SELAT-U
SELAMA AİT HADİS-İ ŞERİFLER
Salat Kelimesi Allah-ü Teala
(CC) Hz.leri’ne nisbet edilirse rahmet, meleklere nisbet edilirse istiğfar,
Peygamberlere nisbet edilirse şefaat, mü’minlere nisbet edilirse dua manasına
gelir. “Selâm” Esma-i Hüsna’dan olup Cenab-ı Hakk’ın (CC) Kur’an-ı Kerim’de
geçen doksan dokuz isminden birisidir. Lügat manası, “her türlü sıkıntılardan
uzak olup selâmete esenliğe ermek” demektir.
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz
şöyle Buyuruyor: “Kim Bana bir defa Salat getirirse, Allah (CC) Hz.leri de buna
karşılık o kimseye on rahmet eder.”
“Kıyamet günü insanların Bana
en yakını, üzerime Salâtı en çok olanıdır.”
Resul (SAV) Efendimiz bir gün:
“Cuma günü, günlerinizin en faziletlilerindendir. O günde benim üzerime Salât-ü
Selamı çok getirin. Zira sizin salâtınız bana arz olunmuş bulunur.” buyurdu.
Ashab-ı Kiram (RA): “Ey Allah’ın (CC) Resulü (SAV)! Siz çürümüş halde iken
bizim Salât-ü Selamımız sana nasıl arzolunur?” dediler. Resûlüllah (SAV)
Efendimiz: “Allah (CC), Peygamberlerin cesedlerini (yiyip çürütmeyi) arza haram
kılmıştır.”
buyurdu.
Diğer Hadis-i Şeriflerinde de
Resul (SAV) Efendimiz şöyle buyuruyor: “Yanında anıldığım halde (yani ismim
söylendiği yerde) üzerime Salât-ü Selâm getirmeyen kimsenin burnu (yerlerde)
sürünsün.”
“Kabrimi bayram yerine
döndürmeyiniz. Üzerime Salât-ü Selam getiriniz, zira sizin salâtınız, nerede
okumuş olursanız olun, muhakkak bana ulaşır.”
“Bir kimse üzerime Salât-ü
Selam okursa, Allah (CC) onun Selamını alayım diye bana ruhumu mutlaka iade
eder.”
“Hakiki cimri, yanında
anıldığım halde üzerime Salât-ü Selam getirmeyendir.”
Resûlüllah (SAV) Efendimiz bir
gün namazından sonra dua eden ve Yüce Allah-ı (CC) Tazim ve O’na (CC) hamd
etmeyen ve Peygambere (SAV) Salât-ü Selam getirmeyen bir şahsın yalvarışını
duydu. Resûlüliah (SAV): “Bu adam acele etti!” buyurdu, sonra o kimseyi
çağırdı. Ona hitaben: “Sizden biriniz dua edeceğinde, noksan sıfatlardan
münezzeh olan Rabb’ine (CC) hamd ve övgü ile, başlasın. Sonra Peygamberiniz
(SAV) üzerine Salat-ü Selam getirir, daha sonra dilediği duayı yapar.”
Hamd, duanın başı, Salavat-ı
Şerife ise kanatlarıdır. Lahûti fezada, duanın yükselebilebilmesi ve duaların
kabul olunacağı makama ulaşması için bu baş ve kanatlara sahib olması
şarttır. Aksi halde dualar, el açıp
yalvaranın kucağına düşer.
Birisi Resul (SAV) Efendimiz’e
gelerek: “Ey Allah’ın (CC) Resulü (SAV)! Sana nasıl Selam vereceğimizi
biliyoruz fakat üzerinize nasıl Salat ve Dua edeceğiz?” dedi. Peygamber (SAV)
Efendimiz de: “Ya Allah (CC), Muhammed (SAV) ve âli üzerine, İbrahim’in (AS)
âline rahmet ettiğin gibi, Rahmet et. Zira Sen, hamde ehilsin ve Büyüksün. Ya
Allah (CC)! Muhammed’e (SAV) ve âli üzerine, İbrahim’in âline bereket verdiğin
gibi, bereket ihsan et. Sen hamde ehilsin ve Büyüksün. deyiniz.” dedi.
“Biz, Sa’d b. Ubade’nin (RA)
meclisinde otururken Resûlüllah (SAV) Efendimiz yanımıza geldi. Beşir b. Sa’d,
Resûl-i Ekrem (SAV) Efendimiz’e: ‘Ey Allah’ın (CC) Resulü (SAV)! Allah (CC)
bize, sana Selat-ü Selam etmemizi emretti. Sizin üzerinize nasıl Salât
okuyayım?’ dedi. Resûlüllah (SAV) Efendimiz sükût etti. O kadar ki, biz keşke
o, Resûlüllah (SAV) Efendimiz’e bunu sormasaydı temennisinde bulunduk. Sonra
Resûlüllah (SAV): ‘Ya Allah (CC)! İbrahim’e (AS) ve âline rahmet ettiğin gibi,
Muhammed (SAV) Efendimiz’e ve âline de rahmet eyle, İbrahim’e (AS) ve âline
bereket verdiğin gibi, Muhammed’e (SAV) ve âline, aile efradına bereket ihsan
eyle! Muhakkak sen övülmeye layıksın ve büyüksün’ deyiniz. Selam da
öğretildiğiniz gibidir.”
Ashab-ı Kiram (RA) sordular:
“Ey Allah’ın (CC) Resulü (SAV)! Senin üzerine nasıl Salat-ü Selâm edelim?”
dediler. Resûlüllah (SAV): “Ya Allah (CC)! İbrahim’e (AS) rahmet ettiğin gibi,
Muhammed’e (SAV), eşlerine ve soyundan gelenlere rahmet et. Hz. İbrahim’e (AS)
bereket, verdiğin gibi, Muhammed’e (SAV), eşlerine ve soyundan gelenlere
bereket ver. Muhakkak Sen, övgüye layık ve Büyüksün’ deyiniz.”
Devamında da şöyle buyurulur:
“Kim bana bir kere Salavat-ı Şerif getirirse, Allah (CC) Hz. leri ona on
Salavat eder. Onun on günahını siler, derecesini on kat artırır.”
“İnsanların Bana en yakın
olanları, benim üzerime en çok Salavat getirenleridir.”
Ey bir çare! Alemlerin
Efendisi, Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’in üzerine, Selat-ü Selam getiriyor
musun? Eğer yirmi dört saatte Nebiler Nebisi (SAV) Efendimizin üzerine en az
yüz defa Salavat-ı Serile getirebiliyorsan, o zaman sana ne mutlu. Eğer
getiremiyorsan, ben bir numaralı müslümanım diyorsan sözünde yalancısın. Bak
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz ne buyuruyor: “Bana ve benim ehli beytime
salat-ü selam getirmedikçe, dua, Cenab-ı Hakk’a (CC) perdelidir.”
Nebiler Nebisi (SAV)
Efendimiz’e İmam-ı Hüseyin (RA) Hz.leri’nin getirdiği Selat-ü Selam şudur:
“Alahümme Salli alâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve sellim.” Bu
Salat-ü Selam, yukarıda da buyurulduğu gibi Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’i ve
O’nun (SAV) Ehl-i Beyt’inin (RA) hepsini içine almaktadır. Yine buyuruldu ki:
“Her dua Hakk’a (CC) çıkmadan memnudur.
Bu duaya Selavat-ı Şerife eklenirse, o dua yükselir. Dergâha icabet eder vasıl
olur.”
Basra Emiri, Alemlerin
Efendisi Hz. Resul (SAV) Efendimiz’e her gece bin beşyüz ile ikibin Salavat-ı
Şerife getirirmiş. Bir gece gaflete düşüp Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’e Selavat-ı
Şerife getirmeyi unutup uyumuş. Basra emirinin gaflete düştüğü gece Rabiatül
Adeviyye (RA) Hz.leri dünyaya geldi. Rabiatül Adeviyye (RA) Hz.leri dünyaya
geldikleri gece, annesi babası çok fakir olduklarından çocuğa saracak bir bez
parçası bulamadılar. Bu üzüntü ve telaş ile uyudular. Rabiatül Adeviyye (RA)
Hz.leri’nin annesi Habibe Hatun bir rüya görür. Rüyada Peygamber (SAV) Efendimizi görür. Nebiler
Nebisi (SAV) Efendimiz der ki: “Ey Habibe! Niçin üzülüyorsun? Efendine söyle
Basra emirine gitsin ve desin ki, ‘Her gece Resûlüllah’a (SAV) bin beş yüz ile
iki bin selavat getiriyordun, dün gece unuttun. Bunun cezası ise iki bin
dinardır.’ O iki bin dinarı efendine versin, kızın Rabia hayırlı olsun ey
Habibe!” buyurur. Habibe Hatun rüyasını efendisine aynen anlatır ve Rabiatül
Adeviyye (RA) Hz.leri’nin babası Basra emirine giderek rüyayı aynen anlatır.
Basra emiri de aynı rüyayı gördüğünü söyler ve bir kese altın vermek ister.
Rabiatül Adeviyye (RA) Hz.leri’nin babası der ki: “Ey emirim! Peygamberimizin
(SAV) Efendimiz’in eşiğisin. İki bin dinardan fazlasını alamam. Sadece emir buyurulan iki bin dinarı alırım.”
buyurdu.
Ey bir çare! Basra emiri bir
gece Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’in üzerine Selat-ü Selam getirmeyi unuttu
ve iki bin dinar cezaya çarptırıldı. Sen ise, “ben Allah (CC) Hz.leri’ni ve
O’nun (CC) Resulü Azamı (SAV) Efendimiz’i seviyorum” diyorsun ama ona bir defa
olsun selatü selam getirmiyorsun. Dikkat et ki, ahiret alemine eli boş
gitmeyesin. Daha ne zaman Alemlerin Efendisi (SAV) Efendimiz’e Selâtü Selam
getireceksin? Bir gün olacak bu ömür sermayen sona erecek ve Azrail (AS) Ruhunu
almaya gelecek. Geldiği zaman da hiç mühlet vermez. Hayatında en fazla dilini
ne ile meşgul ettin? Dilini, Yüce Allah (CC) Hz.leri’nin zikri ve Nebiler Nebisi
(SAV) Efendimiz’in Selatü Selamı ile meşgul edebildin mi? Edebildinse o zaman
sana ne mutlu! O zaman Yüce Allah (CC) Hz.leri’nin Mucizel Beyanında medhü sena
ettiği zakirler sınıfında haşredilirsin. O ne büyük bir mutluluktur. Zira Yüce Allah (CC) Hz.leri’nin katında ehli
zikirden, zikir erbabından başka hayırlı bir zümre yoktur. (Geniş bilgi
Zikrullah kısmında)
Evliyaullahtan Süfyan-ı Sevri
(RA) Hz.leri der ki: “Ben Hacda idim. Kabe-i Muazzama’yı tavaf ederken bir
delikanlı gördüm ki, Kabe’de, Arafat’ta, Müzdelife’de ve Mina’da ve
Kabetullah-ı tavafta Salavattan maada hiç bir dua okumadı. Ancak Nebiyy-i
Muhterem (SAV) Efendimiz’e Salatü Selam etti. Kendisine münasip bir zamanda
münasip bir lisan ile sordum. ‘Her yerin bir duası vardır! Eğer bilmiyorsan
sana tarif edeyim’ dedim. Delikanlı: ‘Hepsini bilirim. Başımdan geçen bir
hadiseyi size haber vereyim de ne için dua okumadığımı ve yalnız Alemlerin
Efendisi (SAV) Efendimiz’e Salatü Selam getirdiğimin sebebini görürsün.” dedi
ve anlatmaya başladı. “Biz Horasan ehliyiz. Hacc kafilesi Horasan’dan kalktı,
ben de babam ile farz olan vazifeyi eda için kafileye katıldık. Vaktaki dağlar
dereler aştık, sahralar geçtik ve Küfe şehrine vardık. Pederim rahatsızlanıp
gece yarısı ahirete göçtü. Üzerini örttüm, kimseyi rahatsız etmemek için Allah
(CC) Hz.leri’ne tevekkül edip için için ağlayarak oturdum. Bir aralık beni
gurbet illerinde yalnız bırakan babamı tekrar görmek istedim. Bir de yüzünden
örtüyü kaldırdım ki, babamın başı eşek başına dönmüştü. Ben bu hali görünce ne
yapacağını şaşırdım, ne yüzle bunu ahaliye söyleyebilirdim? Böyle düşünürken
bana uyku hali gibi bir hal geldi. O aralık çadırın kapısı açılıp içeriye, yüzü
örtülü bir zat girdi ve yüzünden nikahını kaldırdı. Bana dedi ki: ‘Ne kadar
üzüntülüsün! Bu ne büyük gam böyle?’ Ben cevaben: ‘Efendim! Bu başıma gelen
saadet değildir ki, gamsız olayım. Hem ben gamlı olmayayım da kimler
gamlansın?’ dedim. Hemen yürüdü, babamın yattığı yere varıp üzerinden örtüyü
çekip babamın yüzünü eliyle mesh eyledi. Ben de kalktım baktım ki, babamın yüzü
eskisinden güzel, ayın ondördü gibi nurlanmış parlıyor. Bu mucizeyi görünce o
zatı mukaddese yanaşıp: ‘Siz kimsiniz, ey iyilik seven insan? diye sorduğumda:
“Ben Muhammed Mustafa’yım (SAV)!’ deyince ben: ‘Ya Resulellah (SAV)! Bu hal
nedir? Allah (CC) aşkına bana söyleyin!’ Mübarek ayaklarına kapandım ve
ağlayarak niyaz ettim, bana lütf ile dedi ki: ‘Senin baban tefeci idi, faiz
yerdi. Tefecilik yapanlara hüküm budur. Ya dünyada veyahut ahirette eşek
suretine girse gerektir. Amma Allah-ü Sübhanehü (CC) senin babanı bu surete
dünyada iken koydu, buna mukabil babanın dünyada iken iyi bir hasleti adedi
vardı. Yatağına yatmadan evvel her gece bana yüz defa salavat okurdu. Vaktaki
bana babanın bu hale geldiğini ümmetimin verdiği salavatı bana ulaştıran melek
tarafından haber verilince hemen Allah (CC) Hz.leri’nden sana salavat okuyan
baban için Şefi (Şefaatçi) olmamı istedim. Müsaade olundum. Ben de geldim,
şefaat ile babanı bu halden kurtardım.’ dedi. Ben de bundan böyle hiç bir dua etmem,
ancak Resul (SAV) Efendimiz’e Salat-ü Selam ederim diye ahdettim. Zira Resul
(SAV) Efendimiz’e Salat-ü Selam, dünya ve ahirette insana kafi geleceğini
anladım.’ dedi.”
Alemlerin Efendisi Nebiler
Nebisi (SAV) Efendimiz buyuruyor: “Bir kimse, bana bir defa salavat okusa, o
salavat okuyanda zerre kadar günah kalmaz.”
Tabi bu günah kul hakkı, yahut hayvan hakkı ise af olmaz.
Aziz müslüman! Alemlerin
Efendisi (SAV) Efendimiz’e bir salavat okuyan kurtuluşa ererse, binlerce
salavat okuyanın erişeceği dereceleri senin düşüncene bırakıyorum. Bir de
Salavat-ı Şerife okuyanların dünyada belalardan nasıl kurtulduğunu, asr-ı
saadette olan bir vaka ile anlatalım: Vakti Saadette bir yahudi: “Devemi çaldı”
diye bir müslümanı Resul (SAV) Efendimiz’e getirdi. Yalancı şahidler,
münafıklardan idiler. Li Hikmetillah, deliller müslümanın aleyhinde
görüldüğünden o müslümanın devesini alıp yahudiye verirler. İslam dininin
hükmüne göre o müslümanın elinin kesilmesi lazımdır. Mümin bunu böyle bildiği
için ellerini Bari Gâhı İlahi’ye açarak: “İlâhi! Benim Mevlâm (CC)! Sen her
şeye kadirsin, bana iftira ettiler. Ben bu deveyi çalmadım. Sen, herşeyi
bilensin. Nebiyyi Ekrem (SAV) Efendimiz’in üzerine okuduğum Salavat-ı Şerife
hürmetine beni bu rezaletten kurtar. Sen her şeye kadirsin! Şu deveye dil ver,
bana şahid olsun.” diyerek öyle bir deruni “Ah” eder ki, Rahmet-i ilâhi Cuş-u
Huruşa gelip, her şeye Kadir olan Allah (CC) Hz.leri, bizlere lisan verip
söyleten Allah (CC) Hz.leri için ne güçlük var ki, deveyi konuşturamasın. Deve
Aşkı ilahi ile dile gelip: “Ya Resulellah (SAV)! Ben bu mü’minin devesiyim. Bu
adamlar ise yalancı şahitlerdir. Bu yahudi bu mümine iftira etmiştir.” diyerek
o yahudinin elinden kurtulup, mü’min adama doğru itaat ederek gelir, onun
önünde diz çöker. Bu hadiseyi görenlerin imanının nuru artar. Yahudinin
yalancılığı ve iftirası meydana çıkar. Münafıklar ise rezil olurlar. Hazreti
Nebiyyi Muhterem (SAV) Efendimiz o şahsa sorarlar. (Dikkat edilsin!
Efemdimiz’in (SAV) soruşu bilmediğinden değildir. Allah-ü Zülcelal (CC) Hz.leri
Tur-i Sina’da: “Ya Musa (AS)! Elindeki nedir?” diye sormuştu. Bilmediğinden,
görmediğinden mi idi acaba? Buna Mazhar-ı Kelâm denilir. Sırların bize
duyurulması içindir. Resul (SAV) Efendimiz’in salavat hakkında o şahsa soru
sormaları, salâvat vermenin kerametlerini bizlere beyan içindir). Resul Ekrem
(SAV) Efendimiz Arabiye hitaben: “Ey Mü’min! Bu keramete ne ile nail oldun?
Allah (CC) Hz.leri senin hakkını gözetmek için deveye dil verdi, seni bu dünya
belasından kurtardı.” der. O mü’min de: “Ya Resulellah (SAV)! Ben her gece sana
on defa salavat okumadan yatmam.” der. Nebiyyi Adil (SAV) Efendimiz de: “Senin
elini dünyada kesmekten kurtaran Allah (CC) Hz.leri, ahirette bana verdiğin
Salavat-ı Şerife hürmetine seni cehennem azabından kurtaracaktır.” der. “Bir
kimse akşam sabah bana onar defa salavat okusa, Allah (CC) Hz.leri o kulu
kıyamette in’am etti, iman etti. Nebilerle, sıddıklarla beraber haşreyleyip
Nebilere ihsan ettiği gibi o kula da ihsan eder.” buyurulmuştur.
İmam-ı Ali (KV) Hz.leri’nden
rivayet edilen Hadis-i Şerif’te Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz şöyle buyurur:
“Dua eden kimse Peygamber’e (SAV) salat etmedikçe duası perdelidir. Dergâhı
icabete vasıl olmaz.”
Melekler getirilen O
salavattan yükselen kokuyu ruhaniyetleri yolundan alırlar ve Rasulüllah (SAV)
EfendimizQe salavat okunan meclisten geldiğini birbirlerine söylerler.
Alemlerin Efendisi (SAV) Efendimiz’in gerek hayatlarında ve gerekse
vefatlarından sonra Resulüllah (SAV) Efnedimiz’in mübarek ruhlarından ledünni
ilimleri ve ilahi marifetleri almak hususunda faydalanmak, Resulüllah (SAV)
Efendimiz’le Resulüllah (SAV) Efendimiz’den feyz alacak olan varisler arasında
ruhani bir münasebetin (irtibatın) meydana gelmesine bağlıdır. Çünkü vehbi,
ledünni ve gayyibi ilimler ve ilahi marifetler, ruhani şeylerdir. Onun için Resulüllah (SAV) Efendimiz’le bu
ilimleri Resulüllah (SAV) Efendimiz’den feyz yoluyla alacak evliyanın arasında
ruhani bir irtibatın olması lazımdır. Zira kesbi (zahiri) ilimler sadece
Resulüllah (SAV) Efendimiz’in mübarek sözlerini duymak, işlerini, hareketlerini
ve hallerini yani Sünnet-i Seniyyesini görmekle elde edilir. Resulüllah (SAV)
Efendimiz’le ruhani irtibat ise ancak ona manevi olarak yönelerek, kalbe
Peygamber (SAV) Efendimiz’in peygamberlik nuruna kâmil bir sevgi ile bağlayarak
İslamiyetin bildirdiği şekilde nefisle mücadele ederek onun gerçek varisleri
evliyaya uyarak ve Resulüllah (SAV) Efendimiz’in bildirdiği şekilde evliya
izamının da tarifi ile nefsi terbiye etmekle mümkün olur.
Alemlerin Efendisi (SAV) Efendimiz,
diğer bir Hadis-i Şerif’lerinde şöyle buyurur: “ İnsanların şefaatime en
layıkı, bana en çok Salavat okuyanlardır.”
“Bana salavat okuyan kimseye
melekler salavat okur. Bana salavatı devam ettirdiği süre meleklerin ona
salavatı devam eder. Bu duruma göre salavatı ister çok ister az okusun.”
“İnsana cimrilik yönünden şu
yeter: Yanında adım geçtiği halde bana salavat okumaz.”
“Ümmetimden biri bana bir
salavat okursa, kendisi için on iyilik yazılır. Seyyiat (kötülük günah) hanesinden
on kötülük imha edilir.”
Bu Salavat-ı Şerife’yi
okumakta, erkek kadın, zaman ve mekan kaydı yoktur. İbadet edilmeye engel
olmayan her yerde okunabilir. Bu sebeple kötülüklerin imha edilmesi günahların
af olup bağışlanması umulur.
Ebû Süleyman Darani şöyle
anlattı: “Bir kimse Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nden bir hacet dileyeceği zaman
Resûlüllah (SAV) Efendimiz’in üzerine çokça salavat getirsin. Bundan sonra
hacetini Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ne arz etsin. Duasının sonunu da yine
Resûlüllah (SAV) Efendimiz’e salavat okuyarak tamamlasın. Allah-ü Teâlâ (CC)
Hz.leri iki salavat arasında yaptığı duayı kabul buyurur. Çünkü Allah-ü Teâlâ
(CC) Hz.leri çok kerem sahibidir. İki makbul salavatın arasında makbul olmayan
şey bırakmaz.”
Cenab-ı Resûlüllah (SAV)
Efendimiz şöyle haber verdi: “Cebrail (AS) bana geldi. ‘Ya Resulellah (SAV)!
Senin ümmetinden bir kimse senin üzerine bir defa salavat okursa, yetmiş bin
Melaike-i Kiram, size salat okuyan mü’min için ‘Ya Rabbi (CC)! Bu kulunu
affeyle’ diye Rabbül Alemin’e (CC) dua ederler.’ İşte bir kimseye melekler
salât ederlerse, o kimse ehli cennetten olur.”
Ey can! Bir kul Alemlerin
Efendisi Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’e bir defa Salavat-ı Şerife okuduğu
zaman eriştiği nimete bak. Günde Alemlerin Efendisi (SAV) Efendimiz’in üzerine
yüz defa veyahutta daha fazla Salavat-ı Şerife okumaya devam edenleri Alemlerin
Efendisi (SAV) şefaatından hiç mahrum eder mi? Onun için Selat-ü Selamı hiç
unutmayalım. Hadis-i Şeriflere devam edelim.
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz
buyuruyor: “Bana Salavat okuyan için sırat üstünde büyük bir nur olacaktır. Bir
kimse sırat üstünden geçerken nur ehli olunca cehennem ehli olmaz.”
Resûlüllah (SAV) Efendimiz bu Hadis-i Şerif’iyle sırattan selametle geçiş
sebebini beyan buyurarak bunu ümmetine merhamet olarak anlattı.
Aleyhisselatü Vesselam
Efendimiz yine buyuruyorlar: “Bir gün bana Allah (CC) Hz.leri’nin dört meleği
geldi. Bunlar Cebrail (AS), Mikail (AS), İsrafil (AS), Azrail (AS) idiler.
Cebrail (AS) Bana dedi ki: ‘Ya Resulellah (SAV)! Senin ümmetinden bir kimse
zatı risalet penahına günde on defa hulusi kalb ile salat etse, yarın kıyamet
gününde ben onun elinden tutar, sıratı kuşlar gibi geçiririm.’ buyurdu. Mikail
(AS) buyurdu: ‘Ben o kula senin kevserinden kana kana içiririm.’ İsraifil (AS)
dedi: ‘Ya Resulellah (SAV)! O ümmetin affı için başımı secdeye koyarım. Allah
(CC) Hz.leri onu affetmedikçe başımı secdeden kaldırmam.’ Azrail de (AS): ‘Ya
Nebiyallah (SAV)! Sana günde on defa salat edenin ruhunu Peygamberler gibi
kabzederim.’ dediler.” Bunun üzerine Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz: “Bu ne
büyük Lütuf Ya Rabbi (CC)! Bu ne büyük ihsan Allah’ım (CC).”buyurdu.
Böyle bir ganimeti kaçıran Allah (CC) Hz.leri’ni ve Nebiler Nebisi (SAV)
Efendimiz’i unutan gafillere ne kadar yazık. Ey Ulu Allah’ım (CC) bizleri
uyandır. Aşkına kandır, derdinle yandır. (AMİN)
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz
Buyuruyor:“Cebrail (AS) bana geldi şöyle dedi: ‘Ya Muhammed (SAV)! Ümmetinden
sana kim salavat okursa, yetmiş bin melek ona salavat okur. Bir kimseye
melekler salavat okuyunca o cennet ehli arasına girer’.”
Alemlerin Efendisi Nebiler
Nebisi (SAV) Efendimiz’e Salat-ü Selam getiren ve hayatlarında Salavat-ı
Şerife’ye devam edenlerin vefat ettikleri zaman tenlerinden miskten daha güzel
kokuların geldiği müşahede edilmiştir. Salavat-ı Şerife okuyanların cümle hata
zelle ve ayıplarını ve günahlarını şanı Yüce Allah (CC) Hz.leri bağışlasın.
(AMİN)
“Seyyidel Mürselin, Hatemen
Nebiyyin, Habibi Rabbil Alemin olan Resûlüllah (SAV) Efendimiz ve O’nun (SAV)
âli üzerine salat eyleyip, o Salavat-ı Şerife hürmetine rızkımıza genişlik
hayırlara başarı, iki cihanın saadetine ve rahatına bizleri nail eylesin.” Bu
salavatı Ashab-ı Kiram’dan (RA) on beş kadar kimse rivayet etmiştir. İmam-ı
Azam (RA) Hz.leri, bu Salavat-ı Şerife üzerine şöyle buyurmuştur: “Beyt-i
Şerif’in duvarına kudret hattı ile yazılan (bu Salavat-ı Şerife’den) daha
faziletli bir Salavat-ı Şerife bilmiyorum.”
Alemlerin Efendisi Nebiler
Nebisi (SAV) buyuruyor: “Bir kimse bana salavat okumayı unutursa, cennet yolunu
kaybetmiş olur.”Kasten salavat okunması terk edilirse öyledir. Kasten Resûlüllah (SAV)
Efendimiz’e salavat okumayı terk eden kimse, Resûlüllah (SAV) Efendimiz’e buğz
ve ona inadla yapıp ta’zim etmezse, bunun sonucu şudur: Cennete hiç giremez,
cehennemde ebedi kalır. Ömründe bir defa selavat okuyup sonra Resûlüllah (SAV)
Efendimiz’in ismini söylediği veya bir başkasından işittiği zaman gaflet veya
tembellik icabı salavatı ve O’na (SAV) tazimi terk ederse, cennet yolunda
yanılır. Cennete girmekten geri kalır. Sonunda cennete girer ama aradan nice
zaman geçtikten sonra. Bu yoldan salavatı terk eden kimse kafir olmaz, fasık
olur. Eğer affa uğramazsa cennete girmeye geç kalır. Resûlüllah (SAV)
Efendimiz’e salâvatı terk eden kimse cennet yolunda saptığına göre ona salâvat
okuyan kimse doğru cennete girer buyurulmuştur.
Yine Nebiler Nebisi (SAV)
Efendimiz buyurdu: “Dünya hayatında bana çok Selavat-ı Şerif okuyanınız,
ahirette en çok zevce alanınız olacaktır.”
Cennet ehlinin zevce almak yönünden birbirinden farklı durumları vardır. Bu dünya
amel yeridir. Yüce Hakk’a (CC) kul olan burada ne kadar kulluk ve ibadet işinde
terakki ederse, mükafat alemi olan ahirette Yüce Hakk (CC) ona o kadar çok
ikram ihsan edip diğerlerinden, ayrı bir durum kazandırır.
Resulüllah (SAV) Efendiıniz’in
üzerine getirilen Salavat-ı Şerife dahi en faziletli ibadetler arasında
olduğuna göre, ne kadar çok okunursa, o kadar çok lütuf ihsanı gelir.
Resulüllah (SAV) Efendimiz’in şöyle buyurduğu rivayet edildi: “Bir kimse şanımı
tazim için bana bir selavat okuduğu zaman, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri onun
okuduğu Salâvat-ı Şerife lâfzından bir melek yaratır. Onun bir kanadı doğuda,
bir kanadı da batıdadır. Onun iki ayağı da yerin yedinci alt tabakasındadır.
Boynu arşın altına kadar uzanmıştır. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri o meleğe şu
emri verir. ‘Bu kulum Resulüme (SAV) salâvat okuduysa, sen de ona salâvat oku!’
der ve o melek kıyamete kadar o kula salâvat okur.”
Bu Hadis-i Şerif’in açık manası şöyledir: Allah-ü Teala (CC) Hz.leri o ulu
meleğe şu emri verir. “O kulum, benim Peygamberim Resulüm’ün (SAV) üzerine
salâvat okumaktadır. Bu salâvatı ile o şeriatının devamını ister, ona tazim
edip şanını yüceltir. O’nun (SAV) Makam-ı Mahmud’a çıkmasını ve ümmeti hakkında
şefaatinin kabulünü niyaz eder. Onun bu salavatına karşılık sen de o kuluma
salat edip günahlarının affı için dua et. Kaldı ki, ben seni onun okuduğu
salâvat lafzından (sözünden ötürü) yarattım.” buyurur. İşte bu emir icabı o ulu
melek, ta kıyamete dek Resulüllah (SAV) Efendimiz’e Salat-ü Selam okuyan kul
için mağfiret talep edip Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nden bağışlanmasını diler.
Fahri Alem, Seyyid-i Veled-i
Adem Resulüllah (SAV) Efendimiz mübarek kabirlerinde dirilir. Merhum
ümmetlerinden mübarek zatlarına salat ve selam getirenlerin getirdikleri
Salat-ü Selamlarını melekler kendisine arz ederler. Onların şefaat
dilediklerini bu hususlardaki rica ve niyazlarının Allah (CC) Hz.leri’nin
yardımı ile bizzat kendileri duyar. Bir rivayete göre her mü’minin alnında iki
kaşının ortasında bir melek tayin olunmuştur. Bu melek o mü’minin getirdiği
Salat-ü Selamı Resulüllah (SAV) Efendimiz’e ulaştırıp tebliğ eder.
Alemlerin Fahri Ebedisi (SAV)
Efendimiz diğer Hadisinde şöyle buyurur: “Bir kimse bana salâvat okursa,
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri ona on salat eder. Bana on salâvat okuyan kimseye
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri yüz salat eyler. Bana yüz salâvat okuyan kimsenin
cesedini Allah-ü Teala (CC) Hz.leri ateşte yanmaya haram kılar ve onu kavli
sabit üzere dünya ve ahiret hayatında ve ahiret sualinde kararlı kılar, sonra
onu cennetine koyar. Onun Bana okuduğu salâvat kıyamet günü gelir, sırat
üstünde beş yüz senelik uzağı gösterir, muazzam bir nur olur. Allah-ü Teala
(CC) Hz.leri bana salavat okuyan o kimseye okuduğu her salavat karşılığında bir
köşk verir. Onun okuduğu salavat ister çok ister az, her bakımdan cennetin
köşkleri çok çok fazladır.”
Daha önce de anlatıldığı gibi,
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin kuluna salatı, ihsanı ve günahlarını afvedip
bağışlamasıdır. Kulun cesedini ateşe haram kılması ise, kabirde ve mahşerde
sırat köprüsünü geçerken cehennem ateşinin zahmetinden kurtarmasıdır. Hadis-i
Şerif’lere devam edelim.
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz
buyuruyor: “Bana, salavat okuyan her ümmetimin salavatı ağzından çıkar çıkmaz
yola koyulur. Ne deniz bırakır ne de kara. Ne şark kalır ne de garb. Her yana
dağılır ve şöyle der: ‘Ben falan oğlu falan kimsenin salavatıyım, benimle
seçkin yaratılmışların hayırlısı Hz. Muhammed (SAV) Efendimi’zin üzerine
salavat okudu.’ Onun bu sözünü duyan her şey canlı cansız, karada ve denizde ne
varsa onun üzerine salavat getirir. O kulun okuduğu salavattan bir kuş
yaratılır, yetmiş bin kanadı vardır. O kuşun bu kanatlarının her birinde yetmiş
bin tüy vardır. Her tüyün de yetmiş bin yüzü vardır. Her yüzün yetmiş bin ağzı
vardır ve her ağzında yetmiş bin dili vardır. Bu dillerin her biri yetmiş bin
lügatte konuşur. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’ni öylece tesbih ederler. Bütün bu
okunan tesbihlerin sevabını Allah-ü Teala (CC) Hz.leri o salavatı okuyan kulun
sevap hanesine yazar. Arşın sütununa şöyle yazılmıştır. ‘Bana müştak olana
merhamet ederim. Benden bir dilekte bulunana istediğini veririm. Bir kimse
Muhammed’e (SAV) salavat okumayı vesile edip bana yakınlık bulursa günahları
köpüren deniz dalgaları kadar olsa, dahi onu bağışlarım’.”
Ashab-ı Kiram’dan bazısı şöyle
anlattı: “Resulüllah (SAV) Efendimiz’e Salavat-ı Şerife okunan her meclisten o
kadar güzel koku yükselir ki, semanın ortasına kadar ulaşır. Bunu duyan
melekler şöyle derler: ‘Bu Resulüllah’a (SAV) okunan salavat meclisinden gelen
kokudur’. Burada anlatılan salavat meclisinden çıkan güzel koku için şöyle bir
mana vermek mümkündür. O güzel koku kürre-i arzın her yanını doldurur. Bundan
sonra, yerin tavanı gibi duran semaya doğru yükselir. Melekler o salavattan
yükselen kokuyu Ruhaniyyetleri yolundan alırlar ve Resulüllah (SAV) Efendimiz’e
Salavat okunan meclisten geldiğini birbirlerine söylerler.
Bazı haberde de şöyle
anlatıldı: Mümin olan erkek yahut mümine olan kadın kul, Resulüllah (SAV)
Efendimiz’e salavat okumaya başladığı zaman sema, kapıları ve perdeler ona
açılır. Arşa kadar kapalı hiç bir şey kalmaz. Burada bulunan meleklerden
eksiksiz olarak her biri Resulüllah (SAV) Efendimiz’e salavat getirir.
Yeryüzünde o salavata başlayan kadın veya erkek mümin kul için melekler
mağfiret talebinde bulunurlar. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin dilediği kadar o
melekler Resulüllah (SAV) Efendimiz’e salavata ve mümin olan o erkek veya kadın
kul için istiğfara devam ederler.
Resulüllah (SAV) Efendimiz’in
şöyle buyurduğu rivayet edildi: “Bir kimsenin işinin bitmesi zorlaşırsa, bana
salavat okumayı çoğaltsın. Çünkü bana okunan salavat, hümum, gumum ve kürub
cinsi sıkıntıları giderir, rızıkları artırır. İşlerin hayırla bitmesini
sağlar.”
Bu Hadis-i Şerif’te hümum, gumum ve kürub şeklinde geçen kelime manası, tasa ve
hüzündür buyuruldu.
Salik (sülük eden) evvela
günahına tevbe ile vazifesine başlar. Sonra Nebi (SAV) Efendimiz’e Salavat-ı
Şerife’yi okumakla vazifesine devam eder. Çünkü Resul-i Ekrem (SAV) Efendimiz
bizimle Allah-ü Teala (CC) Hz.leri arasında vasıtadır, delilimizdir. Resulüllah
(SAV) Efendimiz buyur muş ki: “Bana Salavat getirmek nurdur.” Diğer Hadisi
Şeriflerinde de: “Mü’minlerin kalblerinin temizliği ve pastan yıkanması, bana
Salavat-ı Şerife ile olur.” Bunun için salik, selavat ile emrolunur ki, ihlâs
mahalli temzilensin. Salavat-ı Şerife’yi çok getirmek, Resulüllah (SAV)
Efendimiz’in kalbde muhabbetini yerleştirir ve muhabbeti yerleşirse, ona
şiddetle itina eder, Alaka gösterir, onun sıfatları ve ahlakına da ilgi
gösterir. Bu suretle Peygamber (SAV) Efendimiz’in sıfatlarını ve ahlakını
kazanır. “Salavat-ı Şerife’de Zikrullah camidir ve onda Resulüllah (SAV)
Efendimiz’in zikri de vardır.” buyurulmuştur.Gerçekten Salavat-ı Şerife okuyan
kimse, salavatın başında “Allahümme” diye başlaması ile Allah-ü Teala (CC) Hz.lerini
de zikretmiş oluyor.
Sevgili Peygamberimiz (SAV)
buyurdu ve biz gafillere duyurdular: “Yarın kıyamet günü, ümmetimden bir âsiyi
mizana getirirler. Günahı sevabından çok olduğu için, nara (yani ateşe)
atılmasını Allah (CC) Hz.leri emreder. Bu zatı zebaniler lutar. Allah (CC)
Hz.leri’nin hapishanesi olan nara (cehenneme) sevkederler. Bunun halini Hz.
Adem (AS) görüp: “Ya Resülellah (SAV)! Ümmetinden birini nâra götürüyorlar.’
diye nida eder ve haber verir. Ben, onun arkasından koşarak yetişir ve
meleklere: ‘Ümmetimden olan bu zatı bana bağışlayın.’ derim. Melekler: ‘Ya
Resulallah (SAV)! Sana nazil olan Kur’an’da “Bizim hakkımızda olanlar Allah’ın
(CC) emrine muhalefet etmezler. Buyrulan vazifelerini yaparlar.” hükmü vardı.
Bunu siz de biliyorsunuz. Bu sebeple bu asi kulu nâra götürmeye mecburuz’
derler. Bu esnada, taraf-ı İlâhi’den meleklere bir emir gelir: ‘Habibime (SAV)
itaat ediniz’.” Efendimiz (SAV) der ki: “Bu ümmetimi mizana tekrar götürünüz.”
Tekrar ameli tartılır. Günahları sevaplarından fazla gelir. O vakit
Aleyhisselatü Vesselam (SAV) Efendimiz kolunun yeninden yazılı bir şey çıkarır,
terazinin sevap gözüne koyar. Bu sefer sevabı günahından ağır gelir. Kul öyle
ferahlanır ki, sevincinden, minnetinden Resul (SAV) Efendimiz’in mübarek
ayaklarına kapanarak: “Siz ne mübarek, ne muhterem bir Nebisiniz ki, beni bu
azabdan kurtardınız. Anam babam size feda olsun.” der. Fahri Alem (SAV)
Efendimiz: “İşte ben senin Peygamberin Muhammedi’m (SAV)” der. Tekrar o kul
Resulüllah (SAV) Efendimiz’in mübarek ayaklarını öperek sorar: “Bu rifat, bu
devlet, bu saadet nedir Ya Resülellah (SAV)? Efendimiz (SAV) de: “Sen, bana
dünyada iken salavat okurdun. İşte, bana okuduğun o salavatı bugün için
sakladım. Mizana koyduğum şey bu idi.” buyururlar. Bunun üzerine o adam: “Ah
dünyada iken vakitlerimi boşa geçireceğime ağzımı boş şeylerle, lüzumsuz söz,
yalan ve küfürle kirleteceğime, siz aziz Nebi’ye (SAV) salat etseydim, bu gün
daha Yüce makamlarda bulunsaydım!” diye
nedamet içinde olarak pişmanlık duyar.
Ey müslüman! Bir salavat
okumak ile necata erilir ise, binlerce salavat okuyanın ereceği derecatı senin
irfanına bırakıyorum.
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri
kullarına bu ruhani irtibatı elde etmenin yolunu gösterdi. Bunun için onlara
(inananlara) Resulü (SAV) Efendimiz’e salât ve selâm okumalarını emreyledi.
Böylece kulların okudukları bu salât ve selamlar, onların Resûlüllah (SAV)
Efendimiz’e manen yönelmelerine, kalblerini O’na (SAV) rabtetmelerine
(bağlamalarına) vesile olacak, nefislerinin kemâle (Ehlûllah) erdirilmesi
hususunda Resûlüllah (SAV) Efendimiz’den istimdat etmeleri (yardım istemeleri)
sebebiyle Resûlüllah (SAV) Efendimiz ile bu ruhani irtibatı elde
edebileceklerdir. Yoksa Resûlüllah (SAV) Efendimiz’in insanların kendisine
salât ve selâm okumalarına, onların dualarına ihtiyacı yoktur. Çünkü Allah-ü
Teala (CC) Hz.leri’nden gelen tecelliler ve rabbani ma’rifetlerin nurları,
Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin O’na (SAV) salât buyurması sebebiyle ümmetinin
salât okumasına ihtiyacı yoktur ve onların salâtından müstağnidir. O (SAV) en
yüksek ve kamil rahmetlerle Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin rahmetine
kavuşmuştur. Ancak ümmeti, ona okudukları salâtlarla kendileri istifade
etmekte, Resûlüllah (SAV) Efendimiz’den feyze kavuşmaktadırlar. İşte Resûlüllah
(SAV) Efendimiz’e Salat-ü Selam okumanın sırrı budur.
Salât-ü Selam, manevi olarak
Resûlüllah (SAV) Efendimiz’e yönelmeyi, onu düşünmeyi ve kalbi ona bağlamayı
hasıl eder. Fakat salât ve selâm okuyan kimse cehl ve gaflet içerisinde
nefsinin arzu ve isteklerine uymuş, ne söylediğinin farkında olmayan, kalbini
Resûlüllah (SAV) Efendimiz’den tarafa vermeyen, sadece dili ile salât okuyup
zihni ve kalbi bundan habersiz bir halde olmamalıdır. Böyle kimseler Resûlüllah
(SAV) Efendimiz’den kavuşmak istediği feyzlere kavuşamazlar. Bu kıssalardan
hisse aldıktan sonra Resûlüllah (SAV) Efendimiz’e Salat-ü Selamı yukarıda
bahsettiğimiz şekilde okurken manevi olarak Resûlüllah (SAV) Efendimiz’i
tasavvur ettiğimiz zaman, arada sevgi ve bağlılık meydana gelmektedir. Çünkü bağlılık
bu ikisinden ibarettir. Aynı zamanda Eshab-ı Kiram (RA) Resûlüllah (SAV)
Efendimiz’in bizzat mübarek suretini, yüksek ahlâkını ve yaşayışını devamlı
gördüler. Onlar Resûlallah (SAV) Efendimiz’i bulundurarak Salat-ü Selam
okurlardı. Resûlüllah (SAV) onların gözlerinin nuru idi. Resûlüllah (SAV)
Efendimiz’e olan şiddetli sevgiye delalet etmektedir. Bir kimse çok sevdiği
kimseyi, daha çok anar ve hatırlar. Çünkü kişi daima sevdiği ile beraberdir.
Sevdiğini asla hatırından çıkarmaz.
Resûlüllah (SAV) Efendimiz’i
çok sevmek ise, ona tabi olmanın kuvvetli olduğuna delalet eder. Nitekim seven
sevdiğine boyun eğer. Resûlüllah (SAV) Efendimiz’i bu derece sevip O’na (SAV)
tabi olan kimsenin ruhu, Resûlüllah (SAV) Efendimiz’in mübarek ruhuna yakın
olur. Bu sebeple o kimse ile Resûlüllah Efendimiz arasında bir irtibat ve
yakınlık meydana gelir.
Şeyh Ebû Abdullah Sahili
“Buggetüs Salik” adlı kitabında buyurur ki: “Resûlüllah (SAV) Efendimiz’in
mübarek suretlerinin köklü bir şekilde kalbe yerleşmesidir. Bu da ihlasla
şartlarına ve edeblerine riayet ederek manasını düşünerek, Salât-ü Selam
okumaya devam etmekle olur. Böylece Resûlullah (SAV) Efendimiz’in sevgisi kalbe
iyice yerleşir. Resûlullah (SAV) Efendimiz’i sevmek, O’na (SAV) uymayı
gerektirir. O’na (SAV) uymak ise, O’na (SAV) kavuşmayı gerektirir. Kalben
bağlanmanın Sünnet-i Seniyye’de olduğunun delillerinden birisi de, namazda
birinci ve ikinci oturmalarda namaz kılanın ettehiyyatüde “Esselamü Aleyke
Eyyühennebiyyü ve Rahmetûllahi ve Berekâtühü” okumasıdır. Resûlullah (SAV)
Efendimiz’i bu şekilde Salât-ü Selâm ile hatırlayan, tasavvur eden kimsenin
kalb ufuklarında Resûlüllah (SAV) Efendimiz’in nuru, feyz ve marifetleri
parıldar. Çünkü Resûlullah (SAV) Efendimiz’e kalblerin bağlanabileceği en büyük
güneştir.”
Resûlullah (SAV) Efendimiz’i
kalben hatırlamanın sünnet ve teşvik olunan bir iş olduğuna dair delillerden
biri de şudur: Delaili Hayrat Şerhi’nde şöyle rivayet olundu. “Resûlullah (SAV)
Efendimiz’in kendilerini sevmek, ikram olunmak ve iyilik etmekle emrolunduğumuz
Muhammed (SAV) Efendimiz’in âli kimlerdir?” diye soruldu. Resûlullah (SAV):
“Onlar bana iman edip halis olan safa ve fefa ehlidir.” buyurdu. “Onların
alameti nedir?” diye suâl edilince: “Resûlullah (SAV) Efendimiz: “Benim sevgimi
benden başka herkesin sevgisine tercih eden, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin
zikrinden sonra bâtını benim zikrimle (beni hatırlamakla) meşgul, olandır.”
Başka bir rivayette “Beni anmaya devam etmek ve bana çok salât okumak”
buyurmuşlardır.
Nebiler Nebisi (SAV)
Efendimiz’e: “Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin sevgisi ne ile elde edilir?” diye
sual edilince Resûlullah (SAV) Efendimiz de: “Buna Resulü’nün (SAV) sevgisi ile
kavuşulur. Bu sebeple Allah (CC) Hz.leri ve Resulü’nün (SAV) sevgisi için Allah
(CC) Hz.leri’nin ve Resulü’nün (SAV) rızasını isteyiniz.” buyurdu. Yukarıda
beyan edildiği gibi Resûlullah (SAV) Efendimiz’i sevmek, Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri’ni sevmeye Allah (CC) Hz.leri’nin sevgisini elde etmeye büyük
vesiledir. Yüce Allah (CC) Hz.leri’ni bulmak, O’nun (CC) Resul-ü Azami (SAV)
Efendimiz’i bulmakla ve ona vasıl olup onu sevmek ve yolunda bulunmakla mümkün
olur. Yüce Mevlamız şöyle buyurur: “Resulüm şöyle de: ‘Eğer siz Allah’ı (CC)
seviyorsanız, hemen bana uyun ki, Allah’da (CC) sizleri sevsin’.”
Kâinatın Efendisi Nebiler
Nebisi (SAV) Efendimizi bulmak, O’na (SAV) vasıl olmakla, ancak O’nun (SAV)
gerçek varisi Evliya-i Kiram Hazeratı’nı bulup ona teslimi nefs edip huzurunda
mana yoluna intisab edip Alemlerin Efendisi (SAV) Efendimiz’e ve Kâinatın
Halikına (CC) vasıl olmak mümkündür. Bir kimse Resûlullah (SAV) Efendimiz’e tam
bir sevgi ile bağlanınca, Resûlullah (SAV) Efendimiz’i zihninde tasavvur eder,
O’ndan (SAV) bir an bile gafil olmaz. O’nu (SAV) asla unutmaz.
Şüphe yok ki, Eshab-ı Kiram
(RA) Resûlullah (SAV) Efendimiz’i o kadar severlerdi ki, bu sebeple onlarla
Resûlullah (SAV) Efendimiz arasında ruhani bir beraberlik ve irtibat meydana
gelmişti. Onlardaki bu ruhani beraberlik ve irtibatın sırrı, onların Resûlullah
(SAV) Efendimiz’in yüksek sohbetlerinde bulunmalarındandır. Tabiîn (Nebiler
Nebisi (SAV) Efendimiz’i görenleri görenler) müctehid imamların (RA) da durumu
böyle idi. Onlar Resûlullah (SAV) Efendimiz’e manen yönelmişler, kalblerini
Resûlullah (SAV) Efendimiz’e sevgi bağlamışlar, O’nun (SAV) aşıkı olmuşlar, sabah
akşam O’nun (SAV) cemalini düşünüp yüksek ruhaniyyetinden feyz almışlar, O’ndan
(SAV) şefaat yardımı istemişlerdir.
Alemlerin Efendisi (SAV)
buyurdular: “Sizin günlerinizin en üstünü Cuma günüdür. Adem (AS) o gün
yaratıldı. O gün Vefat etti. Sûr o gün üfürülecektir. Bayılma o gün olacaktır.
Öyleyse Cuma günü bana çok Salat-ü Selam okuyunuz. Çünkü sizin getirmiş
olduğunuz salâvat bana arz olunur.” Bunun üzerine Esbab-ı Kiram (RA):
“Salâtlarımız size nasıl arz olunur?” dediler. Resûlüllah (SAV) Efendimiz
buyurdu ki: “Allah-ü Teala (CC) Hz.leri toprağa bizim bedenlerimizi yemesini
haram kıldı.”
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz
buyuruyor: “Kim herhangi bir kitapta benim üzerime Salâvat-ı Şerife yani,
Salavat-ı Şerifeyi kitaba yazarsa ismim o kitapta kaldığı müddetçe melekler o
kişi için istiğfar ederler.”
Aynı zamanda Resûlüllah (SAV) Efendimiz’e Salat-ü Selam okurken peşinden de
büyük zatlara Salat-ü Selam okumak caiz olduğu gibi, onlara kalben bağlanmak da
caizdir. Yüce Allah (CC) Hz.’leri’nin emirlerini ve O’nun (CC) Resulü,
Alemlerin Efendisi, Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’in nurlu yoluna tabi
olmayan, nefsinin esiri olmuş ve dünyadan hiç ayrılıp ölüp gitmeyecekmiş gibi
zannedenler, kıyamet gününde defterleri verildiği zaman perişan olacaklar. Yüce
Allah (CC) Hz.leri bu hususta şöyle buyuruyor: “Amel defterleri (ellerine)
konmuştur. Artık o mücrimleri göreceksin ki, (defterlerinde yazılı
günahlarımızdan) küçük büyük bırakmayıp hepsini toplamış. Onlar, bütün
yaptıklarını (defterlerinde) hazır bulmuşlardır. Senin Rabbin (CC), hiç kimseye
zulmetmez.”
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz
yine buyurdu ki:” Kim bir şeyler anlatmak isteyip de unutursa, bana Salât-ü
Selâm getirsin. Çünkü bana olan Salat-ü Selamı, onun sözünün yerini tutar ve
belki unuttuğunu kendisine hatırlatır.”
Yine buyurdu ki: “Peygambere
Salât-ü Selâm getirilmedikçe her dua önlenir.”
Diğer Hadislerinde de şöyle
buyuruyorlar: “Musaya da (AS) Salât-ü Selâmı çok getirin. Çünkü hiç bir
Peygamber ümmetini O’nun (AS) kadar (düşünüp) acımamıştır.”
“Bir kimse Cuma günü bana yüz
kere Salavat-ı Şerife okursa, kıyamet günü muazzam bir nurla gelir. Onunla
gelen nur yaratılmışlara taksim edilse hepsine yeter.”
Abdurrahman Bin Avf (RA)
Hz.leri şöyle rivayet ediyor: “Resulüllah (SAV) Efendimiz mescidden çıktılar.
Ben de arkasından çıktım. O’na (SAV) tabi oldum. O (SAV) yürüyor, ben de
yürüyordum. Sonra bir hurmalığa girdiler. Kıbleye yöneldiler ve secdeye
kapandılar. Secdeleri o kadar uzadı ki, Resulüllah (SAV) Efendimiz’in mübarek
başlarını secdeden kaldırdılar ve: ‘Kim o?’ diye sordular. Ben de: ‘Abdurrahman
bin Avf (RA)’ dedim. ‘Ne oldu?’ diye sorduklarında, ‘Ya Resülellah (SAV)!
Secdeniz o kadar çok uzadı ki, Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin ruhunuzu
kabzettiğini zannettim.’ dedim. O zaman Resûl-i Ekrem (SAV): ‘Cebrail (AS)
geldi ve Beni müjdeledi ve Allah-ü Teala (CC) Hz.leri’nin şöyle buyurduğunu
bildirdi: ‘Ey Resulüm (SAV)! Kim sana salat getirirse, ben de ona eman
veririm.’ Bunun için Şükür Secdesi yaptım’ buyurdu.”
Bu Hadis-i Şerif’ten anlaşıldığına göre Resulüllah (SAV) Efendimiz’e Salat-ü
Selam getirmek, en efdal amellerden ve en üstün zikirlendendir.
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz
buyurdu: “Cebrail (AS) bana gelerek dedi ki: ‘Ya Resulüllah (SAV)! Yanında
ismin zikredilip de sana Salat-ü Selam getirmeyen kimse bu halde iken ölürse,
cehenneme girsin. Allah (CC) Hz.leri onu rahmet ve mağfiretinden uzaklaştırsın.
Amin de...’ Ben de Amin dedim.”
Sülehay-ı Ümmetten bir zatı
şerif, üzerine farz olan dinin direği beş vakit namaz esnasında Lihikmetillah
tahiyyattan sonra salavatları okumadan namaza son verdi o gece rüyasında
Nebiyyi Ekrem (SAV) Efendimiz’i gördü. Nebiyyi Ekrem (SAV) Efendimiz: “Niçin
bugün kılmış olduğun ikindi namazında salavat vermedin?” diye sorar. O salih
zat da Resulüllah (SAV) Efendimiz’in bu sorusuna karşı: “Ya Resülellah (SAV)!
size malumdur. Allah (CC) Hz.leri’ne hamdü sena ettim, işim çok acele idi.
Telaşımdan size Salat-ü Selamı unuttum.” der. Aleyhissalatü Vesselam Efendimiz
şöyle buyurur: “Benim sözümü işitmedin mi? (Bana Salât edilmedikçe ameller
mevkuftur) yani indi ilâhide kabul olmaz. Allah (CC) Hz.leri’ne takdim olunmaz.
Dualar, mahbustur, müstecab olmazlar. Hatta bir kul, bu dünyanın insanlarının
cemi hasenatını icra etse de, hasenatın içinde bana muhabbet ve Salat-ü Selam
olmasa, kıyamet gününde o hasenat kabul olunmaz.”
Bir insan Nebiler Nebisi (SAV)
Efendimiz’e tabi olmadan Allah (CC) Hz.leri’ne inansa ve itaat etse bileü veya
hem Allah (CC) Hz.leri’ne, hem Peygamber (SAV) Efendimiz’e inansa, fakat Resul
(SAV) Efendimiz’e muhabbet etmese, salavat okumasa, selam getirmese, ibadetinin
ve duasının ve yaptığı amelinin Allah (CC) Hz.leri katında kabul olunmayacağı
Ayet ve Hadislerle sabit olarak beyan olunuyor. Yukarıdaki Hadis-i Şeriflerde
beyan edildiği gibi bilindiği üzere, banil kimse (yani cimri) cennete gitmez
(yani Salat-ü Selâm getirmezse) ne kadar zahid olsa cennete giremez. Cömert ve
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’e devamlı Salat-ü Selam getiren kişi cennete
girer. Muhabbet eden, muhabbet ettiğini dilinden düşürmez. İşte salavat vermek
bir nevi ibadettir ve belki aşk mevkiinin anahtarıdır. Salavat, Allah (CC)
Hz.leri’ne yapılan duaların en büyüğüdür. Yüce Allah (CC) Hz.leri Ayet-i Kerime
kısmında geçen Ayetinde melekleriyle beraber Resul-ü Azamına (SAV) salât
ettiğini ve bizim de Nebiler Nebisi (SAV) Efendimize de Salat-ü Selam
getirmemizi emretmektedir. Bize kul olarak Yüce Rabbimize (CC) aciz kulluğumuzu
beyan etmemiz gerekir. “Ya Rabbi! Ben Senin Resul-ü Azamına senin istediğin
şekilde Salat-ü Selam vermekten acizim. Rasûlüne (SAV) layık olan Salat-ü
Selamı ancak Sen Yüce Yaratıcı (CC) olduğundan Sıfat-ı Ulûhiyetinle bilirsin.
O’na (SAV) layık olan Salat-ü Selamı Resulü’nün (SAV) üzerine ancak Yüce Zatın
(CC) verebilir. Biz edna kullarına da Yüce Zatının (CC) istediği şekilde
Resul-ü Azaminin (SAV) üzerine Salat-ü Selam getirmemizi bize nasib eyle!” diye
niyaz edelim.
Nebiler Nebisi (SAV)
Efendimiz: “Allah (CC) Hz.leri benim kabrimin üzerinde bir melek halkedip onu
vazifelendirdi. Bu meleğin vazifesi, kıyamet gününe kadar devam eder.
Ümmetimden bir kimse bana salavat verse, o melek: ‘Ya Resulallah (SAV)!
Ümmetinden, filan şehirde filan oğlu filan kimse Siz Nebiyyi Ekreme (SAV)
Salavat verdi!’ diye beni haberder eder.” dediklerinde, iki Sahabe (RA) ile
diğer meclisde oturan Sahabeler (RA): “Ya Resulallah (SAV)! Allah-ü Zülcelal ve
Tekaddes (CC) Hz.leri’nin Kur’an-ı Celile’de: ‘Ben meleklerimle beraber
Habibime (SAV) Salat ederiz.’ Ayetindeki salatdan kast nedir?’ dediklerinde,
Resulüllah (SAV) Efendimiz: “Bu bir ilimdir. İlm-i Meknundur. Bu salatın
sırrını ancak Allah (CC) Hz.leri bilir. Eğer bunun sırrını söylememe müsaade
olunsa idi, size bu sırdan haber verirdim.” buyurdu.
Yine Nebiyyi Aleyhisselam
(SAV) Efendimiz buyurdular ki: “Her müslimin yanında iki melek vardır. Benim
adım anıldığı vakit o müslim bana salât getirirse, iki Melek: ‘Allah (CC)
Hz.leri bu kulunu mağfiret buyursun.’ diye dua ederler. Eğer İsmim anıldığı
zaman bana salavat vermezse o iki melek: ‘Bu fırsatı kaçırdın. Seni Allah (CC)
Hz.leri mağfiret etmedi.’ diyerek o kula hitap ederler. Bu dua ile bedduaya
şahid olan diğer melekler de: ‘Amin!’ derler.
Diğer bir Hadis-i Şeriflerinde
Alemlerin Efendisi (SAV) yine buyurur ki: “Hiç bir dua yoktur ki, Allah (CC)
Hz.leri ile o dua arasında hicab bulunmasın. Ta Nebi Aleyhisselama (SAV)
salavat verilinceye kadar dua Allah (CC) Hz.leri’ne arz olunmaz. Vaktaki dua
eden, Salavat-ı Şerife okur, dua o zaman Allah (CC) Hz.leri’ne vasıl olur. Ve o
mania, o hicab ref olur.”
Onun için, her duada Efendimiz’in (SAV) İsm-i Şerifini zikretip Salavat-ı
Şerife okumayı bir ganimet bilmelidir. Resul (SAV) Efendimiz’e Salât okumak,
O’na (SAV) muhabbetden gelir. Resul (SAV) Efendimiz ile aramızdaki muhabbetin
ölçüsü, bizim Resulüllah (SAV) Efendimiz’e karşı olan sevgimiz ne ise, Fahri Alem
(SAV) Efendimiz’in de sevgisi bize karşı o derecededir.
Bir zahid kişi, rüyasında
Efendimiz’i (SAV) gördü. Resulüllah (SAV) Efendimiz’e karşı yürüdü ki, Resul
(SAV) Efendimiz’e mülaki ola. Efendimiz (SAV) ona hiç iltifat etmediler. Zahid,
Resul (SAV) Efendimiz’e: “Ya Resulallah (SAV)! Bana dargın olduğunuzu
görüyorum. Size karşı bir saygısızlık mı yaptım?” diye sordu. Resul
Aleyhisselam (SAV): “Ben seni tanımıyorum.” deyince o kendisini: “Ben filan
zahidim.” diye Peygamber (SAV) Efendimiz’e tanıtmaya gayret gösterdiyse de,
Efendimiz (SAV): “Hayır! Ben seni tanımıyorum.” diye israr eder. O zaman zahid:
“Ya Resulallah (SAV) ben ulemadan işittim: ‘Resûlüllah (SAV) ümmetini, kendi
evladını tanıyan bir baba gibidir’ diyorlardı. Bana ‘seni tanımıyorum’ demenizin
sebebi hikmeti nedir?” Bunun üzerine Resul Aleyhisselam (SAV): “Ulema sözünde
doğrudur. Ben sizin Nebinizim (SAV), her birinizi kendi evladımı tanıdığım
kadar tanırım. Ne var ki, sen beni ne derece tanıyorsan, ben de sana o derece
ülfet ederim. Bana muhabbeti çok olanlara, ülfetim de o derece çoktur.”
Salavat-ı Şerifen’in
faziletlerinden, ahirette bulunan mevtalar da faydalanırlar. Bir kabristana
uğradığınız zaman, orada yatan müslümanlara üç salavat, üç İhlâs, bir Fatiha
okuyup, bir gün bizim de oraya varacağımızı hatırlayarak bağışlamalıyız. Belki
okunan salavat ve sûreler, bu azabları nimete tebdil olmasına sebep teşkil
eder.
Tabiin zamanı idi. (Peygamber
(SAV) Efendimiz devri Saadetlerine yetişemeyip Peygamber (SAV) Efendimiz’in
arkadaşları Sahabe-i Kiram’ı (RA) görenlere Tabiin (RA) denir.) Bir kadın
İmam-ı Ali (KV) Hz.leri’nin talebesi ve arkadaşlarından Hasan-ı Basri (RA)
Hz.leri’ne gelip: “Ya Üstad! Bir kızım vardı, vefat etti. Onu rüyamda görmek
istiyorum. Bana bir şey öğretiniz ki, evladımı bir defa olsun görüp hasret
ateşimi söndüreyim.” diye rica etti. Hasan-ı Basri (RA) Hz.leri o kadına,
kızını görmesi için ne yapması gerektiğini öğretti. O Cuma gecesi aynı duayı
yapıp yattı. O gece kızını rüyada feci bir şekilde görüp, kalbi parça parça oldu.
Zira, kızına katrandan bir cehennem elbisesi giydirilip, boynunda zincir
bağlanmış, ayaklarında ateşten bukağı vardı. Sabah uyandığında, ağlayarak
Hasan- Basri (RA) Hz.leri’ne geldi. Kızını ne halde gördüğünü ağlayarak anlattı
ve kızının bu azabdan nasıl necat bulacağını, kendisine bu hususta yardım
etmesini rica ve niyaz etti. Hasan-ı Basri (RA) Hz.leri ve o mecliste
bulunanlar bu kadına ve o kızcağıza ağladılar ve kendi hallerini düşünüp, yarın
kabir denilen ahiretin ilk kapısında, o karanlık yerde tek başlarına
kaldıklarında ne yapacaklarını düşünüp Rabb-ül Alemin’den (CC) merhamet dileyip
niyaz ettiler. Bu mesele üzerinden bir kaç zaman sonra, Hasan-ı Basri (RA)
Hz.leri bir gece rüyasında cennette gayet müzeyyen bir taht üzerinde bir güzel
kız görüp başında bir taç ki, diller vasfını tariften aciz. Sanki güneş gibi
parlak, sırtındaki libası yani elbisesi dil ile tarife gelmez bir kız idi.
Hasan-ı Basri (RA) Hz.leri’ne: “Beni tanıdın mı, ya İmam (RA)?” dedi. Hazreti
İmam (RA): “Siz hangi peygamberin kızı, yahud hangi nebinin zevcesisiniz?”
deyince, “Hani bir hanım gelip kızını görmek için sizden dua ve niyaz öğrenmiş
idi. İşte o hatunun kızıyım.” dedi. Hasan-ı Basri (RA) Hz.leri: “O hanım bana
kızının azabda olduğunu söylemişti. Ne sebeple bu makama yükseldiniz?” deyince
o kız: “Ya İmam (RA)! Allah (CC) Hz.leri’nin sevgili kullarından bir kul bizim
yattığımız mezarlıktan geçerken durup, Resul Aleyhisselam’a üç salavat okuyup
sevabını bizlere bağışladı. Benim yattığım kabristanda benim gibi beşyüzelli
kişi azabı kabre duçar olmuştu, bir nida olundu ki: ‘Bu makberede Kabir Azabı
görenlerden azabı kaldırın. Şu zatın okuduğu salavat hürmetine.’ denildi. Bu
beşyüzelli kişinin salavatın bereketinden azabları kaldırılıp hepimizin kabri
cennet bahçesinden bir bahçe oldu.” dedi.
Ey müslümanlar! sizleri,
Resulüllah (SAV) Efendimiz’e salat okumaya davet ederim. Bu kadar deliller
ortaya konduktan sonra ben, bir numaralı müslümanım deyip Nebiler Nebisi (SAV)
Efendimiz’e Salat-ü Selam getirmemek mümkün değildir. Yine Hasan-ı Basri (RA)
Hz.leri buyurdu ki: “Ben Rüyamda Eba Üsame’yi (RA) gördüm. Eba Üsame (RA)
ahirete intikal etmişti. O’na (RA) sordum: ‘Ya Eba Üsame (RA)! Rabbin sana ne
muamele etti’? dedim. ‘Afvoldum, nimete eriştim.’ dedi. ‘Ne sebeple?’ dedim.
‘Her ne vakit hadis okusam, arkasından Resulüllah (SAV) Efendimiz’e salât
ederdim.’ dedi.”
Aziz Müslüman! Senin
okuyacağın Salat-ü Selam ile Efendimiz (SAV) yücelmez. Okumaman ile de şereften
düşmez. Çünkü, O’na (SAV) Allah (CC) Hz.leri ve melekleri ve Suleha-i ümmet
salat etmektedirler. Salat okumaya sizi davetimiz, sizin ve bizim kurtuluşumuz
içindir. Salavat-ı Şerife okumak günaha keffarettir. Fakat kul hakkı, hayvan
hakkı müstesnadır.
Yine Nebi (SAV) Efendimiz:
“Bir kimse benim ismimi işitip de bana salat etmezse; o kimse cehenneme
müstehak olur. Allah (CC) Hz.leri lütfedip o kimseyi narından uzaklaştırsın.”
diye dua etmişlerdir. Ahiret azabından kurtulmak ve nimete erişmek isteyen
kimseler Efendimiz’in (SAV) ismini işittikleri zaman aşk ile Salavatı Şerife
okumalıdırlar. Nebiyy-i ahir zaman (SAV) Efendimiz’i her şeyinden, hatta
canından ziyade sevmelidirler. Günahlarına tevbe edip, bir daha masiyet
çirkefine düşmemelidirler. Yalandan, yalan yere yemin etmekten, zinadan
sakınmalı, riyadan, süm'adan ictinab etmeli, kibirden, gururdan, dilini kötü
şeylerle kirletmemeli. Tevhid, tehlil ve Salat-ü Selam ile tezyin etmelidirler
ki, Resulüllah (SAV) Efendimiz’e layık olan ümmetin fertleri olarak bilsinler.
Yüce Allah (CC) Hz.leri cümlemize böyle Amâl-i Saliha icra etmek nasib eylesin.
(AMİN)
Süleymanül Cezuli (RA) Hz.leri
Alemlerin Efendisi Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’in torunu, İmam-ı Ali (KV)
Hz.leri’nin ve Fatımatüzzehra (RA) Hz.leri’nin mahdumu mükerremeleri İmam-ı
Hasan (RA) Hz.leri’nin evlatlanndandır. Süleymanül Cezuli (RA) Hz.leri’nin
Salat-ü Selamı cem eden telifi şöyle anlatılır: Günlerden bir gün sahrada
dolaşırken namaz kılmak için abdest almaya bir kuyunun başına varır, fakat ip
ve kova bulup da sudan istifade edemez. Etrafa bakınıp dururken bir kız cevaben:
“Bütün insanlar sizin ilminizden ve hayrü kerametinizden bahisle, sizi medhü
sena ederler. Siz ise bir suyu kuyudan ipsiz ve kovasız çıkaramıyorsunuz.” der.
“İpsiz kuyudan ve kovasız su çıkarmak mümkün müdür?” deyince kız hemen gelip,
kuyuya bir şeyler gibi yapar Allah (CC) Hz.leri’nin izniyle kuyunun suyu
ağzından taşar. O su ile abdest alan Süleyman Cezuli (RA) Hz.leri kıza: “Kızım!
Allah (CC) Hz.leri ve Resulü (SAV) Efendimiz aşkına, bu keramete ne ile ve
hangi sebeple nail oldun? Haber ver!” diye niyaz edip istirhamda bulunan
Hazrete, kız cevaben: “Cenab-ı Resulüllah (SAV) Efendimiz’e Salat-ü Selamı çok
okumakla ve Salavat-ı Şerife’ye devam etmekle bu keramete nail oldum.” der.
Süleymanül Cezuli (RA) Hz.leri bu kızın kerametine şahid olunca, pek ziyade
Salavat-ı Şerife okumaya ahdetti. Fakat acaba hangi Salavat-ı Şerife’ye devam
etsem diye düşünürken, o gece uyku tutmadı. Öylece tefekkür ederken, gece
yarısı olduğunda hanımının yatağından kalktığını ve en güzel elbiselerini giyip
evden çıktığını hayretle gördü. “Bu hanım gece yarısı nereye gidiyor?” diye o
da eşinin arkasından, gizlice sokağa çıktı. Bir de ne görsün, önünde bir arslan
sürüsü hanımını, ortaya almışlar deniz kenarına doğru yürüyorlar. Süleymanül
Cezuli (RA) Hz.leri’ni hayret ve dehşet kapladı. Arkalarından takibe başladı.
Hanımı deniz kenarına indi. Postunu denize atıp yakın bir yerde bulunan ıssız
bir adaya müteveccihen yol aldı. Arslanlar deniz kenarında oturup onu beklemeye
başladılar. Hanım ıssız adaya varıp abdest alıp teheccüd namazı kılarak,
Rabb-ül Alemin’e (CC) ibadet taat tazarru ve niyaz edip bu sefer suyun üstünde
yürüyerek döndü. Karada bekleyen arslanlar yine birisi önde birisi ardına düşüp
eve döndüler. Hazreti Şeyh, hanımından evvel gidip yatağa yattı. Uyur bir
vaziyette bekledi. Hanım da eve gelip geceliklerini giyip yatağa yattı. O
geceden sonra Hazret: “Bakalım yalnız o geceyi böyle geçirip kerametle ibadet
mi etti acaba?” diye hanımını üç gece daha takib etti ve gördü ki, her gece
aynı iş zuhur ediyor. Üçüncü günü sabah vaziyeti anlatıp o mübarek hatundan bu
işin sırrını sordu. Hanımı ona: “Siz şimdi mi bu işe vakıf oldunuz? Benim
senelerdir mûtadım budur, Allah (CC) Hz.leri bu keramet tacını seneler evvel
başıma koymuştur.” dedi. Hazreti Şeyh Cezuli Kuddise Sirruhu sual edip: ‘Ya bu
keramete ne sebepe vasıl oldunuz?’ dediğinde, Hatun: ‘Cenab-ı Mübeccel ve
Nebiyyi Mufaddal Aleyhisselam (SAV) Efendimiz Hazretlerine muhabbet ve
Salavat-ı Şerife’ye devamımın sebebiyle.” cevabını alınca Şeyh de: “Hangi
Salavat-ı Şerife’ye devam ediyorsunuz?” diye sorduğunda hatun bir şey
söylemeyip sustu. Şeyh (RA) Hz.leri israr edince: “Bu gece istihare edeyim.
İzin olur ise, cevap vereyim.” dedi. Ertesi sabah Hatun Şeyhe: “Sarahaten haber
vermeye izin yoktur. Lakin bütün Salavat-ı Şerife’leri cem eyle, içinde var ise
vardır diye haber veririm.” dedi. Şeyh (RA) Hz.leri de gayret kollarını
sıvayıp, muteber kitaplardan ve asrında olan şeyhlerden Cenab-ı Resulüllah
(SAV) Efendimiz Hz.leri’nin lisanı mübareklerinden talim buyurduğu Salavat-ı
Şerife’leri ve Ashab-ı kiram (RA) Hz.leri’nden, Ulemai Kiramın ve Meşayihi
izamın vird edindikleri Salat-ü Şerifeleri cem edip bir kitab haline koyarak
hatununa okuduğunda, hatun kitabı dinledikten sonra: “Bir kaç yerinde vardır.”
diye haber verdi. Şeyh (RA) Hz.leri bu kitabın ismine “Delail-ül-Hahrat ve Şevarik-ul-Envar”
adını koydu.
Hak Teala (CC) Hz.leri Sayini, Meşkûr günahını mağfur ve Rahmetine Müstağrak ve
bizi de Şefaatine nail eylesin.
Bir zat Resulüllah (SAV)
Efendimiz’i rüyada görmek istermiş, bir türlü görmek müyesser olmazmış. Arif-i
Billah bir Zat-ı Şerif’e gidip derdini anlatır ve bir tavsiye ister yalvarır,
niyaz eder. Arif-i Billah olan Za-tı Şerif: “Oğlum! Cuma akşamı çokça tuzlu
balık ye, namazı kıl. Su içme yat, görürsün.” Der. O zat da efendinin
tavsiyesine uyarak çokça tuzlu balık yiyip yatar. Sabaha kadar dereler,
çeşmeler, pınarlar görüp oralardan sular içer. Sabah olur. Arif-i Billah’a
koşarak: “A Efendi! Resulü (SAV) görmedim. Sabaha kadar hararetten rüyamda
çeşmelerden, pınardan su içtim, hâlâ hararetten yanıyorum.” Deyince, Arif-i
Billah olan Zat der ki: “İşte tuzlu balığı yiyince suya nasıl iştiyakın artıp
sabaha kadar su gördünse, Resulüllah (SAV) Efendimiz’e de öyle yanmalısın ki,
mübarek cemalini müşahede edebilesin.” der.
Aşk ile Salâvata devam eden
de, Allah (CC) Hz.leri’nin Resulü (SAV) Efendimiz’i muhakkak görecektir.
Alemlerin Efendisi Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz’e daima salavat okuyanlar,
dünya ve ahirette muradlarına nail olacaklardır. Ya Rabbi! Bizim bu sunmuş
olduğumuz yazımızı okuyup, dinleyenleri ve sözlerimizle amel eyleyenleri iki
cihanda aziz eyle! Cümlemizden razı olup kusurlarımızı affeyle! Bizi iki
cihanda Habibin Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz’e bağışla! Burada bizi O’na
(SAV) Ümmet eylediğin gibi iman ile ruhumuzu kabzeyle! Sekeratı mevtimizde
gözümüzden perdeyi kaldır! Cemal-i Muhammed Mustafa (SAV) Efendimiz ile
müşerref eyle! Bize ölüm acıları duyurma! Kabir zulmetinden, kabir azabından
halas eyle! Bizleri rahmetinle azad eyle! Bizleri Habibin (SAV) Efendimiz’in
“Liva-il Hamd” sancağı altında mahşer günü cem eyle! Pirimizden Şıhımızdan iki
cihanda ayırma. Narı Cahiminden Azad eyle! Cennetü Cemalinle Müşerref kıl!
(AMİN)
Nebiler Nebisi (SAV) Efendimiz
yine buyurdu ki: “Farz namazlardan sonra bana on defa Selat-ü Selam getirenle
cennette beraber oluruz. O benim karşımda oturur ve yüzü ayın ondördü gibi
parlar. O bana bakar ben de ona bakarım.”
Sehl bin Sa’d’den şöyle
rivayet edilir: “Allah (CC) Resulü (SAV) geliyordu. Ebu Talha (RA) onu
karşılamaya koşarak: ‘Anam babam sana feda olsun, ey Allah’ın (CC) Resulü
(SAV)! Senin yüzünde hayat görmekteyim ben.’ dedi. Bunun üzerine Resulullah
(SAV) Cebrail'in (AS) kendisine şöyle dediğini söylediler: ‘Kim bana bir kez
salavat getirirse, Allah-ü Teala (CC) onun amel defterine on iyilik yazar, onun
günahlarından onunu siler ve mertebesine de on mertebe ekler’.”
Fuzale bin Ubeyd şöyle rivayet
eder: “Hz. Resulullah (SAV), bir adamın, dua ederken ne Allah-ü Teala’yı (CC),
ne de O’nun (CC) hak Resulünü (SAV)
anmadığını duyunca; ‘Ne de acelecidir!’ buyurdular ve onu yanına çağırmalarını
söylediler. O adam gelince, Resulullah (SAV) ona ve orada bulunan herkese
hitaben şöyle buyurdular: ‘Dua ettiğiniz zaman Allah’a (CC) hamd ve sena ile
başlayın sonra da bana salavat getirin ve bu ikisinden sonra duanızı yapıp istediğinizi
dile getirin’.”
Sa’d-i Saidi (RA), Hz.
Resulullah’ın (SAV) şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Peygamber'e (SAV) salavat
getirmeyenin namazı batıldır.”
Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz’e nasıl salavat getirilmelidir? Bu
konuda değişik Hadis-i Şerif’ler vardır. Bir bakalım:
1- Ebu Talip oğlu İmam-ı Ali (RA) Hz.leri’nden şöyle
rivayet olunur: “Hz. Reslullah’tan (SAV) ‘Size nasıl salavat getirelim?’ diye
sorulduğunda; ‘Şöyle söyleyin.’ buyurdu, ‘Allahumme salli alâ Muhammed ve alâ
âl-i Muhammed, kema salleyte ala İbrahîm ve alâ âl-i İbrahîm, inneke Hamîdun
Mecîd. Ve barik alâ Muhammed ve alâ âl-i Muhammed, kema barekte alâ İbrahîm ve
alâ âl-i İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd’.”
Yâni: “Allah’ım! Muhammed’e
(SAV) ve soyuna salat et, tıpkı İbrahim’e (AS) ve soyuna salat ettiğin gibi.
Şüphesiz sen övgüye ve hamda layıksın, pek de yücesin. Aynı şekilde, Muhammed’e
(SAV) ve soyuna hayır ve berket ver, tıpkı İbrahim’e (AS) ve soyuna hayır ve
berket verdiğin gibi. Şüphesiz sen övgüye ve hamda layıksın, pek de yücesin.”
2- Ebu Mes’ud-i Ensari (RA) şöyle rivayet eder: “Sa’d bin
Ubade’nin meclisinde Hz. Resulullah (SAV) ile birlikteydik. Beşir bin Sa’d (Ebu
Nu’man bin Beşir): ‘Ey Allah’ın (CC) Resulü (SAV)!’ dedi. ‘Allah-ü Teala (CC)
sana salat ve selam göndermenizi emrediyor; sana nasıl salat göndereceğimizi
öğretir misiniz bize?’ Hazret (SAV), bir süre sustu. Biz keşke bu soruyu
sormasaydık diye düşünürken başını kaldırıp şöyle buyurdu: ‘Allahumme salli alâ
Muhammed, kemâ salleyte alâ İbrahîm, ve bârik alâ Muhammed ve alâ âl-i
Muhammed, kemâ bârekte alâ İbrahîm fi’l-âlemîn, inneke Hamîdun Mecîd.’ İşte
bunu söyeleyin, daha önce de size böyle öğretmiştim.”
3- Ebu Said Hudri (RA) şöyle rivayet eder: “Hz.
Resulullah’a (SAV): ‘Size selam olsun ya Resulullah (SAV).’ dememiz gerktiğini
biliyoruz, ama size salavat getirmenin nasıl olacağını bilmiyoruz.’ dedik.
Resulullah (SAV): “Şöyle deyin.’ buyurdu, ‘Allahumme salli alâ Muhammed, abdike
ve Resulik, kema salleyte alâ İbrahîm ve bârik alâ Muhammed ve âl-i Muhammed,
kemâ bârekte alâ İbrahîm’.”
Taberi ve Suyuti’nin
Tefsirinde İbn- i Abbas’tan şöyle rivayet olunur: “(...) Ey Allah (CC) Resulü
(SAV)! Sana selam vermeyi biliyoruz, nasıl salavat getireceğimizi de öğretir
misin bize?” diye sorduk. Resulullah (SAV) şöyle salavat getirmemizi
buyurdular: “Allahumme salli alâ Muhammed ve âl-i Muhammed, kema salleyte ala
İbrahîm ve âl-i İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd. Ve barik ala Muhammed ve ala
âl-i Muhammed, kema barekte ala İbrahîm ve âl-i İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd.”
4- Zeyd bin Harice (RA), Hz. Resulullah’ın (SAV) şöyle
buyurduğunu rivayet eder: “Bana salavat getirin ve elinizden geldiğince dua
ederek şöyle deyin: ‘Allahumme salli ala Muhammed ve ala âl-i Muhammed, ve
barik alâ Muhammed ve âl-i Muhammed, kema bârekte alâ İbrahîm ve alâ âl-i İbrahîm,
inneke Hamîdun Mecîd’.”
5- Ebu Talha’dan (RA) şöyle rivayet olunur: “Allah (CC)
Resulü’nden (SAV): ‘Ya Resulellah (SAV)! Size nasıl salavat getirilmeli?’ diye
sordum. Hazret (SAV), şöyle söylemenizi buyurdu: ‘Allahumme salli alâ Muhammed
ve alâ âl-i Muhammed, kemâ salleyte alâ İbrahîm ve alâ âl-i İbrahîm, inneke
Hamîdun Mecîd. Ve bârik alâ Muhammed ve alâ âl-i Muhammed, kema bârekte alâ
İbrahîm ve alâ âl-i İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd’.”
Bir başka rivayette de şöyle
geçer: Adamın biri Hz. Resulullah’tan (SAV) kendisine nasıl salavat
getireceğini sordu. Hazret-i Resul (SAV) Efendimiz: “Şöyle söyleyin.”
Buyurdular. “Allahume salli alâ Muhammed ve alâ âl-i Muhammed, kemâ salleyte
alâ İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd. Ve bârik alâ Muhammed ve alâ âl-i Muhammed,
kemâ bârekte alâ İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd.”
6- Talha (RA) Hz.leri’nden şöyle rivayet olunur: “Hz.
Resulullah’a (SAV): ‘Size nasıl selam verceğimizi bildik. Size nasıl salavat
getireceğimizi de bize öğretininiz.’ dedik. Hazret-i Resul (SAV) Efendimiz:
‘Şöyle deyin.’ Buyurdular. ‘Allahumme salli alâ Muhammed ve alâ âl-i Muhammed,
ve bârik alâ Muhammed ve âl-i Muhammed, kema salleyte ve barekte alâ İbrahîm ve
alâ âl-i İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd’.”
7- Ka’b bin Acze (RA) şöyle rivayet eder: “Allah Resulü’nün
(SAV) yanındaydık. Bir adam içeri girerek; ‘Ya Resulullah (SAV)! Sana selam
vermeyi bildik; peki nasıl salavat gönderceğiz?’ diye sordu. Hazret-i
Resulullah (SAV): ‘Şöyle söyleyin.’ buyurdular. ‘Allahumme salli alâ Muhammed
ve alâ âl-i Muhammed, kemâ salleyte alâ İbrahîm ve alâ âl-i İbrahîm, inneke
Hamîdun Mecîd. Allahumme bârik alâ Muhammed ve alâ âl-i Muhammed, kema bârekte
alâ İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd’.”
8- Büreyde-i Huzai (RA), Hz. Resulullah’ın (SAV) kendine
selevatın şöyle getirilmesini buyurduğunu rivayet eder: “Allahumme'c’al
salavâteke ve rahmeteke ve berekâteke alâ Muhammed ve alâ âl-i Muhammed, kemâ
cealtehâ alâ İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd.”
9- Muhammed bin Abdullah bin Zeyd (RA), Hz. Resulullah’tan
(SAV) şöyle rivayet eder:
“Hazret (SAV) kendisine şöyle
salavat getirilmesini buyurdu: ‘Allahumme salli alâ Muhammed ve alâ âl-i
Muhammed, kemâ salleyte alâ İbrahîm. Ve bârik alâ Muhammed ve alâ âl-i
Muhammed, kemâ bârekte alâ İbrahîm fi’l-âlemîn, inneke Hamîdun Mecîd. Selam da
bildiğiniz gibidir’.”
10- “Allah (CC) ve mellekleri Peygamber’e (SAV) salat
ederler.…” Ayet-i Kerimesi hakkında İbrahim’den şöyle naklolunur: “Allah
Resulü’ne (SAV): ‘Size selam vermeyi bildik; size nasıl salavat getireceğmizi
de öğretiniz bize.’ dedik. Hazret (SAV) , şöyle söylenmesini buyurdu:
‘Allahumme salli alâ Muhammed ve alâ âl-i Muhammed, kemâ salleyte alâ İbrahîm
ve âl-i İbrahîm, ve bârik alâ Muhammed ve âl-i Muhammed, kemâ bârekte alâ
İbrahîm ve âl-i İbrahîm, inneke Hamîdun Mecîd.’ Sonra ekledi: ‘Bana nasıl selam
vereceğinizi de biliyorsunuz’.”
Aynı hadis,
Kenz’ül-Ummal’de Hz. Aişe (RA) Hz.leri’nden de rivayet edilmiştir.
www.GAVSULAZAM.de
|