı tazeleyeyim.” derlerdi.

Daima Allah (CC) Hz.leri’nin sırlı kulları olan Evliya İzamı ile beraber olmak, onların sohbetlerinde bulunmak, aklın ziyadeliğine sebeptir. Evliyaya teslim olup tasavvuf (tarikat) yoluna taklit ile girenler sonunda mutlaka tahkike (Hakikate) kavuşurlar. Tasavvuf yolu ve bu yolun büyükleri o kadar kıymetlidirler ki, bunlara tabi ve derviş olanlar tasavvuf yolunun yüksek hakikatlerine ererler ve bu vesile ile ayakta gezen ölülerden ve ölülükten kurtulurlar. Zira evliyanın mübarek sözleri, Hz. Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz’in Peygamberlik hakikatinden yayılmış olanlardır. Kur’an-ı Kerim’e ve Hadis-i Şerif’lere tazim ve hürmet lazım olduğu gibi, evliyanın sözlerine de kendisine de edeb ve hürmet ile tazim etmek lazımdır.

Sözün güzeli odur ki, dinleyen o sözün güzelliği ile kendinden geçer. Böylesine güzel söz de Allah (CC) Hz.leri’nin veli kullarının sözleridir. Evliyanın bu güzel sözlerini ancak Allah (CC) Hz.leri’nin murad ettiği kulları duyar ve anlar, başkaları anlayamazlar. Bu hususta Yüce Allah (CC) Hz.leri şöyle buyuruyor: “Muhakkak ki iyilik ve sevab Allah’ın (CC) elindedir. Onu dilediğine verir. Allah (CC) (mü’minlere sevab ve iyilik vermekle) çok büyük kerem sahibidir.”[6] Bu, mana yolunda yürüyüp ilerleyebilmek için kamil olan rehberin, yol gösterici olgun velinin kontrolü lazımdır. Kamil olan rehber, kalb ve ruh mütehassısıdır. Talibin kalbindeki hastalığı anlayarak, ona uygun olan riyazatı ve zikri seçer, yaptırır. Bu hususta Yüce Mevla (CC) şöyle buyurur: “Kalblerinde hastalık vardır.”[7]

Bu hastalığın tedavisi, Resülullah (SAV) Efendimiz’in sohbeti ile oluyordu. Başkaca bir riyazata sıkıntıya lüzum kalmıyordu. Eshab-ı Kiram’ın (RA) hepsi, o sohbetin bereketi ile Resülullah (SAV) Efendimiz’in mübarek kalbinden feyz aldılar. Tasavvufun en yüksek derecelerine kavuştular. Kendilerinden sonra gelen evliyanın hepsinden daha yüksek oldular. Sahabe-i Kiram (RA) devrinden sonra gelenler, Resülullah (SAV) Efendimiz’in sohbetine kavuşamadıklarından dolayı riyazetler, sıkıntılar çekerek, kalb hastalıklarından kurtulmaya çalışmışlardır.

İlm-i batın, ilm-i zahirden ayrılmaz. Her ikisine kavuşana “Ulema-i Rasihin” denir, Resülullah (SAV) Efendimiz’e varis olan ulema, yalnız bunlardır. Riyazet sıkıntı çekerek kalblerini tedavi edenler, ilmi batına kavuşunca riyazeti bırakırlar. Şükür ibadeti olan zahiri ibadetlerini yani farzları sünnetleri yaparlar. Çarşı pazarda gezerken, otururken, diğer işlerinde de batınları ile, yani kalbleri ile de ibadet ederler. Pazarda alışveriş etmeleri, onların batın ibadetlerine (yani zikretmelerine) zarar vermez. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ni bir an bile unutmazlar. Bu hususta Yüce Allah (CC) Hz.leri buyurur: “Alışverişleri Allah’ı (CC) unutturmaz.”[8]

Evliya izamı, Cenab-ı Peygamber Efendimiz’in (SAV) devamıdır. İslamiyetin her hükmü gibi Resülullah (SAV) Efendimiz’den gelen İslam dininden bir parçadırlar. Bu işleri ve bunları yapan evliyayı inkâr etmek, dinin bir parçasını inkârdır. Çok dikkat edilmelidir. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin velileri, ilmi ile amil olan alimlerdir. Evliyayı ancak Kur’an-ı Kerim’e inanmayan, itikat etmeyen, Hadis-i Şerif’leri tanımayan cahil ve fasık kişiler inkar ederler. Gerçek müslüman ibadet ve taatini gerçek manada ifa eden mümin evliyayı inkar edemez.

Evliyadan ve ulemadan birine düşman olandan uzaklaşmak lazımdır. Evliyaya karşı gelmek, dalalettir. Kendini helak etmektir. İlm-i zahirden birkaç şey öğrenip, ilm-i batından yani (tasavvuftan) bir şey bilmeyenler, tasavvuf kitaplarını okuyunca, ariflerin sözlerini küfür ve dalalet sanıyorlar. Anlamadıklarından dolayı marifet bilgilerine inanmıyorlar. Batın ilimlerine de inanmıyorlar. Batın ilimlerine inanmayan ise, Nebiler Nebisi’nin dininin sırlarına inanmamış olur. Böyle kimseye bidat ve dalalet ehli, yani “sapık” denir. İmanlı görünür ise de münafık gibidir. Zira Yüce Allah (CC) Hz.leri dilediğine bilmediklerini öğretir. Bu hususta Yüce Mevla (CC) buyuruyor: “Allah’tan (CC) korkunuz, Allah-ü Teala (CC) kendinden korkanlara bilmediklerini öğretir.”[9]

Yüce Allah (CC) Hz.leri zatından korkan ve bu vesile ile bilmediklerini öğretmeyi murad ettiği sadık kullarından bizi ayırmasın. (AMİN)

Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin emir ve yasaklarını doğru yapabilmek için her iman edene lazım olan ilmihal bilgileri az zamanda ve kolayca öğrenilebilir. Bununla amel edince, ilm-i batın hasıl olabilir. Batın ilimlerine kavuşmamış olan din adamları bilmedikleri ilimlere inanmıyorlar. Batın ilmi olarak anladıkları ve söyledikleri de kendi gibi bir cahilden işittikleri veya batın alimleri olanların kitaplarından okuyup ezberledikleri şeylerdir. Paslı kalbleri açılmamış, Rahmani nura kavuşamamışlardır.

Kendilerini batın alimi sanan bu cahiller, akıllarının esiridirler. O büyüklerin bildirdiklerini, kısa akılları ile ölçerek yanlış anlamaktadırlar. Kur’an-ı Kerim’i ve Hadis-i Şerif’leri de böyle yanlış anlıyorlar. Bozuk zararlı tefsir kitapları yazarak müslümanları gayeden uzaklaştırıp felakete sürüklüyorlar. Bu gönülleri karanlık dolu olanlar hakkında bakın Yüce Allah (CC) Hz.leri ne buyuruyor: “Allah-ü Teala (CC) bir kimseye nur vermezse, o münevver olamaz.”[10] Ayet-i Kerime’si bu gönlü karaların durumlarını açık olarak beyan ediyor.

Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne kavuşmak, yaklaşmak, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ni tanımak, sevmek ve feyz almak, nurlanmak, arif olmak, ilmi batın sahibi olmak gibi şeyler hep maneviyata gerçek manada intisab edip teslimi kalb ile olur. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri herşeye kavuşmak için bir sebep yaratmıştır. Birşeye kavuşmak için o şeyin sebebine yapışmak lazımdır. Bildirdiğimiz şeylere kavuşmanın sebebi, kalbi masivadan yani Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nden ve O’nun (CC) razı olduklarından başka olan herşeyin sevgisinden temizlemektir. Zira Cenab-ı Hak Celle ve Ala Hz.leri insanı kamili kendi zatına ayna eylemiştir. O aynanın cilası, parlaklığı muhabbetle olur. Nuru hüdanın gelmesi, kulun gönlündeki ihlas ve muhabbetine göredir. Nurun gelmesine mani olan perde var ise bu kuldandır. Bunun misali şuna benzer ki, güneş ışığı bütün evleri kaplamıştır. Lakin pencerelerini kapalı tutanların, perdeleyenlerin evlerinin içleri aydınlık olur mu? Elbette olmaz. Güneşin bunda ne kusuru vardır. İnsan vücudunun Hak Teala (CC) Hz.leri’nin aynası olduğunda şüphe yoktur. Lakin aynayı çok tozlandırıp da hakikati görmemek de büyük bir mahrumiyettir. İhlas ile ibadet ederek o aynayı parlak tutmak lazımdır.

Hiçbir zaman nefisle mücadele etmeyi terk etmemelidir. Görünüşte insan olan fakat maneviyatı yok olan gönlü kara ayakta gezen ölülerden uzak olmak lazımdır. Bu insanları körlüğe sürükleyen sözüm ona ilim sahibi olan kişiler ilmi para karşılığı satarlar ve bu insanlara Yüce Allah (CC) Hz.leri’nin Ayetlerini gerçek olarak açıklamazlar. Ama gerçek ilim sahibi ve Peygamber varisi olan evliya izamı öyle değil, onlar Yüce Allah (CC) Hz.leri’nin ayetlerini kullarına menfaatsiz olarak hiçbir ücret talep etmeden gerçek manada anlatırlar. Yüce Mevlamız bu hususta şöyle buyuruyor: “Allah’ın (CC) ayetlerini birkaç paraya satıp dünya menfaati elde etmezler. İşte bu mü’minlere Rableri (CC) katında mükafatları vardır.”[11]

Ey mü’min! Eğer aleme gönderiliş gayesini gerçek manada öğrenmek ve tatbik etmek istiyorsan hiç durma, bir Mürşid-i Kamilin meclisine can at ve gayeni öğren. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ni tanıyan arif zatların, dünyaya düşkün olanlardan kaçmaları, onlardan uzaklaşmaları, onların üzerinde dünya cifesinin pis kokusu duyulup etrafı rahatsız ettiği içindir.

Evliya bütün gizliliğine rağmen bir lamba gibidir. Etrafını aydınlatır. İnsanlar, kendilerine gelen bir çok faydalı şeyin onun sebebi ve hürmetine geldiğini anlayamazlar. Bunun böyle olduğunu, çoğu zaman velinin kendisi dahi bilmez. Velilerden bir zat şarkta Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin dinine ait bir şey konuşsa, garbda da bir kimse o velinin sözlerini duyup kabul etse ve bunlara tabi olsa, uysa, nasibi kadar o velinin nurundan istifade eder. Aradaki uzaklık istifadeye mani olmaz.

Ey Ademoğlu! Kendi kendine ne kadar insafsız davranıyorsun. Hayatın boyunca, dünya ile meşgul olursun. Onun geçici ve aldatıcı güzellikleri ile oyalanırsın fakat her gün baki olan hakiki saadet ve sonsuz nimetler yeri olan Cennet ve Cemalüllaha davet olunursun. Fakat hiç itibar etmezsin, dünyayı bir tarafa itip, ahirete yönelmedin, hiç olmazsa ikisini aynı seviyede tutup ona göre hareket etseydin.

Yüce Allah (CC) Hz.leri Evliya kulunu mucizel beyanında medhü sena ediyor, Evliya kuluna tabi olanı mahrum etmeyeceğini beyan ediyor. Sen mü’minim diyorsun ve Ayet-i Kerime’ye inanmıyorsun. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri nefsiyle mücadele eden mümini, son nefesinde muhafaza eder. İslam üzere vefat etmeyi ona nasib eder. Hakiki irfan sahibi makbul bir evliya zata tabi olarak peşinden bir adım gitmen, kendi boş arzunla, nefsine uyarak ve güya Hak yol zannederek, kendine göre tuttuğun yolda yüz bin fersah yürümenden çok faydalı ve hayırlıdır.

Kendisinden ilim edeb ve aleme gönderiliş gayesini öğrendiğin üstada hizmet, babaya hizmetten önce gelir. Çünkü baba, senin bu bir kaç günlük keder ve sıkıntı alemine gelmene vesile oldu. O kıymetli Üstad ise, seni safa alemine, yüce aleme yükseltmekte, ebedi saadetine vesile olmaktadır. Dünyaya gelip, Kamil bir Mürşidin (yol göstericinin) manevi terbiyesi ile yetişmeden ölen bir kimse, mülevves olarak ölür. İsterse insanların ve cinlerin sayısı kadar ibadet yapmış olsun. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin ihsan ettiği nimetlerin en büyüklerinden birisi, aralarında irfan sahibi veli bir zatı bulundurmasıdır. İsterse insanlar onu tanımasınlar bilmesinler. Ariflerden bir zatın yanında ve sohbetinde bir an bulunmanın faydası, babanın terbiyesinden zahiri meseleleri öğretmesinden çok daha fazladır.

Evliyanın bir anlık terbiyesi öbürlerinin yirmi yıllık terbiyesinden daha fazla ve daha tesirlidir. Çünkü onlar dış görünüşü terbiye etmeye uğraşırlar. Arif zat ise, insanın batınını ruh yapısını terbiye eder, yetiştirir. Evliya izamı ile olup sohbetlerinde bulunmak, özü sözü doğru, fazilet ve kerem sahibi zatlar ile beraber olmak, saadetin kimyasıdır. Yani insanı saadete kavuşturan en kıymetli sermayedir. Dinine bağlı padişahların adetleri öyle idi ki, onlar hiçbir zaman meclislerinden hikmet ve fazilet sahibi evliya izamını eksik etmezlerdi. Onlar ile meşveret etmeden, onlara danışmadan bir hüküm vermezlerdi. Bu sebeple saltanatları adalet ve istikamet üzere devam ederdi.

Büyükler buyurmuşlardır ki: “Salih dost zatlar (güzel kokular satan) attar gibidir. Kokudan sana bir şey vermese dahi, hiç olmazsa güzel kokusundan nasip alır ve istifade edersin. Salih olmayan kötü arkadaş ise, demirci gibidir. Kendisiyle beraber bulunduğunda seni demirci ocağına (ateşe) atmasa bile, dumanından rahatsız olursun. İsi ve dumanı üzerine siner.”

Yüce Allah (CC) Hz.lerine hamdü sena olsun ki, Peygamberlerin (AS) huyları ile bezenen Peygamber (AS) devamı olan Evliya izamını onların varislerini yaparak, seçkin kullarından eyledi ve evliya izamını dünyada ve ahirette rehber yaptı. Dünya ve ahirette selamet ve saadete ermek için Peygamberlerin (AS) varisleri ve devamı olan Evliya ile gerçek ilim sahibi alimleri hakkında ulu orta konuşmamak lazımdır. Zira Yüce Allah (CC) Hz.leri: “Benim veli kuluma eziyet eden kimse, benimle harbetmiş gibidir.”[12] buyurdu.

Aziz Müslüman kardeşim! Kendini Allah (CC) Hz.leri’ne adayan kişi. Şüphesiz Allah (CC) Hz.leri’nin hıfz ve himayesinde olur. Allah (CC) Hz.leri’ni sevenin başkasını gözü görmez. Allah (CC) Hz.leri’nin yoluna sülük eden, mutlaka Allah (CC) Hz.leri’ne vasıl olur. Allah (CC) Hz.leri’ne vasıl olan ise hıfzu emanında yaşar. Ağyarı ve avamı terk eden kişinin vakti, Yüce Allah (CC) Hz.leri ile geçer. Allah (CC) Hz.ler’inin kapısını çalar. Allah (CC) Hz.leri’ne sığınıp O’na (CC) tevekkül eder.

Ey Allah (CC) Hz.leri’nden yüz çeviren kişi! Allah (CC) Hz.leri’ne dön. Bu darı fenada sana yüce bir çağrıdır. Darı bekada nasıl olacağını bir düşün?

Günümüzde maalesef evliyaya inanmayanlar var. “Evliya vardı, şimdi yok” diyenler var. Evliyanın sekr halinde iken, yani Allah (CC) Hz.leri’nin sevgisi kaplayıp kendilerini unuttukları zaman, bilmeyerek söylediklerini dillerine dolayarak, evliyaya “kafir” diyenler var. Evliyanın böyle sözlerinden kendilerine göre yanlış mana çıkararak böyle yanlış inananlar, böylece Ehl-i sünnet alimlerinin Kur’an-ı Kerim’den ve Hadis-i Şerif’lerden çıkarmış oldukları doğru bilgilere inanmayanlar, bu bilgileri saptıranlar var. Resulullah (SAV) Efendimiz’in hepsini tebliğ etmeye memur olduğu zahir bilgilerini öğrenip Resulullah (SAV) Efendimiz’in Esbabından (RA) dilediğine dilediği kadar bildirmesi için izin verilen tasavvuf marifetlerine inanmayanlar var. Evliyaya kıymet vermeyen saygı göstermeyenler var.

Bunu dört kısımla bildirelim:

Birinci kısım: İslamiyette velayet ve tasavvuf ilmi vardır. İnsanda zahiri olgunluklar üstünlükler bulunduğu gibi batini üstünlükler de vardır. Zahiri üstünlükler, Ehl-i Sünnet Alimlerinin Kur’an-ı Kerim’den ve Hadis-i Şerif’lerden anlayıp çıkardıkları bilgilere uygun olarak inanmak ve farzları, vacipleri, sünnetleri, müstehabları yapmak ve haramlardan, mekruhlardan, şüphelilerden, bidatlerden sakınmaktır. Batıni üstünlükler ise imandan ve ibadetlerden başka “ihsan” denilen bir kemal, bir üstünlük vardır ki, biz bu üstünlüğe “velayet” diyoruz. Veliyi, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin sevgisi kapladığı zaman onun kalbi sevgilisinin müşahedesinde yok olur. Bu hale “Fena-i Kalb” denir. Bu kalbe sahip olan evliyanın yolunda yürümekle batini üstünlükler elde edilir.

İkinci olarak, bedenin salih olması için kalbin salih olmasına tasavvufçular “Fena-i Kalb” demektedir. Kalb, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin sevgisinde fani olunca kalbin bu fenası, komşusu olan nefse de tesir eder. Nefs, emmareliğinden kurtulmaya başlar.

Üçüncü olarak, Eshab-ı Kiram’ın (RA) her birinin Eshab olmayan müslümanların hepsinden daha üstün oldukları söz birliği ile bildirilmiştir. Eshab-ı Kiram’ın (RA) ibadetlerinin böyle kıymetli olması, Resülullah (SAV) Efendimiz’in sohbetinde bulunmakla, kalblerinde hasıl olan batini kemallerinden dolayıdır. Onların batınları yani kalbleri Resülullah (SAV) Efendimiz’in mübarek batınından nur aldı ve batınları nurlandı. Eshab-ı Kiram’dan (RA) sonra gelenler, bu batın nuruna Peygamber (SAV) devamı olan Evliya İzamın sohbetiyle onlara intisab ederek kavuştular. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin kulunu çok sevmesine sebep tasavvuf yolunda olan çalışmaları, hizmetlerinden dolayıdır.

Dördüncüsü, bin küsur seneden daha çok bir zamanda, dünyanın üç büyük kıtasından gelmiş olan milyonlarca müslüman, tasavvuf yolunda çalışarak ve salihlerin “Evliya” sohbetinde bulunarak kalblerinde bir hal hasıl olduğunu söylemiş ve yazmışlardır. Evliya izamı sözbirliği ile bildiriyorlar ki, her biri kendi rehberinin sohbetinde bulunmakla, kalbleri Resülullah (SAV) Efendimiz’in sohbetinde yayılan nurlara kavuşmuştur. Her biri “Salihlerden birinin sohbetinde bulunarak kalblerde imandan başka manevi bir hal hasıl oldu. Kalblerimizde bu hal hasıl olunca Allah (CC) Hz.leri’nin sevgisi ve Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin emrettiği şeylerin sevgisi kalblerimizi doldurdu. Ehl-i Sünnet Alimlerinin bildirdikleri doğru itikatlar gönüllerimize yerleşti.” demişlerdir.

www.GAVSULAZAM.de


[1] Alak S. A.19 (Dikkat secde Ayetidir: Tilavet secdesini unutmayın)

[2] Nur S. A.35

[3] El-Enam S. A.165

[4] Nur S. A.55

[5] Muhyiddin-i Arabi (RA) Hz.leri’nin Şeceretül Kevn adlı Risalesinden

[6] El-Hadid S. A.29

[7] El-Bakara S. A.10

[8] Nur S. A.37

[9] El-Bakara S. A.282

[10] En-Nur. S. A.40

[11] Al-i İmran S. A.199

[12] Sahihi Buhari

 

İNDEX       ::       GAVSULAZAM       ::       ONİKİ İMAMLAR       ::      SİLSİLE      ::       YOLUMUZ    ::       HOME

©2003-2004   GAVSULAZAM.de      Her hakkı mahfuzdur.