İkinci yakınlık, Allah-ü Teala (CC) Hzleri’nin insanların yalnız
üstün olanlarına ve meleklere olan yakınlığıdır. Bu hususta Yüce Allah (CC)
Hz.leri buyuruyor: “Secde et ve Allah-ü Teala’ya (CC) yaklaş.”
Bu Ayet-i Kerime’de bildirilmiş olan yakınlık, yalnız seçilmiş üstün kimselerde
hasıl olur. Bu yakınlığa “Velayet”, yani Evliyalık denir. Yüce Allah (CC)
Hzleri’nin her mü’mini sevmesine “Velayet-i Amme” denir. Seçilmiş mü’minleri
çok sevmesine de “Velayet-i Hâssa” denir.
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin
kullarına yakın olması, akıl ile düşünülen ve his organları ile anlaşılan
yakınlıklar gibi değildir. Ancak bazı seçilmiş mü’minlere verdiği “marifet”
denilen ilim ile anlaşılabilir. Bu bilgiye “İlm-i Huzuri” denir. Bizim
bilgilerimiz “İlmi Hulusi” dir.
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin
kullarına olan bu iki yakınlığı, Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şerif’lerle bildirilmiş
olduğundan, her ikisine de inanmamız vacibdir. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin
bizleri gördüğüne inanmamız lazım olduğu gibi, bize olan bu iki yakınlığına da
inanmamız lazım olduğu Allah-ü Teala (CC) Hzleri’nin görmesi, fizik kanunları
ile izah edilen, ışığın yansıması ile olan görmek olmadığı gibi, O’nun (CC) bu
iki çeşit yakınlığı da ölçü ile metre ile bildirilen yakınlık değildir.
Velayet, Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri’nin kul ile arasında olan insanların anlayamayacağı bir hal olduğuna
göre, “Bunu niçin ‘yakınlık’ sözü ile anlatmışlardır?” sorusuna cevap
verebilmek için önce iki şeyi bildirmek lazımdır.
1. Evliyaya hasıl olan keşf ve herkesin gördüğü rüyaların
bir şeyin mislinin, hayal aynasında görünmesidir. Uykuda iken olursa rüya
denir. Uyanık iken olunca “Keşf” denir. Peygamberlere uymaları sayesinde
Evliyanın Batınları cilalanır.
2. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin yarattığı şeylerin
hepsine “Alem” denir. Üç türlü alem vardır. “Alem-i Şehadet”, bildiğimiz madde
alemidir. “Alem-i Ervah” maddi olmayan, ölçüsüz olan Ruh alemidir. “Alemi
Misal” de maddeli ve maddesiz hiçbir şey yoktur. Yüce Allah (CC) Hz.leri nurunu
şöyle beyan ediyor: “Allah-ü Teala’nın (CC) mü’minin kalbindeki nuru, fener
içindeki mum gibidir.”
Yukarıdaki açıklama
öğrenildikten sonra deriz ki, Velayet denilen bilinmeyen bir hal vardır.
Velayet hali ilerledikçe, keşfte Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne doğru yürümek
gibi, yahut onun sıfatlarından birinden ötekine gitmek gibi görünmektedir.
Evliyanın bilinmeyen hallerindeki değişmeler, alemi misalde böyle göründüğü
için bu hallere “Kurb-i İlahi” ve değişmelerine de “Seyr-i İlallah” ve “Seyri
Fillah” gibi isimler verilmiştir.
Tam Takva, ancak Evliyada
hasıl olur. Celaleddin-i Rumi (RA) Hz.leri: “Batında yükselmeye çalışmak vacib
olduğu için, rehber aramak da vacib olmaktadır. Çünkü rehber arada olmaksızın
Allah-ü Teala Hz.lerine kavuşmak, çok az kimseye nasib olmuştur.” Buyurmuştur.
Yani “Allah’ın (CC) nasib etmediği kimse, feyz alamaz Peygamberi de(SAV)
görse...
Her velide böyle tesir vardır.
Bazısında daha kuvvetli tesirler olur ki dervişini çekerek tasavvuf yolunun
yüksek dereçcelerine çıkarırlar. Bunlara “Kamil ve Mükemmil” denir. Cahiller ve
yalancılar birkaç görüşmekte Evliyayı tanıyamaz. Tasavvuf büyükleri olan Evliya
İzamı öyle zatlardır ki günahkâr, serseri, hırsız, bidat sahibi, yolunu
şaşırmış kimseleri kendilerine benzetir düzeltirler. Bu Allah (CC) Hz.leri’nin
adamlarının kendilerine has güzel kokuları olur. O kokuyu ve rengi tadan,
onlara benzer. Yüce Allah (CC) Hz.leri dininin halifelerini Mucizel Beyan’da
bildiriyor: “Allah-ü Teala (CC) sizi yeryüzünün halifesi yaptı, birbirinizin
yerini tutarsınız.”
“İman eden ve emirlerimi
yapanlarınızı, yeryüzüne hakim kılacağımı söz veriyorum. İsrail oğullarını
halife yaptığım gibi, sizi de birbiriniz ardı sıra halife yapacağım.”
Muhyiddin-i Arabi (RA) Hz.leri
vasiyetnamesinde şöyle buyurmaktadır: “Ey nefsinin kurtuluşunu isteyen kimse!
Her şeyden önce sana, sana kendi ayıp ve kusurlarını gösterecek, seni nefsine
itaatten kurtaracak bir üstad lazımdır. Şayet böyle bir zatı aramak için uzak
memleketlere gideceksen, sana bazı nasihatlerde bulunayım. O zatı bulduğun
zaman, onun huzurunda yıkayıcının elindeki Meyyit (ölü) gibi ol, çünkü meyyit
yıkayıcısının iradesine göre hareket eder. Yıkayıcı onu istediği tarafa
çevirir. Meyyit yıkayıcıya asla itiraz etmez. Sakın hatırına o zata karşı
itiraz gelmesin. Halini ondan gizleme ve onun yerine oturma, onun huzurunda
kölenin efendisinin huzurunda oturuşu gibi otur. Sana emrettiği şeyleri yap,
ona düşman olandan Allah (CC) Hz.leri’nin rızası için uzak dur. Efendini seveni
sev ve ona yardımcı ol. O zata hiçbir işinde itiraz etme, ebedi asla terketme.
Yolda giderken asla onun önünde yürüme, devamlı olarak ona bakma, çünkü böyle
yapmak hayayı azaltır. Ona karşı hürmeti kalbden çıkarır. Ona olan sevgini onun
emirlerine uyup yasak ettiklerinden sakınmak suretiyle göster. O zatın
mekrinden çok sakın ve kork. Çünkü onların bazan dervişlerine mekirleri vardır.
Böyle bir zatı aradığın müddet içerisinde, şunlara dikkat et: İlk yapacağın
şey; tevbe etmek, üzdüğün kimseleri razı etmek, hakkı bulunanlara haklarını
geri vermek, günah ve isyan içerisinde geçen ömrün için ağlamak, ilim ve fikir
şükür ve zikir ile meşgul olmaktır. Abdestsiz olma, abdestini şartlarına göre
al. Abdestin bozulunca, hemen abdestini al. Abdest aldığın zaman iki rekat
namaz kıl. Cemaatle beş vakit namaza ve evinde nafile namaza devam et. Namaz
kılarken Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin huzurunda durur gibi dur. Yüzün ile
Kabe-i Muazzama’ya döndüğün gibi kalbin ile de Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne
dön. Kul olduğunu, Rabbine ibadet ettiğini düşünerek hürmetle tekbir al. Rükuda
secdede ve diğer bütün hareketlerinde, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin kudreti
ile yaşadığını düşün. Selam verinceye kadar ve selam verdikten sonra bu düşünce
üzere kal.”
Ey arayış içerisinde olan
müslüman! Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin dostları olan evliyalarını tasdik
etmek imandandır. Zira onlar, kendi nefslerinin arzularını, dünyayı sevmeyi,
yemek ve giyinmekten zevk almayı bıraktılar, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne
yaklaştıkça, Rablerinden korkuları ve saygıları daha çok oldu.
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri o
Veli kullarının hatalarını yüzlerine vurmadı. Sen ise her gün türlü türlü
günahlar işliyorsun da, hesaba ve sorguya çekilmeyeceğini, kıyametin
kopmayacağmı veya mezardakilerin tekrar dirilmeyeceğini veya saidlerin,
şakilerin ayrılmayacağını mı sanıyorsun? Haramdan kaçınmıyor, bulduğunu yeyip
giyiyorsun. Yaradanın (CC) nimetlerini yiyor ama emirlerine uyup yasaklarından
kaçınmıyorsun. Hiç Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin kızmasından ve
cezalandırmasından korkmuyormusun ki, kötü olan işleri yapmaya devam ediyorsun?
Aziz kardeşim! Dünyaya
gönderiliş gayesini yerine getirmek istiyorsan aklını kullan ve tasavvuf yoluna
can at. Tasavvuf yolunun ilk makamı, bir evliyaya canı gönülden teslim tevekkül
edip hemen tevbe etmektir. Tevbe canı gönülden ve pişmanlık içinde
yapılmalıdır. Tevbe ederken gözyaşı dökmeye gayret etmelidir. Tevbeyi kabul
edecek olan Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’dir. Tevbe ettikten sonra ona tevekkül
etmelidir. Üç kısım ilim vardır ki, bunlar Tevbe, Tevekkül ve Hakikat
tümleridir. Tevbe ilmi ki, bu seçilmişler (Büyük zatlar evliyalar) ve avam
(diğer insanlar) kabul ettiler. Tevekkül ilmi ki, bunu seçilmişler kabul etti
ama avam kabul etmedi. Hakikat ilmi ki, insanların ilim, akıl ve anlayış
seviyelerinin üstünde olduğu için, çok kimse onu anlayamaz.
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin
azabına müstehak olanlar, her an gaflette bulunanlardır. Bunlar evliya tanımaz
ve kabul etmezler. Başlarına gelmesi muhtemel olan korkunç azabdan gafil
oldukları için, kendilerini emniyette ve rahat hissederler. Her an uyanık olan
kalbler ise, her an korku ve hüzün ile dolu olurlar. Devamlı ahiret için
hazırlık yaparlar. Dolayısıyla bu kimseler cezaya müstehak değildir.
Bir insan: “Ben kendim de
zikrediyorum, bunun için mürşide lüzum yoktur.” derse onun sözü şu misale
benzer. “Kendiliğinden yetişmiş bir ağaç yaprak verir, fakat meyve vermez.
Verse de tatsız olur ama o ağaç meyve veren bir ağaçtan aşı yapılırsa o zaman
tatlı bir meyve verir, insan da böyledir. Evliyaya tabi olmayan efendisi
olmayan insan da aynen acamuk adı verilen ağaca benzer. Meyve verir ama acıdır,
yenmez ve böyle kimseden hiçbir şey vasıl olmaz vesselam.
İnsanlar üç kısımdır: İçleri dışlarından
daha güzel olan evliya, içleri ve dışları bir olan alimler ve içleri
dışlarından daha bozuk olan kötü kimseler ki, bu üçüncü kısımda bulunanlar,
kendi kendilerine insaf ve merhamet etmezler de başkalarından insaf ve merhamet
beklerler.
Bu içleri ve dışları güzel
olan Kamil olan rehberin zahiri halk ile, batını hak ile olduğu için Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri’nden aldığı feyzi, insanlara vererek, onları velayete
kavuşturur. Kemale yetişen, veli olan kimse Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nden
vasıtasız feyz alabilir. İbadet yapmakla da yükselir. Fena-i nefs hasıl
olmayan, yani nefsi islah edip temizlemeden önce diğer nafile ibadetleri
yapmakla ve Kur’an-ı Kerim okumakla eğer tatbik edilmezse, Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri’ne yaklaşılamaz. Batını temizlemedikçe, bunlarla terakki olmaz. Batını
temizlemek maneviyata intisab edip Allah-ü Zülcelâl (CC) Hz.leri’ni çok
zikretmekle olur. Bunun için Zikrullah yapmanın dışında ahiret adamları olan
salihlerle görüşmeli ve sohbet etmelidir. Mürtedlerle bidat sahipleri ile
fasıklarla arkadaşlık etmemeli ve bunlarla oturmamalıdır.
Haram işleyenlere “Fasık”
denir. Din cahilleri ile dünyaya düşkün olanlarla görüşmemelidir. Bunlarla
görüşmek insanın batınını (Kalbini Ruhunu) harab eder. Evliyanın sohbetinde
bulunmak, zikirden ve diğer nafile ibadetten daha faydalıdır. Eshab-ı Kiram
(RA) birbirlerini görünce: “Biraz benimle otur. îmanımı tazeleyeyim.” derlerdi.
Daima Allah (CC) Hz.leri’nin
sırlı kulları olan Evliya İzamı ile beraber olmak, onların sohbetlerinde
bulunmak, aklın ziyadeliğine sebeptir. Evliyaya teslim olup tasavvuf (tarikat)
yoluna taklit ile girenler sonunda mutlaka tahkike (Hakikate) kavuşurlar.
Tasavvuf yolu ve bu yolun büyükleri o kadar kıymetlidirler ki, bunlara tabi ve
derviş olanlar tasavvuf yolunun yüksek hakikatlerine ererler ve bu vesile ile
ayakta gezen ölülerden ve ölülükten kurtulurlar. Zira evliyanın mübarek
sözleri, Hz. Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz’in Peygamberlik hakikatinden
yayılmış olanlardır. Kur’an-ı Kerim’e ve Hadis-i Şerif’lere tazim ve hürmet
lazım olduğu gibi, evliyanın sözlerine de kendisine de edeb ve hürmet ile tazim
etmek lazımdır.
Sözün güzeli odur ki, dinleyen
o sözün güzelliği ile kendinden geçer. Böylesine güzel söz de Allah (CC)
Hz.leri’nin veli kullarının sözleridir. Evliyanın bu güzel sözlerini ancak
Allah (CC) Hz.leri’nin murad ettiği kulları duyar ve anlar, başkaları
anlayamazlar. Bu hususta Yüce Allah (CC) Hz.leri şöyle buyuruyor: “Muhakkak ki
iyilik ve sevab Allah’ın (CC) elindedir. Onu dilediğine verir. Allah (CC)
(mü’minlere sevab ve iyilik vermekle) çok büyük kerem sahibidir.”
Bu, mana yolunda yürüyüp ilerleyebilmek için kamil olan rehberin, yol gösterici
olgun velinin kontrolü lazımdır. Kamil olan rehber, kalb ve ruh mütehassısıdır.
Talibin kalbindeki hastalığı anlayarak, ona uygun olan riyazatı ve zikri seçer,
yaptırır. Bu hususta Yüce Mevla (CC) şöyle buyurur: “Kalblerinde hastalık
vardır.”
Bu hastalığın tedavisi,
Resülullah (SAV) Efendimiz’in sohbeti ile oluyordu. Başkaca bir riyazata
sıkıntıya lüzum kalmıyordu. Eshab-ı Kiram’ın (RA) hepsi, o sohbetin bereketi
ile Resülullah (SAV) Efendimiz’in mübarek kalbinden feyz aldılar. Tasavvufun en
yüksek derecelerine kavuştular. Kendilerinden sonra gelen evliyanın hepsinden
daha yüksek oldular. Sahabe-i Kiram (RA) devrinden sonra gelenler, Resülullah
(SAV) Efendimiz’in sohbetine kavuşamadıklarından dolayı riyazetler, sıkıntılar
çekerek, kalb hastalıklarından kurtulmaya çalışmışlardır.
İlm-i batın, ilm-i zahirden
ayrılmaz. Her ikisine kavuşana “Ulema-i Rasihin” denir, Resülullah (SAV)
Efendimiz’e varis olan ulema, yalnız bunlardır. Riyazet sıkıntı çekerek
kalblerini tedavi edenler, ilmi batına kavuşunca riyazeti bırakırlar. Şükür
ibadeti olan zahiri ibadetlerini yani farzları sünnetleri yaparlar. Çarşı
pazarda gezerken, otururken, diğer işlerinde de batınları ile, yani kalbleri
ile de ibadet ederler. Pazarda alışveriş etmeleri, onların batın ibadetlerine
(yani zikretmelerine) zarar vermez. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ni bir an bile
unutmazlar. Bu hususta Yüce Allah (CC) Hz.leri buyurur: “Alışverişleri Allah’ı
(CC) unutturmaz.”
Evliya izamı, Cenab-ı
Peygamber Efendimiz’in (SAV) devamıdır. İslamiyetin her hükmü gibi Resülullah
(SAV) Efendimiz’den gelen İslam dininden bir parçadırlar. Bu işleri ve bunları
yapan evliyayı inkâr etmek, dinin bir parçasını inkârdır. Çok dikkat edilmelidir.
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin velileri, ilmi ile amil olan alimlerdir.
Evliyayı ancak Kur’an-ı Kerim’e inanmayan, itikat etmeyen, Hadis-i Şerif’leri
tanımayan cahil ve fasık kişiler inkar ederler. Gerçek müslüman ibadet ve
taatini gerçek manada ifa eden mümin evliyayı inkar edemez.
Evliyadan ve ulemadan birine
düşman olandan uzaklaşmak lazımdır. Evliyaya karşı gelmek, dalalettir. Kendini
helak etmektir. İlm-i zahirden birkaç şey öğrenip, ilm-i batından yani
(tasavvuftan) bir şey bilmeyenler, tasavvuf kitaplarını okuyunca, ariflerin
sözlerini küfür ve dalalet sanıyorlar. Anlamadıklarından dolayı marifet
bilgilerine inanmıyorlar. Batın ilimlerine de inanmıyorlar. Batın ilimlerine
inanmayan ise, Nebiler Nebisi’nin dininin sırlarına inanmamış olur. Böyle kimseye
bidat ve dalalet ehli, yani “sapık” denir. İmanlı görünür ise de münafık
gibidir. Zira Yüce Allah (CC) Hz.leri dilediğine bilmediklerini öğretir. Bu
hususta Yüce Mevla (CC) buyuruyor: “Allah’tan (CC) korkunuz, Allah-ü Teala (CC)
kendinden korkanlara bilmediklerini öğretir.”
Yüce Allah (CC) Hz.leri
zatından korkan ve bu vesile ile bilmediklerini öğretmeyi murad ettiği sadık
kullarından bizi ayırmasın. (AMİN)
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin
emir ve yasaklarını doğru yapabilmek için her iman edene lazım olan ilmihal
bilgileri az zamanda ve kolayca öğrenilebilir. Bununla amel edince, ilm-i batın
hasıl olabilir. Batın ilimlerine kavuşmamış olan din adamları bilmedikleri
ilimlere inanmıyorlar. Batın ilmi olarak anladıkları ve söyledikleri de kendi
gibi bir cahilden işittikleri veya batın alimleri olanların kitaplarından
okuyup ezberledikleri şeylerdir. Paslı kalbleri açılmamış, Rahmani nura
kavuşamamışlardır.
Kendilerini batın alimi sanan
bu cahiller, akıllarının esiridirler. O büyüklerin bildirdiklerini, kısa
akılları ile ölçerek yanlış anlamaktadırlar. Kur’an-ı Kerim’i ve Hadis-i
Şerif’leri de böyle yanlış anlıyorlar. Bozuk zararlı tefsir kitapları yazarak
müslümanları gayeden uzaklaştırıp felakete sürüklüyorlar. Bu gönülleri karanlık
dolu olanlar hakkında bakın Yüce Allah (CC) Hz.leri ne buyuruyor: “Allah-ü
Teala (CC) bir kimseye nur vermezse, o münevver olamaz.”Ayet-i Kerime’si bu gönlü karaların durumlarını açık olarak beyan ediyor.
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne
kavuşmak, yaklaşmak, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ni tanımak, sevmek ve feyz
almak, nurlanmak, arif olmak, ilmi batın sahibi olmak gibi şeyler hep
maneviyata gerçek manada intisab edip teslimi kalb ile olur. Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri herşeye kavuşmak için bir sebep yaratmıştır. Birşeye kavuşmak için o
şeyin sebebine yapışmak lazımdır. Bildirdiğimiz şeylere kavuşmanın sebebi,
kalbi masivadan yani Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nden ve O’nun (CC) razı
olduklarından başka olan herşeyin sevgisinden temizlemektir. Zira Cenab-ı Hak
Celle ve Ala Hz.leri insanı kamili kendi zatına ayna eylemiştir. O aynanın
cilası, parlaklığı muhabbetle olur. Nuru hüdanın gelmesi, kulun gönlündeki
ihlas ve muhabbetine göredir. Nurun gelmesine mani olan perde var ise bu
kuldandır. Bunun misali şuna benzer ki, güneş ışığı bütün evleri kaplamıştır.
Lakin pencerelerini kapalı tutanların, perdeleyenlerin evlerinin içleri
aydınlık olur mu? Elbette olmaz. Güneşin bunda ne kusuru vardır. İnsan
vücudunun Hak Teala (CC) Hz.leri’nin aynası olduğunda şüphe yoktur. Lakin
aynayı çok tozlandırıp da hakikati görmemek de büyük bir mahrumiyettir. İhlas
ile ibadet ederek o aynayı parlak tutmak lazımdır.
Hiçbir zaman nefisle mücadele
etmeyi terk etmemelidir. Görünüşte insan olan fakat maneviyatı yok olan gönlü
kara ayakta gezen ölülerden uzak olmak lazımdır. Bu insanları körlüğe
sürükleyen sözüm ona ilim sahibi olan kişiler ilmi para karşılığı satarlar ve
bu insanlara Yüce Allah (CC) Hz.leri’nin Ayetlerini gerçek olarak açıklamazlar.
Ama gerçek ilim sahibi ve Peygamber varisi olan evliya izamı öyle değil, onlar
Yüce Allah (CC) Hz.leri’nin ayetlerini kullarına menfaatsiz olarak hiçbir ücret
talep etmeden gerçek manada anlatırlar. Yüce Mevlamız bu hususta şöyle
buyuruyor: “Allah’ın (CC) ayetlerini birkaç paraya satıp dünya menfaati elde
etmezler. İşte bu mü’minlere Rableri (CC) katında mükafatları vardır.”
Ey mü’min! Eğer aleme
gönderiliş gayesini gerçek manada öğrenmek ve tatbik etmek istiyorsan hiç
durma, bir Mürşid-i Kamilin meclisine can at ve gayeni öğren. Allah-ü Teala
(CC) Hz.leri’ni tanıyan arif zatların, dünyaya düşkün olanlardan kaçmaları,
onlardan uzaklaşmaları, onların üzerinde dünya cifesinin pis kokusu duyulup
etrafı rahatsız ettiği içindir.
Evliya bütün gizliliğine
rağmen bir lamba gibidir. Etrafını aydınlatır. İnsanlar, kendilerine gelen bir
çok faydalı şeyin onun sebebi ve hürmetine geldiğini anlayamazlar. Bunun böyle
olduğunu, çoğu zaman velinin kendisi dahi bilmez. Velilerden bir zat şarkta
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin dinine ait bir şey konuşsa, garbda da bir kimse
o velinin sözlerini duyup kabul etse ve bunlara tabi olsa, uysa, nasibi kadar o
velinin nurundan istifade eder. Aradaki uzaklık istifadeye mani olmaz.
Ey Ademoğlu! Kendi kendine ne
kadar insafsız davranıyorsun. Hayatın boyunca, dünya ile meşgul olursun. Onun
geçici ve aldatıcı güzellikleri ile oyalanırsın fakat her gün baki olan hakiki
saadet ve sonsuz nimetler yeri olan Cennet ve Cemalüllaha davet olunursun.
Fakat hiç itibar etmezsin, dünyayı bir tarafa itip, ahirete yönelmedin, hiç
olmazsa ikisini aynı seviyede tutup ona göre hareket etseydin.
Yüce Allah (CC) Hz.leri Evliya
kulunu mucizel beyanında medhü sena ediyor, Evliya kuluna tabi olanı mahrum
etmeyeceğini beyan ediyor. Sen mü’minim diyorsun ve Ayet-i Kerime’ye
inanmıyorsun. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri nefsiyle mücadele eden mümini, son
nefesinde muhafaza eder. İslam üzere vefat etmeyi ona nasib eder. Hakiki irfan
sahibi makbul bir evliya zata tabi olarak peşinden bir adım gitmen, kendi boş
arzunla, nefsine uyarak ve güya Hak yol zannederek, kendine göre tuttuğun yolda
yüz bin fersah yürümenden çok faydalı ve hayırlıdır.
Kendisinden ilim edeb ve aleme
gönderiliş gayesini öğrendiğin üstada hizmet, babaya hizmetten önce gelir.
Çünkü baba, senin bu bir kaç günlük keder ve sıkıntı alemine gelmene vesile
oldu. O kıymetli Üstad ise, seni safa alemine, yüce aleme yükseltmekte, ebedi
saadetine vesile olmaktadır. Dünyaya gelip, Kamil bir Mürşidin (yol
göstericinin) manevi terbiyesi ile yetişmeden ölen bir kimse, mülevves olarak
ölür. İsterse insanların ve cinlerin sayısı kadar ibadet yapmış olsun. Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri’nin ihsan ettiği nimetlerin en büyüklerinden birisi,
aralarında irfan sahibi veli bir zatı bulundurmasıdır. İsterse insanlar onu
tanımasınlar bilmesinler. Ariflerden bir zatın yanında ve sohbetinde bir an
bulunmanın faydası, babanın terbiyesinden zahiri meseleleri öğretmesinden çok
daha fazladır.
Evliyanın bir anlık terbiyesi
öbürlerinin yirmi yıllık terbiyesinden daha fazla ve daha tesirlidir. Çünkü
onlar dış görünüşü terbiye etmeye uğraşırlar. Arif zat ise, insanın batınını
ruh yapısını terbiye eder, yetiştirir. Evliya izamı ile olup sohbetlerinde
bulunmak, özü sözü doğru, fazilet ve kerem sahibi zatlar ile beraber olmak,
saadetin kimyasıdır. Yani insanı saadete kavuşturan en kıymetli sermayedir.
Dinine bağlı padişahların adetleri öyle idi ki, onlar hiçbir zaman
meclislerinden hikmet ve fazilet sahibi evliya izamını eksik etmezlerdi. Onlar
ile meşveret etmeden, onlara danışmadan bir hüküm vermezlerdi. Bu sebeple
saltanatları adalet ve istikamet üzere devam ederdi.
Büyükler buyurmuşlardır ki:
“Salih dost zatlar (güzel kokular satan) attar gibidir. Kokudan sana bir şey
vermese dahi, hiç olmazsa güzel kokusundan nasip alır ve istifade edersin.
Salih olmayan kötü arkadaş ise, demirci gibidir. Kendisiyle beraber bulunduğunda
seni demirci ocağına (ateşe) atmasa bile, dumanından rahatsız olursun. İsi ve
dumanı üzerine siner.”
Yüce Allah (CC) Hz.lerine
hamdü sena olsun ki, Peygamberlerin (AS) huyları ile bezenen Peygamber (AS)
devamı olan Evliya izamını onların varislerini yaparak, seçkin kullarından
eyledi ve evliya izamını dünyada ve ahirette rehber yaptı. Dünya ve ahirette
selamet ve saadete ermek için Peygamberlerin (AS) varisleri ve devamı olan
Evliya ile gerçek ilim sahibi alimleri hakkında ulu orta konuşmamak lazımdır.
Zira Yüce Allah (CC) Hz.leri: “Benim veli kuluma eziyet eden kimse, benimle
harbetmiş gibidir.”
buyurdu.
Aziz Müslüman kardeşim!
Kendini Allah (CC) Hz.leri’ne adayan kişi. Şüphesiz Allah (CC) Hz.leri’nin hıfz
ve himayesinde olur. Allah (CC) Hz.leri’ni sevenin başkasını gözü görmez. Allah
(CC) Hz.leri’nin yoluna sülük eden, mutlaka Allah (CC) Hz.leri’ne vasıl olur.
Allah (CC) Hz.leri’ne vasıl olan ise hıfzu emanında yaşar. Ağyarı ve avamı terk
eden kişinin vakti, Yüce Allah (CC) Hz.leri ile geçer. Allah (CC) Hz.ler’inin
kapısını çalar. Allah (CC) Hz.leri’ne sığınıp O’na (CC) tevekkül eder.
Ey Allah (CC) Hz.leri’nden yüz
çeviren kişi! Allah (CC) Hz.leri’ne dön. Bu darı fenada sana yüce bir çağrıdır.
Darı bekada nasıl olacağını bir düşün?
Günümüzde maalesef evliyaya
inanmayanlar var. “Evliya vardı, şimdi yok” diyenler var. Evliyanın sekr
halinde iken, yani Allah (CC) Hz.leri’nin sevgisi kaplayıp kendilerini
unuttukları zaman, bilmeyerek söylediklerini dillerine dolayarak, evliyaya
“kafir” diyenler var. Evliyanın böyle sözlerinden kendilerine göre yanlış mana
çıkararak böyle yanlış inananlar, böylece Ehl-i sünnet alimlerinin Kur’an-ı
Kerim’den ve Hadis-i Şerif’lerden çıkarmış oldukları doğru bilgilere
inanmayanlar, bu bilgileri saptıranlar var. Resulullah (SAV) Efendimiz’in
hepsini tebliğ etmeye memur olduğu zahir bilgilerini öğrenip Resulullah (SAV)
Efendimiz’in Esbabından (RA) dilediğine dilediği kadar bildirmesi için izin
verilen tasavvuf marifetlerine inanmayanlar var. Evliyaya kıymet vermeyen saygı
göstermeyenler var.
Bunu dört kısımla bildirelim:
Birinci kısım: İslamiyette
velayet ve tasavvuf ilmi vardır. İnsanda zahiri olgunluklar üstünlükler
bulunduğu gibi batini üstünlükler de vardır. Zahiri üstünlükler, Ehl-i Sünnet
Alimlerinin Kur’an-ı Kerim’den ve Hadis-i Şerif’lerden anlayıp çıkardıkları
bilgilere uygun olarak inanmak ve farzları, vacipleri, sünnetleri, müstehabları
yapmak ve haramlardan, mekruhlardan, şüphelilerden, bidatlerden sakınmaktır.
Batıni üstünlükler ise imandan ve ibadetlerden başka “ihsan” denilen bir kemal,
bir üstünlük vardır ki, biz bu üstünlüğe “velayet” diyoruz. Veliyi, Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri’nin sevgisi kapladığı zaman onun kalbi sevgilisinin
müşahedesinde yok olur. Bu hale “Fena-i Kalb” denir. Bu kalbe sahip olan
evliyanın yolunda yürümekle batini üstünlükler elde edilir.
İkinci olarak, bedenin salih
olması için kalbin salih olmasına tasavvufçular “Fena-i Kalb” demektedir. Kalb,
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin sevgisinde fani olunca kalbin bu fenası, komşusu
olan nefse de tesir eder. Nefs, emmareliğinden kurtulmaya başlar.
Üçüncü olarak, Eshab-ı
Kiram’ın (RA) her birinin Eshab olmayan müslümanların hepsinden daha üstün
oldukları söz birliği ile bildirilmiştir. Eshab-ı Kiram’ın (RA) ibadetlerinin
böyle kıymetli olması, Resülullah (SAV) Efendimiz’in sohbetinde bulunmakla,
kalblerinde hasıl olan batini kemallerinden dolayıdır. Onların batınları yani
kalbleri Resülullah (SAV) Efendimiz’in mübarek batınından nur aldı ve batınları
nurlandı. Eshab-ı Kiram’dan (RA) sonra gelenler, bu batın nuruna Peygamber
(SAV) devamı olan Evliya İzamın sohbetiyle onlara intisab ederek kavuştular.
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin kulunu çok sevmesine sebep tasavvuf yolunda olan
çalışmaları, hizmetlerinden dolayıdır.
Dördüncüsü, bin küsur seneden
daha çok bir zamanda, dünyanın üç büyük kıtasından gelmiş olan milyonlarca
müslüman, tasavvuf yolunda çalışarak ve salihlerin “Evliya” sohbetinde
bulunarak kalblerinde bir hal hasıl olduğunu söylemiş ve yazmışlardır. Evliya
izamı sözbirliği ile bildiriyorlar ki, her biri kendi rehberinin sohbetinde
bulunmakla, kalbleri Resülullah (SAV) Efendimiz’in sohbetinde yayılan nurlara
kavuşmuştur. Her biri “Salihlerden birinin sohbetinde bulunarak kalblerde
imandan başka manevi bir hal hasıl oldu. Kalblerimizde bu hal hasıl olunca
Allah (CC) Hz.leri’nin sevgisi ve Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin emrettiği
şeylerin sevgisi kalblerimizi doldurdu. Ehl-i Sünnet Alimlerinin bildirdikleri
doğru itikatlar gönüllerimize yerleşti.” demişlerdir.
www.GAVSULAZAM.de
|