SELAT-U SELAMA AİT HADİS-İ ŞERİFLER

 

Salat Kelimesi Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne nisbet edilirse rahmet, meleklere nisbet edilirse istiğfar, Peygamberlere nisbet edilirse şefaat, mü’minlere nisbet edilirse dua manasına gelir. “Selâm” Esma-i Hüsna’dan olup Cenab-ı Hakk’ın (CC) Kur’an-ı Kerim’de geçen doksan dokuz isminden birisidir. Lügat manası, “her türlü sıkıntılardan uzak olup selâmete esenliğe ermek” demektir.

Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz şöyle Buyuruyor: “Kim Bana bir defa Salat getirirse, Allah (CC) Hz.leri de buna karşılık o kimseye on rahmet eder.”[1]

“Kıyamet günü insanların Bana en yakını, üzerime Salâtı en çok olanıdır.”[2]

Resul (SAV) Efendimiz bir gün: “Cuma günü, günlerinizin en faziletlilerindendir. O günde benim üzerime Salât-ü Selamı çok getirin. Zira sizin salâtınız bana arz olunmuş bulunur.” buyurdu. Ashab-ı Kiram (RA): “Ey Allah’ın (CC) Resulü (SAV)! Siz çürümüş halde iken bizim Salât-ü Selamımız sana nasıl arzolunur?” dediler. Resûlüllah (SAV) Efendimiz: “Allah (CC), Peygamberlerin cesedlerini (yiyip çürütmeyi) arza haram kılmıştır.”[3] buyurdu.

Diğer Hadis-i Şeriflerinde de Resul (SAV) Efendimiz şöyle buyuruyor: “Yanında anıldığım halde (yani ismim söylendiği yerde) üzerime Salât-ü Selâm getirmeyen kimsenin burnu (yerlerde) sürünsün.”[4]

“Kabrimi bayram yerine döndürmeyiniz. Üzerime Salât-ü Selam getiriniz, zira sizin salâtınız, nerede okumuş olursanız olun, muhakkak bana ulaşır.”[5]

“Bir kimse üzerime Salât-ü Selam okursa, Allah (CC) onun Selamını alayım diye bana ruhumu mutlaka iade eder.”[6]

“Hakiki cimri, yanında anıldığım halde üzerime Salât-ü Selam getirmeyendir.”[7]

Resûlüllah (SAV) Efendimiz bir gün namazından sonra dua eden ve Yüce Allah-ı (CC) Tazim ve O’na (CC) hamd etmeyen ve Peygambere (SAV) Salât-ü Selam getirmeyen bir şahsın yalvarışını duydu. Resûlüliah (SAV): “Bu adam acele etti!” buyurdu, sonra o kimseyi çağırdı. Ona hitaben: “Sizden biriniz dua edeceğinde, noksan sıfatlardan münezzeh olan Rabb’ine (CC) hamd ve övgü ile, başlasın. Sonra Peygamberiniz (SAV) üzerine Salat-ü Selam getirir, daha sonra dilediği duayı yapar.”[8]

Hamd, duanın başı, Salavat-ı Şerife ise kanatlarıdır. Lahûti fezada, duanın yükselebilebilmesi ve duaların kabul olunacağı makama ulaşması için bu baş ve kanatlara sahib olması şarttır.  Aksi halde dualar, el açıp yalvaranın kucağına düşer.

Birisi Resul (SAV) Efendimiz’e gelerek: “Ey Allah’ın (CC) Resulü (SAV)! Sana nasıl Selam vereceğimizi biliyoruz fakat üzerinize nasıl Salat ve Dua edeceğiz?” dedi. Peygamber (SAV) Efendimiz de: “Ya Allah (CC), Muhammed (SAV) ve âli üzerine, İbrahim’in (AS) âline rahmet ettiğin gibi, Rahmet et. Zira Sen, hamde ehilsin ve Büyüksün. Ya Allah (CC)! Muhammed’e (SAV) ve âli üzerine, İbrahim’in âline bereket verdiğin gibi, bereket ihsan et. Sen hamde ehilsin ve Büyüksün. deyiniz.” dedi.[9]

“Biz, Sa’d b. Ubade’nin (RA) meclisinde otururken Resûlüllah (SAV) Efendimiz yanımıza geldi. Beşir b. Sa’d, Resûl-i Ekrem (SAV) Efendimiz’e: ‘Ey Allah’ın (CC) Resulü (SAV)! Allah (CC) bize, sana Selat-ü Selam etmemizi emretti. Sizin üzerinize nasıl Salât okuyayım?’ dedi. Resûlüllah (SAV) Efendimiz sükût etti. O kadar ki, biz keşke o, Resûlüllah (SAV) Efendimiz’e bunu sormasaydı temennisinde bulunduk. Sonra Resûlüllah (SAV): ‘Ya Allah (CC)! İbrahim’e (AS) ve âline rahmet ettiğin gibi, Muhammed (SAV) Efendimiz’e ve âline de rahmet eyle, İbrahim’e (AS) ve âline bereket verdiğin gibi, Muhammed’e (SAV) ve âline, aile efradına bereket ihsan eyle! Muhakkak sen övülmeye layıksın ve büyüksün’ deyiniz. Selam da öğretildiğiniz gibidir.”[10]

Ashab-ı Kiram (RA) sordular: “Ey Allah’ın (CC) Resulü (SAV)! Senin üzerine nasıl Salat-ü Selâm edelim?” dediler. Resûlüllah (SAV): “Ya Allah (CC)! İbrahim’e (AS) rahmet ettiğin gibi, Muhammed’e (SAV), eşlerine ve soyundan gelenlere rahmet et. Hz. İbrahim’e (AS) bereket, verdiğin gibi, Muhammed’e (SAV), eşlerine ve soyundan gelenlere bereket ver. Muhakkak Sen, övgüye layık ve Büyüksün’ deyiniz.”[11]

Devamında da şöyle buyurulur: “Kim bana bir kere Salavat-ı Şerif getirirse, Allah (CC) Hz. leri ona on Salavat eder. Onun on günahını siler, derecesini on kat artırır.”[12]

“İnsanların Bana en yakın olanları, benim üzerime en çok Salavat getirenleridir.”[13]

Ey bir çare! Alemlerin Efendisi, Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’in üzerine, Selat-ü Selam getiriyor musun? Eğer yirmi dört saatte Nebiler Nebisi (SAV) Efendimizin üzerine en az yüz defa Salavat-ı Serile getirebiliyorsan, o zaman sana ne mutlu. Eğer getiremiyorsan, ben bir numaralı müslümanım diyorsan sözünde yalancısın. Bak Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz ne buyuruyor: “Bana ve benim ehli beytime salat-ü selam getirmedikçe, dua, Cenab-ı Hakk’a (CC) perdelidir.”[14]

Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’e İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri’nin getirdiği Selat-ü Selam şudur: “Alahümme Salli alâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve sellim.” Bu Salat-ü Selam, yukarıda da buyurulduğu gibi Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’i ve O’nun (SAV) Ehl-i Beyt’inin (RA) hepsini içine almaktadır. Yine buyuruldu ki: “Her dua Hakk’a  (CC) çıkmadan memnudur. Bu duaya Selavat-ı Şerife eklenirse, o dua yükselir. Dergâha icabet eder vasıl olur.”[15]

Basra Emiri, Alemlerin Efendisi Hz. Resul (SAV) Efendimiz’e her gece bin beşyüz ile ikibin Salavat-ı Şerife getirirmiş. Bir gece gaflete düşüp Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’e Selavat-ı Şerife getirmeyi unutup uyumuş. Basra emirinin gaflete düştüğü gece Rabiatül Adeviyye (RA) Hz.leri dünyaya geldi. Rabiatül Adeviyye (RA) Hz.leri dünyaya geldikleri gece, annesi babası çok fakir olduklarından çocuğa saracak bir bez parçası bulamadılar. Bu üzüntü ve telaş ile uyudular. Rabiatül Adeviyye (RA) Hz.leri’nin annesi Habibe Hatun bir rüya görür. Rüyada  Peygamber (SAV) Efendimizi görür. Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz der ki: “Ey Habibe! Niçin üzülüyorsun? Efendine söyle Basra emirine gitsin ve desin ki, ‘Her gece Resûlüllah’a (SAV) bin beş yüz ile iki bin selavat getiriyordun, dün gece unuttun. Bunun cezası ise iki bin dinardır.’ O iki bin dinarı efendine versin, kızın Rabia hayırlı olsun ey Habibe!” buyurur. Habibe Hatun rüyasını efendisine aynen anlatır ve Rabiatül Adeviyye (RA) Hz.leri’nin babası Basra emirine giderek rüyayı aynen anlatır. Basra emiri de aynı rüyayı gördüğünü söyler ve bir kese altın vermek ister. Rabiatül Adeviyye (RA) Hz.leri’nin babası der ki: “Ey emirim! Peygamberimizin (SAV) Efendimiz’in eşiğisin. İki bin dinardan fazlasını alamam. Sadece  emir buyurulan iki bin dinarı alırım.” buyurdu.[16]

Ey bir çare! Basra emiri bir gece Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’in üzerine Selat-ü Selam getirmeyi unuttu ve iki bin dinar cezaya çarptırıldı. Sen ise, “ben Allah (CC) Hz.leri’ni ve O’nun (CC) Resulü Azamı (SAV) Efendimiz’i seviyorum” diyorsun ama ona bir defa olsun selatü selam getirmiyorsun. Dikkat et ki, ahiret alemine eli boş gitmeyesin. Daha ne zaman Alemlerin Efendisi (SAV) Efendimiz’e Selâtü Selam getireceksin? Bir gün olacak bu ömür sermayen sona erecek ve Azrail (AS) Ruhunu almaya gelecek. Geldiği zaman da hiç mühlet vermez. Hayatında en fazla dilini ne ile meşgul ettin? Dilini, Yüce Allah (CC) Hz.leri’nin zikri ve Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’in Selatü Selamı ile meşgul edebildin mi? Edebildinse o zaman sana ne mutlu! O zaman Yüce Allah (CC) Hz.leri’nin Mucizel Beyanında medhü sena ettiği zakirler sınıfında haşredilirsin. O ne büyük bir mutluluktur. Zira  Yüce Allah (CC) Hz.leri’nin katında ehli zikirden, zikir erbabından başka hayırlı bir zümre yoktur. (Geniş bilgi Zikrullah kısmında)

Evliyaullahtan Süfyan-ı Sevri (RA) Hz.leri der ki: “Ben Hacda idim. Kabe-i Muazzama’yı tavaf ederken bir delikanlı gördüm ki, Kabe’de, Arafat’ta, Müzdelife’de ve Mina’da ve Kabetullah-ı tavafta Salavattan maada hiç bir dua okumadı. Ancak Nebiyy-i Muhterem (SAV) Efendimiz’e Salatü Selam etti. Kendisine münasip bir zamanda münasip bir lisan ile sordum. ‘Her yerin bir duası vardır! Eğer bilmiyorsan sana tarif edeyim’ dedim. Delikanlı: ‘Hepsini bilirim. Başımdan geçen bir hadiseyi size haber vereyim de ne için dua okumadığımı ve yalnız Alemlerin Efendisi (SAV) Efendimiz’e Salatü Selam getirdiğimin sebebini görürsün.” dedi ve anlatmaya başladı. “Biz Horasan ehliyiz. Hacc kafilesi Horasan’dan kalktı, ben de babam ile farz olan vazifeyi eda için kafileye katıldık. Vaktaki dağlar dereler aştık, sahralar geçtik ve Küfe şehrine vardık. Pederim rahatsızlanıp gece yarısı ahirete göçtü. Üzerini örttüm, kimseyi rahatsız etmemek için Allah (CC) Hz.leri’ne tevekkül edip için için ağlayarak oturdum. Bir aralık beni gurbet illerinde yalnız bırakan babamı tekrar görmek istedim. Bir de yüzünden örtüyü kaldırdım ki, babamın başı eşek başına dönmüştü. Ben bu hali görünce ne yapacağını şaşırdım, ne yüzle bunu ahaliye söyleyebilirdim? Böyle düşünürken bana uyku hali gibi bir hal geldi. O aralık çadırın kapısı açılıp içeriye, yüzü örtülü bir zat girdi ve yüzünden nikahını kaldırdı. Bana dedi ki: ‘Ne kadar üzüntülüsün! Bu ne büyük gam böyle?’ Ben cevaben: ‘Efendim! Bu başıma gelen saadet değildir ki, gamsız olayım. Hem ben gamlı olmayayım da kimler gamlansın?’ dedim. Hemen yürüdü, babamın yattığı yere varıp üzerinden örtüyü çekip babamın yüzünü eliyle mesh eyledi. Ben de kalktım baktım ki, babamın yüzü eskisinden güzel, ayın ondördü gibi nurlanmış parlıyor. Bu mucizeyi görünce o zatı mukaddese yanaşıp: ‘Siz kimsiniz, ey iyilik seven insan? diye sorduğumda: “Ben Muhammed Mustafa’yım (SAV)!’ deyince ben: ‘Ya Resulellah (SAV)! Bu hal nedir? Allah (CC) aşkına bana söyleyin!’ Mübarek ayaklarına kapandım ve ağlayarak niyaz ettim, bana lütf ile dedi ki: ‘Senin baban tefeci idi, faiz yerdi. Tefecilik yapanlara hüküm budur. Ya dünyada veyahut ahirette eşek suretine girse gerektir. Amma Allah-ü Sübhanehü (CC) senin babanı bu surete dünyada iken koydu, buna mukabil babanın dünyada iken iyi bir hasleti adedi vardı. Yatağına yatmadan evvel her gece bana yüz defa salavat okurdu. Vaktaki bana babanın bu hale geldiğini ümmetimin verdiği salavatı bana ulaştıran melek tarafından haber verilince hemen Allah (CC) Hz.leri’nden sana salavat okuyan baban için Şefi (Şefaatçi) olmamı istedim. Müsaade olundum. Ben de geldim, şefaat ile babanı bu halden kurtardım.’ dedi. Ben de bundan böyle hiç bir dua etmem, ancak Resul (SAV) Efendimiz’e Salat-ü Selam ederim diye ahdettim. Zira Resul (SAV) Efendimiz’e Salat-ü Selam, dünya ve ahirette insana kafi geleceğini anladım.’ dedi.”[17]

Alemlerin Efendisi Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz buyuruyor: “Bir kimse, bana bir defa salavat okusa, o salavat okuyanda zerre kadar günah kalmaz.”[18] Tabi bu günah kul hakkı, yahut hayvan hakkı ise af olmaz.

Aziz müslüman! Alemlerin Efendisi (SAV) Efendimiz’e bir salavat okuyan kurtuluşa ererse, binlerce salavat okuyanın erişeceği dereceleri senin düşüncene bırakıyorum. Bir de Salavat-ı Şerife okuyanların dünyada belalardan nasıl kurtulduğunu, asr-ı saadette olan bir vaka ile anlatalım: Vakti Saadette bir yahudi: “Devemi çaldı” diye bir müslümanı Resul (SAV) Efendimiz’e getirdi. Yalancı şahidler, münafıklardan idiler. Li Hikmetillah, deliller müslümanın aleyhinde görüldüğünden o müslümanın devesini alıp yahudiye verirler. İslam dininin hükmüne göre o müslümanın elinin kesilmesi lazımdır. Mümin bunu böyle bildiği için ellerini Bari Gâhı İlahi’ye açarak: “İlâhi! Benim Mevlâm (CC)! Sen her şeye kadirsin, bana iftira ettiler. Ben bu deveyi çalmadım. Sen, herşeyi bilensin. Nebiyyi Ekrem (SAV) Efendimiz’in üzerine okuduğum Salavat-ı Şerife hürmetine beni bu rezaletten kurtar. Sen her şeye kadirsin! Şu deveye dil ver, bana şahid olsun.” diyerek öyle bir deruni “Ah” eder ki, Rahmet-i ilâhi Cuş-u Huruşa gelip, her şeye Kadir olan Allah (CC) Hz.leri, bizlere lisan verip söyleten Allah (CC) Hz.leri için ne güçlük var ki, deveyi konuşturamasın. Deve Aşkı ilahi ile dile gelip: “Ya Resulellah (SAV)! Ben bu mü’minin devesiyim. Bu adamlar ise yalancı şahitlerdir. Bu yahudi bu mümine iftira etmiştir.” diyerek o yahudinin elinden kurtulup, mü’min adama doğru itaat ederek gelir, onun önünde diz çöker. Bu hadiseyi görenlerin imanının nuru artar. Yahudinin yalancılığı ve iftirası meydana çıkar. Münafıklar ise rezil olurlar. Hazreti Nebiyyi Muhterem (SAV) Efendimiz o şahsa sorarlar. (Dikkat edilsin! Efemdimiz’in (SAV) soruşu bilmediğinden değildir. Allah-ü Zülcelal (CC) Hz.leri Tur-i Sina’da: “Ya Musa (AS)! Elindeki nedir?” diye sormuştu. Bilmediğinden, görmediğinden mi idi acaba? Buna Mazhar-ı Kelâm denilir. Sırların bize duyurulması içindir. Resul (SAV) Efendimiz’in salavat hakkında o şahsa soru sormaları, salâvat vermenin kerametlerini bizlere beyan içindir). Resul Ekrem (SAV) Efendimiz Arabiye hitaben: “Ey Mü’min! Bu keramete ne ile nail oldun? Allah (CC) Hz.leri senin hakkını gözetmek için deveye dil verdi, seni bu dünya belasından kurtardı.” der. O mü’min de: “Ya Resulellah (SAV)! Ben her gece sana on defa salavat okumadan yatmam.” der. Nebiyyi Adil (SAV) Efendimiz de: “Senin elini dünyada kesmekten kurtaran Allah (CC) Hz.leri, ahirette bana verdiğin Salavat-ı Şerife hürmetine seni cehennem azabından kurtaracaktır.” der. “Bir kimse akşam sabah bana onar defa salavat okusa, Allah (CC) Hz.leri o kulu kıyamette in’am etti, iman etti. Nebilerle, sıddıklarla beraber haşreyleyip Nebilere ihsan ettiği gibi o kula da ihsan eder.” buyurulmuştur.[19]

İmam-ı Ali (KV) Hz.leri’nden rivayet edilen Hadis-i Şerif’te Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz şöyle buyurur: “Dua eden kimse Peygamber’e (SAV) salat etmedikçe duası perdelidir. Dergâhı icabete vasıl olmaz.”[20]

Melekler getirilen O salavattan yükselen kokuyu ruhaniyetleri yolundan alırlar ve Rasulüllah (SAV) EfendimizQe salavat okunan meclisten geldiğini birbirlerine söylerler. Alemlerin Efendisi (SAV) Efendimiz’in gerek hayatlarında ve gerekse vefatlarından sonra Resulüllah (SAV) Efnedimiz’in mübarek ruhlarından ledünni ilimleri ve ilahi marifetleri almak hususunda faydalanmak, Resulüllah (SAV) Efendimiz’le Resulüllah (SAV) Efendimiz’den feyz alacak olan varisler arasında ruhani bir münasebetin (irtibatın) meydana gelmesine bağlıdır. Çünkü vehbi, ledünni ve gayyibi ilimler ve ilahi marifetler, ruhani şeylerdir. Onun  için Resulüllah (SAV) Efendimiz’le bu ilimleri Resulüllah (SAV) Efendimiz’den feyz yoluyla alacak evliyanın arasında ruhani bir irtibatın olması lazımdır. Zira kesbi (zahiri) ilimler sadece Resulüllah (SAV) Efendimiz’in mübarek sözlerini duymak, işlerini, hareketlerini ve hallerini yani Sünnet-i Seniyyesini görmekle elde edilir. Resulüllah (SAV) Efendimiz’le ruhani irtibat ise ancak ona manevi olarak yönelerek, kalbe Peygamber (SAV) Efendimiz’in peygamberlik nuruna kâmil bir sevgi ile bağlayarak İslamiyetin bildirdiği şekilde nefisle mücadele ederek onun gerçek varisleri evliyaya uyarak ve Resulüllah (SAV) Efendimiz’in bildirdiği şekilde evliya izamının da tarifi ile nefsi terbiye etmekle mümkün olur.[21]

Alemlerin Efendisi (SAV) Efendimiz, diğer bir Hadis-i Şerif’lerinde şöyle buyurur: “ İnsanların şefaatime en layıkı, bana en çok Salavat okuyanlardır.”[22]

“Bana salavat okuyan kimseye melekler salavat okur. Bana salavatı devam ettirdiği süre meleklerin ona salavatı devam eder. Bu duruma göre salavatı ister çok ister az okusun.”[23]

“İnsana cimrilik yönünden şu yeter: Yanında adım geçtiği halde bana salavat okumaz.”[24]

“Ümmetimden biri bana bir salavat okursa, kendisi için on iyilik yazılır. Seyyiat (kötülük günah) hanesinden on kötülük imha edilir.”[25]

Bu Salavat-ı Şerife’yi okumakta, erkek kadın, zaman ve mekan kaydı yoktur. İbadet edilmeye engel olmayan her yerde okunabilir. Bu sebeple kötülüklerin imha edilmesi günahların af olup bağışlanması umulur.

Ebû Süleyman Darani şöyle anlattı: “Bir kimse Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nden bir hacet dileyeceği zaman Resûlüllah (SAV) Efendimiz’in üzerine çokça salavat getirsin. Bundan sonra hacetini Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne arz etsin. Duasının sonunu da yine Resûlüllah (SAV) Efendimiz’e salavat okuyarak tamamlasın. Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri iki salavat arasında yaptığı duayı kabul buyurur. Çünkü Allah-ü Teâlâ (CC) Hz.leri çok kerem sahibidir. İki makbul salavatın arasında makbul olmayan şey bırakmaz.”[26]

Cenab-ı Resûlüllah (SAV) Efendimiz şöyle haber verdi: “Cebrail (AS) bana geldi. ‘Ya Resulellah (SAV)! Senin ümmetinden bir kimse senin üzerine bir defa salavat okursa, yetmiş bin Melaike-i Kiram, size salat okuyan mü’min için ‘Ya Rabbi (CC)! Bu kulunu affeyle’ diye Rabbül Alemin’e (CC) dua ederler.’ İşte bir kimseye melekler salât ederlerse, o kimse ehli cennetten olur.”[27]

Ey can! Bir kul Alemlerin Efendisi Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’e bir defa Salavat-ı Şerife okuduğu zaman eriştiği nimete bak. Günde Alemlerin Efendisi (SAV) Efendimiz’in üzerine yüz defa veyahutta daha fazla Salavat-ı Şerife okumaya devam edenleri Alemlerin Efendisi (SAV) şefaatından hiç mahrum eder mi? Onun için Selat-ü Selamı hiç unutmayalım. Hadis-i Şeriflere devam edelim.

Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz buyuruyor: “Bana Salavat okuyan için sırat üstünde büyük bir nur olacaktır. Bir kimse sırat üstünden geçerken nur ehli olunca cehennem ehli olmaz.”[28] Resûlüllah (SAV) Efendimiz bu Hadis-i Şerif’iyle sırattan selametle geçiş sebebini beyan buyurarak bunu ümmetine merhamet olarak anlattı.

Aleyhisselatü Vesselam Efendimiz yine buyuruyorlar: “Bir gün bana Allah (CC) Hz.leri’nin dört meleği geldi. Bunlar Cebrail (AS), Mikail (AS), İsrafil (AS), Azrail (AS) idiler. Cebrail (AS) Bana dedi ki: ‘Ya Resulellah (SAV)! Senin ümmetinden bir kimse zatı risalet penahına günde on defa hulusi kalb ile salat etse, yarın kıyamet gününde ben onun elinden tutar, sıratı kuşlar gibi geçiririm.’ buyurdu. Mikail (AS) buyurdu: ‘Ben o kula senin kevserinden kana kana içiririm.’ İsraifil (AS) dedi: ‘Ya Resulellah (SAV)! O ümmetin affı için başımı secdeye koyarım. Allah (CC) Hz.leri onu affetmedikçe başımı secdeden kaldırmam.’ Azrail de (AS): ‘Ya Nebiyallah (SAV)! Sana günde on defa salat edenin ruhunu Peygamberler gibi kabzederim.’ dediler.” Bunun üzerine Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz: “Bu ne büyük Lütuf Ya Rabbi (CC)! Bu ne büyük ihsan Allah’ım (CC).”[29] buyurdu. Böyle bir ganimeti kaçıran Allah (CC) Hz.leri’ni ve Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’i unutan gafillere ne kadar yazık. Ey Ulu Allah’ım (CC) bizleri uyandır. Aşkına kandır, derdinle yandır. (AMİN)

Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz Buyuruyor:“Cebrail (AS) bana geldi şöyle dedi: ‘Ya Muhammed (SAV)! Ümmetinden sana kim salavat okursa, yetmiş bin melek ona salavat okur. Bir kimseye melekler salavat okuyunca o cennet ehli arasına girer’.”[30]

Alemlerin Efendisi Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’e Salat-ü Selam getiren ve hayatlarında Salavat-ı Şerife’ye devam edenlerin vefat ettikleri zaman tenlerinden miskten daha güzel kokuların geldiği müşahede edilmiştir. Salavat-ı Şerife okuyanların cümle hata zelle ve ayıplarını ve günahlarını şanı Yüce Allah (CC) Hz.leri bağışlasın. (AMİN)

“Seyyidel Mürselin, Hatemen Nebiyyin, Habibi Rabbil Alemin olan Resûlüllah (SAV) Efendimiz ve O’nun (SAV) âli üzerine salat eyleyip, o Salavat-ı Şerife hürmetine rızkımıza genişlik hayırlara başarı, iki cihanın saadetine ve rahatına bizleri nail eylesin.” Bu salavatı Ashab-ı Kiram’dan (RA) on beş kadar kimse rivayet etmiştir. İmam-ı Azam (RA) Hz.leri, bu Salavat-ı Şerife üzerine şöyle buyurmuştur: “Beyt-i Şerif’in duvarına kudret hattı ile yazılan (bu Salavat-ı Şerife’den) daha faziletli bir Salavat-ı Şerife bilmiyorum.”[31]

Alemlerin Efendisi Nebiler Nebisi (SAV) buyuruyor: “Bir kimse bana salavat okumayı unutursa, cennet yolunu kaybetmiş olur.”[32] Kasten salavat okunması terk edilirse öyledir. Kasten Resûlüllah (SAV) Efendimiz’e salavat okumayı terk eden kimse, Resûlüllah (SAV) Efendimiz’e buğz ve ona inadla yapıp ta’zim etmezse, bunun sonucu şudur: Cennete hiç giremez, cehennemde ebedi kalır. Ömründe bir defa selavat okuyup sonra Resûlüllah (SAV) Efendimiz’in ismini söylediği veya bir başkasından işittiği zaman gaflet veya tembellik icabı salavatı ve O’na (SAV) tazimi terk ederse, cennet yolunda yanılır. Cennete girmekten geri kalır. Sonunda cennete girer ama aradan nice zaman geçtikten sonra. Bu yoldan salavatı terk eden kimse kafir olmaz, fasık olur. Eğer affa uğramazsa cennete girmeye geç kalır. Resûlüllah (SAV) Efendimiz’e salâvatı terk eden kimse cennet yolunda saptığına göre ona salâvat okuyan kimse doğru cennete girer buyurulmuştur.

Yine Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz buyurdu: “Dünya hayatında bana çok Selavat-ı Şerif okuyanınız, ahirette en çok zevce alanınız olacaktır.”[33] Cennet ehlinin zevce almak yönünden birbirinden farklı durumları vardır. Bu dünya amel yeridir. Yüce Hakk’a (CC) kul olan burada ne kadar kulluk ve ibadet işinde terakki ederse, mükafat alemi olan ahirette Yüce Hakk (CC) ona o kadar çok ikram ihsan edip diğerlerinden, ayrı bir durum kazandırır.

Resulüllah (SAV) Efendiıniz’in üzerine getirilen Salavat-ı Şerife dahi en faziletli ibadetler arasında olduğuna göre, ne kadar çok okunursa, o kadar çok lütuf ihsanı gelir. Resulüllah (SAV) Efendimiz’in şöyle buyurduğu rivayet edildi: “Bir kimse şanımı tazim için bana bir selavat okuduğu zaman, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri onun okuduğu Salâvat-ı Şerife lâfzından bir melek yaratır. Onun bir kanadı doğuda, bir kanadı da batıdadır. Onun iki ayağı da yerin yedinci alt tabakasındadır. Boynu arşın altına kadar uzanmıştır. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri o meleğe şu emri verir. ‘Bu kulum Resulüme (SAV) salâvat okuduysa, sen de ona salâvat oku!’ der ve o melek kıyamete kadar o kula salâvat okur.”[34] Bu Hadis-i Şerif’in açık manası şöyledir: Allah-ü Teala (CC) Hz.leri o ulu meleğe şu emri verir. “O kulum, benim Peygamberim Resulüm’ün (SAV) üzerine salâvat okumaktadır. Bu salâvatı ile o şeriatının devamını ister, ona tazim edip şanını yüceltir. O’nun (SAV) Makam-ı Mahmud’a çıkmasını ve ümmeti hakkında şefaatinin kabulünü niyaz eder. Onun bu salavatına karşılık sen de o kuluma salat edip günahlarının affı için dua et. Kaldı ki, ben seni onun okuduğu salâvat lafzından (sözünden ötürü) yarattım.” buyurur. İşte bu emir icabı o ulu melek, ta kıyamete dek Resulüllah (SAV) Efendimiz’e Salat-ü Selam okuyan kul için mağfiret talep edip Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nden bağışlanmasını diler.[35]

Fahri Alem, Seyyid-i Veled-i Adem Resulüllah (SAV) Efendimiz mübarek kabirlerinde dirilir. Merhum ümmetlerinden mübarek zatlarına salat ve selam getirenlerin getirdikleri Salat-ü Selamlarını melekler kendisine arz ederler. Onların şefaat dilediklerini bu hususlardaki rica ve niyazlarının Allah (CC) Hz.leri’nin yardımı ile bizzat kendileri duyar. Bir rivayete göre her mü’minin alnında iki kaşının ortasında bir melek tayin olunmuştur. Bu melek o mü’minin getirdiği Salat-ü Selamı Resulüllah (SAV) Efendimiz’e ulaştırıp tebliğ eder.

Alemlerin Fahri Ebedisi (SAV) Efendimiz diğer Hadisinde şöyle buyurur: “Bir kimse bana salâvat okursa, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri ona on salat eder. Bana on salâvat okuyan kimseye Allah-ü Teala (CC) Hz.leri yüz salat eyler. Bana yüz salâvat okuyan kimsenin cesedini Allah-ü Teala (CC) Hz.leri ateşte yanmaya haram kılar ve onu kavli sabit üzere dünya ve ahiret hayatında ve ahiret sualinde kararlı kılar, sonra onu cennetine koyar. Onun Bana okuduğu salâvat kıyamet günü gelir, sırat üstünde beş yüz senelik uzağı gösterir, muazzam bir nur olur. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri bana salavat okuyan o kimseye okuduğu her salavat karşılığında bir köşk verir. Onun okuduğu salavat ister çok ister az, her bakımdan cennetin köşkleri çok çok fazladır.”[36]

Daha önce de anlatıldığı gibi, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin kuluna salatı, ihsanı ve günahlarını afvedip bağışlamasıdır. Kulun cesedini ateşe haram kılması ise, kabirde ve mahşerde sırat köprüsünü geçerken cehennem ateşinin zahmetinden kurtarmasıdır. Hadis-i Şerif’lere devam edelim.

Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz buyuruyor: “Bana, salavat okuyan her ümmetimin salavatı ağzından çıkar çıkmaz yola koyulur. Ne deniz bırakır ne de kara. Ne şark kalır ne de garb. Her yana dağılır ve şöyle der: ‘Ben falan oğlu falan kimsenin salavatıyım, benimle seçkin yaratılmışların hayırlısı Hz. Muhammed (SAV) Efendimi’zin üzerine salavat okudu.’ Onun bu sözünü duyan her şey canlı cansız, karada ve denizde ne varsa onun üzerine salavat getirir. O kulun okuduğu salavattan bir kuş yaratılır, yetmiş bin kanadı vardır. O kuşun bu kanatlarının her birinde yetmiş bin tüy vardır. Her tüyün de yetmiş bin yüzü vardır. Her yüzün yetmiş bin ağzı vardır ve her ağzında yetmiş bin dili vardır. Bu dillerin her biri yetmiş bin lügatte konuşur. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ni öylece tesbih ederler. Bütün bu okunan tesbihlerin sevabını Allah-ü Teala (CC) Hz.leri o salavatı okuyan kulun sevap hanesine yazar. Arşın sütununa şöyle yazılmıştır. ‘Bana müştak olana merhamet ederim. Benden bir dilekte bulunana istediğini veririm. Bir kimse Muhammed’e (SAV) salavat okumayı vesile edip bana yakınlık bulursa günahları köpüren deniz dalgaları kadar olsa, dahi onu bağışlarım’.”[37]

Ashab-ı Kiram’dan bazısı şöyle anlattı: “Resulüllah (SAV) Efendimiz’e Salavat-ı Şerife okunan her meclisten o kadar güzel koku yükselir ki, semanın ortasına kadar ulaşır. Bunu duyan melekler şöyle derler: ‘Bu Resulüllah’a (SAV) okunan salavat meclisinden gelen kokudur’. Burada anlatılan salavat meclisinden çıkan güzel koku için şöyle bir mana vermek mümkündür. O güzel koku kürre-i arzın her yanını doldurur. Bundan sonra, yerin tavanı gibi duran semaya doğru yükselir. Melekler o salavattan yükselen kokuyu Ruhaniyyetleri yolundan alırlar ve Resulüllah (SAV) Efendimiz’e Salavat okunan meclisten geldiğini birbirlerine söylerler.[38]

Bazı haberde de şöyle anlatıldı: Mümin olan erkek yahut mümine olan kadın kul, Resulüllah (SAV) Efendimiz’e salavat okumaya başladığı zaman sema, kapıları ve perdeler ona açılır. Arşa kadar kapalı hiç bir şey kalmaz. Burada bulunan meleklerden eksiksiz olarak her biri Resulüllah (SAV) Efendimiz’e salavat getirir. Yeryüzünde o salavata başlayan kadın veya erkek mümin kul için melekler mağfiret talebinde bulunurlar. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin dilediği kadar o melekler Resulüllah (SAV) Efendimiz’e salavata ve mümin olan o erkek veya kadın kul için istiğfara devam ederler.

Resulüllah (SAV) Efendimiz’in şöyle buyurduğu rivayet edildi: “Bir kimsenin işinin bitmesi zorlaşırsa, bana salavat okumayı çoğaltsın. Çünkü bana okunan salavat, hümum, gumum ve kürub cinsi sıkıntıları giderir, rızıkları artırır. İşlerin hayırla bitmesini sağlar.”[39] Bu Hadis-i Şerif’te hümum, gumum ve kürub şeklinde geçen kelime manası, tasa ve hüzündür buyuruldu.

Salik (sülük eden) evvela günahına tevbe ile vazifesine başlar. Sonra Nebi (SAV) Efendimiz’e Salavat-ı Şerife’yi okumakla vazifesine devam eder. Çünkü Resul-i Ekrem (SAV) Efendimiz bizimle Allah-ü Teala (CC) Hz.leri arasında vasıtadır, delilimizdir. Resulüllah (SAV) Efendimiz buyur muş ki: “Bana Salavat getirmek nurdur.” Diğer Hadisi Şeriflerinde de: “Mü’minlerin kalblerinin temizliği ve pastan yıkanması, bana Salavat-ı Şerife ile olur.” Bunun için salik, selavat ile emrolunur ki, ihlâs mahalli temzilensin. Salavat-ı Şerife’yi çok getirmek, Resulüllah (SAV) Efendimiz’in kalbde muhabbetini yerleştirir ve muhabbeti yerleşirse, ona şiddetle itina eder, Alaka gösterir, onun sıfatları ve ahlakına da ilgi gösterir. Bu suretle Peygamber (SAV) Efendimiz’in sıfatlarını ve ahlakını kazanır. “Salavat-ı Şerife’de Zikrullah camidir ve onda Resulüllah (SAV) Efendimiz’in zikri de vardır.” buyurulmuştur.Gerçekten Salavat-ı Şerife okuyan kimse, salavatın başında “Allahümme” diye başlaması ile Allah-ü Teala (CC) Hz.lerini de zikretmiş oluyor.[40]

Sevgili Peygamberimiz (SAV) buyurdu ve biz gafillere duyurdular: “Yarın kıyamet günü, ümmetimden bir âsiyi mizana getirirler. Günahı sevabından çok olduğu için, nara (yani ateşe) atılmasını Allah (CC) Hz.leri emreder. Bu zatı zebaniler lutar. Allah (CC) Hz.leri’nin hapishanesi olan nara (cehenneme) sevkederler. Bunun halini Hz. Adem (AS) görüp: “Ya Resülellah (SAV)! Ümmetinden birini nâra götürüyorlar.’ diye nida eder ve haber verir. Ben, onun arkasından koşarak yetişir ve meleklere: ‘Ümmetimden olan bu zatı bana bağışlayın.’ derim. Melekler: ‘Ya Resulallah (SAV)! Sana nazil olan Kur’an’da “Bizim hakkımızda olanlar Allah’ın (CC) emrine muhalefet etmezler. Buyrulan vazifelerini yaparlar.” hükmü vardı. Bunu siz de biliyorsunuz. Bu sebeple bu asi kulu nâra götürmeye mecburuz’ derler. Bu esnada, taraf-ı İlâhi’den meleklere bir emir gelir: ‘Habibime (SAV) itaat ediniz’.” Efendimiz (SAV) der ki: “Bu ümmetimi mizana tekrar götürünüz.” Tekrar ameli tartılır. Günahları sevaplarından fazla gelir. O vakit Aleyhisselatü Vesselam (SAV) Efendimiz kolunun yeninden yazılı bir şey çıkarır, terazinin sevap gözüne koyar. Bu sefer sevabı günahından ağır gelir. Kul öyle ferahlanır ki, sevincinden, minnetinden Resul (SAV) Efendimiz’in mübarek ayaklarına kapanarak: “Siz ne mübarek, ne muhterem bir Nebisiniz ki, beni bu azabdan kurtardınız. Anam babam size feda olsun.” der. Fahri Alem (SAV) Efendimiz: “İşte ben senin Peygamberin Muhammedi’m (SAV)” der. Tekrar o kul Resulüllah (SAV) Efendimiz’in mübarek ayaklarını öperek sorar: “Bu rifat, bu devlet, bu saadet nedir Ya Resülellah (SAV)? Efendimiz (SAV) de: “Sen, bana dünyada iken salavat okurdun. İşte, bana okuduğun o salavatı bugün için sakladım. Mizana koyduğum şey bu idi.” buyururlar. Bunun üzerine o adam: “Ah dünyada iken vakitlerimi boşa geçireceğime ağzımı boş şeylerle, lüzumsuz söz, yalan ve küfürle kirleteceğime, siz aziz Nebi’ye (SAV) salat etseydim, bu gün daha Yüce  makamlarda bulunsaydım!” diye nedamet içinde olarak pişmanlık duyar.[41]

Ey müslüman! Bir salavat okumak ile necata erilir ise, binlerce salavat okuyanın ereceği derecatı senin irfanına bırakıyorum.

Allah-ü Teala (CC) Hz.leri kullarına bu ruhani irtibatı elde etmenin yolunu gösterdi. Bunun için onlara (inananlara) Resulü (SAV) Efendimiz’e salât ve selâm okumalarını emreyledi. Böylece kulların okudukları bu salât ve selamlar, onların Resûlüllah (SAV) Efendimiz’e manen yönelmelerine, kalblerini O’na (SAV) rabtetmelerine (bağlamalarına) vesile olacak, nefislerinin kemâle (Ehlûllah) erdirilmesi hususunda Resûlüllah (SAV) Efendimiz’den istimdat etmeleri (yardım istemeleri) sebebiyle Resûlüllah (SAV) Efendimiz ile bu ruhani irtibatı elde edebileceklerdir. Yoksa Resûlüllah (SAV) Efendimiz’in insanların kendisine salât ve selâm okumalarına, onların dualarına ihtiyacı yoktur. Çünkü Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nden gelen tecelliler ve rabbani ma’rifetlerin nurları, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin O’na (SAV) salât buyurması sebebiyle ümmetinin salât okumasına ihtiyacı yoktur ve onların salâtından müstağnidir. O (SAV) en yüksek ve kamil rahmetlerle Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin rahmetine kavuşmuştur. Ancak ümmeti, ona okudukları salâtlarla kendileri istifade etmekte, Resûlüllah (SAV) Efendimiz’den feyze kavuşmaktadırlar. İşte Resûlüllah (SAV) Efendimiz’e Salat-ü Selam okumanın sırrı budur.

Salât-ü Selam, manevi olarak Resûlüllah (SAV) Efendimiz’e yönelmeyi, onu düşünmeyi ve kalbi ona bağlamayı hasıl eder. Fakat salât ve selâm okuyan kimse cehl ve gaflet içerisinde nefsinin arzu ve isteklerine uymuş, ne söylediğinin farkında olmayan, kalbini Resûlüllah (SAV) Efendimiz’den tarafa vermeyen, sadece dili ile salât okuyup zihni ve kalbi bundan habersiz bir halde olmamalıdır. Böyle kimseler Resûlüllah (SAV) Efendimiz’den kavuşmak istediği feyzlere kavuşamazlar. Bu kıssalardan hisse aldıktan sonra Resûlüllah (SAV) Efendimiz’e Salat-ü Selamı yukarıda bahsettiğimiz şekilde okurken manevi olarak Resûlüllah (SAV) Efendimiz’i tasavvur ettiğimiz zaman, arada sevgi ve bağlılık meydana gelmektedir. Çünkü bağlılık bu ikisinden ibarettir. Aynı zamanda Eshab-ı Kiram (RA) Resûlüllah (SAV) Efendimiz’in bizzat mübarek suretini, yüksek ahlâkını ve yaşayışını devamlı gördüler. Onlar Resûlallah (SAV) Efendimiz’i bulundurarak Salat-ü Selam okurlardı. Resûlüllah (SAV) onların gözlerinin nuru idi. Resûlüllah (SAV) Efendimiz’e olan şiddetli sevgiye delalet etmektedir. Bir kimse çok sevdiği kimseyi, daha çok anar ve hatırlar. Çünkü kişi daima sevdiği ile beraberdir. Sevdiğini asla hatırından çıkarmaz.

Resûlüllah (SAV) Efendimiz’i çok sevmek ise, ona tabi olmanın kuvvetli olduğuna delalet eder. Nitekim seven sevdiğine boyun eğer. Resûlüllah (SAV) Efendimiz’i bu derece sevip O’na (SAV) tabi olan kimsenin ruhu, Resûlüllah (SAV) Efendimiz’in mübarek ruhuna yakın olur. Bu sebeple o kimse ile Resûlüllah Efendimiz arasında bir irtibat ve yakınlık meydana gelir.

Şeyh Ebû Abdullah Sahili “Buggetüs Salik” adlı kitabında buyurur ki: “Resûlüllah (SAV) Efendimiz’in mübarek suretlerinin köklü bir şekilde kalbe yerleşmesidir. Bu da ihlasla şartlarına ve edeblerine riayet ederek manasını düşünerek, Salât-ü Selam okumaya devam etmekle olur. Böylece Resûlullah (SAV) Efendimiz’in sevgisi kalbe iyice yerleşir. Resûlullah (SAV) Efendimiz’i sevmek, O’na (SAV) uymayı gerektirir. O’na (SAV) uymak ise, O’na (SAV) kavuşmayı gerektirir. Kalben bağlanmanın Sünnet-i Seniyye’de olduğunun delillerinden birisi de, namazda birinci ve ikinci oturmalarda namaz kılanın ettehiyyatüde “Esselamü Aleyke Eyyühennebiyyü ve Rahmetûllahi ve Berekâtühü” okumasıdır. Resûlullah (SAV) Efendimiz’i bu şekilde Salât-ü Selâm ile hatırlayan, tasavvur eden kimsenin kalb ufuklarında Resûlüllah (SAV) Efendimiz’in nuru, feyz ve marifetleri parıldar. Çünkü Resûlullah (SAV) Efendimiz’e kalblerin bağlanabileceği en büyük güneştir.”

Resûlullah (SAV) Efendimiz’i kalben hatırlamanın sünnet ve teşvik olunan bir iş olduğuna dair delillerden biri de şudur: Delaili Hayrat Şerhi’nde şöyle rivayet olundu. “Resûlullah (SAV) Efendimiz’in kendilerini sevmek, ikram olunmak ve iyilik etmekle emrolunduğumuz Muhammed (SAV) Efendimiz’in âli kimlerdir?” diye soruldu. Resûlullah (SAV): “Onlar bana iman edip halis olan safa ve fefa ehlidir.” buyurdu. “Onların alameti nedir?” diye suâl edilince: “Resûlullah (SAV) Efendimiz: “Benim sevgimi benden başka herkesin sevgisine tercih eden, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin zikrinden sonra bâtını benim zikrimle (beni hatırlamakla) meşgul, olandır.” Başka bir rivayette “Beni anmaya devam etmek ve bana çok salât okumak” buyurmuşlardır.

Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’e: “Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin sevgisi ne ile elde edilir?” diye sual edilince Resûlullah (SAV) Efendimiz de: “Buna Resulü’nün (SAV) sevgisi ile kavuşulur. Bu sebeple Allah (CC) Hz.leri ve Resulü’nün (SAV) sevgisi için Allah (CC) Hz.leri’nin ve Resulü’nün (SAV) rızasını isteyiniz.” buyurdu. Yukarıda beyan edildiği gibi Resûlullah (SAV) Efendimiz’i sevmek, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ni sevmeye Allah (CC) Hz.leri’nin sevgisini elde etmeye büyük vesiledir. Yüce Allah (CC) Hz.leri’ni bulmak, O’nun (CC) Resul-ü Azami (SAV) Efendimiz’i bulmakla ve ona vasıl olup onu sevmek ve yolunda bulunmakla mümkün olur. Yüce Mevlamız şöyle buyurur: “Resulüm şöyle de: ‘Eğer siz Allah’ı (CC) seviyorsanız, hemen bana uyun ki, Allah’da (CC) sizleri sevsin’.”[42]

Kâinatın Efendisi Nebiler Nebisi (SAV) Efendimizi bulmak, O’na (SAV) vasıl olmakla, ancak O’nun (SAV) gerçek varisi Evliya-i Kiram Hazeratı’nı bulup ona teslimi nefs edip huzurunda mana yoluna intisab edip Alemlerin Efendisi (SAV) Efendimiz’e ve Kâinatın Halikına (CC) vasıl olmak mümkündür. Bir kimse Resûlullah (SAV) Efendimiz’e tam bir sevgi ile bağlanınca, Resûlullah (SAV) Efendimiz’i zihninde tasavvur eder, O’ndan (SAV) bir an bile gafil olmaz. O’nu (SAV) asla unutmaz.

Şüphe yok ki, Eshab-ı Kiram (RA) Resûlullah (SAV) Efendimiz’i o kadar severlerdi ki, bu sebeple onlarla Resûlullah (SAV) Efendimiz arasında ruhani bir beraberlik ve irtibat meydana gelmişti. Onlardaki bu ruhani beraberlik ve irtibatın sırrı, onların Resûlullah (SAV) Efendimiz’in yüksek sohbetlerinde bulunmalarındandır. Tabiîn (Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’i görenleri görenler) müctehid imamların (RA) da durumu böyle idi. Onlar Resûlullah (SAV) Efendimiz’e manen yönelmişler, kalblerini Resûlullah (SAV) Efendimiz’e sevgi bağlamışlar, O’nun (SAV) aşıkı olmuşlar, sabah akşam O’nun (SAV) cemalini düşünüp yüksek ruhaniyyetinden feyz almışlar, O’ndan (SAV) şefaat yardımı istemişlerdir.[43]

Alemlerin Efendisi (SAV) buyurdular: “Sizin günlerinizin en üstünü Cuma günüdür. Adem (AS) o gün yaratıldı. O gün Vefat etti. Sûr o gün üfürülecektir. Bayılma o gün olacaktır. Öyleyse Cuma günü bana çok Salat-ü Selam okuyunuz. Çünkü sizin getirmiş olduğunuz salâvat bana arz olunur.” Bunun üzerine Esbab-ı Kiram (RA): “Salâtlarımız size nasıl arz olunur?” dediler. Resûlüllah (SAV) Efendimiz buyurdu ki: “Allah-ü Teala (CC) Hz.leri toprağa bizim bedenlerimizi yemesini haram kıldı.”[44]

Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz buyuruyor: “Kim herhangi bir kitapta benim üzerime Salâvat-ı Şerife yani, Salavat-ı Şerifeyi kitaba yazarsa ismim o kitapta kaldığı müddetçe melekler o kişi için istiğfar ederler.”[45] Aynı zamanda Resûlüllah (SAV) Efendimiz’e Salat-ü Selam okurken peşinden de büyük zatlara Salat-ü Selam okumak caiz olduğu gibi, onlara kalben bağlanmak da caizdir. Yüce Allah (CC) Hz.’leri’nin emirlerini ve O’nun (CC) Resulü, Alemlerin Efendisi, Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’in nurlu yoluna tabi olmayan, nefsinin esiri olmuş ve dünyadan hiç ayrılıp ölüp gitmeyecekmiş gibi zannedenler, kıyamet gününde defterleri verildiği zaman perişan olacaklar. Yüce Allah (CC) Hz.leri bu hususta şöyle buyuruyor: “Amel defterleri (ellerine) konmuştur. Artık o mücrimleri göreceksin ki, (defterlerinde yazılı günahlarımızdan) küçük büyük bırakmayıp hepsini toplamış. Onlar, bütün yaptıklarını (defterlerinde) hazır bulmuşlardır. Senin Rabbin (CC), hiç kimseye zulmetmez.”[46]

Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz yine buyurdu ki:” Kim bir şeyler anlatmak isteyip de unutursa, bana Salât-ü Selâm getirsin. Çünkü bana olan Salat-ü Selamı, onun sözünün yerini tutar ve belki unuttuğunu kendisine hatırlatır.”[47]

Yine buyurdu ki: “Peygambere Salât-ü Selâm getirilmedikçe her dua önlenir.”[48]

Diğer Hadislerinde de şöyle buyuruyorlar: “Musaya da (AS) Salât-ü Selâmı çok getirin. Çünkü hiç bir Peygamber ümmetini O’nun (AS) kadar (düşünüp) acımamıştır.”[49]

“Bir kimse Cuma günü bana yüz kere Salavat-ı Şerife okursa, kıyamet günü muazzam bir nurla gelir. Onunla gelen nur yaratılmışlara taksim edilse hepsine yeter.”[50]

Abdurrahman Bin Avf (RA) Hz.leri şöyle rivayet ediyor: “Resulüllah (SAV) Efendimiz mescidden çıktılar. Ben de arkasından çıktım. O’na (SAV) tabi oldum. O (SAV) yürüyor, ben de yürüyordum. Sonra bir hurmalığa girdiler. Kıbleye yöneldiler ve secdeye kapandılar. Secdeleri o kadar uzadı ki, Resulüllah (SAV) Efendimiz’in mübarek başlarını secdeden kaldırdılar ve: ‘Kim o?’ diye sordular. Ben de: ‘Abdurrahman bin Avf (RA)’ dedim. ‘Ne oldu?’ diye sorduklarında, ‘Ya Resülellah (SAV)! Secdeniz o kadar çok uzadı ki, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin ruhunuzu kabzettiğini zannettim.’ dedim. O zaman Resûl-i Ekrem (SAV): ‘Cebrail (AS) geldi ve Beni müjdeledi ve Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin şöyle buyurduğunu bildirdi: ‘Ey Resulüm (SAV)! Kim sana salat getirirse, ben de ona eman veririm.’ Bunun için Şükür Secdesi yaptım’ buyurdu.”[51] Bu Hadis-i Şerif’ten anlaşıldığına göre Resulüllah (SAV) Efendimiz’e Salat-ü Selam getirmek, en efdal amellerden ve en üstün zikirlendendir.

Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz buyurdu: “Cebrail (AS) bana gelerek dedi ki: ‘Ya Resulüllah (SAV)! Yanında ismin zikredilip de sana Salat-ü Selam getirmeyen kimse bu halde iken ölürse, cehenneme girsin. Allah (CC) Hz.leri onu rahmet ve mağfiretinden uzaklaştırsın. Amin de...’ Ben de Amin dedim.”[52]

Sülehay-ı Ümmetten bir zatı şerif, üzerine farz olan dinin direği beş vakit namaz esnasında Lihikmetillah tahiyyattan sonra salavatları okumadan namaza son verdi o gece rüyasında Nebiyyi Ekrem (SAV) Efendimiz’i gördü. Nebiyyi Ekrem (SAV) Efendimiz: “Niçin bugün kılmış olduğun ikindi namazında salavat vermedin?” diye sorar. O salih zat da Resulüllah (SAV) Efendimiz’in bu sorusuna karşı: “Ya Resülellah (SAV)! size malumdur. Allah (CC) Hz.leri’ne hamdü sena ettim, işim çok acele idi. Telaşımdan size Salat-ü Selamı unuttum.” der. Aleyhissalatü Vesselam Efendimiz şöyle buyurur: “Benim sözümü işitmedin mi? (Bana Salât edilmedikçe ameller mevkuftur) yani indi ilâhide kabul olmaz. Allah (CC) Hz.leri’ne takdim olunmaz. Dualar, mahbustur, müstecab olmazlar. Hatta bir kul, bu dünyanın insanlarının cemi hasenatını icra etse de, hasenatın içinde bana muhabbet ve Salat-ü Selam olmasa, kıyamet gününde o hasenat kabul olunmaz.”[53]

Bir insan Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’e tabi olmadan Allah (CC) Hz.leri’ne inansa ve itaat etse bileü veya hem Allah (CC) Hz.leri’ne, hem Peygamber (SAV) Efendimiz’e inansa, fakat Resul (SAV) Efendimiz’e muhabbet etmese, salavat okumasa, selam getirmese, ibadetinin ve duasının ve yaptığı amelinin Allah (CC) Hz.leri katında kabul olunmayacağı Ayet ve Hadislerle sabit olarak beyan olunuyor. Yukarıdaki Hadis-i Şeriflerde beyan edildiği gibi bilindiği üzere, banil kimse (yani cimri) cennete gitmez (yani Salat-ü Selâm getirmezse) ne kadar zahid olsa cennete giremez. Cömert ve Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’e devamlı Salat-ü Selam getiren kişi cennete girer. Muhabbet eden, muhabbet ettiğini dilinden düşürmez. İşte salavat vermek bir nevi ibadettir ve belki aşk mevkiinin anahtarıdır. Salavat, Allah (CC) Hz.leri’ne yapılan duaların en büyüğüdür. Yüce Allah (CC) Hz.leri Ayet-i Kerime kısmında geçen Ayetinde melekleriyle beraber Resul-ü Azamına (SAV) salât ettiğini ve bizim de Nebiler Nebisi (SAV) Efendimize de Salat-ü Selam getirmemizi emretmektedir. Bize kul olarak Yüce Rabbimize (CC) aciz kulluğumuzu beyan etmemiz gerekir. “Ya Rabbi! Ben Senin Resul-ü Azamına senin istediğin şekilde Salat-ü Selam vermekten acizim. Rasûlüne (SAV) layık olan Salat-ü Selamı ancak Sen Yüce Yaratıcı (CC) olduğundan Sıfat-ı Ulûhiyetinle bilirsin. O’na (SAV) layık olan Salat-ü Selamı Resulü’nün (SAV) üzerine ancak Yüce Zatın (CC) verebilir. Biz edna kullarına da Yüce Zatının (CC) istediği şekilde Resul-ü Azaminin (SAV) üzerine Salat-ü Selam getirmemizi bize nasib eyle!” diye niyaz edelim.

Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz: “Allah (CC) Hz.leri benim kabrimin üzerinde bir melek halkedip onu vazifelendirdi. Bu meleğin vazifesi, kıyamet gününe kadar devam eder. Ümmetimden bir kimse bana salavat verse, o melek: ‘Ya Resulallah (SAV)! Ümmetinden, filan şehirde filan oğlu filan kimse Siz Nebiyyi Ekreme (SAV) Salavat verdi!’ diye beni haberder eder.” dediklerinde, iki Sahabe (RA) ile diğer meclisde oturan Sahabeler (RA): “Ya Resulallah (SAV)! Allah-ü Zülcelal ve Tekaddes (CC) Hz.leri’nin Kur’an-ı Celile’de: ‘Ben meleklerimle beraber Habibime (SAV) Salat ederiz.’ Ayetindeki salatdan kast nedir?’ dediklerinde, Resulüllah (SAV) Efendimiz: “Bu bir ilimdir. İlm-i Meknundur. Bu salatın sırrını ancak Allah (CC) Hz.leri bilir. Eğer bunun sırrını söylememe müsaade olunsa idi, size bu sırdan haber verirdim.” buyurdu.[54]

Yine Nebiyyi Aleyhisselam (SAV) Efendimiz buyurdular ki: “Her müslimin yanında iki melek vardır. Benim adım anıldığı vakit o müslim bana salât getirirse, iki Melek: ‘Allah (CC) Hz.leri bu kulunu mağfiret buyursun.’ diye dua ederler. Eğer İsmim anıldığı zaman bana salavat vermezse o iki melek: ‘Bu fırsatı kaçırdın. Seni Allah (CC) Hz.leri mağfiret etmedi.’ diyerek o kula hitap ederler. Bu dua ile bedduaya şahid olan diğer melekler de: ‘Amin!’ derler.[55]

Diğer bir Hadis-i Şeriflerinde Alemlerin Efendisi (SAV) yine buyurur ki: “Hiç bir dua yoktur ki, Allah (CC) Hz.leri ile o dua arasında hicab bulunmasın. Ta Nebi Aleyhisselama (SAV) salavat verilinceye kadar dua Allah (CC) Hz.leri’ne arz olunmaz. Vaktaki dua eden, Salavat-ı Şerife okur, dua o zaman Allah (CC) Hz.leri’ne vasıl olur. Ve o mania, o hicab ref olur.”[56] Onun için, her duada Efendimiz’in (SAV) İsm-i Şerifini zikretip Salavat-ı Şerife okumayı bir ganimet bilmelidir. Resul (SAV) Efendimiz’e Salât okumak, O’na (SAV) muhabbetden gelir. Resul (SAV) Efendimiz ile aramızdaki muhabbetin ölçüsü, bizim Resulüllah (SAV) Efendimiz’e karşı olan sevgimiz ne ise, Fahri Alem (SAV) Efendimiz’in de sevgisi bize karşı o derecededir.

Bir zahid kişi, rüyasında Efendimiz’i (SAV) gördü. Resulüllah (SAV) Efendimiz’e karşı yürüdü ki, Resul (SAV) Efendimiz’e mülaki ola. Efendimiz (SAV) ona hiç iltifat etmediler. Zahid, Resul (SAV) Efendimiz’e: “Ya Resulallah (SAV)! Bana dargın olduğunuzu görüyorum. Size karşı bir saygısızlık mı yaptım?” diye sordu. Resul Aleyhisselam (SAV): “Ben seni tanımıyorum.” deyince o kendisini: “Ben filan zahidim.” diye Peygamber (SAV) Efendimiz’e tanıtmaya gayret gösterdiyse de, Efendimiz (SAV): “Hayır! Ben seni tanımıyorum.” diye israr eder. O zaman zahid: “Ya Resulallah (SAV) ben ulemadan işittim: ‘Resûlüllah (SAV) ümmetini, kendi evladını tanıyan bir baba gibidir’ diyorlardı. Bana ‘seni tanımıyorum’ demenizin sebebi hikmeti nedir?” Bunun üzerine Resul Aleyhisselam (SAV): “Ulema sözünde doğrudur. Ben sizin Nebinizim (SAV), her birinizi kendi evladımı tanıdığım kadar tanırım. Ne var ki, sen beni ne derece tanıyorsan, ben de sana o derece ülfet ederim. Bana muhabbeti çok olanlara, ülfetim de o derece çoktur.”[57]

Salavat-ı Şerifen’in faziletlerinden, ahirette bulunan mevtalar da faydalanırlar. Bir kabristana uğradığınız zaman, orada yatan müslümanlara üç salavat, üç İhlâs, bir Fatiha okuyup, bir gün bizim de oraya varacağımızı hatırlayarak bağışlamalıyız. Belki okunan salavat ve sûreler, bu azabları nimete tebdil olmasına sebep teşkil eder.

Tabiin zamanı idi. (Peygamber (SAV) Efendimiz devri Saadetlerine yetişemeyip Peygamber (SAV) Efendimiz’in arkadaşları Sahabe-i Kiram’ı (RA) görenlere Tabiin (RA) denir.) Bir kadın İmam-ı Ali (KV) Hz.leri’nin talebesi ve arkadaşlarından Hasan-ı Basri (RA) Hz.leri’ne gelip: “Ya Üstad! Bir kızım vardı, vefat etti. Onu rüyamda görmek istiyorum. Bana bir şey öğretiniz ki, evladımı bir defa olsun görüp hasret ateşimi söndüreyim.” diye rica etti. Hasan-ı Basri (RA) Hz.leri o kadına, kızını görmesi için ne yapması gerektiğini öğretti. O Cuma gecesi aynı duayı yapıp yattı. O gece kızını rüyada feci bir şekilde görüp, kalbi parça parça oldu. Zira, kızına katrandan bir cehennem elbisesi giydirilip, boynunda zincir bağlanmış, ayaklarında ateşten bukağı vardı. Sabah uyandığında, ağlayarak Hasan- Basri (RA) Hz.leri’ne geldi. Kızını ne halde gördüğünü ağlayarak anlattı ve kızının bu azabdan nasıl necat bulacağını, kendisine bu hususta yardım etmesini rica ve niyaz etti. Hasan-ı Basri (RA) Hz.leri ve o mecliste bulunanlar bu kadına ve o kızcağıza ağladılar ve kendi hallerini düşünüp, yarın kabir denilen ahiretin ilk kapısında, o karanlık yerde tek başlarına kaldıklarında ne yapacaklarını düşünüp Rabb-ül Alemin’den (CC) merhamet dileyip niyaz ettiler. Bu mesele üzerinden bir kaç zaman sonra, Hasan-ı Basri (RA) Hz.leri bir gece rüyasında cennette gayet müzeyyen bir taht üzerinde bir güzel kız görüp başında bir taç ki, diller vasfını tariften aciz. Sanki güneş gibi parlak, sırtındaki libası yani elbisesi dil ile tarife gelmez bir kız idi. Hasan-ı Basri (RA) Hz.leri’ne: “Beni tanıdın mı, ya İmam (RA)?” dedi. Hazreti İmam (RA): “Siz hangi peygamberin kızı, yahud hangi nebinin zevcesisiniz?” deyince, “Hani bir hanım gelip kızını görmek için sizden dua ve niyaz öğrenmiş idi. İşte o hatunun kızıyım.” dedi. Hasan-ı Basri (RA) Hz.leri: “O hanım bana kızının azabda olduğunu söylemişti. Ne sebeple bu makama yükseldiniz?” deyince o kız: “Ya İmam (RA)! Allah (CC) Hz.leri’nin sevgili kullarından bir kul bizim yattığımız mezarlıktan geçerken durup, Resul Aleyhisselam’a üç salavat okuyup sevabını bizlere bağışladı. Benim yattığım kabristanda benim gibi beşyüzelli kişi azabı kabre duçar olmuştu, bir nida olundu ki: ‘Bu makberede Kabir Azabı görenlerden azabı kaldırın. Şu zatın okuduğu salavat hürmetine.’ denildi. Bu beşyüzelli kişinin salavatın bereketinden azabları kaldırılıp hepimizin kabri cennet bahçesinden bir bahçe oldu.” dedi.[58]

Ey müslümanlar! sizleri, Resulüllah (SAV) Efendimiz’e salat okumaya davet ederim. Bu kadar deliller ortaya konduktan sonra ben, bir numaralı müslümanım deyip Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’e Salat-ü Selam getirmemek mümkün değildir. Yine Hasan-ı Basri (RA) Hz.leri buyurdu ki: “Ben Rüyamda Eba Üsame’yi (RA) gördüm. Eba Üsame (RA) ahirete intikal etmişti. O’na (RA) sordum: ‘Ya Eba Üsame (RA)! Rabbin sana ne muamele etti’? dedim. ‘Afvoldum, nimete eriştim.’ dedi. ‘Ne sebeple?’ dedim. ‘Her ne vakit hadis okusam, arkasından Resulüllah (SAV) Efendimiz’e salât ederdim.’ dedi.”[59]

Aziz Müslüman! Senin okuyacağın Salat-ü Selam ile Efendimiz (SAV) yücelmez. Okumaman ile de şereften düşmez. Çünkü, O’na (SAV) Allah (CC) Hz.leri ve melekleri ve Suleha-i ümmet salat etmektedirler. Salat okumaya sizi davetimiz, sizin ve bizim kurtuluşumuz içindir. Salavat-ı Şerife okumak günaha keffarettir. Fakat kul hakkı, hayvan hakkı müstesnadır.

Yine Nebi (SAV) Efendimiz: “Bir kimse benim ismimi işitip de bana salat etmezse; o kimse cehenneme müstehak olur. Allah (CC) Hz.leri lütfedip o kimseyi narından uzaklaştırsın.”[60] diye dua etmişlerdir. Ahiret azabından kurtulmak ve nimete erişmek isteyen kimseler Efendimiz’in (SAV) ismini işittikleri zaman aşk ile Salavatı Şerife okumalıdırlar. Nebiyy-i ahir zaman (SAV) Efendimiz’i her şeyinden, hatta canından ziyade sevmelidirler. Günahlarına tevbe edip, bir daha masiyet çirkefine düşmemelidirler. Yalandan, yalan yere yemin etmekten, zinadan sakınmalı, riyadan, süm'adan ictinab etmeli, kibirden, gururdan, dilini kötü şeylerle kirletmemeli. Tevhid, tehlil ve Salat-ü Selam ile tezyin etmelidirler ki, Resulüllah (SAV) Efendimiz’e layık olan ümmetin fertleri olarak bilsinler. Yüce Allah (CC) Hz.leri cümlemize böyle Amâl-i Saliha icra etmek nasib eylesin. (AMİN)

Süleymanül Cezuli (RA) Hz.leri Alemlerin Efendisi Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’in torunu, İmam-ı Ali (KV) Hz.leri’nin ve Fatımatüzzehra (RA) Hz.leri’nin mahdumu mükerremeleri İmam-ı Hasan (RA) Hz.leri’nin evlatlanndandır. Süleymanül Cezuli (RA) Hz.leri’nin Salat-ü Selamı cem eden telifi şöyle anlatılır: Günlerden bir gün sahrada dolaşırken namaz kılmak için abdest almaya bir kuyunun başına varır, fakat ip ve kova bulup da sudan istifade edemez. Etrafa bakınıp dururken bir kız cevaben: “Bütün insanlar sizin ilminizden ve hayrü kerametinizden bahisle, sizi medhü sena ederler. Siz ise bir suyu kuyudan ipsiz ve kovasız çıkaramıyorsunuz.” der. “İpsiz kuyudan ve kovasız su çıkarmak mümkün müdür?” deyince kız hemen gelip, kuyuya bir şeyler gibi yapar Allah (CC) Hz.leri’nin izniyle kuyunun suyu ağzından taşar. O su ile abdest alan Süleyman Cezuli (RA) Hz.leri kıza: “Kızım! Allah (CC) Hz.leri ve Resulü (SAV) Efendimiz aşkına, bu keramete ne ile ve hangi sebeple nail oldun? Haber ver!” diye niyaz edip istirhamda bulunan Hazrete, kız cevaben: “Cenab-ı Resulüllah (SAV) Efendimiz’e Salat-ü Selamı çok okumakla ve Salavat-ı Şerife’ye devam etmekle bu keramete nail oldum.” der. Süleymanül Cezuli (RA) Hz.leri bu kızın kerametine şahid olunca, pek ziyade Salavat-ı Şerife okumaya ahdetti. Fakat acaba hangi Salavat-ı Şerife’ye devam etsem diye düşünürken, o gece uyku tutmadı. Öylece tefekkür ederken, gece yarısı olduğunda hanımının yatağından kalktığını ve en güzel elbiselerini giyip evden çıktığını hayretle gördü. “Bu hanım gece yarısı nereye gidiyor?” diye o da eşinin arkasından, gizlice sokağa çıktı. Bir de ne görsün, önünde bir arslan sürüsü hanımını, ortaya almışlar deniz kenarına doğru yürüyorlar. Süleymanül Cezuli (RA) Hz.leri’ni hayret ve dehşet kapladı. Arkalarından takibe başladı. Hanımı deniz kenarına indi. Postunu denize atıp yakın bir yerde bulunan ıssız bir adaya müteveccihen yol aldı. Arslanlar deniz kenarında oturup onu beklemeye başladılar. Hanım ıssız adaya varıp abdest alıp teheccüd namazı kılarak, Rabb-ül Alemin’e (CC) ibadet taat tazarru ve niyaz edip bu sefer suyun üstünde yürüyerek döndü. Karada bekleyen arslanlar yine birisi önde birisi ardına düşüp eve döndüler. Hazreti Şeyh, hanımından evvel gidip yatağa yattı. Uyur bir vaziyette bekledi. Hanım da eve gelip geceliklerini giyip yatağa yattı. O geceden sonra Hazret: “Bakalım yalnız o geceyi böyle geçirip kerametle ibadet mi etti acaba?” diye hanımını üç gece daha takib etti ve gördü ki, her gece aynı iş zuhur ediyor. Üçüncü günü sabah vaziyeti anlatıp o mübarek hatundan bu işin sırrını sordu. Hanımı ona: “Siz şimdi mi bu işe vakıf oldunuz? Benim senelerdir mûtadım budur, Allah (CC) Hz.leri bu keramet tacını seneler evvel başıma koymuştur.” dedi. Hazreti Şeyh Cezuli Kuddise Sirruhu sual edip: ‘Ya bu keramete ne sebepe vasıl oldunuz?’ dediğinde, Hatun: ‘Cenab-ı Mübeccel ve Nebiyyi Mufaddal Aleyhisselam (SAV) Efendimiz Hazretlerine muhabbet ve Salavat-ı Şerife’ye devamımın sebebiyle.” cevabını alınca Şeyh de: “Hangi Salavat-ı Şerife’ye devam ediyorsunuz?” diye sorduğunda hatun bir şey söylemeyip sustu. Şeyh (RA) Hz.leri israr edince: “Bu gece istihare edeyim. İzin olur ise, cevap vereyim.” dedi. Ertesi sabah Hatun Şeyhe: “Sarahaten haber vermeye izin yoktur. Lakin bütün Salavat-ı Şerife’leri cem eyle, içinde var ise vardır diye haber veririm.” dedi. Şeyh (RA) Hz.leri de gayret kollarını sıvayıp, muteber kitaplardan ve asrında olan şeyhlerden Cenab-ı Resulüllah (SAV) Efendimiz Hz.leri’nin lisanı mübareklerinden talim buyurduğu Salavat-ı Şerife’leri ve Ashab-ı kiram (RA) Hz.leri’nden, Ulemai Kiramın ve Meşayihi izamın vird edindikleri Salat-ü Şerifeleri cem edip bir kitab haline koyarak hatununa okuduğunda, hatun kitabı dinledikten sonra: “Bir kaç yerinde vardır.” diye haber verdi. Şeyh (RA) Hz.leri bu kitabın ismine “Delail-ül-Hahrat ve Şevarik-ul-Envar” adını koydu.[61] Hak Teala (CC) Hz.leri Sayini, Meşkûr günahını mağfur ve Rahmetine Müstağrak ve bizi de Şefaatine nail eylesin.

Bir zat Resulüllah (SAV) Efendimiz’i rüyada görmek istermiş, bir türlü görmek müyesser olmazmış. Arif-i Billah bir Zat-ı Şerif’e gidip derdini anlatır ve bir tavsiye ister yalvarır, niyaz eder. Arif-i Billah olan Za-tı Şerif: “Oğlum! Cuma akşamı çokça tuzlu balık ye, namazı kıl. Su içme yat, görürsün.” Der. O zat da efendinin tavsiyesine uyarak çokça tuzlu balık yiyip yatar. Sabaha kadar dereler, çeşmeler, pınarlar görüp oralardan sular içer. Sabah olur. Arif-i Billah’a koşarak: “A Efendi! Resulü (SAV) görmedim. Sabaha kadar hararetten rüyamda çeşmelerden, pınardan su içtim, hâlâ hararetten yanıyorum.” Deyince, Arif-i Billah olan Zat der ki: “İşte tuzlu balığı yiyince suya nasıl iştiyakın artıp sabaha kadar su gördünse, Resulüllah (SAV) Efendimiz’e de öyle yanmalısın ki, mübarek cemalini müşahede edebilesin.” der.[62]

Aşk ile Salâvata devam eden de, Allah (CC) Hz.leri’nin Resulü (SAV) Efendimiz’i muhakkak görecektir. Alemlerin Efendisi Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’e daima salavat okuyanlar, dünya ve ahirette muradlarına nail olacaklardır. Ya Rabbi! Bizim bu sunmuş olduğumuz yazımızı okuyup, dinleyenleri ve sözlerimizle amel eyleyenleri iki cihanda aziz eyle! Cümlemizden razı olup kusurlarımızı affeyle! Bizi iki cihanda Habibin Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz’e bağışla! Burada bizi O’na (SAV) Ümmet eylediğin gibi iman ile ruhumuzu kabzeyle! Sekeratı mevtimizde gözümüzden perdeyi kaldır! Cemal-i Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz ile müşerref eyle! Bize ölüm acıları duyurma! Kabir zulmetinden, kabir azabından halas eyle! Bizleri rahmetinle azad eyle! Bizleri Habibin (SAV) Efendimiz’in “Liva-il Hamd” sancağı altında mahşer günü cem eyle! Pirimizden Şıhımızdan iki cihanda ayırma. Narı Cahiminden Azad eyle! Cennetü Cemalinle Müşerref kıl! (AMİN)

Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz yine buyurdu ki: “Farz namazlardan sonra bana on defa Selat-ü Selam getirenle cennette beraber oluruz. O benim karşımda oturur ve yüzü ayın ondördü gibi parlar. O bana bakar ben de ona bakarım.”[63]

Sehl bin Sa’d’den şöyle rivayet edilir: “Allah (CC) Resulü (SAV) geliyordu. Ebu Talha (RA) onu karşılamaya koşarak: ‘Anam babam sana feda olsun, ey Allah’ın (CC) Resulü (SAV)! Senin yüzünde hayat görmekteyim ben.’ dedi. Bunun üzerine Resulullah (SAV) Cebrail'in (AS) kendisine şöyle dediğini söylediler: ‘Kim bana bir kez salavat getirirse, Allah-ü Teala (CC) onun amel defterine on iyilik yazar, onun günahlarından onunu siler ve mertebesine de on mertebe ekler’.”[64]

Fuzale bin Ubeyd şöyle rivayet eder: “Hz. Resulullah (SAV), bir adamın, dua ederken ne Allah-ü Teala’yı (CC), ne de O’nun  (CC) hak Resulünü (SAV) anmadığını duyunca; ‘Ne de acelecidir!’ buyurdular ve onu yanına çağırmalarını söylediler. O adam gelince, Resulullah (SAV) ona ve orada bulunan herkese hitaben şöyle buyurdular: ‘Dua ettiğiniz zaman Allah’a (CC) hamd ve sena ile başlayın sonra da bana salavat getirin ve bu ikisinden sonra duanızı yapıp istediğinizi dile getirin’.”[65]

Sa’d-i Saidi (RA), Hz. Resulullah’ın (SAV) şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Peygamber'e (SAV) salavat getirmeyenin namazı batıldır.”[66]

Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz’e nasıl salavat getirilmelidir? Bu konuda değişik Hadis-i Şerif’ler vardır. Bir bakalım:

1- Ebu Talip oğlu İmam-ı Ali (RA) Hz.leri’nden şöyle rivayet olunur: “Hz. Reslullah’tan (SAV) ‘Size nasıl salavat getirelim?’ diye sorulduğunda; ‘Şöyle söyleyin.’ buyurdu, ‘Allahumme salli alâ Muhammed ve alâ âl-i Muhammed, kema salleyte ala İbrahîm ve alâ âl-i İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd. Ve barik alâ Muhammed ve alâ âl-i Muhammed, kema barekte alâ İbrahîm ve alâ âl-i İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd’.”[67]

Yâni: “Allah’ım! Muhammed’e (SAV) ve soyuna salat et, tıpkı İbrahim’e (AS) ve soyuna salat ettiğin gibi. Şüphesiz sen övgüye ve hamda layıksın, pek de yücesin. Aynı şekilde, Muhammed’e (SAV) ve soyuna hayır ve berket ver, tıpkı İbrahim’e (AS) ve soyuna hayır ve berket verdiğin gibi. Şüphesiz sen övgüye ve hamda layıksın, pek de yücesin.”

2- Ebu Mes’ud-i Ensari (RA) şöyle rivayet eder: “Sa’d bin Ubade’nin meclisinde Hz. Resulullah (SAV) ile birlikteydik. Beşir bin Sa’d (Ebu Nu’man bin Beşir): ‘Ey Allah’ın (CC) Resulü (SAV)!’ dedi. ‘Allah-ü Teala (CC) sana salat ve selam göndermenizi emrediyor; sana nasıl salat göndereceğimizi öğretir misiniz bize?’ Hazret (SAV), bir süre sustu. Biz keşke bu soruyu sormasaydık diye düşünürken başını kaldırıp şöyle buyurdu: ‘Allahumme salli alâ Muhammed, kemâ salleyte alâ İbrahîm, ve bârik alâ Muhammed ve alâ âl-i Muhammed, kemâ bârekte alâ İbrahîm fi’l-âlemîn, inneke Hamîdun Mecîd.’ İşte bunu söyeleyin, daha önce de size böyle öğretmiştim.”[68]

3- Ebu Said Hudri (RA) şöyle rivayet eder: “Hz. Resulullah’a (SAV): ‘Size selam olsun ya Resulullah (SAV).’ dememiz gerktiğini biliyoruz, ama size salavat getirmenin nasıl olacağını bilmiyoruz.’ dedik. Resulullah (SAV): “Şöyle deyin.’ buyurdu, ‘Allahumme salli alâ Muhammed, abdike ve Resulik, kema salleyte alâ İbrahîm ve bârik alâ Muhammed ve âl-i Muhammed, kemâ bârekte alâ İbrahîm’.”[69]

Taberi ve Suyuti’nin Tefsirinde İbn- i Abbas’tan şöyle rivayet olunur: “(...) Ey Allah (CC) Resulü (SAV)! Sana selam vermeyi biliyoruz, nasıl salavat getireceğimizi de öğretir misin bize?” diye sorduk. Resulullah (SAV) şöyle salavat getirmemizi buyurdular: “Allahumme salli alâ Muhammed ve âl-i Muhammed, kema salleyte ala İbrahîm ve âl-i İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd. Ve barik ala Muhammed ve ala âl-i Muhammed, kema barekte ala İbrahîm ve âl-i İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd.”[70]

4- Zeyd bin Harice (RA), Hz. Resulullah’ın (SAV) şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Bana salavat getirin ve elinizden geldiğince dua ederek şöyle deyin: ‘Allahumme salli ala Muhammed ve ala âl-i Muhammed, ve barik alâ Muhammed ve âl-i Muhammed, kema bârekte alâ İbrahîm ve alâ âl-i İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd’.”[71]

5- Ebu Talha’dan (RA) şöyle rivayet olunur: “Allah (CC) Resulü’nden (SAV): ‘Ya Resulellah (SAV)! Size nasıl salavat getirilmeli?’ diye sordum. Hazret (SAV), şöyle söylemenizi buyurdu: ‘Allahumme salli alâ Muhammed ve alâ âl-i Muhammed, kemâ salleyte alâ İbrahîm ve alâ âl-i İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd. Ve bârik alâ Muhammed ve alâ âl-i Muhammed, kema bârekte alâ İbrahîm ve alâ âl-i İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd’.”

Bir başka rivayette de şöyle geçer: Adamın biri Hz. Resulullah’tan (SAV) kendisine nasıl salavat getireceğini sordu. Hazret-i Resul (SAV) Efendimiz: “Şöyle söyleyin.” Buyurdular. “Allahume salli alâ Muhammed ve alâ âl-i Muhammed, kemâ salleyte alâ İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd. Ve bârik alâ Muhammed ve alâ âl-i Muhammed, kemâ bârekte alâ İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd.”[72]

6- Talha (RA) Hz.leri’nden şöyle rivayet olunur: “Hz. Resulullah’a (SAV): ‘Size nasıl selam verceğimizi bildik. Size nasıl salavat getireceğimizi de bize öğretininiz.’ dedik. Hazret-i Resul (SAV) Efendimiz: ‘Şöyle deyin.’ Buyurdular. ‘Allahumme salli alâ Muhammed ve alâ âl-i Muhammed, ve bârik alâ Muhammed ve âl-i Muhammed, kema salleyte ve barekte alâ İbrahîm ve alâ âl-i İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd’.”[73]

7- Ka’b bin Acze (RA) şöyle rivayet eder: “Allah Resulü’nün (SAV) yanındaydık. Bir adam içeri girerek; ‘Ya Resulullah (SAV)! Sana selam vermeyi bildik; peki nasıl salavat gönderceğiz?’ diye sordu. Hazret-i Resulullah (SAV): ‘Şöyle söyleyin.’ buyurdular. ‘Allahumme salli alâ Muhammed ve alâ âl-i Muhammed, kemâ salleyte alâ İbrahîm ve alâ âl-i İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd. Allahumme bârik alâ Muhammed ve alâ âl-i Muhammed, kema bârekte alâ İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd’.”[74]

8- Büreyde-i Huzai (RA), Hz. Resulullah’ın (SAV) kendine selevatın şöyle getirilmesini buyurduğunu rivayet eder: “Allahumme'c’al salavâteke ve rahmeteke ve berekâteke alâ Muhammed ve alâ âl-i Muhammed, kemâ cealtehâ alâ İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd.”[75]

9- Muhammed bin Abdullah bin Zeyd (RA), Hz. Resulullah’tan (SAV) şöyle rivayet eder:

“Hazret (SAV) kendisine şöyle salavat getirilmesini buyurdu: ‘Allahumme salli alâ Muhammed ve alâ âl-i Muhammed, kemâ salleyte alâ İbrahîm. Ve bârik alâ Muhammed ve alâ âl-i Muhammed, kemâ bârekte alâ İbrahîm fi’l-âlemîn, inneke Hamîdun Mecîd. Selam da bildiğiniz gibidir’.”[76]

10- “Allah (CC) ve mellekleri Peygamber’e (SAV) salat ederler.…” Ayet-i Kerimesi hakkında İbrahim’den şöyle naklolunur: “Allah Resulü’ne (SAV): ‘Size selam vermeyi bildik; size nasıl salavat getireceğmizi de öğretiniz bize.’ dedik. Hazret (SAV) , şöyle söylenmesini buyurdu: ‘Allahumme salli alâ Muhammed ve alâ âl-i Muhammed, kemâ salleyte alâ İbrahîm ve âl-i İbrahîm, ve bârik alâ Muhammed ve âl-i Muhammed, kemâ bârekte alâ İbrahîm ve âl-i İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd.’ Sonra ekledi: ‘Bana nasıl selam vereceğinizi de biliyorsunuz’.”[77]

Aynı hadis, Kenz’ül-Ummal’de Hz. Aişe (RA) Hz.leri’nden de rivayet edilmiştir.[78]


www.GAVSULAZAM.de


[1] Abdullah b. Amr El As (RA) Hz.leri’nden riv. ed. Had.Şer. (Müslim)

[2] İbni Mesud (RA) Hz.leri’nden riv. ed. Had.Şer. (Tirmizi rivayet etmiş, “Hadis hasendir” demiştir.)

[3] Evs. b. Evs (RA) Hz.leri’nden riv. ed. Had.Şer. (Ebu Davud Sahih bir isnadla rivayet etmiştir)

[4] Buhari Sahih (Tirmisi rivayet etmiş, “Hadis hasendir” demiştir.)

[5] Buhari Sahih (Ebu Davud Sahih bir isnadla rivayet etmiştir)

[6] Buhari Sahih (Ebu Davud Sahih bir isnadla rivayet etmiştir)

[7] İmam-ı Ali (KV) Hz.leri rivayet etmiştir. (Tirmizi rivayet etmiş, “Hadis hasendir” demiştir.)

[8] Fedale b. Ubeyd (RA) Hz.leri’nden riv. ed. Had.Şer. (Ebu Davud ve Tirmizi rivayet etmiş, “Hadis sahihdir” demişlerdir.)

[9] Ebu Muhammed Ka’b b. Ucre (RA) Hz.leri’nden riv. ed.Had.Şer. (Buhari ve Müslim)

[10] Ebu Mes’ûd El.Bedri (RA) Hz.leri’nden riv.ed.Had.Şer. (Müslim)

[11] Ebu Humeyd Es-Said (RA) Hz.leri’nden riv. ed. Had.Şer. (Buhari ve Müslim)

[12] Enes b.Malik (RA) Hz.leri’nden riv. ed. Had.Şer. (Beyhaki)

[13] İbni Mes’ud (RA) Hz.leri’nden riv. ed. Had.Şer. (Taberani)

[14] İbni Mes’ud (RA) Hz.leri’nden riv. ed. Had.Şer. (Taberani)

[15] Hz. Ömer (RA) Hz.leri’nden riv. ed. Had.Şer. (Tirmizi)

[16] İrşad

[17] İrşad Cild1. S.272

[18] İmam Radiyyüddin Sağanni (RA) Hz.leri’nin Meşarik-ül Envar adlı kitabı

[19] İrşad Cild1. S.271

[20] İbni Hıbban ve Beyhaki, İmam-ı Ali (KV) Hz.leri’nden riv.ed.Had.Şer. (Müslim)

[21] İbni Hıbban ve Beyhaki (Buhari Sahih)

[22] İbni Hıbban sahihinde (İmam-ı Buhari (RA) ve İmam-ı Tirmizi (RA), İbn-i Mesud (RA) Hz.leri’nden riv.ed.Had.Şer.) Sahih-i Buhari

[23] İbni Mace, İmam-ı Taberani, Mucemi Evsatında Hasen senetle riv.ed.Had.Şer.

[24] Abdurrahman bin Avf (RA) Hz.leri’nden riv.ed.Had.Şer. (Buhari)

[25] Hadis İmamlarından Nesei Umeyr b. Dinaril Ansari (RA) Hz.leri’nden riv.ed.Had.Şer.

[26] Delaili Hayrat Şerhi S.28

[27] Abdurrahman bin Avf (RA) Hz.leri’nden riv.ed.Had.Şer. (Buhari Sahih)

[28] Sahih-i Buhari (Müslim)

[29] İrşad Cild1. S.269

[30] Delaili Hayrat Şerhi. S.1024

[31] Delaili Hayrat Şerhi. S.1024

[32] Delaili Hayrat Şerhi. S.32 (Buhari ve Müslim)

[33] Abdurrahman bin Avf (RA) Hz.leri’nden riv.ed.Had.Şer. (Buhari Sahih)

[34] İbni Sebi (RA) Hz.leri’nden riv.ed.Had.Şer.; Delaili Hayrat Şerhi. S.34

[35] Delaili Hayrat Şerhi. S.947

[36] Nesei (Enes (RA) Hz.leri’nden riv.ed.Had.Şer.) Müslim

[37] Kazi Beyzavi (RA) Hz.leri’nden riv.ed.Had.Şer. (Buhari, Müslim)

[38] Delaili Hayrat Şerhi. S.43 (Buhari ve Müslim)

[39] Delaili Hayrat Şerhi. S.43,44 (Buhari ve Müslim)

[40] Babü Tedric’is Saliki Bi’l Ezkar adlı risale

[41] İrşad Cild1. S.269 (Kaab (RA) Hz.leri’nden riv.ed.Had.Şer.)

[42] Al-i İmran S. A.31

[43] Bu konuyla ilgili geniş ve teferruatlı bilgi için Kadi İyad’ın Şifa adlı kitabına bakınız

[44] Evs. b. Evs (RA) Hz.leri’nden riv.ed.Had.Şer. (Sahih-i Buhari)

[45] Ebu Eyyub-el Ensari (RA) Hz.leri’nden riv.ed.Had.Şer. (Müslim)

[46] El-Kehf S. A.49

[47] Ramuzel Ehadis S.485. 4969 No’lu Had.Şer.

[48] Ramuzel Ehadis S.421. 4249 No’lu Had.Şer.

[49] Ramuzel Ehadis S.119. 1119 No’lu Had.Şer.

[50] İmam-ı Ali (RA) Hz.leri’nden riv.ed.Had.Şer. (Müslim)

[51] Abdurrahman b. Avf (RA) Hz.leri’nden riv.ed.Had.Şer. (Sahih-i Buhari)

[52] Hakim Nişaburi (RA) Hz.leri’nden riv.ed.Had.Şer. (Müslim)

[53] İrşad Cild1. S.262

[54] Ammar İbni Yasir (RA) Hz.leri’nden riv.ed.Had.Şer. (Buhari Sahih)

[55] Şeyhül İslam Müfti-i Rum Ebussud Efendi’nin İrşadü Aklüsselim fi Tefsiri Kur’anil Azim adli tefsiri şeriflerinde zikredilen Had.Şer. (Müslim)

[56] Enes b. Malik (RA) Hz.leri’nden riv.ed.Had.Şer.

[57] İrşad Cild1. S.265

[58] İrşad Cild1. S.267

[59] İrşad Cild1. S.267

[60] İrşad Cild1. S.275 (Buhari Sahih)

[61] İrşad Cild1. S.275

[62] İrşad Cild1. S.275

[63] Buhari ve Müslim

[64] Kenz’ül-Ummal1/436, 437 ve 2/179. Aynı hadis, Ebu Talha tarafından da rivayet edilir ve şu fazlalığı da ihtiva eder: ‘(…) melek de, onun sana söylediğini ona söyler.’ Ben; ‘Ey Cebrail (AS)! Hangi melekten sözediyorsun?’ diye sorunca şöyle dedi: ‘Allah Azze ve Celle, seni yaratığı ilk günden itibaren iki meleği senin hizmetine verdi; kim sana salavat getirirse, o melek ona; ‘Alla Teala (CC) da sana selam göndersin.’ der.” Bkz. Kenz’ül-Ummal, 1/440, 449 ve 2/181. Said bin Ömer, Ebu Bürde bin Niyar ve Enes'in rivayetleri için de bkz. Kenz’ül-Ummal, 1/438, 449 ve 439; keza Sünen-i Nesai, Salat Kitabı, Peygamber'e (SAV) Salavat Göndermenin Fazileti Babı, 3/24 ve Tarih-i Bğdad, 8/381.

[65] Sünen-i Ebu Davud, Vitr Kitabı, Dua Babı, 2/77, 148. hadis ve Sünen-i Tirmizi, Dua Kitabı, 13/21. Başka bir rivayette de şöyle geçer: Hz. Resulullah (SAV) namaz kıldıktan sonra dua eden, ama Allah’a (CC) hamd ve sena ve Resulü’ne (SAV) salatta bulnmayan birine şöyle dedi: “Ey namaz kılan! Namazını bitirdikten sonra Allah’a (CC) hamd ve senada bulun, bana da salavat getir (SAV); bu ikisini yaptıktan sonra duaya başla.” Bir başka rivayette de şöyle buyurduğu geçer: “Ey namaz kılan! Namaz kıl, Allah’a (CC) hamd ve senada bulun ve bana salavat getir ki duan kabul olsun.” Bkz. Müsned-i Ahmed, 6/18; Sünen-i Nesai, Salat Kitabı, Namazda Peygamber'e (SAV) Salavat ve Selam Babı, 3/44; Müstedrek-i Hakim, 1/286; Riyaz’us-Salihin, s. 382

[66] Sünen-i İbn-i Mace, Taharet Kitabı, Ma Câe Fî Tesmiyet’il-Vuzu Babı, 1/143, 400. hadis.

[67] Ed-Dürr’ül Mensur. Cild5. S.217 ; Kenz’ül Ummal. Cild2. S.176

[68] Sahih-i Müslim, Salat Kitabı, Teşehhüden sonra Peygamber’e (SAV) salavat babı, 1/305, 65. hadis; Sünen-i Ebu Davud, aynı kitap ve aynı bab, 1/258, 980. hadis; Sünen-i Nesai, Sehv Kitabı, Emr Babı, Peygamber’e (SAV) Salat Babı, 3/45 - 46 ve Peygamber’e (SAV) salatın keyfiyeti babı, 3/47; Sünen-i Tirmizi, Tefsir Kitabı, Ahzab Suresinin Tefsiri, 12/95; Muvatta-ı Malik, Kasr’us-Salat Fi’s-Sefer Kitabı, Ma Câe Fi's-Salat Ale'n-Nebi Babı, 1/165 - 166 ve Müsned-i Ahmed, 5/274 ve 4/118; Kenz’ül-Ummal, 2/182; Kurtubi Tefsiri, 14/233 ve Ed-Dürr’ül Mensur, 5/216 ve 217; İbn-i Kesir Tefsiri, 3/508; Hazin Tefsiri, 3/477; Müstedrek’üs-Sahihayn, 1/268 ve Sünen-i Beyhaki, 2/378.

[69] Sahih-i Buhari, Tefsir Kitabı, Ahzab Suresi, "İnnellahe ve melaiketehu yusallune ale'n-Nebi" ayetinin tefsiri, 3/119, Deavat Kitabı, Peygamber’e (SAV) Salat Babı, 4/72; Sünen-i Nesai, Sehv Kitabı, Peygamber’e (SAV) Salatın Keyfiyeti Babı, 3/49; Sünen-i İbn-i Mace, İkamet'us-Salat Kitabı, Peygamber’e (SAV) Salat Babı, 1/292 90. hadis; Müsned-i Ahmed, 3/47 ve ed-Dürr’ül-Mensur, 5/217.

[70] Kurtubi Tefsiri. Ahzab Suresinin Tefsiri. 22/31 ve Ed-Dürr’ül Mensur. Cild5. S.216.

[71] Sünen-i Nesai, Sehv Kitabı, Peygamber’e (SAV) Salatın Keyfiyeti Babı, 3/49.

[72] Sünen-i Nesai, Sehv Kitabı, Peygamber’e (SAV) Salatın Keyfiyeti Babı, 3/48 ve Müsned-i Ahmed, 1/162.

[73] Kenz’ül-Ummal, 2/176 ve Ed-Dürr’ül Mensur, 5/216.

[74] Sahih-i Buhari, Bed'ül-Halk Kitabı, 2/159 - 160 ve Tefsir Kitabı, Ahzab Suresi, "İnnellahe ve melaiketehu yusallune ale'n-Nebi" ayetinin tefsiri, 3/119 ve Deavat Kİtabı, Peygamber’e (SAV) Salat Babı, 4/72; Sahih-i Müslim, Salat Kitabı, Teşehhüden Sonra Peygamber'e (SAV) Salavat Babı, 1/305, 66. hadis; Sünen-i Ebu Davud, Salat Kitabı, Teşehhüden Sonra Peygamber'e (SAV) Salavat Babı, 1/257, 976. hadis; Sünen-i Daremi, Salat Kitabı, Peygamber'e (SAV) Salavat Babı, 1/309; Sünen-i Nesai, Sehv Kitabı, Peygamber'e (SAV) Salatın Keyfiyeti Babı, 3/47 ve 48; Sünen-i Tirmizi, Salat Kitabı, Ma Câe Fi’s-Salat Ale’n-Nebi (SAV) 2/268; Sünen-i İbn-i Mace, İkamet'us-Salat Kitabı, Peygamber'e (SAV) Salat Babı, 1/293, 94. hadis; Müsned-i Ahmed, 4/241, 243, 244; Taberi Tefsiri, 5/215 - 216; Kenz'ül-Ummal, 2/180 ve İbn-i Kesir Tefsiri, 3/750.

[75] Müsned-i Ahmed, 5/353; ed-Dürr’ül Mensur, 5/218 ve Kenz'ül Ummal, 1/442.

[76] Kenz'ül Ummal, 1/442.

[77] Taberi Tefsiri, 2/32 ve Ed-Dürr’ül Mensur, 5/216.

[78] Kenz'ül Ummal, 2/182 ve 1/443.

 
 
 

 

İndex

 

Ayet-i Kerimelerle Selat-u Selamın Geniş İzahı

 

Selat-u Selama Ait Hadis-i Kudsiler

 

Selat-u Selama Ait Hadis-i Şerifler

 

Selat-u Selamın Faydaları

 

 

 

 

 

 

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

©2003-2004 GAVSULAZAM.DE          Her Hakkı Mahfuzdur...