|
İmam-ı Ali Rıza (RA) Hz.leri
yirmi sene kadar İmamet-i Kübrada bulunarak Ümmet-i Muhammed’i Füyuzati
Maneviyyesiyle dilşad nice aşıkları Allah’a (CC) vasıl kılmıştır. Abbasi
halifelerinden Memun zamanında elli yaşında olarak Hicret-i Nebeviyye’nin 203.
(M.818) senesi Ramazan-ı Şerif’in yirmibirinci Perşembe günü Horasan’da bulunan
Tûs (Meşned) şehrinde halife Me'mun tarafından zehirletilerek şehid edildi.
Harun Reşid’in kabri yanına defnolunmuştur.
Ebüssalt şöyle anlatıyor: “Bir
gün Hz. İmamı’n (RA) yanında idim. Bana
buyurdu ki: ‘Şu gördüğün türbe Harun Reşid’in türbesidir. Türbenin dört
tarafından toprak alıp bana getir.’ Gidip getirdim. Toprağı koklayıp: ‘Yakında
burada, benim için kabir kazacaklar. Bir taş çıkacak, Horasan’ın bütün
külünklerini getirecekler fakat taşı çıkaramayacaklar.’ buyurdu. Sonra : ‘Filan
yerden toprak getir!’ buyurdu. Getirdim. ‘Benim kabrimi bu toprağı aldığınız
yerde kazın. Kabrimi derin kazın ve laht yapın. Allah-ü Teala (CC) Hz.leri
kabri dilediği kadar genişletir. Sonra bir yaşlık görünür. O zaman sen, kabre
bakarak sana şu söyleyeceğim sözleri söyle. Bunun üzerine bir su çıkar, kabir
su ile dolar. Ufak balıklar görünür.’ Sonra bana bir ekmek verip: ‘Sen bu
ekmeği al. Ufak ufak doğrayıp suya at. Balıklar bu ekmek parçalarının hepsini
yerler. Sonra bir büyük balık çıkıp, küçük balıkları yer ve kaybolur. O zaman
cesedimi suyun içine koyun. O zaman sen, sana şu söyleyeceğim sözleri
söyleyince su azalır ve hiç kalmaz. Halife Me'mun da bunu görür. Yarın ben
Me'mun’a gideceğim, dışarı çıktığımda başım kapalı ise benimle konuşma, eğer
başım açık ise, konuş.’ buyurdu.
Ertesi günü sabah olunca
elbiselerini giyip hazırlandı. Bu sırada Me'mun’un hizmetçisi gelip kendisini
çağırdı. Kalkıp Me'mun’un yanına geldi. Me'mun’un önünde tabaklarda meyveler
vardı ve üzüm salkımından yiyordu. Hz. İmam’ı (RA) görünce ayağa fırlayıp Hz.
İmam’a (RA) sarıldı ve onu alnından öptü. Yediği üzümden Hz. İmam’a (RA) ikram
etti. O özür dileyip kabul etmediyse de halife, bir salkımı Hz. İmam’a (RA)
tekrar ikram etti. Hz. İmam (RA) ne kadar İsrar ettiyse halife üzümden bir kaç
tane alıp yedi. Hz. İmam’a (RA) da yemesini israr etti. Hz. İmam (RA) bu ısrar
üzerine üzümden birkaç tane yedi. Biraz oturup sohbet ettikten sonra müsaade
isteyip ayrıldı. Çıkarken, başını örtmüş olduğundan emri icabı kendisi ile
konuşmadık. Evine gelince kapının kilitlenmesini emredip yatağına yattı. Ben
evin içinde mahzun olarak bekliyordum.
Bu sırada Hz. İmam’a çok
benzeyen güzel yüzlü ve misk kokulu bir genç içeri girdi. Ben hayretle: ‘Kapı
kilitli idi, sen içeriye nasıl girdin, sen kimsin?’ diye sordum. ‘Ben İmam-ı
Ali Rıza’nın (RA) oğlu Huccetullah Muhammed bin Ali’yim. Beni bir saatte
Medine’den buraya getiren zat içeriye aldı.’ dedi ve babasının yanına girerken
bana: ‘Sen de gel!’ dedi. İçeri girdik. Hz. İmam (RA) oğlunu görünce ayağa
kalkıp oğluna sarıldı, bağrına bastı ve alnından öptü. O da yüzünü babasının
yüzüne koydu. Bir şeyler konuştular. Ama ben anlayamadım. Sonra Hz. İmam’ın
(RA) dudaklarının üstünde kardan beyaz bir köpük gördüm. Daha sonra kendinden
geçti ve temiz ruhunu teslim etti. Hz. İmamı’n oğlu Muhammed bin Ali bana: ‘İç
odadan su ve tahta getir.’ dedi. Ben içerde su ve tahtanın olmadığını bildiğim
için: ‘İç odada su ve tahta yoktur.’ dedim. Emrini tekrar edince hemen kalkıp
gittim. Hakikaten su ve tahta vardı. Alıp getirdim. ‘Yıkamak için yardım
edeyim.’ dedim. O: ‘Bana yardım eden biri var.’ buyurdu. Kendisi yıkadıktan
sonra bana: ‘İç odada, dolapta keten ve hanut (güzel kokulu buhur) vardı, onu
getir.’ buyurdu. Gittiğimde, o zamana kadar hiç görmediğim güzel bir elbise
dolabı gördüm. İçinden, kefen ve hanutu alıp getirdim, kefenleyip cenaze
namazını kıldı. Sonra tabut istedi. ‘Bir marangoza yaptırayım.’ dedim, ‘İç
odada vardır.’ buyurdu. İçeri girdiğimde hiç rastlamadığım bir tabut gördüm. Getirdim,
Hz. İmam’ın (RA) cesedini tabuta koydu. Sonra iki rekatlık bir namaza başladı.
Namazını bitirmemişti ki, evin damı yarıldı ve tabut oradan yukarı çıktı. Ben
telaşla: ‘Şimdi ne olacak?’ dedim. Bana: ‘Sakin ol! Biraz sonra gelir.’
buyurdu. Evin damı yarıldı ve tabut tekrar geldi. Muhammed bin Ali, Hz. İmam’ı
(RA) tabuttan çıkarıp yatağına yatırdı. Sanki yıkama kefenleme işi
yapılmamıştı. Sonra bana: ‘Kapıyı aç!’ buyurdu. O sırada halife Me'mun ve
hizmetçileri gelmişti. Vefat haberini alınca çok ağladılar ve üzüldüler. Halife
Me’mun: ‘Ey efendimi! Sana ne oldu?’ diyordu. Sonra techiz ve tekfin (yıkayıp
kefenleme) işleri yapıldı. Kabir kazılırken ben orada idim. Daha önce bana Hz.
İmam’ın söylediklerinin hepsi oluyordu. Kabir açılıp su çıkınca ve küçük
balıklar görülünce Halife Me'mun: ‘Hayalında olduğu gibi, vefatından sonra
sonra da kerametleri görülüyor.’ dedi. Orada bulunanlardan birisi: ‘Bu neye
işarettir, biliyor musunuz? Ey Abbasoğulları! Sizin mülkünüz her ne kadar çok
uzun müddet ise de bu küçük balıklar gibidir. Bir zaman gelir, Allah-ü Teala
(CC) Hz.leri sizden sizin üzerinize bir kimse musallat eder ve sizi yok eder.’
dedi.
Halife Me’mun: ‘Doğru
söylüyorsun.’ dedi. Defin işi tamamlandıktan sonra Halife Me’mun bana: ‘Kabirde
söylediklerini tekrar anlat.’ dedi. Ben de unuttuğumu söyledim. Halife de,
bildiğim halde söylemek istemediğimi zannederek beni hapsetti. Hapiste bir yıl
kaldım. Artık iyice sıkılmıştım. ‘Ya Rabbi! Resulullah (SAV) Efendimiz ve temiz
akrabası hürmetine beni buradan kurtar.’ diye dua ettim. Hemen o anda İmam-ı
Ali Rıza (RA) Hz.leri’ni gördüm. İçeri girdi ve: ‘Ey Ebüssalt! Gönlün mü
daraldı?’ buyurdu. ‘Evet’ dedim. Mübarek elini zincirlerin üzerine koyar
koymaz, zincirlerin hepsi açıldı. Elimden tutup saraydan çıktım. Bekçilerin
yanından geçip gittik. Hiç birisi bizi göremedi. Sonra: ‘Allah-ü Teâlâ (CC)
Hz.leri sana emniyet versin, seni korusun. Bundan sonra halife Me'munu
görmezsin, o da seni bulamaz.’ buyurdu ve kayboldu. Ondan sonra halife Me’mun’u
hiç görmedim.”
www.GAVSULAZAM.de
|
|