İmam-ı Musa-i Kâzım (RA)
Hz.leri’nin hayatı, faziletlerle, üstünlüklerle doludur. Sevdiklerinde ibret
veren ve yol gösteren keramet ve mankıbeleri çoktur. Ruhlara gıda olan sözleri
o kadar çoktur ki, bazıları kitaplara geçirilmiş, bazıları da dilden dile,
gönülden gönüle akıp gelmiştir.
..........................................
Bir gün İmam-ı Musa-i Kâzım
(RA) Hz.leri’nden zamanın halifesi Harun Reşit sordu: “Sizler, kendinizin Ehl-i
Beyt’tcn olduğunuzu söylüyor ve Resıilüllah (SAV) Efendimiz’in
zürriyetinizdeniz diyorsunuz. Halbuki aslında biz dedem Abbas (RA) Hz.leri’nden
dolayı Resulullah’ın (SAV) soyundanız, siz de İmam-ı Ali (KV) Hz.leri’nin
evlatlarısınız. İnsanların nesebi ve soyu baba ile devanı eder.” Hz. İmam
cevabında buyurdu ki: “Allah-ü Teâlâ Hz.leri Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:
‘İbrahim Peygamber’in zürriyetinden olan Davud, Süleyman, Eyyub, Yusuf, Musa ve
Harun biz iyileri böylece mükafatlandırırız. Ve ey Zekeriyya ve İsa.’
Bu Ayet-i Kerime’de İsa (AS), İbrahim (AS)’ın soyundan sayılıyor. Halbuki
İsa’nın (AS) babası olmadığı herkes tarafından bilinmektedir. Bununla birlikte
annesi tarafından İbrahim (AS)’ın zürriyetinden sayılmaktadır. Öyleyse,
bizlerde annemiz Fatımatüzzehra (RA) Hz.leri tarafından Resûlüllah (SAV)
Efendimiz’in soyundan sayılırız.” buyurdu.
..........................................
İshak bin Ammar söyle
anlatıyor: “İmam-ı Musa-i Kâzım (RA) Hz.leri Harun Reşit tarafından
hapsedildiği zaman, İmam-ı Azam Ebu Hanife (RA) Hz.leri’nin iki talebesi Ebu
Yusuf ile Muhammed Şeybani (RA) ziyaretine gitmişlerdi. Maksatları Hz. İmam’ın
(RA)ilminden sorup denemek istiyorlardı. Tam o sırada hapishanenin nöbetçisi
yanına geldi ve: “Ey mübarek efendim! Bugünkü nöbetim bitti, yarın dönüşümde
bir ihtiyacınız varsa getireyim.” dedi. Hz. İmam (RA): “Bir ihtiyacım yoktur.”
dediler. Sonra Ebu Yusuf (RA) ile Muhammed Şeybani’ye dönerek: “Ben bu adama
hayret ediyorum. Yarın döneceğini zannediyor. Halbuki onun eceli gelmiştir ve
yarın ölecektir.” dedi. İmam-ı Azam Ebu Hanife (RA) Hz.leri’nin iki talebesi de
Hz. İmam’ın (RA) böyle söylemesine hayret ettiler ve: “Biz bu zatı zahiri
ilimlerden imtihan etmek istedik. İmam (RA) ise batını ilimden bize haber
veriyor. Bunun bu sözünü deneyelim.” diyerek kalkıp gittiler. Adamın evine
yakın bir yere nöbetçi koydular ve ona: “Bu evde bir şey gördüğün zaman gelip bize
haber ver.” dediler. Gece yarısında evde bir ağlama sesi yükselmeye başladı.
Nöbetçi gelip hemen haber verdi. İmam-ı Ebu Yusuf (RA) ile Muhammed Şeybani
geldiği zaman ev sahibinin öldüğünü gördüler. Hz. İmam (RA) için olan
hayretleri ve onun büyüklüğü hakkında zanları bir kat daha arttı.”
..........................................
Yahya bin Hasen anlattı:
“Medine-i Münevvere'de birisi Hz. İmam’a (RA) eziyet edip kırıcı sözlcr
söylüyordu. Onu sevenler, ona devamlı: “Bize izin ver, şuna haddini bildirelim.”
diyorlardı. Hz. İmam (RA) onları bu hareketten men ediyordu. Bir gün kendisine
hakaret eden şahsın nerede olduğunu sordu. Medine-i Münevvere'nin civarında bir
yerde olduğunu söylediler. Hz. İmam (RA) bineğine binerek onun tarlasına doğru
gitti, tarlaya girdi. O şahıs “Tarlaya basma!” diye bağırdı. Hz. İmam (RA)
yanına kadar gelip yanına oturdu. “Ne kadar zararın oldu?” deyince o şahıs:
“Yüz dinar.” deyip “Sen kaç dinar umuyordun?” diye sorunca Hz. İmam da (RA) o
şahsa üç yüz dinar verdi. Hz. İmam’a (RA) hakarette bulunan şahıs bu cömertlik
karşısında Hz. İmam’ın başını öptü ve ayrıldılar. Hz. İmam (RA) oradan
ayrılınca Mescid-i Nebeviyye’ye gitti. O şahısla orada yine karşılaştı. Kendini
seven yakınları o şahsı orada görünce üzerine yürümek istediler. Hz. İmam (RA)
onlara: “Hangisi hayırlı? Sizin yaptığınız mı, yoksa benim istediğim mî? Ben
ona yakınlık göstermek suretiyle islah olmasını düşünmüştüm.” dedi.
..........................................
Hz. İmam’ın (RA) kızkardeşi
şöyle anlatıyor: “O, yatsı namazını kıldığı zaman, Allah-ü Teala (CC)
Hz.leri’ne hamd eder, bu hali gece bitinceye kadar devam ederdi. Gece bitince
tekrar kalkar sabah namazını kılardı. Sonra bir miktar zikir ile Allah-u Teala
(CC) Hz.leri’ni anmakla meşgul olur, bu durumu güneş doğuncaya kadar devam
ederdi. Sonra, kuşluk vaktinde kuşluk namazı kılar, zevalden öncesine kadar
uyur, kalkınca dişlerini misvaklar, abdest alır ikindiye kadar namaz kılar,
namazı bitince kıbleye doğru dönerek akşam namazına kadar Allah-ü Teâlâ (CC)
Hz.leri’ni zikrederdi. Sonra kalkar akşam ile yatsı arası namaz kılardı. Bu
onun her günkü âdeti idi.
..........................................
İmam-ı Musa-i Kâzım (RA)
Hz.leri, Resûlüllah (SAV) Efendimiz’in yüksek nesebine sahip olan Ehl-i Beyt’in
büyüklerindendir. Nurlu kalbine akıp gelen ilmin ve feyizlerin çokluğu, akıl ve
dil ile anlatılamaz. İnce marifetleri bildiren sözlcri, nükte ve latifeleri çok
meşhurdur. Hikmetli sözlerinden biri de şöyledir: Buyurdular ki: “Arkadaşlık
ettiğin biri, önceleri hali haline uyar, sonraları kalbine sıkıntı verirse,
hemen kendine bak. Kendi eğriliğini anlarsan, hemen tövbe et, doğru olduğunu
anlarsan, bilesin ki o arkadaşın yoldan sapmıştır. Bu durumda dur, biraz düşün.
Hemen ondan ayrılma. Onu yalnız başına bırakma. Cenab-ı Hak (CC) Hz.leri’nden
bir düzelme gelinceye kadar bekle.”
..........................................
Rivayet edilir ki, Musa bin
Cafer el Haşimi Musa-i Kâzım (RA) Hz.leri Mescid-i Nebeviye girip, gecenin ilk
vaktinde secdeye vardı. Secdede şöyle dediği duyuldu: “Ya Rabbi! Günahım çok,
fakat senin affın büyük.” Bunu sabaha kadar tekrar ederdi.
..........................................
Yüce Allah (CC) Hz. leri
şefaatlarından, al-i himmet nazarlarından feyiz ve bereketlerinden bizi ayırıp
mahrum etmesin. (AMİN)
www.GAVSULAZAM.de
|